Türkiye’de enflasyon nereye gidiyor? Prof. Dr. Ali Hepşen yanıtladı
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=_pUtWPqPSGs.
Alo hocam. Aynı yerden devam edelim. Dünya böyleyken Türkiye niye dünyadan farklı hareket ediyor? Yani daha doğrusu bu tepedeki ülkelerin dünyadan farklı. Niye onlardaki diğer ülkelerin 10, 20, 30, 40, 50 katı? Aslında Ceyhun Hocam konuşmasının başında söyledi. Yani biz büyümeyi ön plana çıkartarak,
enflasyonu ya büyüme hedefini gerçekleştirebilmek ya da yakalayabilmek anlamında enflasyonu bir anlamda. Kontrol dışı demeyelim ama enflasyondaki o etkiyi biraz daha töyler ettik. Ama dünya tarafında da enflasyonu… Burada bir şey soracağım. Türkiye daha önceki dönemlerde yani 2006’da, 2005’te, 2007’de, 2013’te, 2008’de bir tek büyümedik. Biz onun dışında hep büyüdük. Bunlarda hep iktidar kanadı, rekor büyüme, Çin’den sonra en çok büyüyen ülkeyiz. 7 büyüdük, 6 büyüdük, 5 büyüdük, çift tane büyüme. Yine öyle. Sloveya’nın sonunda ikinci çeyrek. Hayır şimdi o zaman enflasyon yoktu. Vardı da bu kadar değil. Bu kadar yoktu yine. 6 idi, 5 idi, 7 idi. En fazla 9 oldu galiba değil mi İbrahim Bey? Evet. Şimdi yüzde yüze yakın. Aslında çok enteresan bir finansal laboratuvar ortamı olduğunu düşünüyorum ben.
Hatta bunu şöyle demek lazım. Biraz daha indirgeyeceksek. Yolda gelirken düşündüm hani bugünkü konjonktüre nasıl bir ifade vermek gerekir diye. Doğru mu yanlış bilmiyorum ama sanki ebilenlerin ekonomisi gibi bir yere doğru evriliyoruz. Yani alabilenlerin, yapabilenlerin, erişebilenlerin böyle bir garip bir şeye doğru gidiyoruz. Yapıya doğru gidiyoruz. O yüzden enteresan bir finansal laboratuvar ortamı. Şimdi burada konuşuyoruz. Türkiye mi dünya mı?
Hem Türkiye hem dünya bence ama Türkiye biraz daha bu anlamda ayrışıyor. Şöyle ilginç bir durum. Sonuçta biz şirketlerin yapılanına baktığımız zaman finansman politikalarında o günkü koşullarda şirketler en ömgün koşullarda finansmanı nerede yakalayabiliyorlarsa ona göre yatırım politikalarını şekillendiriyorlar. Şimdi şöyle bir durumla karşı karşıyayız. Burada IMF’in beklentileri var. Piyasa katılımcıları anketi sonuçları var. Örneğin 2022 beklentisi enflasyon açısından söylüyorum. Yüzde 73. Piyasa katılımcılarına da yüzde 68 yıl sonu. 2023 her iki tarafta da yüzde 37. 2024 yüzde 21. Dolayısıyla önümüzdeki dönem enflasyonist bir ortam. Ama diğer taraftan eğer biz herhangi bir ürünün fiyatının bu ölçekte ilerleyen dönemlerde artacağını varsayıyorsak bunların da gerçek olduğunu varsayalım. Diğer taraftan bu ürünü elde edene noktasında da finansman koşullarına bakmak lazım.
Mesela şu anda ticari kredi faizleri ben belediyeden aldım. Yüzde 18.72. Pardon Merkez Bankası’nı aldım. 18.72. Aslında ben bu ürünü satın alabilme noktasında enteresan bir şekilde bu ürünün de fiyatını artacağını biliyorsam gelecek dönemlerde. Kredi alıp almak çok mu var? Yüzde 18’lik bir maliyete katlanarak bu ürünü satın alabilirim. Bu bana inanılmaz bir araliklar imkanı sağlıyor. O yüzden ebilenlerin ekonomisi dedim. Ama yapamıyorum. Bunu hatta arada da söylemiştim.
Bu şey gibi hava çok sıcak, bir havuz var, musluklar açık sonuna kadar ama su yok içeriye giren. Şimdi suyu bıraksanız bu sefer de her yer taşıyacak. Belki de bu enflasyonist ortada, bu enflasyonu bile çok ciddi anlamda arttıracak. Şimdi böyle bir ikilemle karşı karşıyayız. Türkiye’de şu anda faizler düşük ancak kredi yok. Erişen yok. Bu tabii şöyle bir problemi de beraberinde getiriyor.
Özellikle real sektör tarafına baktığımız zaman biraz onların da rakamlarını ben vermek istiyorum. Şimdi bizde özellikle COBI tarafı son derece önemli. Hatta son belirli karberlerine baktığımız zaman, Ağustos 2022, COBI tarafına kullanılan kredilerin yüzde 32’sini mikro işletmeler kullanmış. Yüzde 34’ünü küçük işletmeler kullanmış. Yüzde 34’ünü orta büyüttükü işletmeler kullanmış. Neden kullanılıklarının sorusunun yanıtını bu sefer dönüyoruz. Herkes bankasının sektör bilançolarına. Çünkü sektör bilançolarına baktığımız zaman aslında Türkiye’de banka kredilerinin toplam yabancı kaynaklar içerisindeki payı yüzde 50’lere yakın, yüzde 42 civarında. Dolayısıyla bizde şirketler özellikle işletme sermayesi ihtiyacı noktasına, yani alacaklarını tahsil edemediği noktada, stok yapmak zorundaysa ya da tedarikçileri vakitinden daha önce ödeme istiyorsa mutlaka bir işletme sermayesi ihtiyacı duyuyorlar. Ve ortalama da bu 90 gün gibi.
Dolayısıyla bunu kompans edebilme noktasında sermaye piyasaları tarafında, bono tarafı çalışmayınca doğal olarak dönüyorlar banka kredilerine. Banka kredilerine dönüyorlar ama o tarafta da dediğim gibi bugünkü konjonktür neredeyse hiç kredinin kullanılmadığı bir yapıya geliyor. Hatta bir rakam daha vereyim birkaç rakam. Kobi kredilerinin Temmuz’daki büyümesi yüzde 2. Şimdi bu kadar ihtiyacın olduğu bir ortamda neredeyse hiç büyümemiş. Niye büyümüyor?
Ağustos’ta yüzde 5. Niye büyümüyor sorusunu yanıtını biraz daha geçmişe bakarak görmek lazım. Çünkü mikroekiliyadi tedbirler kapsamında özellikle Ağustos 2022’de yürürlüğe giren bu kredilerin yüzde 30’u miktarının muzam karşılık olarak ayrılması bence belirli unsurlardan bir tanesiydi. Yanlış hatırlamıyorsam bu Nisan’da yüzde 10’da, Haziran’da yüzde 20’ye çıktı. Sonra da Ağustos’ta yüzde 30’a geldi.
Şimdi siyasetçiler sürekli olarak faizler düştü kredi kullansın sanayicisi önünü açarız falan diyor. Bu doğru değil mi yani? Rakamlara baktığımız zaman erişebilenlerin sayısının bir hale az olduğunu söyleyebiliriz. Düşük faizli krediye erişim yok. Bankalar çünkü vermek mi istemiyor? Çünkü bankalar açısından daha maliyettir. Çünkü verilen kredinin yüzde 30’u kadar bu sefer tahvil almak zoruna kalıyorlar. Bu da tabii doğal olarak onların açısından bakıldığında…
Yasak vermeleri yasak belli. Sorun haline geliyor. Belirli şartları taşımayanlar kredi alamıyor zaten. Yasak yani. Şöyle bir durum da var ilerleyen… İrracat yapacak. İrracat gelirinin yüzde 40’ünü bozduracak. Aldığı krediyi istediği şekilde kullanamayacak. Yani ham madde yatırımı yapamayacak. Belki burada tabi düzenlemelerin amacı şirketlerin stok yapmasını engellemek olabilir. Ya da dövize dönmesini engellemek olabilir 2016’da olduğu gibi ama…
Nihayetinde bizde özellikle küçük işletmelerin ciddi anlamda işletme sermayesi ihtiyacı duyduklarını… Ve yani geçmişten gelen alışkanlıklar kapsamında da… Krediye bağımlı olduklarının altını özellikle çizmek gerekiyor. Peki hocam. Burda bir şey hocam. Özür dilerim. Şimdi bizim şirketlerimizin krediye ihtiyacı var falan doğru. İşleme sermesiyacı var doğru. Ama ben bakıyorum bizim şirketlerimizden maşallah bütün patronlarının… Hepsinin işte adam öbür tarafta krediye ihtiyacın var bilmeyen ediyor. Sonra gidiyorsun adamın 40 metre yatı var. Belki de…
Neyse de en yüksek araba neyse ona biliyor. Belki de beklenti şu da olabilir. Yani böyle bir beklenti var mıdır yoktur bilmek zor ama… Belki şu olabilir. Yani biz bugüne kadar şirket yöneticilerine, patronlara, sahiplerine… Çok ciddi anlamda imkanlar sağladık. Özellikle 2016’ta KGF kapsamında 220 milyardı galiba yanlış hatırlamıyorsam. Bir kredi kullanımı sağladık ama… Sonra bunlar ya döviz mevduata gitti ya dediğiniz gibi şahsi varlık alımlarına doğru döndü.
Özellikle şirketlerin arsa gayrimenkul alımları o dönemde bir hayli fazlaydı. Şimdi madem ki biz geçmişte böyle bir şey yaptık, iyilik yaptık. Şimdi de bu sefer nakde sıkışan ama şahsi varlığı olan şirketler… Bu nakit sıkışıklığının şahsi varlıklarını satarak şirkete sermaye olarak eklesinler gibi beklenti olabilir ama… Bu küresel durgunluk döneminde. Evet yani böyle bir beklentim. O yüzden erişebilenler yani o yüzden zor.
Yani böyle bir ulvi beklenti olabilir ama onun kolay olmadığını söylemek lazım. Ama diğer taraftan şirketlerin özellikle dediğim gibi finansmana erişim kanalları gitgide daha da zor hale geliyor. Ama kolay bıraksanız, mesela şu anda konut kredileri %20’lerde. Düşünsenize konut fiyatları geçen sene %200’e yakın oranda artmış. Arttı ama bu sene durdu artış. Durdu ama sonuçta kredi erişim konut satışlarının %40 özellikle hipotekli satışlarda %40 azaldığını görüyoruz. Eğer bu oranlarda erişebilme imkanı sağlasanız o artışın yeniden devam edeceğini söyleyebiliriz. O yüzden böyle enteresan garip bir ikilem içerisinde girildiğini düşünüyorum. Bir yandan hani o imkanı sağlasanız bu sefer talep tarafında bir enflasyonu seyrettiği olacağı bir imkan.
Bankalar için riski yani sonuçta önümüzdeki, yani banka ekonomik araştırmalar birbirine soruyor önümüzdeki yıl için faiz beklentiniz nedir. Herkes şey diye bekliyor, bir noktada irrasyonel politikadan geri dönülecek. Bankaların mesela 2023 sonu politika faizi beklentisi mesela ben bakıyorum işte gelen outlook raporlarına vs. falan. Yüzde 35, yüzde 40 beklenti var. Yani hakikaten bir noktada geri dönüleceğini düşünüyorlar. Şimdi 2023 sonunda %40 faiz bekliyorsanız politika faizi e tabii ki özen bank olarak da vermezsiniz şu anda yani.
Vermem, vermeye tercih ediyor ama diğer taraftan şirketlerin de ciddi anlamda böyle bir ikilem içerisinde kaldığını, finansal anlamda varlıklarını devam ettirmede zorlandıklarını söyleyebiliriz. Bu tabii nakit akış problemi yaratıyor. Çünkü bizde özellikle ihracat firmalar tarafına baktığımız zaman ithalatın %80’nin aramatte olduğu bir ortamda ve sizin özellikle aramatte tarafında tamamen neredeyse… 100 yıllık ihracat yapmak için 80 yıllık ithalat yapmak gerektiği bir ortamda. Sürekli olarak dışarıdan bir ürünü tedarik edecekseniz burada mutlaka ve mutlaka nakit akışınızın güçlü ve sürdürülebilir olması gerekiyor. O yüzden böyle enteresan birbirini kitleyen bir durum ortaya çıkmış. Peki hocam şimdi o zaman ilginç bir şey daha doğrusu değişik bir durum var mesela şimdi. Faiz kur dengesi diye bir şey var yani faizleri Türkiye’de kurlarının arttığını hep gördük. Ayrıca Merkez Bankası’nın son faiz indirimlerinde kurlar kıpırdamadı bile. Yani işte dolar 18.55’ti işte 56 oldu ama 19 olmadı ki beklenti artar diye. Niye artmıyor peki o zaman kur niye artmıyor faiz düştüyor halde? Tabii kurda özellikle kur korumalı mevzatın bir etkisi var ama burada mesela ne yapıyor iş firmalar? İhracat bedeninin %40’ını yatırıyor ama aynı anda tekrardan ihtiyacı varsa… Alıyor.
İhtiyacını da kullanıyor alıyor ama o miktarın da ben burada bir dengeleci rol olduğunu düşünüyorum ama burada en büyük bence problem. Bu özellikle kur korumalı da çıkışın nasıl bir stratejiyle olup olmayacağı onu şimdiden kestirmek zor.
Kim olacak yani doları hani…
İlk Yorumu Siz Yapın