"Enter"a basıp içeriğe geçin

Anadolu Arkeolojisi | Kapıkaya Antik Kenti | 9. Bölüm

Anadolu Arkeolojisi | Kapıkaya Antik Kenti | 9. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=m9555YV6JbM.

G 부분이
1989 yılıydı. Burduradan bir tane eski bir arazi almıştım. Aldığım kişi de sordu niye alıyordun avcı mısın diye. Dedim ki, arköylü o. Toroslar da çok fazla sayıda, antik kent var. Yani normal arabayla gidilemiyor. O zaman o da bana, işte bu Isparta’nın Güneyce köyüne bağlı, Kapık hayatındaki bir harabeden bahsetmişti. Büyük bir heyecanla tabii 90 yılında çıktık buraya geldik. O zaman bu yol yoktu. Güneyce köyünde arabayı bırakıp, yaklaşık iki saat yürüyerek gelmek gerekiyordu. Ve hakikaten de çok fazla litratüre girmemiş, hemen hemen hiç bilinmeyen, ufak bir iki ziyaret dışında kitaplar adı geçmeyen, antik adı dahi bilinmeyen,
bir büyük bir antik kentle karşılaştık. Bu bölgede Sagalassos antik kenti var ki, Pistilya’nın biraz başkenti konumunda ve bu bölgenin de idari merkezi gibi.
Orada bulunan yazıtlarda, bu civarda Sandalion, Maniasos, Titiasos gibi antik kentlerden bahsediliyor. Büyük ihtimalle Sandalion değil çünkü, buraya yaklaşık 10 kilometre mesafede, Sandal Asarı olarak bugün bilinen bir asar var. Sandalion ismi bugüne kadar orada gelmiş. O zaman diğer iki isimden biri bu kent olmalı. Ama bu kentte şu anda yapılan ufakçaplı güzel araştırmaları,
henüz kentin ismini doğrulayacak bir veri vermedi bize. Kapıkaya, Pistilya bölgesinin kuzeyinde, Isparta iliğine bağlı güneyce köyüne 5 kilometre uzaklıktadır. Antalya-Isparta yolu yakınlarında ana ulaşım ağı üzerinde olmamakla birlikte,
vadi geçişini kuzeydoğu yönde kontrol altında tutan, stratejik bir konuma sahip yerleşmenin,
antik çağdaki adı bugüne kadar tespit edilememiştir.
Kapıkayayı gezmeye başladık. Burada görünecek çok fazla sayıda yapı yok. Ama ufak tefek şeyler bize ipucu verebilir. Mesela bu aslında bir seramik parçası, bir şey ifade etmez gibi duruyor ama, arkasına bakınca bunun kaidesini yani tabanını görüyoruz. Böyle güzel bir tabak olduğunu anlıyoruz masanın üzerinde duran. Mesela burada daha büyük bir parça var. Bunu herkes herhalde anlayabilir. Bir kübün tam böyle boyun kısmı büyük bir artık zeytinyağı kübi olabilir. Biz turistleri gezdirirken çok sorarlar. Bunlar gerçekten 2000 yıllık mı diye.
Onlar şey sanıyorlar, devlet buralar ilginç hale gelsin diye etrafa böyle çanak çömlek parçaları saçıyorlar sanıyorlar. Avrupa’da Amerika’da böyle eski şeyler çok olmadığı için, 2000 yıllık eserlerin üzerinde yürüdüklerini çok anlamıyorlar. Biz bu tür şeyleri mutlaka çalıların arasına atıyoruz ki mümkün mertebe birisi alıp götürmesin. Çünkü yarın bir gün burada araştırma yapanlara bunlar çok önemli ipuçları verebilirler.
Bunu da atalım çalıya git.
Kent girişinde, yerleşim alanı çevresinde ve yerleşim alanı içinde kimileri oldukça iyi korunmuş, farklı biçim ve özelliklere sahip mezarlar,
ziyaretçilerin Kapıkaya’nın eski sakinlerine selam durmasına neden olur. Kapıkaya’da hemen komşu Sagalassos’ta gördüğümüz Kaya mezarlarından oldukça fazla olmasa da biraz var.
Bunlara Kaya mezar dediğimiz zaman herkes şaşırıyor ya hani mezar nerede diye. Bunlar kremasyon dediğimiz ölü yakma ile ilgili mezarlar. Ölü yakıldıktan sonra kalanlar bir küp içerisinde bu mezarın içine konuyor. Burada dikkatli bakarsanız iki tane boğa başı var.
Bunlar bir çelenkle süslenmiş. Bu boğalar kurban edilmeye götürülürken böyle çelenkle süsleniyorlar. Çok klasik şekilde içinde bir deniz kabuğu var ve üstünde bir akroter, bir mimari eleman var. Yerleşim içindeki bazı mezar tipleri ana kaya üzerine açılmış, arka sol olarak tanımlanan niş biçimli mezarlardır. Nekropol’de ise lahitler ve podiumlu mezar yapıları bulunmaktadır.
Burada Kapıkaya’nın ana caddesi üzerindeyiz. Aşağıdan Agora’dan yukarı kentte giden düzgün bir cadde baya da sağlam korunmuş.
Pislikli’yi gezerken doğal kaya yapısına mimarlık ve mühendislik olarak bu yapıların oturtulması beni her zaman hayrete düşürmüştür.
Daha doğrusu hayran bırakmıştır. Burada görüyorsunuz bugün kepçeyle dinamitle patlatıp yer açıp öyle yapıyorlar ama psilyalı zaten kaya en sağlam temel biliyorsunuz.
Bu kaya üzerinde öyle güzel oturtmuş ki binayı, öyle hakikaten bir resim gibi duruyor.
Bugün Kapıkaya’da merak eden olursa antik dönemde ne yaptılar diye kesinlikle aynı bugün yapıldığı gibi hayvancılık yapılıyordu. Türkiye’de çobancılık baya azaldı ama psilyada özellikle oldukça hala keçi var. Siz de seslerini duyuyorsunuz zaten. Burada 5-6 tane çoban yurdu var etrafta.
Kapıkaya’daki en büyük ikinci bina, arkamda gördüğünüz yapı. Bunun da ne olduğunu tam olarak henüz bilmiyoruz. Yönetimle ilgili idari bir bina olması gerekiyor çünkü oldukça büyük. Bir tapınak formunda da değil. Bu sefer ne olduğunu bilmiyoruz, bir tapınaktır demiyoruz ama içeride ilginç ayrıntılar var.
Gelin onlara bir göz atalım isterseniz. Yapı oldukça sağlam korunmuş. Biz böyle dediğimiz zaman şaşırıyorlar hani ne korunmuş ama dört duvarı ortada ve en çok net bir şekilde bize plan veriyor.
Tabii yapının fonksiyonunu, işlevini anlamak için mutlaka bunun kazılması gerekiyor. Belki altından oturma sıraları çıkacak. Bu kesinlikle sosyal bir idari yapı olması lazım. Tabii bu yapı öyledir diye demiyorum ama mesela antik kentlerde bizim az bildiğimiz prüteneyon adı verilen yapılar vardır.
Nedir bu prüteneyon? Kentin kutsal ateşinin saklandığı yer. Kentin kutsal ateşi ne demek? Antik dönemlerde hatta yakın bir zamana kadar düşünürseniz evde bir ateş yakmak oldukça zor bir şey. Kibrit yok, çakmak yok. Dolayısıyla antik kentlerde sürekli 24 saat ateş yanan, ateş yanık tutulan bir bina olurdu ve bu kutsal bir binaydı.
Bu prüteneyon delirdi. İnsanlar gelip bu binadan meşale ile ateş alıp evlerine götürürlerdi. Biz aslında binanın ikinci katında duruyoruz. Yan duvarlar ve çatı düşünce burada bir oldukça fazla bir dolgu meydana getirmiş.
Burada gördüğümüz ikinci katı taşıyan ahşap kirişlerin oturduğu yuvaları görüyoruz. Burada dikkatli bakarsak orijinal giriş kapısını görebiliyoruz. Demek ki burada daha 2-3 metrelik bir dolgu var ve oradan yapıya giriliyormuş.
Yapı 2 katlı bir yapıymış.
Kapıkaya’da teraslar üzerine oturtulmuş yerleşim dokusu kentleşme sürecinin Hellenistlik dönemle başladığını ve Roma İmparatorluğu boyunca da devam ettiğini gösterir. Doğu yöndeki yapı duvarları özenli işçilikleri ile Hellenistlik dönemle ilişkili olmalıdır. Agora, Tiyatro ya da Meclis amaçlı kullanılmış açık hava toplantı yeri, tapınaklar ve nihayet geniş bir alana yayılmış konutlardan oluşan iskan yeri, kent dokusunda öncelikle göze çarpan yapılardır.
Burada, aynı günümüzde olduğu gibi bu civarın sakinlerinden 3 tane dağ keçisi görüyoruz.
Herhalde tüm bu kayaların efendisi dağ keçisini bu yapıya saygı duyup resmetmişler.
Şimdi buradan şehrin tiyatrosunu görmeye gidelim.
Kapıkaya’nın tiyatrosundayız. Aslında bu yapılara tiyatro demiyorlar çünkü form olarak tiyatro şeklinde değil, tiyatrolar biliyorsunuz yarım daire şeklinde oluyor.
Ancak bütün Pisidya kentlerini gezdiğiniz zaman bu tür düz oturma sıralı tiyatrolara ya da toplanma alanlarına çok fazla sayıda rastlıyoruz. Pisidya da aslında bu bir tiyatro mimarisi şeklinde kendini gösteriyor.
Biz yine de form olarak tiyatro formunda olmadığı için bir toplantı yapısı diyebiliriz.
Kapıkaya Antik Kenti, Isparta Valiliği’nin hassasiyetiyle bekçisi olan bir antik kent. Yine de buna rağmen kaçak kazıdan nasibini almış her antik kent gibi. Buradan izleyicilerimize önemle söylemek isterim ki 30 yıldır arkeoloji içindeyim ve Türkiye’deki bütün kazı sonuçlarını 30 yıldır takip ediyorum.
Resmi olarak kendim 10 sene kazılarla çalıştım. Hiç ne bizim kazılarda ne başka bir kazıda küple altın bulunduğunu görmedim. Bırakın küpü bir iki parça dışında bulunduğunu görmedim. Ama hikayeleri dinlerseniz o dozerciler, köylüler küp küp altınları bulan bulana böyle bir şey yok.
Böyle bir küp altın olsaydı zaten bu resmi kazıları yapan insanlar bunlardan sürekli bulurlardı.
Kapıkaya’da hemen Agaora’nın yanında yer alan en büyük belki de en itinalı yapılmış yapının içindeyim. Bu yapının işlevini anlamak da aynı şekilde zor. Gerçekten böyle bir sırla kenti Kapıkaya. Ama içinde bazı kabartmalar var ve yapılarından böyle anlaşıldığına göre bir tapınak olma ihtimali var yapının. Kazısı yapılırsa ortaya çıkar. İki katlı olarak yapılmış bir yapı benim durduğum yerde Anakaya üzerindeyiz. Yapının sonuna doğru, doğu tarafına doğru ise aşağı doğru merdivenle iniş var. Oradan da yapıya giriş var. Belki iki evreli bir yapı olabilir. İşte arkeoloji bilminin de güzelliği kazılardan önce bir takım yorumlar yapılır.
Kazıları yapılan kentlerin ise bu yorumların ne kadarı doğru ne kadarı yanlış daha sonra ortaya çıkar.
Kapıkaya’daki kaya oluşumları gerçekten enteresan.
Böyle bir yarım mağara bugün çobanlar kullanıyor. Belli ki antik dönemde de Kapıkaya sakinleri buraları böyle bir kaya sığını alarak kullanmışlardır. Buradan da güzel kaya mezarları var. Azıcık kabartmalı. Onlara gidip görelim. Buradaki kaya mezarları ise biraz önce gördüğümüzden biraz farklı. Bunlar daha genel pisi diye özgü. Kaya mezarları yine kremasyon, ölü yakma geleneğinde dediğim gibi yanmış küller bir vazo ile bu kayaların içine konuyor. Benim solumda sizin sağınızda kalan da baş örtülü bir kadın var yas tutan. Hemen bu mezarda ise yine iki tane çelenk içinde kafa görüyoruz.
Yine bir niş içine alınmış güzel bir kaya mezarı.
Kapıkaya kalıntıları genel olarak Hellenistik ve Roma İmparatorluğu dönemlerine iz verse de yerleşmenin kuzeybatısındaki kara delikli mağarasının, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Arkeoloji Bölümünün çalışmalarıyla Tun çağından geç antik döneme kadar kullanıldığı tespit edilmiştir.
Sığınak ve kül tiyeri olarak iki işlevi bulunan mağaraya ulaşım, Hellenistik dönemde oluşturulduğu tahmin edilen ana kayaya uyulmuş basamaklarla sağlanmaktadır.
Kapıkaya’da belki de en etkileyici yerdeyiz. Gerçi burası bir antik yapı, bir kalıntı değil. Hatta neredeyse hiçbir iz yok insan eline ait. Ama buraya çıkan merdivenler antik merdivenler. Merdivenler antik olduğuna göre ve hemen de kentin yanı başında olduğuna göre burası mutlaka ki Kapıkaya’da oturan halk tarafından sıkça ziyaret edilmiş.
Ne amaçla ziyaret edildiğini söylemek biraz spekülatif olacak. Tabii arkeologlar bir açıklama bulamadıkları zaman, onu illa bir dini ritüele bağlamak isterler. Gerçi biz bu tür mağaraların böyle yeraltı dehlizlerinin öteki dünya ile ölümden sonraki dünya ile ilişkili olduğunu biliyoruz. Bunu Hititlerden beri biliyoruz.
Orna Hititlerde Kaşkal Kur adı verilen yeraltına giden böyle mağaralar, dehlizlerden öteki dünyaya geçilir. Bunun böyle bir anlamı da olabilir tabii. Burada bir takım araştırmalar yapıldı ancak bir seramik çanak çömlek çok fazla bulunmadı. Yani buranın paleolitik dönemde iskan edildiğine dair henüz bir bulgu yok. Ama çıkması oldukça muhtemel. Mağara gerçekten enteresan. Biz sonuna kadar gittik. Tabii çok karanlık. Onu size gösteremiyoruz ama gidiş yok gibi. Ama bu tür mağaralar da biliyorsunuz yerli halkın hikayeleri vardır. Dedesi işte buradan girip dağın öbür tarafından çıkmış gibi. Ama ancak o ölmüş dedelerin yaptığı şeylerdir.
Hani günümüzdeki insanlar yapmaz. Bütün mağaranın içinde dediğim gibi insan elinden çıkma hemen hiçbir şey yok.
Türkiye’de çok fazla mağara var. İçinde hep kiliseler, tapınaklar yapılmış. Çok örneğini biliyoruz. Biraz da arkeologlar bunlar dini binalardır derken tabii bir takım dayandıkları veriler var. Bu mağarada insan eliyle keskiyle açılmış tek yer. Burası bir yuva bir şey oturtmak için. Ama tabii bu çok sonra geç bir dönemde de yapılmış olabilir.
Ne için yapıldığı ile ilgili şu anda bir fikir üretmemiz biraz zor.
Bir yuva olasılıkta bir ahşap oturtup buraya belki bir mekan elde edildi ahşaptan.
Arkeolojinin güzel bir yanı da böyle dağın başındaki antik kentlerde doğanın bazen bize muhteşem görseller sunması. İşte burada artık nereden geldi nasıl geldiyse bir ceviz ağacı çıkmış yanında gül hatmiler bitmiş. Bu tohum buraya bir şekilde uçmuş bir kuşlar rüzgarla gelmiş olmuş. Fakat hem gül hatmiler hem de ceviz ağacı tabak gibi bütün yaprakları güneşin olduğu mağaranın ön yüzüne bakıyor. Arkada ne bir teklik yaprak var ne bir yeşillik var.
Hakikaten tabak gibi dünyadaki tek ceviz ağacı budur herhalde.
Kapıkaya gerçekten de adı üstünde.
İki tane Ulukaya’ya sırtını yaslamış muhteşem bir antik kent doğası da bir o kadar güzel bu bölümü burada noktalıyoruz.
Buradan Pissidia’da yeni kentleri keşfetmeye yeni kentleri görmeye devam edeceğiz.
Ya da infl hiçbir şey cód那個當作的人物 Workers’ Club,

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir