Deccal’in İnanılmaz Hayat Hikayesi
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=8oF8vRQfkrI.
Beccalin inanılmaz hayat hikayesi. Kıyametin en büyük alameti. Allah’a karşı ilahlık iddia eden komutan. Yahudi soyundan gelen en şerli insan. Buluta, güneşe ve denizlere emri geçen zat.
Gözüyle insanlara etkisi altına alan yaratık. Dünya ondan daha büyük bir fitneyi asla görmedi. Şeytanlara ve cinlere hükmeden varlık. Beccal Resulullah aleyhisselatü vesselam buyurdular ki Hazreti Adem’in yaratılışından itibaren kıyamete kadar geçen süre içerisinde Beccal’den daha büyük bir hadise yoktur.
Resulullah aleyhisselatü vesselam buyurdular ki Şüphesiz 10 alamet zuhur etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Doğuda, batıda ve Arap Yaramadasında birer yerin batması Duman, Deccal, Dabbetül Arz, Yecüç ve Mecüç Güneşin battığı yerden doğması
ve Adem toprağının sonundan Yemen’den bir ateş çıkarak insanları haşrolacakları yere sürmesi buyurmuştur. Sabi’nin Fatıma bint Kays radiyallahu antdan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır. Resulullah aleyhisselatü vesselam buyurdular ki Teminut Dari Hristiyan bir kimseydi. Gelip biat etti ve Müslüman oldu. O benim Mesih-Deccal’den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre Temin bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cuzam kabilelerinden 30 kişi vardı. Hava şartları iyi olmadığı için onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda Güneş’in battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü, kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar tüilerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. Abdullah İbn Amr işte ahir zamanda çıkacak Dabbetul Arz odur dedi. Adaya inenler şaşkın şaşkın sen necisin neyin nesisin dediler. O cevap verdi. Ben cesaseyim yani casusum. Cesase nedir denildi. Ey cemaat şu manastıra kadar gelin içinde bir adam var. O sizin haberinizde müştaktır dedi.
O böylece bir adamdan söz edince biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. İçeride bir adam vardı. Hilkatçe gördüklerimizin en irisiydi. Ve elleri boynuna dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı. Vah sana kimsin sen dedik. Benim haberimi alabilmişsiniz şimdi siz kimsiniz bana söyleyin dedi. Arkadaşlarım biz bir grup arabız bir gemideydik. Denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu adaya yaklaştık. Sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüğünün çokluğundan başı ne taraf arkası ne taraf anlayamadık. Vah sana nisin sen dedik.
Ben cesaseyim dedi. Biz cesase de ne dedik. Manastırdaki şu adama gelin o sizin haberinize pek müştaktır dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından emin olmadığımız için korktuk dedi. Adam bana Beysan hurmalığından haber verin dedi. Biz onun neyinden haber soruyorsun dedik.
Ben onun ağacından soruyorum. Meyve veriyor mu dedi. Evet dedik. Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır dedi. Bana Taberiye Gölü’nden haber verin dedi. Onun nesinden haber istiyorsun dedik. Onun suyunun çekilmesi yakındır dedi. Bana Zuher gözesinden haber verin dedi. Sen onun neyinden haber istiyorsun dedik.
Gözede su var mıdır orada su var mıdır dedi. Evet onun çok suyu vardır. Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar dedik. Ümmilerin peygamberinden bana haber verin. O ne yaptı dedi. O Mekke’den çıkıp Yesrib’e Medine’ye yerleşti dedik. Araplar onunla mukatele etti mi dedi. Biz evet dedik. Onlara karşı ne yaptı dedi.
Bizde onu ezmek için peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. O da bize bu onların itaat etmeleri kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım. Ben Mesih Deccal’im. Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım.
Kırk gün içinde uğramadığım kariye, köy kalmayacak. Mekke ile Taybe, Medine hariç bu iki şehir bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem elinde yalın kılıç bir melek beni karşılar. Benim oraya girmeme mani olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır. Onları korur dedi. Sonra Resulullah aleyhisselatü vesselam çubuğuyla mimbere dürterek Bu Taybe’dir, bu Taybe’dir, bu Taybe’dir. Ben bunu size anlattım değil mi buyurdular. Halk da evet diye karşılık verdi. Bunun üzerine aleyhisselatü vesselam Temim-i Dari’nin rivayetinin
benim size ondan Mesih Degcal’den, Mekke ve Medine’den anlattığı muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz o Şam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayır, doğu tarafındadır. Evet, o doğu tarafından zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir. Buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti.
Degcal 70 halka ile bağlanmıştır. Halkaları yavaş yavaş sökülüyor. Zamanı gelince halkaları sürülecek ve Degcal dünyayı ifsat edecek. Degcal Yahudi soyundan gelen bir insandır. Büyük Degcal’in ispirtizma neviinden tesvir edici, büyüleyici özellikleri bulunur.
İslam Degcal’ının da gözünde tesir edici bir manyetizma vardır. Degcal’in göstereceği harikalar rüzgar estirmek, yağmur yağdırmak, bitki bitirmek ve benzeri bir takım harikalardır. Degcal sade bir esmer teni olacak. Yanaklarında bir pembelik olacak. İki gözü de ayıplı olacak.
Bir gözü kör olacak. Diğer gözü de hakikati görmeyecek. Gözünün biri yeşil, cam gibi ama kör. Gözünün biri iri, üzüm tanesi gibi dışarıda ve gözünün kenarında kalın bir et vardır. Degcal aldatıcı, karıştırıcı manasına gelir. Lakabı Mesih’dir. Bu lakabı sağ gözünün meshedilmesi yani kör olması ile ilgili verilmiştir. Hz. İsa’nın lakabı da Mesih’dir. İnsanların gözlerini meshedip körlerin gözlerini açtırdı. Degcal, cüstele, heybetli, kızıl renkli, kıvırcık saçlı, ensesi kalın ve alnı geniş bir kimsedir. Kısa ve ayrık bacaklıdır. Alnında KFR yazısı vardır. Okuma yazması olsun olmasın, onu her Müslüman okur. İcraatlarını beğenmeyen herkes o yazıyı okuyacaktır. Çocuğu olamayacak, ayak bastığı hiçbir yer kalmayacak, Mekke ve Medine’ye giremeyecek. Suratları kalkan gibi bir millet ona uyacak. Enes radiyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu. İsfahan Yahudilerinden Taylasanlı 70.000 kişi Degcal’in ardından gider. İsfahan’da insanlar ona hilafet verecek. Büyü ile meşgul olup sihirler ishar edecek. Degcal’in gece gözleri uyur ama asla kalbi uyumaz. Her şeyin farkındadır. Tüyleri, kılları çok sert olan bir eşeği vardır. Eşeğinin üstüne kurşundan bir minder vardır. Eşeğinin iki kuşağının arası 40 arşındır. Yani 27 metredir. Eşeğin ayaklarının arası bir gün bir gecelik mesafededir. Dünyayı çok kısa zamanda dolaşacaktır. Rüzgarı arkasına alacak, bulut hızıyla gidecektir. Eliyle bulutlara uzanacak, güneş batmadan batıya ondan evvel gidecektir. Babası uzun boylu, sık etli, burnu gaga gibidir. Annesi çok etli, çok şişman ve uzun göğüslüdür.
Ordusunun kumandanı çok tüylü bir adamdır. Degcal ilk çıktığında eli yüzü düzgündür. Takva bir insan gibi yaşayacak ve insanları dine davet edecek, çok tanınacak, bir süre sonra küfeye gelir, İslamiyet ile amel edecek, çok sevilecek, çok sayılacak, peşinden milyonlarca insan gidecek.
Sonra ben peygamberim diyecek, insanlar yanından uzaklaşacak, sonra ilahlık iddia edecek ve Allah onu lanetleyecek. Şekli şemali değişecek, alnında kefere yazacağı için Müslümanlar onun deccal olduğunu anlayacak. Degcal’in eşiğinin iki kulağı arasındaki mesafe ise kır karşını bulmaktadır. Yaklaşık 27 metredir. Kulakları fil kulağı gibi kocaman, ayakları yumuşak olacak. Yürürken de şiddetli bir ses ve pis bir koku çıkaracak. Ebu Hurayr’e radiyallahu anten rivayet edildiğine göre Resulullah aleyhisselatü vesselam şöyle buyurdu. Hiçbir peygamberin ümmetine deccal hakkında söylemediği bir şeyi size haber vereyim mi? Onun bir gözü kördür. Yanında cennete ve cehenneme benzeyen bir şey olacaktır. Onun cennet dediği şey cennet değil cehennemdir. Ebu Suud tefsirinde belirtildiğine göre de Yahudilerin Resulullah aleyhisselatü vesselama şöyle dedikleri bildirilir.
Bizim Tevrat’ta zikredilen Sahibimiz Sen değilsin. Davud’un oğlu Mesih’tir. Yani sizin deccal dediğiniz o ahir zamanda çıkacak, bütün dünyaya hâkim olacak, artık mülk ve saltanat da bize geçecek.
Gönderilen, yukarıda bahsi geçen ayette Allah onlara şu cevabı vermişti. Kendilerine gelen hiçbir delil olmadığı halde Allah’ın ayetleriyle mücadele edenler, hak dini söndürmek gibi asla erişemeyecekleri büyük bir hevesi gönüllerinde taşıyorlar. Sen Allah’a sığın. Muhakkak ki O her şeyi hakkıyla işitir, her şeyi hakkıyla görür. İbni Ömer radiyallahu anhuma şöyle dedi. Peygamber aleyhisselatü vesselam aramızdayken veda haccından söz ediyorduk. Ama veda haccının ne olduğunu bilmiyorduk. Nihayet Resulullah aleyhisselatü vesselam Allah’a hamd ve senada bulundu. Sonra da deccalden bahsederek onun hakkında uzunca bilgi verdi.
Şunları söyledi. Allah-u Teala’nın gönderdiği her peygamber ümmetini deccal konusunda uyarmıştır. Nuh ve ondan sonraki peygamberler ümmetlerine bu konuda uyarıp sakındırdılar. Şüphesiz ki O sizin aranızda çıkarsa, onun durumu ve hali size gizli kalmaz. Rabbinizin tek gözü kör olmadığı size gizli kalan, bilmediğiniz bir şey değildir. Ve deccalin ise sağ gözü kör olup sanki salkımdan dışarı fırlamış yaş bir üzüm tanesi gibidir. İki gözünün arasında K.F.R. yani kafir yazılmış olacaktır. Bunu her Müslüman okuyacaktır. Uyanık olunuz. Allah-u Teala birbirinizin kanlarını ve mallarını şu ayınızda bugününüzü haram kıldığı gibi birbirinize haram kılmıştır.
Dikkat ediniz. Sizlere tebliğ ettim mi? Ashab-ı kiram evet tebliğ ettin dediler. Peygamberimiz Allah’ım şahit ol diye üç defa tekrarladı. Sonra da size yazık olur. Bakınız sakın benden sonra birbirinizin boynunu vurup da küffara dönmeyiniz buyurdular.
Deccalin ordusunda bütün cinler ve şeytanlar olacaktır. Şeytanlar ve cinler deccal’e bizden ne istersen iste sana her şekilde yardım edeceğiz diyecekler. Deccal şeytanlara ve cinlere gidin. İnsanlara benim insanların Rabbi olduğum hakkında vesveseler verin.
Bütün dünyaya dağılıyorlar ve herkese vesvese vermeye başlıyorlar. Allah’tan uzak yaşayan, ibadetlerini yapmayan, gündemi dünya olan birçok Müslüman ona inanacak. Deccal’in çıkışı ve yaptıkları. Deccal, dinin güçsüzleştiği, ilmin yetersiz hale geldiği bir anda ortaya çıkar.
O günler, iman ve küfrün açıkça kamplaştığı, kesin hatlarla birbirinden ayrıldıkları günlerdir. O günler, akılların çelindiği günlerdir. İnsanlar birbirlerini öldürürler. Öyle ki, kişi komşusunu, amcaoğlunu,
yakınını öldürür de, öldüren de, öldürülen de niçin olup bittiğini bilmezler. Hz. Muaz İbn-i Cebel radiyallahu anh anlatıyor. Resulullah aleyhisselatü vesselam bir gün, Beytülmakdis’in imarı, Yesrib’in harabıdır. Yesrib’in harabı, Melhame’nin savaşın çıkmasıdır. Melhame, İstanbul’un fethidir. İstanbul’un fethi, deccalin çıkmasıdır buyurdular. Sonra elini Resulullah konuşmakta olduğu kimsenin, yani Hz. Muaz’ın dizine vurdular. Ve bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi buyurdular. Hz. Mehti aleyhisselam Mescid-i Aksa’da imam olacak, Yahudilerin şerrinden kurtulacak, Medine viran bir halde olacak. Büyük bir kıtlık baş gösterecek, kurtlar şehre inecek, vahşi hayvanlar Medine’yi işgal edecek. Hiçbir insan Medine’de kalmayacak. Ve bu dönemde çok büyük bir savaş çıkacak. Avrupalılar 960.000 kişilik bir orduyla Amikova’sı tarafında savaş çıkaracak. Hz. Mehti ordusuyla Avrupalı’yı fethedecek, oralarda 7 sene kalacak, mescitler yaptıracak, tam bu sırada deccal çıkacak.
Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam, deccalin aldatmacasına karşı da ümmetini şöyle uyarmıştır. Ben deccalin beraberinde olan şeyleri pekala biliyorum. Onun beraberinde sudan bir nehir ve ateşten bir nehir olacaktır. Ama ateş gördüğünüz şey sudur, su gördüğünüz şey ise ateştir.
Şimdi sizden kim buna erişir de su içmek isterse, ateş gördüğünden içsin çünkü onu su bulacaktır. Demek ki deccal Allah’ın insanları imtihan için kıyametten önce göndereceği bir sihirbazdır. Cenneti cehennem gibi, cehennemi cennet gibi göstermeye çalışarak fitne ve fesada sebep olacaktır. Deccalin yanında iki melek bulunacak, o iki melek iki peygambere benziyordu. Birini İlyas, diğerinin El-Yesa peygamber olduğu rivayet edilir. Biri deccalin sağında, diğeri solunda bulunur.
Deccal insanlara ben sizin Rabbiniz değil miyim? Ben sizi diriltmiyor muyum? Ben sizi öldürmüyor muyum dediği zaman iki melekten birisi sesleniyor. Yalan söylüyorsun, deccal diyor ama oradaki insanlar o meleği duymuyor. Diğer melek bunu duyuyor ve sadakete doğru söylüyorsun.
O Rabbimiz değil diyor. İnsanlar ise ikinci meleğin sadece doğru söylüyorsun cümlesini duyuyorlar. İnsanlar, meleğin deccali doğruladığını düşünürler. Görmüyor musun yanındaki nur gibi bir adam da onu doğruladı derler. İbn-i Mesud ve Hakim rivayet ediyor. Bu hadisi bilenler bu imtihandan rahat kurtulacaklardır. Bilmeyenler ise deccalin fitnesine kapılacaklardır. Deccal bir bedeviye, annen baban var mı? der. Yok der. Onlar öldü. Ben anneni babana diriltirsem inanacak mısın Rabbin olduğuma? Adam, haydi git işine yapamazsın der. Deccal nasıl yapamam? Sen iman edeceğim de bak nasıl diriltiyorum? der. Adam, tamam dirilt inanacağım ilah olduğuna der. Bir şeytan hemen annesinin şeklinde gelecek. Diğer şeytanda tam babası gibi gelecek. Adam hayretler içerisinde onlara bakacak. Dokunacak. Bakacak ki gerçek. Gözlerini ovalar bakar. Hala oradalar. Anne ve babası ona yapma yavrum. Artık Rabbin görünmeye başladı. Ona iman et. Ona inan.
O da o deccalin Allah olduğuna iman edecek. Eğer onun yani deccalin durumu size karışık gelirse biliniz ki Rabbiniz kör değildir. Siz ölünceye kadar Rabbinizi göremeyeceksiniz. Allah doğu ve batıdaki bütün şeytanları deccalin emrine veriyor. Bizden yardım al. İstediğin şekilde biz sana yardım ederiz diyorlar. Gidin bütün insanlara benim onların Rabbi olduğuma dair haber yayın. Ben cennetimle, cehennemimle geldim. Görünüyorum artık diyor. Şeytanlar dünyanın dört bir yanına dağılıyorlar. Bir adama yüz şeytan düşüyor.
Şeytanlar kişilere babası kılığında annesi şeklinde geliyor. Dostları en yakın arkadaşları şeklinde geliyorlar. Bizi tanıyor musunuz derler. Siz bizim ailemizsiniz. Annemiz, babamız, kız kardeşimizsiniz. Ailesi kılığındaki şeytanlar onlara haliniz nasıldır derler. Onlar siz ahiretten geldiniz. Siz anlatın. Siz dirilmişsiniz. Siz haber verin. Burada deccal çıktı. Durumlar felaket derler. Ailesi durun deccal demeyin ona. Biz öldük, dirildik geldik. O bizim Rabbimizdir. Allah aramıza hüküm vermek için geldi. Cenneti cehennemi geldi. Yanında ırmakları var. Sen niye ona deccal diyorsun. O bizim Rabbimizdir derler. Adam şeytan kılığındaki ailesine yalan söylüyorsunuz. Siz şeytanlarsınız. O da büyük sahtekar. Biz hadisleri biliyoruz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize hadisler buyurdu. Bu şekilde geleceğinizi bize bildirdi. Size merhaba yok. Size hoş, safha yok. Yakında Meryem oğlu İsa gelecektir. O deccali öldürecek. Şeytanlar bir sonuç alamayınca giderler. Kadın deccal’e geliyor. Oğlumu dirilt başka bir şey istemiyorum senden der. Ve şeytanlar hemen oğlunun suretine girer. Kadının yanında bir anda beliri verir. Sonra kadın deccal’e sarılır. Ona iman eder.
Bedevi şu koyunlarımı mallarımı tekrar dirilse ne der. Şeytanlar onun önceden ne malı varsa o surete girer. Ve adamın yanında beliri verir. O da deccal’e iman eder. Deccal bir kavme gelir. Onları davet eder. Onlar da davetine icabet edip ona iman ederler. Bunun üzerine deccal, semaya emreder. Sema yağmur yağdırır.
Yere emreder de yer her türlü bitkiyi bitirir. Ona iman edenlerin hayvanları sütle dolar. Rızıklarına artış gelir. Deccal başka bir kavme gelir. Onları davet eder. Onlar deccal’i reddedip iman etmezler. Deccal onları bırakıp gider. O kavim kıtlığa uğramış olarak sabahlar. Malları ellerinden gider. Deccal, Tur-i Sina dağı ve Zeyta dağına tokuşun der. İki dağ hayvanın boynuzlarını tokuşturması gibi birbirine girer. Ben âlemlerin Rabbiyim. Bu güneş benim emrimle yürüyor. İster misin onu bir durdurayım. Yap bir de onu görelim tam iman edelim derler. Deccal güneşi durdurur. Bir gün bir ay gibi olur. Bir hafta bir yıl gibi olur.
Deccal güneşi yürüteyim mi diyor. Yürü artık zaman geçmiyor diyorlar. Deccal güneşi bir hızlandırıyor ki bir saate gün geçiyor. İbn-i Mesud ve Hakim rivayet ediyor. Zaman öyle yaklaşır, peş peşe gelir, hızlanır ki bir sene bir ay, bir ay bir hafta, bir hafta bir gün, bir gün bir saat, bir saat bir ateş kıvılcımı kadar olur. Deccal çıkmadan önce üç sene büyük kıtlık ve kuraklık başlar. Birinci yılda Allah senelik yağacak yağmurun üçte birini durduruyor. Toprağa da yıllık vereceği mahsulün üçte birini eksiltmesini emreder. İkinci senede üçte birini yağmurda ve mahsulda kesiyor. Üçüncü sene damla damlamıyor. Bir bitki filiz vermiyor. Son üçte biri de kesiliyor.
Allah’ın yaşattıkları dışında bir canlı yaşamıyor. Sahabeler, Ya Resulallah, Müslümanlar o zaman neyle yaşayacak? Resulullah, Subhanallah ve Allahu Ekber diye tesbih ve tekbir getirmeleri, aynen yemek yemeleri yerine geçecek der. Deccal rüzgarlara emrediyor, denizden bulutları kaldırın, sonra yağmur yağdırın dediği yere yağmur yağıyor. Nevvas ibn-i Seman r.a. şöyle dedi. Bir sabah Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Deccal’den uzun uzun bahsetti. Sonunda yorulup sesini alçalttı. Sonra tekrar yüksek sesle konuştu. Biz onun anlatışına bakarak Deccal’in Medine civarındaki hurmalıklara gelip dayandığını zannettik. Tekrar yanına gittiğimiz zaman üzüntümüzü anladı ve hayrola bu ne hal dedi.
Biz de, Ya Resulallah, sabahleyin Deccal’den bahsettin, kah alçak sesle kah yüksek sesle konuştuğun için biz onun hurmalıklara gelip dayandığını sandık dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu. Sizin adınıza Deccal’den başka şeylerden daha çok korkuyorum. Şayet Deccal ber ananızdayken çıkarsa onun oyununu bozar, delillerini çürütürüm. Eğer ben ananızdan ayrıldıktan sonra çıkarsa artık herkes kendini ona karşı savunup korumalıdır. Zaten Allah-u Teala müminleri onun kötülüklerinden koruyacaktır. Deccal, kıvırcık saçlı, patlak gözlü, cahiliye devrinde ölen Abdülazizah İbn-i Katan’a benzeyen bir gençtir. Sizden onu gören Kehf suresinin baş ve son tarafından ona ra’yet okusun. O, Şam ile Irak arasındaki bir yerden çıkacak. Sağa sola her yana kötülüğünü yayacaktır. Ey Allah’ın kulları! İmanınızı koruyup direnin. Ya Resulallah, Deccal’in yeryüzünde kalma süresi ne kadardır diye sorduk. Şöyle buyurdu. Kırk gündür. Bir günü bir yıl kadar, bir başka günü bir ay kadar, bir diğer günü de bir hafta kadardır.
Geri kalan günleri ise sizin bildiğiniz günler gibidir. Biz, Ya Resulallah, bir yıl kadar olan günde kalacağımız bir günlük namaz kâfi gelecek mi dedik? Hayır, siz namaz vakitlerini ona göre takdir ve hesap ediniz buyurdu. Biz, Ya Resulallah, onun yeryüzündeki sureti ne kadardır diye sorduk. Şöyle buyurdu. Rüzgarın sürüklediği bulut gibi insanların yanından geçer.
İlah olduğunu söyleyerek kendisine iman etmeleri ne ister? Onlar da iman ederler. Göğe yağmur yağdırmasını emreder. Yağmur yağar. Yere bitki bitirmesini emreder. Otlar, çayırlar biter. İnsanların yayılmaya gönderdikleri hayvanları daha gösterişli ve semiz sütleri daha bol olarak döner. Daha sonra başka insanların yanına gelerek onlara kendine inanmaya davet eder.
Fakat onlar kendisine inanmayıp teklifini geri çevirirler. Deccal de yanlarından ayrılıp gider. Lakin sabahleyin suları çekilip çayır çimenleri kurur. Hayvanları da helak olur. Deccal, Irmak’ın oraya gelecek. Şu yöne ak. Deyince Irmak o yöne akacak. Irmak’a kuru diyecek. Irmak kuruyacak.
İki dağ Deccal ile birlikte gezecek. Birinde ağaçlar, meyveler, sular, diğerinde dumanlar, ateşler. İşte burası cennet, burası cehennem diyecek. Kimi insanları öldürüp tekrar diriltecek. Onun cennet dediği Irmak’a giren, cehenneme cehennem dediği Irmak’a giren cennete girecek. Deccalin çıkmasına yakın büyük bir kıtlık olacak. Deccalin yanında bir dağ kadar rızık bulunur ve yanında gezdirir. Yemekleri hiç soğumaz ve rızık isteyenlere önce bana iman edin, sonra yiyin der. İnsanlar ona kolayca iman ederler. Öyle bir bağıracak ki dünyadaki herkes onun sesini işitecek. Yaratan benim, düzenleyen benim, hayatı veren benim. Gelin bana iman edin ey müminler diye bağıracak.
Havadan kuşu kapacak, güneşte de pişirecek. Günde üç kere denize dalar. Derin yerler topuğuna anca denk gelecek. Bir eli öbür elinden uzun, elini denize atacak, diplerden balık çıkaracak. Onun çıktığı zamanda din çok zayıf, İslam çok zayıf olacaktır. Deccal çıktığı zaman ona kadınlar ve bedeviler uyacak. Eşler kadınlarını, annesine ve çocuklarını evlerine bağlayacaklar ki, Deccal’e uymasınlar. Deccal bir örene uğrayıp definelerini ortaya çıkar der. O harabedeki defineler, arı beynin peşinden giden arılar gibi, Deccal’in arkasından gider. Hazreti Enes radiyallahu anh anlatıyor. Resulullah aleyhisselatü vesselam buyurdular ki, Mekke ve Medine hariç, Deccal’in çiğneyemeyeceği memleket yoktur. Mekke ve Medine’ye geçit veren yolların her birinde saf tutmuş melekler var. Buraları korurlar. Deccal, es-sebbihâ nam mevkiye iner. Sonra Medine ahalisini üç sarsıntı ile sarsar.
Bunun üzerine şehirde bulunan bütün kâfir ve münafıklar, şehri terk ederek Deccal’e gelirler. Ebu Said el-Hudri radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.
Deccal ortaya çıkınca müminlerden biri onun bulunduğu tarafa doğru gider. Deccal’in silahlı adamları onun önüne çıkarak, nereye gitmek istiyorsun diye sorarlar. Şu ortaya çıkanı adamın yanına der. Deccal’in adamları, sen bizim Rabbimize inanmıyor musun diye sorarlar. O da bizim Rabbimizin gizli bir yanı yok ki onu bırakıp başkasına inanalım der.
Deccal’in bazı adamları, öldürün şunu derler. Bir kısmı ise, Tanrınız haberi olmadan bir kimseyi öldürmeyi yasaklamadı mı derler. Ve o mümini Deccal’in yanına götürürler. O mümin Deccal’i görünce diğer müminlere, ey müminler! Bu adam Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kendisinden bahsettiği Deccaldir diye seslenir. O zaman Deccal, adamlarına bunu iyice bir dövün der. Onu dövmek üzere tutarlar. Deccal tekrar, yakalayın şunu yarın kafasını der. Onun sırtını, karnını dayaktan geçirirler. Bu defa Deccal, bana iman etmiyor musun diye sorar. O mümin, sen yalancı Mesih’sin der. Deccal’in emri üzerine onu testereyle baştan aşağı ikiye biçerler. Deccal, o zatın ikiye bölünen cesedinin arasından yürüyüp geçtikten sonra ona, ayağa kalk der. O da doğrulup kalkar. Deccal tekrar, bana iman ediyor musun diye sorar. O da, senin hakkındaki kanaatim iyice pekişti dedikten sonra, halka dönerek, ey insanlar! O benden sonra artık kimseyi öldürüp diriltemez der.
Deccal onu kesmek için yakalar fakat Allah-u Teala o müminin boynundan, köprücük kemiğine kadar olan kısmı bakır haline dönüştürür. Bu sebeple Deccal, ona bir şey yapamaz. Bunun üzerine Deccal, onun ellerinden ve ayaklarından tutup fırlatır. Halk, onu cehenneme attığını zanneder. Halbuki o, cennete atılmıştır.
Resulullah sözünü şöyle tamamladı. İşte bu mümin, âlemlerin Rabbine göre insanların en büyük şehididir. O insanın Hızır Aleyhisselam olduğu söylenir. Deccal böyle işler yaparken, Allah-u Teala Mesih İbni Meryem’i gönderir.
Mesih, boyanmış iki elbise içinde ellerini iki meleğin kanatları üzerine koyarak, Dimashk’ın doğusundaki ak minarenin yanına iner. Mesih, parıldayan yüzüyle başını yere eğince saçlarından terler damlar. Başını kaldırınca inci gibi nurani damlalar dökülür. Onun nefesini koklayan kafir derhal ölür. Nefesi baktığı yere anında ulaşır.
Mesih, deccalin peşine düşer. Onu Kudüs yakınındaki Babilüt’te yakalayıp öldürür. Sonra İsa, Allah-u Teala’nın kendilerini, deccalin şerinden koruduğu bir takım insanların yanına gelir. Onların yüzlerini okşayarak, deccal fitnesinin sona erdiğini söyler. Ve kendilerine cennetteki yüksek derecelerini haber verir. Bu sırada Allah-u Teala vahyederek, kimsenin öldüremeyeceği kullar yarattım. Diğer kullarımı toplayıp tuğra götürür buyurur. Allah-u Teala, Yecüç ve Mecüc’ü yeryüzüne gönderir. Onlar tepelerden süratle inip giderler. Öncüleri Taberiye Gölü’ne varıp, gölün bütün suyunu içer. Arkadan gelenler, oraya vardıklarında bir zamanlar burada çok su varmış derler.
İsa ile yanında bulunan müminler, Tur Dağı’nda mahsur kadırlar. Onlardan her biri için bir öküz başı, sizin bugünkü paranızda yüz altından daha kıymetli olur. İsa ile yanındaki müminler, bu beladan kendilerini kurtarması için Allah-u Teala’ya yalvarırlar. Allah-u Teala’da, Yecüç ve Mecüc’ün enselerine kurçuklar musallat eder. Hepsi bir anda ölüp gider. Ardından İsa ile müminler Tur Dağı’ndan inlerler. Yecüç ve Mecüc’ün kokmuş cesetlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. İsa ile yanındaki müminler, bu beladan da kendilerini kurtarması için Allah-u Teala’ya yalvarırlar. Allah-u Teala, deve boyunları gibi iri kuşlar gönderir. Bu kuşlar, onların kokmuş cesetlerini alarak, Cenab-ı Hakk’ın dilediği yere götürüp atarlar. Sonra Allah-u Teala hiçbir evin ve çadırın engel olamayacağı bol bir yağmur gönderir. Bu yağmur, yeryüzünü ayna gibi pırıl pırıl temizler. Daha sonra yeryüzüne, meyveni bitir, bereketini getir diye emredilir. O gün bir grup insan, tek bir nar ile doyar. Kabuğuyla da gölgelenirler. Yaylıma gönderilen hayvanların sütü de bereketlenir. Bir devenin sütü, kalabalık bir grubu, bir ineğin sütü, bir kabileyi, bir koyunun sütü, bir cemaati doyurur. Onlar böyle yaşayıp giderken, Allah-u Teala tatlı bir rüzgar gönderir. Bu rüzgar, onları koltuk altlarından sarmalayıp, her müminin ve Müslümin ruhunu alıp götürür. Yeryüzünde insanların en fenaları kalır.
Onlar eşekler gibi birbiriyle tepişip, herkesin gözü önünde cinsel ilişkide bulunurlar. Ve kıyamet, onların üzerine kopu verir. Hadislerin izahı Onu tanımamak, tanıyamamak ise hem büyük bir gaflet, hem de birçok riski beraberinde getiren büyük bir felakettir. Mademki onun gelişi, kainatın en büyük hadiselerinden birisidir. Mademki o firavunların, nemrutların yapamadığı tahribatı yapmaktadır. Öyleyse, onu tanıma yolunda özel bir gayret sarf etmelidir. Deccele bile bile taraftar olmak, felaketlerin en büyüğüdür. Manen ölüm demektir. Geçmişte ve günümüzde yaşayan bir kısım alimler, deccelin harika bir kısım özelliklerine bakıp böyle bir şeyin olamayacağını söyleyecek kadar ileri giderlerken, bazı alimler de hiçbir tevil ve tefsire girmeksizin decceli hadislerde anlatıldığı şekliyle aynen bekleme yolunu seçmişlerdir. Birinciler imkansızlığını belirtirlerken, ikinciler Allah’ın kudreti açısından her şeyin mümkün olduğunu, o diledikten sonra böyle bir deccelin gelmesinin imkansız olamayacağını söylemişlerdir. Oysa, normal şartlarda bir insanın minareden daha yüksek olmasının, alnında kafir yazısı bulunmasının, kırk günde dünyayı gezmesinin, eşeğinin iki kulağı arasındaki mesafenin kırk arşın olmasının, bağırdığında bütün dünyanın duymasının aynen gerçekleşmesi mümkün değildir. Eğer bu özelliklerde bir adam gelse, herkes onun deccel olduğunu bilir. Bu da imtihan sırrına ters düşer. Tevhirleri bilinmelidir ki, akıldan uzak görünmesin, ne kadar yerinde ve hikmetli olduğu anlaşılsın. İki kaşının ortasında KFR yazılıdır. Bir insanın alnında açık açık kafir yazısının bulunması, herkes bilir ki, imtihan sırrına ters düşer. Öyleyse bununla başka bir mana kastedilmiş olmalıdır.
Deccal Tek Gözlüdür Resulullah bir gün deccalden söz açarak, Şüphesiz ben sizi ona karşı uyarıyorum. Hiçbir peygamber yoktur ki, gönderildiği toplumu ona karşı uyarmamış olsun. Nitekim Hz. Nuh da aleyhisselam kavmini ona karşı uyarmıştı. Ama ben size deccel hakkında hiçbir peygamberin kavmine söylemediği bir söz söyleyeceğim. Haberiniz olsun ki o kördür. Halbuki Allah asla kör değildir buyurmuşlardır. Kör olduğu halde insanlara ben sizin Rabbinizim der. Halbuki sizin Rabbiniz kör değildir. Yaratıklara benzemekten her türlü kusur ve noksanlıktan uzaktır. Allah kör değildir. Dikkat edin, Mesihide celin sağ gözü kördür.
Gözü sanki fırlamış bir üzüm tanesi gibidir. Silik gözlüdür. Deccelin gözünün yeşil renkli bir cama ve parlak bir yıldıza benzerdi. Bediüzzaman Büyük deccelin bir gözünün kör, diğerinin ona nispeten kör hükmünde olduğunu, gözünde ispirtizma neviinden büyüleyici bir manyetizma.
İslam, deccelinin de bir gözünde manyetizma bulunduğunu söyler. Bediüzzaman Ben bir manevi alemde İslam deccelini gördüm. Yalnız bir tek gözünde manyetizma gözümle müşahede ettim. Ve onu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.
Avamınas hakikati hali bilmediklerinden harkulade iktidar ve cesaret zannederler der. Minareden Yüksek Oluşu Rivayetlerden deccelin fevkalade büyük, hatta minareden daha yüksek, Hz. İsa’nın da ona nispeten çok küçüktür. Hatta Hz. İsa onu öldüreceği vakit,
10 arşın yukarıya atladığında ancak kılıcıyla dizine vurabilmektedir. Demek ki deccel Hz. İsa’dan 10-20 misli daha büyüktür. Hz. Ali’nin belirtiğine göre Süfyan da cüsseli biridir. Önce etrafını yakıp yıkar, sonra da Doğu ülkelerini dolaşıp meliklerini mağrup eder.
Tamamen maddeci, tabiatçı, Allah’ı inkâr eden, kendinden bir nevi sahte tanrılık tahayyül eden, heykellerine rükuya vardırır gibi boyun büyüktüren deccelin boynunun minareden daha yüksek gösterilmesi, Hz. İsa’ya göre çok büyük olması, iktidar ve icraatının büyüklüğüne maddi ve siyasi gücünün fazlalığına işaret eder. Rivayetlerden ahir zamanda çıkacak şahısların fevkalade iktidara sahip olduğunun anlaşıldığını belirten Bediüzzaman bunu teybil ederken o şahısların temsil ettikleri manevi şahsiyetin büyüklüğünden kinaye olduğunu söyler. Ve bir zaman Rusya’yı mağlup eden Japon başkumandanının suretinin bir ayağının büyük okyanusta, diğer ayağının da Port Arthur kalesinde gösterildiğini, bu suretle şahs-ı manevisinin dehşetli büyüklüğünün, o şahsiyetin mümessilinin de ve büyük heykellerinde ifade edildiğini anlatır. Gaybı ancak Allah bilir. Bunun bir teybili şu olmak gerekir ki,
İsa Aleyhisselamı nur-u iman ile tanıyan ve tabi olan mücahit ruhani cemaatin sayısı, deccalin mektepçe ve askerce ve maddi ordularına nispeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir. Deccalin 40 günde dünyayı gezmesi
Rivayetlerden deccal çıktığında bütün dünyanın işiteceğini, 40 günde dünyayı gezeceğini, harkulade bir eşeğe sahip olduğunu öğreniyoruz. Deccalin eşeğinin iki kulağı arasındaki mesafe ise 40 harçını bulmaktadır. Yaklaşık 27 metre. Deccalin eşeğinin kulakları fil kulağı gibi kocaman, ayakları yumuşak olacak. Yürürken de şiddetli bir ses ve pis bir koku çıkaracak.
Konuyu bir ziyaretinde Bediüzzaman’a sorarlar. O da şu cevabı verir. Kardeşim, şu bindiğiniz otomobil bir parça o tarife benzemiyor mu? Bunun da kapıları fil kulağı gibi, ayakları, lastikleri yumuşak ve giderken de arkasından hem bir pis koku hem de ses çıkarıyor. Veyahut onun bineği bir uçaktır. Deccal önüne bulutu katan rüzgar gibi hızlı gider rivayetinden de onun hızlı araçlardan yararlanacağını, süratli icraat yapacağını anlıyoruz. Allah Resulü 40 günde dünyayı dolaşan deccalin, Mekke ve Medine hariç ayak basmadık belde bırakmayacağını bildirir. Deccal, deccallik haysiyetiyle değil, aksine gayet müstebit bir kral sıfatıyla işitilir.
Gezmesi de her yere istila etmek için değil, aksine fitneyi uyandırmak ve insanları baştan çıkarmak içindir. Bindiği eşeğide bir kulağı cehennem gibi ateş ocağı, diğer kulağı cennet gibi güzelce tezyin ve tefriş edilmiştir. Düşmanlarını ateşli başına, dostlarını da ziyafetli başına gönderir. Veyahut onun eşi, dehşetli bir otomobil veya uçak veyahut da daha başka bir şeydir.
Deccal’in dünyada hızlı yayılmasıyla ilgili Said Nursi’nin şu izahlarına yer vermek yerinde olacaktır. Deccal, zamanında haberleşme ve seyahat araçları o derece gelişir ki bir hadise bir günde bütün dünyada işitilir. Ve bir adam 40 günde dünyayı dolaşabilecek 7 kıtasını, 70 hükümetini görebilecek ve gezebilecektir. Bu rivayet aynı zamanda keşfedilmeden 10 asr öncesinde tren, otomobil, otobüs ve uçak gibi araçlardan mucizane haber vermektedir. Deccal’e alimler tabi olacak Rivayette var ki Sufyan büyük bir alim olacak. İlim ile dalalete düşer ve çok alimler ona tabi olacaklar.
Bediüzzaman, Deccal bir kısım padişahlar gibi kuvvet, kudret, kabile, aşiret, cesaret ve servet gibi bir saltanat vasıtası olmadığı halde, zekaveti, fenni ve siyasi ilmiyle o mevki kazanır ve aklıyla birçok alimin aklını emri altına alır. Etrafında fetvacı yapar, birçok öğretmenleri de kendine taraftar eder. İnsanları din derslerinden soyutlar. Birer İslam deccalı olan Cengiz ve Hulagu, Cafer Hoca, Tanışment Hacip gibi hocaları destekçi buldukları gibi, büyük deccal ile Sufyan da bir kısım hocaları kendilerine fetvacı edeceklerdir. Bir gün Allah Resulü Aleyhisselatü Vesselam sahabelerine, Deccal’i anlatırken, ben Deccal’in yanında neler bulunduğunu kendisinden daha iyi bilirim diye söze başlıyor ve şunları anlatıyor. Onun yanında akan iki nehiri vardır. Biri dış görünüşüyle beyaz bir sudur, diğeri de parlak bir ateş olarak görülür. Kim ona yetişirse ateş olarak görünen nehrin yanına varsın ve başını eğip ondan içsin. Zira bu parlak ateş gibi görünen nehir, soğuk bir sudan ibarettir. Başka bir rivayette, Deccal ile birlikte su ve ekmek dağlarının bulunduğu da belirtilir.
Müslüm’de yer alan başka bir hadiste ise, onun cennet ve cehennemi bulunduğu, cehennemin cennet, cennetinin de cehennem olduğu bildirilir. Kendine tabi olanları, cennetine, tabi olmayanları da cehennemine atar. Bir hadisi şerifte bu durum anlatılırken,
Deccal’i tanımayan, reddeden topluluğun kıtlığa maruz kalacağını, mallarına el konulacağını, aksine, onu kabul edenlerin nimetlere mazhar olacakları açıkça bildirilmektedir. Onun zamanında okullar huri ve gılmanın çirkin bir sureti, hapishanede azap yeri ve zindan haline dönerken, onun merkebinin yani bindiği trenin bir kulağı, yani bir tarafı dostları için ziyafet alanı, diğer kulağı da ateş ocağı olur. Deccal çıktığında müthiş bir şekilde bağırır, nara atar ki, doğu ve batının bütün halkı onu duyar. İslam Deccal’i öldüğünde de ona hizmet eden şeytan, İstanbul’da dikili taçta o öldü diye bütün dünyaya bağıracak ve herkes o sesi işitecek. Normal şartlarda bir insanın sesi ne kadar gür olursa olsun, sesini dünyaya duyurması mümkün olmaz. Böyle olsa bu insan yaratılışına ve imtihan sırrına ters düşer. Çünkü o zaman Deccal’i herkes tanır. Madem ki bunu Resul-i Ekrem aleyhisselatü vesselam bildirmiştir, doğrudur, haktır ama tevhiri vardır. Bugün artık herkes biliyor ki, radyo, televizyon gibi cihazlarla herhangi bir konuşma, hem de anında dünyanın dört bir yanında işitirebilmektedir. Demek ki Deccal teknolojinin böylesine geliştiği bir devirde çıkacak. Bunlardan da faydalanarak icraatlarını sürdürecektir. İşte Deccal’in kuvvetli görülmesinin sebeplerinden biri de, bu harika alet ve cihazlardan faydalanması, suistimal etmesidir. Resulullah’ın keşiflerinden yüzyıllarca önce telgraf, telefon, radyo, televizyon gibi cihazların keşfedileceğine ve Deccal’in böyle bir zamanda geleceğine işaret etmesini, onun apaçık, gaybi bir mucizesidir.
Deccal’in elinin delik olması Deccal’in elinin delik olması ise onun israfa düşkün birisi olduğunu gösterir. Falan adamın eli deliktir dediğimizde, onun müsrif birisi olduğunu nasıl anlatmaya çalışıyorsak, Deccal’in elinin delik oluşumunda, oyun, eğlence ve sefaat yolunda elinde para tutmaz bir kimse olduğunu anlıyoruz.
Sufyan israfı teşvik etmekle şiddetli bir hırs ve tamaha uyandırarak insanların o zayıf damarlarını tutup kendine musahhar eder. İsraf eden ona esir olur, onun damına düşer. Bediüzzaman’a Darul Hikmet-il İslamiyede iken Sufyan’dan sorarlar. Bir su içecek, onun eli delinecek ve bu hadiseyle Sufyan olduğu bilinecek. O da şu cevabı verir. Bir darb-ı mesel var, çok israflı adama eli deliktir denilir. Yani elinde mal durmuyor, akıyor, zayı oluyor deniliyor. Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Sıkıntıdan dolayı 40 günün birinci günü, bir yıl gibi, ikinci günü bir ay gibi, üçüncü günü bir hafta gibi, diğer günleri normal günler gibi gelecektir. Bu konuyla alakalı Said Nursi’nin yorumları da hadislerin anlaşılması bakımından farklı bir bakış ortaya koymaktadır. Ona göre bu tür hadiseler iki açıdan yorumlanabilir. İlkine göre hadis, deccalin Kuzey Kutubu tarafından çıkacağını haber vermektedir. Orada ise bir gün geceli gündüzlü, bir yıl kadar uzun olup, 6 ay gece 6 ay ise gündüzdür.
Dolayısıyla Kuzey’den çıkacak bir komite, dinsizliğiyle medeniyet dünyasına saldıracak ve toplumlarda Allah’a inkâr fikrini yayacaktır. İkincisi ise söz konusu hadislerde deccalin üç dönemine işaret edildiği şeklindedir. Said Nursi, Şualar isimli eserinde belirtildiğine göre hem büyük deccalin hem İslam deccalinin üç istibdat dönemi manasında üç günleri bulunmaktadır.
Birinci gün ve devresinde 300 senede, ikinci devresinde 30 senede, üçüncü gün ve devresinde bir senede yaptığı değişiklikler 10 senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi adileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır. Deccal kendisinden önce çıkacak olan 30 kadar yalancı deccal gibi önce ben Allah’ın elçisiyim diyecek, sonra da ilah olduğunu söyleyecektir. Hadisteki 30 rakamı büyük bir ihtimalle çok deccal çıkacağını anlatmak için söylenmiştir. Zaten tarih boyunca pek çok deccal çıkmıştır. Bazı alimler televizyonda bu 30 deccalden birisidir demişlerdi.
Doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterdikleri için haram hayatları özendirilip helal hayatları tiksindirdikleri için televizyon ve benzeri şeylere 30 deccalden biri denmiştir. Ebu Hureyre radiyallahu anten rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.
Biriniz namazda tahiyyatı bitirdiği zaman dört şeyden Allah’a sığınarak şöyle desin. Allah’ım ve inneye auzübike min azab-i cehennem ve min azab-il kabir ve min fitnet-il mahye vel memat ve min şer-i fitnet-il mesih-i deccal.
Allah’ım cehennem azabından ve kabir azabından, hayat ve ölüm fitnesinden, kör deccalin fitnesine uğramaktan sana sığınırım. Ebu derdar radiyallahu an anlatıyor. Resulullah aleyhi ve sellem buyurdular ki,
Kim Keh sure-i suresinin başından bir rivayette sonundan 10 ayet ezberlerse mesih-i deccalin şerrinden emin olur.
Desteye ihtiyacı var. Her abone bir kırgın yüreğe daha ulaşmayı sağlayacak. Beğen, abone ol ve yorum yapmayı da unutma.
Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın