"Enter"a basıp içeriğe geçin

Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu: “Glüten aslında düşman değil”

Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu: “Glüten aslında düşman değil”

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=bqTVVVEkJVw.

Ankara’nın, İstanbul’un sosyetik hanımları neredeyse glutene karşı hassas da, Sivas’ta, Yozgat’ta kimsenin gluten hassasiyeti yok. Ne oldu da son 10-15 senedir insanlar glutene karşı hassasiyet kazandılar. İster klasik anlamda Ramazan orucu olsun veya günlük hayatta uygulayabileceğimiz
Aralıklı oruç uygulamasının son derece sağlıklı etkileri olduğunu biliyoruz. Herkesin aklındaki soru bu. Özellikle Kraliçe Elizabeth’in yakın zamanda 96 yaşında ölmesi, onun nasıl bu kadar sağlıklı ve uzun yaşadığı sorusunu gündeme getirdi. Şöyle bir laf vardır. Herkes uzun yaşamak istiyor ama kimse yaşlanmak istemiyor.
Önemli olan sağlıklı ve dinç bir şekilde yaşlanmak. Tabii uzun ömrün birçok faktörü var. Bunlardan en önemlisi bir genetik faktör var. Mesela Kraliçe Elizabeth’in annesinin de 102 yaşında öldüğünü biliyoruz. Yani ailede bir iyi bir uzun yaşama genleri söz konusu.
Ama tabii genetik bu işte sadece %25-30 oranında rol oynuyor. Daha önemlisi bizim yaşam tarzımız. Kraliçenin yaşam tarzına baktığımızda onun bir kere hiç sigara içmediğini, hep sağlıklı beslendiğini, kilosunu ideal bir kiloyu muhafaza ettiğini, her gün köpekleriyle yürüyüş yaptığını, hatta 90 yaşına kadar haftada bir gün ata bindiğini biliyoruz. Tabii bunun ötesinde bir de sarayda sürekli onu kontrol altında tutan sağlık personeli ve doktorlar var. Şimdi herkesin 90-100 yaşına ulaşması mümkün olmayabilir. Burada dediğim gibi bir genetik piyango söz konusu. Ama doğru bir yaşam tarzıyla çok rahatlıkla 80’li-90’lı yaşlara ulaşmak mümkün.
Bunun da sırrı sağlıklı beslenmekten sağlık bir yaşam tarzından geliyor. Bunun dışında yani sağlıklı yaşam dediğimiz zaman işte birtakım sigara, alkol gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmak, sağlıklı beslenmek, sağlıklı bir kilo korumak ve hareketli olmak ilk ön plana çıkan şeyler.
Ancak bunun dışında ömür beklentisini uzattığını bildiğimiz birtakım stratejiler var. Yapılan bilimsel çalışmalar, bunlar çoğunlukla hayvan deneylerinde gösterilmiş kalori kısıtlamasının ömrü uzattığını bize gösteriyor. Kalori kısıtlaması derken biz bunu eğer insanlara tercüme edecek olursak,
ortalama 1500-2000 kalorilik bir günlük ihtiyaç durumunda kalori kısıtlaması 1000 ila 1500 arasında bir kalori almayı ifade ediyor. Ve bu sayede canlıların daha uzun yaşadıklarını, çünkü kalori kısıtlaması durumunda birtakım koruyucu gençlik genlerinin devreye girdiğini göstermişler. Ama kalori kısıtlaması bir yaşam tarzı olarak benimsenecek bir şey değil. Yani sürekli aç gezmeniz gerekiyor. Onun faturası çok ağır. Ancak benzer etkiyi gösteren bir uygulamada oruç. İster klasik anlamda Ramazan orucu olsun veya günlük hayatta uygulayabileceğimiz Aralıklı oruç uygulamasının son derece sağlıklı etkileri olduğunu biliyoruz. Bu etkilerin başında bir kere bu sirtuin denilen gençlik genlerinin aktive edilmesi geliyor. Onun dışında Aralıklı oruç uygulamasıyla çok sık gündeme getirdiğim bir başka netice de, belli bir süre kalori almama sonucunda hücrelerimizde otofaji denilen bir mekanizmanın harekete geçmesi. Otofaji kendi kendini yemek anlamına geliyor. Ortaokul lise biyoloji derslerimize dönecek olursak hücrelerimiz anlatılırken, hücrenin çekirdeği mitokondrileri, golgileri filan anlatılırken bir de hücrelerimizin çöpçüleri, lizozomlar vardı. Bu lizozomlar, belirli zamanlarda özellikle kalori alımının azaldığı dönemlerde hücre içinde eskimiş proteinleri,
DNA’sı bozulmuş yapıları yiyor, yemek, gıda olarak, enerji olarak kullanıyor ve yerine yenilerinin yapılmasını sağlıyor. Biz buna hücre içinde bir temizlik, geri dönüşüm ve gençleşme operasyonu gözüyle bakabiliriz. Dolayısıyla hücrelerimizin bu şekilde sağlıklı tutulması bizim bütün organ sistemlerimize, genel sağlığımıza ve sonuçta da ömür beklentimize yansıyor. Gluten de çok tartışmalı bir konu. Son yıllarda Amerika’dan esen rüzgarlar bir karbodirat ve gluten düşmanlığı başlattı. Bu bana kalırsa doğru bir şey değil. Çünkü Anadolu topraklarında binlerce yıldır buğday tahıl üretiliyor, binlerce yıldır ekmek yapılıyor. İnsanlar hele hele Türk toplumunda ekmek insan beslenmesinin önemli bir yerini tutuyor. Ne oldu da son 10-15 senedir insanlar glutene karşı hassasiyet kazandılar. Bunu anlamak pek mümkün değil. Bu arada glutenle ilişkilendirilen çok önemli bir hastalık var, çölyak hastalığı. Bu konuda herhangi bir tartışma yok. Çölyak hastaları glutene karşı bir aşırı reaksiyon gösterirler ve son derece zararlı etkilerini görürler. Ama normal insanlarda çok ciddi oranda bir gluten hassasiyeti olduğunu ben düşünmüyorum. Çünkü ne oldu da bu gluten hassasiyeti yokken son 10-15 yılda ortaya çıktı. Bir de işin doğrusu Ankara’nın, İstanbul’un sosyetik hanımları nedense glutene karşı hassas da, Sivas’ta, Yozgat’ta kimsenin gluten hassasiyeti yok. O konuyu biraz düşünmek lazım. Bu doğa bize diyor ki yeter artık bu kadar süt vermeye gerek yok diyor.
Çünkü anne sütü olağanüstü faydalı bir madde.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir