Asyanın Kandilleri-Yusuf Has Hacib
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=ItCxaf_LSEM.
…ve bir kısım da bir zik.
Büyük adledilen kitaplar herkesin bildiği ama çoğu kimsenin okumadığı kitaplardır. Bu da bir kısım da bir zik. Bu da bir zik. Bu da bir zik. Bu da bir zik. Bu da bir zik. Bu da bir zik. Bu da bir zik. Bu da bir zik. Bu da bir zik. Bu da bir zik. Bu da bir zik.
Büyük düşünür Farabi gibi zahmetlere girip, deve kervanlarına aristo kitapları ısmarlamadan ve aylarca bir kitabın yolunu gözlemeden……belki birkaç adım ötenizde bulunan bir kitapçıya girip bir kutat gubilik aldınız mı? Sayfalarını çevirip, bilgi, dil, akıl, erdem ve cümle hayata ilişkin kimi sözlerinin altını çizdiniz mi?
Bütün bu sorulara cevabınız hayırsa, kutat gubili gide herkesin bildiği ama kimsenin okumadığı kitaplar arasında sayabiliriz. Ya da denizin dibinde yatan bir inci tanesi.
Yusuf’a göre insan, o inciyi denizden çıkartmadıkça, ister inci olsun, ister çakıl taşı fark etmez. Kara toprak altındaki altın da taştan farksızdır. Ancak oradan çıktığında beylerin başına tuğ tokası olur. Yusuf’a Selcip, ibr okurdu her şeyden önce.
Aristo’yu, Eflatunu, İbni Sinai, Farabi’yi okumuştur. Musa’nın, İsa’nın ve İskender’in menkıbelerini, Firdevsi’nin şehnamesini de öyle.
Türk ata sözlerine ve kendisinden önce yaşamış olan bilgelerin, şairlerin sözlerine de vakıftı.
1909’da Ural Yayık Nehri’nin döküldüğü yere yakın, Saraycık adlı yerde topraktan bir çömlek bulundu. Üzerinde Kutatgu Birlik’ten değiştirilerek ve bozularak alınmış bir beyt bulunuyordu.
Ukuş kör ki til ol, bu til kör ki söz. Kişi kör ki yüz ol, bu yüz kör ki köz. Aklın süsü olan dil ve dilin süsü olan söz, Balasagunlu Yusuf’a göre karanlık geceleri aydınlatan bir kandildir.
İnsan sevdiği atını nasıl köstekli tutarsa, bilgiyi de öyle tutmaya. İşte 11. y. Orta Asya coğrafyasının görkemli kapılarını açan bu kaygıdan yola çıkılarak yazılan kitaptır.
Kutatgu Birlik bizi hem Karahanlı dönemine hem Yusuf’un hayatına götürür. Yönetimin ve devletin mahiyeti, ordu teşkilatı, yönetici ve görevlilerin ilişkisi, dünya ve ahiret ödevleri, aklın niteliği kadar,
dönemin toplumsal sınıfları, meslekleri hakkında da bir fikir sahibi oluruz.
11. y. Karahanlılar Devleti’nin önde gelen kültür ve sanat şehirleri,
Buhara, Semerkant, Farap, Balasagun, Kaşgar ve Taşkentir.
Düşünce hayatının en önemli şahsiyetleri Karahanlı ülkesinde bu merkezlerde yetiştiler. Farabi, İbn-i Sinâ, Kaşgarlı Mahmud, Hoca Ahmet Yesevi ve Gazali gibi her biri alanlarında zirve olan isimler, Orta Asya göklerini ve insanlığın ufkunu düşünceleriyle aydınlattılar. İşte Yusuf da 1018 ya da 1019 yılında bu önemli şehirlerden Balasagun’da doğdu. Bugün sadece Burana Kulesi ve çok çeşitli dönemlere ait balbalılarıyla turistlerin ilgisini çeken Balasagun,
12. ve 13. asırlarda Orta Asya Türk hakanlarının payitahtıydı. Arapça, Farsça, İbrani, Dil ve Edebiyatı, Felsefe, Tarih, Matematik, Astronomi ve Tıp alanlarında eğitimini burada tamamladı. Biz modern insanlar için bir hayata bu kadar çok uğraş sığdırmak, buna ek olarak satranç, kuşçuluk, okçuluk, avcılık ve bir çeşit polo olan çevgenle uğraşmak şaşırtıcıdır.
Eserine Balasagun da başlar Yusuf.
Dört ilkiye karşılık gelen dört kahramanın karşılıklı konuşmaları, tartışmaları ve yazışmaları yoluyla hayata, insana, topluma, devlet yönetimine ilişkin düşüncelerini somutlaştırır.
Topluma oluşturan sınıfların mahiyeti ve önemi üzerine düşürür.
1068 yılında ise Balasagun’dan ayrılarak Doğu Karahanlı Devleti’nin merkezi olan Kaşgara gelir. Daha bir buçuk yıl eseri üzerine çalışacak ve 1070 yılında tamamlayarak Tavgaç Uluç Buğra Karahan’a sunacaktır. 73 fasıldan ve 6500’den fazla beytten meydana gelen eser şu lirik sunuşla başlar.
Doğardın esek elde öndün iğli, Aci’nin it tükü aştı üşütme gidi, İrenç’i kışık sürdü yaz ki yesin, Yaruk yaz yanakurdu devlet yesin. Kurumuş yağışlar donandı yaşıl, Bezendi yübün al sarık gök kızıl,
Yeryaşı’nın torku yüzde badı, Kıtay’a yakıştı yadı Tavgaç’ı. Kaz ırdı kovu, Kıl kalıkı kutu, Kakıl’a kaynar yıkarı kudu. Kayısı kopar gör, kayısı konar, Kayısı çapar gör, kayısı biçer.
Kısa bir tanıg tuttuğum min minelik, Mınıkıl tanıgı kutak du bilik. Oğullarının tanıgı gelir hem barır, Menin bu tanıg buldu meni kalır. Ne çettirse dünya tükür, algınur, Bitse kalır söz, acun tez günür. Dünya malı ne kadar toplansa tükeler, yok olur.
Söz yazılırsa kalır, acunu dolaşır. Kaşgar Türkçesi’yle yazılan bu kitabın telif hücreti Has Hacip yani baş mağbeyinci yünvarıdır. Bundan sonra Balasagunlu Yusuf, Yüz yıllarca söylene geldiği şekliyle Yusuf Has Hacip olarak anıldı. Kitabının yazdığı sıralarda 60’ına yaklaşmıştı. 30’ında vücudu ok gibi dimdik, saçları da kuzgun tüyü gibi simsiyahken, bir yaya dönüşmüş ve saçları kuğuların ak tüylerine benzemişti. Tanrıya şöyle yalvarır. Ey Tanrım! Beni biraz daha yaşat. Bu eserimi tamamlayabilmem için bana güç kuvvet bağışla. Kutatku bilgimi tamamlayayım.
Yağız yer mavi gök böyle kaç şairin, kaç bilginin, kaç düşünürün yakarışlarına sahne oldu. Kaç eser yarım kaldı, kaç nefes bir cümlenin ortasında. Yüz yıllar sonra Karacaoğlan’ın,
”Örüyen geldim, yine örüyen giderim” dediği gibi Yusuf Has Hacip de ”Madem yalın geldim, yalın gideceğim yere,
niye kendimi dünyaya bunca ısıttın?” diye hayıflandı.
Kutatku bilg Türklerin belli başlı ilk İslam dönemi eseri, Karahanlılarsa İslamiyet’i kabul eden ilk Türk devleti olarak tarihe geçtiler. Kutatku bilg kaleme alındığında Doğu Karahanlılarında yaklaşık 60 yıllık bir ömrü kalmıştı. Çünkü inen her şey bir gün yükselir, yükselen de mutlaka bir gün alçalır.
Kemale eren inişe başlar.
Türkçenin bu büyük anıtının bugün bilinen üç nüshası var. Bunlardan Uygur yazısı ile yazılmış ve sonradan Viyana Nüshası olarak anılacak olan nüshası, 18. yüzyılda bir diplomat tarafından İstanbul Sahaflar Çarşısı’nda bulunarak satın alındı.
İkinci nüshası 1896’da bulundu. Arap harfleri ile yazılmış olan Kahire Nüshası, Mısır’da Hidiyü Kütüphanesi’nde. Üçüncü nüshası, İngilizce Nüshası, İngilizce Nüshası,
İngilizce Nüshası, İngilizce Nüshası ve Arap harfleri ile yazılmış. Bu üç nüsha’nın da Türk Dil Kurumu tıpkı basımına yapmış. Bugüne kadar Kutatgülbirlik çok sayıda araştırmaya konu oldu. Kitabın ismi kadar niteliği de tartışıldı.
bir siyasetnamiyedir. Kimine göre eseri siyasetname olarak nitelemek, onun insani değerini ikinci plana atmaktır. Kimine göre ahlaki, felsefi, didaktik bir manzume ya da Türk muhitlerinde asırlardan bir toplanmış siyaset ve hukuka dair fikirlerin özeti. Devlet idaresini öğreten bir nasihat ve hikmet kitabı, bir ütopya.
Hilmi Ziya ülkene göre Türk tefekkürünün ve siyasi felsefesinin en mühim eserlerinden biri.
Kutat Gübilik Kutat gübilik, dört temel ilke üzerine kurulmuştur. Adalet, devlet, akıl ve kanaat. Bu dört ilke hem birbiriyle çatışır hem de birbirini tamamlar.
Hayat ve yeryüzü hayatın her alanında bu dört cevherin ahenkle bir araya gelmesinin ve bir denge oluşturmasının ürünü görür.
İşte Yusuf Asa Hacı beni Kutat Gübilik de yapmaya çalıştığı şey de evrenle bütünleşme ve kendini tamam etme çabasıdır. Hem hayatta hem de doğru bir yönetimde aradığı ahektir. Bu arayışında ona öğrenmenin ve davranmanın dört temeli eşlik edecektir. Kitabın adını Kutat Gübilik koydum. Okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin. Önce Kün Toğdu hükümdardan bahsettim. Ey iyi insan bunu izah edeyim. Bu Kün Toğdu dediğim doğrudan doğruya kanundur. Yusuf Asa Hacı Kün Toğdu’yu bir kılıç ve kalem adamı aynı zamanda bir bilgin olarak tasvir eder. Adını güneşten almıştır. Parlaklığı hiç değişmez ve aydınlatırken kendinden bir şey eksilmez.
Temsil ettiği adalet, doğruluk, ödül ve ceza üzerine kurulmuştur.
Kün Toğdu’nun bir veziri olmadığı için bütün yük omuzlarına çökmüştür. Çünkü insanın başı nice büyürse, börkü de büyür. İnsan büyür, kün toğdu da büyür. Kün Toğdu’nun bir veziri olmadığı için bütün yük omuzlarına çökmüştür. Çünkü insanın başı nice büyürse, börkü de büyür. İnsan büyür, kün toğdu da büyür.
İnsan büyür, kün toğdu da büyür. Bunun üzerine eserin ikinci kahramanı girer sahneye. Sonra ay Toğdu’dan söz açtım, mübarek saadet güneşi onunla parlar. Ay Toğdu, ikbali ve saadeti temsil etmektedir. Daima büyüyüp küçülen bir aydır o. Bir top kadar oynaktır, bir ceylan kadar ürkek. Ay büyüyüp tamamlanarak en yüksek noktaya geldiğinde tekrar eksilmeye başlar. Saadet biter, kut elden kaçar gider.
Onun yerini doldurmak için akıl ve bilgi gerekir. Böylelikle üçüncü kahramanımızı görürüz. Aklı ve bilgiyi temsil eden Ögdülmiş’i. Bundan sonra Ögdülmiş’i anlattım.
O aklın adıdır ve insanı yükseltir. İnsan aklıyla yükselir, bilgiyle büyür. Tanrı onu insanın hamuruna katar. O karanlık gecede parlayan bir meşaledir. Kün Toğdu da aklı kendine vezir yaparak karanlık evini aydınlatır.
Ondan sonraki Odgurmuş’tur. Onu ben akıbet olarak aldım. Kanaati ve dünya işçilerinin sonunu simgeleyen Odgurmuş kitabın dördüncü ana karakteri. Bir başka ifadeyle dördüncü ilkesidir. Dünyaya değil ahirete, kalabalıklara değil ıssızlığa yakın duran tarafıdır insanın. Yazar onun aracılığıyla dünya işçilerinin sonunu hatırlatır.
Bir yandan da iki dünyayı birden kazanmanın yollarını tartışır. Temel soru şudur. İnsan bir dağa çekilip sadece ibadetle mi uğraşarak ahireti kazanır, yoksa halkın içine karışıp yararlı işler yaparak mı? Dağda bir müzevi hayatı süren ve bütün vaktini ibadet ederek geçiren Odgurmuş’a beyin çağrısı, aynı zamanda Yusufa Sâcip’in de dünya görüşünü,
ortaya koyar.
Kün tohu ona cuma namazlarını halkla birlikte kılması ve halka faydalı olması çağrısını yapar. Bu aynı zamanda o dönemde, yüzyılın halka bir şey yapar. Kün tohu, yüzyılın halka bir şey yapar. Kün tohu, yüzyılın halka bir şey yapar. Kün tohu, yüzyılın halka bir şey yapar.
Bu aynı zamanda o dönemdeki tasavvufi anlayışa karşı bir tepkidir. Gel, halka faydalı ol, yetim, dul, güçsüz, kör, kötülüm topallara yardım etmek,
fakirlere para dağıtmak da ibadettir.
Odgurmuşsa dünya işleriyle uğraşan kimsenin ibadet ve ahiret işini yerine getiremeyeceğini düşünmektedir. Bey’e, dünyayı yenen İskender’in, denizi yarıp aşan Musa’nın ve ölüleri dirilten İsa’nın nerede olduklarını sorar. Ve ölüyi gören hiç kimsenin diri kalamayacağını söyleyerek,
Bey’e iyi bir yönetici olması için neler yapması gerektiği hakkında öğütler verir, uyarılar da bulunur.
Yıl 462 Bu eseri yazıp bitirdim. Aklımın erdiği sözlerin hepsini yazdım. Ey okuyan ve anlayan insan! Bu eseri yazıp bitirdim. Bu eseri yazıp bitirdim.
Aklımın erdiği sözlerin hepsini yazdım. Ey okuyan ve anlayan insan! Bundan hisse al! Eğer dünya istersen onun yolu işte bu. Eğer ahiret istersen onun yolu da işte budur. Dilim söyledi, elimde bunu yazdı. Ey temiz kalpli insan! Benim bu dilim ve bu elim fanidir.
Ey zeki insan! Dilden ve elden kalan nişani, işte sana yazıp bırakmış olduğun kitaptır. Ey bunu okuyan canlı!
Ben bu dünyayı bırakıp toprağa düşünce beni unutma!
Seçkin nesneler, armağanlar sundu ona binlerce eğer. Sen de bunu kutatgü bilgi armağan et. Onların armağanı gelir geçer, benim bu armağanım ebedi olarak kalır. Dünya malı ne kadar toplansa tükenir, yok olur. Söz yazılırsa kalır, acını dolaşır.
Bulut gürledi, nöbet davulu vuruldu, şimşek çaktı, Hakan’ın tuğunu çekti. Büyük tavgaç Burahan dünyaya hakim oldu.
Adı kutlu olsun, Tanrı onu iki cihanda aziz etsin.
Unutma beni ay o kıllı trik, özüm dünya kutsa, düşünse irik.
Kişi doğdu, öldü, sözü kaldı bak, özü gitti insanın, adı kaldı bak.
Altyazı M.K. Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın