Güneş Sisteminin Dışına Fırlattığımız ‘Voyager 1’ Neler Gördü? 1977-2019
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=zUljiO96BV4.
Merhaba ben Ruhi Çenet. Voyager 1 uzay araçını V101 Science’a dinleyerek bu videoyu hazırlamamı tetikleyen merakım, hayatın olduğu başka bir gezegene ne zaman ulaşabileceğimizi düşünmemle başladı. Sınırlarımızın dışına çıkmak için attığımız en büyük adım olan Voyager 1, dünyadan saniyede 61.000 km hızla uzaklaşmaktı. O kadar hızlı ki bu videoyu başlattığınız andan bu ana kadar, dünyadan 1 milyon km daha uzaklaştı.
O insan yapımı uzay araçlarının dünyadan en uzakta olanı ve en yalnızığı. 5 Eylül 1977 tarihinde NASA’nın Voyager 1 uzay araçı Kennedy Uzay Merkezinden fırlatılarak daha önce gidilmemiş bir karanlığa doğru uzun bir yolculuğa başladı. Uzay sondasının ana görevi, Güney Sistemimizdeki diğer gezegenlerin kendileri, uyduları ve halkalarının detaylı incelemelerini yapmaktı.
Voyager 1, Jupiter ve Saturn’a direkt ulaşması için düz bir hattı takip etti. Yolculuğunun daha sadece ilk birkaç haftasındayken ilk fotoğraflarını göndermişti bile. Uzayın karanlığında asılı gibi duran mavi gezegenimizde bulanık bir Doğu Asya ve Pasifik Okyanusu görünürken, görüntünün üst kısmında ise ay yer alıyordu. Yolculuğun 13. gününde dünyadan 11.667.000 km uzakta iken çekilmiş bu fotoğraf, bir uzay araçı tarafından çekilen törünün ilk örneği. Voyager 1’in takip ettiği direk güzergah nedeniyle, güneş sistemimizdeki en büyük gaz gezegenine ulaşması sadece yaklaşık 1,5 yıl sürdü. Ocak 1979’da Jupiter’e yaklaşmaya devam ederken, Jupiter’in fotoğraflarını çekmeye başladı ve bu sırada yaklaşık 1900 fotoğraf çekilmişti bile. Bu hızlandırılmış görüntü Jupiter’in 60 günlük bir zaman diliminde çekilmiş fotoğraflarının ardı ardına getirilmesiyle oluşturulmuştur. Dünyadan çekilmiş Jupiter fotoğraflarında çok daha detaylı olan bu görüntülerde, gaz gezegeninin çevresinde parlak şeritler halinde dolanan bulutları görüyoruz. Jupiter’in ünlü fırtınası Büyük Kırmızı Lekenin yakın çekim görüntüleri ise, renk filtreleri kullanılarak daha önce hiç olmadığı kadar net fotoğraflandı. Bu, 150 yıldır devam eden devasa zehirli bir alev fırtınasının görüntüsü ve fırtınanın genişliği dünyanın iki katı kadar. Fotoğraf dev fırtınanın çalkantılı doğasını açığa çıkarırken aynı zamanda Jupiter’in üzerindeki büyük beyaz noktaları ve Jupiter’in mermer rengindeki atmosferini de bize gösterdi. Bu fotoğrafta soluk bir band gibi görülebilen şerit ise, Jupiter’in ilk kez görüntülenen ince halka sistemidir, tıpkı Saturn’un halkaları gibi. Halkanın iç tarafı, gezegenin görülebilen bulut katmanından yaklaşık 57.000 km uzaktadır ve arka plandaki yıldızlar uzay aracının 11 dakikalık pozlama süresindeki hareketi sebebiyle kırık saç tokası gibi gözüküyor. Voyager 1 sadece Jupiter’in fotoğrafını değil, birçok gizemli uyduğunun da fotoğrafını çekti ve bunlardan biri sürekli olarak laf püskürten yamardağlarla kaplı tek uydu olan Io’dur. Io’nun bu özelliği Jupiter ile arasındaki güçlü çekim kuvvetinden kaynaklanıyor. Öyle ki yörünge hızı diğer büyük Jupiter uyduları olan Europa ve Ganymederinkine kıyasla öylesine fazlaki, Europa’nın bir Ganymederinde iki tur tamamladığı sürede Io, Jupiter’in etrafını dört kez dönüyor. Jupiter’in ve komşu uyduların çekim kuvvetleri arasında sıkışan Io, bundan ötürü oval bir yörüngeye sahip, dahası itilip kakılmasının öfkesini üzerindeki yüzlerce yamardağından saçtığı lavlarla ortaya koyuyor. Yamardağların sıcaklığı 1527 santikarat dereceye kadar ulaşıyor, yani güneşin yüzey sıcaklığının neredeyse üçte biri ve Io’nun yamardağlarından saçılan materyallerin yüksekliği ise tam 500 km yukarıya kadar çıkabiliyor. Bu fotoğrafta Io’nun cehenneme benzer yüzeyinin puslu detaylarında sadece lava akışlarıyla dolu yüzey değil, yüzeyinden 270 km yükselmiş bir duman bulutu da görülüyor. Ve bu fotoğraf dondurucu soğuk ile cehennem sıcaklığının ortasındaki bir kaosu temsil ediyor. Öyle ki yamardağlar patlayıp kilometrelerce yükseldiği anda birden çelik gibi soğuk olan uzay boşluğuyla karşılaşıp donuyor. Jupiter’in en büyük uydusu olan Ganemede ise gergin yüzeyinin detaylarını ilk defa bu fotoğrafla bize tanıttı. Görüntü buzlu kalın kabuğunun devasa tepelerini, oluklarını ve krater deliklerini içeriyordu.
Voyager 1, Jupiter ve uydular üzerindeki aylarca süren çalışmalarından sonra, Nisan 1979’da buradaki uçuş görevini tamamlayıp güneş sistemimizdeki en büyük ikinci gaz gezegenine doğru yolculuğuna devam etti ve yaklaşık 20 ay sonra 9 Kasım 1980’de halkalı gezegen Saturn’e ulaştı. Bu bulanık fotoğrafta Saturn’un etrafında dolaşan devasa bulut şeritlerini görüyoruz.
Saturn’un halkası ise trilyonlarca küçük buz zereciklerinin ve daha büyük kayıların bir araya gelmesiyle oluşmakta. Yakınlaştıkça gezegenin yüzlerce karanlık ve aydınlık halkacıktan oluşan halka sistemini fotoğrafladı. Uçuş sırasında Voyager 1 Saturn’un en büyük uydusu olan Titan’a da rastladı. Netleştirilmiş fotoğrafta Titan’ın nitrogen zengini atmosferinin puslu görüntüsünde, bilim insanları, likit metan ve etan denizlerinin uyduğu yüzeyini kapladığı yönünde teoriler üretti.
Bu teoriler 2004 yılında Cassini görevi ile teyit edildi. Voyager 1 Saturn seferinde daha önce keşfedilmemiş üç uyduyu da keşfedince bu noktadan itibaren öncelikli görevlerini tamamlamış oldu. Şubat 1990’da Voyager 1 son bir defa geriye doğru baktı ve güneş sistemi aile portresi olarak bilinen bu fotoğraflar serisini çekti. Bu mozaik 60 kareden oluşmaktadır ve her bir kare büyütüldükçe Venus, Dünya, Jupiter, Saturn, Uranus ve Neptün’ü gözler önüne sermektedir. Fotoğraf güneş sistemimizin dışarıdan tamamen görüldüğü ilk portresi. Dünyaya ait kareyi büyütünce dünyamızın soluk mavi nokta ismindeki meşhur fotoğrafını görüyoruz. Tüm hayatımızı kendisine indeksli yaşadığımız ve büyük zannettiğimiz dünyamız bu görkemli dağınık ışık demetinde küçük mavi bir leke olarak gözüküyor.
İşte hepimiz o beyaz noktacıkta kendimizi kainatın merkezi zannediyoruz. Voyager 1’in dünyadan en fazla uzaklaşmış insan yapımı nesne olmasına rağmen onunla düzenli iletişimimiz devam ediyor. 20 kilobatlık bir sinyal radyo dalgaları ile dünyadan Voyager 1’e iletilir. Bu sinyalin uzay sondasının hassas antenine ulaşması neredeyse 20 saatini alır. Karşılaştırma için Mars’daki bir antenin dünyaya mesaj göndermesi ortalama 15 dakika sürüyor.
Ancak Voyager 1’in dünyaya veri göndermek için kullandığı 20-wattlık sinyalin etkisi uzayda ilerledikçe azalır, dünyaya ulaştığı zaman sinyal zar zor algılanır. NASA bu sinyal için dünyaya eşit aralıklarla yerleştirdiği 3 anten kompleksinden oluşan derin uzay ağını kullanır.
Her bir kompleksin standart FMA radyo sinyali binlerce kez daha zayıf sinyalleri almak için bir araya getirilmiş birden fazla 34 metrelik antenle birlikte büyük bir 70 metrelik anteni de vardır. Voyager 1 dünyadan uzaklaştıkça sinyalini almak ve sinyal yollamak da bir o kadar zorlaşıyor. Sinyal gücü zayıflayınca veri hızları düşer ve uzay aracıyla iletişim kurmak zorlaşır. Ayrıca nükleer güç kullandığından elektrik gücü her geçen gün azalıyor.
1990’da tüm görüntülerini dünyaya aktarmasından sonra güç tasarrufu sağlamak için mühendisler uzay aracının kameralarına bilinmezlere doğru olan bu yolculukta diğer enstrümanlarına güç tasarrufu sağlayabilmesi için kapattı. Bugün Voyager 1’deki 11 bilimsel enstrümandan sadece 4’ü aktif durumda. Bu cihazlar, manyetik sistem, güneş rüzgarları ve güneş sistemimizin dışındaki kozmik ışınlarla ilgili veri toplamaya devam etmekte.
25 Ağustos 2012’de yıldızlar arası uzayın eşiğini geçen ilk insan yapımı nesne oldu. Sadece 5 yıl dayanması için inşa edilmiş uzay aracı inanılmaz bir şekilde hala güneşten 21.7 milyar kilometre uzaktayken bile güneş sistemimizin ötesinde kozmik ışınların tam yoğunluğunu tespit ederek veri toplamaya devam ediyor. Böylelikle Voyager 1 uzay tarihindeki en uzun çalışan uzay aracı haline geldi.
Voyager 1 süresiz olarak yolculuğuna devam ederken ve yıldızlar arasında insanlığın hayallerinin dışında henüz fikir sahibi bile olmadığı alemlere doğru giderken, NASA’ya göre uzay aracı 2021 yılına kadar ekipmanlarına güç vermek için yeterli enerjiye sahip olacak. Ve 1.7 ışık yılı uzaklıktaki Ursa Minor Takım Yıldızındaki bir yıldıza ulaşana kadar günümüzden yaklaşık 40.000 yıl boyunca seyahat edecek ve artık yolculuğuna kontrolümüzün dışında devam edecek.
Fırlatıldığı yıldan itibaren 42 yıl sonra Voyager 1 şu anda yaklaşık 19 milyar kilometre uzağımızda ve saniyede 61.000 kilometre hızla ilerliyor. Yaklaşık 8 yıl içinde Voyager 1’in gücü tamamen tükenecek ve artık cihazlarını çalıştıramayacak. Fakat hızında bir azalma görülmeyecek çünkü uzay boşluğunda onu durduran sürtüme benzeri bir kuvvet yok.
İletişim kurmaya devam ettiğimiz bu uzay sondası en sonunda en son veriyi gönderince ve bir daha asla duyulmayacak bir şekilde sessizce uzayın karanlığında kayboluncaya kadar topladığı önemli bilgileri kullanmaya devam edeceğiz. NASA 1977’de bu aracı fırlatmadan önce içine altın bir plak yerleştirmiş ve bu plaga uzaylıların bulması niyetiyle insanlık hakkında bilgiler içeren sesler ve görüntüler koymuştu.
Plak’ın altındaysa uzay sondasının geldiği güzergahın ve yıldız sisteminin bir haritası var. Bayesüfetlisi Daj, Heng’an, Gin’Hong, Sabah Şeriflerinize hayrola. Çocuklarımın evliyeti. Ayrıca bir şarkı insanoğlunun yalnızlık duygusunu temsil etmesi için özellikle seçilmişti.
Şarkı görme engelli Billy Johnson’ındır ve ismi Dark Vaz The Night, Cold Vaz The Ground olan şarkı sözlerden değil mırıldanmalardan oluşur. Übey annesinin yüzüne sudkostik atmasıyla 7 yaşında kör olan Billy Johnson fakirlik içinde yaşamış ve sıtma hastalığından dolayı yalnız bir şekilde ölmüştü.
Ama şimdi onun şarkısı güneş sistemimizin dışında bizi insanoğlunun yalnızlık duygusuna temsil etmekte.
İlk Yorumu Siz Yapın