"Enter"a basıp içeriğe geçin

Uzayın Sonuna Gidiyoruz ( 13 Milyar Işık YIlı )

Uzayın Sonuna Gidiyoruz ( 13 Milyar Işık YIlı )

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=KbFx9BJLOBY.

Uzayın şu ana kadar bildiğimiz, tanımlayabildiğimiz en uzak noktalarına yolculuğa çıkıyoruz. Bu gizemli yolculuğa hazır olun. Büyülü maceramıza başlıyoruz. Şu an yaşadığımız yerden 80 km yukarıda bir saatlik mesafedeyiz. Yavaş yavaş yükselerek bize en yakın gök cismine, aya gidiyoruz. Onlarca astronot daha önce buraya geldi ve bazıları ayın yüzeyinde yürüdü. Şu an evden yaklaşık 400.000 km uzaklıkta uzay aracıyla 3 günlük mesafedeyiz. O kadar yakın ki evden hiç uzaklaşmamış gibiyiz. Tanıdık, güvenli. Aya ilk çıkan adam Neil Armstrong’un ayak izleri hala burada duruyor. Onları değiştirecek bir hava ıkımı olmadığı için, milyonlarca yıl bu ayak izleri burada kalmaya devam edecek.
Şimdi daha uzağa gidiyoruz. Biraz daha uzağa, karanlıkta dost bir yüz görüyoruz. Adı aşk tanrıçası olarak bilinen Venus. Çevresinde sarı bulutlar var. Ve bu sarı bulutlar güneş ışığını yansıttığı için, güneş sisteminin en parlak gezegeni o. Dünya için bir kardeş, aynı büyüklükte. Fakat bu sarı bulutların altında devasa bir zehir ağı var.
Gezegenin atmosferi, zihirli gazlarla boğulmuş durumda. Hava tehlikeli ve sıcak, neredeyse 500 derece. Burada hiçbir şey hayatta kalamaz. Dünyadan çok güzel görünmesine rağmen içerisi tam bir cehennem. Binlerce yanardağa sürekli patlıyor. Hemen çıkıyoruz. Şu an güneşe çok yakınız. Çok tehlikeli bir konumdayız. Her şey bize dünyaya geri dönmemizi söylüyor. Fakat bu güzel manzaraya kim karşı koyabilir? Işığımız, hayatımız güneş. Evden 150 milyon kilometre uzaklıkta, uçakla 20 sene sürecek bir mesafe. Güneş bir anda sönse, bizden o kadar uzak ki, 8 dakika boyunca bundan haberimiz olmaz. Öylesine büyük ki, içine 1 milyon dünya sığabilir. Ona çok yakınız. Şu an durduğumuz yerde sıcaklık 10 bin derecenin üzerinde. İçindeki sıcaklık ise 10 milyonlarca derece. Ama bu bir gün duracak. Güneşin de yakıtı bitecek. Ve güneş öldüğü zaman bu, dünyanın da sonu olacak. Onu yolunda bırakarak, kırmızı gezegen Mars’a geçiyoruz. Asırlardır Mars’a arkadaşlık için, hayat belirtileri bulmak için baktık. Mars, tüm diğer gezegenlerden çok daha fazla hayal gücümüzü süsliyor. Ama burası kırmızı ve ölü. Bir teoriye göre hayat, milyonlarca yıl önce burada başladı. Ve buradan dünyaya taşındı. Yani Mars, atalarımızın gezegeni olabilir. Eğer bu doğruysa, hepimiz Mars’lıyız. Uzayda keşfedilmeyi bekleyen başka sırlar da olmalı. Burası korkutucu olmaya başlıyor.
Dev bir bilgisayar oyununda olmak gibi. Bakın bunlar astroitler. Bazıları yüzlerce kilometre genişliğindeler ve saatte 80 bin kilometre hızla hareket ediyorlar. Çoğu gezegen bu astroitlerin birleşerek büyümesinden meydana geldi. Jüpiter. Evimize 680 milyon kilometre uzaklıkta ve dünyadan en az bin kat daha büyük bir dev.
Fakat bu dev gezegen neredeyse tamamen gazlardan oluşuyor. Şuraya bakın. Meşhur kırmızı leke. Dünyanın 3 katı büyüklüğünde ve 300 senedir devam eden bir fırtına. Şimdi içine giriyoruz. Bu fırtınanın içinde sürekli şimşekler çakıyor. Ve dünyadaki şimşekler, buradakilerin yanında küçük bir kıvılcım gibi kalır. Dolayısıyla Jüpiter’i seyretmenin en güvenli yolu uzaktan bakmak gibi duruyor. Burada hiçbir şey göründüğü gibi değil. Evren, çelişkiler ve tuzaklarla dolu. Dünyadan 1 milyar 195 milyon kilometre uzaktayız. Saturn. Güneş sistemimizin baştağacı. Bir gaz topu. Ve o kadar hafif ki soyun üstünde yüzebilir. Bu halkalar milyarlarca kartopundan oluşuyor. Bazıları bir ev büyüklüğünde olan kartoplarından.
Burada sonsuza kadar kalıp Saturn’un baştan çıkarıcı cazipesini seyredebiliriz. Ama kendimizi buradan ayırmak zorundayız. Daha gideceğimiz çok uzak yerler var. Şu an dünyaya en çok benzeyen yerdeyiz. Titan’da. Burada yağmur, mevsimler, nehirler var. Dünyaya ne kadar da benziyor. Ama bu nehirlerdeki su değil, sıvı doğal gaz.
Burada dünyadaki petrol ve gazlardan binlerce kat daha fazlası var. Bunları dünyaya götürebilirsek, binlerce sene güç kaynığı sağlayabiliriz. Şu an dünyadan 1.5 milyar kilometre uzaktayız. Ve artık dünyayı göremiyoruz. İlerlerken boşlukta birçok gök cismiyle karşılaşıyoruz. Evden 13 milyar kilometre uzaklıkta görebildiğimiz en uzak cisim burada.
Adı Sedna. Güneşten o kadar uzak ki, güneşin çevresinde dönmesi 13 bin yıl sürüyor. Durun, burada başka bir şey daha var. Hem de bizden bir şey. Evden, yani dünyadan 16 milyar kilometre uzaklıkta, uza yarıcı Voyager 1. Eğer bu anten görünümlü uza yarıcı olmasaydı, bu mesafedeki gezegenler ve gök cisimleri hakkında hiçbir fikrimiz olmazdı.
Bir mermiden 20 kat daha hızlı hareket ediyor. Ve dünyaya mesajlar gönderiyor. İçinde bizimle ilgili bazı sırlar saklıyor. Farklı dillerde kaydedilmiş selamlama mesajı. Ve gezegenimizin yerini gösteren bir harita. Sizce uzayın çok uzak mesafelerinde, böyle bir davet akıllıca mı, herhangi bir varlık mesajımızı alabilir ve kapımızı çalabilir, dostça veya başka bir şekilde? Şu an 8 trilyon kilometre uzaktayız. Ama aslında uzayın genişliğinde bu bir bebek adımı. Önümüzde daha trilyonlarca kilometre var. Şu ana kadar içeriye bakıyorduk, ama artık dışarıya bakıyoruz. Yıldızlar arası uzaya adım atmanın zamanı geldi. Muhteşem bir manzara. Bizim güneşimiz gibi milyarlarca yıldız var.
Ve çoğunun çevresinde dönen ve belki de bizim dünyamıza benzeyen milyarlarca gezegen var. Evden 40 trilyon kilometre uzaktayız. Uzay aracıyla 150.000 sene sürecek olan bir yolculuk. Ve daha sadece bizimkinden bir sonraki yıldıza, yani bir sonraki güneş sistemine ancak ulaşabildik. Alpa Centri. Şu an o kadar uzaktayız ki,
kilometreler anlamsız olmaya başladı. Artık ışık yılıyla konuşmamız gerekiyor. Bir ışık hüzmesinin 10 trilyon kilometre yol alması bir sene sürüyor. O halde 40 trilyon kilometre evden 4 ışık yılı uzaklık anlamına geliyor. Bu çılgınca bir şey. Mesafeler öylesine büyük ki kavramak imkansız. Dünyadan 20 ışık yılı, yani 200 trilyon kilometre uzakta,
Grize 581 yıldızı. Ve bakın, yörüngesinde dolaşan bu gezegen tıpkı dünya gibi, güneşten ideal uzaklıkta. Daha yakın olsa su buharlaşır, daha uzak olsa donardı. Burası hayatın gelişmiş olması için ideal bir ortam. Eğer burada hayat varsa, o kadar uzak mesafede bizim televizyon sinyallerimizi alıp, 20 yıl önce yayınlanmış olan TV programlarımızı seyrediyor olabilirler. Ama henüz bu mesafedeki bu gezegenle iletişim kurabilmek için çok daha fazla zamana ihtiyacımız var. Burası uçsuz bucaksız. Dünyadan 65 ışık yılı, yani 650 trilyon kilometre uzaktaki bir yıldızla bağlanırsanız, Hitler’in 1940 yılındaki radyo konuşmasını dinleyebilirsiniz. Çok daha uzaktayız. Burada yan yana 7 yıldızla karşılaşıyoruz. Onlar 7 kız kardeşi olarak biliniyor. Orion Takım Yıldızı. Efsaneye göre onlar, antik Yunan Tanrısı Atlas’ın kızları. Omuzlarında cenneti taşıyan babalarını rahatlatmak için birer yıldıza dönüşmüşler. Ve bu dev, Biddlegurs. Şimdiye kadar gördüğümüz en büyük, en parlak yıldız, bizim güneşimizden 600 kat daha büyük. Yani içine 600 milyon dünya sığabilir. Şu an gördüğünüz ise bir yıldız değil, bir gezegende değil. Daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemiyor. Dünyadan 1300 ışık yılı uzakta bir hayalet. Karanlık Orion bulutu. Toz ve gaz. Yakında bu bulutun içinde yıldızlar oluşacak. Şu an doğmak üzereler. Ama daha zaman var. Bir yıldızın doğuşu, evrenin en büyük yaratıcı harikalarından biridir. Şu an Nebula’yı görüyoruz. Uzayda asılı olarak duruyor. Bu görüntü bir baş yapıdı. İçindeki hareketlenmeler saatte 200 bin kilometrelik hıza ulaşabiliyor. Uzayda şahlanan devasa bir at başı şeklinde. Yıldızlar doğuyor, büyüyor, ölüyor. Peki sonra ne oluyor? İşte bunun cevabı bu görüntüde. Şu an bir yıldızın ölümünü izliyorsunuz. Patlayan enerjisi, içindekileri dışarı doğru fırlatıyor. Eğer bu patlamalar olmasaydı, bugün hiçbirimiz var olmamış olacaktık. Ortasındaki beyazlığa bakın. İsmi Beyaz Cüce. O ölmüş olan yıldızın hayaleti. Öyle bir ağırlığa sahip ki, bir çay kaşığı kadarı bir tondan daha fazla. Bizim güneşimiz de bundan 6 milyar yıl sonra bir beyaz cüce haline gelecek. Yani ölecek. Şu an bir yıldız mezarlığına gidiyoruz. Ve evden 6000 ışık yılı, yani katrilyonlarca kilometre uzaktayız. Fırtınanın gözü. Dönen ve titreşen bir yıldız. Bir pulsar. Pulsarın genişliği 20 kilometre. Ama bir iğne ucu kadar kısmı 1000 ton ağırlığında. Burada çok fazla radiyasyon var. Şimdiye kadar gördüğümüz en ölümcül görüntü buydu. Daha uzağa gidiyoruz. Garip bir şey hissediyoruz. Sanki burada kötü bir varlık mevcut gibi. Karşılaşmak istemeyeceğimiz tek şey. İnanılmaz derecede siyah. O yok oluşun yüzü. Bir kara delik. Birer beyaz cüceye ya da pulsara dönüşmek yerine çekmeye devam etmiş. Ve kara delik olmuş. O kadar küçülüyor ve o kadar büyük bir çekim gücüne sahip ki, ışık bile ondan kaçamıyor. Kara deliğin içinde bildiğimiz anlamda madde yok. Zaman ve mekan yok.
Bütün fizik kanunları orada değişiyor. Gerçek o ki bu kara deliğin nereye çektiğini kimse bilmiyor. Algılarımızın bile ötesinde insan anlayışının sınırlarındayız. Bu koca yıldız o küçük kara deliğin içinde boğulup gidiyor. Katrilyonlarca kilometre mesafe kat ettik. Fakat hala kendi galaksimiz, samanyolu galaksisinden çıkamadık. Hala uçsuz buçaksız bir evren bizi bekliyor.
Harikalar, tehlikeler, hepsi orada. Evden 7000 ışık yılı uzaktayız ve hala galaksimizin içindeyiz. Sanki ormanla dolu bir manzarayla karşılaşmışız gibi bu ışık oyunları o kadar etkileyici ki, şu ana da gördüğümüz her şey samanyolunun içinde. Yani uzayın küçücük bir parçasıydı. Şu an galaksiler arası uzaydayız. Milyonlarca ışık yılı uzakta.
Ve bu gördüğünüz her nokta bizim samanyolu galaksimiz kadar büyükler. 2,5 milyon ışık yılı uzaklıktaki Andromeda galaksisi. Her bir galaksinin içinde milyonlarca yıldız vardır. Ve milyonlarca gezegen vardır. Ve bu galaksilerden trilyonlarcası uzayda mevcut. Şimdi sarmal galaksiyi görüyoruz. O kadar uzak ki buradan evimize, yani dünyaya bir mesaj göndersek,
mesajın dünyaya ulaşması 27 milyon yıl sürecek. Daha da öteye gittik. Evden tam 2 milyar ışık yılı uzaktayız. Zamanın başlangıcına az kaldı. Ve bir koasarla karşılaşıyoruz. Koasar, yani evrendeki en ölümcül şey, trilyonlarca galaksinin yan yana gelmesinden daha parlak. Koasar o kadar büyük ki, insan aklı böylesine bir büyüklüğü düşünemiyor.
Yıldızlar onun yanında tosthanesinden çok daha küçük kalıyorlar. Burada bir patlama görüyorsunuz. Bu patlamanın izini hepimiz televizyonlarımızda izlemiştik. Eğer anten ayarları yapılmamış bir televizyondaki karıncalanmaya şahit olduysanız, işte o, buradaki patlamaların izi. Dünyadan yaklaşık 130 milyar ışık yılı uzaklıktaki büyük Big Bang’in izi. Uzayla ilgili tahminlerimiz ancak buraya kadar uzak.
Tahminlerimiz ancak buraya kadar sınırlı. Bize ışığı ulaşabilen son nokta burası. Biz daha ötesini keşfedene bulana kadar,
bildiğimiz en uzak yer olarak kalmaya devam edecek.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir