25. Bölüm | Soru-Cevap – “Ben, Bir Başkasıdır.” (Yeraltından Notlar)
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=bAqWrW31DiE.
Naber? İkinci adam yayınlarının sunduğu yer altından notlar başlıyor. Geçen bölümde senin bana bir soru sormanı istemiştim. 700 tane yorum gelmiş. Şimdi elimden geldiği kadar yanıtlamaya çalışacağım. Seher, hayatını senin için yaşanabilir kılan şey nedir? diye sormuş. Ekmek, su, felsefe. Berkant, hangi ülkeleri gezdin, hangilerini önerirsin? demiş.
Valla Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika gibi birçok kıtaya gittim ben. Ve gittiğim her ülkede yeni bir şey öğrendim. Mesela bir gün Bangkok’ta böyle yerel bir restoranta girip çok güzel bir yemek yedim. Çıkarken, elinize sağlık dedim. Çok güzel bir tavuktu. Yalnız o balıktı dediler. Sana tavsiyem, gidebildiğin her yere git. Hatta hayalin dünya üstünde hiç ama hiç ayak basılmamış bir yere gitmek olsun. Dolayısıyla bu yol bütün bir dünyayı dolaşacaktır zaten. Furkan’ın şöyle bir sorusu var. Her şey yolumdayken aniden gelen, her şeyin anlamsızlaşması ve tükenmişlik hissiyle nasıl başa çıkılır? Bak ben neredeyse 30 yaşındayım artık ve bugüne kadar tek bir adresim bile olmadı. Sürekli yer değiştirip dururken, köpekler gibi plastik kaplarda yemek yiyip nerede bulursam orada yatıp uyudum. Geçen aysa bir ev tutayım dedim kendime. Adresi olan, boş bir evi yuva haline getirmek için bir sürü şeyle uğraştım. Eşyalar bulundu, nakliye edildi, ev boyandı vesaire ama beni görmen lazım. Nasıl heyecanlıyım, nasıl mutluyum. Ev boyanırken her yere boya dökülmüştü. Şu temizleme teliyle evin her bir metre karesini elimle kazıyıp sildim. Sonradan taşındım. Rahata erdim derken ne oldu biliyor musun? Deprem, şu 5.8 olan ve 60 yıllık eski bir bina bu.
Aşağıya bir indim kolon çatlamış. O an hatırladım. Lan evet hayat tam da böyle bir şeydi işte. Ve dediğim gibi her şey yeniden anlamsızlaştı. Peki nasıl başa çıktım? Çıkamadım. Başa çıkabilseydim şu an bu programı yapıyor olmazdı. Ömer, Niçe demiş, bu yaşlı ermiş daha duymamış ormanında Tanrı’nın öldüğünü derken neyi kastetmişti? Bir kere Tanrı öldü demek Tanrı yok anlamına gelmez.
Zaten bir şeyin ölmesi için önce yaşaması gerekir. Dolayısıyla yaşamış bir şeye de yok diyemezsin. Peki Niçe Tanrı öldü derken ne demek istemişti? Şimdi Tanrı özünde senin kimliğindir tamam mı? O senin en iyi versiyonundur ve içindeki Tanrı olmaya çalıştığın, ondan gereken kişidir. Dolayısıyla Tanrı öldü, onu biz öldürdük diyen Niçe kendi hırslarımız uğruna öldürdüğümüz Tanrı’dan bahsediyordu aslında. Burada tabi dönemin kilise otoritesine karşı bir eleştiri de var. Niçe, kraldan çok krallıcı olan din adamlarının Tanrı’yla insanları korkutmasına ve onlara bu şekilde hükmetmeye çalışmasına karşıydı. Yani aslında özünde sevgi ve bağışlama olan Tanrı’nın insanlar tarafından çarpıtılarak kendi bağlamından kopartılmasını kastediyordu Niçe bence. Arada Enes’in şöyle bir yorumuna denk geldim. Kardeşim sen olayı çok yanlış anlamışsın. Özgür irade var mıdır diye bir soru var. Hem vardır hem de yoktur. İnsanın ilk sürgünü doğumudur. Hepimiz annelerimizin o konforlu ve güvenli rahminden resmen dışarı fırlatıldık. Haldığımız daha ilk nefes ciğerimize öyle bir yaktı ki doğum travmasıyla ağlamaya başladık. Ve bunu biz seçmemiş olsak da dünyayı bu hale getiren biz olduk. Bu yüzden bu kadar iyilik ve kötülük bir yaralı. Dolayısıyla doğarken değil belki ama yaşarken özgür iradeye sahibiz. Hatta Sart’ın da dediği gibi özgürlüğe mahkûmuz. Mahkûmuz. Çünkü özgür irade bize sorumluluk var. İnsan aldığı her kararda sadece kendisine karşı değil başkalarına karşı da sorumludur. Bilmem anlatabiliyor muyum? Dilara Aytenli kadın şarkısında neden Ufuk ismi burada neden Aytu diye sormuş.
Aynı soru Halil ve Fatih’ten de gelmiş. Arkadaşlar ben Ufuk Beydemir değilim. Ufuk da ben değilim. Adama gidip niye yeni kitap yazmıyorsun diye kızanlar olmuş. Bana da yeni albüm ne zaman diye soruyorlar. Evet benziyoruz ama yemin ederim aynı kişi değiliz. Dünyayı edebiyat kurtarabilir mi? Hayır ama edebiyat bizi bu dünyadan kurtarabilir.
Dilara daha var. 17 yaşındaki Aytu ile konuşma şansın olsaydı ona ne söylerdin demiş. Sen derdim gerçekten akıllı bir çocuksun ama hiçbir zaman mutlu olamayacaksın. Bunca şeyin farkında olduğun için bir yanın hep boşluk hissiyle kalacak. Çünkü onu bir insanın dolduramayacağını bileceksin. Ve sana neyin iyi geldiğini anlaman belki bütün bir ömrünü alacak.
Sen kimsin diye sorup iki tane soru işareti koymuş Seba Nur. Çok sevdiğim bir şair var. Artur Rembo diye. Ben bir başkasıdır der. Ben olduğum kişiyim ama aynı zamanda bir başkasıyım. Ufuk Beydemir’i kastetmiyorum. Hangisi daha ağır basıyor bilmiyorum. Olduğum kişiyi de bir başkası olan beni de anlamaya ve sevmeye çalışıyorum.
Mavi yaz akşamları patikalarda dalgın. Gideceğim sürtüne sürtüne Budaylara. Ayaklarımda küçük otların ıslaklığı. Yıkasın, bırakacağım başımı rüzgara. Ne bir şey düşünecek, ne bir laf edeceğim. Ama sonsuz bir sevgi dolduracak işimi. Göçebeler gibi uzaklara gideceğim. Mesut, sanki yanımda bir kadın varmış gibi. Rembo’dan bahsetmişken bir şiirini okuyayım dedim. Mehmetcan, bir ara neden final yaptın? Çok üzülmüştük. Evet, geçen sezon bitirmiştim aslında programı. Çünkü anlatacaklarımın bittiğini düşünüyordum. Dört beş ay sonra askere gittim. Arkadaşım öldü, küçük İskender. Ve ben bunu beş gün sonra askerde öğrendim. O an karar verdim dönmeye çünkü bunu anlatmam, paylaşmam gerekiyordu. Şimdi de buradayım işte tekrar gitmek için.
Umut, mutluluk nedir diye sormuş. Mutluluk şudur. Hemen ardından hızla öylece hayat akıp gitmeye devam eder. Yasin, en çok etkilendiğim üç filmi sormuş. O zaman en çok etkilendiğim dört filmi sayayım. Kefernahun, Into the Wild, Ölü Ozanlar Derniği ve Bir Zamanlar Anadolu’da. Fahrettin, Aytu ağabey zamanın yakasından tutmaya çalıştığın vakitler oluyor mu akıp geçmesin diye.
Oluyor. Bazı anlar daha yaşanırken anıya dönüşüyor. Hala içindeyken o anı sıkıca tutup bağrına basmak ya da ne bileyim böyle çerçeveletip duvara falan asmak istiyorsun. Ama zamanı kim durdurabilmiş? Mutluluk karşısında bile çaresiziz. Ama gene de güzel. Zamanı alt etmenin yolu bazı sorulara şu şekilde yanıt vermek olabilir. Günlerden ne? Bugün. Saat kaç? Şu an.
Yani ne kadar anda kalabilirsek o kadar uzun yaşarız gibime geliyor. Bu hayatı nasıl daha güzel yaşayabiliriz? Üreterek, paylaşarak ve en önemlisi başkaları için de güzel şeyler yaparak. Kendinden başka kimseye fayda sağlamadığın bir hayatta bence ne kadar zengin ya da başarılı olursan ol hiçbir zaman mutlu olamaz. Birbirimizin yarasına üflememiz lazım. Kitap okumayı alışkanlık haline getirmek istiyorum hangi kitaplarla başlayabilirim diye bir soru var. Sana birkaç tane ince ve kaliteli kitap önericem. Notunu al. Kafka’dan Dönüşün. Kamü’den Yabancı, Zvaik’tan Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu. Burada sık sık keyifle bahsediyorum ben storytime kullanıcısıyım ve kitap okumayı sevdiğim kadar dinlemeyi de seviyorum.
Lakin senin okumayla ilgili bir problemin varsa önce dinlemeyi deneyebilirsin. Bence bu şekilde okumaya da güzel bir geçiş yapabilirsin. Ücretsiz deneme linki açıklamada olacak. Beni hiç tanımamış olan sana. Hitabıyla başlıyordu mektup. Bu girizgah bir meydan okumaydı aynı zamanda. Hayretle duraksadı.
Mektup gerçekten ona mı yazılmıştı yoksa hayali birine mi hitap edilmişti? İyi den iyiye meraklanmış şekilde hemencecik mektubu okumaya koyuldum. Elbette hepsini yanıtlayamadım ama çok güzel sorular vardı. Hepinize teşekkür ederim. Zaten bakmayın yanıs verdiğime benim de bir bok bildiğim yok aslında. Seviyorum. Ben de bunu seviyorum işte. Tüm bu kaosun karşısında oturup kitaplar yazarlar üstüne düşünmek hoşuma gidiyor.
Bölümün diğer kitap önerileri gelsin. Onlara da bir bakalım. İkinci Adam Yayınlarının sunulduğu yer altından notlar bitti. Hadi eyvallah. Ben o çocuğum. Kirli yuvarlak yüzlü. Her köşede karşına çıkıp bir çeyrekliğin var mı? diyerek canını sıkan. Ben yüzü kirli kaplı hiç şüphesiz kimse tarafından istenmeyen. Diğer çocuklar atlayıp zıplayıp gülüşüp oynarken uzakta durup gelip geçen at arabalarını izleyen. İstenmeyen o çocuğum ben. Kesinlikle istenmeyen.
Kirli yuvarlak yüzlü. Öyle ki dev sokak ışıkları ya da küçük kızların önünde öylece aptal aptal dikilip durmadan önce kirli yüzünün aşağılayıcı bakışlarını yansıtan o çocuğum ben. Ben o her zaman kızgın ve yalnız olan çocuğum. Sizi o her zaman kızgın olan çocuğun aşağılamasına maruz bırakan ve uyaran.
Eğer yanlışlıkla başıma o kişi yiyecek olursanız bu imkanı sizin cüzdanınızı çalmak için kullanırım.
Ben o itici iğrenç çocuğum. Eski kartonlardan, uyduruktan bir ev yapan ve bir gün kendisine eşlik edeceğinizi umarak sabırla bekleyen.
İlk Yorumu Siz Yapın