"Enter"a basıp içeriğe geçin

ÇİN TİYATROSU: DOĞU TÜRKİSTAN !

ÇİN TİYATROSU: DOĞU TÜRKİSTAN !
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=iytcoEOsN1s.

Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle Çeki Çin hediyelerle aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra kötü şeyleri o zaman düşünürmüş.
Türk beyleri, millet, işitin, Üste gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti senin ilini töreni kim bozabilirdi? Tatlı sözüne yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok, Türk milleti, öldün, Türk milleti, öleceksin.
Bu sözler Göktürk Devleti’nin büyük Türk hükümdarı Bilge Kağan’a ait. Biz Türklerin kulağına küp olsun diye, Çinlilerin Türklere yaptıkları asırlar sonra bile unutulmasın diye Orhun yazıtlarına kazıttırmıştır. Peki günümüzde ne değişti? Doğu Türkistan, dünyanın en büyük açık hava hüküsanesi. Tellerle ve yüksek duvarlarla çevrili bu gördüğünüz alanlar Doğu Türkistan’daki toplama kampları. Çin’in tabiriyle eğitim kampları. Türk ve dünya tarihinde parlak izler bırakmış, üstün bir medeniyet yaratmış, kadim Türk tarihinin en önemli boylarından olan Uygur Türkleri bugün tarihten silinme tehlikesiyle karşı karşıya. Peki biz onları hakkında gerçekten ne biliyoruz? Arakların haklarını savunduğumuz kadar öz Türk kardeşlerimizin sesini duyurabildik mi? Birçok vatandaşımızın haritada yerini bile bilmediği ya da sadece adımdan dolayı aşına olduğu Doğu Türkistan meselesi ne?
Türkistan, namı diğer Tuğran. Sovyet Rusya’nın Orta Asya diye adlandırdığı bölgenin gerçek adı. Kadim Türk yurdu, atalarımızın en eski yerleşim alanlarından biri. Batı Türkistan, bugünkü Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Taciçistan ve Kazakistan’ın büyük bir bölümünü kapsar. Doğu Türkistan ise bugün Çin işgaliyle Sincan adı dayatılan topraklardır.
Uygur Türklerinden bahsedilirken genelde 90’lı yıllardan itibaren anlatmaya başlarlar. Uygur Türkleri sanki hep Çinlilerin hakimiyeti altında kalmış bir azınlıkmış gibi. Gelin biz hikayeyi baştan alalım. Atalarının topraklarında, Doğu Türkistan’da yaşamayı seçen ve bu uğurda yüzyıllardır varoluş mücadelesi veren Uygur Türklerinin gerçek hikayesine yolculuk yapalım.
Milattan önce 220. Türkistan’daki Türk boyları bir araya gelerek Türk siyasi birliğini kurar ve Asya-Hun imparatorluğu Türkistan’da kurulan ilk Türk devleti olur. Bu Türk boylarının birliği komşu Çin’in Asya kıtasındaki üstünlüğünün sonu demektir. Türk boyları birlik kurarak Çin’in korkulu rüyası haline gelmiştir. Adamlar Türk akınlarını durdurabilmek için ünlü Çin seddini bile yapar ancak akınları da çok daha çok yapar.
Mete Han Çin imparatorluğunu kuşatma altına alıp vergiye bağlamıştır. Çin eceline susamadığı için Türklerle Bozkır’da savaşmayı tercih etmez. Onlar da bu birliği fitnefesatçılıkla bozmaya karar verir. Çin diplomatik yollarla Türkleri zayıf düşürme, ölme ve parçalama politikasıyızlar.
Türkistan’daki Türk boylarını birbirlerine karşı kışkırtarak kurulan imparatorluğun yok olmasına sebep olacaklardır. Amaçlarına ulaşırlar. Asya Hun devleti Çin entrikalarına yenik düşer ve yıkılır. Ancak Türkler, Türkistan’da ikinci kez tek bayrak altında toplanarak büyük Göktürk imparatorluğunu kurar.
Yine Çin’in oyunları yüzünden tat kavgaları çıkar ve imparatorluk ikiye bölünür. Doğu ve Batı Göktürkler. Bölündüğü için zayıflayan Göktürkler Çin’in hakimiyeti altına girmek zorunda kalır. Çin imparatorunun isteği bellidir. Türkleri Çin’lileştirmek. Benim canım Türk kardeşlerim, gelin ben size geniş topraklarımı açıyorum der. Fakat asıl amacı Türk boylarını kendi topraklarını açarak onları asimile etmektir. Böylece bölgenin tek gücü ilelebet Çin olacaktır.
Doğu Göktürk hükümdarı İşbara Kağan’a da bunu dayatmak ister. Fakat İşbara Kağan Çin imparatoruna gönderdiği mektupta şunları söyler. Size bağlı kalacak, paraç verecek, kıymetli atlar hediye edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem. Halkıma Çinli elbisesi giydiremem. Adetlerinizi, kanunlarınızı alamam. Bu konuda bütün milletim çarpan tek bir yürektir. Çin imparatoru yine de Türkleri Çin’lileştirmek için elinden ne geliyorsa yapar.
Türkleri 6 farklı eyalet bölgesine yerleştirerek asimile edebileceğine inanmıştır. Ancak Türk milleti, dilini, örfünü, kültürünü unutmaz. Yıl 682 Milli benliğini koruyan Türkler, Kutluk Kağan önderliğinde Çin baskısı ve zulmüne dayanamayarak ayaklanır ve 52 yıl sonra tekrar tam bağımsızlıklarını kazanarak 2. Göktürk Devleti’ni ya da Kutluk Kağan’ın ismiyle anılan Kutluk Devleti’ni kurarlar.
Başlangıçta dağınık halde yaşayan Uygur Türkleri de 2. Göktürk Devleti’nin kurucularındandır. Devletin en parlak dönemi Bilge Kağan zamanı olur. Ancak Bilge Kağan, Çin’den gelen bir zehirle öldürülür. Bilge Kağan’ın en büyük korkularından biri Türklerin Çin’e asimile olmasaydı. Çin’i artık çok iyi tanımıştır. Çinlilerin Türklere yaptıkları asırlar sonra bile unutulmasın diye gider taşa kazıtır. Bakın Bilge Kağan Orhun yazıdılarıyla, Türkleri Çin’e karşı nasıl uyarmış.
Ben, Tanrı gibi gökte doğmuş, Türk Bilge Kağan. Şimdi tahtıma oturduğum. Sözlerimi sonuna kadar işit. Bütün küçük kardeşlerim, yeğenlerim, oğullarım, bütün soyum, milletim, sağdaki şaklık beyler, soldaki Tarkanlar, buyruk beyleri, 30 Tatar, 9 Oğuz beyleri. Bu sözleri iyice işit. Dikkatli dinle. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, çekici hediyelerle aldatıp, uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. Uzaktaki kavimler, Çinlilerin nefes atçı olduklarını ancak o zaman anlar imiş.
Açık göz, hileci Çin milleti, kardeşi kardeşe, milleti birbirine düşürürmüş. Bu tuzağa düşen Türk milleti, il tuttuğu toprağı elden çıkarmış, başına geçirdiği kanunu yitirmiş. Soylu erkek oğulları, Çin milletine köle, genç kızları cariye olmuş. Bazı Türk beyleri, Türk adını bırakıp, Çince atlar almaya başlamışlar. Çin kanına boyun eğmişler. Tam elli yıl, işlerini güçlerini Çin kanına vermişler. Ona hizmet etmişler. Başsız kalan Türk milleti ise şöyle yakın durmuş. İlli millet idim, ilim şimdi hanim. Kime ili kazanayım? Kanını millet idim, kanım hanim. Hangi kana işimi gücümü vereceğim? Böyle deyip Çin kanına düşman olmuş. Ama töre düzen kuramayınca, yine teslim olmuş. Çin kanı da kendisine bunca iş gören, güç veren Türk milletini yok edeyim, soyunu kurutayım diye çalışıyormuş. Türk milleti yok olmaya gidiyormuş. Türk beyleri, millet, işitin. Üste gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti senin ilini, töreni kim bozabilirdi? Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok.
Türk milleti, öldün. Türk milleti, öleceksin. Bilge Kağan’ın ölümü sonrası, 2. Göktürk devleti zayıflamıştır ve Türk boyları arasında iktidar mücadelesi başlar. Bu boylar arasında en güçlülerden biri ise 9 Oğuzlardan gelen Uğur Türkleridir. Oldukça kabiliyetli ve cesurlardır. İktidar mücadelesini onlar kazanır.
Diğer Türk boylarını da egemenlikleri altına alarak daha da güçlenirler. Basmil ve Karluk Türklerinin yardımıyla zaten zayıflamış olan 2. Göktürk devletini yıkıp yerine Uygur Kağanlığını kurarlar. Göktürklerden sonra Türkistan’ın hakimiyetini ve mirasını zevralırlar. Devletin kurucusu Kurtluk Bilge Kül Kağan’dır. Fakat 2 yıl sonra ölür ve Bayançor Kağan olarak tahta oturur. Bütün boyları kendine bağlar. Hatta doğudaki Proto-Moğol toplulukları bile ona tabi olmuştur. Uygur Türkleri artık o bölgenin hamisi konumuna gelir. Tabi Türkler avcılık yapan savaşçılar. Önlerinde 2 seçenekleri var. Ya atlarıyla bir beden gibi olup, konar göçer olarak savaşarak yaşayacak ya da bir yere temelli yerleşip birilerinin onlar için gelmesini bekleyeceklerdir. 744 yılına kadar hiçbir Türk kamili 2. seçeneği tercih etmez. Üçsüzken dağınık yaşayarak tehlikelerden uzak dururlar. Güçlenince ise ortaya çıkar ve mücadele ederler.
Ancak Uygur Türkleri tarihte bir ilki gerçekleştirerek Ordubalık adını verdikleri şehirlerini inşa ederler. Ve Türkler tarih sahnesinde yerleşik hayata ilk kez Uygur döneminde geçer. Uygur Türkleri hem yerleşik hayata geçmiş hem de Çinlilere karşı farlıklarını sürdürmeyi başarmıştır. Bu yüzden Uygurların Türk tarihinde ayrıcağılıklı bir yeri vardır. Kendilerine özgü 18 harfli Uygur alfabesini kullanıp ilk Türkçe kitaplar basarlar.
Gelelim Uygurların biricik komşusu Çinlilere. Adamların taktik şu, Türkler güçlüyken vay beni maan paşam derler ama arkadan türlü türlü dalavere çevirirler. Türk idarecilerini kendilerine dost yapıp Çin’e sefere çıkmalarını önlemek isterler. Çin’i o zamanlar Tanghanedanlığı yönetiyor fakat imparatorun isyancılarla başı dertte. Çin imparatorluğunun en güvendiği adamlardan biri olan General An Lushan imparatoru sırtından vurmuştur. Ordusuyla Pekin yakınlarından saldırıya geçerek Çin’in Doğu ve Batı başkentleri de dahil birçok şehri ele geçirerek kendi imparatorluğunu ilan eder. Peki Çin imparatoru kimden yardım ister? Uygur Türklerinden. Biz Türklerin bir atasözü vardır. Aman diyene kılıç kalkmaz. Bu, Türk töresine uygun, erdemli bir harekettir. Uygur birlikleri üstün savaş zekâlarıyla akıncı, pusuya yatan, son darbeyi vuran oldukça becerikli bir birliktir. Sayıları az olmasına rağmen olağanüstü savaş tecrübesine sahiptir. Bayan Çolkağan, tank hane damlığının yardım isteğine olumlu cevap verir. Anlaşmaya göre Çin’in iki başkenti isyancılardan kurtarıldığı zaman toprak Çin imparatorunun içindeki mavmükse Uygur Devleti’nin olacaktır. Hem böylelikle devrin en büyük kuvveti olan Uygur Kağan’lığı, güzey Çin bölgesine de hâkim olacaktır. Bayan Çolkağan, stratejik noktalara hamleleriyle asilerin mağlup olmasını sağlar. Çin’in paçasını resmen kurtarmıştır. Çin imparatoru Xuanzong, Uygur Kağan’ı Bayan Çor’a yaptığı bu büyük iyiliğin karşılığında küçük kızını eş olarak gönderir. Tarihte Çin imparatorlarının öz kızlarını yabancı ülkelere gelin göndermelerinin çok nadir karşılaşılan bir durum olduğunu da unutmayalım. Neyse Prenses muhteşem bir merasimle tabi imparator babasının gözyaşlarıyla uğurlanarak Uygur merkezine Bayan Çolkağan’a gönderilir. Savaş bitse de Uygur askerleri kuzey Çin’de bırakılmıştır.
Uygur Kağan’lığı Çin’i vergiye dahi bağlar. Artık bölgenin hamisi olarak büyük bir güç haline gelmiştir. Yıl 751 Çinliler Asya’nın hâkimiyetini kazanabilmek için Atı’ya doğru genişlemek ister. Atı’da kim var? Araplar. Onlar da İslam’ı Orta Asya’ya yaymak istiyor. Bu yüzden Çin’in Müslüman Arapları engellemek için daha fazla güce ihtiyacı vardır. Profesyonel savaşçı olan Karluk Türklerinin kapısını çalar. El sıkışıp anlaşırlar.
Abbasiler’e karşı beraber savaşacaklardır. Bir tarafta Araplar, diğer tarafta Çin ve Karluklar. Talas Savaşı’nda karşı karşıya gelirler. Türkler bu savaşta güç dengelerini tamamen değiştirecektir. Beş gün süren çatışmaların ardından nihayet savaşın son güne gelir. Araplar gidici, bir lokmalık canları kalmış. Çin Karluk Türklerinden son vurucu darbeyi yapmalarını ister.
Ancak Abbasiler’in komutanı Ziyad, askerlerinin çoğunu kaybetmesine rağmen saldırıya geçer. Çin’i komutan gayet rahat Karluklara hücum emrini verir. Çin ordusunun iki kanadında, tüvari olarak bulunan Karluklar da hücuma geçer. Ancak Araplara karşı değil, Çinlilere karşı. Hayda! Çin ordusu Araplar ve Karluklar tarafından kıskacı alınmıştır. Savaşı kaybeden Çin çekilmek zorunda kalır. Türkler bir gece öncesinden Araplarla anlaşarak taraf değiştirmiş ve dünya tarihini değiştirecek. Bu savaş da Çin’in önünü kesmiştir. Arapların kaşına gözüne hayran olduklarından değil tabi. Çin’in Türkleri yıllardır asimile etme isteğinden içten içe rahatsızlardır. Çin’in entrikalarıyla öldürttüğü kanlarını unutmamışlardır. Bir de Araplar daha fazla para teklif etmiştir. Yani Karluk Türkleri intikam duygusuyla Çin’i bir nevi sırtından bıçaklamıştır.
Keçi derisinden pos, eski düşmandan dost olmaz. Türkler yıllardır Çin yüzünden çektiklerinin intikamını bir güzel almıştır. İşte tam da bu noktada Uygurlar ve Çinliler arasındaki fitil de ateşlenmiş olur. Artık birbirlerine karşı güven müven kalmamıştır. Bayan Çorkan 759 yılında vefat eder ve yerine oğlu Böğgü geçer. Çin’deki tam kainat anlığını yine isyancılarla başı derttedir.
Ögü Kaan Çin imparatorunun artık hiçbir kuvveti kalmadığını çok iyi bilmektedir. 100.000 kişilik ordusuyla Çin’i asilerin elinden kurtarmak için Çin seferine çıkar. Ancak Çin seferinde Türk töresine uygun olmayacak şekilde yağmalar yaptırdığı söylenir. Türk töresinde savaşta kazanan şehirler yağmalanabilir. Fakat bu yağma sırasında hangi dine ait olursa olsun abetlerin ve tapınakların tahrip edilmesi yasaktır. Fakat şehirler tahrip edilmiş, Çin’in dini mabetleri bile yıkılmıştır. Aralar iyicene bozulur. Böğgü Kaan uyguları Asya’nın en büyük siyasi gücü haline getirmek istemektedir. Ancak Vezir’i ısrarla Türk töresine uygun olmayan yağmalara karşı muhalefet ederek Çin seferinden vazgeçilmesi gerektiğini söyler. Böğgü Kaan güç zehirlenmesinden dolayı Çin seferinden vazgeçmeyince Vezir’i ve bazı Türk devlet adamları tarafından öldürülür. Vezir Tumbaga Tarkan kendisini Kaan ilan eder. Çin seferinden vazgeçilir. Fakat Çin imparatorluğu uygurlara ağır vergiler öder. Yalnız Böğgü Kaan ölmeden önce de son golünü atmıştır. Yaptığı Çin seferlerinde karşılaştığı 4 mani rahibini takmış koluna uygurlara getirmiştir. Bu rahiplerin gelmesiyle halk arasında mani dini yayılmaya başlar. Ve göktağını inancı terk edilip mani dini devletin resmi dini ilan edilir. Böylece Uygurlar ilk defa din değiştiren Türk kolu olur. Ayrıca dünyada mani dinini resmi din ilan eden tek ülke Uygur Kaanlığıdır. Ama gel gör ki mani dinini benimseyen Uygur Türkleri bilmeden büyük bir yanlışı adım atmıştır. Bu dinde ağacın dalından meyve kopartmak bile günahtır. Çünkü kainattaki her şey ilahi bir parçadır. Her canlının yaşamı kutsal sayılır. Doğanın kendisi canlı bir varlık olarak kabul edilir. Mani hizmin hayvansal gıdalar yenmesini yasaklaması savaşçılık duygusunu zayıflatıp hayas anlayışında büyük değişiklikler meydana getirir. Uygur Türkleri mani hizmi benimsemekle savaşçı kemiklerini kaybetmiştir. Yıl 840 Uygurlar son hükümdarları Bagat Arkan’ın ölümüyle de otoritesiz ve başsız kalırlar. Kırgızlar ayaklanır ve artık Uygur hakimiyetini tanımıyoruz derler. 840 yılında Kırgızların baskısı yüzünden Uygur Kaanlığı dağılır.
Dağılan Türk boyları güneydeki topraklara doğru çekilmek zorunda kalır. İki kola ayrılırlar. Bir kısmı Kansu’da Sarı Uygur Devleti’ni kurar, diğer kısmı ise Doğu Türkistan’da Turfan ve Kaşgar bölgelerine göç ederek devletler kurar. Zaman zaman düşüşler ve kayıplar verseler de bu dönemden sonra Türkistan’da adeta bir yıldız gibi parlayıp yükselişe geçerler. Ekonomik olarak büyük bir gücü ulaşmışlardır.
Sarı Uygurlar olarak tanıdıklan Kansu Uygur Devleti İpek yolu üzerindeki birçok kente hakim olmuştur. Bu yüzden oldukça zengin bir topluluk olmuş ve Türk kültürüne sıkı sıkıya bağlı kalmayı sürdürmüşlerdir. Sarı Uygurlar, günümüzde de Batı Çin’de varlıklarını sürdürmeye devam ediyor. Yıl 1210, Uygurların kurduğu devletler Moğol istilasına uğrar. Doğu Türkistan Uygur Devleti Cengiz Han’ın imparatorluğuna katılır.
O dönem Moğol halkının aksine Uygurlar kabiliyetli ve çok kültürlülerdir. Okur yazarlık oranının son derece yüksek olduğu, hazırladıkları borç sözleşmelerinden, vasiyetnamelerden ve hukuk sözleşmelerinden anlaşılmaktadır. Kitap basma tekniğini ve kağıt yapımını bilen Uygurlar, dünya kültür tarihinde önlemli bir yere sahiptir. Uygurlu alimler Moğol imparatorluğunda yüksek mevkiyelere getirilerek Moğolların Türkleşmesini ve devlet teşkilatını öğrenmesini sağlar.
Bazı savaşlarda Moğol ordusunun %90’dan fazlası Türklerden oluşmaktadır. Yani sayıca az olan Moğollar, Türkistan’da Türkleşmiş ve Türklerin arasında asimili olmuşlardır. Cengiz Han’ın ölümünden sonra ise, Türkleşmiş Moğol Devleti olan Çağatay Hanlığı ile yollarına devam ederler. Uygurlar çeşitli zamanlarda, çeşitli isimler altında karşımıza çıkar. Fakat değişen sadece devletlerin isimleri olmuştur. 1600’lü yılların sonunda Uygur Türkleri arasında İslamiyet yayılmıştır. İslam dininin kabulüyle birlikte dini otoriteler zamanla siyasi otoritelere dönüşür. Ve Uygurlar tarihinde, Hocalar Devri olarak bilinen Kara Dönem başlar. Hz. Muhammed’in soyundan geldiğini iddia eden Hocalar, bu bölgede kendi meşrutiyetlerini kabul ettirmek için soy kütüklerine dahi değiştirmiştir ve ülkeyi yöneten Hocalar arasında rekabet başlar. Türktağlık ve Kara Tağlık olarak ayrılan tarikat kollarındaki Hocaların iç çekişmeleri ve iktidar mücadelesi öyle saçma boyutlara ulaşır ki birbirlerine karşı Çinlilerle ve Kalmuklarla ittifak yapacak kadar ileriye giderler. E tabi ülkenin de içine ederler. Hocaların bu iktidar çekişmesi Doğu Türkistan’ı zayıflatarak büyük bir güvenlik zahfı oluşturmuştur. Çin bu fırsatı kaçırır mı hiç? 1759 yılında Doğu Türkistan, Çinli’nin saldırısına uğrar.
1864 yılına kadar bu ülke halkının çıkarmış olduğu 42 isyana rağmen Doğu Türkistan işgal altında kalır. Yıllarca süren direnişte 500 binden fazla Doğu Türkistan’ı katledilir. Çinliler asırlardır ulaşamadıkları hayallerine ulaşmıştır. Dini siyasete alet edilerek ülkenin dini figürler tarafından bölünmeye koca kaçınması Doğu Türkistan için ibret verici olmuştur.
İngiliz sömürgeciliği yüzünden Çin’in merkezi otoritesi zayıflayınca Rusya, Doğu Türkistan’ı topraklarına katmak ister. Türkistan da yayılma politikası izlemektedir. Komutan Yakupbek, 1853 yılında Rusya’nın 26 gün süren kuşatmasına inatla karşı koyar. Bu saldırıya karşı gösterdiği başarı onu büyük bir ümine kavuşturur. Yakupbek, 1866 yılında Türkistan’ı kendi idaresinde birleştirerek Kaşgar hamlağını kurar. Merkezi Kaşgar olmak üzere 7 şehirden oluşmaktadır. Kumul dışında tüm Doğu Türkistan topraklarından Çin ve Rus ordularını söpürmüştür. Türkiye’nin iki katı büyüklüğünde bir ülkeden bahsediyorum. Yakupan aralarında binlerce kilometre mesafe olmasına rağmen Osmanlı Devleti’ne Sultan Abdülaziz Han’a elçi gönderir. Kurulan Kaşgar hamlanının Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kabul edilmesini ister. Osmanlı İmparatorluğu Yakupan’ın bu talebini kabul eder.
Sultan Abdülaziz’in devleti fiile Doğu Türkistan’a çok sayıda askerliği teçhisat gönderilir. Ordusunun eğitimi içinse Halubay Kazım Bey komutasında subaylardan oluşan bir asker eğitim grubu Kaşgar Hanlığına yollanmıştır. Osmanlı subayları Kaşgar’a vardığında Yakupan tarafından 100 pare top atışıyla karşılanır. Göndere Osmanlı sancağı dikilir. Camilerde Sultan Abdülaziz adına kutbu okutmaya başlanır ve bundan sonra Kaşgar emirliğinde Osmanlı Padişahları adına sikkeler basılır.
Yıl 1875 Gücünü toparlayan Çin 200.000 kişilik ordusuyla Doğu Türkistan’da tekrar işgallere başlar. Osmanlı Devleti ise içinde bulunduğu Osmanlı Rus Savaşı yüzünden bırakın yardım edebilmeyi işgali protesto dahi edemez. Kaşgar Hanlığı Çin tarafından yıkılır ve Doğu Türkistan tekrar Çin işgaline uğrar. Çin İmparatoru emri verir. Doğu Türkistan yeni toprak anlamına gelen Sincan adıyla Çin’e bağlanır.
Satuk Buru Han’ın Kaşgarlı Mahmud’un Yusuf Azhacib’in ziyarı olan Doğu Türkistan adının Sincan olarak değiştirilmesi, işgalci Çin emperyalizminin tarihi yok sayma çabalarının en somut oraneyidir. Çin Doğu Türkistan topraklarını işgal edip yeni topraklar adını vererek kendisine bağladı. Ancak içindeki Türkler ne olacak? Devletler savaşlarla kaybedilebilir ama milletler kolay kolay ortadan kaldırılamaz. Onlar da Türkleri asimile etmek için ellerinden ne geliyorsa yapmaya başlar.
Uygur Türkleri Çin’in politikalarına rağmen Doğu Türkistan’da özlerini, kültürlerini, dinlerini devam ettirir. 12 Kasım 1933, Çin hakimiyeti altındaki Uygur Türkleri bağımsızlık hareketini başlatmıştır. Ayaklanmalar sonucunda Merkezi Kaşgar’da bulunan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulur. Bu cumhuriyet hiçbir yabancı ülkenin desteğini almadan tamamen Doğu Türkistan halkının kendi imkanları ve milli iradesiyle kurulmuştur.
Fakat bağımsız Doğu Türkistan Devletinin kurulması iki ezeli düşmanı birbirine yaklaştırır. Çin ve Sovyetler Birliği Bu yeni Türk Devletine karşı iş birliği başlatırlar. Bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti demek Sovyetler Birliği’ndeki diğer Türkiye Cumhuriyetleri’nin cesaretlenmesi için yakılan meşale gibidir. Stalin işte tam da bundan korkmaktadır. Doğu Türkistan’ın bağımsızlık hareketi Sovyet Rusya’nın topraklarına da sıçrayabilir.
Bu yüzden Sovyet Rusya Kızılordu birlikleriyle Çin’e destek vererek Uygur bağımsızlık hareketini bozguna uğratır. Kuruluşundan sadece 6 ay sonra Türkistan İslam Cumhuriyeti sözde Çin’e bağlanır. Gerçekte ise Moskova’nın kontrolü altına girer. Çin tabi bu durumdan rahatsız. Sovyetler Birliği’nin Doğu Türkistan’daki etkisini tamamen ortadan kaldırmak ve Doğu Türkistan’ı Çin’in gerçek bir eyaleti haline getirmek için stratejik hamleler yapmaya başlar. Bu sırada 2. Dünya Savaşı’nda Alman kuvvetleri Moskova’ya doğru ilerlemektedir. Bu durum Çin’in ekmeğine yağ sürmüştür. Fırsattan istifade Doğu Türkistan’da Sovyet etkisini tamamen kaldırmak ister. Ancak Sovyet yönetimi ne olursa olsun yer altı kaynakları yönünden de oldukça zengin olan Doğu Türkistan’daki ekonomik çıkarlarını kaybetmek istemez. Ve Almanların teklidi karşısında uğraşacak gücü de yok. Bu yüzden Sovyet Rusya politikasını değiştirerek Türklerin bağımsızlık hareketini desteklemeye başlar. Her şey kendi çıkarları için tabi. Aslında Sovyet yönetiminin Doğu Türkistan’ı bağımsızlığına kavuşturmaya hiç niyeti yoktur. Uygur Türklerinin Kurtuluş Mücadelesi hareketinden faydalanarak sadece Çin’e karşı koz olarak kullanacaktır. Stalin ayrıca Doğu Türkistan’ı bir Sovyet Cumhuriyeti olarak Sovyetler Birliği’ne bağlamanın planlarını yapmaktadır.
Alihan Töre, Türkistanlıların Çin ordusunun işgaliyle karşı verdiği direnişin önderliğini üstlenir. Peki kim bu Alihan Töre? Zamanında Rusya ve Osmanlı Devleti karşı karşıya gelmişti. Ruslar Osmanlı’ya karşı sömürgesi altında tuttuğu topraklardan savaşacak askerler toplamaya başlamıştı. Kırgız gençlerini de Rus ordusuna katmak istediler. Alihan Töre, gençleri bilinçlendirerek bu savaşa zorla sürüklenseler dahi Osmanlı’ya karşı tek bir kurşun bile atılmaması için direniş oluşturmuştur.
Onun bu mücadelesi 6 kez hapis yapmasına sebebiyet vermiştir fakat yine de davasından dönmemiştir. Bu defa Uygur Türklerinin özgürlüğü için Doğu Türkistan’a gelmiştir. Alihan Töre önderliğindeki halk ayaklanır. Kim ne derse desin bu bir milli mücadele ve istiklal savaşıdır. Altay Kartalı’yla akabılı. Doğu Türkistan’ın büyük direnişçi komutanı Osman Batur, sayıca kendisinden on kat fazla ve modern silahlarla donatılmış düzenli orduya karşı savaşmaktadır. 1941 ve 44 yılları arasında verilen büyük mücadelede Alihan Töre ve Osman Batur gibi kahramanlar Çin’i mağlup eder. Bu büyük bir başarıdır. Doğu Türkistan Cumhuriyeti ikinci kez resmen kurulmuştur. Alihan Töre Cumhurbaşkanı seçilir. Çin bakar ki Doğu Türkistan’daki hakimiyeti tamamen elden gitmiş. O da barışçıl bir yaklaşım izlemeye karar verir. Sovyet yönetimi Çin’le Doğu Türkistan’ın arasındaki barışı sağlayacaktır.
Cumhurbaşkanı Alihan Töre ile bizzat Stalin’in görüşme teklifi Doğu Türkistan’a iletilir. Bu görüşme Kazakistan sınırında yapılacaktır. Alihan Töre Çin’in ve Sovyet yönetiminin yaklaşımını samimi bulmuştur. Görüşme teklifini kabul eder. Ancak Bilge Kağan’ın söylediklerini hatırlayın. Ne demişti Bilge Kağan? Açık göz, Gileci Çin’in sözüne aldanırsan Türk milleti öldün. Türk milleti öleceksin. Sovyet Rusya ve Çin Alihan Töre’ye kumpas kurmuştur. Stalin Sovyet Ajanları’na Alihan Töre’yi kaçırttırarak Özbekistan Sovyet Oselis Cumhuriyeti’nin başkenti Taşkent’te yerleştirir. Sovyetler Alihan Töre’yi Kırgız direnişinden çok iyi tanımıştır. Orta Asya diye adlandırdıkları Atayurdunu daima Türkistan diye anmaktadır. Asla bunların kuklası olmayacağı, yiğit bir Türk olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bu yüzden ondan kurtulmak istediler. Doğu Türkistan’da ilan edilen bu bağımsızlık diğer Türk topraklarında domino etkisi oluşturabilirdi.
Alihan Töre vefat ettiği 1976’ya kadar 30 yıl boyunca ev hapsinde tutulacaktır. İşte karşıdaki düşman, kusura bakmayın ama bu kadar adi bir konumdadır. Kaçırılan Alihan Töre’nin ardından Doğu Türkistan’a yeni Cumhurbaşkanı, tabi Sovyet yönetiminin de onayıyla Ahmet Kasimi’ye olur. Uygur Türk’üdür. İyitimini Sovyetlerde aldığı için, Sovyet yanlısı bir politika izlediği için vatan hainliğiyle bile suçlanır.
Oysaki Ahmet Can Kasimi, Sovyetlerin gücünün ve Çin tehlikesinin farkındadır. Yukarıda Sovyetler, aşağıda Çin. Doğu Türkistan iki ülkenin gücü arasında, kirli oyunları arasında yok olup gidecektir. Üstelik silaha ihtiyacı vardır. Ne olursa olsun artık bize zulmeden Çinlilerden kurtulalım düşüncesiyle Ruslarla iyi geçinmek, hatta Sovyetler birliğine bağlı Uyguristan Cumhuriyetini kurmak istemektedir. Bu düşüncesi sebebiyle bazı Uygur Türkleri tarafından çok sert eleştirilir. Kimileri ise onun akılcı bir Doğu Türkistan milliyetçisi olduğunu düşünür. Çinliler nüfusça kalabalık, bu nüfusa göre ülkeleri küçük, teknolojik silahları bizden daha üstün. Yurdumuza bir Çin göçü başlarsa eriyip gideriz. Ama Ruslar nüfusça fazla değil, üstelik bizden uzakta olduğu için bizi eritemez, yok edemez diyordu. Ancak Ahmet Can Kasimi’yi bu fikirlerine pek taraftar bulamaz. Çünkü Doğu Türkistan’da Türkler dinine son derece bağlı olup,
komünist ve Rus ismini duyunca bile kaçmaktadır. Yıl 1949, Doğu Türkistan Cumhuriyeti inişli çıkışlı bir şekilde 5 yıl boyunca bağımsızlığını korumaya çalışmıştır. Ancak işler yine değişmeye başlar. Çin’de yaşanan iç savaşın ardından milliyetçi hükümet sona ermiş, Mao Zedong liderliğindeki Çin komünist torusu Sovyet yönetiminin de desteğiyle Çin de iktidarı ele geçirmiştir. Artık iki ülke arasında buzlar erimeye başlar.
Çin ve Sovyetler birliği arasında Dostluk, İttifak ve Karşılıklı Yardımlaşma Anlaşması imzalanacaktır. Tabi Masaya Doğu Türkistan’da yatırırlar. Doğu Türkistan’ın Çin toprağı olduğunu kabul eden maddelerde bir güzel uzlaşırlar. Sovyet oyunuyla Doğu Türkistan Çin’e peşkeş çekilecektir. Kirli oyunlarını başlatırlar. Önceki Cumhurbaşkanını kaçırmışlardı. Ancak bu sefer çok daha ileriye giderler.
Leader Mao, Pekin’de düzenlediği Halk Siyasi Dayanışma Konferansına Doğu Türkistan’ı da davet eder. Allah Allah hangi davet bu çocuğa? Bu davet aslında Stalin isteğidir. Doğu Türkistan’ın kurucu üyeleri, Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti üzerinden uçağa bindirilerek Pekin’e doğru yola çıkar. Kimler var bu uçakta? Cumhurbaşkanı Ahmet Can Kasimi ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin önderileri. Başlarına geleceklerden habersiz heyet tam kadro uçağa biner.
Ve uçağın vay kalgövü civarında çay beli biçimde düştürü haberi verilir. Bir dönem politikaları sebebiyle casus bile ilan edilen Ahmet Can Kasimi’nin onun bunun adamı olmadığı da ortaya çıkar. Çok ince bir sözü var Kasimi’nin. Der ki, milletim ezildiğinde ben hep milliyetçiyim. Doğu Türkistan Cumhurbaşkanını ve en önemli devlet adamlarını bir anda kaybetmiş, devlet bir anlamda başsız kalmıştır. Bu yaşanan kaosu düşünün, bu hadisenin gerçek yüzü bugüne kadar belgelenmemiş olsa da kaza süsünün ardından daha bir ay bile geçmeden yaşanacaklar bence kanıtın alasıdır. 25 Eylül 1949 Çin Kurtuluş Ordusu Sovyetler Birliği’nin yardımıyla Doğu Türkistan’a saldırır. Bu iki güç dengesinin kirli oyunları yüzünden on binlerce Türk’ün bağımsızlıkları uğruna canı ve kanı pahasına korumaya çalıştığı Doğu Türkistan yine işgal edilmiştir.
Uygur Türkleri defalarca isyan etmeye kalkar. Ancak isyanlar her seferinde çok sert bir biçimde bastırılır. Komünist rejim Doğu Türkistan’daki egemenliğini güçlendirmek amacıyla askeri kontrol komiteleri kurar. Rejime karşı olan binlerce kişi idam edilir ve yüz elli binden fazla Uygur Türk’ü höç etmek zorunda kalır. Doğu Türkistan topraklarına Han Çinlileri yerleştirmeye başlanır. Hedef bellidir. Bir gün Doğu Türkistan’da yani onların deyimiyle Sincan’da sadece Çinliler olmalıdır.
Doğu Türkistan’ın direnişçi komutanı Osman Batur da devrim düşmanlığı suçundan idam edilenler arasındadır. Son sözleri şu olur. Ben ölebilirim ama dünya var oldukça benim milletim mücadeleye devam edecek. Dediği gibi de olur. Çin’in kapalı kapılar ardında Uygur Türklerini yok etmeye yönelik acımasız politikalarına rağmen Uygur Türkleri mücadeleye devam edecektir. Yıl 1955. Çin Doğu Türkistan’ı eyalet statüsünden çıkartarak özer bölge ilan eder. Doğu Türkistan’ın köylerindeki genç kadınları Çin’deki fabrikalara işçi olarak götürme uygulaması başlatılır. Gerekçi olacaksa fazla iş gücünü değerlendireceğiz. Fakir aileleri zenginleştireceğiz derler. Ancak götürülen kadınlardan dönmek isteyenlere izin verilmez. Kadınların fabrikalarda hapis hayat yaşaması, maaşlarının ödenmemesi hatta taciz ve tecavüz gibi vakallar doyurmaya başlar. 10 sene içerisinde Doğu Türkistan halkı 58 kez kitlesen olarak araplarır. Şöyle düşünün, ata topraklarındasınız. Ancak Çin halkı tarafından sömürülüyor, aşağılanıyor, hatta terörist muamelesi görüyorsunuz. Oysa Uygur Türkleri ne azınlık ne de teröristtir. 20 milyona yakın Uygur Türkü Doğu Türkistan topraklarının asıl sahibidir. 1945 yılında Uygur Türklerinin nüfusu %80’den fazla iken Han Çinlilerin oranı sadece %6’daydı.
2000’li yıllardaysa Han Çinlilerin oranı %39’a çıkarken Uygur Türkleri %46’ya geriler. Geriye kalanlar Kazak, Kırgız ve Özbek Türkleridir. 5 Temmuz 2009 Uygur Türkleri düşük ücretli işlerde sömürülürken Han Çinlileri yüksek maaşlar alarak ekonomik refah ulaşmıştır. Uygur Türkleri bu ayrımcılığa isyan eder.
Urumqi’de Uygur işçilerinin çalıştığı fabrika, elleri sopalı Han Çinlileri tarafından basılınca Uygur gençleri protesto için sokaklara dökülür. Bu protestolar 3 gün boyunca sürecektir. Uluslararası insan hakları örgütlerinin barışçız olarak tanınadığı gösteriler Çinlilerin Uygurlara saldırmasıyla çatışmaya döner. Çin güvenlik güçleri, kısa zamanda sayıları 30 bini geçen göstericilerin çevresini zırhlı araçlarla kuşatarak ağır sınırları
ateş açmıştır. Çin resmi haber ajansına göre 137 Han Çinliğe karşı 46 Uygur Türkü hayatını kaybetmiştir. Fakat Çinlilerin açıkladığı hiçbir rakam ve söylediği hiçbir söz doğru değildir.
Urumçi’de binlerce Uygur Türkü öldürülmüştür. O tarihten itibaren Doğu Türkistan’da 6 ay boyunca internet erişimi engellenir. Protestoların arkasından polis operasyonları başlar. Birçok Uygur Türkü evlendirmeyi başlar. Doğu Türkistan’ın dünya ile internet ve telefon bağlantısı kesildiği için uluslararası medya bu durumu yakından izleyemez. Yıl 2013 Xi Jinping iddialı bir proje açıklar. Bu gördüğünüz harita Çin’in milyonlarca Uygur Türkü’ne baskı yapmasının trilyon dolarlık nedeni.
Bir yol bir kuşak projesi. Çin demiryolları, gaz boru hatları ve diğer altyapı projeleri ile dünyadaki yaklaşık 70 ülkeyi birleştirmeyi hedefliyor. Böylece Antik İpek Yolu yeniden küresel bir ticaret hattı haline gelecek. Bu proje hayata geçince dünyanın Çin ile ticaret yapması kolaylaşacak. Çin 2049’da tamamlanacak bu projesi ile dünyanın yeni süper gücü olma hayaline kavuşacak. Peki bu büyük projenin kalbinde neresi yer alıyor? Doğu Türkistan. Onların deyimi ile Sincan. Doğu Türkistan Çin’in Orta Asya, Ortadoğu ve Avrupa pazarlarına açılan kapısı. Bu yüzden Doğu Türkistan Çin için hayati yönem taşımakta. İşte Pekin’in bölgedeki baskısı bu projenin ilanından sonra katlanarak artacaktır. Bir de Doğu Türkistan enerji kaynakları bakımından oldukça zengin.
Çin’in en çok ihtiyacı olan şey ne? Enerji. Bugün Doğu Türkistan Çin’in kömür rezervinin yaklaşık %40’ını, petrol ve doğal gazınıza %20’den fazlasını karşılıyor. Ancak Çin, dünya kamuoyuna karşı acımasız politikalarını aklamak için elle tutulur bir sebep bulmalı. Çin Doğu Türkistan meselesini sanki 1990’larda ortaya çıkmış bir terör sorunu gibi lanse etmeye çalışır. Bu tezini doğrulamak için de bir plan bulur. Bir kuşak bir yol projesinin açıklandığı 2013 tarihinden itibaren ilginç bir şekilde yüzlerce Doğu Türkistanlı normal şartlarda kuş bile uçurulmayan güney Çin sınırından sorunsuzca geçerek Suriye’ye ve Irak’a transfer edilmeye başlar. Çin İstihbarat Örgütü, IŞİD’e katılmalarına gizliden destek vererek dünyada Uygur Türklerinin itibarını zedelemek istemektedir.
Ve 2015 yılında Çin 300 Uygur Türk’ü vatandaşının Suriye’ye giderek Nusra cephesiyle birlikte hareket eden Türkistan İslami Partisi adlı örgüte katıldığına açıklar. Çin bu sayede dünyaya karşı bakın ben radikal İslamcılarla mücadele ediyorum diyerek kirli propagandasını rahatlıkla yapma imkanı bulur. Uygur Türkler için olumsuz algı yaratarak kendini terör kurbanı masum bir ülke olarak yansıtmaya başlar. Çin’i hafife almayın. Bu bile huyundan vazgeçmez.
Geçmişte Türklere karşı nasıl entrikalar çevirdiyse günümüzde de ciddi istihbarat faaliyetleri yürütmektedir. Çin, militant Uygurları terörist olmakla suçlayınca kuşak ve yol projesi sorunsuzca ilerleyecek başka pek çok ülke gibi Türkiye’ye de büyük yatırımlar yapacaktır. Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi Köprüleri, Harmaray ve Avrasya Tünelleri Çin’in finansal destek sağladığı altyapı yatırımlarından. Çin 2017 yılında Doğu Türkistan’da Uygur Türkçesini eğitim dili olmaktan çıkarma kararı alır.
Öğrenciler ana dillerinden mahrum olarak yetiştirilir. Müslümanlar tarafından yaygın olarak kullanılan dini anlamlara sahip düzü nelerce isim yasaklanır. Yasaklar listesinde Muhammed, Ayşe, Fatma, Sümeyye, Medine gibi isimler yer alıyor. Artık bir Uygur Türkünün kendini Çinli olarak görmemesi, Çin yönetimi açısından cihasi bir başkaldırma olarak değerlendirilir. Doğu Türkistanlı aileler fişlenerek Uygur Türkleri bir bir kaybolmaya başlar.
Bu noktada gördüğünüz alan Doğu Türkistan’daki toplama kamplarının uydu görüntüleri. Büyük bir insan grubu kaldıkları kamp ve çalıştırıldıkları fabrika arasında götürülüyor. Özgürlüklerinden mahrum edilerek ağır şartlar altında zorla çalıştırılıyorlar. Sincan Pamuk da bunun örneklerinden birisi. Dünyanın pamuk ihtiyacının beşte biri Sincan’da üretiliyor. Yıl 2018
Birleşmiş Milletler Doğu Türkistan’da bir milyondan fazla Uygur Türkünün toplama kampında tutulduğunu açıklar. Uydu görüntüleri de bunun kanıtıdır. Çin hükümeti bu kampların varlığını 2018’de kadar hep inkar etmiştir. Foyas ortaya çıkınca da ne yapalım biz de buraları eğitim merkezi diye yutturmaya çalışalım derler. Uygur Türklerine bu kamplarda gönüllü ve ücretsiz mesleki eğitim verdiklerini, insanların iş bulmasını ve faydalı yurttaşlar olmasını sağladıklarını asla bir toplama kampa değil okul olduklarını iddia ederler. Ne ersen. Öyle bir okul ki her binanın çevresi tellerle çevrili, gözlem kuleleri ve gardiyanlarla sürekli gözetim altında. Bu sözde eğitim kamplarına alınanlardan dışarıdaki yakınları bir daha haber alamıyor. Gazeteciler bu bölgeye asla yaklaştırılmıyor. Hatta birçok muhabir çektikleri görüntüler silinerek sınır dışı edilmiştir.
Bu yerin importu. Bu yerin importu ve yıkanılmıyor. Daha üç yaşında olan on binlerce çocuk ailelerinden ayrılarak kamplara gönderilir. Amatçı bu çocukları köklerinden koparmak. Onların Türk kimliğini, medeniyetini, tarihini yok etmek. Hocam, bu kadar mı? Sen nereli? Ben Çinliler!
Yıl 2019. Zalim Çin yönetimi Doğu Türkistan’da uygulara karşı baskılarını her geçen gün arttırmaktadır. Çin, Doğu Türkistan’da sadece son üç yılda 380’den fazla toplama kampı oluşturmuştur. Birleşmiş Milletler Doğu Türkistan’da fiili soykırım uygulandığını ilan eder. Birleşmiş Milletler üyesi 39 ülke, Çin hükümetine ortak mektup gönderir. Bu Çin’e karşı ilk büyük toplu meydan okumadır.
Çin’e, Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında zorla tutulan uygurları derhal serbest bırak. Bağımsız gözlemcilerin, Sincan’daki kamplara girmelerine izin ver çağrısı yapılır. Ortak bildiriye imza atanlar, işte bu ülkeler. Ancak trajikomik bir şekilde mektupta kimin imzası yer almaz? Türkiye’nin. Çin’den bağımsız uluslararası gözlemcilerin, Sincan’daki kamplara girmelerine izin vermeleri talep edilir.
Dünyanın yeni süper gücü olmaya aday Çin’in, Doğu Türkistan yüzünden başı beladadır. Artık batıdan gelen bu baskıya karşı bir çözüm bulmak zorundadır. O da seçilmiş birkaç gazeteciyi Doğu Türkistan’da, sadece kendi belirledikleri kampa davet eder. Peki davetten hemen önce ne yaparlar biliyor musunuz? Bu uydu görüntüleri gazeteciler davet edilmeden hemen önce çekildi. Gazetecilerin ziyareti öncesi, Dözde eğitim kampı değiştirilir.
İçerideki parmaklıklar bir güzel kaldırılır, gözetleme kuleleri kaldırılır. Uygu Türklerinin sıraya dizildiği boşalanlar, spor sahalarına dönüştürülerek gazetecilere sanki hep varmış gibi övüne övüne gösterilir. İşte dünyaya göstermek istedikleri kamp görüntüleri bunlardır. Burası hapishane değil, tam tersine Uygu Türkleri burada çok mutlu, kendi istekleriyle aşırı düşüncelerinden arınıyorlar derler. Uygu Türklerine uzun saatler boyunca Çince öğretilir.
Çin Komünist Partisi’ni seviyorum temalı yazılar yazdırılır. Bildiğiniz bir beyin yıkama kampı. Üstelik buraya kendi istekleriyle geldiklerini iddia ediyorlar. Tek amaçları, Türklüklerini ve dinlerini unutturmak. Şimdi sizi biriyle tanıştırmak istiyorum. Aranızda mutlaka onu hala bilmeyenler vardır. Uygu Türklerinin dünyaca ünlü ozanı Abdürrahim Heyit. Türkülerini dinlerken Doğu Türkistan’ın çarpan yüreğini avuçlarınıza hissedeceğiniz Yunus Emre, Ahçık Veysel, Neşet Ertaş kadar büyük bir ozan.
Şimdi dinleyeceğiniz eserinde direnen bir milletle var olmaya çalışan Doğu Türkistan’ın diyaloğunu dile getiriyor.
Bu büyük üstad 2017 yılında söylediği Türkler sebebiyle Çin yönetimi tarafından mahkum edilir. Çünkü Abdurrahim Heyit, Türkleriyle Çin’in en çok istemediği şeyi yapmaktadır. Uygu Türklerine özlerini hatırlatmaktadır. Kendisinden uzun süre haber alınamayınca Türkiye’den kamplarda öldü haberleri yayılır.
Oysa Dışişleri Bakanlığı, Anadolu Ajansı, siyasetçiler ve basın mensuplarının inandığı bu haberler asılsızdır.
Abdurrahim Heyit’in hayatta olduğuna dair videosu Çin yönetimi tarafından servis edilir.
Abdurrahim Heyit gibi büyük bir değer şu anda hayatta ancak Çin esareti altında. Sadece onların istediklerini söylemek zorunda. Doğu Türkistan’da kamplarda olmayanlar için de şartlar çok ağır. Kamplardan çıkırılanlarsa tekrar dönmemek için itaat ediyor. Çin her türlü iletişim aracını özel yazılımlarla kontrol ediyor. Her yerde yüz tanıma kameraları var. Tüm hareketleri izleniyor. Aslında bu teknoloji tüm Çin’de hakim. Ancak Doğu Türkistan’da işler Ruvana’dan çıkmış durumda.
Sızdırılan belgelere göre sadece pasaport başvurusu yaptığı için kampı alınmış olanlar da var. Ayrıca rejim keseleye marksist açıdan baktığından dini değiştirilmesi gereken ahlaki bir hastalık olarak görmekte. İbadet özgürlüğü diye bir şey yok. Müslümanlara karşı dinsizleştirme politikaları uygulanıyor. 2017 yılında aşırılıktan kurtulma yönetmeliği kabul edilir. Fotoğraftaki toplama kampının kapısında aşırılık azaltma eğitim merkezi yazıyor. Aşırılık belirsiz sayılan sakal yasaklanır. 18 yaş altındaki Uygur Türklerine namaz kılmak ya da camiye girmek yasaktır. Uygur Türkleri ya Çin Komünist Partisi’ne sadakat edip sisteme uyacak ya da toplama kamplarına gönderilecek başka seçenekleri yoktur. O derste deriz ki bu isimler din din zehirleniyorlar. İslam deneyi diyen bir yukumdaki söz. Doğu Türkistan’daki onlarca türbe, mezarlık ve caminin uydu görüntülerinden bir bir yıkıldığı da tespit edilir. İşte öncesi ve sonrası görüntüleriyle Doğu Türkistan’da yok olan camiler. İslam üzerindeki bu sert kısıtlamalar bazı Uygur Türklerini radikalleştirir. Kalan camilerse gözetleme sistemleriyle donatılmış halde fişlenmekten korkan insanlar birkaç sene evvel akın ettikleri camilere şimdi gitmekten de korkuyor. Bu 800 yıllık tarihi Kerya Atika Camesinin kuzey kapısı. İbadethaneye anlam katan bir eser. Uydu görüntülerinde 2017’nin sonuna kadar olduğu yerde duruyor. Şimdi ise yerinde yerler esiyor. Bu bir kültürel soykırım. Uygur mirası bir bir yok ediliyor. Peki dünyanın gözü önünde bu zulümleri yapan Çin’e kim dur diyecek? Doğu Türkistan konusunda Çin’le birlikçi olduğunu söyleyen Pakistan mı? Çin’in iç işlerine müdahale edilmesine karşıyız diyen Suudi Arabistan mı? Ülkesine sığılan 6000 Müslüman Uygur Türkünü Çin’e iade eden Mısır mı? Yoksa Arakanlı ve Filistinli Müslümanların savuncusu olarak ön plana çıkmış Türkiye mi? Hem Türklü hem de Müslümanlığı tehdit eden bu meseleye karşı en duyarlı olması beklenen ülke tabii ki Türkiye.
Şu anda Türkiye’yi dünyadaki bütün Müslümanların sorunlarına karşı en yüksek perdeden konuşmuş bir iktidar yönetiyor. Bir dakika. Bir dakika. Tamam. Bir dakika. Tamam. Bir dakika. Sana da çok teşekkür ediyorum. Benim için de bundan böyle Davos bitmiştir. Daha Davos’a gelmem.
Bundan böyle bitmiştir. Türkiye önceki yıllarda Çin’in Doğu Türkistan politikasını toy kırımı olarak tanımlıyordu. Fakat günümüzde Doğu Türkistan meselesine karşı en sessiz kalınan dönemdeyiz. Haziran 2019’da Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine uygulanan baskıların incelenmesi için İYİ Parti Meclise önergi sunar. Çekak AK Parti vekilleri hayır oylarıyla reddedilir. Uygur Türkleri için zamanında esip gürleyen MHP vekilleri ise çekimsel oy kullanır. Üç kuruş menfaat uğruna, kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar uğruna kardeşini yüzüstü bırakan vicdansız bir iktidarla karşı karşıyayız.
Türkistan’da, Uygur kardeşlerimizde uyguladığı zulme Avrupa’dan Amerika’dan ses geliyor ama Ankara’dan hala çıkmıyor. Bu Cumhur İttifakı gerçekten bir acayip. Ret kararından bir ay sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan Çin’i ziyaret eder. Uygur meselesini istismar eden yaklaşımlar da var. Bu istismarlar Türk-Çin ilişkilerini olumsuz etkiliyor der. Çin’le 50 milyar dolarlık ticaret hacmi hedeflediklerine çıkar.
Ayrıca ortada bir de Çin’le 2017 yılında yapılmış bir suçluların iadesi anlaşması var. Bakalım Dışişleri Komisyonu gündemine almaya cesaret edebilecekler mi çok merak ediyorum. Buradan ilan ediyorum. Bunu yapacak kişi kardeşlerimizin mezalimine imza atacak kişidir. Ve bunu bir utanç nişanı olarak ömür boyu taşıyacaktır. Suçluların iade anlaşması da Çin’den aşı paketleri yola çıktıktan sonra mecliste onaylanmıştır. Çin Merkez Bankası Türkiye ile 2012’de yaptığı swap anlaşmasını 2021’de de 400 milyon dolara kadar genişletir. Çin’le ilişkiler derinleştikçe Türkiye’nin Doğu Türkistan’ı desteği kısık sesli 3-5 açıklamadan ibaret kalır. Türkiye diplomatik bir dille Çin’i doğrudan kınamaktan kaçınarak Uygurlar’a karşı izlenen acımasız politikaları, insan hakları ihlallerini sessiz ve etkisiz bir politikayla izler. Nitekim bunlara sorarsan en büyük Türk, en has Müslüman kendileridir. Ama Müslüman Türk’üm dediği için zulüm gören kardeşlerimizi duymuyor, iki laf edemiyorlar. Meral Akşener, partisinin grup toplantısındaki konuşmasına ara vererek Doğu Türkistan’ın Nursiman Abdurrahşit’i kürsüye davet etmişti. Bu hafta kürsümüzün çok özel bir konuğu var. Kendisi, haktan ayrılmayan Türkler Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi diyen büyük alim Kaşgarlı Mahmud’un diyarından geliyor.
Doğu Türkistan’ın evladı Kaşgarlı Nursiman Gül Abdurrahşit kardeşim aramızda. Kürsüyü ona, sözü de atalar diyarı Doğu Türkistan’a bırakıyorum. Buyur güzel kızım, kürsü senindir. Ancak Meclis TV ve Anadolu Ajansı canlı yayını keserek bu konuşmayı vermemiştir. Benim adım Nursiman Gül Abdurrahşit. Türk dünyasının gururlu andığı Kaşgarlı Mahmud’un yurdunda doğup büyüdüm. Doğduğum topraklara faydalı bir evlat olarak yetişmek için, onlara katkı sağlamak için çok çalıştım ve 2015 senesinde bu hayallerimin peşine koşmak için Türkiye’ye geldim.
Beni Türkiye’ye uğurlarken annem babam ve akrabalarım kardeşlerim çok sevindiler ve benden büyük başarılar bekliyordu. Mezun oldum ve şu an İstanbul’da prestijli bir firmada çalışıyorum. Ama maalesef sevinçimi ailemle kardeşlerimle paylaşamıyorum.
İnanın ki şu an bulunduğum bu durumu Allah düşmanımı bile vermesin dediğim bir durumdayım. 2017-18 Haziran’dan beri ailemle iletişim kuramıyorum. Ne akrabalarım ne kardeşlerime ulaşabildim. Tam üç senelik çabadan sonra öğrendim ki, annem babam abim ve küçük kardeşim ilk olunca 21. yüzyılın toplama kampları götürülmüş. Sonradan hiçbir gerekçik gösterilmeden hapse çarpıtılmış. Babam Abdüresit Tohtu 55 yaşında emekli memur 16 yıl 11 ay hapse çarpıtılmış.
Bu benim sevgili annem Taci Gülkadir. 52 yaşında 13 yıllık hapse çarpıtılmış. Bu benim abim Ahmetcan Abdüresit 34 yaşında abim de 7 senelik hapse çarpıtılmış. Bu da benim küçük kardeşim. O da 15 yıl 11 aylık hapse çarpıtılmış.
Onların suçu neydi? Yani çocukların mutluluğu için başarıs için tüm hayatını atamış annem ve babam, Kaşgar’da başarılı iş adamı olan abim ve kardeşim ne gerekçiyle bu kadar zulmü maruz kalıyor? Uluslararası kamuoyuna sunulan raporlardan gördüğünüz gibi 2017’den beri
Çin kendi yasalarını içe sayarak mesela Türkiye’ye okumaya gelmek, yurt dışında ticaret yapmak, hatta yurt dışındaki akrabalarıyla iletişim kurmayı bir suç olarak nitelendirdi ve şu an 3 milyondan 5 milyonu kadar kardeşlerimiz toplama kampında bulunmaktadır.
Benim ailemin başına gelen bu zulmün sebebi de benim ve benim Türkiye’de bulunmam. 4 sene, yaklaşık 4 sene oldu annemin sesini bile duyamadım. Beni canından çok seven babam ve kardeşlerimin şu an nerede, ne durumda olduğunu bilmiyorum. 90 yaşındaki dedesi, anne babası yani 30 senelik memur olan annesi, hatta Türk vatandaşı olan kardeşinin nerede olduğunu bilemeyip de onların toplama kamplarında hayat olup olmadıklarını öğrenmek için İstanbul’un sokaklarında kendi sesini duymaya çalışan kardeşlerimi her yerde görebilirsiniz. Ben de onların hayatı olup olmadığını bilmeden koskoca 4 sene geçirdim.
Benim feryadım siyasi değildir. Ben sadece bir insan olarak annem babamı görmek, onlara sarılmak, insan gibi yaşamak istiyorum. İnsanlıktan, müslümanlıktan, Türklükten yardım bekleyerek 4 sene geçti. Ama toplama kampları hala orada hatta büyüyorlar.
Şimdi şunu sormadan edemiyorum. Dünya neyi bekliyor? Oradaki milyonlarca insanın ölmesini mi? Nasıl inanırım ki Müslümanların, Türklerin kardeş olduğuna? Elinizi, yüreğinizi koyunuz. Vicdanı olan, insan olan herkesin yapması gerekeni bir an evvel yapmasını istiyorum. Bu zulüme hep birlikte dur demenizi istiyorum.
Ben sözümü söyledim. Şimdi insanlıktan cevap bekliyorum. Beni dinlediğiniz için, acılarımı paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Saygılarınızla. Teşekkürler. Sağ ol kızım. Var olasın. Allah seni sevdiklerine, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi de huzura koştursun inşallah. Esir iken Kırım, Kerkük, Türkistan.
Bana zindan olur Maraş Elbistan. İbn-i Sina, Dedem Korkut, Alparslan. Susarsam hakkını helal etmesin. Amerika, Doğu Türkistan’daki insanlık sorununa en çok ses çıkaran ülkeler arasında. Amerika ve insan hakları savunuculuğu. Komik geldi değil mi? Çin ekonomik ve teknolojik olarak dünyada baş göndüren bir yükselişte.
Hele bir de demin bahsettiğim bir kuşa bir yol projesi gitsin. Değmeyin Çin’in keyfine. Çin bu proje ile dünyanın en güçlü ülkesi Amerika’nın statüsüne meydan okuyor. Amerika’nın kıskanması gereken bir ülke varsa o da Çin. Ancak Çin ne kadar güçlü, buharlıklı ve etkili olursa olsun gerçekler ortada. Doğu Türkistan’da yaşananlar büyük bir insanlık sorunu. Amerika, rekabet içinde olduğu Çin’e karşı kendince bir koz ele geçirmiş durumda. Uygur Türklerinin Çin’in yumuşak karnı olduğunu biliyor ve bu kartı kullanmayı çok seviyor. Yani kara kaşını kara gözünü sevdiğinden Doğu Türkistan meselesine sahip çıkmıyor. Rabia Kadir örneğine bakalım. Uygur Ana diye anılan Rabia Kadir. Bir zamanlar Çin’in en zengin insanları arasındadır. Pekin yönetimini sık sık eleştirir. Kaynaklarını Uygur Türklerinin eğitimine harcar. 1999 yılında Uygur Türklerinin uğradığı zulümleri dışbasına duyurunca hükümet sırlarını açıklama suçuyla 6 yıl hapis cezasına çaktırılır. Denize düşen yılana sırılır derler. Hapisten çıktıktan sonra ata topraklarını terk ederek Amerika’ya kaçmak zorunda kalır. Dünyanın dört bir yanında konferanslar vererek Doğu Türkistan’da yaşananları anlatır. Uygur Türklerinin haklarını savunmak ister. 2006 ve 2007 senelerinde ikinci vatanım dediği Türkiye’ye gelmek için vize başvurusu yapmıştır. Fakat Türkiye’den vize verilmez. Erdoğan 2009’da Rabia Kadir’e vize veririz açıklaması yapsa da Türkiye 10 yıldır Rabia Kadir’e vize vermiyor. Bazıları onu Amerika’nın piyonu olmakla suçluyor. Ancak onun mücadelesi bunu hak etmiyor. Amerika’nın Uygur Türkleri üzerinden provokasyonlara da yatsınamaz bir gerçek.
Fakat Amerika’nın bunu kullanması Doğu Türkistan’da yaşananların Amerika’nın oyunu olduğu anlamına asla gelmiyor. 21. yüzyıl dünyasında Uygur Türkleri toplama kantlarında esaret altında yaşıyor. Çin sahte tarih yazıp tüm dünyayı bu masala inandırmaya çalışıyor. Onların da tarihinde Doğu Türkistan’ın Türklerin toprağı olduğu yazıyor. Bunu bal gibi de biliyorlar. Yine de Çin bu topraklar bizimdir tezini tarih kitaplarına yazmaya devam ediyor. Bu insanlar kendi milli varlıklarını yüzlerce hatta binlerce yıllık topraklarıyla dillerini kültürlerini dinlerini, Türk lüklerini savunduğu için baskıdan zulümden asimilasyondan kurtulmak istedikleri için tüm dünyaya seslerini duyurmaya çalışıyor. Kendi topraklarında temel hak ve hürriyetlerini talep etmekten başka niyesi olmayan insanlar terörist.
Bölücü ilan ediliyor. Onların sesine kulak verin. Ne yazık ki konu Arap olunca ortalığı ayağa kaldıranlar kendi öz kardeşlerinin, Müslüman kardeşlerinin yaşadığı bu zulme sessiz kalıyor. Çin bunun hesabını insanlık adına bir gün mutlaka vermek zorunda kalacak. Esaretin ve zulmün son bulması, Gök Bayrağı’nın bir gün özgürlüğüne kavuşması bileyle.
Al bayraktan Gök Bayrağı selam olsun.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir