24. Bölüm | Resimdeki Gözyaşları (Yeraltından Notlar)
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=FhF_slebFjg.
Merhaba. İkinci adam yayındırdığın sunduğu yeraltından notlar başlıyor. Bu hafta hiçbir şey okumadım. Resimlere baktım sadece. Müzik dinleyip saatlerce, günlerce tablolara baktım. Edward Hopper diye bir ressam var mesela. Sürekli yalnız insanları çizmiş. Seviyorum yalnızları. Hatta bir tek onları seviyorum sanırım. Şu resme bak mesela. İyice bak ama. Odayı parçaları ayıran Işığa, kadının yüzüne, ayaklarının yatakta açtığı çukura bak. Bak burada acısını zarifçe çeken bir kadın daha var. O da birini ya da bir şeyi bekler gibi. Ya da kim bilir? Belki de biraz önce karşısında biri oturuyordu. Onu üzdü ve kalkıp gitti. Bu resimde en beğendiğim detay sağ elindeki eldiveni çıkartması. Kahve fincanını rahatça tutabilmek için hepimizin yaptığı gibi eldivenini çıkartıp cebine koymuş. Ama diğerini çıkartma gereği duymamış. Şahane bir resim değil mi? Ya bu adama ne demeli? Onun da gözü uzaklarda. Demek ki pek de bir şey kalmamış yakınlarında. Karşısındaki manzaraya bakıyor gibi. Peki neden bu kadar hüzünlü? Manzaranın güzelliğinde hüzün yatar çünkü. Hemen arkasında gölgesiyle sıkıca kavradığı sandalyesinde oturuyor. Aynı ressam bu taşralı adamın bir de şehirli halini resmetmiş. Peki o ne yapıyor sence? Üstünde şık takımıyla bir kahvecide oturuyor tek başına. Yani herkes yalnız aslında. Hepimiz yalnızız bu dünyada. Ama bu kötü bir şey değil. En nihayetinde yalnız bir ağaç birkaç tane ağaçtan daha ağaçtır. İman diye İranlı bir ressam var. Bu aralar ona da çok kafayı taktım. Bu adamın özelliği de boş mekanları resmetmesi. Belki diyeceksin ki boş mekanın nesini çiziyor? Deme. Bak, iyice bak. Bu odada kimin nasıl yaşadığını düşün. Toplanmış yatağa karşın perdenin neden dağınık bir halde olduğunu düşün. Şuradaki sadeliğe, kapının eskiliğini ve duvardaki yaşanmışlık izlerine bak. Taşınılmış gibi buradan. Bir resim asılmış duvara. Giderken götürülmüş ama izi kalmış. Bir de koltuk varmış. Bak tam şurada. Adam öyle bir resmetmiş ki biraz daha zorlasak koltuğu da göreceğiz sanki. Bu boş mekanlar neden bu kadar önemli biliyor musun? Nuri Bilge söylemişti. Biri ölür üzülmezsiniz demişti. Sonra sandalyeye asılı hırkasını görürsünüz.
Ve o hırkanın duruşu kalbinize oturur. Yani nesnelerin de bir tabiatı var. Eşyaların, mekanların da bir duygusu var. Öyle işte. Bu bölümde başta Gündüz Vassaf’ın kitaplarından yola çıkarak pek de sorgulamadan edindiğimiz alışkanlıklarımızı tartışmak istiyorum. Gündüz Vassaf çok kıymetli bir yazar ve psikologdur. Şahsen iki kitabını çok severim. Cennetin Dibi ve Cehenneme Övgü.
Baba bu kitaplarında sürekli madalyonun öbür tarafına bakmaya ve tabuları yıkmaya çalışır. Mesela ben gececi bir adamımdır. Daha çok geceleri okur, yazar ve çalışırım. Ama nedense toplum hep geç yatanı suçlar. Erken yatanı değil. Saat kaç oldu hala yatmadın mı? Annesinden bu lafı yememiş biri var mıdır? Gündüz’den çok geceyi sevmek suç mudur yani? Ya da delilik kavramı mesela. Kimdir deli? Çok yere gittim bu hafta ve tekrar sorguladım bunu. Hastalıklı bir toplumda deli olmak daha sağlıklı bir şey değil midir? Ya da hastalıklı bir toplumla uyum içinde yaşayan insanlar aslında gerçek deliler olamaz mı? Aşka bakalım. Gündüz Vassaf aşk kavramını şöyle yorumluyor. İnsanın sevdiğine sahip olma tutkusu, aşkın kendisinden ağır basmaya başladığı an bu aşk olmaktan çıkar artık. Demiş. Katılıyorum. Çünkü sahip olma güdüsü tamamen ego ile alakalı bir durum. Oysa sevgi paylaşmaktır. Birinin birini yendiği, ezdiği ya da ona sahip olduğu bir savaş değildir aşk. Onunla paylaştığı bir şeydir. Kahramanlara karşı da şüphecidir yazar. Özgür insanın kahramanı olmaz der. Çünkü kahramanı duyduğumuz gereksinim kendi içimizdeki güvensizlikten doğar. Yani buna da katılıyorum çünkü bir insan başka bir insanı ilahlaştırdığı an
hem ona hem de kendisine saygısızlık yapmış oluyor. Evet bazı insanlar diğerlerine göre çok daha başarılı olabilir. Ama en nihayetinde hepimiz ölümlü varlıklarız ve kimse süper kahraman olacak kadar değersiz değil. Ya da tembellik hakkı mesela. Russell diye bir filozof var. 70 sene önce aylaklığa övgü diye bir yazı yazmıştı. Bu yazıda birçok insanın işsiz olmasına karşın geriye kalanların da aşırı çalıştırıldığını söylemişti. Ayrıca herkesin daha fazla boş vakte ihtiyaç duyduğunu ve her gün saatlerce mesai yapmak yerine haftada adam akıllı 20 saat çalışmanın yeterli olacağını iddia etmişti. Şimdi gelelim bu bölüm için historitelden seçtiğim kitaba. Sapiens. Yazarı Harari bir tarihçi aslında ve o da öylece kabul ettiğimiz kavramları ve alışkanlıkları sürekli sorgulayan bir adam. Para diyor mesela.
İnsanlara icat edilip anlatılmış en başarılı hikayedir. Nesnel bir gerçekliği yoktur ama bizi bu hikayeye inandırdılar. Bu kağıt 10 muz değerinde. Buna herkes inanırsa gerçekten işe yarar. Hakikaten de öyle ama. Hatta bir yerde okumuştum. Bu bankalarda, ekranlarda yazan kat trilyon dolarları aşan para miktarları var ya o kadar para hiçbir zaman basılmamış aslında. Sanal bir rakam yani aslında herkesin gördüğü. Daha mutlu muyuz peki?
İnsanlığın geçtiğimiz 500 yılda biriktirdiği zenginlik memnuniyet anlamına geldi mi? Tükenmez enerji kaynaklarının keşfi, tükenmez bir mutluluğun yolunu önümüze serdi mi? Son olarak bölümün diğer kitap önerileri de gelsin. Onlara da bir bakalım. Evet. İkinci Adam. Yayınlarının sunduğu yer altından notlar bitti. Şiir için Ege Çubukçu burada.
Sağ olsun iki prova arasında kırmadı beni ve geldi buraya. Bu bölümde herhangi bir sorum yok sana. Hatta senin bana sormamı istiyorum bu defa. Bir sonraki bölümü soru cevap yapabilirim. Aklına takılan ya da merak ettiğin herhangi bir şeyi yorum olarak yazabilirsin. Hadi eyvallah. İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor. Kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor. Sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor. Eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor. Reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor. Gençliğinin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor. Dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor. Aslında yaşamayı bilmediği için.
Sen yaptın человека. Sana echt başta feminize devam etapını getirdin mi? Efsane. ÇalışılFlow’da gitmek ve kiminize yani Russia’nıamicini, bagsy, şeytanın Tada
Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın