3500 Yıllık Ateş Dini – ZERDÜŞTLER ( Mecusiler )
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=QFGIJ-D1rBM.
Kadim bir halkın yasaklanmış kitapları. Bu dine inanmanın cezası ölümdü. Kaçtılar. Bin yıl gözlerden ırak yaşadılar. Kutsal ateşi canları pahasına korudular. Neydi sakladıkları? Kitaplarını anlamak neden bu kadar zordu? Daha da ötesi, kurucuları zer düştü bir peygamber miydi? Üç büyük dine de o mu yol gösterdi? Yoksa sadece bilge bir adam mı? Onlar kutsal ateşin çocukları. Zer düştüler. Burası İran’ın derinliklerinde gitmeyi pek istemeyeceğiniz ürkütücü bir yer. Yerel halk buraya sessizlik kuleleri adını vermiş. Evet, gerçek sessizliğin tanımı ancak burada hissedilebilir. Ateş kutsaldır, ölülerini yakmazlar. Toprak kutsaldır, gömmezler. Sessizlik kuleleri tam da bu nedenle var. Ölüler üzeri açık olan bu kulelere götürülür ki akbabalar onlara dair bir iz bırakmasın. İlk bakışta kulağa korkunç gelen bu ritüel, kadim bir halkın tıbbi izolasyonun olmadığı yıllarda salgın hastalıklardan korumak için keşfettiği tek yöntem. Hadi, şimdi beni takip edin
ve size geçmişi bilinmeyecek kadar eski bir dinin kapılarını açayım. Bu dinin adı Zerdüşlük ya da kimilerinin tabiriyle Mecusilik. Tahminlere göre 3500 yıl önce ortaya çıkmış olan Zerdüşlüğün günümüzde yaklaşık 250.000 inananı var. Anlatılanlara göre dinin kurucusu olan Zerdüşt,
bahar kutlamaları için nehrin en temiz yerinden su aldıktan sonra dönüş yolunda ışıltılı bir varlıkla karşılaşır. Bu varlık bir melektir ve onu doğrudan Tanrı Ahuramazda’ya götürür. Tanrı Ahuramazda onu müjdeler. Zerdüştlerin kutsal kitabı Avestada, Zerdüşt Tanrıya şöyle seslenmektedir. Bunu sana soruyorum ey Ahuramazda, dini insanlara ilan edecek miyiz? Senin tarafından bunun için ilk kez bana görev verildi. Ve yıllar sürecek olan tebliğ böylece başlar. Zerdüştün maceralarına çok gezde ineceğiz. Ama şimdi Zerdüştleri ve bu dini tanımamız gerekiyor.
Zerdüştlük tek Tanrılı bir din olmakla birlikte Tanrı’nın adı Ahuramazdadır ve her şeyin yaratıcısı odur. Bu inanca göre dünyada iyilik ve kötülük arasında bir savaş vardır ve iyiliğin kazanması için direnmeli, mücadele edilmelidir. Zerdüştlük dininin temelinde dört element faktörü yatmaktadır. Ateş, su, hava ve toprak onlar için kutsal kabul edilir. Ama en kutsalı ateştir. Çünkü toprak kirlenebilir, hava ve su da kirlenebilir. Ancak ateş ne kirlenir ne de kirletir. Bu nedenle en kutsal odur. Ateşin kutsallığı öyle bir boyuttadır ki ona duyulan saygıdan dolayı dini ritüellerde görevliler ağızlarını maskeyle örter. Çünkü insan nefesi kirlidir.
Bin yıllar boyunca ateşe atfedilen bu kutsaliyet ona tapmak gibi algılanmış ve zerdüştlük şeytani bir inanç gibi görülmüştür. Halbuki durum bu değildir. Hatta İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi diğer İbrahimiy dinlere olan benzerliğini gördükçe siz de şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşayacaksınız. En ünlü ve en çok bilinen ikonaları Ferevâşı’dır. O bir melektir ve Tanrı Ahuramazda’dan tutun da yaratılan bütün varlıkların birer Ferevâşısı vardır. Üzerinde yaşlı bir bilge figürünü görebilirsiniz. Doğuya yani Güneşe bakmaktadır. Çünkü Güneş akıl Tanrısı Ahuramazda’yı temsil eder. Yukarı kalkan sağ el Tanrı’dan isteklerde bulunur, halka tutan sol el ise dini hükümlere, yasalara bağlılığı temsil etmektedir. Sağ ve soldaki üç parça da iyi düşünce, iyi söz ve iyi eylemi temsil eder. Etek kısmında bulunan iki kök ise iyilik ve kötülük karşıtlığıdır. Zaten zerdüştük esasen evrendeki her şeyin karşıtlığı bulunduğu mantığı üzerine kurulmuş olan dualist bir dindir. Peki nasıl zerdüşt olunur? İranlılar zerdüştüğü kendi atadinleri olarak görmektedir. Bunlara göre bu din milli bir temele dayanmaktadır. Yahudilikte nasıl ki ancak İsrail oğulları Yahudi olabiliyorsa, zerdüştükte de Farslar başta olmak üzere ancak Aryan ırkına mensup olanlar bu dine tabi olabilir. Günümüz İran’ında zerdüştük devletin korktuğu bir din haline dönüşmüş.
Öyle ki rejimin baskılarından bıkan yeni kuşaklar, atadini olarak gördükleri zerdüştüğe hızlı bir şekilde geçiş yapmaya başladıkları için, zerdüşlerin en ufak törenlerinde bile kapılara dizilen İran polisi, Müslümanların bu törenleri izlemesini ve etkilenmesini önlemek amacıyla ciddi önlemler almaktadır. Çünkü son yıllarda İran’da artan bir milliyetçilik ve akabinde de zerdüştüğe kitleler halinde yönelim görülmektedir.
Ve İran’da bir Müslümanın din değiştirmesinin cezası ölüm, en iyi ihtimalle uzun yıllar hapis olduğu için söz konusu zerdüşlüğe eğilim sıkı denetim altında tutuluyor. Ancak zerdüşlüğün İslamiyet, Hıristiyanlık ve diğer dinlerle olan şaşırtıcı benzerliği de bu yönelimi ciddi şekilde hızlandırıyor.
Örneğin nasıl ki diğer üç İbrahimî din de cennet, cehennem, melek ve şeytan inancı var, aynı şekilde zerdüşlükte de mevcut. Nasıl ki İslam’da sırat köprüsü inanışı var ilginçtir ama zerdüşlükte de sırat köprüsü ve bu köprüden geçiş detaylarıyla anlatılıyor. Hatta iyilik ve kötülükleri eşit olanlar, Araf benzeri bir yerde bir süre bekledikten sonra Tanrı Ahuramazda’nın affıyla cennete gidiyorlar. Hayır hayır İslamiyetle benzediğini hemen söylemeyin daha karşımızda neler neler çıkacak. Üç İbrahimî dinde de kendileri için dünyadaki kötülüğü yenecek olan bir kurtarıcı inanışı vardır.
Müslümanlar bu kurtarıcıyı kıyamete yakın gelecek olan Mehdi olarak adlandırırken Hıristiyanlar için İsa Mesih’tir. İsa zaten gelmiştir ancak insanlığın kurtarıcısı olarak tekrar gelecektir. Zerdüşlükte de aynı inanç mevcuttur. İyilik ve kötülük dünyada savaş halindeyken Aştad Erata adında bir kurtarıcı gelecek ve dini dünyaya hakim kılacaktır.
Kurtarıcı Aştad Erata’nın annesi ise Bakire olacaktır. Tıpkı Hıristiyanlık ve İslam’daki Bakire Meryem inancında olduğu gibi. Zerdüşlüğün şaşırtıcı yönleri bunlarla da bitmiyor. İnanca göre Zerdüşt’ün mucizelerinden biri nehrin üzerinde yürümesidir. İsa peygambere biraz fazla benzemedim mi sizce?
Başka bir mucizesi ise melek aracılığıyla miraca yükselmiş, tanrı ile görüşmüş, cennet ve cehennemi görmüş olmasıdır. Bu mucizeler ise İslam peygamberi Hz. Muhammed’e ithaf edilmektedir. Zerdüşler günde beş kez rutin olarak ibadet ederler ve onlar için kedi ve köpeklerin özel bir yeri var. Bu konu Avesta’da şöyle geçmektedir.
Her kim ki bir çoban köpeğini ya da bir ev köpeğini öldürürse, ruhu öbür dünyaya geçerken yüksek sesle inler ve etrafını kurtların sardığı ormandaki kuzulardan çok daha şiddettiği acı çeker. Zerdüşt’ün peygamberlik macerasının ise nerede başladığı bilinmiyor.
Yapılan dil incelemelerinde iddia edilen kanı ise, milattan önce 1400-1100’li yıllar arasında bugünkü Azerbaycan topraklarında ilk tebliğlere başlamış olabileceği üzerine. Kutsal kitapları Avesta’ya göre Zerdüşt 30 yaşında peygamber olmuş ve ilk 10 yıl birkaç kişi dışında hiç inanan bulamamıştır. Yani İbrahim-i dinlerin peygamberine benzer bir hikaye karşımıza çıkıyor. Tıpkı İsa peygamber gibi 30 yaşında peygamber olmuş ve diğer peygamberler gibi ilk 10 yıl çevresine pek fazla insan toplayamayıp, halk tarafından dışlanıp göç etmek zorunda bırakılmış. Bu durumu Zerdüşt şöyle anlatıyor. Hangi topraklara kaçacağım, nereye kaçacağım? Onlar beni soylulardan ve akranlarımdan kopardılar. Ne bu insanlardan hoşnudum ne de bu toprakların yalancı yöneticilerinden. Seni nasıl hoşnut edebilirim ey Ahuramazda? İlk olarak Azerbaycan’da ortaya çıktığı düşüncesini destekleyen unsurlardan biri bu bölgede Yanardağ olarak adılandırılan ve binlerce yıldır topraktan yükselen ateşlerin varlığı olarak düşünülüyor.
Günümüzden 3500 yıl önceki insanlar bu ürkütücü görüntüyü izah edememiş ve kutsaliyet atfetmiş olabilir. Hala aynı yerler Zerdüşler tarafından kutsal kabul edilmektedir ve Azerbaycan’da dünyaca ünlü Zerdüş tapınakları inananlarıyla birlikte varlığını korumaktadır.
Zerdüş dün Azerbaycan coğrafyasında tutunamayıp göç etmesi sonrasında İran’ın orta bölgelerine gelmiş ve nispeten küçük bir kesime de olsa inancını yayabilmiştir. Esas olarak ise bu inanç kendisinden bin yıl sonra Sasani İmparatorluğu döneminde güçlenmiş ve devletin resmi dini halini almıştır. Yapılan her anlaşma ve kanun bu inanca göre yapılır hale gelmiştir.
Sasanilerle birlikte artık Zerdüşlük, Güneydoğu Anadolu’da ve Mezopotamya coğrafyasında da yayılmış 800 yıla yakın bir süre altın çağlarını yaşamıştır diyebiliriz. Ter yükselişin bir inişi vardır. Çünkü artık Arap coğrafyasında çölde yeni bir din doğmuştu. Büyüyordu. Bu din İslam’dı.
İslam ordularının İran’a girmesiyle birlikte artık yavaş yavaş kitleler İslam’a yönelmeye başlamış ve Zerdüşlü’ye olan eğilim de gün geçtikçe yerini İslam’a bırakır olmuştu. Ancak Zerdüşlü’ün yerini İslam’a bırakmasındaki asıl neden Zerdüşlü’ün kendisidir.
Öyle ki Sasaniler döneminde devletleştiği için bu din çok fazla yozlaşmış ve ritüelleşmiştir. İnananlar bütün günlerini ibadete ayırmak zorunda kalmış, din adamlarına güven git gide azalmıştır. İslam’ın İran’da iyice yayılması ve halifeliğin egemenlik kurmasıyla birlikte Zerdüşlüğün kökü de kazılmaya başlandı. Halifelik kararına göre Zerdüşlük dinine inanmanın cezası artık ölümdür. Öyle ki İslam devleti Zerdüşlüğün kutsal ateşlerini bir bir söndürmeye de başlamıştır. Bu ise sonunda Zerdüşlüğün İran’ın tağlık bölgelerine çok büyük bir kısmının ise Hindistan’a göç etmesi zorunluluğunu doğurdu. Hatta Sasani Kralı’nın kızı Pirbanu kaçarken Müslümanlar tarafından yakalanarak Hazreti Hüseyin’le evlendirilmiştir. Zerdüşlere göre bu evlilik zorla gerçekleşmiş, Müslümanlara göre ise Pirbanu kendisi seçip evlenmiştir. Günümüzde en yüksek Zerdüş nüfusu Hindistan’da olmakla birlikte buradaki Zerdüşlere etnik kökenlerine itafen Parsi denmektedir ve kendilerini hala İranlı olarak görmektedirler. Dünya Zerdüşlerinin ateşlerinin bulunduğu tapınaklara ateşkâ ya da ateşkede adı verilir ve en kutsal ateşin İran’ın Yezt şehrinde 1600 yıla yakın bir süredir hiç sönmeden korunan ateş olduğu konusunda hemfikirler. Peki ya bu ateş birileri tarafından söndürülürse ne olur? Aslında hiçbir şey olmaz çünkü yine inanca göre bütün tapınaklardaki ateşler Yezt şehrindeki bu ateş ile yakılıp dağıtılmıştır. Yani kutsal ateş varlığını bir şekilde devam ettirecek demektir. Bu ateşi canlı kılmak için yeşil ağaçlar asla kullanılmıyor. Kurumuş ya da ölmekte olan ceviz, badem, kayıs ağaçları kullanılarak sürekli yanar halde tutuluyor.
Ancak mesela bu sene ceviz ağacı kullanıldı bunun karşılığında doğaya yeni ceviz ağaçları dikilerek döngünün devamı sağlanıyor ki düzen bozulmasın. İslam inancına göre Hz. Muhammed’in doğum alametlerinden biri İran’da bin yıldır yanan zerdüşt ateşinin sönmesiydi. Müslümanlar bu inancı sahip olsalar da zerdüş kaynaklarında böyle bir durumun varlığından söz edilmiyor. Zerdüşlere mecusi de denmektedir. Ancak bu tanım doğru değildir. Çünkü meci yani büyüden gelmekte olup zamanında bu dini büyü amaçlı kullanan zerdüş rahiplerinin yanlış faaliyetlerinden kaynaklanmakta ve kötü bir izlenim yaratmaktadır. Onlara göre verilecek en doğru isim zerdüşlüktür. Dinler tarihi ne kadar da karmaşık hikayelere sahip değil mi? Peki dinlerin Orta Doğu coğrafyasında ortaya çıktığını varsayarsak bu benzerliklerin çok normal olması gerekmez mi? Çünkü yakın tarihlerde birbirleriyle aynı coğrafyada, aynı kültür ve geleneklerden gelen ve aynı ihtiyaçlara sahip toplumlar tarafından ortaya çıkarılmış olabilir mi? Nitekim her din kendisinden önceki dini rakip kabul ederek yok eder, içinde eritir fakat ondan bir şeyler alarak ayakta kalır.
Bu dinler tarihinin bir gerçeğidir. ZERDÜŞLÜK İran’ın kurak topraklarında yeşeren bir ateş. Bu sırlarla dolu ve baskı altındaki kadim dini sizlere elinden geldiğince anlatmaya çalıştım. Önümüzü değiştiren geçmişin hikayeleriyle kapınızı çalmaya sık sık devam edeceğim. Bu videoda bana destek olan Borna Seyahe’ye, Halil Bekara, Kaynaz Amarya’ya, Tanya Hoşi’ye ve Parsi topluluklarına sonsuz teşekkür ederim. Ben Engin Deniz. Kanalıma abone olmayı ve beni instagram hesabımdan takip etmeyi unutmayın.
Bir sonraki videoda görüşmek üzere.
İlk Yorumu Siz Yapın