Yaşasın Enayilik! – Serdar Tuncer
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=6Gn8VvsoCrc.
Allah’la aldanan, aldanmaz. Bugünkü biri bir günün mevzu işte tam da budur. Bağdat’ta salih ve saf dokumacının biri bir gün, hacca gitmeye niyet etmiş. Çok bir parası pulu yok, yol için azı yok, birikimi yok. Ama güzel bir gönlü var, iştiyakla yanıp tutuşan muhabbetli bir gönlü var. Açmış ellerini dua etmiş. Demiş ki, ”Ya Rabbi kullarının malı var, mülkü var, azığı var, adamı var, erzağı var, vasatı var, vasıtası var. Ben kulun senden başka hiçbir şey yok. Fakat ciğerim yanıyor oraları görmek için. Bana nasip et de, hacca geleyim. Öyle samimi, öyle içten, öyle güzel yakarmış. Niyetini etmiş, Kurban Bayramı’na birkaç hafta var, hazırlıklarını da ufaktan görmüş. Karışmış Hicaz Kervan’la. Kervan yola çıkacak, birisinin dikkatini çekmiş. Böyle uyanık azıcık da okuyan bir tip, Kaba Softa Ham Yobas takımından okuyor ama işin künhüne vakıf değil. İrfandan mahrum. Kaba, sati, cevizin kabuğuyla uğraşıyor, özüne inermemiş.
Böyle birisi, hooo demiş, komşu, sen de mi hacca gidiyorsun? Adam, he ya demiş, Allah nasip ederse biz de niyet ettik gidiyoruz inşallah falan. Böyle saf, saf bir yüz gelsin gözümüzün önüne. Diyor mu, bari bir yol hazırlığım falan bir bir şeyin var mı? Yok demiş ya ama Rabbim beni doyurur. Rabbim bana bakar, Allah var demiş hani. Ya birkaç akşam falan da mı yok? Yok demiş ya, birkaç akşam da yok ama.
Allah kerimdir, Mevla kerimdir, niyet ettik inşallah biz de haccımızı yaparız. Gülüşmüşler. Dokumacı, arkadaşlarının böyle şakasına latifesine, onun latife olduğunu da bilmiyor ki, garip saf adam. Sen de mi gideceksin, ben de gideceğim. He bir şeyin var mı? Valla yok ama işte Allah bizi doyurur. Oğlum hani birkaç akşam falan, valla o da yok ama Allah var ya. Allah kulunu yalnız bırakmaz filan. Böyle saf bir adı. Varmışlar hacca. Tavaflarını etmişler, kurbanlarını kesmişler, vakfelerine durmuşlar, şeytanı taşlamışlar. Dönüp artık kafile geri dönüş yolculuğunda. Çıkıp gelecekler. Komşu arkadaşlarına demiş ki dur demiş, dokumacıya bir oyun oynayalım da birazcık gülelim. Keyfimiz gelsin, neşelenelim. Dokumacının yanına gelmiş. Komşu demiş, Allah kabul etsin, haccını yapmışsın. Allah razı olsun yaptık demiş. Sizinkini de Allah kabul etsin inşallah filan. Beratını aldın mı bari? Berat? O ne ola ki? Ya demiş, hacceden herkese günahlarının affedildiğine dair, haccının kabul olduğuna dair bir berat verirler. Biz hepimiz beratımızı aldık, bak benimki burada demeye kalmadan adam nasıl bir gerisin geriye ağlayarak feryat filan Kabe-i Muazzamaya doğru koşmaya başlamış. Koşmuş ama ortalığı yıkıyor.
Varmış Kabe’nin avlusuna. Ey kurban olduğum Allah’ım, herkes beratını almış, ben kuluna berat vermediler, ben fakirim, acizim ama beni bundan mahrum etme ya Rabbi, beni muhtaç etme ya Rabbi, beni perişan etme ya Rabbi. Ağlıyor, dövünüyor, yırtınıyor, ortalığı birbirine katıyor, ellerini yerlere vuruyor filan. Duada böyle duadır. Hazreti Mevlana diyor ki, elini açar Allah’tan bir şey istersin, bir şey istedin. Ama öyle bir an gelir ki, derdini Allah’tan gayrısının çözemeyeceğini bilirsin, ellerini açarsın, öyle bir istersin ki. O an isteyen sen değilsindir, Allah’tır. Senden isteyen Allah’tır. Allah bir şeyi ister de o şeyi vermez olur mu? Dokumacı öyle ağlamış, öyle feryat etmiş, öyle filan, en son halsiz düşmüş bayılıp kalmış bir yerde. Başucuna birisi gelmiş, dokumacı.
Elinde bir şey tutuyor, onunla dürtmüş böyle omucu. Demiş ki, kalk, gözünü açsak birisi. Buyurun. Al demiş Berat, koş. Arkadaşlarına yetiş. Dokumacı verilen şeyi şöyle bir açmış ki, kağıdı nur, yazısı nur, kokusu nur. Kendinden geçmiş, öpmüş, başına koymuş, Allah’ım sana şükürler olsun demiş. Hamdetmiş filan, onu katlamış.
Göğsüne koymuş, yetişmiş arkadaşlar. O gelirken, onlar da gülüyor arkadaşlar da. Bak geliyor diyorlar, bakalım ne yaptı falan. Ne oldu demiş komşu, aldın mı sen de Berat’ını? He aldım ya demiş. Allah’a şükür bu fakiri de geri çevirmediler. Ona da bir Berat verdiler. Hele bakalım Berat’ına. Göğsünden çıkartmış, Berat’ı kendisiyle dalga geçecek komşusuna uzatmış. Adam bir alıp baksa ki Allah diye bir feryat koparmış, atından aşağı düşmüş. Perişan vaziyettir. Dokumacı bir anlam verememiş adamın niye bu kadar şaşırdığını, atından niye düştüğüne de. Herhalde demiş bu işlerde de usül böyledir. Adet böyle olsa gerektir, bu işler böyle yapılıyor herhalde falan. Adam kendine gelmiş. Bir hürmet, bir izzet vesaire. Dokumacı saf, garibim demiş ki komşu ben bunu kaybederim demiş. Hani saf bir adamım. Bunu sana versem, sen bunu da kendi Berat’ının yanında tutsan olur mu? Olur demiş adam mahcup bir şekilde almış, öpmüş, başına koymuş, saklamış. Ama demiş sana vasiyetimdir. Ben ölünce bunu benim kefenimin içine koysunlar. Teberruk olarak. Ola ki Mevla’nın huzurunda bir afva vesile olur.
Hani Berat’ımızla geldik falan dedi. Komşu almış Berat’ı dönüp gelmişler memlekete. Böyle bir sandığın içerisine saklamış, dokumacının Berat’ını. Orada duruyor. Evlatlarına da vasiyet etmiş. Demiş ki bak ben olurum olmam, burada bir emanet var, bu filan zatındır. Onun kefeninin içine koyacağız. Aradan yıllar, yıllar geçmiş.
Bu komşu bir ticaret kafilesi için şehirden uzakta bir yerlerdeyken, Salih, dokumacı, Dokumacı vefat etmiş. Cenaze namazını kılmışlar. Defnetmişler dokumacıyı. Komşu ticaret kervanıyla dönüp geri gelince haberi almış.
O dokumacı vardı ya demişler vefat et. Adam dövünmüş eyvah demiş ya. Bende emaneti var. Emanet. Koşmuş eve. Bir telaş sandığı açmış, arıyor tarıyor falan filan. Berat yok. Çoluk çocuğuna demiş oğlum bak burada bu adamcağızın emaneti vardı. Ben yokken rahmeti rahmana göçtü. Bunu kefenin içine koyacaktık. Baba vallaha bizim haberimiz yok. Biz öyle bir şey yapmadık falan. Koşturduğu gibi mezara, mezarın başına varmış böyle dövünerek,
Fatiha’lar okuyarak şey yaparak, ya hakkını helal et komşu. Geciktin falan. Acaba bu Berat ne oldu? Onu da getiremedim sana. Başına bir iş mi geldi? Şöyle mi oldu? Böyle mi o falan? Derdi derken, içinden bir ses demiş ki, Şu mezarı bir aç da, Bak bakalım, o Berat yerinde mi? Tam böyle merakı galebe çalmış. İçindeki sese rahm olmuş.
Mezarı açacak, hatiften bir ses gelmiş. Mezara dokunma. Biz birine Berat veririz de, onu dardan bırakırız. Emanet sahibini bulmuştur. Allah’la aldanan,
aldanır mı hiç? Adam biraz oracıkta öyle kaldı. A benim cancağız. Bazen öyle şeyler olur ki, bakar, bu dünyanın insanları işte, bu modernist, bu postmodern, bu seküler, bu kapitalist, bu materialist, bu bilmem ne zıkkım dünyanın insanları bakarlar. Bir şey yaparlar, enayi derler la, saf derler, yaptığına bak derler.
Kapıyı çalıyor, biri bir şey istiyor da ona da çıkartıyor, veriyor derler. Halbuki belki o ondan daha zengin derler. Birinin tutarsın bir çantasını taşırsın, salar. Başka kimse yok muydu, bu gidiyordu onun çantasını taşıyor derler. Bir fakir gelir der ki, abi şu faturamı ödeyemedim, şunu hallediver. Halledersin hemen biri gelir. Ya abi bunlar da bunu adet haline getirdiler de şöyle yapıyorlar derler. Enayi derler.
Dokumacının saflığındaki adamlara bu yaşadığımız çağda enayi derler. Dostlar, kıssadan hisse odur ki, bu halkın anladığı manada enayi olmak hak katında makbul bir şeydir. Yani yaşasın enayiliktir. Çünkü Allah’la aldanan, aldanmaz. Yarın huzuru mahşerde sevap günah terazesini koyarlar.
Bakarsınız sevap birazcık böyle zayıf duruyor. Mahcup olacak, mahsun olacaksınızdır. O sıra arabanızla giderken sıcak bir günde gelip camı tıklatıp, abi bir su alır mısın diyen çocuk var ya, siz de bir su alırsınız, bir liradır da beş lira verirsiniz. O beş lirayı çocuğun tebessümüyle harmanlayıp, terazinin kefesine koyarlar. Hani birinin bir faturasını ödediniz ya, bakarsınız ki orada bir fatura duruyor. Hani bir ihtiyarım valizini yüklenmiştiniz ya, o ihtiyarım Allah razı olsununu getirirler, koyarlar oraya. Bunlar böyle birikir birikir. Bir hastaya vardın ise, bir yudum su verdin ise, yarın anda karşı gelen hak şarabın içmiş gibi. Yunus böyle söylüyor. Ama unutmayın, enayilikte bir şart daha var. Yarın bana böyle yapacaklar diye bugün Allah’ın kullarına öyle yapmayacağız. Yarın bana ne yaparsa yapsınlar, ben bugün Allah’ın kullarına böyle yapacağım diye öyle yapacağız. Rıza için, hatır için. Neymiş motto?
Yaşasın enayili.
İlk Yorumu Siz Yapın