"Enter"a basıp içeriğe geçin

Onlar Her Yerdeler! ÇİNGENELER Kimdir ?

Onlar Her Yerdeler! ÇİNGENELER Kimdir ?

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=wsts8KPviP4.

Çingeneler ya da diğer tabiriyle romanlar. Onlar her yerdeler. Amerika’dan Rusya’ya, Avrupa’dan Afrika’ya, adım attığınız çoğu ülkede varlar. Ve bu kadar çok dağılmalarına rağmen yaşam tarzları hep aynı, hep sıra dışı. Kimilerine göre onlar çocuk hırsızı. Kimilerine göre lanetli bir halk. Hadi tüm duyduklarınızı bir kenara bırakın ve benimle romanların hayatına hiç girmediğiniz kadar derin bir yolculuğa çıkın. Romanlar asla Kuzey Hindistanlı bir halktır. Nedeni hala kesin olarak bilinmeyen bir şekilde binli yıllarda önce İran’a, Anadolu’ya, oradan da tüm dünyaya yayılmışlar. Bugün Türkiye’de 1-2 milyon nüfusları olduğu düşünülmektedir.
En yoğun yaşadıkları yer ise Avrupa. 15 milyona yakın roman bugün Avrupa topraklarında dolaşıp durmaktadır. Tarih boyunca romanlar ezilen azınlıklar tarafından bile ezilen bir halk oldu. Nerede bir savaş ve katliam yaşansa ilk kurbanları her zaman onlardı. İkinci Dünya Savaşı’nda bile Naziler tarafından 500 bine yakın roman toplama kamplarında katledilmişti. Hiçbir zaman komşu haklar tarafından kabul görmemiş ve korkulan tabu olarak yaklaşılan bir toplu muhalefine gelmişlerdi. Osmanlı zamanındaysa romanlar genellikle göçebe yaşayan bir topluluktu. O dönemlerde kadınlar falcılık, bohçacılık, danscılık, erkekler ise kalaycılık, hayvan yetiştiriciliği, tamircilik, müzisyenlik ya da komediyenlik yapardı.
Göçebe yaşadıkları için kendilerini bağlamayacak olan gündelik işler seçmişlerdir. Ancak İstanbul’da ata binmeleri ve belli semtlerin dışına çıkmalarının cezası net bir şekilde ölümdü. Devlet özellikle de 17. yüzyıldan itibaren romanların Türkiye’ye gelmelerini engellemeye çalışmış ve 1800’lü senelerde Fransa, İtalya gibi ülkelerden İstanbul’a başlayan roman göçünün de önüne geçmeye uğraşmıştı.
Romanlar Osmanlı belgelerinde Çingene, Kıpti, Puşyani Müslüm bazen de Şopar diye geçerdi. Arşivlerimizde romanlar konusunda binlerce yazışma vardır. Bu yazışmaların çoğu romanların sebep oldukları asayiş sıkıntıları ile ilgili, geri kalanı da alınacak tedbirlerle ilgili. Bazı dönemlerde ise Avrupa’da bir insanın roman olduğunun bilinmesi bile idam edilmesi için yeterliydi. Büyü ve fal denildiğinde aklımıza ilk önce romanlar gelir. Osmanlı döneminde hanımlar özellikle de İstanbul hanımları geçmişte şehrin çeşitli semtlerinde dolaşan ve bakla falı atan roman kadınların önüne oturup geleceklerini öğrenmek istermiş. Dertlerine ve sıkıntılarına karşı hoca efendilerin yahut üfürükçilerin okumaları çare olmayınca Çingene büyücülerden medet olmuşlar.
Tarih boyunca hiçbir zaman romanların savaşa girdiği, başka toplumları asimil etmeye çalıştığı görülmemiştir. Zaten nüfuslarının her zaman az olduğu ve mal mülk biriktirmek gibi alışkanlıkları olmadığı da hesaba katılınca tek dertleri hayatta kalabilmek olmuştur. Dünya romanları ise genellikle kendi kurdukları getlolar da yaşıyor.
Kendi içlerinde ne kadar çok kavga ederlerse etsinler, sadece bir arada rahat bir düzen kurabildikleri için yine birbirlerinden kopamıyorlar. İşte bu sayede dünyanın her yerine dağılmalarına, sözlü ve yazılı gelenekleri olmamasına tüm baskı ve katliamlara rağmen asimile olmadan ayakta kalmayı başardılar. Türkiye ve Asya’daki romanların zenginliğine de dahil olmak üzere, çoğunluğu genellikle gece kondu mahallelerinde yaşarken Fransa ve İngiltere’dekiler karavan kamplarında yaşıyor. Özellikle Fransa ve İngiltere’de Birleşmiş Milletlerin baskısıyla Çingenelere birçok özel hak tanınmıştır. Devlet onlardan elektrik ve su faturası almaz. Her Çingene klanına konaklayabilecekleri araziler tahsis eder.
Çingenelerin milyonlarca dolarlık servetleri olanlar bile lüks karavanlarda yaşamaya devam ediyor. Fransa ve İngiltere’de karavan kamplarına girdiğinizde sıra sıra dizilmiş porşları görünce şaşırmayın. Amerika’daki romanların yaşantısı ise çok daha sıra dışı. Karavan kampları olduğu gibi devasa malikhanelerde yaşayanlar dahi var. Hatta bazı roman mahalleleri sadece lüks malikhanelerden oluşuyor.
Romanlar dünyada sistematik eğitime en az önem veren halkalardan biridir. Üniversiteye bitirmiş bir roman görmek çok ama çok düşük bir ihtimal. Bu Türkiye’de de Amerika’da da Avrupa’da da böyle. Neden böyle olduğu ise bir muamma. Ancak aileye devletten daha çok değer veren romanlar erken yaşta evlilik yapmalarıyla da hep tartışma konusu oldular. Çoğunlukla kızları 18 yaşına gelmeden önce duygusal bağ kurdukları ilk kişiyle evleniyorlar. Erkekler de yine aynı yaşlarda evliliğe yönelik ilk adımları atıyor. Avrupa ve Amerika’da yasalar buna engel olsa da devletler bir şekilde kabullenmek zorunda kalmış. Evliliklerin yarıya yakını ise kaçarak yapılıyor. Hayatlarındaki en önemli şeylerden ikisi ise müzik ve dans. Afrika’ya da gitseniz, Antarktika’ya da gitseniz, bir romanla karşılaşırsanız dans ve müziğe yaklaşımıyla hemen öne çıkacaktır. Her ülkede kendilerine has dans ve müzik kültürleri oluşturmayı başarmışlardır. Hatta dünyaca ünlü olan ve İspanya’dan yayılan flamenco dansı bir roman dansıdır. Zaten İspanya gibi ülkelerde roman kültürünün büyük etkileri her açıdan görülebilir.
Romanlar ve artık eskiye gömülen isimleriyle Çingenelerin en seçkin sınıfını müzisyenler oluşturmaktadır. Belki de tarih boyunca hep acı çektikleri için baskıyı bu şekilde hafifletmişlerdi. Türkiye’de İzmirli Taylan, Havu, Kibariye, Taruk Mengüç, Kobra Murat, Hüsnü Şenlendirici onlardan sadece birkaçı. Ünlü futbolcu Kuverajma, teknik traktör Lucezcu ve ailesinin yeni açıklamasıyla da ünlü mizahçı Çali Çablin romandır. Türkiye’de yoğun olarak yaşadıkları yerlerin başında özellikle Adana, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Düzce, Manisa, Balıkesir, İstanbul ve İzmir gelir. Başlayayım mı? Ben TRT Bayram, Romes, Allah’ın cezası, geçmeyin be! Kalk o, geçirmeyin çocuk buradan. Ben romanım. Romanlar dünyanın en iyi insanlarıdır. Ve de gavuru kelime taktı, Allah belanızı versin çocuk gibi be.
Olan geçmeyin be! Şimdi ben, ee maymunlular ya. Ne maymunsun be oğlum? Romanlar iyi insanlar. Bak bunu size söylüyorum. Çekilin. Ben TRT Bayram, fazla çocuk yapmayın. Çok çocuk beladır. Ben 12 tane yaptım, bela çektim. Hastalanırlar, koşarım hastaneye. Yer isterler, evlenmek isterler. Yok yuva isterler, çok çile çektim.
Sakın fazla çocuk yapmayın. En fazla 2 tane. Kız erkeklik olmazsa 3 tane de yapabilirsiniz. Romanlar genellikle renkli giyim tarzına sahiptir. Bunu sadece düğünlerde değil, sosyal hayatta da görebilirsiniz. Bunun nedeni de tam olarak bilinmiyor. Ancak dünyaya ilk yayıldıkları yer olan Hindistan’dan gelen bir alışkanlık olduğu düşünülüyor. Hindistan’da renklerin özel bir değeri vardır ve bu durum roman yaşantısıyla özdeşleşmiştir. Çoğunluğu gündelik ve sivortasız işlerde çalışırlar. Bu durum bir romana sorulduğumda, izin günümü başkasına sorarak yapamam. Ne zaman dinleneceğime kendim karar vermeliyim demişti. Sanırım bu durumu özetliyor. Ayrıca suç oranı da azımsanmayacak kadar yüksektir. Ancak bu suçlar genellikle küçükçaplı işlerdir. Her toplumda romanların çocuk çaldığı dedikodusu mutlaka vardır. Amerika’daki romanlar için bile aynı iddia halk dilinde kullanılmaktadır. Ancak bu sözü söyleyenlerin çoğu böyle bir duruma ömürleri boyunca şahit olmamıştır. Tabii ki her toplumda çocuk hırsızlığı da çeşitli suçlarda işleniyor. Ancak hepsini bir milletle özdeşleştirmek büyük haksızlık. Romanlar için hayatın en önemli dönüm noktalarından biri düğünlerdir. Düğünleri o kadar ünlüdür ki TLC kanalında Çingene Düğünleri konulu bir belgesel serisi bile vardır.
Şehirlere göre değişmekle beraber birçok roman semtinde düğüne harcanan para ve yapılan gösteriş bir üstünlük göstergesidir. Mahalle aralarında yapılan düğünler günlerce devam edebilir. İçlerinde yeni bir ekonomik üst sınıf ortaya çıkmaya başlamıştır. Ekonomilerinin gelişmesiyle beraber gelin kıyafetlerine harcanan paralar da akıl almaz rakamlara ulaşıyor. Geçtiğimiz yıl Çanakkale’de yapılan bir roman düğününde gelin bir gecede 6 kostüm değiştirmiş ve düğünün görüntüleri tüm dünyada milyonlarca izlenmeye ulaşmıştı. Youtube’da düğün 8 milyondan fazla izlenirken Facebook ve Instagram’da ise tüm dünyada 100 milyondan fazla görüntülenmiş hatta dünya çapındaki diğer romanların bile düğün geleneklerini etkilemişti. Amerika’da bir Çingene gelinin ise gelinliğinin kuyruğu basketbol sahası uzunluğundaydı. Ayrıca bugüne kadar bir kavganın yaşanmadığı roman düğünü çok az görülmüştür. Genellikle bu olaylar kısa sürede yatıştırılarak eğlenceye devam edilir. Ancak onların sadece eğlence ve müzikten ibaret olmadığı ve çok kritik sorumlarla mücadele etmek zorunda kaldıkları gerçeğini de unutmamak gerekiyor.
Dünya romanları son 50 yıla kadar ortak bir organizasyona sahip değildi. Ancak Nisan 1971’de romanların sorunlarını tartışmak üzere Londra yakınlarında ilk uluslararası roman kongresi toplanmış, bu kongreye atfen 1990’dan itibaren 8 Nisan Dünya Romanlar Günü olarak kutlanmaya başlamıştır.
Zar Kujo Vona III tarafından yapılan Gelem Gelem şarkısı yine bu kongrede roman maaşı olarak kabul edildi. Özellikle Hindistan’ın desteğiyle bir millet olarak neredeyse ilk defa resmiyetle tanınır oldular. Ancak romanlar arasından çıkan önemli aydınların hem sayılarının az olması hem de yeterli organizasyona sahip olamamalarından dolayı roman hakları ve yaşam standartlarında kısa vadede gelişmeyi sağlayamamaları, aynı zamanda toplumsal ayrımcılık onları yoksulluk temelli bir kısır döngüye sokmuş durumda. Örneğin Romanyada aynı suçu işleyen romanların yerli romanyalılara göre neredeyse iki kat fazla ceza yattıkları insan hakları örgücü tarafından tespit edilmiştir. Bu nedenle Romanya’ya çeşitli yaptırımlar uygulansa da muamele aynen devam ediyor. Balkan topraklarında çok çeşitli çingene klanları var. 50-100 aile gruplarından oluşan bu klanların liderlerine verilen isim ise Çingene Kralı. Bu tabir Türkiye’de katunabaşı ya da çeribaşı olarak da kullanılır ama Avrupa’daki kadar yaygın bir sistem değildir. Dünyadaki en ünlü çingene krallarından biri ise Antalya’daki tatilinde kalp krizi geçirerek ölen ve tüm Romanya çingenelerinin kılı kabul edilen Florian Cioba’dır. Cioba Hristiyan olsa da cenazesinde Müslüman romanlar kendi dinlerine göre, Hristiyan romanlar da kendi dinlerine göre dua ettiler. Bu görünmeye değer bir manzaraydı.
Son 15 yılda Türkiye’de köklü bir roman açılımı yapıldı ve romanların içine düştükleri ekonomik ve sosyal kısır döngünün çözülmesi için girişimlerde bulunuldu. Henüz açılım derinden bir etkiye sahip olmasa da uzun müadede başarı getirmesini ve toplumumuzun renkli bir parçası olan roman halkını daha iyi, daha mutlu konumlarda görmeyi umarız.
Ben Engin Deniz. Beni İnstagram’dan takip etmeyi ve kanalıma abone olmayı unutmayın. Kendinize iyi bakın. Görüşmek üzere.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir