"Enter"a basıp içeriğe geçin

ŞEYTANIN İNANILMAZ HAYAT HİKAYESİ. HZ MUHAMMED ve ALLAH NE DEDİ?

ŞEYTANIN İNANILMAZ HAYAT HİKAYESİ. HZ MUHAMMED ve ALLAH NE DEDİ?

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=9vvHzCsXwzc.

Kovulmuş şeytanın şerinden Allah’a sığınırım. Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Şeytan diyor ki deriz bazen. Öyle değil mi? Öylesine söylenmiş bir laf değildir bu. Çünkü şeytan gerçekten bazen bazı şeyler söyler bizlere. Tıpkı onu yaratan Allah’a, söylediği o çarpıcı sözlerde olduğu gibi. Ya da peygamber efendimizle yapmış olduğu o hepimizi ilgilendiren konuşması. Nasıl bir tehlikenin içindeyiz biz? Biz insanlar onun en büyük düşmanlarıyız.
Binlerce yıldır insanların yakasını yapışmış bir şekilde bu dünyada hayat sürüyor.
Peki hiç merak ettiniz mi? Nedir şeytanın hayat hikayesi?
Günümüzden çok uzun bir zaman önce dünyada henüz biz insan ırkı diye bir şey yoktu. O zamanlar yeryüzünde cinler hüküm sürüyordu. Milyarlarca yıldır da melekler gerek yeryüzünde, gerekse göğün katlarında görevlerini yerine getiriyorlardı. Fakat meleklerin arasında bir canlı daha vardı. Onlarla birlikte göklerde yaşayan. O dönemler yüksek bir mertebeye sahip olan şeytan yani iblis. Fakat ismi henüz iblis değildi. Bu adı insanın yaratılmasından sonra alacaktı. İlk insandan önceki ismi Hazazil. Allah-u Teala iblisi saf dumasız ateşten yaratmıştı. Tek parça ateşten var edilen iblisin ısısı normal ateşten 70 kat daha fazlaydı. Tabi ateşten yaratılmış olması onun negatif bir canlı olmasında etken değildi. Her ne kadar ateş bize olumsuz bir çağrışım gibi gelse de ateş kullanımı gereği oldukça yararlı ve varoluşumuzda çok önemli bir etken. Bu yüzden ateşe hangi açıdan yaklaştığımız önemli. Tıpkı yağmurun hem bereket hem de felaket getirebileceği gerçeğinde olduğu gibi. İblisin yani şeytanın bir dönem meleklerle birlikte yaşıyor olması, günümüzde hala onun aslında bir melek olabileceği yönünde tartışmalara yol açsa da birçok önemli İslam âleminin çeşitli kaynakları baz alarak ulaştığı ortak ve ağır basan fikir onun bir melek olmadığı yönünde. Zaten meleklerde var olmayan fakat henüz açığa çıkmamış olan bir karakter özelliği uyuyordu iblisin içinde. KİBİR Henüz bu kibrini zedelemeyecek olan birtakım işlerle görevlendirmiş bir şekilde göklerde meleklerle beraber bu işlerini yerine getiriyordu. Fakat önemli bir detay vardı. Herhangi bir nefse sahip olmayan melekler aralarındaki iblisin sahip olduğu kibirden henüz haberdar değillerdi. Tabi Allah bunu biliyordu. Kendini ilk belli ettiği olayı İbn Abbas şu şekilde anlatıyor. Yeryüzünün ilk sakinleri olan cinler o dönem çeşitli karışıklıklar çıkartıyor ve kan döküyorlardı. Yaradan meleklerden bir ordu oluşturup başlarına da iblisi görevlendirerek yeryüzüne gönderdi. İblis meleklerden oluşan ordusuyla yeryüzünde bozgunculuk yapan bu varlıkları mağlup ederek onları dağların derinliklerine gözlerden uzaklara sürdü. Bu olayı gerçekleştirdikten sonra iblis içindeki kibri yavaş yavaş ortaya çıkarmaya başlamıştı. Ona yardım eden melekler duymadan sessizce kendi kendine böbürleniyor ve daha önce kimsenin başaramadığı bir şeyi başardım diye kendisiyle övünüyordu. Fakat içindeki bu kibir hissi giderek masumiyetini kaybedecek ve çok zararlı hale gelecekti. Ve o büyük zaman geldi. Allah-u Teala çok yakında yaratacağı yeni varlığın bilgisini meleklerle paylaştı. İnsanı. Burası ilginçtir ki Kur’an-ı Kerim’de de belirtildiğine göre Allah’ın insanı yaratacağını duyan melekler Allah’a şöyle bir soru yöneltmişler.
Daha önce cinlerin yaptığı gibi orada fesat çıkarıp kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın? Biz bu yüzden onların üzerine gönderilmiştik. Allah’ın meleklere verdiği cevap ise şu oldu. Ben sizin bilmediğinizi biliyorum. Bunun üzerine Allah-u Teala ilk insan yani Adem’in yaratılması için toprağın getirilmesini emretti. Toprak geldi ve Adem yaratıldı.
Adem henüz canlı değildi. Sadece beden haliyle bir köşede 40 gün boyunca bekledi. İşte her şey Hazreti Adem’in cansız bedeniyle beklediği zaman başladı. İçindeki duygular iblise ağır gelmeye ve insanın yaratılmasını kabullenememeye başlamıştı. Hazreti Adem’in bedeninin beklediği gecelerde iblis onun yanına geliyor, etrafında dolaşıyor, ağzından girip dışarıya çıkıyor, ona sen bir hitsin diye sesleniyordu.
Eğer sana musallat olursam elimden kurtulamazsın. Adeta Hazreti Adem’i çekememiş ve ona karşı düşman kesilmişti. Hazreti Adem’in yaratılışı tamamlandığı vakit Allah-u Teala ruhundan üfleyerek Adem’e can verdi. Önceden emretmiş olduğu üzere Hazreti Adem’e can verildiği zaman melekler ve iblis Adem için secde etmek zorundaydılar. Melekler sorgusuz sualsiz bu emri yerine getirerek Adem aleyhisselam için secde ettiler.
Fakat bu görevi yerine getirmemekte ısrarlı olan biri vardı. Adem’i kabullenemeyen iblis kesinlikle secde etmeyecekti. İşte şeytan ve insanın düşmanlığının ilk adımı o an atılmıştı. Allah o ana kadar ismi Azazil olan şeytanın ismini değiştirerek iblis yaptı. Hazreti Adem için secde etmeyen şeytan o zamana kadar sahip olduğu mevkisinden ilahi rahmetten kovulmuştur.
Allah dilersen onu yok edebilirdi fakat şeytan Allah’tan kendisine kıyamete kadar süre vermesini diledi. Böylece kıyamet gününe kadar kendisine düşman ilan ettiği insana musallat olacak, onu doğru yoldan ayırmak için elinden geleni yapabilecekti. Allah şeytana bu konuda izin verdi. Sonuçta insanı da bir imtihan için yaratmıştı. Dilerse şeytanın yapacağı bu vesveseleri insan nefsine de yükleyebilirdi. Böylece şeytana gerek kalmazdı. Fakat bu izin sayesinde kıyamete kadar şeytanın ölümünden sonra çekeceği azap kat ve kat artacaktı. Şeytan da bunu kabul etmişti. Nasıl bir kibirmiş ki kendisinin çekeceği ızdırabı bile bile insana zarar vermek adına bu gerçeği yok sayabildi. Şeytanın ölümü demişken az sonra Azrail’in şeytanın canını nasıl alacağını da anlatacağım. O yüzden sakın ayrılmayın çünkü duyacaklarınıza oldukça şaşıracaksınız. Şeytan Hz. Adem ile Hz. Havva daha cennetteyken onlarla uğraşmaya başlamıştı. Onlara Allah’ın kural koyduğu bir konuda vesvese vererek hata yapmalarına sebep oldu ve bunun sonucunda da Allah Adem ile Havva’yı dünyaya gönderdi. Böylece şeytan da binlerce yıl sürecek olan dünyadaki görevine başlamış oldu. Artık insana damarlarında akan kan kadar yakın olabilecek, onlara sağlarından, sollarından, önlerinden ve arkalarından yaklaşabilecekti. Şeytanın doğrudan insana bir zarar verebilme, onu bir şey yapmaya zorlama gücü yoktur. Fakat bir kere aklımıza doğru olmayan kötü bir fikir gelsin, bunu açığa çıkarmak için elinden gelen vesveseyi ardına koymayacaktır. Ufak bir örnek verecek olursam bir kişi hırsızlık yapıyorsa, bu kişinin kendi özgür iradesiyle aldığı bir karardır. Şeytan ona zorlu hırsızlık yaptıramaz. Ama hırsızlık yapmaya karar vermiş bir kişiye bu olayı gerçekleştirmesi için
sürekli onun aklına girip bu fikrini gerçekleştirmesine yardımcı olur ve yap yap diye önünden arkasından dolaşır. İnsanlık tarihi boyunca şeytanın varlığından haberdar olan birçok kişi şeytanı öylesine benimsemiştir ki, onu kendi yaratıcıları olarak bile görmüşlerdir. Sizler de mutlaka şeytanı tapan insanları duymuş, hatta görmüşsünüzdür. Günümüzde şeytanın insanları kendi tarafına çekmesi, gelişen teknoloji sayesinde de boğdukça basitleşmiş durumda. Gençlerimiz öyle bir zamana denk geldiler ki, kafalarının karışması için her türlü olanak mevcut. Gerek izlediğimiz dizilerde, dinlediğimiz müziklerde şeytan çok başarılı bir şekilde görevini yerine getirmeye devam ediyor. Her neyse, şimdi tekrar biraz eskiye gidelim istiyorum. Çünkü şeytanın peygamberler ile karşılaşması da oldukça çarpıcı. Öncelikle Hz. Musa aleyhisselam ile karşılaşmasını anlatayım. Günün birinde Hz. Musa peygamber ve iblis karşı karşıya gelirler. İblis, Musa peygambere şöyle der, ”Ya Musa, sen Allah’ın seçtiği bir peygambersin. Sen bana yardımcı olursun. Ben de Allah’ın yarattığı bir mahlukum. Ben tevbe etmek istiyorum. Benim için Allah’a konuşur musun? Beni affetsin.” Tur-i Sina dağında gerçekleşen bu olayda, Hz. Musa Allah’a bu durumu anlatır. Allah’ın cevabı şu şekildedir. ”Onu bir şartla affedip, tevbesini kabul ederim. Adem’in kabrine gidip secde edecek.” Hz. Musa peygamber, Allah’ın bu dediklerini aynen şeytana iletir. Adem’in ismini duyan şeytan, tekrar kibirlenip, böbürlenerek, ”Ben onun dirisine secde etmedim. Ölüsüne mi secde edeceğim?” diyerek karşı gelmiştir. Aradan yüzyıllar geçer ve şeytan bu sefer Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kapısına gelir. Hz. Muhammed ve sahabeleri bir evde toplanmışlardı. Derken evin kapısı çaldı. Dışarıdaki şöyle seslendi. ”Ey içeridekiler! İçeri girmem için bana izin verin. Size anlatmak istediklerim var.” Sesi duyan Peygamberimiz, etrafındakilere, ”Bu seslenen kimdir bilir misiniz?” diye sordu. O layih-i iblistir, şeytandır. ”Allah’ın laneti onun üzerine olsun.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, ”Bana izin verin, onu öldüreyim.” dedi. Peygamberimiz buna izin vermedi ve şöyle karşılık verdi. ”Dur Ömer, biliyorsun ki ona kıyamet gününe kadar izin verildi. Açın kapıyı, gelsin içeriye. O buraya gelmek için emir aldı. Anlatacaklarını çok iyi dinleyin.” Kapıyı açtıklarında onu görenler şaşkınlıklarını gizleyemediler. Çünkü kafası bir fil kafası gibi büyük dudakları manda dudağına benzeyen bir kişi vardı kapıda. İçeriye giren şeytan, Peygamberimize, ”Buraya kendi isteğimle değil, Allah’ın emriyle geldim.” dedi. Peygamberimiz, ”Nedir o emir?” diye sordu. Şeytan anlatmaya başladı. ”Allah-u Teala Muhammed’e gideceksin.” dedi. Ama güçsüz, bitik bir halde ve tevazu ile. Ona gittiğinde Ademoğullarını nasıl kandırdığını, onları nasıl aldattığını bir bir eksiksiz bir şekilde anlatacaksın ve sana ne sorarsa doğrusunu söyleyeceksin.” dedi. Eğer söylediklerinde tek bir yalan olursa seni kül ederim. Düşmanlarının önünde seni rezil ederim. dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sormaya başladı. Halk arasında en çok sevmediğin kişi kimdir? Şeytanın verdiği cevap ”Sensin ya Muhammed!” Allah’ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğin kimse yoktur.
Peki benden sonra en sevmediğin kişi kim? ”Varlığını Allah yoluna koymuş bir genci sevmem.” dedi. Sonra kimi sevmezsin? diye devam etti Peygamberimiz. Sonra ihtiyacını kimseyi anlatmayan, sabırlı olan fakiri sevmem dedi. Sonra kimi sevmezsin? Şükreden zengini sevmem dedi. Soru cevap şeklinde uzunca bir süre devam eden sohbet sırasında şeytan insanların namaz kıldıklarında, oruç tuttuklarında,
sadaka verdiklerinde nasıl kahrolduğunu anlattı. Yalanı ne kadar sevdiğini ve insanlara yalanı nasıl aşıladığını anlattı. ”Bilmez misin ya Muhammed?” dedi. Tarihte yalan söyleyen ilk kişi benim. Her kim yalan söylerse o benim dostumdur. Adem ile Havva’ya yalan yere yemin eden kişiyim ben. dedi. Şeytan kullandığı hilelerini bir bir anlatmıştı Peygamberimiz o gün. Ve hala aramızda kanımız kadar yakınımızda aklımızı çelmeye devam ediyor. Şeytanın hikayesiyle alakalı çarpıcı detaylardan biri de zamanı geldiğinde Azrail’in onun canını nasıl alacağı. Kıyamet geldiğinde ve İsraf-i Meleği suura üfleyip yerde ve gökte canlı kalmadığı zaman sıra şeytana gelecek. Ve o zaman insan aklımızın almakta zorlandığı birtakım olaylar yaşanacak.
Azrail şeytanın canını almak için yanına gittiğinde şeytan önce doğuya kaçacak Azrail onu kavalayacak. Sonra batıya kaçan şeytan denizlerin dibine de kaçsa gökyüzüne de gitse Azrail’den kurtulmayı başaramayacak. Azrail yakaladığı şeytanı sürükleyerek Hz. Adem’in kabrinin bulunduğu yere götürecek. Zebaniler burada kancaları şeytana takıp takıp çıkartacaklar. Allah-u Teala’nın dilediği bir zamana kadar burada can çekişip azap içinde kalacak.
O bu şekilde can çekişirken Hz. Adem ve Hz. Havva validemize de kalkınız ve bakınız düşmanınız ölümü nasıl tadıyor denecek. Onlar da kalkıp şeytanın ölümünü seyredecekler. Bugüne kadar kimsenin çekmediği bir acı duyarak canını teslim edecek şeytan.
O sırada öyle bir ses yükselecek ki şayet insanlar yaşıyor olsalardı o sesin kuvveti karşısında dayanamayarak hayatlarını kaybedeceklerdi. İnsan, Allah-u Teala’nın yaratmış olduğu çok özel varlık. Hayvanlar ile melekler arasında bir orta mertebede yaratılmışız. Eğer istersek meleklerden daha üstün, şeytanı uyarsak ise hayvanlardan bile daha aşağı bir varlık olabiliyoruz.
Seçim bizim elimizde. İnsan işte. Aslında öylesine bir potansiyelimiz var ki buna rağmen Hz. Mevlana’nın da dediği gibi
bazen halimize melekler imrenir, bazen de halimizden şeytan bile iğrenir.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir