"Enter"a basıp içeriğe geçin

Avrupa’nın Çöplüğü Nasıl Türkiye Oldu ? KARANLIK GERÇEKLER !

Avrupa’nın Çöplüğü Nasıl Türkiye Oldu ? KARANLIK GERÇEKLER !

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=mAFmFmp7dZk.

Kandırıldık Bu söze aşinasınızdır. Ama bu sefer gerçekten hepimiz kandırıldık. Sırtımızdan binlerce yıl atamayacağımız bir taşın altına nasıl girdiğimizi, Avrupa’nın bizi çöplük olarak nasıl kullandığını görünce içiniz kararabilir. Hayır hayır, bunu laf olsun diye söylemiyorum. Gerçekten Avrupa’nın çöplüğü olarak kullanılıyoruz. Ve korkunç bir kara piyasa kemiklerimize hatta damarlarımıza kadar işlemiş durumda.
Türkiye 2020 yılındaki verilere göre geri dönüşü madı altında 770.000 ton ile Avrupa’dan en çok plastik çöp satın alan ülkeler arasında birinci sırada. Ama neden?
Amerika ve Avrupa ülkeleri asla geri dönüştürülemeyecek olan ve ayrışması ya da çözülmesi, üretiminden çok daha fazla rakamlara mal olan plastik atıklarla mücadelesine yaklaşık 50 yıl önce başladı. Biz plastik atıkları ne ölçüde zarar vereceğini bile bilmezken, 1970 yılında Amerika’da yapılan protestolara 20 milyon kişi katıldı.
Tüm bu kamuoyu baskısı ve oluşan farkındalık sayesinde Amerika, arkasından da Avrupa ülkeleri kendi sağlıklarını korumak için dünyada yeni çöplükler bulmaya başladılar. Bu bağlamda ulaştıkları çözüm yolları ise basitti. Plastik atıkları ikinci ve üçüncü dünya ülkelerine post alamak. Çin ilk duraklardan biri olmuştu. Uzun yıllar dünyanın çöp merkezi konumunda onlar vardı. Fakat bir sorun baş göstermişti.
Çünkü plastik atıklar geri dönüştürülemiyordu. Evet, ilk olarak onlar kandırılmıştı. Çünkü plastiği dönüştürmek ve yeniden kullanılabilir hale getirmek söz konusu bile değil. Plastik maddelerin en fazla yüzde dokuzu yeniden kullanılabiliyor. Ancak bu da bir kereye mahsus. İkinci sefer dönüştürülebilen plastik oranı ise yüzde bir. Çünkü plastik, cam veya metal gibi ısıtılarak sonsuz döngüye sokulan bir madde değil.
Dönüştürülmeye çalışıldığında dayanıklılığını ve bütünlüğünü yitiriyor. Kısaca kullandığınız bütün plastik ürünler öyle ya da böyle kısa zaman içinde yakılacak, ormanlara ya da denizlere atılacak.
Bazılarınızın sorularını duyar gibiyim. O halde plastik şişeler üzerindeki geri dönüşüm işareti neden var diyorsunuz. Uluslararası yalana şimdi iyi bakın. 1988 yılında Amerika plastik endüstrisi zekice bir hamle yapardı. İçerisinde bir yıllık yasak bir iktidik ve bir yıllık bir şeyde bir şey yapıldı. Bu yıllık yıllık yüzyılda, tüm plastik ürünlere geri dönüşüm sembolü yerleşmesini yasal zorunluluk haline getirdi. Ama amaç bambaşkaydı. Gördüğünüz üç oklu sembol, eğer bir plastik ürünün üzerindeyse geri dönüşümden çok daha farklı bir anlam ifade ediyor demektir. Şimdi elinize bir pet şişe alın. Üzerindeki sözde dönüşüm işaretinin ortasında bazı sayılar kalıyor.
Sizde dönüşüm işaretinin ortasında bazı sayılar göreceksinizdir. Bu plastiğin kaç kez kullanılabilir olduğunu göstermiyor. Mesela bir sayısı poliyetilen tereftalat adı verilen bir polymere karşılık geliyor. Siz bunu kısaca pet olarak biliyor olabilirsiniz. Şimdi banyonunuzdaki şampuan ve çamaşır suyu kutularını inceleyin. Muhtemelen geri dönüşüm işaretinin üzerinde iki ve üzeri rakamları göreceksiniz.
Bu da yüksek yoğunluklu poliyetilen barındırdığını belirtiyor. Ve bu sembol ve sayıların geri dönüşümle hiçbir alakası yok. Tamamen kamuoyu vicdanını rahatlatmak ve sorumluluk sanki sizdeymiş gibi hissetmeniz için oluşturulmuş ve sıradan insanların kolaylıkla fark edemeyeceği bir Ali Cengiz oyunundan ibaret. Büyük firmaların hatta devletlerin sizin sağlığınızı gerçekten önemseydiğini mi düşünüyorsunuz? Çin dünyayı en çok kirleten ve kendi halkının sağlığını en çok tehlikeye sokan ülke olmasıyla birlikte 2018 yılında plastik çöp ithalatını yasaklamaya başladı ve gelişmiş ülkeler çöplük olarak kullanabilecekleri yeni rotaların arayışına girdiler. Ve maalesef yeni hedef başta Türkiye olmak üzere, Vietnam, Hindistan gibi fakir ülkeler oldu. Bu tarihten beri Avrupa’dan plastik çöplerin alımında birinciliği temsil ediyoruz.
Öyle ki 2004 yılından bugüne kadar Türkiye’nin Avrupa’dan plastik çöp ithalatı 196 kat artmış durumda. Peki bu çöpler ne oluyor biliyor musunuz? Avrupa’dan aldığımız plastik çöplerin geri dönüştürüldüğüne inanmıyorsunuzdur umarım. Çünkü böyle düşünüyorsanız ya videonun başını kaçırdınız ya da kandırılanlar arasında siz de varsınız demektir. Çünkü birçok araştırmacının ve bilim insanının yaptığı incelemeler sonucunda ortaya çıktı ki Avrupa’dan ithal ettiğimiz plastik çöplerin çok büyük bir bölümü, bırakın geri dönüştürülmeyi, atık merkezlerinde bile saklanmıyor. Çoğunluğu Mersin Limanı’ndan ülkemize giren bu plastik çöpler Adana başta olmak üzere, Anadolu’nun birçok şehrinde doğaya atılıyor, yakılıyor ya da denizlerimize dökülüyor. Durum öyle bir boyuta ulaştı ki Türkiye’de yapılan bir araştırmada denizlerimizdeki tüm türler göz önüne alındığında Kefal balığının %64’ünde, Barbu’nun %63’ünde, Mırmır’ın %50’sinde, Tekir’in %32’sinde, İstavrit’in %26’sında çeşitli mikro plastikler bulundu.
Bu demek oluyor ki kenel olarak bütün balıkların %44’ünde mikro plastik var ve biz onları yiyoruz. Ve son zamanlarda anne karnındaki plesentada ve bu plesenta sayesinde doğacak olan bebeklerin yapısında bile plastik görülebiliyor. Çünkü plastik yediğimiz içtiğimiz her şeye karışabilen bir lanet. Bebeklerimizin bedenlerine karışan plastik sadece kanser gibi hastalıkların temelini oluşturmakla kalmıyor. Onların hatta sizlerin hormonal dengesini değiştirecek, bozacak kadar tehlikeli etkilere sahip hem de çok hızlı bir şekilde. Plastik’in gıdalarımıza ve bedenimize karışması sadece yakılıp havaya yayılması ya da doğaya atılmasından da kaynaklanmıyor.
Örneğin su içmek için kullandığınız pet şişeler bile henüz birkaç kullanımdan sonra içtiğiniz suya zehir salınımı yapmaya başlıyor. Kısaca plastik sizi zehirlemesi için beklemiş olması bile yeterli. Peki tüm bu gerçeklere rağmen Türkiye neden plastik çöp alımında zirvede? Madem bu kadar zararlı ve geri dönüştürülmüyor o halde neden alıyoruz?
Olay tamamen birkaç dönem zengininin daha zengin olması için bizim feda ediliyor oluşumuz. Aslında geri dönüşüm firmalarının kazanç elde edebilmesi için plastik dönüştürmesine ihtiyacı yok. Ama bakın nasıl kazanıyorlar? Avrupa Birliği ve Özelinde birçok Avrupa ülkesi atık ithalatı gerçekleştiren sözde geri dönüşüm firmalarına kayda değer ölçüde destek primi veriyor. O medeni Avrupa ülkeleri çöplerini alıp kendilerinin sağlıklı kalmalarını sağlayan firmalara bunun için ödenek ayırıyor. Yeter ki çöpler Avrupa’dan uzaklaşsın. Biz kimiz ki? Bu nedenle Türkiye’deki geri dönüşüm firmalarının önemli bir kısmı aldıkları çöplerdeki plastik maddeleri yakıyor, doğaya atıyor ya da denize bırakıyor.
Bu nedenle Akdeniz’i kirleten ülkeler arasında da birinci sıraya sahibiz. Kazancın diğer bir kapısı ise alınan atıklardaki cam ve metallerin dönüştürülebilir olması. Size 2020 yılındaki Çevre ve Şehircilik Bakanlığının açıklamasına göre Avrupa’dan 770 bin ton plastik alındığını belirtmiştik.
Ancak toplamda alınan çöp sadece 2022’de 14,7 milyon ton. Bu çöpler arasındaki cam ve metaller dönüştürülürken geri kalan 100 binlerce tonluk plastik Türkiye doğasına bırakılıyor.
Kısaca geri dönüşüm firmaları her açıdan kar elde ederken milletimiz ve şehit kanlarıyla sulanmış bugüne kadar korunmuş topraklarımız hiç durmaksızın Avrupa’nın zehriyle yoğuruluyor. Geri dönüşüm firmalarının bu işe soyunmasının nedenlerinden bir diğeri de uluslararası alanda ve ülkemizde kendilerine sunulan özel ekonomik haklar. Öncelikle geri dönüşüm firmalarının bir çoğunun büyük şirketlerin yan kuruluşları olduğunu belirtmemiz gerekir. Masal da burada başlıyor. Bu dönüşüm firmalarının önemli bir kısmı yatırım desteğinin yanı sıra KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, faiz desteği, büyük oranlarda vergi indirimi, sigorta primi gibi hak ve muafiyetlere sahip olabiliyorlar.
Tabi aldıkları atık oranınca Avrupa’nın destek primi verdiğini de eklersek ortada kaybeden sadece halk ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği oluyor. Bu zehirli çöplerin Adana’ya atıldığını belirtmiştim. Yani ülkemizin tarım ve gıda ürünlerinin en önemli merkezlerinden birine.
Geri dönüşüm yolsuzluğunu inceleyen İngiliz bir araştırmacı Londra’daki üç çöp poşetine GPS cihazı yerleştirdi. Çöp poşetlerinden bir tanesi Londra’da kalırken ikisinin Adana’ya ulaştığını tespit etmişti. Bunun üzerine çok değil birkaç ay önce bile Adana’ya gelen araştırmacılar ve aktivistler geri dönüşüm yalanı adı altında kendi vicdanlarını rahatlatarak Türkiye’ye gönderilen plastiklerin
başta Adana olmak üzere çeşit dillerimizde nasıl yakıldığını ya da plastik dağları oluşturulduğunu belgelediler ve bunu dünya basınına sundular. Ama doğal olarak Türk basını bunun pek de üzerine gitmedi. Dostlar hızla zehirleniyoruz. Hem de tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük bir hızla. Sadece Adana, Mersin değil ülkemizin yerede ise tamamı çöp ithalatçılarının tarım alanlarına yakın bölgelere yıkıldıkları binlerce ton plastikle dolmaya başladı. İzmir Kemal Paşa bu örneklerden sadece bir tanesi. Kemal Paşa da İtalya’dan getirilip bölgeye atılan 500 tondan fazla tehlikeli plastiğin kim tarafından bırakıldığı bile henüz bilinmiyor. Ortada büyük bir suç yapılanması var ve siyasi güçlerinden dolayı kimseye hesap verme cüretini göstermiyorlar. Temsili olarak birkaç defa verilen göstermelik cezalarsa caydırıcılık taşımıyor. Bu zengin insanlar ve çocukları yarın başka bir ülkede yaşama şansına sahip olabilirler ancak burası bizim ülkemiz ve ilerlebet yaşayacak olduğumuz vatanımız. Plastik atıkların yakılması ve boşaltılması multimilyar dolarlık bir endüstri. Buna iyi bilinen itibarlı firmalar, devletler ve fast food markaları dahil. Hepsi bu sözde döngüsel ekonominin aslında ne kadar işlevsiz olduğunun farkında. Bu yüzden rüşvet, dolandırıcılık ve büyük ölçekte kâr elde etmeyi bizim sağlığımıza tercih ediyorlar.
Amerika plastik endüstrisi cemiyeti başkanı Larry Thomas bu kandırmacayı çok güzel özetliyor. Kendisinin söylemine göre eğer halk geri dönüşümün işe yaradığını düşünürse o zaman çevre üzerine pek kafa yoğurmayacaklardır. Şimdi sıklıkla karşılaştığımız bir soruya cevap verelim.
Plastikte geri dönüşüm söz konusu değilse İsveç gibi İskandinav ülkeleri neden Avrupa’dan çöp satın alıyor? Bu söylem firmaların ve siyasilerin tamamen propaganda amaçlı kullandığı çarpıtılmış haberlerin başında geliyor. İsveç ve İskandinav ülkeleri hem bizimle kıyaslanmayacak kadar az sayıda atık ithal ediyor hem de ithal ettikleri çöpler hem geri dönüşüme müsait hem de bizim gibi plastik yığınları değil.
Firmaların diğer bir savunma mekanizması ise bu plastiklerin yakıt olarak kullanılabileceği üzerine. Peki gerçekten plastikler yakıt olabilir mi? Bu da sizlerin vicdanını rahatlatmak için uydurulmuş propaganda sözlerinden ibaret. Plastik atıkların yakıt olabilmesi için dünya çapında çalışmalar yapılmaya devam ediyor. Ancak bu hem petrol gibi yakıtlardan daha maliyetli hem de üretilen yakıtın veriminin çok düşük olması sebebiyle neredeyse hiç tercih edilmiyor. Amerika Kimya Konseyi tarafından hazırlanan rapora göre plastik yakıt tüketimindeki yakıt kalitesi plastik türevli yakıt üretimi ve pazarlamasında en büyük zorluklardan biri olarak nitelendirilmektedir. Çünkü plastikteki yüksek nitrojen, kükürt, klor ve halogen seviyeleri üretilen yakıtın daha düşük verimli ve daha düşük kaliteli olmasına neden olmaktadır. Ayrıca en kaliteli plastikler ancak yakıt olarak dönüştürülebiliyor. Bu da %2-3 oranını geçmiyor. Kısaca geriye yine çöpten başka bir şeyin kalmamasının yanı sıra plastikten üretilen yakıt, petrol ya da dizelden kat ve kat zehirleyici bir salınım ortaya çıkarıyor.
Peki plastik atık hiç mi dönüştürülemez? Bu konuya bir açıklık getirmek zorundayız. Bugüne kadar üretilmiş olan bütün plastik atıkların ancak %8-9 kadarı bir kez dönüştürülebilmiştir. İkinci defa dönüşüme uğrayabilecek kadar güçlü olanlar ise toplamda %1. Çünkü plastik dönüşüme uğradıkça kalitesini yitirdiği için işin sonunda yine doğaya ve özellikle ülkemizin doğasına karışmak zorunda kalıyor. Kısaca evet plastik eninde sonunda doğan bebeklerimizin bedenine, bizlerin bedenine, gıdalarımıza ve soluduğumuz havamıza karışıyor.
Plastiklerin %8-9 kadarının geri dönüşüyor olması elbette 0’dan iyidir ancak bu oran bile en fazla bir kez dönüştürülebiliyor. Ve bilmeniz gerekir ki üzerine yemek ya da yağ bulaşmış olan plastikler bile asla geri dönüştürülemiyor. Bu tarz sayısız kural mevcut ve biz bunların çoğundan habersiziz. Peki Avrupa’nın çöpleri arasında boğulmanın ötesinde ne yapabiliriz? Bu durumda nasıl kurtulabiliriz? Bunun mücadelesini vermek başta birey olarak bizlerin görevi olsa da devlet bazında çalışma yürütülmezse hiçbir çözüme ulaşamayız. Ancak sizler de plastik kullanımını azaltmaya odaklanabilir, plastik yerine cam, çelik, seramik gibi maddeler tercih edebilir, elimizde var olan poşetleri tekrar tekrar kullanabilir, daha da iyisi yüzlerce kez kullanabileceğimiz bez çantalar edinebilirsiniz. Ama ülkemizi bekleyen çevre krizini tek başımıza yaptıklarımızla yenemeyeceğimizi, bunun endüstriyel bir yalan olduğunun lütfen farkına varın. Bize düşen toplumsal bir bilinç ile Avrupa’nın çöp konteynerı olmamak için söylem üretmek ve siyasilerin bu söyleme cevap vermesi için tekrarlamak ve tekrarlamak. Sözde vatansever değil, ülkesinin her karış toprağına ve insanın sağlığına sahip çıkan özde vatanseverler olmak. Ve maalesef halkımızın önemli bir çoğunluğu bu kililikten rahatsızlık duymak bir yana bu şirketler kadar çevreyi kirletmekten, çöplerini ormanlarımıza ve denizlerimizi atmaktan geri durmuyor. Eğer siz Avrupa halkları gibi kendinizin vatanımızın ve çocuklarımızın sağlığını düşünüyor olsaydınız zaten bu durumların hiçbiri yaşanmazdı.
Gerçekler bize gösterdi ki temizlik imandan gelir lafı farazi bir sözden öteye geçebilmiş değil. Kendi yaşayıp büyüdüğüm şehir olan ve pislik içinde yok olmakla burun buruna kalan kuş adasının sayısız suçla itham edilen belediyesi gibi ülkemizi sarmış olan vatan sevgisinden yoksun yöneticiler bu halimizden daha çoook faaliyelenecekler gibi görünüyor.
Ama unutmayın her şeyi siz değiştirebilirsiniz. Konu A ya da B partisi değil, mesele para olduğunda bizim gibi toplumlarda herkes birbirinin aynısı olmaya çok müsait. Mesele hepimizin geleceği hem de uzak bir gelecek değil birkaç yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Unutmayın her şeyi siz değiştirebilirsiniz. Önce kendiniz ardından tüm insanlıkla birlikte geleceğimizi yine ancak siz kurtarabilirsiniz.
Unutmayın bu ülke ve bu topraklar hiçbir zengin iş adamının, hiçbir yöneticinin ya da hiçbir vatandaşımızın oyunculuğu değil. Geçmişten bize kalan ve geleceğe taşımak zorunda olduğumuz bir emanet. Bu videonun hazırlanmasında bana ilham kaynağı olan Evrim Ağacı’na ve verilere ulaşmamda bana desteklerini esirgemeyen Greenpeace cemiyetine yani Yeşil Barış platformuna teşekkür ederim.
Ayrıca eğer benim videolarımı beğeniyorsanız size müthiş bir YouTube kanalımda tavsiye etmek istiyorum. Harika belgeselleriyle Okan Suvari Media isimli kanala abone olarak hayatınıza keyifli ve bilgi dolu yeni bir platformu daha kazandırabilirsiniz. Okan Suvari Media’ya abone olmak istiyorsanız buradaki butona tıklayabilir ya da video açıklamasındaki linkten kanala ulaşabilirsiniz.
Görüşmek üzere.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir