Gitme Kızım Dedim! Gitti… | Bekir Develi ile Peynir Gemisi | Alişan Kapaklıkaya | 4K
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=WLFtwSv_nOQ.
Online alışverişte güven arayanların adresi, Özboyacı Hatun, Bekir Develi ile peynir gemisini sunar. Yayınlandıktan 3 ay sonra, kızım rahmetli oldu. Ben nasıl bırakıp geleyim orada diyor. Yani yavrumu. Böyle… Kızım vefat ettiğinde biz 4 kardeş tabu tohumuzladık.
Tabuda fısıldadım. Zuhal dedim. Sen bana baba gitme demiştin. Ben döndüm. Sen de gitme dedim. Sen gitme kızım dedi. Tabi Allah’ın takdiri denetisi yok yani. Ben orada nasıl bırakacağım diyor. Küçük kızımla gidiyorum. Bir kızım da 21 yaşında.
Baba biraz kalabilir miyim diyor. Sarılıyor böyle. Kalkamıyor. Kalkamıyor.
Hoş geldiniz kıymetli dostlar. Hepinize hayırlı Cumalar. Yine bir akşam beraberiz. Elhamdülillah. Bizi böyle güzel vesilelerle bir araya getiren Cenab-ı Allah’a sonsuz hamdüseneler olsun. Çok kıymetli bir ağabeyim var bugün bizlerle beraber. Böyle apar topar uçaktan indi, gittik, aldık, getirdik, oturttuk. Bir çay içtik ve hemen kendisiyle sohbet etmek istiyoruz. Neden?
Çünkü o kadar uzun zamandır istiyorsunuz ki Alişan hocam buraya misafir olsun ve ondan da istifade edelim diye. Açıkçası biz de istiyoruz fakat her zaman isteklerimizle diyor ya insan plan yaparken kader ona gülermiş diye. Her zaman istediğimiz olmuyor. Nasip her nasitte vakti de esir. Demek ki vakit bu vakitmiş hocamızı misafir etmek nasip oldu. Elhamdülillah. Alişan hocam hoş geldiniz. Hoş bulduk. Çok teşekkür ederim. Nasılsınız Canlı efendi? İyiden daha iyiyim. Cenab-ı Allah’a şükürler olsun. Hamd olsun. Kendimi çok iyi hissediyorum. Fiziksel olarak biraz bir yıldır çok yoğun geçmesine rağmen ruhen aldığım hayır dualarla kendimi çok çok iyi hissediyorum. Allah razı olsun. Davetin için de çok teşekkür ediyorum. Allah razı olsun. Alişan hocam insanlar sizi neden bu kadar çok seviyorlar? Bir fikriniz var mı? Yani buradan içeriye girdiniz. Buraya çok insan geldi gitti. Bizim burada yükümüzü çeken Hülya ablamız sizi görünce tutuldu.
Başkasına hiç öyle tepki göstermemiştim. Hatta ben de şaşırdım o halini görünce. Neden seviyor insanlar sizi Alişan hocam? Şimdi iki cevabı var herhalde bana. Sen sorunca aklıma geldi. Benim eşim bana diyor ki ben olmasam seninle anlatacağım ki. Hep benimle bahsediyorlar. Çok iyiymiş. Bizim evde olan her evde oluyor ama insanlar belki anlatamıyor. Ben onların sesi oluyorum galiba.
İkincisi bundan 5 sene önce siyah pantolon videom yayınlandı. Kardeşime pantolon giydireceğim de vefat etmiştim. O zaman rahmetli kızım sağdı. Başınız sağ olsun. Allah rahmet eylesin. Cennet kuşu olsun. Çok teşekkür ederim. Kızım benim öğretmenimdi. Beni eğitti. Psikologdu kendisi. Böyle bazen kulağımı çeker. Bazen alkışlar. Bazen eleştirir.
Ama hep geliştirirdi. Şimdi sokakta yürüyemiyoruz. Pazara gidiyoruz hanımlar. Herkes fotoğraf çektiriyordu. Ben de dondurma almışım böyle çocuklarla yalıya yalıya gidiyorum. Ben de çocukla çocuk oluyorum. Elip ona fotoğraf çektiriyorum. Kızım bana şöyle dedi. Döndü. Baba dedi. Sen ne güzel adamsın. Niye dedim.
Niye dedim. Ya baba ben senin böyle ünlü olmadan önceki halini biliyorum. Annemle tartışırken halini biliyorum. Yani çocukluğumdan beri seni biliyorum. Şimdi birden bire herkes seni tanıyor. Ama sen hiç değişmedin baba dedi ya. Bunu yakındaki birinin söylemesi ne kadar kıymetli. Kızım söyledi işte. Hani elin iyisi evin delisi oluruz. Kızım böyle deyince ben kendimi sorguladım. Bazen diyorlar samimisin doğalsın.
Vallahi doğal olmak, senin olmak gibi bir niyetim yok benim. Yani ne oluyorsa onu anlatıyorum. Gördüklerimi anlatıyorum. Gene yavrumdan örnek vereyim. Elin kalbine koydu. Demişti bir söz bizim nenemizden çıkarsa karşıdakini orasında yer bulur. Bir sözü daha vardı. Sen bir küçük çocuğu anlayacak kadar küçüldüğün zaman büyük insan olabilirsin. Çok güzel. Şimdi yurt dışından geliyorum buraya. O çocuklar böyle geliyorlar. Alişen amca sarılıyor bana. Dün sen Türkiye kokuyorsun. Ne olur gitme burada kal. Hep rahmetli kızım geliyor. Her konferansımda şöyle başlarım. Kızım bana derdi ki senin son kullanma tarihin kaç baba? Dünkü güneşle, bugünkü çamaşırlar kurutulmuyor. Sen insanların karşısına çıktığında onlara hitap edecek kadar taze misin?
Layık olduğuna inanıyor musun? Kendini güncelleyin. Bir de dedi ki saygısızlık yapma baba. O nasıl oluyor dedim. İzin iste dedi. Sahneye çıkıyorsun ya. İnsanlardan izin iste. Eğitim misafire saygıyla başlar dedi. Ben her konferansta şöyle diyorum. Eğer izin verirseniz sizin gönlünüze misafir olmak için kalbinizi tıklamaya geldim. Burada sevgili misafirlerimize de bizi seyredenlere de.
Sen davet ettin. Ben gene de onlardan izin isteyeyim. İzniniz olursa Bekir hocamla size sohbet edebilir miyiz burada? İnşallah. İnşallah olur. Şimdi bir eve gittiğimizde kapıyı çalıyoruz ya. Buyur deyince gidiyoruz. Zile basıyoruz. İzin verirlerse giriyoruz. Peki. Bir insanın ruhuna seslenmek için neden izin istemeyiz? Mesela ben öğretmenim. Müsaade ederseniz bugün size ders anlatabilir miyim diye yaklaşsak. Mesela ben imamım. Örnek veriyorum. Ey cemaat bugün size şu konuyu anlatmak istiyorum. Müsaadeniz olur mu bu konuda konuşmak istiyorum. Bak sen ne güzel Allah’ın 99 adıyla diyorsun. Ne güzel böyle bir gezgah yapıyorsun. Bu sıcaklığın insanı soruyor ya. Hani aynı duyguları paylaşanlar daha iyi anlaşırlar. Aynı dili konuşanlar belki anlaşamayabilirler. Ve o yüzden insanlar niye seviyorlar bilmiyorum. Yani ben kendimi biraz seviyorum. Allah’a hamd ediyorum.
Hamd ediyorum. Yıllarca sevgisiz büyüdüm ben. Annem biraz otortel bir kadındı. Bir de bizim çocukluğumuzda sevgi göstermek……pek caiz değil. Ayıp sayılırdı. Ben şunu çok söylerim. Bu toplumun iki tanrısı var. Biri Allah, biri el alem ne der tanrısı. Biz el alem ne der tanrısını sadık kulu olarak yaşamayı iyi bir şey zannettik. Ta ki benim yuvam yıkılana kadar……ben eşimden beri boşanmak için mahkumilere gittim. Bir buçuk yıl ayrı yaşadım. Yuvam dağıldı ve geri toparladım ama. Sonra ben baktım ki karşıda zannettiğim suçlar kendi yansımalarımmış. Kendimle yüzleştim. Kendimle kucaklaştım. Ve bir şey fark ettim. İnsan kendisiyle barıştı mı? Etrafında kavga edecek kimse kalmıyor. İnsan kendisiyle kavgalıysa……etrafında barışacak kimsesi olmuyor. Peki iki taraf kavgalı olan iki tarafın sadece bir tarafının kendisiyle yüzleşmesi yetiyor mu? Karşı tarafa hiç mi iş düşmüyor bu esnaf? Düşmez mi? Şimdi ben 2000 yılıydı. Tekrar eve geldim. Hanımla bir araya geldik. Bir konferansa bir kadın geldi. Eşim de var. Daha yeni bir araya gelmişiz. Ben anlattım böyle sürecimize. Nasıl böyle ayrıldık nasıl bir araya geldik falan. Kadın biri geldi 75 yaşında böyle eşim de yanımda. Oğlum dedi senin bu evliliğin yürümez dedi. Niye dedim? Sen aynı uçurtma gibisin dedi. Gökyüzünde uçuyorsun ama ipin bunun elinde dedi. Eşimi gösterdi. İstediği zaman seni aşıkça getirdi. İstediği zaman iple. Ama nasıl gittik ha. Sonra dost olduk onlarla. Hala görüşüyoruz. Çok saygıdeğer bir öğretmen, emekli bir öğretmen.
Yıllarca tabii eşim de farkında değildi yani. Yani sonunda bana dedi sen sonunda hidayete erdin yani dedi. Oldun dedi yani. Oldun dedi bana. Ama sonradan baktı öyle olmuyor. Mesela eşim hafızdır benim. İlkokuldan sonra işte okumamış. O zaman okutmamışlar yani hafızlık yaptıracağız diye. Sonradan benim kızım bana son kullanma tarihin kaç dediği zaman ben üç üniversite daha okudum. Yani çok kitap okudum. Kendimi geliştirmek için okudum. Cehaletimi geliştirdiğimi fark ettim. Yani insanın ilminin, ilmi Allah’ın ilminin yanında sıfırlanıyor yani. Bir şey öğrendikçe. Sonra eşim de baktı. Sen ne biçim adamsın dedi bana. Niye dedim? Herkese mesaj yazacaksın dedi. Evet dedim. E-mail’leri okuyon evet. Kitap yazıyon. Her yere gidiyon. Eee ben niye duruyorum ki dedi. Ortaokulu bitirdi. Liseyi bitirdi. Ben dört yıllık da kazanırım dedi. Eee.
Ve kızım kanser olmuştu benim. Kanser tedavisi görüyordu. Eee eşim böyle hastanede onun başında beklerken……kızım böyle bayılıyordu şeyde o aldığı ilaçlardan. Ben otoparkta kitap okuyordum. Eşim orada sınavda çalışıyordu. Ankara’yla Hayat Fakültesi’ni kazandı. Bu sene dördüncü sınıf. Maşallah.
O sınıf ya. Yani bir kaç dersi kalmış. O acısına rağmen bak ne badileler atlattık. Eee kızımız Allah’a gitti. Eee eşim o yastan bir süre çıkamadı. Kıç yaşındaydı. Özür dilerim. Otuz yaşındaydı. Otuz yaşındaydı. Otuz yaşındaydı. Dört buçuk yıl oldu işte. Bana vasiyeti vardı. Ben anne babalar hep şunu söylüyorum. Çocuklarınızı eğitmek istiyorsanız onların sizi eğitmesine izin verin.
Biz eğitildiğimiz gibi eğitiriz. Gördüğümüz şekilde gösteririz eğitimi, iletişimi. Kızım bana vasiyet düşürdü. Baba konferanslardan vazgeçme. Niye dedim? E baba dedi şimdi sen annem yıkılır ben annemi tanıyorum dedi. Yıkıldı da eşim. Mesela hiç mezarına gitmedi. Hiç gitmedi mi? Hiç gitmedi. Yani bir defnetmeye gittik. Ondan sonra hiç gitmedi. Hiç gitmedi. Niye gitmiyorsun? Gidelim diyorum.
Ben nasıl bırakıp geleyim orada diyor. Yani yavrumu. Böyle ben öyle nasıl bırakacağım diyor. Küçük kızımla gidiyorum. Bir kızım da yirmi bir yaşında. Baba biraz kalabilir miyim diyor. Sarılıyor böyle. Kalkamıyor. Şimdi baba anne sen vazgeçme dedi. İnsanlara bir faydan olmaz dedi. Devam et tamam mı? Bizim inancımıza göre ruh ölmez dedi. Ben oralarda olurum. Ben her konferansa çıktığımda kızımın ruhu böyle bir köşelerde oluyor hissediyorum. Bir vasiyet de şuydu. İnsanlar senin kitaplarını okusunlar. Beğenmezlerse parasını geri alsınlar baba dedi. Kul hakkı yiyemezsin dedi bana. İnsanları böyle vaktini alacak kadar kötü kitap yazamazsın dedi. Amaç herkese ilan ediyorum. Bir de şey dedi bazen konferanslara gidiyoruz ya ücretli. Bir kişi esnetirse de ücret alma dedi. Niye dedim? Sen bir kişi esneteceksin. Sonra para alacaksın bize yedireceksin öyle mi? Haram olur ha. Şimdi mesela yurt dışındaydım ya veya Bergama’daydım. Ben sahneden çocuklara şöyle bir hareket yapıyorum. Hadi gelin diyorum. O kadar küçük çocuk hani farelik köyün kavalcısında bir masal vardı. Onu da birazdan gerisi anlatmak isterim günümüzde barıdaşlara. Çocuklar hanında gelip böyle sarılıyorlar. Anne babalar diyorlar ki biz bu çocukları gönderemeyiz. Ne oluyor sende? Kızımın ruhu var bende diyor. Ben onu vasiyetimi dinledim. Bir küçük çocukla iletişim kurduğun zaman iletişim kuruyorsun.
İnsanlar işte bir kere bir diksiyon dersi almak istedim. Bizim ofise bir diksiyon hocası geldi. Alma dedi. Niye dedim? Bir insanın yüreğinde hissettiği, aklından geçtiği, birleşip ağzından çıkıyorsa en güzel konuşma odur dedi.
Bu millet seni o yüzden seviyor dedi. Sen diksiyon dersi alırsan bozulursun dedi. Ben de almadım. Samimiyetle oynamak gibi. Hocam sizi yakinen takip edenler biliyorlardır ama ilk defa hikayenize mülaki olanlar için soruyorum. Başka evladınız var mıydı? Evet benim üç evladım var. Oğlum var. İşte şu anda 32 yaşında. Kızım var 21 yaşında. Bir gelinim var. Biz onun çok ilginç bir hikayesi var. 13 yaşındayken tanıştık. Bizi kurtarsana televizyonda göründüğü gibi sen arkadaşı intihar etmiş. 13 yaşında zorla evlendirilmek istendiği için. Bir arkadaşı hamile, çocuk yaşta evlendirilmiş. Bunu da evlendirmek istiyorlar.
O da bir radyo programında dinlemiş beni. Mesaj yazmış. İletişimiz başladı. İlkokulu mezuriydi zaten. Ortaokul, lise bitirdi. Yükseklişansı bitirdi. Üniversiteyi de bitirdi. Yükseklişansı bitirdi. Kızımın cenazesine geldiğinde ben olma dedim. Karaja bir götürmüşsün. İşte tanışmışlar. Nasipmiş. Bir yıl önce düğünler oldu.
Allah’ım. Kızıma da çok benziyor. Yani çok şükür. Allah bir evlat aldı. Bir evlat. Binlerce evlat verdi. Yani nereye gidersen. Benim yurt dışından arkadaşlarım……işte seninle program yapacağımı duyunca o kadar seviyorlar ki doğalsın ya. Sen de çok yüreksin yani. Dolayısıyla yürekten olunca sevgi oluyor yani. Öyle söylüyor.
Öyle söylüyor. Hocam çok hızlı girdiniz ya. Allah razı olsun sizden. Peki hocam. Siz 63 Eskişehir doğumlusunuz ve milli eğitimde uzun süre öğretmenlik yapmışsınız. Hatta sonrasında üniversitede öğretim üyeliği de yapmışsınız. Sonra bırakmışsınız bunu. Ve aile içi iletişim ve eğitim pedagolojisi üzerine söyleşiler yapıyorsunuz.
Kitaplar neşretiyor. 150 baskı yapan kitabınız var yani. Anormal. Maşallah. Anormal bir ilgi ve tevetriyamasız olmuşsunuz. Bu eğitimini aldığınız işi yapmayıp insanlara birebir ulaşmak yani okul haricinde ulaşmak, kitaplar neşretmek ve istifa etme kararı, o kırılma noktası neydi hocam? Nihayetinde emek verdiğiniz bir alan yani. Ben 23 yaşında üniversite hocası yaptılar be. Daha doğrusu öğretmendim. İlk egzansa başlamıştım.
Oradaki hocalar dediler ki gel üniversite eğitim fakültesine ders ver. Senin farklı bir bakışın var dediler. Ben de üniversitede dedim ki yazılı yok, sınav yok, yoklama yok, devam mecburiyeti yok. Herkes yüz. Nasıl dediler? Buraya üniversitede mi dedim? Ben bir tepsi baklava gibi adamım dedim vallahi öğrencilere. Bir dilim yiyin dedim. Tadıma bir bakın. Hoşunuza giderse bir tabak isterseniz. Gitmesi istemezseniz. Bu kadar basit dedim. Hepiniz geçeceğinizi bilin.
Bana bir ders şans verin dedim. İlk derste 25 kişi vardı. İkinci ders hafta 40. Sonra 70. Sonra 130. Sonra 150. Sınıf mevcutları kaç kişiydi? 55 kişi. Onlar gelenler nereden? Başka bölge. Ben de onlara sordum. Siz niye geliyorsunuz? E bunlar yurtta sizin dersleri anlatıyor. O kadar çok merak ediyoruz ki. Biz de geldik.
Şimdi sonra öğretmenken öğrencinin birisi bir gün dedi ki tam Adana diliyle söyleyeyim mi? Çalışıyoruz, çalışıyoruz, anlamıyoruz dedi ya hocam. Hocam çalışıyoruz, çalışıyoruz, anlamıyoruz. Aynen öyle. Ben de bu nasıl olur diye o sırada öğrenmeyi öğrendim. Yani beyni sağ lobu, sol lobu, işte sağ beyin özellikleri, solun özellikleri.
Fark ettim ki başarısızlık diye bir şey yoktur. Her öğretmenin bir ders anlatma biçimi, her öğrencinin de bir dersi anlama biçimi vardır. Bizim başarısızlık zannettiğimiz şey öğretmenlerin dersi anlatma biçimiyle öğrencinin dersi anlama biçiminin uyuşmamasından kaynaklanan bir durumdur. Örtüşmeksiz. Örtüşmüyor. Yani sizin cep telefonunuzun bir şifresi var.
Siz çocuğunuzun telefonunu kendi şifrenizle açtığınız zaman açılmıyor. Yani bu telefon arızalı şifre bozuk anlamına gelmiyor. Senin şifren o telefonu olmuyor. Şimdi öğretmen kendi anlatma tarzını, anne baba kendi konuşma biçimini çocuğun beyniyle, kalbiyle uyarlamadığı zaman zannediyor ki çocuk başarısız. Şimdi ben bunu öğrendim. Okul müdürüne dedim ki ya dedim benim branşım din kültürü. Ben Marmara İlahiyat Fakültesi mezunuyum 1985’te.
Dedim ben çocuklara bir şey göstereceğim. Ne dedi? Dedim coğrafya dersine gireceğim. Olmaz dedi. Kanunlara aykırı. Dedim ki sen coğrafya hocasının adını yaz. Ben gireyim derse dedi. Çocuklara ilan ettim. Üniversite sınavına girmek isteyen varsa bak dedim. Ben öğretmenin, öğrencinin seçmeli olması taraftar. Zorun eğitim. Nasıl hekim seçebiliyor hastalar şu anda hastaneye gittiklerinde. Talebelerde öğretmen seçebilmeler.
Bir arkadaşım vardı matematik öğretmeni. O bir sayısal sınıf yaptı. Ben de sözer sınıf. Dedim ki gelin ama ben dersleri bilmiyorum dedim. Beraber öğreneceğiz dedim. Nasıl dediler? Bak güveniyorsanız buyurun dedim. Müdür bey sağ olsun kabul etti. Çocuklara coğrafya dersini aldım tarlaya götürdüm. Gübre saçlı. Şimdi yaparak öğrenildi. Dalga aşındırmasını deniz kenarına götürdüm. Orada gördüm.
Toroslara çıktık. Eyn ve Bakı’yı. Yani güneye bakan kalıcı kar sınırı, kuzeye bakan niğde tarafı farklı. Şimdi full çektiler. Türkiye ortalamasının dört buçuk kat net fazla geldi. Okula müfettişler geldi. Müdüre demişler nasıl yaptınız? Müdür bey korkmuş. Ben yapmadım. Dinci yaptı demiş. Ben o gün ne anladım biliyor musunuz? Türkiye’de iyi şeyler yaparsanız soruşturma geçiriyorsunuz. Ne yazık ki öyle. Müfettiş dedi nasıl yaptın? Baktım şöyle ne izah edeyim ki? Efendim üç gülhü bir elham okudum. Herkes full çekti dedim. Müfettiş bey dedi ki giderken sonra işte konuştuk falan giderken beni tekrar çağırdım. Bir şey isteyebilir miyim?
İsteyebilir miyim? Dedim buyurun efendim. Bende iki çocuk var getireyim bir de onlar okudur. Ay. Ama ben istifa ettim. Çünkü öğretmenler dedi ki git buradan. Bazı öğretmenler genellemiyorum. Mesela inkılap tarihi dersi vardı. Bir hafta sürdü öğrenmez. Coğrafya yirmi gün sürdü. Türkçe on beş gün sürdü. Şimdi on iki sene biz çocukları okula tutuyoruz ya. Şimdi bu kadar süredir bitince öğretmenler bana şöyle bir soru sordular.
Diyorlar sen şimdi bir haftada biter de biz ne yapacağız dediler. Biz sınıfta zorda kalıyoruz. Yani ben kendimi geliştirmeyen öğretmenlerin kurbanı oldum. Kurbanı olmadım. Şükrediyorum. Benim hayallerim vardı. Bu öğrenmeyi öğrenmeyi Türkiye’ye gündemine getirmek. İstifa dilekçemi verdim. Hatta eşim hamileydi. Küçük kızım şimdi sigorta yok. Para yok. Borçla doğdu. Hastaneye gideceğiz. Ama benim hayallerim vardı. Bir gün ben dedi… Kaç yaşındaydınız hocam? Tamam artık bu kadar yeter dediğimizde. Otuz dokuz. On beş yıllık öğretmendim. Ve ayrıldım. Eskişehir’e geldim. Tabii gidiyorum dershaneleri diyorum böyle böyle saçmalama diyorlar.
Bak diyorum ben böyle böyle.
Şeyleri biliyorum. Bunu size yapayım. Parada istemiyorum. Saçmalama öyle saçmalık olmaz diye. En sonunda biz dedi ki gel bizim evin salonda yap. Bizim çocuklarımız. Ne dedi? Bizim evin salonunda yap dedi. On, on iki kişi sığar. Hocam ne kadar benzeşiyor hikayemiz. Ben şey demiştim ya. Ben stand up yaptım demiştim. Tek tek geziyordum böyle. Bir tanesi dedi ki o nedir dedi. Dedim işte çıkıyorsun anlatıyorsun. Hani yap bakayım dedi. Dedim öyle değil ya. İzleyici olması lazım. Gel bizim evin salonda yap dedi. Bizim kuzenler de o aynı hikaye şu an. Resmen flashback oldu. Dedim öyle evin salonda falan olmaz. Sonra o çocuklar şeyleri bir yükseldi. Başarıları. Bu sefer bir tanesi dedi benim düğün salonu var. Gel ordaya. Bu sefer çocuklar yedi sekiz zayıflı geliyorlar. Takdir alıyorlar.
Bu bir ses getirdi. Ankara’dan kırk aile geldi. Dedim ki hayırdır. Biz dediler senin sesini duyduk. Polis radyosunda bir program yapmıştım. Siz dedim sesime inanıp mı geldiniz yani? Interpol daire başkan dedi biz insanın sesinden tanırız. Doğru adamın işi o yani. Sonra onlar Ankara’ya gitti. Çocuklar da müthiş değişmeler olmuş Allah’ın lütfu ile. Ve ben 2003’te Ankara’ya taşındım. Sonra oradan bu yayıldı. Bakanlıklara gitti. Sonra İçişleri Bakanlığı kaymakamlara eğitim için çağırdı. Askeri’ye çağırdı Genel Kurma’ya çok gitti. Diyanet’e gitti. Milli Eğitim çok sevdi. Ben Milli Eğitim’e dedim. Bak ben… O içeridekini çok sevmezdi. İçerideki dışarıya çıkınca birden kıymetlenir nedense değil mi? Ne acayipti bu yani. Çok ilginç yani. Sonra Allah lütfetti. Türkiye’ye karış karış 15 sene hiçbir kuruş ücret almadan ben konferanslar yaptım. O zaman şeyi nasıl para kazanması hocam? Şimdi okul… Ankara’da kurslar yapıyordum. Öğrenmeyi öğrenme kursları. Bir de kitaplarım satılıyordu. Konferansta da millet… Yani gidince dışarıda kitap imzalıyordum. Bir de hani çocuklarımdan da eşimden de bunu gördüm. Kalpte para olmayınca cepte çok oluyor. Cepte doldurmak için uğraşınca yani kalpte parayı doldurunca cebe giremiyor.
Ben buna bereketli bir hayatım oldu yani. Ardından 15 yıldan sonra işte TRT Diyanet’te sağ olsun Tuğba Hanım programında bu siyah pantolon nasılsa… Bizim Tuğba Kılıç mı? Evet. Selam olsun bana. Çok teşekkür ediyorum kendisine. Bir bölüm paylaşmışlar oradan. Bu bir düştü gündeme. Bir anda Instagram yeni açmıştım 2000’de. Bir haftada 300 bin oldu. Ve sonuçta bir yayıldı. Sen Cumhurbaşkanımıza seyretmiş. Külliyede kaç gerekti mektubun. Sonra insanlar herhalde kendilerine dair bir şey buldular. Bazıları soruyor. O kurgu muydu diyorlar. Yani o kadar dokunaklı bir hikaye ki insanlar gerçekliğine inanamıyorlar. Halbuki baksanız herkesin hayatında 3 aşağı 5 yukarı bir pantolon hikayesi vardır.
Vardır. Evet. Sonra işte kızım ondan o yayınlandıktan 3 ay sonra kızın rahmetli olduğu 2018’de 4 Ocak’ta. Kızımın cenazesini köye götürdüğümüzde köyün muhtarı ne dedi biliyor musun? Ya beni arıyorlar. Bu Alişhan Hoca bir şey anlatıyor. Doğru mu diye biz size soralım. Aaa bak işte ya milletin fena.
Milletin fena. Muhtar demiş ki cenazede ben de vardım yani. Muhtar da vardı o kardeşim cenazesinde. Ben de insanlara şunu soruyorum yani o yaşanmamış olsa hikaye kursam o kadar dokunur muydu? Teğsir etmez. Etmez. Hakikat olmayan hiçbir şey kalplerden eşin ama abunmayan. Evet. Evet. Siz yaşadığınız hikayeyi anlattığınız için tesir ettiniz. Evet. Eşimle ilişkilerimde de öyle aile konusunda da öyle sevgi konusunda da öyle yani bakıyorum anlattığım şeylere……çocukken açlığını çektiğim şeyle. Yani o kadar üzümsemişim ki. Birisi bana dedi çok tatlı adamsın. Öyle mi dedim? Niye bu kadar tatlısın dedin? Dedim 10 yaşında kardeşime pantolon 6 yaşındaydım. Giydiremedim.
Çocukluk travması kalmıştır bende. Boşanmak için evden kaçtım. Bir buçuk yıl çocuklarımdan ayrı yaşadım. Babama hiç param nasip olmadı. 52 yaşında kalpten öldü. Kızım 30 yaşında Allah’a gitti. Bütün bunlar böyle gelince üst üste şunu fark ettim. Karga geliyor bazen. Çalıyor kapıyı. Açıyorsun bir paket. Ama kocam sıkıntı yazıyor. Bildiğin sıkıntı yani.
İçeri alıp gönderen kim? Allah yazıyor. Gönderen Allah yazıyor üstü. Paketi bir açıyorsun. İçinden büyük hediyeler çıkıyor. Bazı şeyleri siz hayır sanırsınız. Sizin için şerdir. Şer sanırsınız. Sizin için büyük hayırlar vardır. Allah bilir. Siz bilmez bilmez. Ben dolayısıyla başıma gelenleri şunu fark ettim. Yaşamak başına gelen felaketleri lehine çevirmeyi öğrenebilmekmiş. Şimdi eşim bana diyor, kızım da çok derdi. Baba insanlar seni niye dinliyorlar bu kadar? Ben konfenasta diyorum evden kaçtım diyorum. Bu aile konusu. Uzun bir hikaye tabii o. Evden kaçtım diyorum yani. Ben çözemedim sorunlarımı. Kızım diyor ki baba evden kaçtım deme. Niye dedim?
Sen evden kaçmadın ki diyor. Allah seni staja yolladı. Fakışa bak. Niye dedim? Allah sana dedi ki ey kulum Alişan böyle sıkıntı olan ailelerin çocukları neleri istiyor? Bir yaşa. Tek başına kalan bir erkek veya bir kadın neler yaşıyor? Bunu bir fark et. Sonra git anlat.
Baba diyor sen anlatınca insanlar seni dinlemiyorlar diyor. Ama kızım salonda çıkmıyor diyorum. Dört bin kişi oluyor bazen. Kimse seni kulağıyla dinlemiyor. Herkes seni kalbine dinliyor. Kendinden geçiyorlar diyor. Sen gönüllere dokunuyorsun. Ben de psikolog olacağım demiştim. Niye dedim? Hasan Ali Yücel’in bir sözü varmış. Milliyetin Bakanı.
Demiş ki bu ülkenin kırlarında bayırlarında, dağlarında, ovalarında kendi başını açıp kendi başına solup giden hiçbir çiçek bırakmayacağız demiş. Süpersiz maşallah. Eee dedim sen koşturuyor ya ben de seninle geleceğim. Ben psikolog olacağım. Psikolog oldu 15 gün sonra kanser oldu.
Yani bazı şeyleri hayır sanırsınız şerdir. Şimdi dolayısıyla işte bunlar bu başımıza gelen. Kızıma şunu söyledim. Ama yavrum dedim ben sizi vücudum. Kızım 12 yaşındaydı. Kızım buradan yapıştı. Siz evden çıkarken. Evet ben evden çıkarken. Artık mahkeme gittim mahkeme boşamayınca evi terk edeyim de kurtulayım. Bilmiyordum yani kurtulmak istediklerimi gittiğim yerde karşıma çıkacağım. Dert bende olduğu için gittiğim yerde derdimi de götürüyormuşum. Sonra oğlum da buradan yapıştı baba bizi bırakma. Baba sen çocukken kuzular meyliyormuş anne söyleyenler. Bizi de meyliyen kuzular gibi bırakıp gittiğin farkında değil misin diye. Ay çocuklar da yani nasıl laflar bunlar hocam yani yavrum. Evet. Sonra döndüm ya geri. Yani kendimi çözdüm döndüm.
Sonra kızım vefat ettiğinde biz dört kardeş tabu dolmuzladık. Tabu da fısıldadım. Zuhal dedim. Sen bana baba gitme demiştin. Ben döndüm. Sen de gitme dedim. Sen gitme kızım dedi. Mezara indirirken. Ama o dönmedi. Tabii Allah’ın takdiri denütesi yok yani.
Ama yavrum ben sizi üzdüm dedim. Kızım böyle yaptı. Hayır. Niye dedim. Baba dedi ben seans yapıyor muyum. Ofise birisi geldiği zaman psikolog olarak çalıştı bir süre kızım. Bir çocuk yürüsün. Böyle üç dört adama atsın. Ben annesi babası kavga ediyor mu etmiyor mu biliyorum dedi. Nereden biliyorsun dedim. Sen annemle kavga ederken biz de aynı öyle yürüyoruz.
Yavrum benim canım benim. Nasıl pişmişiz değil mi? Yani bugün bizim köyde Ekinler iki türlü kuruyor. Bir susuzluktan bir aşırı sudan. Aşırı suyu verince Ekin iki üç gün durup çürüyüp gidiyor ya bugün çocuklar iki türlü mahvoluyor. Bir ilgisizlikten ve sevgisizlikten.
Bir tane sevgisizlikten, iki aşırı ilgiden ve aşırı sevgiden. Ben anne babaları diyorum ki çocuklarınızı kendi ihtiyaçlarınızı karşılamak için sera domatesi gibi yapmayın. Hayatın zorlukları karşısında bırakın çocuklar kendi çözümlerini üretsinler. Benim oğlum mesela bugün 32 yaşında birçok sorunu kendi çözüyor.
Benim küçük kızım mesela grafik tasarım okuyor. Geçen baktım animasyon yapmış. Daha üniversite iki de. Bir de diyor ki baba ben üniversitede yedinci oldum. Dedim mutlu musun? Evet dedim. Keşke ablan da sağ olsaydı dedim. Hiç diploması olmasa. Benim için yedinci olmuşsun şöyle olmuşsun.
Sen sağlıklı ve mutlu musun? O önemli dedim. Tam buradan şey söyler misiniz? Çocuğu hafta sonu sınava girip de çocuğun aldığı sınavdan memnun olmayan anne babalara. Dün buna dair bir şey yazdım ben instagramda. Bir dahaki sınava kadar ya siz olmayacaksınız ya evladınız olmayacak. Sınav bitti ve şu an yan yana açsanız bunun bu anın kadrini kıymetini bilin. Doğru mu? Çok doğru.
Alkışlıyorum ya çok doğru. Ben yurt dışında olduğum için hiç şeye bakamadım ama okuyacağım hemen çıkar çıkmaz. Yani anne baba olarak şunu söylüyorum. Çocuklara sınav diye dayatmak başarı diye dayatmak kendi okuyamadığı başaramadığı olarak hem de çocuk üzerinde gidermek anlamına gelebiliyor bazı aileler. Çocuğun geleceğini düşünmek için çocuğun geleceğini karartmayın lütfen. Bir de bugününü de karartmayın lütfen. Evet bugün zaten karar. Yani annemle babama gıcıklık olsun diye ders çalışmıyor diye nice çocuk var. Ben niye onlarla anlaşıyorum? Çocuklar beni hani dedi ya insanlar seni niye seviyor? Şimdi bizim ofise geliyorlar. Ben Ankara’da yaşıyorum. Hocam diyor bu çocuk hiç ders çalışmıyor. Benim sorum şu. Bu çocuk kim? Bir duruyor yani kargoca birbirine bakıyorlar. Şüpheniz mi var bu çocuk kimin diyorum. Anneler hep beni. Dersler kim? Çocuğun. Sana ne? Seni gibi anam olsa ben okula bile gitmem diyor. Çocuk böyle yapıyor. İlk defa beni anlayan bir amca arapladım diye. Yeter ki yanında hissetsin. Hissediyorum işte. Kızım demişti baba bir kitap yaz bu öğrenmekle ilgili. İsim söylemekte bir mahsur var mı? Yok yok. Kalbime girmeden beynimde işin ne diye bir kitap yaz.
Çok güzelmiş. Kalbime girmeden beynimde işin ne? Hangi yayın evinden? Yedi Veren. Şimdi çocuğun kalbinin kapısını tıkladığın açıldığı zaman ne oluyor biliyor musun? Beyni çalışmaya başladı. Buna dair bir çok çarpıcı örnek anlatabilir miyim? Lütfen dersiniz. Çok mu konuşuyorum? Hayır hocam lütfen. Konuşun diye çağırdık zaten sizi hocam. Canım hocam sizi dinlemek için. Ben bunu İçindeki Uyuyan Güzel Uyuandır kitabımda da yazdım hatta.
İmatip Mevzu Nehmi. Ve eskiden şiddet vardı. Yani böyle parmak büzüştürüp böyle dayaklar yedik. İşte kulağımızı tutup tahtoya çarpıldı. Oğlum bizim zamanımızda biz hocaları görünce sokağımızı değiştirdik diyen öğretmenlerimiz olurdu. Ben de sorardım niye? Saygıdan. Sorudan anladım vallahi yalan. Korkudan. Korkudan. Ve bir şiddet olayında lise bir de okul bırakmaya karar verdim.
Orta okula giderken biz ne acı bir şey ki bugün İslam Aleminin içinde bulunduğu durum ortada. Dünyada en çok satılan, en çok okunan, en çok ezberlenen ama hiç anlaşılmayan tek kitabı Kur’an ki çok acı bir şey yani bu. İmatip’te bir öğretmenimiz cemaatle namaz kılmayı mecbur tuttu. Onun nöbetçi olduğu gün mescidde olay o yoksa kimse gelmezdi. Şimdi ben okula gittiğimde köyde şimdi mezunluk yapıyorum. Ezan okuyorum. Kardeşim özendi. Dinimizi, Diyanetimizi öğrenelim diye cahil dediğimiz annemiz, babamız bizi gönderdi. Biz gurbetle okuyoruz iki çocuk. Düşün yani bir orta ikiye gidiyor bir orta bireydi. Geldik Sivrisar Eskişehir’in Sivrisar Lisesi’nden. Ondan sonra babam gelmiş. Ama nasıl koştuk babamın yanına? Çünkü babam böyle köy kokuyor. Annemi özlemişiz. Akşamları çekirdek çitlemeyi, soğuğa böyle kuzile yanar yiyip cızırdar böreği üstünde. Onu tavukların gıdaklamasını, kuzum elemesini babama böyle sarılıyoruz. Babam dedi yemek yedireyim. Kuru fasulye pilav en zengin işi diye o zaman. Ezan okundu. Böyle yaptı kardeşim. Hey! Cemaatle namaz. Hatırlamıyoruz nasıl bıraktık, nasıl koştuk okula. O öğretmen o gün nöbetçi. Ve biz gelene kadar çıkıyorlar böyle namazdan. Öğretmen belki kaba olacak ama neredesiniz lan dedi siz? Örtünün dedik babam geldi dedi. Babamın yanındaydık. Allah sizi beklerken siz babanızı mı bekliyorsunuz dedi. Bunları anlattığım için çok üzgünüm. Durumum bu yani. Bu benim yaşadığım bir durum. Bunun tersine dönmesi için bütün yaşam mücadele etmem. Senin yaptığın bütün çalışmalar o yüzden cani gönülden alkışlıyorum. O yüzden insanlar seviyor. Neden? Kalbe dokunarak sevgiyi anlatmaya çalışıyorsun. Bütün çalışmalarında bu olduğu için çok makbul şeyler. Allah senden razı olsun. Örtünün dedik şey. Uzatın elinizi. Böyle değil böyle dedi. Bir vurdu. Bir de buradan. Bir de bağırarak dedi ki. Peygamber efendimiz işte bilmiyor mu? Duymadınız mı? Sevdiri nefret ettirmeyin. Korkutmayın. Müjdeleyin. Kolaylaştırınız. Böyle öfkeyle anlattı bunu. Geçin sınıflara dedi. Ama benim kardeşim böyle o sopa böyle vurunca var bir işi vardı. Sonra biz çıktık. Yani sınıflara gittik. Akşam zil çaldı ya. Eve gideceğiz. Buluştuk. Şu kadar orta bire giden on iki yaşından çocuk kardeşim bana geldi böyle yaptı.
Senin parmağın daha acıyor mu? Yavrum benim. Dedim hee. Keşke bu okula gelmeseydik dedi. Şimdi düşünüyorum. Sen Allah adına O’nun emrettiği namazı bize öfkeyle anlatıp keşke bu okula gelmeseydim dedirtmeye ne hakkın var? Bir pencere açabilir miyim?
Çocukla dair muhafazakar ailelerin, inançlı ailelerin, çocuklarının hatırladığı şey ne yazık ki çok özür dileyerek söylüyorum. Şiddet görürken duayı ezberliyor çocuk. Çünkü baba dua okuduğunda genelde böyle. La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim. La havle ve la kuvvete. Ya da haşbinallahu ve ni’mel vekil.
Bunu en sinirli anında babanın ağzından çıkan şey ayet dahi olsa dua dahi olsa çocuk onu duyduğunda acaba bir şey mi olacak diyor. Çünkü baba her zaman dönmeden önce ya da harekete geçmeden önce la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim diye bir şey diyor. Ve çocuk korkuyor bunları duyduğu zaman. Burada ee sevgi kelebeye bunlar da iyice işin aslına veriyor. Hiç öyle saçmalığa da girmeyin yani rica ediyorum.
Bu hakikat bu insanlarla biz temas ediyoruz. Bu insanları biz görüyoruz. Bu insanlar rahmetli Cem Karaca’nın sözünü hiç unutmuyorum diyor. Ben camiden kovulduğumda 8 yaşında mıydım dedi. 7 yaşında mıydım geri dönmem 80 sene mi aldı 70 sene mi aldı. Efendimiz aleyhisselatü vesselamın onunla muamelatını anlatırken Enes bin Malik radiyallahu anh kızar mıydı diye soruyorlar.
Diyor ki yüzünü bile ekşitmedi. Hiç bir zaman sesini bile yükseltmedi. Yüzünü bile dönmedi. Hayır bile demedi diyor. Bir şey yapmamızı istemediği zaman Mustafa sadece sükut ederdi biz anlardık diyor. Hatta kendi zevcesinden Ayşe annemizden su istememiş yani. Peki diyor su susadığını nereden anlardınız? Bunu böyle bir teklif gibi sohbet gibi söylerdi. Su olsa içerdik değil mi hoş alabilirdi.
Ya da içeri biraz serinli değil mi dediğinde biz anlardık ki ridasını istiyor. Her şeyi ama her şeyi estetize etmenin bir yolu var sadece. Sadece birazcık kafa yormak gerekiyor. Evet evet. Sonra okulu bırakmaya karar verdik. Biz de sonra lise 1’e kadar dayandık okulu bırakacağım dedim. Tatili bekliyorum. O zaman 15 tatil derdik. Adı 15 tatil de söylemezdim. Bir kış akşamı kar yağarken hava çok soğuk. Böyle tipi var kar var soğuk. Bekçi kaç derece bilmiyorum. Aralı kayı. Pencerelerde prima pen yoktu o zaman da böyle rüzgar etti. Vuz diye. Şimdi iki çocuk düşünün. Köyden ilkokul 2’e kadar okumuş bir anne, 3’e kadar okumuş bir baba. Çocuklarını köyün etrafını çevreleyen o cehalet duvarlarını böyle yıkarak çocuklar böyle geliştirmek istiyorlar. Yani ben anne babalara kızarken çocuklara diyorum bir kere daha düşünün.
Aslında aslında elinden gelen neye mi isim yapıyorlar? Belki bazı şeyleri yanlış oluyor. Yargılamıyorum. Ben sadece durum anlatıyorum. Tezek bitmiş. Ben diyorum ona milli petrolümüz tezek. Odun, kömür nerede alacağız? Ve böyle donuyoruz yani. Ama nasıl titriyoruz böyle. Hava çok soğuk. Kardeşime dedim ölürüz biz burada. Tatile de kavuşamayacağız yani. Allah kerim dedi. O sırada kapı çaldı. Biz aynı döşeye girdik birbirimize sarılıyoruz. Sırsırtabiliriz ama ısınamıyoruz. Böyle kapı çaldı. Korkumdan açamadım. Bir daha çaldı. Artık bir cesaretle kapıyı böyle yavaşça açmamla heee demen bir oldu. Karşımda okul müdürü, müdür yarıncısı bir de öğretmen.
İçimden ilk geçen şu ne yaptık ki eve kadar gelmişler. Hani sokak değiştiriyoruz diyorlardı. Müdürün sesini hiç unutmuyorum. Alişan yavrum dedi aklımıza düştünüz kar yağıyor da iki çocuk okumak için uğraşıyorsunuz. Yakacağınız var mıydı evladım? Onu sormaya geldim dedi.
Ben donak aldım yani. Bir kucak odunu sobaya attılar. Getirdiler sobayı yaktık yani. İçeri nasıl ısındı ama ben o odunla değil, öğretmenlerin şefkatle bakan gözleriyle sordum. Çay yapmayacak mısın derken? İstli bir çaydanlıkta iki kiloluk tipin üstünde lekeli bardaklarımda çay içtiler.
Ama gözlerinde şefkat vardı. Onlar gittiler biz yarın geliriz dediler. Bilmiyordum tabi sonra tekrar odun getireceklerini. Yatağa tekrar uzandım. Böyle soba yanınca o üstündeki deliğin tavana vuruyor ya. Pır pır yapar ya. O pır pırları seyrederken hayaller kurdum. Ben öğretmen olacağım dedim. Ben öğretmen oldum. Ben öğretmen oldum. Eğitim anlayışımı şunun üzerine kurdum. Yüreğine merhaba diyebildiğim bir insanın beynine de merhaba diyebildin. Aynen. Ama önce yürek. Evet. Beyin motorunun yakıtı kalpteki sevgiymiş. Bunu fark ettim. Öğretmen oldum. Bak bizim eve bir tane öğretmen geldi. Ben eşimle 1500 eve gittim. Eşimden Allah razı olsun. O zaman ilkokul mezunuydu. Diyordu ki 30 kişilik yemek yaptım çocukları çağırdı. Geliyordu çocuklar. Gitmiyorlardı. Gitseniz artık akşam oldu ama hayatavlığa benim annem hiç senin gibi güzel bakmıyor derlerdi. Ama hocam siz var ya bizi çok böyle dedi. Burada iyisi ediyoruz kendimizi derlerdi. 10 binden çok şey yapmış eşim. Bir kişiye yemek yapmıştır yani. Ve bende 12 bin mektup var. El yazımda cevap yazdım. Benim gençliğimde bilgisayar yoktu el yazsıyla.
Tam 16 yıl yazdım. Nereden bileyim Cenab-ı Allah beni yazarlığa hazırlattı. Maşallah. Hep de şöyle biterdi mektuplar. Bunları hocam hiç kimseye anlatamamıştı. Kitapların birisinin ismi bunları kimseye anlatamamıştı. Çok güzel. O çocukların iş dünyası. İşte sonra ben o muhteşem kadını terk ettim. Niye? Bilmiyordum ki yaşamayı. Yani yaşamak nedir, iletişim nedir bilmiyordum.
Bizi alıyorlar, evlendiriyorlar. Allah’ın emri peygamberin kahveyle tamam. Belediye başkanı izniyle tamam. Bir olaya kapatıyorlar. Kapıyı da kilitliyorlar. Yaşayın bu. İçeride ne çığlıklar ne feryatlar ne iletişimsizler kimsenin haberi olmuyor. Onun için evlenmeden önce insanların ehliyet alması gibi bir ehliyet alması lazım. Tabii canım araba kullanırken o kadar eğitimden geçiriyorsunuz adamın. Bir evliliğin bu dünyaya bir çocuk getirmenin ve ona eğitmenin…
…hiçbir ehil tarafı yok yani ehlilik tarafı yok. Ben evde dönünce şunu fark ettim. Anneme çok kızmışım ben. Özet söyleyeyim hemen konu bu olmadığı için. Ya da doğal sohbet gelişim. Evet doğal bir hocam. Nasıl için sizden gelir? Annem beni çok dövdü. Altımı ıslatırdım döverdi. Üstünü batırdım döverdi. Annem de annesinden hiç sevgi görmedi. Anneannemi sonradan duydum iki yaşındayken annesini kaybetmiş. Bilmez yani şefkat sevgiyi. Annem sevgiyi böyle oyun zannediyor. Mesela İzmir’e giderken birkaç gün önce dizine yatıyorum. Aha diyorum beni sevse git oradan ben oyun bilmem diyor. Hiç yaşamamış annem sevgiyi. Şimdi yaşanmamış. Doğan Cüceloğlu’nun bu konuda çok güzel rahmetli bir şeyleri var. Allah nur içinde yazsın. Şimdi sonra içimize atmış zevki. Ben aslında iki yüzlü, iki yüzlü değil üç yüz, beş yüz, on yüz, yirmi yüz, otuz yüzlü bir insanmışım.
Neden? Sahte benlik eleştirmişim ben. Şimdi camide imam, Kuran’ı öğretirken bir çocuğun kafasını ısırdı. Hart diye. Hiç unutmam. Biz korkudan hocam. Öğretmen sırada yanından geçirirken bir arkadaşımız altına kaçırdı. Yani öğretmenim, annem bizi döverken anne bak biz hep özümüzü değil de birilerinin beklediği gibi yaşamak üzerine kurgulanmışız.
Ve el alemi memnun etmek için kendimizi memnuniyetsiz bırakmışız. O yüzden diyorum el alem tanrısının sadık kulu olarak yaşamışım. Vitrine oynamışım. Bazen diyorum konferanslarda bunları anlatıyorum diyor beni kınar mısınız? Siz bilirsiniz. Yıllarca el kınamazsın diye yaşadım da ne oldu yani? Yani. Yuvam yıkıldı. Sonra bunları fark etmeden annemi öfkeye biriktirmişim ya içimde. Ve aynı anneme benzeyen biriyle evlenmişim.
Ve anneme diyemediğim öfkeyi eşime yansıtmış. Aslında intikam almışım. Anamdan eşimime atıyorum. Bunu dışarıya çıkınca fark ediyor insanlar. İşte sen dedin ya tek taraflı oluyor mu diye. Biz tekrar bir araya geldiğimizde uzun süre yine zorlandık yani. Bak ben insanlara diyorum sorsan evliliğin nasıl aşkım hayatım bir tanem diye bir evliliğimiz yok valla.
Sorunlarımız var mı? Var. Biz sorunlara rağmen evliliğimizi götürmek için uğraşıyoruz işte. Yaşamak böyle bir şey yani. Bir şey daha fark ettim. Eşim de babasından alamadıklarını bana giydirerek ben suçluyum. Hadi bakalım. Bunlar aslında çok uzun konular konuşulacak şeyler. Yani işin temeli bu. Sonra ben o maskelerimi yavaş yavaş çıkarmaya başladım. Çıkardım çıkardım. Sonra en sonunda bir şey fark ettim ki Cenab-ı Allah’ın ben insanı eşref-i mahlukat yarattım. İnsanı ah seni takvim yarattım dedi. O güzel çocuğa gittim. Ona elimi uzattım. Bütün hatalarımı kendime bir affettim. Yaşamayı bilmiyordum. Kendimi çok dövdüm, dövdüm, dövdüm, hırpaladım. Ama en sonunda o küçük çocuğu bağrıma bastı.
Geldim. Yaşamanın başka yolları da varmış. Kendimi sevdim. Yani kendimi sevmeyi öğrendim. Bunu yani tabii herkes kibir anlamında olmadığını bilirsiniz yani. Kendimi Cenab-ı Allah yarattığı için önemsiyorum. Ya Rabbi diyorum bana ne güzel bir konuşma yeteneği vermişsin. Bunu senin rızana uygun işler yapıyorsam sesini kesme. Senin rızana aykırı bir şey yapıyorsam sesini kes diye dua ediyorum.
Geçen bir arkadaş diyor ki sesin kesilmediğine göre işler yolunda yaratıyor. Rabbi’nin nice seneler daim eylesin inşallah. Sadatını sergâh eden işitelsin. Allah razı olsun. Hepimizin amacı daha yaşanılır bir dünya. Daha böyle mutlu çocuklar. Siz sen de dünyayı çok gezdin. Dünyaya gidip böyle bakınca bizde işin edebiyatının çok, icraatının az olduğu.
Bazı ülkelerde de işin edebiyatı yok, icraatı çok. Bunu bizim ülkemiz niye hak etmesin ki? Yaşam kalitesini yükseltmek için elimizden geldiği kadar çalışmaya devam. Ben 60 yaşındayım ve yorulmuyor muyum diyorlar. Bir çocuk diyor ki bana amca dedim ne? Benim annem diyor senin kitabını okula artık bana hiç bağırmıyor. Dünyaya değer bu. Geçen bir çocuk geldi yanıma. Amca dedi ben seni çok sevdim. Dedim neden? Ben senin kitabını okudum dedim. Eee dedim sen de benim gibi silikliymişsin dedi. Ben böyle işte altıma kaçırdım falan. Asgari müştereklerde buluşmak diyorlar ya zannediyorum bunun gibi bir şey herhalde. Bana böyle eleştiriyorlar bazen. Sen niye çişini yaptığını anlatıyorsun diyorlar.
Bak ben önce o çocuk gibi silikli oluyorum sonra çocuk bana bakıyor ya o da benim gibi başarılı oluyor. Bu ülkenin en güzel kızları, en yakışıklı erkekleri, en berbat dizilerde, manevi değerlerimize savaş açan içeriklerde kullanılmıyor mu? Evet. Bu ülkenin yani bazı çok özür dilerim zihniyeti bozuk senaristleri diyorum ben. Diyor mu yani kusura bakmasın kimseye? Bile bile yapıyorlar hocam. Aileyi bozmak, manevi değerlerimizi bozmak, birlik bütünlüğümüze zarar vermek için. Aile demek entrika demek, aile demek böyle boş boş ne bileyim iletişimsiz kavga demek. Böyle dizilerde en yakışıklı insanlar, en güzel evler, en güzel kızlar, son model arabalar ve en lüks eşyalar kullanılırken bir öğretmen olum çalışın. Camide bir imamın cenneme gidersin demir lüks olamaz yani.
Onun için biz çocuklarımızın kalbine giderken en güzel şeyle sevgiyle dokunabilmeliyiz diye düşünüyorum. Çok teşekkür ederim Alişar hocam. Çok güzel bir sohbet. Doyamadım. Daha doğrusu niye beni konuşturdun? Olur mu hocam? Hayır hocam olur mu? Hocam bir daha yaparız inşallah. Ben yani çünkü doymaz insanlar. Bir sürü soru soracaktım ben yani. O kadar çok şey hazırlamıştım ki ama vakit yani o kadar güzel aktı ki Allah sizden razı olsun.
Misafirlere sorarsın. Ya derler nereden buldun bu siliklik? Hiç sanmıyorum öyle bir şey diyecekler. Allah sizden razı olsun. Ben teşekkür ederim hocam. Vakit hayırlısı. Allah razı olsun. Almanya’dan geldi elinde valiziyle buraya aldık geldik yani çok yorgun. Buna rağmen Allah razı olsun. Çok istifadeler olsun. Çok teşekkür ederim. Eşiniz hanımefendi evlatlarınıza da selam ederim bu vesileyle. Allah razı olsun.
Peki kıymetli dostlar inşallah bir başka programda yine ağırlamak nasip olur. Bir başka bölümde hele biraz zaman geçsin.
Bizi izlediğiniz için teşekkür ediyoruz. Ahiremiz evvelinizden hayırlı olsun inşallah hoşçakalın.
Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın