Ve Geri Geldi – TENGRİ Dini Türkiye’de Yeniden Başladı
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=sl5pPwlxLJ8.
Evet, yıl 2022 ve Türkiye’de bir vatandaş dinini tengre olarak değiştirdi. Burhan Mumcuoğlu isimli genç avukat yıllardır verdiği hukuk mücadelesini sonunda kazanarak, kimlikteki din hanesini tengre olarak yazdıran ilk Türk vatandaşı oldu. Bu haber üzerine kendisi ile iletişime geçtim ve konuyu derinlemesine bir araştırma sürecine başladım.
Ve ülkemizde tengriciliği nasıl bir hızla yayıldığını ve inanın bana, ayakları yere basan, tüm insanlığı kuşatan bu dinin detaylarını öğrendikçe çok şaşıracaksınız. Peki nedir bu tengri dini? Türklerin en eski dini inancı olarak bilinen tengricilik ve geçmişi ne zaman ortaya çıktı tam olarak bilinmemektedir. Kendisine dair en eski kaynaklar, ilattan önce 3000 yılına uzanan Çin kaynaklarıdır.
Temelinde her şeyi yaratan tengri ya da diğer tanımıyla gök tanrı vardır. Cevrimizde gördüğümüz ve göremediğimiz her şey, bütün kainat onun bir yansıması ve ondan bir parçadır. Bunu her şeyin temelini ve varlığını oluşturan bir enerji olarak da düşünebilirsiniz. Her şey tengrinin bir yansıması olduğu için kainatta bulunan bütün varlıklar birbiriyle eşittir.
İnsan, ağaç ve hayvanlar hepsi bir bütünün parçalarıdır ve hiçbiri birbirinden üstün değildir. Aklınıza gelebilecek bütün cisimler, canlılar eşittir. Bu eşitlikten ve tengrinin her varlıkta parçası ruhu olmasından ötürü, tengri dininin en temel felsefesi doğayla uyum içinde ve doğaya saygılı olarak yaşamaktır.
Eğer bu uyumu bozarsak, kuraklık, seller ve çeşitli afetlerle zaten cezamızı kendimiz vermiş oluyoruz. Bu dinin peygamberi yoktur ve olamaz. Tengri kimseyle konuşmaz, vahiy göndermez çünkü herkes ve her varlık eşittir. Birini seçmek, bu eşitliği bozmak demektir ve böyle bir statü kimseye verilmez. Bu nedenle tengri dininin kitabı da yoktur.
Eğer bir kitabı olsaydı kesinleşmiş, tabusallaşmış kuralları olması gerekirdi. Fakat evren ve canlılar sürekli değişmekte olduğu için, tengri dininin kitabı evrenin yani doğanın ta kendisidir. Doğayı en iyi şekilde anlamak ve onunla her dönem uyum kurabilmek, tengriciliği anlamak için yeterlidir. Her insan kendini tanır ve sınırlarını keşfeder. Bu kapasite dahilinde evreni tanıyabileceği kadar tengriyi tanır.
Onun için yeterlidir. Peki bu dinin emir ve yasakları nelerdir? Tengri yasaklayıcı ve kısıtlayıcı değildir. Yaptıklarınızdan ötürü ödüllendirmez veya cezalandırmaz. Çünkü toplum yaşantısını düzene sokmak, yasalar ve kanunlar koymak, adalet sistemini kurmak insanın kendi görevidir ve sorumluluğudur. Bunun yapabilmesi için akıl verilmiştir.
Doğal olarak bize verilmiş olan zekayı kullanarak yasalar belirlemezsek toplum huzuru bozulur, halklar parçalanır, suçlular cezasız kalır ve dünyamız yaşanmaz bir hal olur. Kısaca kendi kendimizi cezalandırmış oluruz. Tengri her canlıya bu yetiği vermiştir ve bu sayede evrendeki bütün canlılar belli kurallar temin etmiştir. Örneğin bir aslan sürüsünde bile herkesin görevi ve sürünün kanunları bellidir. Eğer kendi kurallarına uymazlarsa yok olurlar. Doğanın bir parçası olan insan da kendisi için en iyi yasaları dizayn etmelidir. İnanca göre Tengri öyle bir sistem kurmuştur ki bu nedenle dünya hayatına müdahale etme gereksini mi yoktur? Siz bu düzene uymaz, iyi olanı yapmaz, akla, mantığa ve doğaya uyum sağlamazsanız, kendi dünyanızı, dolayısıyla hayatınızı kendiniz mahvetmiş oluyorsunuz. Eğer uyarsanız da kendi kendinizi ödüllendirmiş güzel bir hayat, güzel bir dünyaya sahip olmuş oluyorsunuz. Tengri dini tebliğci değildir. Yayılma amacı da gütmez, başka dinlerden üstün olduğunu da iddia etmez ya da kendisi için savaşılmasını emretmez.
Çünkü Tengri bu dinin insanlar tarafından korunmasına ya da yayılmasına gereksinim duymaz. Şimdi burada bir noktaya dikkat etmenizi istiyorum. Tengri insanların ona inanıp inanmaması konusunda da hiçbir olumlu ya da olumsuz yaptırımda bulunmuyor. Çünkü kendisine inanılması ya da reddedilmesiyle ilgilenmez. Hatta dine göre Tengri kendisi için dua edilmesini dahi beklemiyor. Çünkü yarattıkları kul değil, bizzat kendisinin enerjisel yansımasıdır.
Onu yüceltmemize, övgüler dizmemize, diğer dinlerden üstün tutmamıza dair herhangi bir ihtiyaç duymuyor. Peki bu enteresan dinin ibadetleri nelerdir? Tengri dininde kült adını verdiğimiz ve kutsiyete sahip olan bazı hususlar mevcuttur. Bu kültülerden bir tanesi atalar kültüdür. Her birey kendinden önceki yedi atasına ve kendinden sonraki yedi torununa karşı sorumludur.
Bu sorumluluk bizden önce yaşamış olan ve iyi birer insan olarak bildiğimiz atalarımızın ruhları adına zaman zaman hayır dağıtmak, yemek, süt gibi dağıtımlarda bulunmak bu sayede onların ruhlarına saygımızı sunmayı gerektirir. Bugün dahi vefat eden bir bireyin cenazesinde, yedisi, elli ikisi gibi zaman döngüllerinde cemiyete yemek dağıtılması da bu inancımızdan günümüze kadar ulaşmış ve dinimiz değişmiş olsa da kaybolmamış bir parçası olarak içimize işlemiştir. Bizden sonraki yedi kuşak için de onların refahlarını yüksek tutmak için çalışmamız gerekir. Eğer siz kötü bir insansınız, örneğin hırsız ya da dolandırıcısınız, sizden sonraki kuşaklar da hem toplum tarafından bu şekilde bir atadan gelmekle yaftalanacak hem de yaptıklarınızın kötü enerjisi onlara bir şekilde yansıyacaktır.
Orta Asya Türkleri atalar kültünde atalarının küçük heykelciklerini de yapmış, bu sayede onlara olan özlemlerini gidermeye ve bağlarını korumaya çalışmışlardır. İslamiyetin girmesiyle de bu heykelcikler put olarak tanımlanmış ve yasaklanmıştır. Bu doğrudur ya da yanlıştır, tengirci olmadığım için bir şey demiyorum. Ancak bir de şu açıdan bakın, ne fotoğrafın ne de videonun olmadığı o eski yıllarda
ölmüş anne babalarımızın suretlerini hatırlamak ve onlara özlem gidermek için başka ne yapabilirdik? Bu nedenle atalar kültüne günümüz bakışıyla futberistlik denmesinin biraz haksızlık olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Videonun başında da belirttiğimiz gibi tengri inancı sabit kurallara bağlı değil ve döneme uyum içerisine değişiklik gösterir.
Yani günümüzde anne babalarımızın suretlerini heykel yapmaya herhangi bir gereksinim yoktur. Elimizde onlara ait yüzlerce fotoğraf aynı amaca hizmet etmektedir. Tengri inancında her varlığın eşit olduğuna ve ruhu olduğuna inanıldığını söylemiştik. Bu bağlamda eğer ki bir ağacın dalını kesmek zorunda kalırsanız o halde doğaya siz de bir şeyler vermelisiniz.
Bu dalı kesilen ağacın altına ekmek, süt gibi diğer canlıların beslenebileceği gıda maddeleri bırakarak yapılabilir. Ya da bir ağacı kestiniz o halde yenisini dikmelisiniz ki doğa döngüsünü sağlasın ve düzen bozulmasın. Bunu yapmazsanız sonucunda afetler ve kuraklık gibi kötü sonuçlarla bedelini yine kendimiz öderiz.
Tengri’nin kurduğu sistem bu şekilde kendi kendini devam ettirmeye muktedir olabiliyor. Diyelim ki bir canlıya öldürmek zorundasınız. Bunun geçerli bir nedeni olmalı. Bir aslan bile aç değilse yanı başındaki güçsüz hayvanlara saldırmaktan kendini men ediyor. O halde hem geçerli bir sebebiniz olmalı hem de en acısız şekilde bunu yapmalısınız.
O hayvanın da ruhu olduğunu unutmadan ona saygı göstererek ve hatta selamlayarak. Tengri için kurban kesilmez çünkü o size herhangi bir şey karşılığında vaatte bulunmaz. Ama diyelim ki yaşam düzeniniz bozuldu ve gerçekten zor bir süreçten geçiyorsunuz. Atalarınızın ve doğadaki diğer ruhların size iyi dileklerde bulunmasını istiyor,
onların manevi yardımını enerjisel olarak bekliyorsunuz ya da sadece rahatlamak niyetindesiniz. O halde istediğiniz her yerde ve zamanda istediğiniz şekilde dua edebilirsiniz. Çünkü bu dinde ibadethane yoktur. Zaten evrenin kendisi Tengri’nin yansımasıdır ve her yerde her dilde dua edebilirsiniz. Bu bağlamda ruhsal düzeni ve dengeyi korumak büyük önem arz ediyor.
Çünkü dua etmek Tengri’den doğrudan bir şey istemek değildir. Ki Tengri’nin böyle bir vadinin olmadığını da zaten belirtmiştik. Önemli külçülerden olan mehir kenarında doğa için armağanlarda bulunabilir veya diğer hayvanların yemesi için gıda maddesi bırakabilirsiniz. Bunlar dua yerine geçecektir. Doğadaki unsurlarla konuşmaktan, onlara selam vermekten çekinmeyin.
Belirdiğimiz gibi siz ve bir ağaç eşitsiniz, aynı bütünün parçalarısınız ve onların da ruhu var. Bu sayede onların ruhani iyi dileklerini almayı umabilirsiniz. Bazen eski trüpler doğan güneşe ellerini açar ve güneş batarken yine ona ellerini açıp saygı gösterirlerdi. Bu aslında doğaya ve onun bir parçası olan güneşe getirdiklerinden dolayı teşekkür etmedi.
Tengri’ye nasıl seslendiğiniz önemli değildir. Tanrı günümüz Türkçesidir. Allah demekte ya da siz öz elinizde kullanacağınız bir isim seçmekte özgürsünüz. Tengri sizin ona ne isim verdiğinizi önemsemez. Peki Şamanların Tengricilik’teki yeri nedir? Şamanizm kelimesi, Sibirya’dan Amerikan ierlilerine kadar benzer inançların dinlerine verilen genel bir adılandırmadır.
Ve yanlıştır. Çünkü bu dinler arasında büyük farklar bulunmakla birlikte Şaman kelimesi ilk olarak 13. yüzyılda kullanılmış bir terimdir. Eski Türkler’de Şaman sözcüğü yerine kam ya da baksı kelimesi kullanılmıştır. Ve bu da grubun şifacısını tanımlamak içindir. Kaşgarlı Mahmud Divan-ı Lügat Türk’te kam arşav arvadı ve kamlar kavuk arvaştı.
Kam büyü yaptı ve kamlar anlaşılmayan sözler söyledi. Şeklinde belirtmekte olmasına rağmen yine yanlış olarak bazı günümüz çevirilerinde Şaman kelimesi kullanılmaktadır. Yanlış tabirle Şamanlar, doğru isimlendirmeyle de kamlar Tengri dinindeki bazı ritüellerde yönetici olan ve kabiledeki hastalara nesilden nesile aktarılan yöntemlerle çare bulmaya çalışan şifacılardır. Eğer doğaya teşekkür etmek ve toplumsal birlikteliği sağlamak için dinsel bir ritüel yapılacaksa, ritüeli yönetmek kama düşer. Çünkü gerek giyimi kuşamı, gerekse yaşam şekliyle doğaya en yakın hayvanlarla en içli olan odur. Ve sözlü geleneğe göre toplu ritüelin unutulmaması için kendinden önceki Şamandan aktarılmış bilgileri hafızasında barındırmaktadır. Tabii ki bunu sıradan biri de yapabilir illa şamana yani kama gerek yoktur. Kamın ruhlarla iltibat kurduğuna inanılır. Çünkü bedendeki hastalığın iyileşmesi için ruhun da iyileşmesi gerekiyor. Her türlü hastalığın kökenlerinden biri de ruhdaki hastalıktır. Ölü gömme, adak ve ruhları Tengri’ye eriştirme gibi görevleri de vardır.
Kamın konumu tarih boyunca değişmiş olsa da şifacılığın yanı sıra doğa içindeki bütün canlıların ruhlarıyla ve insanın atalarının ruhlarıyla irtibat kurabilir. Onlara seslenebilir. Kendi ruhuyla yeryüzü ve gökyüzü seyahati yapabilir. Doğa olaylarının düzelmesi için doğa unsurlarının ruhlarıyla irtibat kurabilir. Günümüzde kullandığımız Kut kelimesi de Tengri inancının önemli bir parçasıdır.
Kut, Tengri’nin verdiği bir uğur, iyi bir enerjidir. Günümüzde özel günlerde iyi dilek ve temennilerde bulunmak için kullanılmaya devam eden bu kelime, Han ailelerine yönetme erkinin Tanrı tarafından verildiğini de ifade ederdi. Osmanlı Devleti’nde de bu inanç devam etmiş ve hanedan üyeleri idam edilecekleri zaman bile Kutlu kanın akıtılmamasına özen gösterilmiştir. Tengricilik de ölüm sonrası.
Tengri inancının en karmaşık noktalarından biri muslakaki ölüm sonrasıdır. Gözlemleyemediğimiz bir süreç olmasından ötürü, bunu anlamak da kolay değildir. İnsanlar ölüm sonrasını deneyimleyemedikleri için mitolojik birçok unsurdan beslenmişlerdir. Ancak bir hesap günü, cennet ve cehennem gibi vaatler ya da cezalar yoktur. Ölünce ruh, uçmak denilen bir yükselişe geçer. Tengri’ye geri döner. Başlangıcımıza geri ulaşırız. Doğa ile yani evren ile bütünleşiriz. Bu bütünleşme sizin iyi bir insan olarak yaşamanız ya da kötü hatırlanan bir ruh olmanıza göre boyut kazanır. Özel Günler ve Bayramlar 21 Eylül ay bayramıdır ve kışa giriştir. Deniz, göl ya da nehir kenarında kutlanır.
Bu tarihin 6 gün öncesi ve 6 gün sonrasında et ve tuz yenmez. Sadece sebze ve süt ürünleri tüketilir. Buna oruç denir. 25 Aralık tarihi gün yanırgan bayramıdır. Öncesi ve sonrasında toplam 2 gün et, süt ve tuz yenmez. 21 Mart Nevruz’dur. 3 gün önce ve 3 gün sonrasına kadar et ve tuz yenmez.
5-6 Mayız Yeşil Yaprak Bayramıdır. Hıdır-Ellez’e denk düşer. Uyanan dünya ve bu tarihlerdeki ilk gök gürlemesi bu bayramın geldiğine işaret eder. Öncesi ve sonrasında ise toplam 8 gün et ve tuz yenmez. 21 Haziran Güneş Bayramıdır ve gök ile yer birleşir. Öncesi ve sonrasında 5’er gün yani toplamda 10 gün et ve tuz yenmez.
Size geçmişinin ne kadar eskiye gittiğini bile bilmediğimiz Tengri inancıyla ilgili anlatacaklarım bu kadar. Artık bekleyip göreceğiz. Tengri dini ilk başladığı yere Türk halkına geri dönecek mi?
Ben Engin Deniz. Kanalıma abone olmayı ve beni Instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Görüşmek üzere.
İlk Yorumu Siz Yapın