"Enter"a basıp içeriğe geçin

Ateizme Deizme Yönelmeler Arttı mı? Bekir Develi ile Peynir Gemisi | Süleyman Ragıp Yazıcılar | 4K

Ateizme Deizme Yönelmeler Arttı mı? Bekir Develi ile Peynir Gemisi | Süleyman Ragıp Yazıcılar | 4K

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=z-tprkc0ijA.

Online alışverişte güven arayanların adresi Özboyeca Hatun. Bekir Develi ile peynir gemisini sunar. Herkes sorguluyor. Bugün gençlere diyoruz ya ateist oldular ateist oldular. Büyüklerde durum nasıl Bekir abi? Şimdi bir üniversitede konferanstaydım. En büyük hayaliniz ne dediler? 2 yumurta dedim. Biraz kızdılar yani böyle cevap mı olur? Vallahi dedim. Dün çocuk mesela diyor ki hep ben ısmarlıyorum.
Ben gaye miyim diye mesela. Sen mi ısmarlıyorsun hep? Evet sen diyor o zaman cümeltisin. Evet abi diyor. Allah cümletleri çok sever biliyor musun diyor. Hadi Allah’ım hiç tanımıyorum. Kaos, absürt, saçma diyor. Hiçbir anlamı yok diyor. Vallahi bunlar bu koronavirüsten daha tehlikeli. Sen bu yaşında bu kadar şunları geçsin. Zaten hedefim 10.000 kişinin telefonunu cep telefonunu kaydetmek. 6 bine falan geldim şu an. Geçen Üsküdar’da çok eskiden oturup çay içtiğim bir camiye gittim. Çay içiyorum falan. Orada bir tane eski adam var tabi.
Ne zamandır gözükmüyorsun dedi. Eyvallah dedim. Dedi ki senle bir işimiz var ne de dedim. Burada dedi işte cami derneğinin başkanı değişecek. Sen destek verirsen beni olacaksın dedi. Huzura hazirun cemiyeti irfan. Lain’dir kafirdir dinsizdir şeytan. Şeytanın laimliğine kafirliğine dinsizliğine rahmanın birliğine eyvallah. Şol gökleri kaldıranın donatarak dolduranın ol deyince olduranın 99 adıyla. Canlarım atom karıncalarım hoş geldiniz. Safalar getirdiniz. Yeni stüdyomuzdan ilk peynir gemisi programıyla huzurlarınızdayız. Her şeyi değiştirdik. Mesela masa değişti gördüğünüz gibi arka plan değişti. Hatta konuğu bile eskiden kullanmadık. Bugüne kadar hiç görmediğiniz Bekir Develi YouTube kanalında hiç misafir olmamış.
Gıcır gıcır 0 kilometre tertemiz ve üstelik genç bir konukta bulduk. Hepinize sevgi saygı ve muhabbetle selamlıyoruz. Vallahi bizler sizi çok özledik. İnşallah bu duygularımız karşılıklıdır. Çünkü karşılıklı değilse bizim size hissettiklerimiz platonik bağlamda kendi iç döngüsünde ziyan olacak. Ama öyle olmadığını hissediyorum. Allah’a şükürler olsun. Şükür kavuşturana, bizi yeniden bir araya getiren Allah’a hamd ediyoruz.
Bugün Peynir Gemisi programımızın bu yeni dönemdeki ilk misafiri, kıymetli Süleyman Ragıp yazıcılar kendisi. Hem genç dergisi editörü ki çok fazla fanı var. Onun ona ait bir nesil var ya şu an memlekette sokaklarda gezen. Ayrıca da 4 tane güzel esaslı kitabı olan bir yazar Süleyman Ragıp hoş geldin. Hoş bulduk Bekir ağabey. Sana nasıl hitap etmemi istersin? Süleyman Ragıp mı, Süleyman mı, Ragıp mı? Süleyman Ragıp güzel. Öyle güzel. Nasılsın Süleyman Ragıp? Hamd olsun Bekir ağabey çok şükür. Hayırlı olsun. Allah razı olsun. Çok teşekkür ederim. Bu ilgiler güzeldir ve özeldir derler. Evet yani seni dedik madem konuk ediyoruz neden her şeyi değiştirmiyoruz? Neden kardeşimize layık bir atmosfer oluşturmuyoruz diye düşündük. Beğendiğine sevinirim. Beğendim Allah hayırlı eylesin. Amin. Bereketli olsun inşallah. Amin. Rabbim iyi işler yapmaya niyet etsin. Şimdi Süleyman Ragıp seni bilen çok iyi biliyor. Bilmeyen de kim olduğunla alakalı en ufak bir fikri yok. Ama ben seni iyi bilenlerdenim.
Yaptığın işi takip edenlerden, hizmetine şahit olanlardanım. Sen kendi yaptığın işi ne diye tarif ediyorsun mesela? Otobüste gidiyorsun yandaki soruda ağabey ne iş yapıyoruz dedin. Güzel. Yani hala şöyle diyeyim büyüdüğüm ve işte yetiştiğim esenlerde belki ne iş yaptığımı anlamaz insan. Neden? Çünkü öğretmen deseniz değil. Kamuda atanmış bir insan mıyım değilim. Dergicilik ya da dernekçilik ya da bu sivil toplum şu zaman karşılığı olmayan bir şey gibi oluyor.
Yani vardır bir iş ama herhalde söylemeye utanıyor gibi oluyor. Ben hala dergiciyim. Ya gerçekten gözümü açtığımdan beri hemen hemen üniversiteden sonra. Dergiciliğe devam ettik ama esas mesleğim hala öyle hissediyorum. Yani mana alıp satıyoruz Bekir ağabey. Yani yeryüzündeki manaları izliyoruz, bakıyoruz. Gördüğümüzü hissettiğimizi yazıyoruz. Yani ya yazıyoruz ya konuşuyoruz. Yani ya kalemle işimiz ya kelamla. Başka da bir şey yok esasında. Kime konuşursunuz?
Kim isterse ona konuşuruz. Eğer dinleyici olsun o zaman hani Çin’in atasözü öğrenci hazır olduğunda öğretmen gelir. Bizim de mesleğimiz ve meşrebimiz biraz böyle. Eğer gerçekten dinleyecek insanlar olduğu zaman mutlaka o orada söz sözü açar. Konu konuyu açar. Hani hayalimiz ve hedefimiz hep kalem ve kelam ehli bir gençlikte. Allah da bizi bu uğurda inşallah istinam et. Öyle düşünüyorum.
Şimdi eskiden beri ben aslında o hizmet içerisindeki yayınları takip ediyorum. Altınoluk diye bir dergi vardı. Onun yanında yuvamız diye bir ek gelirdi benim çocukluğumda ve bizim evimize de gelirdi o dergi. O yuvamızın içinde bulmacalar falan olurdu. Heyecanla şey yapardık. Onları karaşmış ek nesli olarak hani onu beklerdik. Sonrasında tabi her alanda olduğu gibi bizim ülkemizde de hakikaten bu neşriyatların hem sayısı hem niteliği arttı. Bunların kimisi yazınsal olarak devam etti yani dergicilik diye tarif ettin ya abi. Oysa mesela şu an ülkemizde youtube var sosyal medya dediğimiz şey var konferanslar sahneler falan. Ama sen kendini hala dergici diye tanımlamaya devam ediyorsun. Bunun özel bir nedeni var mı? Var bir daha söyle. Yani bu bir modern kültüre bir direniş unsuru buluyorsa. Hayır abi yine hizmet alanı budur ve bu daha etkili midir?
Şöyle esasında dergiciliği böyle bir güzel sözü güzel sözün taşıyıcılığı olarak görüyoruz. Yani bir söz medeniyetiyiz. Dünyaya söyleyecek sözümüz var. Biz bunu dergi üzerinden söylüyoruz. Fakat bu dergiyedeki söz bazen bir videoya da dönüşebilir. Bazen bir konferansa da dönüşebilir. Bazen sessizce bir arkadaşımızla oturmaya sadece birbirimizi dinlemeye de dönüşebilir. Yani dergicilik esasında tırnak içerisinde bir amaç değil. Fakat bizim geleneğimizde bu topraklarda ve bu medeniyette de özellikle Türkiye’de dergiler çok bereketli ocaklar oluyor.
Yani çok iyi insanlar oralardan yetişmiş. Oralardan çok insanın gönlüne dokunulmuş. Kendimin de esasında yolunda hep dergiciler üzerinden gitmiş yüreğime dokunan insanlar. Biz de şu an o bayrağı aslında taşıyan belki bu dönemin dertli insanlarındanız. Yani derdimiz var, yüreğimizde aşkımız var. Bunu insanlarla nasıl paylaşacağız? Çok çeşitli yolları olabilir bunun. Biz dergiyi adeta bir merkez ittiyaz ediyoruz. Öyle konumlandırıyoruz.
Dergi etrafında da bayağı böyle bir gençlik çalışmalar oluyor, faaliyetler oluyor, hareketler oluyor. Dergi işin bahanesi aslında. Pekir ağabey. İşin bahanesi aslında asıl konuşmak istediğim nokta da bu. Şimdi bir Müslümanın gün içerisinde Allah için tanımadığı insanlarla bir araya gelmesi, oturması ve sohbet etmesi sünnettir. Efendimiz aleyhissalatü vesselam’ın birçok menkıbesi hikayesi ne deriz? Bir bedevi geldi ve Allah Resulü’ne şöyle sordu.
Ya da bir sahabi geldi. Kim olduğunu bilmiyoruz ama tanımadığı insanlarla temas etmiş Efendimiz aleyhissalatü vesselam. Tanımadığı değil, temas ettiğinde kendisine zarar vereceğini bildi. Mesela o zamanın Tayyip ehli taşladılar çocuklara taşlattılar değil mi? Buna rağmen temas etmek için gitti. Şimdi ben bunu iki şekilde değerlendiriyorum aslında. Müslümanlar ikiye ayrılır. Kendisine ait homojen bir kitle oluşturmuş. Kesinlikle bildiği, tanıdığı, selamladığı kitlenin dışına çıkmayanlar ve ya da gettü o hali kapalı.
Kapalı ya da hayır arkadaşım bak orada bir genç var hadi gidip bir selam verelim bakalım ne yapıyor, ne ediyor? Allah’tan razı mı, Allah’ın dininden razı mı, hayata bakışı ne diye dertli ikinci bir grup var. Sen o ikinci grubun içindesin. Şu zamane ortalama Müslümanlarının belki bir ömür boyu temas edeceği genç sayısına sen bu yaşında ulaştın. Evet zaten hedefim 10 bin kişinin telefonunu cep telefonumu kaydetmek. 6 bine falan geldim şu an.
10 bin yani hedefim 2-3 sene içerisinde. Sebebi ne? Yani bu iletişim bizi diri kılıyor. Yani bu insanlarla birebir iletişim, temas esasında çok en kıymetli şey. Çünkü bir konferans yapıyorum ama çıkışında arkadaşımızla konuştuğumuz zaman ben hemen onun telefonunu alırım. Bir derdi varsa çözmeye çalışırım. Bir soru sorarsa yönlendirmeye çalışırım. Bu asıl mesleğim gibi öyle görüyorum. Yani birisine daha bir güzellik katabilirsem eyvallah. 10 bin hedefim inşallah.
Harika bir şey bu. Sünnet-i Seniye olmasının belki esbab-ı mucibelerinden biri de budur. Yani Efendimiz aleyhisselatü vesselamın çok homojen bir kitle içerisinde mübarek ömrünü geçirdiğini düşündüğümüzde bizim hangi olaylarda nasıl tepkiler vermemiz gerektiğini bilemeyiz ki. Çok kısıtlı bir kitlede belli olaylar olur. Ama bakıyoruz şimdi bir bedevî gelmiş başka bir şey sormuş. Bir başkası gelmiş başka bir şey sormuş. Bir ecnevî gelmiş başka bir şey sormuş. Ya da Selman-ı Farisi gelmiş. Büyük bir hikaye anlatmış.
Bakıyoruz abi Üveysev Karahanenin bambaşka bir hikayesi var. Hepsi farklı katkı. Yani dolasıyla bir Müslümanın aslında rutine olması lazım. Bir başka Müslümana temas etmiş. Biz bu özellikimizi biraz yitirdik diyebilir misin abi? Bekir abi şöyle kendi meşrebim son zamanlarda arkadaşlarıma da yayıldı. Benim tarzım artık ben normalde kişiler arası iletişim bölümünde doktora da yapıyorum. Şimdi askı oldu ama inşallah af geliyor hep beraber. Allah’ın affına ve gökün affına uğrayacağız hep beraber.
Bunu ben sahada uyguluyorum. Nasıl? En basit ameliyay. Mutlaka herkese bir laf atarım. Yani merhaba derim, nasılsın derim. Dün çocuk mesela diyor ki hep ben ısmarlıyorum diyor. İlai miyim diyor mesela. Diyor ki sen mi ısmarlıyorsun hep? Evet. Sen diyor o zaman cümertsin. Evet abi diyor. O Allah cümertleri çok sever biliyor musun diyorum. Hadi Allah’ım hiç tanımıyorum. İşte alışveriş merkezine giriyorum. Güvenlik görevlisiyle nasılsınız? İyi misiniz diyorum. Şaşırıyorum ki hani ne oldu yani mezup musun nereden geldin? Diyorum ki şeyi unutma diyorum ya yaşıyorsun ve hani bu makine den bir farkın var.
Yani merhabalaşalım, selamlaşalım. Burası öyle Bekir abi çünkü bugün özellikle hani insanın bir araç haline geldiği bir dönemdeyiz. İnsan adeta bir araç yani kullandık geçtik halbuki biz hayata insan üzerinden katılıyoruz. İnsanların nazarlarıyla, muhabbetiyle, sevgisiyle, dostluğuyla kendimizi çoğaltıyoruz. Bu noktada da aslında yeryüzünde yaşamanın başka anlamı da yok. Yani Allah bizi yarattı, yaşatıyor.
E diğer bütün o insanlarla insanlıkta işiz. İnsanlıkta işiz ve bu kısmı çoğu zaman atlıyoruz. Yani birbirimizden çok farkımız yok ve hepimiz bu insanlık ailesinin birer üyeleriyiz. Herkesden alacağımız hikaye almalıyız. Çünkü özellikle hani yaşayan ayetler gibi düşünelim. Yaşayan deliller, işaretler gibi bir insanla hasbihal ettiğimiz zaman ve samimi isek, o da samimi isek orada en doğru ve en güzel şeyleri alabiliyoruz. Yani arada bir perde yok, aracı yok, bir şart yok, şurt yok ve böyle tanışıklıklar bizi hayata daha da bağlayabiliyor. Kendi adıma yani Allah ömür versin daha da açıldım yaş büyüdükçe. Yani o kadar lezzetli oluyor ki. Yani özellikle şöyle girerim birçok dükkana, kolay gelsin ya bedava bir şey var mı diyor. Çok güzelmiş. Mesela geçen şöyle güzel bir tandır ekmeği vardı. Artık 45 lira falan da yazıyordu. Çıkarken orada arkadaşlar bir şey asma çıkarken dedim ki bedava bir şey var mı burada dedi.
Baktı ekmek vereyim dedi. Tamam dedim. Ne güzel olur dedim. Yani takdir sizin. Bu soruyu Türkiye’de böyle 5000 kilometre hemen hemen gezdim. Her ilde, her yerde sordum. Yani ve doğudan batıya farkı da biraz gördüm. Yani biraz bu Şanlıurfa’da, Van’da, Artvin’de falan süperdi. Abi dükkâsenin. Aynen abi buyur. Hoş geldin. Ne istersin? Ya diyorum işte kalacak yer bakıyoruz. Kal diyor sıkıntı yok diyor. Ya yiyecek var mı diyor bedava? Buyur diyor.
Batıyor doğru gereken biraz böyle dayak yeme ihtimalim doldu yani. Hani dalga mı geçiyorsun bizimle? Dalga geçmiyorum. Hakikaten soruyorum. Hatta meşhur büyük firmalar var ya bu. Dünya cenneti. Onlara da çoğu zaman yapıyorum. Bedava bir… Onlar kurusunu bile bırakmazlar. Dedim ki bedava bir kahve var mı dedim. Hiç oralı olmadı. Dedim o kadar kazanıyorsunuz dedim. Hani herkes sırada bir ikram etseniz hiç oralı olmadı. Yani çok ciddi kurumsal kültürü de yiyemiyor. Halbuki bakkala hediye ediyor Bekir abi. Küçücük esnaf hediye ediyor. Benim oradaki kastım oradan bir şeye bakıyorum. Bir insanın nasıl iletişim kuracak. Yani bedava bir şey var mı deyince şok oluyorsa artık o kendini unutmuş bir insan. Hiç böyle tepki vermeyip hemen patrona doğru ilerliyorsa falan artık o inisiyatif alamamış. Böyle beni süzüp baktığı zaman mevzup muyum? Normal bir insan mıyım? O anlıyor ki biraz daha işin kurdu. Beni çözerse ya verecek ya vermeyecek. O kadar hâkâttir hiç oralı değil. Yani madem öyle söyledin gel buyur diyor. Bedava diyor sandalye var diyor. Buyur diyor suyumuz var diyor bedava. Gülümsüyorum diyor. Yani aslında insan cinsleri çıkıyor ortaya. Aslında başlangıç için benim de böyle arada bir hiç tanımadığım bir insana bir güvenlik görevlisi denirse elimi omuzuna atıp nasıl olacak abi bu işler ya diye. Bir tekten sorduğum vardır. Bu soruya genelde şöyle cevaplar verilir. Abi nasıl olsun işte memleketin hali ortada elektrik şey olmadı benzin boğulmuş falan.
Ama çok nadiren bir iki kişinin şöyle cevap verdiğine de şahit oldum. Abi bilmiyorum Allah inşallah bizi affeder. Buna verdiği tepki adamın önceliğinin ne olduğunu da gösteriyor. Yani demek ki adamın içi şu an bununla meşgul. Adam acaba kurtulacağım mı diye düşünüyor. Bu çok kıymetli ve bence güzel orjinal bir iletişim başlatma. Ve çok da hikmetli şey devişirebiliyorsun. Aynen öyle. Yani böyle sınırsız. Çünkü normalde insanlarla iletişim kurmasak herkes yoluna.
Fakat Resulullah Efendimiz tanıdığın ve tanımadığına selam vermek diyor. Şimdi tanıdığımızı yapabiliriz Bekir abi. O kolay. Tanımadığımızı vermek sıkıntı yok. Sana gelmeyene git diyor. Doğru mu? Sana gelmeyene git diyor yani. Yoksa akraba ziyareti ne var teyzem nasıl olsa. Donatmıştır masaya yani ne yiyeceğimi biliyorumdur. Köftesi iyidir şu iyidir gidilir. Peki buradan başka bir şey sorayım. Şimdi herkes altı bin tane telefon kaydettim diyorsun cep telefonuna. Ve bu çocuklarla gençlerle selamlaşıyoruz. Kim olursa olsun ama. Onlarla selamlaşıyorsun. Yok mesela gelirken işte diyorum ya bir hani ilk uzun zamandır da bir ceketi alalım. Bu ceketi alırken adamla iyi bir diyalog kurduk falan. Dedim ki ver numaranı. Sana linkini atarım. Nerede ne yapacaksın dedi. Ya dedim Bekir Devel’in programına katılacağım. Aa dedi nasıl bulabilirim onu. E dedim ben dedim sana linkini yollayacağım. Adamı aldım. Şimdi adam beni çaya çağırıyor. Bir ara takılalım falan moduna. Niye? Muhabbet. Yani sıkıntı yok. Bu büyük küçük fark etmiyor. Yani sınırım yok. Tamam.
Yani sokağa çıktığımızda ya da bugün insanları dinlediğimizde üç tane veli bir araya gelsin. Ortaya yem olarak şeyi at. Ya bu gençler fena. Tamam. Bizim gençliğimiz böyle değildi dediğin an iki saat konuşacak malzeme var. Ve sanki bu gençleri biz üretmemişiz. Biz doğurmamışız. Ve biz bu hale getirmemişiz gibi herkes ihaleyi bir başkasına atıyor. Fakat bunların cep telefonlarında baktığın zaman altı bin kişinin numarası yok. Hatta kendilerinin mülaki olmadığı ya tanımadığı birinin aramasından ve ondan bir şey talep etmesinden kuvvetle muhtemelen çoluğumuzu rahatsız olabiliriz. Peki bu kadar şekva konuşacak başka mevzu olmadığından mı? İşin sadece romantizmini mi yapıyoruz? Yoksa samimiyiz ve ne yapmamız gerektiğini mi bilmiyoruz? Evet aslında çok boyutlu bir kirabı fakat esasında kötülüğü ya da böyle şikayet konuşsak sonu da yok bitmiyor.
Ve bendeniz şurasındayım yani hayat akıyor. Binlerce yıldır yaşıyoruz yeryüzündeyiz. Sıra bende elimden geldiği kadar iyiliğe, iyiye, güzel odaklanmalıyım. Çünkü etki alanım belli. Değiştirebileceğim şeyler belli. E tamam o zaman ben değiştirebileceğim şekilde yaşıyorum. Nedir o? Tanıdığım herkesle tanışabildiğim herkesle benden yana bir iyilik geçsin istiyorum. Ondan da bir iyilik almaya çalışıyorum. Ama bu fark etmez. Hem ki yeğenimi görüyorum nasılsın adını amas kılalım diyorum. Ya hiç istemiyorum diyor falan tamam sıkıntı yok.
Bir kere öbür tarafa gidiyorum birisi diyor ki yani belki 12 yaşında ama okuyacak çok zor kitaplar soruyor. Vay be diyorum. Onunla da hadi diyorum şu kitaba da bakalım. Burada aslında iyilere, güzellere ve etki alanımızdaki değişimlere odaklanırsak iş güzel Bekir abi. Öbürtülü hakikaten bir lisenin çıkışında bekleyelim. Belki yüzümüzü yere eğeriz. Niye? O çıkıştaki halleri gördüğümüz zaman öğrencilerin deriz ki yani ne oldu acaba? Nelere gidiyor bu gençlik?
Burada da kendimiz de tekrardan bütün akrabalarımızı gözden geçirelim. Kendi çocuklarımızı gözden geçirelim. Biz ne yaptık acaba yanlış ki? Kalpleri, gönülleri, akılları bambaşka yerlerde demek lazım. Ama burada kalırsak iş kötü. Çünkü o öyle değişmiyor. Peki şey mi hangisi hangisine mürecca? Kısa olsa dahi çok insana temas etmek mi? Yoksa çevrende özel birkaç insan bulup onlarla yoğun ilgilenmek mi? Bu meşrebe göre değişir. Evet bu meşrebe göre değişir. Mesela benim meşrebim daha coşkun ve vermeyi seviyor. Cenab-ı Allah bana verdikçe ben de veriyorum. Nedir o? Yani istihbarat dinledir. Aşkım, şevkime bakarım. Ben bu meşrepteyim. Hani Allah’ın verdiğinden ben de veriyorum. Ama bazısı derinden gider. Az gider. 5 kişi gider, 10 kişi gider, uzun süreli gider. Daha birebir ilgilenir. Kaldı ki kendi hayatımda da hep öyle insanlar var. Yani daha uzun soluklu ve daha aslında birebir biraz usta çırak ilişkisi içinde olduğumuz. Kendim usta değilim ama ona göre ustayım.
Yoksa çünkü herkes aslında birbirine göre yani benim de hocalarım, benim ustalarım. Benim de kardeşlerime göre ben de onların ustasıyım. Burada da çok da mütevazileye gerek yok. Çünkü ben bazen mesela üniversite ikinci, üçüncü sınıftaki çocuklara hadi koş derim. Hadi sen de yap derim. Hadi sen de anlat derim. Diyor ki ben ne biliyorum? İyi de sen bu yaştasın. Ortaokullular için bir ümitsin. İlkokullular için daha büyük bir ümitsin. Çünkü Bekir ağabey şöyle hayal ederim. Ben onlu yaşlarımda 20-25 yaşındayken insanları çok büyük zannediyordum.
Bunlar çok önemli adamlar falan. Yaş 1-25 hiçbir şeymiş. Şimdi yaşım 40’a geliyor. 50 bile küçük ya da 60 bile küçük ama bu şunu bize yani getirmesin. Biz aslında her yaşta kendimizden küçükler ya da ilham olabileceklerimize elimizden geleni yapalım. Orada da hani ben kimim ki ne yapabilirim? Hayır elimizden geleni. Zaten kendimizi böyle dev aynasında görüp işte ben Üstada Azam oldum.
Harika bir insan oldum. Benim sözlerime göre hayatına yön ver denmez. Bildiğimiz kadar. Mesela bana… Ve meşrebe göre. Meşrebe göre. Bana hem gönüllülüğü sor anlatayım. Yazarlığı sor anlatayım. İnsanlarla iletişimli sor anlatayım. Üniversite tercihi zor alanımdır. Bildiğim iyi insanları yönlendiririm. Bu da önemli. Köprü insan olmak. Yani çok insan tanıyorum ama aralarındaki o köprüleri kurabiliyorum.
Yani falan derdi var. Ben onu bilmem ama şu bilir. Aaa çok güzel. Ha birebir ben fayda sağlayamasam dahi bu network’u genişlettikçe çevreme… Evet. Kimin fayda sağlayabileceğine dair adamı bulma ihtimalim de yükseliyor böylece. Evet ve böylelikle aslında hani adık olmamış büyük bir topluluk oluyoruz. Çünkü biz zaten esasında dinde müminler kardeş. Onun dışında insanlıkta eşiz. Herkesle aslında beraber birçok şeyi yapabiliriz.
Ayrıca paslayarak, araç olarak. Burada kıskanmayacağız tabi. Çünkü normalde insanlar diyelim ki kıskançlı olabilirler. Hani iyi insanları başka insanlarla tanıştırmak istemeyebilirler. Saklarlar insanları. Ben tanıyorum ve ben ilişki kuruyorum diyebilirler. Ben epey paylaşımcıyım o noktada. Yani herkes birbiriyle dost olsun. Herkes kimin işine yarayacaksa çıkarla bile gelse ona da varım Bekir abi.
Çünkü niye? Onun da zaafı o. Çıkarı. Hani oradan yakalanmak istiyor. Olsun çıkarına da gitsin. Bu hiç bunaltıcı olmuyor mu Bekir’e sonra? Olur. Yani yeter be gece mesela iki de arayan vardır. Olur. Aynen. Bu uyuşturucu krizine girdim. Şöyle oldum sevdiğimi unutamıyorum. Beni terk etti abi. Evet. Yani bu sürdürülebilir mi? Orada da ne yapıyorum? Hep sektirerek yaşıyorum. Nasıl?
Diyorum ki bazen mesela bilirim aradı. Bu açmazsam işini çözer. Akşama zaten bir daha aramaz. İşini çözmüştü. Yani şeyi de bilirim yani kim, hangi pozisyonda. Yoksa öbür türlü ben de call center gibi şey olurum hani dert dinleme merkezi gibi. Ondan da Allah’a sığınmak lazım. Şundan insan bunu kaldıramaz. Çünkü kendi dertleri var. Çocukları var. Ailesi var. Resulullah Efendimiz’in o üçe bölmesi önemli yani kendine sosyal hayatına, ailesine. Aynen.
İyi şaşmamak lazım öbür türlü. Çünkü bugün öğlen saat 10’da konferansta telefonumu alıyor. Saat 11’de abi sana işte küstüm. Niye cevap vermedin? Evet evet. Böyle bir alınganlık da var çünkü. Bunu yönetmek çok zor yani. Ve tek tek yazanlar var. Onlar da zor. Hani merhaba. Abi nasılsın? Her defa sen ne tırnaklaşıyorsun?
Yaz yaz işte yaz ne söyleyeceksin söyle. Hani o kadar vaktimi yok. O da ayrı bir şey.
Orada mesela bazıları meşrebi serttir. Hani bozar adamı. Kızlar ona usul öğretir. Ben biraz naziyim yani yine. Ne soruyorlar en çok? Her şey. Mesela en çok sorun yani. Sen daha konuya girişinden anlıyorsun zaten. Evet evet. Bende sınır yok. Beni mesela anneler, teyzeler de çok sever. Nedir yani çocuk işte yazın ne yapacak. Hani nereye gitsin? Hangi kursa gitsin? Hangi kampa gitsin? Nerede ne var? Tamam yazın böyle şey gibi olurum.
Üniversite başlarken herkes yurt var mıdır? İşte gidilecek güzel yer var mıdır? Burs var mıdır? Yani aslında pratik ihtiyaçlarla ilgili. Hatlı bir de şöyle bir model olmuşuz Bekir ağabey zamanla. Hani iyi adam ya. Çözer derdi. Yani neyse der çözebilir. Biraz da bizim çünkü dergiciliğin yanında. Dernekçiliğimiz de var. Sivil toplum kuruluşu vesaire. O da şöyle oluyor. Yani hani belediyenin yapabileceği işi de yapar Süleyman. Kamunun yapabileceği işi de yapabilir. Normal bir işte mahallenin çözmesi gereken derdi o da çözebilir. Yani şöyle düşünün geçen Üsküdar’da çok eskiden oturup çay içtiğim bir camiye gittim. Çay içiyorum falan. Orada bir tane eski adam var tabii. Ne zamandır gözükmüyorsun dedi. Eyvallah dedim. Dedi ki seninle bir işimiz var. Nedir dedim. Burada dedi işte cami derneğinin başkanı değişecek. Sen destek verirsen ben olacağım dedi. Ben dedim ki.
Vallahi benim yani zaman sonra sen dedi işte yazıyorsun çiziyorsun her yerde şeyin var dedi. Sen hani bana destek ol dedi. Vallahi dedim ben hani bu yani bilmem hani seçimi yapın geçin dedim. Yok adam bana kızdı. Nasıl adamsın hani. Kırk yıla bir işim düştü onu çözmüyorsun. Ya vallahi dedim. Bu beni aşar bir şey yani seçin. Ama gerçekten böyle ilk peygamber sabrı lazım yani. Yani insanla uğraşmak zor. Zamanı insanıyla uğraşmak iki kere zor yani.
Çünkü öyle bir ekrana. Sonuçta hakikaten bugünün dertleri de çok çeşitli. Hakikaten dinlenince insanın üzüleceği çok dert de var. Ya da çok sıradan birçok derdimiz de var. Tam oraya gelelim. En çok ne derdi var zamanı gençlerimiz. Yani şimdi dedim ki Türkiye’de deizm arttı ateizm arttı hep tartışıldı ya. Bu bazen abartılan şeyler tabii. Arttı mı eksildi mi yani hiç çok da tutulamıyor. Niye? Yani bir tarafta namaz kılan ateistler var.
Nereye koyacağız bunu? Ateist ama namaz kılıyor. Ya da geçen çıktı ya bir cami imamı ben profesyonel yaklaşıyorum diyor. Ateist olmuş ama namaz kıldırmaya devam ediyor. Ay ben görmedim onu ya. Öyle bir adam var. Fıkra gibi Bekir abi. Şunu diyeceğim dini anlamdaki sorular, sorgulamalar bu türbülanslar çok normal olarak.
Hanımefendiler de ayrı olabiliyor bu. Beyefendiler de ayrı olabiliyor. Ama bunun yine de böyle oturup böyle enseyi karartacağımız boyutlu olduğunu düşünmüyorum. Yani bu medyada konuşulduğu kadar büyük bir sorun olduğunu düşünmüyor musun? Sorunlar var. Sorun var ama bu kadar abartıldığı kadar mı yok? Şöyle niye abartmayalım bu hep vardı. Ben çocukken de kendime göre inanç krizi yaşıyordum. 15’li yaşlarda ben de soruyordum. Allah var mı yok mu? Kuran Hak mı Hak değil mi?
Ben sorduğum zaman benim diyem o dönemki benden belki birkaç yaş büyük ama kendime göre hoca olarak görebileceğim birisi mesela esenlerden Mustafa Hoca hatırlarım. Bana dedi ki ooo dedi ne güzel ya dedi sen şüpheye düştüysen dedi yolun çok açık dedi. Hayda ben hani saklanmaya yer arıyorum kendimce niye? Yani esenler çapında ve ben hani ne sorular sordum yani zor kimse cevap verir.
O zaman dedi ki sen çok iyi yoldasın şüphe var ya dedi imandan bir cüzdür bunların üstüne git dedi çok güçlü bir iman olacak. Vaaay bütün ezberimi bozdu o zaman dedim ki ooo ben daha da sorayım daha da sorayım. O sorularıma cevap buldukça ben daha da güçlendim. Bugün de aslında biraz metotlar aslında zor. Eksik olan ne geçmiş böyle? Eksik metotlar ve üsluplar yani deist oldu gel ne güzel. Deistlik yine iyi çünkü deistlikten belki İslamın hakikatine ulaşmak daha güzel daha kolay niye? O da bir derecede çünkü onun deistliğinin psikolojik temelleri var sosyolojik temelleri var. Biraz çocuk atar yapmak istiyor eğlenmek istiyor ya da farklı olmak istiyor. Çocuk terminolojik anlamda kavramsal olarak gerçekten bu işin içinde değil. Ateist öyle ya ateist oldum hani çok zor değil yani o bir dönem bunu geçirecek atlatacak ama kimle atlatacak? Hangi metotla atlatacak? Biz bunun bu sözü karşısında yandık bittik dersek yanıp biteriz zaten.
Çünkü o şuna bakıyor ben buradayım gerçekçi sorularım var ama karşımda muhatap yok. Muhatablar şey mi ottu hani bu böyle olmaz bu yanlış işte böyle olma zaten olmuş işte oldu. Sen şimdi ona oldun ama bir de böyle bir şey düşün bir de böyle bir teklifin var. Ya bunu düşündün ama adlı cesursan şunu da düşün. Benim mesela ben Anadolu Hizmeti’ne çıkışlıyım onu da almış olayım izlerse program çok arkadaşımız.
Bizim deyip ki şimdi ateist değil deyip deyip hep onlarla tartışırız muhabbet ederiz onlar bana hani Süleyman sen akıllı adamsın sen de bir gün bu safa geleceksin derler. Ben de derim ki sizinle Umre’ye gideceğiz inşallah. Gideceğiz diyorum hakikaten inanıyorum niye? Ben onlardaki o aşka şevke inanıyorum. Yüreklerinde var onlar da şöyle düşünüyor yok hani bir düşündük taşındık ettik hakikate uyandık. Hani dinlerin masal olduğunu düşünüyoruz Allah’a inanmıyoruz ve sende Süleyman’la gideceğin yol burası.
Ve aramızda ben de onlara hep diyorum hani hakikaten başlayın 23 seneniz var istediğinizi getirin tebliğinize başlayın yani bakalım ya diyor. Bakalım yani sıkıntı yok vallahi diyorum ortaya koy bir şey hani bana makul ben seni dinlerim diyorum sonuna kadar. Ama diyorum sende diyorum bak böyle bir 23 senelik bir gerçeklik var. Sözleri ayağın beyazın ortada alırsan alırsın ben aldım diyorum. Peygamber efendimizin sözlerine duruşuna haline tav oldum yani.
Ama kismet kesmek değil hani İngilizler diyor ki ki pinter şeyde kalalım irtibatta kalalım. Çünkü o şu modda yani çocukluk arkadaşıyız ve hani birbirimizi niye atıp keselim ben de şu moddayım hakikaten bu arkadaş. Yani çocukken belki çok uçlardaydı başka yerlerdeydi şimdi başka uçlarda bir sonraki adım diyorum ya bu bu saflarda sebep. Çünkü inanıyorum o kendine göre dalgalanıyor çevresi farklı psikolojisi farklı belki yaşadıkları var.
Ve kendine göre hakikaten esaslı cevaplar arıyor. E kimseyle bunları konuşamıyor. Çünkü ilk bana böyle oturdu daldı böyle hani böyle ateist olduğunu söyleyecek yani çok şaşıracağım falan zannediyor. E şaşırmadın niye? Oldu yani sen budur haktasın. O onun için belki hayatının en zor dönemi çünkü düşünün Bekir abi. Belki 3 sene 5 sene sorguladı şöyle oldu böyle oldu en sonunda ve büyük bir yere geldi. Bu taşıyacağı da büyük değil ama ancak dostlarıyla paylaşıyor falan sıkıntı yok.
Bana göre çok hafif niye? Herkes sorguluyor. Bugün gençlere diyoruz ya deist oldular ateist oldular büyüklerde durum nasıl Bekir abi? Ya siz deist olmadığınızda yaşantınız bir deistinkinden ne kadar farklı? 50’ler ne durumda 60’lar ne durumda o yaşlarda da herkes bir bunalımı içinde ama çaktırmıyor. Kendine göre bakıyor şöyle oldu pandemi oldu ekonomik kriz şöyle böyle herkes kendine göre bir sallanıyor. Zaten hayat bu sallanıyoruz imtihandayız şimdi inanç için yani duruş sergilemek lazım.
Yani hazretli Ömer efendimiz Uhud savaşında hani sonradan biraz geri çekildiler bizimkiler. Uhud’a doğru hani geldi hani Ömer falan ne oluyor hani gördünüz mü? Hadi bakalım dedi. Ömer efendimiz dedi ki. Sus. Hem öyle dedi o da diyor ki hani bak diyor Bedir’e karşılık burada diyor yani sizinkiler de öldü. Gördün mü diyor. Ömer efendimiz dedi ki sizin ölüleriniz dedi cehenneme gitti. Bizim ölülerimiz cennete gitti. Bakın duruş ya şekil olarak hakikaten aynı yani o insanlarda öldü. Sahabe efendilerimiz de öldü. Bakış o yani bak diyor sizinkiler de öldü. Bizimkiler de öldü yani ne oldu? Hikaye bitti o hikayenin kahramanlarından hiç kimse sallayış şu anda. Evet evet ama Ömer efendimiz diyor ki tamam diyor sizinkiler cehenneme gitti. Bizimkiler cennete gitti yani duruşumuzu bozmamak lazım. Bugün içinde yani her şey olabilir. Öyle savrulabiliriz böyle savrulabiliriz. En mesela böyle şöhretli ulema tipleri dahi vazgeçtim diyebilir.
Benim kendi duruşum şu yani bugün dünyada diyelim ki İslam ülkelerin liderleri ortak bir metinle yani biz İslam’dan vazgeçiyoruz. Yani düşündük taşındık yani ama zor zahmet açıklayacağız artık hani utanıyoruz çünkü artık vazgeçiyoruz ama bunu ilan ediyoruz dünyaya deseler. Aa nasıl olur hani böyle sarsılmamak lazım şöyle eyvallah yolunuz açık olsun. Çünkü bu din kıyamete kadar hep bu sürprizlerle gidecek yani her şey olabilir. Amr İbn As ön arabın dahisiydi Necaşi’nin karşısında Cafer efendimizi mat edecekti. Edemedi Cafer efendimiz gencecikti ama hikmetiyle firasetiyle onu mat etti ve bizim ekibi hani adeta kaptırmadı orada. Ama Amr İbn As sonrasında İslam saflarına katıldı.
Ubeydullah bin Cahşı Habeşistan’a ilk giden kafelerin içerisinde ilk muhacirlerden mi gidiyor ve Hristiyan oluyor. Düşün yani sahabi yani gidiyor Hristiyan oluyor ve bütün rivayetler o hal üzre öldüğüne delil olarak bugün okuyoruz görüyoruz yani. Yani o zaman da vardı bu zaman da var ama bütün bunlar bu değişimler re bu değişimlerin olduğu gün bizi biz ne yapıyoruz?
Bizim durumumuzda bir duygu durumumuzda hal durumumuzda ahlak durumumuzda bir değişiklik var mı? Oturup bunu değerlendirmek lazım yani evet gençler oluk oluk böyle oluyor. Tamam sana ne oluyor? Yani ben bu oyunun içinde neredeyim şu anda? Temsil etmeyen tesir edemez Bekir abi gençler gitsin kapağaydı. Ya bugün temsilci bir diyelim ki apartmandaki bir adamdır o harikadır o adam eğer güzel adamsa her şeyi temsil ediyordur.
Çünkü temsil ediyordur ve tesir ediyordur. Mesela Üsküdar’da bizim komşumuz vardı İsmail abi bakkal nasılsın İsmail abi dedim. Vallahi dedi yani dedi bu mahallede dedi bakkal açtım ama dedi herkes artık beni diyor çok özlemiş diyor bu nostalji ve güvenecek insan. Ya ben diyor bütün gün bakkaldım ama diyor bir ona selam veriyorum diyor bir buna selam veriyorum diyor birisi emanet bırakıyor onu alıyorum diyor bir birisi iyi ki varsın diyor.
Yani bütün iyi değerleri diyor şu an ben taşıyorum burada diyor çünkü diyor insanlar diyor o değer taşıyıcısı olarak temsil yetkisinde temsil değerindeki insanları azaltmış gözünde. Ve bir bakkalın sadece merhabası sadece mesela bir şeyi tutuyor ya emanet tamam diyor bırak diyor birisi anahtarı bırakıyor çocuk alacak diyor tamam diyor bırak diyor. Birisi ya işte su alacağım ama diyor sonra veririm sıkıntı yok diyor. Adam hani mahallenin evliyası.
Emin’i derlermiş eskiden o bölgenin eminleri olurmuş eminler herkes onu biliyor ve mesela birine biri hakkında bir istihbarat alacaksın diyorsun ya bu bu nasıl biridir abi ya. O kadar güzel bak hanımı şu iş yapıyor çocukları var tertemiz bir adam borç takmaz ve bilir de yani o beldenin emini bir ara öyle sosyal medyada çok dolaşıyordu ya diyordu.
Sen süper markette alışveriş yaparsın ama cenazene bakkal gelir yani. Aynen öyle. İsmail abi de bakkal. Adamı sürekli borç yazdırırlar sürekli böyle hani angarya işleri o yapar ve yüzüne asmaz niye adam şu artık şu modda hani toplumun kendini feda etti. Yoktu yani ve ben ama bu atfettikleri değer diyor beni artık diyor farklı bir insan yaptı. O zaman o toplumun o mahallenin bir bakkaldan daha çok bir emine ihtiyaç var.
Öyle doğru mu? Ekmek alan adamın da aslında çok umrunda değil Nesat’ta emin amcanın emin amcanın varlığı ticari varlığından daha değerli. Bu günün zaten en büyük problemi gençlikle ilgili meseleler dedi ya da toplumsal yaralarımızda da yani bu emin insanlar azalırsa bizim değer konuşmamıza gerek yok. Kim temsil ediyor kimse ama o zaman diyoruz ki tesirli değil mesela diyelim ki İslam izzetli bir dindir.
İslam güçlü bir dindir İslam etkiler kesin böyledir yani kalbe girer o hani kim bilir hangi gönüldür durağın diyor ya amir ateş o Rasulullah efendimiz için adeta hakikaten Rasulullah efendimiz sevgisi gezecek kalpten kalbe kıtadan kıtaya insandan insana gezecek ama hangi insan mesela belki gidip aramana bile gerek kalmaz o gelir seni bulur yani.
Yani esenlerde diyelim ki çocukluğumda bir Hasan abi vardı hala yeryüzündeki en değerli adamdır hiç bilmez hala o muhtemelen bir yerlerde böyle insanlara hayırlı güzel şeyler anlatıyordur. Çocukluğumdan beri onu izlerim yani adam sanki böyle yere basmıyormuş gibi yürür böyle melek gibidir yani bulduğu herkes de hasbihel eder ve sözü Allah’a getirir. Yani ustacı Allah’a getirir yani hayat nasıl gidiyor şöyle böyle sözü Allah’a getirir ahirete getirir hiçbir maddi karşılık beklemez ve ayrılır yıllardır böyle. Mesela en son geçen esenlerde yine cami deyim beni gördü ben diyorum beni tanıyordur artık yani orada büyüdük yani bin defa bana hani güzel şeyler anlattı. Tabi aradan üç beş sene geçmişte tam hatırlayamadım muhtemelen tekrardan bana kardeş dedi ahiret var dedi ölüm var dedi hazırlık yapmak lazım dedi hani iyi davranmak lazım. Ben de hani ben bu işlerin içindeyim hani hayatım sohbetlerle geçiyor konferanslarla geçiyor herkese aynı şeyleri anlattığım oluyor birçok defa iyilik anlamında.
Aslan abi on dakika boyunca bana yine anlattı anlattı hiç bozmadım hiç bir şey söylemedim niye ya bu kadar tutarlı olur mu ya adam 30 senedir aşkla şevkle. Ve sanki böyle hani hani anlatırken hani bana böyle melekler sanki oynaşıyor böyle ağzının çevresinde bu kadar tatlı bir adam ve adam hayatını bu işe adadı. Nedir o kendisini bütün İslam’ın yeryüzündeki hani distirbütürü gibi görüyor. Bütün İslam dünyasının hani Allah sanki bir Hasan’ı yarattı ve dininin son temsilcisi Hasan. Hasan da yani o Hasan abim fark etmez bulunduğu her yerde sözü Allah’a bağlıyor ve tatlı tatlı ayrılıyor. Adam harika ya nasıl bir tutarlılık ya nasıl bu adam da iş yapıyor kendine göre işleri var kendine göre işte uğraşları var. Sıkıntıları var ama adam kendi içinde bir döngüyü çözmüş diyor ki yeryüzünde yaşamam az ve bu hayatımı ben böyle bir şeye vakfettim. Dürüst bir tüccar aslında bizi hep hakkı hatırlatıyor dürüst bir doktor bizi hep zaten güzelliği hatırlatıyor Allah’ın şafi ismi. Onda tecelli etmiş hakikaten Bekir abi bir doktor bize nasılsın falan dediği zaman samimi vallahi biz ben eriyorum yani çok güzel.
Annem de öyle dedi mesela sen bir doktora gidiyorsun doktor nasılsın teyzeciğim çok iyi olacaksın falan diyor annem sanki üç tane aspirin içmiş özel ilaçlar kullanmış gibi çok iyi olacağım değil mi diye çıkıyor. Ya öyle bir şey yok onun o tebessümü bile yetiyor onun o muhabbeti yetiyor. E şimdi düşünelim herkes bir hayat yaşıyor herkes hakikaten hangi değerleri temsil ediyor suratımız asık çok cimriyiz herkes kötü oldu toplum kötü oldu sen iyi ol ekonomi çok kötü tamam sen güzel yap.
Yani diyelim ki işte geçen bir yerde affedersiniz köfte yiyoruz çok işte pahalandı falan şikayet ediyor tamam e verdiği köfteyi küçültmüş fiyatı da çok arttırmış. E sen de tırnak içinde kötülük yapıyorsun niye fiyatı arttırdın benim rızam var fiyatı gördüm tamam yiyelim ama eski köfteyi vermedin köfteyi de küçülttün o zaman bak sende de problem var.
Yani sen hem fiyatı çok arttırdın hem köfteyi küçülttün o zaman bana köfteyi küçülttüğünü de söyle çünkü benim rızam onda da yok. Evet bunu çok tatlı uyarmak gerekiyor ama bir örnek verebilir miyim bir yerde döner yiyeceğiz orada odun ateşinde diye yazıyordu. Gittim evladımla oturuyorum ya o da şahittir yani baktım döner kestikleri yere odun ateşi değil yani döner kesilen yer böyle odunlarla yanmaya hazır odunlarla bezelmiş çok iyi dekor yapılmış. Diyor diyorsun ki adam alıp alıp o odaya ateşi besliyor halbuki abi arkadan vanadan bir şeyi kontrol ediyor onu görüyorum yani şimdi garsonu çağırdım dedim ki bu odun ateşinde mi doğal gaz destekli odun dedi. Şimdi bir tane oraya odun atmış o odunun odunluktan şeyi kalmamış yani doğal gazı basıyor kül orada duruyor o odun var mı var ama döner odun ateşinde döner değil artık.
Dedim ki buranın sorumlusuyla konuşabilir miyim tabi ki dedi adamın önceki döneriniz çok lezzetli çok nefis iş yapmışsınız dedim. Lakin dedim dışarıda odun ateşinde döner yazıyor kat görüyorum ki orada doğal gazla yani yapılıyor keşke yani garsonun dediği gibi yazsanız yani doğal gaz destekli odun yazsanız dedim yani. Çünkü görüyorum ki zaten burası dolu ve insanlar sizin dönerinizden seviyor memnunlar niye bu riski alayım ki çünkü ölüm var dedim yani zaten işiniz iyi. Oraya o ibaret yazsanız inanın dedim bu insanların umrunda olmaz yine bu döneri yerler. Niye haram katayım ki dedim yani falan ama odun var dedi yani dedim. Dedim evet nerede olduğu anlaşılıyor ufak ufak odunun dedim var tabi ki odun var ama bu doğru değil dedim yani git bende bu sefer ayarı açtım. Bu dürüstçe değil oraya ya odun ateşinde yazıyorsanız bunu odun ateşinde yapacaksınız bu doğal gazı kapatacaksınız ya da yaptığınız gibi yazacaksınız.
Bu doğruyu söylemek durumundayız çünkü yalanın şöyle bir yönü de var bir yalana insanlar sessiz kaldıkça yalan kendini doğru zannetmeye başlıyor. Norm oluyor. Norma dönüşü. Ya arada bir birilerinin çıkıp hani. Olmaz. Diyordu yani benim adım Tatar Ramazan ben bu düzeni bozarım evet bu kadar cemval girmemiz siktir dahi. Bu doğru değil kardeşim bu normal değil bunu düzeltmeni öneriyorum demesi gerekiyor.
Aslında birbirimize de bu anlamda tatlı tatlı uyarmamız lazım üstlubumuzu ayarlayarak çünkü ilk başında sorduğunuz soru Bekir abi tamam ortalık karışık gençlik sıkıntılı bir sürü sosyal problemimiz var. Psikolojik problemimiz var. Tamam ben hani kendi doğruluğumda kendi ölçeğimde ne yapıyorum ben de kötüyüm sonra ben de o kervana katılıyorum. Dünya böyle Türkiye şöyle ben ne yaptım ben mesela dergicim iyi dergi çıkar gençler sevsin ya işte okumuyorlar okumuyor benim yüzümden iyi çıkaramıyor. Bu iyi okutamıyorum. Ya işte zaman kötü tamam ben kendi çevremi iyileştireyim iyilerin cazibesini arttırayım bu önemli iyiliğin cazibesini arttırmak bugün ben sizin işleri de böyle görüyorum yani birbirinden güzel diyelim ki programlar iyiliğin cazibesini arttırıyorsunuz.
Ya işte ne yapıyor ya bu başlı başına bir iş bugün yani iyiliğin cazibesini arttırmak çünkü kötülüğü konuşacaksak valla çok meselemiz var konuşalım oturalım hüzünlenelim şöyle olsun böyle olsun ölçüm burada Mahmut Sami Ramazan ola hazretleriyle ilgili bir ifade anlatılır.
Adana’da 1980’lerde diyelim ki Adana sokaklarıyla ilgili böyle çok belki menfi durumlar ki şu an Türkiye’de de öyle çok menfi haller görülüyor çok böyle hani böyle aman ya diyoruz nedir bu diyoruz doğru mu yani bir affedersin çıplaklığın arttığı hatta böyle fuhşiyatın da alenen işlendiği bir dönem şu an tekrardan Sami Efendi’ye de aynen yani sanki böyle bir serzenişte bulunuyor biri Sami Efendi diyor ki evladım aynı sokaklarda biz de yürüyoruz ama biz bir şey görmüyoruz diyor bakın bugün de öyle.
Yani bir sosyal medyada bütün kötülükleri ben ona paylaşırım o ona paylaşıyor ya ne oldu bittik ee konuştuk biz de o kötülüğün ve menfinin altında ezildik sonra iyiliği kim yapacak güzelliği kim yapacak. Yani bir grubumuz sadece kötülüğü konuşuyorsa evet bu kötülükle mücadeleyi kim yapacak.
Evet işte aslında o yüzden iyiler ve takımdaki bu böyle bazen kaptan ya da böyle önemli figürler olur bizim çocukluğumuzda haciydi o yani Galatasaray’da haci böyle topu ayağındayken haciye hayran olurdu. Niye o takımı böyle ileriye götürüyor evet yani bugünün sosyal hayatta haci ileri lazım yani onda ise konu o götürür.
Mahallesinde o yapar evinde o yapar işte girdi işte o yapar neden yani çünkü takım hep böyle şey değil şu an hani kaleye böyle 11 adam dizildik kaleci de dahil hep zıplıyoruz hani top kaleye girmesin. Yani herkes böyle kollarını falan açıyor ayaklarını açıyor şu motluyuz hani her yerden şut var herkes zıplasın bir şey yapsın kaleyi koruyalım. İyi de maç bu değil ki maç 11 adamın kalede oynadığı bir şey değil ya da kaledekiler sürekli izleyicilere bağlı diyor ki bize olan inancınızı kaybetmeyin biz hakikati onlar batım hayır abi. Sen oyna. Sen oyunu oyna o taraftan seni alkışlamaya başlayacak. Topa bir bas geri pas atma en son bu Salih Yüzgenç’te bir fenerbahçe maçına gitmiştik ben Trabzonluyum fenerbahçe biraz korkak oynadı o dönem Trabzon supara bastırdı. Biz tabi fenerin şeyindeydik o gün salihin şeyiyle gitmiştim tavassut derler yani aracılığıyla hani sen beraber gidelim o gün fenerbahçe biraz geriye top atınca adam böyle bağırdı. Yeter dedi ya bu ne özgüvensiz ya dedi ya geriye atıyorsunuz dedi ya dedi işte yanı oynuyorsunuz dedi yani cesur insan ileri oynar bugünün cesur insanları niye geri oynuyoruz. Mesela mesela meseleler düğümleniyor. Ben öyle demek istemedim burada halkımızın aydınlarını kışkırtmak istemiyorum kızdı. Hayır kardeşim böyle dedi ya Allah böyle emretti ben de doğruyu söylüyorum. Sevseniz de doğruyu söyleyeceğim. Evet. Sevmeseniz de doğruyu söylüyorsun. İleri oynayalım topu sürelim yani bugün mesela bunu dile de getirmiştim diyen işleri başkanı olduğu bir mecliste de yani mesela gençlere Allah dostlu olmayı erken bir yaşta teklif edelim.
Ya nasıl olur yani sigaranın yaşı düştü içkinin yaşı düştü. Alkolün yaşı düştü. E çocuk cinayetlerinde çocukların özne olduğu yaşlar çok küçüldü. Ve velayet niye 50’den sonra beklensin o zaman. Öyle oldu zaten yani 70’den 80’den sonra hani hacca da gideceğiz milli bir şey o spor gibi hani hacca öğlene doğru gidiyoruz ve en sonunda oradan sonra da hani camiden eve hiç dünyaya karışmadığımız bir din. Yaşağa Mimar Sinan 86 yaşında ustalık eserini yaptı. E biz şimdi her şeyin yaşı düştü. Ya gençler de şimdi din deyince hani İslam deyince böyle hani teorisi pratik Türkiye’de doğum meşhur hocaların hani buradan hiçbirine laf atmayalım şimdi başımızı ağırmasın ama onların da böyle kavgasından çocuk bakıyor ne yapacağım ya. Bunlar birbirini yiyor ki zaten diyor. Ben diyor şu adamı dinledim bu ötekine zaten münafık dedi diyor. Evet.
Bu buna ehli sülük değil dedi diyor bu kâfir dedi diyor. Abi siz aranızdaki sorunu çözün önce diyor ben ondan sonra geleyim diyor yani bu kavganın içine çağırıyor. Aslında güzelliğin içine mi çağırıyoruz? Çağırmıyoruz. Kavganın içine mi çağırıyoruz? Çocuk bu defa hep savunmacı. Çünkü burada kavga var abi diyor ya burası karışık abi diyor ben şey yapmayayım. Almıyor hali ve savunma ve kalede zıplayan modellere dönüyoruz halbuki İslam peygamber Efendimizin arkadaşlar gençti. Gençken Allah dostu oldular yani niye Allah müminleri sever Allah iffetlileri sever adileri sever Allah cesaretli olanları sever inancı uğrunda kınıyanın kınamasından korkmayanı sever. Bugün genç diyor ki ben dürüstüm diyor ben diyor mert insanı severim tam din sana göre din tam bunu arıyor. Çünkü din ihlas ılırı şu öyle bir Allah’a inanacaksın ki hani aranda su sızmayacak ve kendini bozmayacak. Ömberce inanmak kırk kişi değil mi? Niye saklanıyoruz diyor. Evet. Evet.
Hadi gidelim diyor Kabe’ye kılalım namazı diye. Veve Bekir abi bir anket yapmıştım gençlerin en çok dört halifeden ilgi duydu tebeci gösterdiği kimdir diye Hz. Ömer Efendimiz hep önde çıkıyor. Niye gençler net olmak istiyor yani net diyor net söyle. Yani kimi sever en olmayanı eksikliğini en çok hissettiriyor. Evet. Demek ki biz en çok Ömer değiliz. Evet evet çünkü sürekli böyle diyelim ki savunma pozisyonda ya da mesela meseleler sıkışıyor.
Biz diyoruz ki Osmanlı çok güzeldi Osmanlı çok izletliydi. Asr-ı Saadet çok güzeldi evet. Asr-ı Saadet güzel zaten aksi düşünülemez. Asr-ı Saadet zaten. Evet Osmanlı tamam çok güzel tamam da bugün e biz şimdi bugün bir tekrardan hani o hacı önünü hacilik yapmazsak ortaya çıkmazsan topu kaleye doğru karşı kaleye doğru götürmezsen iyi orta yapmazsan senin takım ne zaman gol atacak? Biz hem top oynamıyoruz hem tarafları bizi alkışlamıyor diye kızıyoruz. Allah ıslah etsin onlarda taraftan olacaklar işte. Evet evet evet yani bugün işte konferans o kimse gelmedi gelmiyor seni sevmiyorlar. Çünkü güzel anlıyorlar. Dinlemiyorlar evet ya da çok geliyor işte bakın ben hakkım hayır sen de haklısın çokluk her zaman doğruluğun göstergesi değil. Aynen öyle. Yani bugün en maleani işler de çok oluyor Türkiye’nin en fazla izlenen filmlerine bakalım seviye yerlerdedir. Ama çok onların yani o filmlerin çok harika film olduğunu göstermez yani orada da aldanmayalım.
Ama öbür türlü de hani bazen işte diyelim ki bir şeyler yaptın kimse teveccüh etmiyor ya bu toplumdan bir şey olmaz. Bu gençlerden bir şey olmaz yok sende de problem var. Son tahlilde şunu diyebilir miyiz yani aslında gençlerde sorun yok sorun o gençleri yetiştiren bizlerde. Bizlerde yani ne olacak bu gençliğin hali değil ne olacak bu yetişkinlerin hali mi olmalıydı? Evet o da var doğru soru bu. Sonra öyle çünkü ne veriyorsun yani hangi aşk çünkü ben de öyleyim gençler de öyle ya biz hani tırnak içinde insanı görmek istiyoruz ya. Biz böyle hayali bir dine inanmıyoruz. Peygamber efendimiz sahabeler ondan sonraki o Hak dostları Anadolu’yu mayalayan Erenler, irfan medeniyeti bu insanlar yaşadı. Yani bunlar böyle hayal kahramanları değil. Bugün bakacağız yani kim bu insanlar hani kim bizi etkiliyor?
Yok o zaman kitaplarda şöyleydi tarihte böyle tamam o zaman artık o tarihte kalan o kitaplarda kalan güzel insanlar bugün yoksa ya bugünün bir problemidir bu. Yani bugün yaşanmayacak bir dine haşa inanıyoruz ya da bugün biz aslında hani hakikati cebimizde kaybettik gibi hazinenin üstündeyiz ama dilencilik yapıyoruz.
O hani ağlak o üzgün o böyle savunmacı pozisyondan çıkıp tam anlamıyla ya buradayım dinimi çok seviyorum Allah’ı çok seviyorum inancımla ayaktayım kınayanın kınamasından korkmam aşkımla yürürüm. Ben de bir insanım çünkü biz haşa böyle kutsal kamil varlıklar değiliz olmaya çalışıyoruz. Çünkü ben de çoğu zaman böyle bu tür tarzda mesela konferanslarda doluz ama şöyle bir bakış oluyor. Hani bu dindar adam her şey güzeldi her şey doğru hayır ben bildiğimin hocasıyım bilmediğimde eksiğim mesela bir hatam olur sana işte yakıştıramadım evet çünkü ben eksiğim. Yani o yakıştıramadığın kısmı düzelteceğim zamanla çünkü sen ve ben hep en güzele bakacağız o da Rasulullah efendimizdir ona bakacağız onun hayatını modelliyeceğiz. Ne kadar ya nasibini ne kadarsa işte iradenin gayretini ne kadarsa ya az modelliyoruz o yüzden hani bu taraklarda bezimiz olması çünkü dinde artık hani sanki böyle kurumsal ya da böyle on yirmi tane hocanın tek elinde olan bir şey gibi ya öyle de bir şey değil ya. Herkes uğraşacak benim diyelim ki konferansım güzeldir belki çocuk ilişkilerinde zayıf zayıflığım vardır. Sadece Diyanetin ya da Tarikat şeyhlerinin ya da kendini dindar olarak tanımlayan insanların sorunu değil bu hepimizin sorunu değil. Peki gelirler ve derlermiş Efendimiz aleyhissalatü vesselam ya Rasulallah bana nasihat et derlermiş şimdi programın sonunda üç tane anasiyat istiyorum bir. Birincisi bence aşkın iletişim çok mühim. Ne demek? Aşkın iletişim kökü aşk değil ama ben yine de onu aşk olarak algılayalım. Bugün yatay boyutta iletişimiz var. Herkes birbirine görüşüyor konuşuyor sürekli zaten bağın ve ağın içindeyiz. Tamam. Yani kuşatıldık. Tamam. Sabah kalkıyoruz namazdan önce telefon yatsıdan sonra hani belki ailemize selam vermeden sonra hani oraya bir selam yolluyoruz. Şimdi biz yata iletişimde ve sürekli ağda ve bağda bağlantılı kalmada adeta meziyet sahibi olduk. Kupmuyoruz daima. Tasafi literatürde tartışılır ya rabıta var mıdır yok mudur. Var çünkü hep bağlıyız bakın. Yani her an her şeye bağlı. Ama niye rabıta yapıyor? Her şeye dolar çıktı mı indi mi virüsün yeni şeyi geldi mi tandansı geldi mi gelmedi mi seçimler ne olacak ne olmayacak.
İşte af çıkacak mı çıkmayacak mı bir sürü her anda sürekli bağlanıyor ve telefon burada. Yani wifi yoksa internet yoksa daralıyoruz Bekir ağabey. Ne oldu diyoruz bize. Ben de diyorum ki tam zaten bugün kuşatılmışlığı bu. Bu daralmadan ancak aşkın iletişimle kurtuluruz. O da şu ya ben yeryüzünde bu bağlar ve bu ağlar içinde kalmak için gelmedim. Allah’la sürekli bir iletişim halindeyim. Buna ihsan kıvamı denir. Yani ben onu görmüyorum ama o beni görüyor. O zaman hesapta hep o var.
Yani onu görüyorum. Ben de onu görüyorum. Aslında görme bağlanırsa Allah her yerde görünüyor yani. Eseriyle sanatıyla kudretiyle. Sadece o gördüğümü gösterebilme becerimi geliştirmem lazım. Çünkü bu bizi şöyle yapacak. Vay be şimdi mesela diyor ki bizi izleyecekler ben ne yaptım hemen bir ceket aldım gömleği güzelleştirdim. Vesileni üç kamera var ve herkes beni izliyor. Ben hep öyleyim Bekir ağabey. Ben hep başrolüm. Yani hiç başrol olmadığım bir an yok. İletişim iki. Aşkın iletişim. İkisi tevazu diyebilirim. İnsan aciz ve muhtaçtır. Çok fazla artistlik yapmamalıdır. Evet tevazu şöyle. Vallahi ve billahi ölüyoruz ya ölüyoruz. Yani mesela karşınızda gıdım gıdım ölen bir adam var. Kimim ben yani? Ölüyorum. Ya nasıl ya şimdi konuşmanın vakti mi fark etmez. Kesin bir şekilde ölümme doğru ilerliyorum ve ben şu motluyum hani onu kenara koy. Hayır kesin gerçekleşeceğim bir gerçek o. O zaman bir uyanayım ya. Ya bu dünya içindekiler siz ne dediniz o ne dedi ya kim? Ben kesin bir ölüme doğru gidiyorum ve ben kendime bile malik değilim. Mesela sizin karşınıza konuşuyorum. Düşüncelerim var seçiyorum kelimelerimi tamam. Kalbimin atışı bana ait değil Bekir ağabey. Benim yaş kuşağımda çok gitti kalp krizinde arkadaşlarımız. E ne oldu? Çocukları gömdük arkadaşlarımızı. Niye? İşte eve gelmiş yemek yerken gitti. Pıhtı attı dediler hemen hepimiz inandı.
Gitti. E şimdi o yüzden yaşıyorum demek biraz iddia. Vallahi yaşatılıyoruz. Hani kurardık ya küçükken bazı şeylere tık tık tık yürüdü. Beni kurmuşlar. Ben diyorum ki ben gidiyorum ben yürüyorum ben. Hayır kurdular ve kesin duracağım ana doğru ilerliyorum. Yani ikincisi. Bunun farkında olur. Evet bu bilinç. Mesela Gandhi ne diyor? Sabah evden çıkarken diyor ayağımın üstündeki toz ziyadesinden daha değerli mi olduğumu hissetmem diyor. Ondan daha değersiz olduğumu hissederim ki diyor. Yerimi bileyim.
Bu insanlık öğretmenleri bu insanların çoğu. E bizim bu noktada peygamberler bize büyük miras bıraktı. Nedir o? Bu vücudu emanet olarak bil. Emaneti taşıyoruz. Falsaf öbürlüğün mü yani? Bu sınırlı sayıda bir hayat içindesin. Tevazu seni yükseltecek zaten. Yani biz bugün tevazuyu kaybettiğimiz için yani markayla, elbiseyle, titirle, başarıyla derdimiz bu. Ya bunlar beni ben yapmıyor ki. Üç de. Üçü de ben Denizli’nin hayatında hep mana ön plandadır. Onu hürmetle birleştireyim peki. Manadan yani hürmetten manaya ulaşalım. Hürmetle şu varlığa ulu nazarla bakmak. Yunus Emre Hazretleri benim bir karıncaya dahi ulu nazarım vardır buyuruyor. Yani karınca ön küçük şey. Bakın ismim Süleyman. Karıncalarla ayrı bir ilişkimiz var. Aynen aynen. Kur’an-ı Kerim’de Süleyman suresi yok. Ama Nem suresi var. Karıncaya at ver. Çünkü onunla konuştu. Karıncanın sesini duydu ve ona tebessüm etti.
Ve hatta onu incitmeme ihtimamı gösterdi. Bak büyüklük bu. Karıncayı incitmeyecek bir kalp kıvamı taşımak. Bugün şimdi bir bardak su hakkım değil. Allah’ın lütfu. Ya oturduk işte masa. Ya ne olacak ya alınabilir bu masa. Yok ya ne güzel işte ya. Rabbim bu masayı nasip etmiş. Şimdi bir üniversitede konferanstaydım. En büyük hayaliniz ne dediler? İki yumurta dedim. Biraz kızdılar yani böyle cevap mı olur? Vallahi dedim. Yani o gün oraya giderken yolda durduk iki yumurta söyledik. O zaman çok ucuzdı. 10 lira falandı. Kütürdü. Adam böyle buyurun başka bir şey ister misin? Ekmeği getiriyor. Şunu. Yok dedim. İki yumurtalık saltanat içindeyim. Yani Süleyman peygamber değilim ama iki yumurta kırılmış. Yani bir tavuk var. Ondan bu yumurtalar çıkmış. Tavuktan birileri bunları almış buraya getirmiş. Adam kırmış. Önüme getirmiş. Organize işler. Ve ben bunu 10 lirayla adam da böyle hani felverdi. Ya 10 lirayla hiçbir arkadaşım bana o muhabbeti yapmıyor.
Adam buyurun diyor şöyle diyor. Ya şunu demek istiyorum. Böyle bakarsak ooo. Yok yok ya. Neyimiz nelerimiz var? Bugün bu da yani başka hayatları izlerken özne ölüyor. Yani tamam izleyelim ama ilhamı alalım. Güzellik alalım fakat ya o şöyle bu böyle. Ben niye olmadım? Ee sen nesne oldun? Allah onu da özne yarattı. Seni de özne yarattı. Biz bugün hürmetle manayı kaybettik. Mana ne?
Manana ne? Varlığın sırlı tarafı. Varlığın hikmet boyutu. Varlığın ihtişam boyutu. Öyle bakmazsak ne olur? Hakikaten deliller, ayetler, işaretler var. Diyor ki. Bizim için hiçbir şey farkı yok. Ben hiç görmüyorum diyor. Haves diyor, boş diyor, kaos diyor. Mesela Bekir abi. Absürt diyor. Bunlar da moda şimdi. Kaos, absürt, saçma diyor. Hiç bir anlamı yok diyor. Vallahi bunlar bu koronavirüsten daha tehlikeli. Koronavirüse binlerce insanımız gitti. Allah rahmet eylesin. Bu virüse binlerce değil. Bak yüz binlerce insan gidiyor. Kalbinde manası yok. Koronavirüs sadece bu fani hayatı dünya viesini tehdit ediyor da insanı. Biri canlı hale getiriyor. Canlı cenaze. İman meselelerine dair olan virüsler insanın baki hayatlarını tehdit ediyor. Ve canlı cenaze adamda mana yok. Yaşıyor ama ölmüş. Amacım yok diyor. Aynen. Teşekkür ederim. Rica ederim Bekir abi. Allah senden razı olsun. Şek bir mit dostlar. Süleyman Ragı bu sosyal medya sayfalarından takip edebilirsiniz. Ayrıca dört tane kitabı var.
Bir tanesi şiir kitabı. Güzel gölgelikte değil mi? Not aldım buraya. Baht meselesi insan mesafedir ve hürmetten hayrete isimli dört güzel eserini bütün şeyde seçkin kitapçılardan edinebilirsiniz. Aynı zamanda da genç dergiye de mutlaka ve mutlaka eğer evinizde genç varsa ya da hala kendinizi genç hissediyorsanız ki kuvvetle muhtemelen öyledir bir göz atın abone olun ve oradan istifade edin derim. Çok teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim Bekir abi. Allah evvela razı olsun. Bu güzel davet için. Allah hayırlara vesile kası. Madem ilkiz inşallah son olmayız. Çok teşekkür ederim. Seni yaratan Allah’a hamd ederim. Eyvallah. Bilmuk abi. Kıymetli dostlar bizden bugünlük bu kadar. Haftaya yeniden görüşünceye dek ahireniz evlerinizden hayırlı olsun. Hoşça kalın.
Onay alışverişte güven arayanların adresi öz boyacı altının sonduğu bekir develiyle
hey amar supporting contact us at it.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir