"Enter"a basıp içeriğe geçin

Anne Terliği Neden Hep İsabet Eder? – Hayati İnanç | Derdini Söyle

Anne Terliği Neden Hep İsabet Eder? – Hayati İnanç | Derdini Söyle

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=S7JFM0SI1Hc.

Zehra grubun katkılarıyla hazırlanan derdini söyle başlıyor. Halıyı döven adam halıya düşman değil tozunu silkeliyor temizlemek için. Bu insanlar neden ölüyor? Katil öyle bir katil ki kimin katil olduğunu bile bilmiyor. Şu an bizi izleyen herkese selamlar. Bu haftanın sunucusu ben olacağım. İnşallah bana ve sizlere de vesile olur diye umuyorum.
Hocam merhabalar nasılsınız? Elhamdülillah efendim sağ olun siz nasılsınız? Ben değil teşekkür ederim. Neye vesile olur? Neye vesile olur? En azından ben hep gazetecilikle şunu söylüyordum insanlara bir fikir bırakabilmek diye. Ama zamanla ilmin kolaylaştığını gördükten sonra artık insanlarda bir his bırakabilmeyi hedeflemiştim. Aslında kolaylaşan ilim değil de data.
Yani ham bilgi yığını fırtına gibi üzerimize boca edilmekte. İstediğimiz her şeye hemen ulaşıveriyoruz ama ulaştığımız şey bilgi mi derseniz bana pek değilmiş gibi geliyor. Datadan bilgiye, bilgiden hikmete bir yolculuğumuz var.
Belki aslımızın en ciddi problemlerinden biri lüzumsuz bilgi sahanağı altında gerçekten lazım olanı seçip alma becerisine ihtiyacımız var. Her neyse evet. Hocam aslında dediğiniz gibi yani ilmi almadaki sıkıntıyı ben kendimde mesela hissedememekten buldum. Yani okuyorum ve hissedemiyorum. Bunun sebebinin de o şuura erişebilmek olması gerektiğini düşündüğümden dolayı artık insanlarda o duyguyu vereyim.
Yani çünkü bende yoğun bir duygu varsa bu duygunun zekatını vereyim. En azından o insanlar da hem ondan pay almış olsun hem de o hisse belki ilme giderler. Oradan da hikmeti verirler beraber görürüz diye. Ben gazetecilik okudum. Okudum bitti. Şimdi ne yapıyorsun? Televizyon kanalının internet haberciliğini yapıyorum. Güzel. Nerelisin? Erzurumluyum. İyi övünmek gibi olmasın. Evet.
Bu nereden geldi aklına burada vazife almak? Aslında benim hep düşündüğüm şeydi. Ben mesela küçüklükten beri oyuncaklarımı bile konuk olarak ağırlayıp insanlara hitap ediyordum. Aynanın karşısında bile aynanın karşısında ağlıyordum. Aynanın karşısında konuşuyordum. Yani hep topluluğa hitap edebilme isteğim vardı zaten. Ama bu şey olarak değil böyle 100 kişi olsun 1000 kişi olsun değil de 5 kişi olsa bile mesela bu Filistin olaylarında canlı inançlık 10 kişi geldi.
O kadar sevindim ki o 10 kişi benim için şöyle bir şey. Ben bir kişiyim ve birçok şeyi yapabiliyorsam yani kendimce başka birisi benden daha fazlasını yapabilir. Aslında insanlara göstermek istediğim şey ben işte şuraya geldim bakın işte bu kürsüden konuşuyorum demek değil. İnsanlara benden daha iyi yerlere gelebilirsiniz’in cesaretini verebilmek. Çünkü ben bu konuda gerçekten çok sıkıntı çektim. Ben normalde çocuklukta yani 24 yaşındayım ama çocukluğumuzda genellikle kızlar ya öğretmen olurdu erkekler polis olurdu.
Şimdiki çocuklara bakıyorum iç mimar olmak istiyor, dış mimar olmak istiyor ya ben bu meslekleri daha yeni yeni öğreniyorum. Şimdiki çocukların meslek alanı da çok fazla geniş. Ben o zamanlarda mesela hiç öğretmen ya da doktor olmak değil hep spiker olmak istiyordum haber spikeri. Yani haberi çiz dediğimde yoktu. Ama bu konuda çok yalnız kaldım yani destek alamama konusunda yaparsın ya da yapamazsın cevabını hiç alamadım. Sonrasında hep şöyle düşünüyordum ben haber sunayım hatta oyunculuk eğitimi alayım çünkü çok heyecanlı. Sürekli şehit haberlerinde ağlıyorum, mutlu haberlerde gülüyorum. Dedim ki herhalde bu spikerler duygusuzlar yani duygusuz olanlar spiker oluyor diye düşünüyordum. O yüzden de bir oyunculuk eğitimi alayım dedim hatta. Sonrasında aslında şöyle oldu yine beni bir haber vesile kıldım. Ben yine sofrada oturuyordum ailemle birlikte.
Bir spikerin sesini titrediğine şahit oldum. İnşallah ağlamam çünkü gerçekten hatırladığım zaman yine çok duygulanıyorum. Karabağ halisesinde Azeri sonucu mu? Yok hocam çok daha Mısır olaylarında bir spiker sesini titrediğine şahit oldum. Demek ki hissederek de yapılabiliyormuş. O da insanmış robot değilmiş. Evet aslında o yargımı kırdı benim yani.
Ve o haber de beni çok etkiledi. Şöyleydi Mısırlı bir çocuk annesi yerde yatıyor ve anne ne olur uyan diyerek her anlattığımda. Aferin evvela. Ağlamak serbest onu saklamaya falan çalışmak. Yok bunda olumsuz bir şey yok.
İnsan dediğin ağlar, insan dediğin güler. Allah göz pınarları kurumuş merhamet fukaralarından etmesin. Tebrik ederim. Eşini severek ve yaşayarak yaptığın görülüyor. Diksiyonun Türkçe’yi tasarrufunda çok güzel maşallah. Aferin yani. Sizin nesilde az bulunur. Aferin ya. Neler okursun?
Ben yani tarih olsun edebiyat olsun ilgilenmeye çalışıyorum. Daha doğrusu belli bir döneme kadar hep belli bir alanda gidiyordum. Yani bir Müslüman gazeteci olacaksam dinimi bilmem gerek önce diye düşünmüştüm. Biraz oraya ağırlık verince bu sefer bana ağır geldi çünkü amele dökemediğim için. Sonrasında ben de artık birazcık daha ruhumu rahatlatabilmek adına edebi eserlere yöneldim. O da aslında ben de birazcık daha üslup olarak daha sakin çünkü çok fazla heyecanlıyım. Bana lazım olur sanmıştım ama. Hocam teşekkür ederim. Hocam o mısırlı çocuğun beni etkilemesinin sebebi şu. Şimdi benim de annem var ve ben bilmiyorum çocuklukta yaşanır mı ama mesela ben annemi böyle bir süre uyuduğu zaman nefes alıyorum diye kontrol ederdim. Hatta böyle nefes almadığını böyle gözümle göremediğim zamanda da anne anne diye uyandırırdım onu. Annemde ağırları vardı yani çok geç uyuyordu işte rahat uyuyamıyordu. Annem bana çok sinirlenirdi ama ben çok mutlu olurdum çünkü hani anneme bir şey olmamış. O çocuk da umutla bağırdı orada. Sinirlenip sana bağırdığı zaman diyeceksin ki ben de seni çok seviyorum. Diyelim baba bağırdı anne bağırdı hatta terlik fırlattı. O terlik de hep isabet eder biliyor musun? Tam ortadan vurur her zaman yani. Dönüp ben de seni çok seviyorum diyeceksin.
Çünkü onun bağırması da dövmesi de terlik atması da sevdiğindendir. Sevginin tezahürü bazen böyle yani halıyı döven adam halıyı düşman değil tozunu silkeliyor. Temizlemek için vuruyor bazen iyi gelir yani. Şimdi pedagoglar zamanımızın eğitimcileri dayağı savunuyor falan diyecekler ama ben ısrarlıyım.
Ama o zaman çok faydalı olabilir. Çok faydasını görmüş biri olarak söylüyorum. Evet sözünü kestim. Mısır’daki çocuğun da Halet’in ruhiyesi o idi. Yani o umutla bağırdığında ve annesine uyanmadığını gördüğümde çok üzüldüm. Hatta bu benim yazmama da vesile oldu ve hani ilk o anda duygulanınca yazıya dökme ihtiyacı duydu. Orada da bana bir vesile oldu. Aynı zamanda evet dedim insanlar duygulanabiliyormuş yani bu insanlar robot değilmiş. O şuur gelince artık iyice heveslendim.
Ve kendime böyle eylemlerde buldum hocam. Yani böyle sesim sanki böyle yumruk olup başkalarının tepesine iniyor gibi hissediyordum. Bağırıyordum yani sanki o sesim o coğrafyalara ulaşacakmış gibi. Ama sonra yani bunu hiç işte gitsem ne olur sevap olur mu işte kar hesap olayı işe yaramıyor. Hiç bunlara takılmıyordum. Çünkü nasıl ki insan hani bir yerine vurduğu zaman reflekse bağırır ya ben de o şekildeyim. Yani yüreğime birileri dokunuyordu ve ben bağırmak istiyordum. Sonrasında bir gün bağırırken şunu fark ettim. Ya dedim bu insanlar neden ölüyor? Yani bir şahsi bir kavgadan dolayı değil. Katil öyle bir katil ki kimin katil olduğunu bile bilmiyor. Yani bir bombayı atıyor ve orada kim imanlı mıydı az mı imanlıydı çok mu imanlıydı buna bakmıyor. Ayşe miydi Mehmet miydi yaşı genç miydi buna bakmıyor. Dedim ki demek ki bu şahsi bir problem meselesi değil. Bu o Müslüman mahallede olduğu için nefretin sebebiydi.
O zaman çevreni değiştireceksin ilk başta dedim kendimi. Sonrasında da o insan Müslüman olduğu için ölüyorsa o zaman sen de onun için ne için ölüyorsa orada bunun için yaşayacaksın dedim. Ve hayatımı düzeltmeye gidince şunu fark ettim. Yok dedim ben haber sunan değil ben haber yapan olmak zorundayım. Ama maalesef ki hocam burada çok büyük bir sıkıntı şu oldu. İslam’ı ölümden tanımak bende her şeyi aceleye yapmaya götürdü. Bir dakika son cümleyi bir daha söyle.
İslam’ı ölümden tanımak bende her şeyi aceleye yapmaya götürdü. Yani hızlı yemek hızlı ölüm var hızlı yemek ye hadi o ilmi al hızlı öğren hızlı amel et derken bir anda koşmaya başladım. Zamanla yarışırken zamanı geçtim hocam yani bu sefer zaman gerimde kaldım. O cümleyi de tekrar et zamanla yarışırken zamanı geçtim öyle mi? Evet. Beni çok şaşırttın. Derin derinde düşünmeye mecbur ettin.
Aferin. Dert sahibi olmak insan olmak demektir. Adem olan bir gam olmaz bir gam olan adem olmaz. İnsansa gamsız olmaz diyor. Gamsızsa insan değildir. Tebrik ederim. İnşallah umduğundan da fazla verimli bereketli hizmetlerin olur.
Evet ölüm var. Hadim-ül lezzat lezzetleri yıkan. Ağzının tadını bozan lezzetleri yıkan ölümü çok hatırlayın. Endişe etme onu hatırlamakta zarar görmezsin. Çünkü ölümü hatırlamak esasında yaşamaktır. Hatırlamadığı zaman yaşamaz. Ömrü zayı olur. Hiç olur. Gerçek manada silinir gider. Hatırlamak bir zarar vermez. Fayda sağlar. Din, dil ve tarih tahsili yapan kişilik kazanır. Bence sen çok doğru bir yol seçmişsin. Meslek itibariyle, tahsil itibariyle. Böyle bir yol bulmasaydın çok mutsuz olurdun. Yaptığın işi anlamlandıramazdın. Ben ne yapıyorum neyle meşgulüm diye huzursuz olurdun. Ama şunu da bilmek mecburiyetindeyiz ki her şeyi çözemeyiz. Ve insan öğrendiği kadar mutsuzluk yaşar. Bildiği kadar. Herkesin mutluluğu bir noktadaki cahilliğindendir. Haberin olursa Filistin’den, Suriye’den, Irak’tan, Saray Bosna’dan, Doğu Türkistan’dan.
Tabi hızırap çekersin. Mutluluk uzaklaşır biraz. Kulis, işgal altındayken yüzüm gülmez nasıl gülsün demişti Salaheddin Eyyubi. Bugünün konusu olduğu için, söze oradan girdim ama
başımdan beri Cenabı Peygamber’den buyun aleyhissalatü vesselam bir Arap Hazreti Ömer, bir Kürt Salaheddin Eyyubi ve bir Türk Yavuz Sultan Selim Kulis-i Şerife hizmetkar oldu, hakim oldu. Sonuncusunda biz 401 yıl Yavuz Sultan Selim’den başlayan 401 yıl orada bulunduk.
Ve bu müddet zarfında kimsenin burnu kanamadı. Asayiş berkemalliydi. Herkesin huzuru yerindeydi. Ayrıldık. Mağlup olduğu ordumuz 1917’de. Döndük, geldik. Bak ortalığı al. Demek ki bizi bekleyen çok şey var. Hani Diyanet Vakfı diyor ya, bekleniyorsunuz.
Doğru, hakikaten bekleniyoruz yani. Başka çare yok çünkü. Ve bu bir idrak meselesidir, bir anlama, kavrama meselesidir. Herkese nasip olmaz. Rastladın mı bilmiyorum. Geçende kendi YouTube kanalımda Iğdırlı Hasan Onbaşı’yı anlattım. 1917’de orada nöbette bırakılan, yani biz Kulis-i Şerif’ten ayrılırken orada nöbette bırakılan Iğdırlı Hasan Onbaşı, o çınar gibi adam 2 metreden uzun. Herkes meczup zannederken 55 yıl nöbet bekliyor. Bizim onu unutuşumuzu bile kafaya takmadan. Biz nadanlık ediyoruz, adamı unutuyoruz. 53 askermiş orada, hepsi vefat etmiş yıllar içinde. Biz unutuyoruz. O bu nadanlığımıza rağmen devlete küsmeyip
çınar gibi bekliyor. 10 sene sonra da, 11 sene sonra da bir haber geliyor. Mescidi Aksa’yı bekleyen son Osmanlı askeri bugün öldü. Yaklaşık 90 yaşında. Biz o müddet zarfında neyle meşguldük buralarda? Ne bileyim işte arada bir darbe yapılıyordu. Bazıları darağaçları kuruyordu. Bir sağdan bir soldan asmalar filan oluyordu. O ahirete giderken biz 1982’de anayasa oylaması falan yapıyorduk. İşimiz çoktu. Fakat o bizde 1971’de kendisini ziyaret eden bir meslektaşın, bir gazeteci ile selam gönderdi. Var git dedi. Ben o topraklara bir daha gidemem. Kalbim orada atıyor. Komutanımı da bul. Ellerinden öperim. Tek milim tamamdır. Bıraktığı yerde nöbete devam ediyorum.
Halkını helal etsin, gönül koymasın. Ve Anadolu’dakilere selam söyle dedi. Hepimize selamı var. Ondan önce de 1917’de Kudüs-ü Şerif’e giren Yavuz Sultan Selim Barhum bize bir vasiyet bıraktı. Milletimde ihtilafı tefrika endişesi.
Bu şey kabrimde hatta bir karar eyler beni. İttihatken sauleti aday edefa çaremiz. İttihat etmezse millet dağdar eyler beni. Dört Mısra iyi şairdir biliyorsunuz. Günümüz Türkçesi ile amanha bölünmeyin. Tek çare bölünmeden ittihat içinde hayatı sürdürmektir. Harbutun sapı, üzümün çöpü der. Onun bunun tuzağına rüşer de bölünürseniz. Fikren, kalben fiziki olarak bölünürseniz. Kabrimde bile eziyet çekerim bana bunu yapmayın diye vasiyet bırakıyor. Bize hem ığdırla atan onun başından hem Yavuz Sultan Selim’den mesaj var. Mesajlar ortak yani. Yeryüzünde her yer için şu hüküm geçerlidir. Şeref-ül Mekân bilmekin derler. Yani bir yerin şerefi orada bulunanlarla. Ama bunun istisnası üç yerdir. Mescidi Haram, Mescidi Nebi, Mescidi Aksa. Üstünde kim olursa olsun şereflidir. Zaten şereflidir. İşte oradan geliyor bu mesajlar. Ve ne kadar dağınık haldeyiz.
Tarihimize, edebiyatımıza dikkatle bakarak feyz almak, kendimizi yetiştirmek mecburiyetimiz var. Ama sizlere de çok ciddi görev düşüyor. Haberdar olmak da önemli. Yoksa biz gaflet içinde oldukça hani bir şiirinde söylemişti.
”Kilabı dehrek kaldı gezdiğin nazende sahralar, uyan ey yareliş” Uyan ey yareliş, rıcyan bu gafletten bir kelimeyi atladım ama şair diyor ki, ”Sen çekildikten sonra ey uyan arslan, çöllerde itler dolaşmaya başladı. Uyan artık şu uykudan.” diyor.
Evet, tebrik ederim kızım. Çok heyecan verici, ilham verici bir düşünce tarzın heyecanın var. Cenab-ı Hakk’ı almasın. Can nasıl olsa verilecek. İyi ki de verilecek. Dünya dediğin yer öyle çok uzun kalmaya müsait değil zaten.
Uzadıkça insanın romatizmaları artıyor. Hocam şimdiden bile başladı artık. O yüzden şerefiyle gelip gitmek iyidir. Süleyman aleyhisselam’a bir içim su ihsan ediyor Cenab-ı Hak. Ve buyuruyor ki,
”Süleyman kolum muhayyardır. Bu suyu içerse kıyamete kadar ömür veririm. Ölümü kaldırırım ondan.” İçmezse herkes gibi olur. Kendisi bilir. Hem sultan değil mi? Bütün dünyaya hakim olan dört insan vardı, dedi Cenab-ı Peygamber aleyhisselatü vesselam. Hem sultan hem peygamber yani.
Bardağı eline aldı içti içecek, istişare etmeye başladı. Kime sorduysa iç diyorlar. Bir kirpi dahil oldu sohbete. ”Ya Süleyman, bir çift sözüm var.” dedi. ”Dinder misin?” Bak oradan da bir ders var değil mi? Dünyanın hakimi, Peygamber ve Sultan Hazreti Süleyman kirpini sözüne kulak veriyor. Onunla istişare ediyor. O da dedi ki, ”Bana sorarsan iç.” dedi. ”İçme suyu kalsın.” dedi.
Herkes iç diyor. Sen niye böyle söylüyorsun? Kirpi dedi ki, ”Bu dünyada o kadar uzun kalmaya gelmez.” dedi. ”Ya Süleyman, dostların vefat eder, acılarını çekersin, yeni dostlar edinirsin, onlar vefat eder bir daha acı çekersin. Bu devri daima can dayanmaz. Vakti gelince gitmek iyidir. İçme.” dedi. İçme dedi Süleyman aleyhisselam. Kıssanın hissesi geçici. Dünya hayatı geçici.
Öyle de geçer, böyle de geçer de. Nerede durdun? Malum karşılaşacağımız sual mahşerde. ”Ey kolum ben seninleydim, sen kiminleydin?” Bu suale namuslu güzel bir cevap verebilmek için.
Enteresan bir şey yani Cenab-ı Hak kendisinin rızasını gözeterek yaşayana, harekete geçene inanılmaz bir güç veriyor. Muhataplarına, ona heybetli gösteriyor. Aziz ediyor yani. Allah-u Teala’nın emrini aziz tutana Cenab-ı Hak aziz ediyor. O bakımdan imtihanı ıvır zıvırla kaybetmemek lazım. Seni tanıdığıma çok memnun oldum. Kaç kardeşsin sen? Bir erkek kardeşim var, 18 yaşında. Babam 47. Ne iş yapar? Ticaretle uğraşıyor. Erzurum’da? Yok buradayız. Çok selamımızı söyle ona. Aleyküm selam. Hayri gençmiş ama maşallah erken yetiştirmiş çocukları sizleri. Bizimkilerle ilgileniyor musun divan şairleriyle? Biliyorsun ben o sahadayım. Hocam yani şöyle hoşuma gidiyor dinlemek ama hiç anlamıyorum. Sana bir tavsiye de bulunayım. Sizin oralı Erzurumlu. Hazık Mehmet merhum bir. Hazık Mehmet önemli bir adam. Demedi deme. Yoksa sıkınca yazdırırım ben sana merak etme. Hazık Mehmet istersen yaz kendi elinde yaz da kalıcı olur. Erzurum’da müftülük yapmış. Sizin müftünüz. Çok güzel bir şairidir. Yani dur daha birkaç isim daha söyleyeceğim. Bu zat aynı zamanda yazmana gerek yok. İbrahim Hakkı hazretlerinin Farsça hocasıdır. Hani senin kadar zekâ mı olsa ben olsam bunu ilgi alanıma alırım tamam mı? Ne üzerine dediniz hocam? Farsça hocası. Ben de Farsça’yı öğrenmeye başlamıştım aslında. İyi bir tevafuk oldu. Yani seviyorum o dili ama… Hazık Mehmet şiirleri Türkçe tabi.
Ama güzel olur Farsça öğrenme hevesini soldurma madem öyle. Çok kolay öğrenebileceğini baştan bilmeni isterim. Gramer yapısı Türkçe’ye çok yakındır. O yüzden bir Türkün Farsça öğrenmesi kolaydır efendim. Dil mantığı açısından. Her dilin bir mantığı vardır. Bir Hazık Mehmet güzel şairidir yani. Ondan bir beyt söyleyeyim mi sana? Tabii. Aklıma gelirse söyleyeyim.
Şöyle diyor Allahümme salli ala Muhammedin ve ala el-Muhammedin. Suhan terki edeptir sine safan-ı muhabbette. Meyan-ı aşek-u maşukta güftü şenid olmaz. Hemen günümüz Türkçesine çevireyim. Temiz saf kalpli olanlar arasında söz edebe aykırıdır. Lefâ ihtiyaç yok. Gönülden gönle yol vardır. Hazık Mehmet barhbüm.
Hazırumlu alvarla efeni şehirlerine görmeni, tetabu etmeni arzu ederim. Çok sağlam bir ustadır. Ve tabi İbrahim Hakkı Hazretleri. Divanı Hakkı. Onun sadece tevviz namesinden haberdar olsak ki duymuşsundur. Hak şerleri hayreyler, zan etmek gayreyler. Arif onu seyreyler, Mevla gölelim neyler, neylerse güzel eyler.
Deme şunun için şöyle, bir nicedir ol öyle, hayranı hak ol söyle, Mevla gölelim neyler, neylerse güzel eyler. Tedbirini terk eyle, takdirini terk eyle, tevvizi umur eyle, Mevla gölelim neyler, neylerse güzel eyler. Vallahi güzel etmiş, billahi güzel etmiş, sallahi güzel etmiş, Mevla gölelim neyler, neylerse güzel eyler. 35 kıtadan 4’ünü okudum. Çok esaslı bir şiirdir.
Velhazır bu 3 isim üzerinden Erzurum esaslı edebiyatımızın lezzetine, hikmetine inşallah fazlasıyla kavuşursun. Hocam burada bir şey söylemek istiyorum da hazır dinleyenler varken. Şimdi şöyle ben mesleği yaptığım için tabi ki ben de meslekte mesela kötü olaylardan etkileniyorum.
Ama şurada şunu söylemek istiyorum genellikle insanlar hep dünya kötü bir yere gidiyor, kötü insanlar arttı diye bakıyorlar ama şu notu gerçekten unutmamak gerekiyor. Ana haber 1 saat, o 1 saat içerisinde belki de 10 tane kötü haber geriyoruz. Ama 80 milyon küsur insan var ve gerçekten hep şu örneği veriyorum ben birisinin poşetini taşırken haber olmuyorum ama poşetini tekmelesem haber olacağım. Tabii iyiler iyilikler haber olmuyor. Evet yani iyiliğin reklamada ihtiyacı yok.
O yüzden hep korkuyorlar bu insanlar için mi hizmet edeceğim. Asıl böyle insanlar için hizmet ederim. Yani zaten herkesi bu halde bırakırsak hadi diyelim ki başkaları için bir şey yapmıyoruz kendi çocuklarımız, eşlerimiz, ailelerimiz için bir şey yapalım yani. Ben gerçekten de hep söylerim bir dediği zaman insanların canı acımıyor ama o bir anne ise, bir babaysa, bir evlasta gerçekten insanın yüreğine dokunuyor.
Hani bazen yürekte hani evdeki çizik her zaman gözüküyor ama yürekte ki yara belli olmuyor gerçekten. O yüzden. O yüzden hocam. Her cümlenin altını çizip tekrar söyleteceğim de seni yormak istemiyorum. Evet. Evet. Ya ise kapılmamak lazım. Böyle hani derler ya köpek adamı ısırsa haber olmuyor, adam köpeği ısırınca oluyor veya tersinden. Yani iyilik normal iyilikler, göze batmaz haber olmaz ama aksilikler, çirkinlikler haber değeri taşır, reyting alır falan. Bunlara kapılmamak lazım tabi ama görüyoruz ki bak bu sayede bu sebeple görüyoruz ki insan kötü yeme yal. Kötülük, hastalık kolay yayılıyor. Onun yayılması için bir zahmete ihtiyaç yok. Ama iyiliği yaymak için gayret gerekiyor. Aynen dediğin gibi bizzat o kişiye iyilik olsun diye işimizi yapmaya devam edeceğiz. Ümitsizliğe kapılmak yok. Azmiyle ümid ile yaşar hep yaşayanlar. Allah’tan ümit kesenlerin ruhları ağlar. Vazgeçmemek lazım. Aferin tebrik ederim. Bitmiş miydi sözün? Yok bitecek gibi değil. Bir şey daha söylemek istiyorum. Ama söz ver son şey olsun. Tamam son söz veriyorum.
Evet. Yani böyle destek almadığım zaman da bazen mesela işte biraz üzülüyorum açıkçası. Üzül tabi. Ben istişareyi sevmeme rağmen kimseyle istişare edemiyorum. Yani yalnız kalıyorum. Bu konuda ne yapmam gerektiğini gerçekten hiç bilemiyorum. Bazen kırılıyorum çünkü. Böyle arkanda yaslanacağın bir dağın olmadığı zaman insan gerçekten üzülüyor. İnsana yaslanma ölür. Duvara yaslanma yıkılır.
Hasbi Allah ve nimel vekil. Yolun açık olsun, bahtın açık olsun. Allah iyilerle karşılaştırsın. Allah sevdiği kulunu sevdiğiyle tanıştırır. Ve sevdiği işte istihdam eder. Sana da son sözüm olsun. Hayati inanç.com Web sayfama girmediğince gir. Vasiyet yazdım oraya. Vasiyetimi bir incele. Tamam mı? Ciddiyetle ama incele.
Aynı yerden bana mail de gönderebilirsin. İrtibat kurmak istersen. Çok teşekkür ederim ve tebrik ederim. Allah iyilikler versin kızım. Sağ olun hocam. Teşekkür ederim. Sonuna kadar izlediğiniz için teşekkürler.
İnşallah sizlere de vesile olmuştur diye umuyorum.
Altyazı M.K.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir