"Enter"a basıp içeriğe geçin

Doktor Benim Ama Tedavi Eden Onlar – Salih Selman – Hayati İnanç | Derdini Söyle

Doktor Benim Ama Tedavi Eden Onlar – Salih Selman – Hayati İnanç | Derdini Söyle

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=F8Y-zbJeQSg.

Zehra grubun katkılarıyla hazırlanan derdini söyle başlıyor. Benim okumadığım reçeteyi bile okuyor ya diyor hocam popopoya sürülüyor ama burada yan etkisi varmış diyor.
Dünya bir konak işte geldik gidiyoruz sonsuz hayata başlamak üzereyiz elli kulağımdan.
O’uza biillahi imneşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillahi rabbil alemin ve salatı ve selamu ala rasulühüm Muhammedin ve ala alihi ve sahibi ecmain. Evet derdini söyle programında. Hem sunucu hem dertli olarak geldik. Mevla manevi dertlerini anlayan onu eczacılara manevi eczacılara devredenlerden şifayı arayanlardan bulanlardan eylesin.
Hocam sene 87 çapadayım yani işte senzef’i kazanmışım ondan sonra tıbu büyük bir hevesle kazanmışım yani sadece tıp yazmışım başka bir tercihimi yok. Sırf çapa cerrahpaşa dedim ki yani kazanamazsam yine tıpçı olacağım. Öyle bir hevesle girmişim tıbu okumuşum cerrahı hevesle kazanmışım. Kararlılıkta.
Böyle büyük bedeller imtihanlarla gelmişim. Yemekhaneye iniyorum ama personel yemeğine iniyorum yani tıbbi şeylerde hocalarla beraber oluyorum tıbba almak için ama normal sohbetlerde ruhum daralıyor onların konuşmalarından.
Bunun için aşağıya yemekhaneye iniyorum o namazlı tevazul insanlarla muhabbet ediyoruz bir cuma günü öğle yemeğinde dediler ki bana ya hocam dediler biz bu akşam bir minibüs kiralıyoruz menzile gidiyoruz. Yani o da çok istifade ediyoruz Manebe olarak ya seni de seviyoruz sen bizim yanımıza geliyorsun sen de gelsen istifade etsen dediler.
Şimdi ben işte o zaman sene 87 26 yaşındayım yani ha bire bir maddiyatın peşinde bütün diplomalarla koşuşturmuşum bir yere gelmişim ama bir manevi sıkıntım var. Karşımda da o diploları almamış yani personel ama manevi diplomalar peşinde olan bir insanlar var bana bir yerden bahsediyor. Ben bunu duydum hiçbir tepki veremedim. Yani düşündüm niye bu kadar yola gidiyorlar yani o zamanın şartlarında bir minibüsten oraya gidip gelmek pazartesi işe gelecekler muazzam bir şey. Onun öncesinde onun öncesinde ne var hayatınızda yani fırtınalar falan var mı böyle var tabii var yani size bu teklifin getirilmesinin bir gerekçesi olmalı.
Faydalanamadım yani gitmedim ben oraya düşündüm ki yani bunu burada bir camiye niye gitmiyorlar da ta oraya gidiyorlar. Esasında tabi bir manevi yani sen diyorlar yani bunun recetesini ilacını tabi siz bulacaksınız da ben şimdi düşünüyorum. Manevi diploma bedava getirilecek yani hiçbir sadece kalbi heves olacak istek olacak.
Sen maddiyat için çok koştun ama gel bizim bir manevi minibüsünüze bin dediler. Ben seneler sonra bu kaçırdığımı anladım. Anlayamadım da tam. Ne kadar zaman sonra? İşte düşünün 26 yaş 40 yaş. 14 yıl epey geçmiş. Epey geçti. Yani meslekte bir yere geldiniz yaş kemale geldi 40 oldu ve o gün tehir ettiğinizi kaza ettiniz. İnşallah. Anladım.
Yani bu ne hastalığıdır böyle nasıl oluyor da bir insan bunu hiç anlayamıyor. Yani bir insanın kalp hastası deseler şeker hastası deseler gel şurada deseler gidiyor değil mi? Ben Bahsur recetesini yazıyorum hasta diyor ki benim okumadığım receteyi bile okuyor ya diyor hocam popoya sürülüyor ama burada yan etkisi varmış diyor. Ben hiç anlayamadım o gün. Yani maskılıyordum o zaman. Onun da bir zamanı var demek ki.
87 dediniz yani siz demek ki tıbbiyeyi bitirdiniz de yüksek lisans veya doktora o. Asistanlığa başladınız. Asistanlığa başladınız. O safadasınız. Ben o yıllarla aynı sene 3 yıl önce hukuku bitirmiş olarak ki sizinle aynı yıl doğumluyuz. Memleketimde avukatlık yapmaktayım ve başka fırtınalarla boğuşuyorum.
Ancak size o teklifin geldiği yıl itibariyle ve ondan 3-5 yıl geriye gidince benzer şeyleri ben yaşıyordum. Lise yıllarında tamamen inkara dayalı bir filozofik akımın, felsefi akımın elinde oyuncak oldum ve ızdırap çektim. Çok acı çektim. İşte bilmem ne ist olduk sözüm ona. Ama içimden bir ses daima onun bana pek uymadığını, benim Müslüman olduğumu, Müslümanlıktan asla uzaklaşmamam gerektiğini söyleyip duruyor. İçim vicdanım bunu söylüyor ama dışımda boyanmış bir renge. Aynı ızdırapları yaşıyorduk.
Fakat benim aldığım teklif bir başka şekilde oldu. Güzel insanlarla İstanbul’da tanışmak ve onlara özenmek, onları taklit etmek gibi bir yol tuttum. Siz talebeyken ben de talebeydim ve misafir olarak gelir. Sizde böyle aklı başında dediğiniz gibi namazı niyazı olan insanlarla oturur kalkardım. Sami Zan hocayı dinlerdim. Onun verdiği derslerden çok etkilenirdim. Yani güya anatomi anlatıyor ama anatomiden başka her sahaya girip çıkıyordu. Muazzam zenginlik vardı. Ama dert, dertli müşterek aynı şeyler yaşanmış aşağı yukarı. Ez cümle kalp hastalığı dediğimiz şeyi bilerek ya da bilmeyerek yaşamışız. Nedir kalbin hastalığı? Uzmanı diyor ki sahibinden başkasına gönül vermesidir. Allah’tan başkasına meyletmesidir. Nefsin ivasına kapılması ve ağır hasta haline gelmesine diyorlar. Kalp boş kalmaz diyor. Şeytandan günah, nefisten küfür, kötü arkadaştan her türlü rezalet kalbe atılır. Ve onlardan kurtulup, taraf-ı ilahiden gelen, Allah’tan gelen feyiz ile, ilham ile sahibine teslim olma derdi vardır. Bunu yaptı yaptı. Yapamasa Allah saklasın harcanır, zayı olur. Şeyh Galip üstadımız, ”Hayıftır Şah-i Şen alemde geda olmayasın, yanılıp rehrevi sahrayı bela olmayasın.” diyor. Yani Şah olarak geldiğin şu alemde dilenci olarak ayrılma perde inerken, yazık olur sana. Yanılıp da dalalete sapma diyor. Demek ki vakti saati var, birkaç yıl beklemeniz gerekiyormuş, pişmesi gerekiyormuş.
Takdir-i ilahi neyse o oluyor ama görülüyor ki seçilenler bir şekilde bahanelerle, bir şeyler bahane oluyor. Yani hayatta karşılastığımız hiçbir şey tesadüf değil. Bize öyle geliyor ama tesadüf değil. Her şey hesaplığı, pilanlı. Tebrik ederiz ve bugün siz gördüğüm kadarıyla kendi maceranızı biraz da nükteli mizahi bir üslupla, gençlere de aktarmayı, onların da kendi hastalıklarının farkında olmalarını sağlamayı işedilmiş görünüyorsunuz. Ben sizi izliyorum, oradan biliyorum. Fakat şimdiki gençler bizim gibi yaşamıyorlar galiba. Değil mi? Yani bizim gibi anlamıyorlar. Çok değişmiş şartlar. Biz meraklıydık, kurcalardık, arardık, sorardık değil mi?
Yani şimdi her şeyi biliyor gençler sanki. Ne yapıp da onlara giriyorsunuz merak ediyorum. Burada bir soru daha sorayım. Beni bir genç çok etkiledi. Yani şimdi normalde Cehralılar büyük bir ameliyat yapınca yorgunluğunu, istesik ara, bir yere bir kahveye gider, bir yemek yer değil mi? Yani dedim ki ben bir mide kanser ameliyatı bitirince zorlandım. Dedim işte yavaş yavaş Kur’an kurslarına gidiyorum ya yani kalbime pansumanlar oluyor. Oğlumu gideyim dedim bir dinleyeyim şifa olur bana dinlenmiş olurum. Gittim kursta yani onun hocası 17 yaşında. Hocam dedi siz geldiniz dinlemeye ama dedi sizin oğlan kaçtı dedi. Yani bizde dedi biraz. Oğlunuz talebe orada. Talebe top oynamaya kaçtı gelir o dedi. Ama dedi onun rahlesi boş dedi. Siz bir otursanıza dedi.
Yani normalde yani 40-100 yaşında bir doktora yani ameliyattan gelmiş bir doktora değil mi? 17 yaşında bir hoca. Bir hoca geldi otur demez. Nasıl dedi sahi? Yani şimdi o ufacık bir genç dedi ya şimdi gençler dinlemiyor. Ufacık bir genç beni Kur’an’a davet ediyor. Esasında benim ona davet etmem lazımken. O beni davet ediyor. Ben de şimdi çekindim yani şimdi o beni davet etmişken nasıl kaçayım? Şimdi düşündüm ki yani ben o zaman ayını ondan sonra bir sene çalıştım ayın çıkarmaya.
Çünkü Fransızca okumuşum 8 sene. Yani Kur’an’ı okuyorum. Herkes diyor ki Fransızca konuşuyor bu adam diyorlar. Kur’an okuyor demiyorlar. Yani öyle bir aksanım var. Şimdi okuyorum. Ayınlar yok, saatler yok, tecvit kaideleri yok. Bir sayfa 7-8 dakikada okuyorum. Her satırda 5-10 yanlış. Düşünüyorum ki yani hoca benden yılar en azından. Teklifinin yanlış olduğunu düşünür. Hocam hadi siz muayene hani yani ben de çocuk okutayım der. Hoca beni bırakmadı. Ben 20 sene kaldım. Bunun şeyini 20 sene. Biz orada kaldık hocam.
17 yaşındaki bir hocadaki bu gayret hakikaten öğretici. Yuvbekür Kümbüllü. Allah Allah. Şimdi görüşüyor musunuz? Tabi şimdi beni aramış. Annesi Eczacı. Dört oğlu da Hafız. Allah Allah. Bu nasıl bir gayrettir? Bu nasıl bir bitmez enerjidir? Enteresan. Demek ki talebede kabiliyet görmüş. İstidat görmüş.
Yani muallim kısmı talebenin istidadını, merakını, kabiliyetini çok iyi keşfeder. Bunu gördüğü zaman da yatırım yapmaya değer bulur. Yani bir hoca için en neşeli şey budur zaten. Yani kabiliyetli talebe varsa karşınızda. Sahibi istidad olana ehlihünar buhletmez der eskiler. Yani cemrilik yapmaz. Kendinde ne varsa vermek ister. Zorlukları aşmak ister. Bu da onun için dinlenme vesilesidir ve en büyük zevktir. Tebrik ederim hakikaten. Ama sizin için büyük imtihan olmuş. Yani sizden yaşlı o kadar küçük bir delikanlının talimatına riayetle yurtdışında tahsil, Fransızca. Tabipler de biraz kibirli olur değil mi? Biraz mı? Efendim? Biraz mı? Tam dolu oluyoruz. Allah Allah. Aman ya Rabbi. E tabii. E çünkü başka bir meslek gibi değil. Yani biz şimdi her an bir başı ağrıyacak bir şey olacak ya. Telefonumda o var. Yani her an çocuğum için, kendim için arayabilecek. Yani hiçbir yanlışını söylemezler. Çünkü yani doktor bir tanıdığı olma insan için önemli bir şey. Niye kırsın onu? Niye yanlışını söylesin? Halbuki insandaki muhteşem sistemleri yakından görme fırsatı olan hekim daha fazla mütevazı olması beklenmez mi? Yani bu şaşıracak bir şey. Neler görüyorsunuz? Tıp ile ilgim bir hasta seviyesinde yani. Ama meraksa ikile bazı edindiğim şeyleri şormülize etmem gerekirse, ya boynundan beynine sayamayacağın kadar çok hat gidiyor. Binler, onbinler, yüzbinlerce hat var. Bir şeyler gidiyor, geliyor, akıyor. Biri tıkansa ya delisin ya ölü. Sen neyine güvenip de neyine kibirleniyorsun diye insanın sorası geliyor. Ama insan da acayip bir mahluk. Tevazu öğreneceği yerde kibir sahibi olabiliyor pekala. Kalp hastalığı herhalde bu olsa gerek. Değil mi? Yani nasıl oluyor, insan bunu nasıl beceriyor, bunu ancak maneviyat ustaları nefis ile izah ediyorlar.
Nefis diye bir şey var, bu Allah’a düşman. Daha üstün olma iddiasında hatta. Yani ortaklık da yetmiyor ona. İstiyor ki herkes onun emrine uyusun. Böyle bir fıtratı var, böyle bir mizacı var. Terbiye edilmezse fevkalade tehlikeli ve işte onun terbiye usulleridir. Konuştuğumuz, bizi Meftuneden, sizi oraya çağıran, gecikseniz de çeken. Yani bana hiç nefsi emmarem gibi suikarin olmaz. Bu düzdikhaneginin kimse şerrinden emin olmaz dedi şair. Nefis adlı bir düşmanım var diyor ta içeride. Başka düşmana ihtiyaç yok.
Öyle tehlikeli ki içeride olduğu için tedbir de kar etmiyor. Bu varken sana başka bela lazım değil. Ama bunu tanımazsan da hiçbir ilaç sana kar etmez. Bunu tanımazsan hiçbir ilaç kar etmez. Onu tanıyacaksın diyor, onu tanışacaksın. Tanışacaksın. Nefsinle düşmanlık et, o benim düşmanımdır diyor alemlerin Rabbi. Hikmet-i Hüdâ düşmanını yaratmış yani.
Bu düşmanını bilmezse insan çok ünlü bir profesör cerrah da olsa olmuyor değil mi o zaman? Allah göstermesin oradaki bilgi birikimi, oradaki başarı. Şeker hastasının yediği helva gibi hastalığını artırmaktan başka şey yaramaz. Şimdi bir gün bizim bir hocamız vardı. Yani çok yani hem mahir hem çok çalışkan yani oranın en iyilerindendi. Böyle bir örtülü hastanın makatına yakın bir kanseri yaptı.
Hani çok zor bir amyatı başarılarında tamamladı. Şimdi tabii vizit yapılıyor. İşte arkada profesörler, toçaklar böyle bir kalabalık kadro. İşte tabii önüne geldi böyle bir amyat yapmış. Birden beni gözü kesti. Sal dedi görüyor musun dedi yani yaptığım amyatı dedi. Sen şimdi nereye gittiğini yanlışını anlıyor musun dedi. Anlayamadım hocam dedi. Dedi hiçbir imam dedi benim amyatımı yapabilir mi dedi. Senin dedi arkasından gitmek istediğin peygamberler dedi bir amyat yapabilir mi dedi. Allah Allah. Bu kadar kabiliyetini dedi. O namazlarla sohbetlerle şey yapıyorsun dedi. Görüyor musun dedi. Allah Allah. Şunu dedi hiçbir peygamber hoca yapabilir mi dedi. Gittiğin yanlışın yolunu anla dedi yani dedi. Onun için söylüyorum sana dedi. Esasında arkasında yani imanlı namaz kılanlar var. Onun kuvvetinden dolayı ses çıkarmıyorlar. Ya hocam dedim yani ben dedim esas size şaşırdım. Bu kabiliyeti size Allah verdi. Kuvveti Allah verdi. Şükrede cennetinizden yanlış şey söylüyorsunuz bence dedim.
Altı yedi sene geçti. Hocanın karnında bir şikayetler oldu. Yani o zamanlar böyle çok detaylı MR’lar yok. Açıldı aynı kanser ama her yere yayılmış. Onda var bu defa doktorda. Aynısını onu söyleyende aynı yerde. Allah Allah. Aynı yerde çıktı. Allah Allah. Ve bütün yetiştirdiği herkes başına geldi bir şey yapamadı. Allah Allah. Yani o kocaman insan aynı serviste eriye eriye eriye bitti. Allah Allah.
İbret’e bak. Yani demek ki verilen her imkan, bilgi, kabiliyet, kuvvet haddi zatında imtihanın bir cilvesi. Bu da bir imtihan. Bileceksin ki bunu sana veren Hak Teala eğer haddini aşarsan enteresan bir şekilde. Hikmeti üda. Dünyalara söz geçiren nemrutu Cenab-ı Hak bir topal sivrisine mahkum etti.
Yani ordular sövk ediyorsun ama am geliyor. Cenab-ı Hak kudretini izhar ediyor. Hikmetini gösteriyor. Öyle ordularla değil. Topal ve sivrisinekle onu yerle bir ediyor. Acze düşürüyor. Aczimizi baştan idrak etmek, acizliğimizi baştan kabul etmek çok önemli. Güzel bir ibret görmüşsünüz hocam. O hocanız Sami Zan derdi ki, ibret al da ibret olma.
Çünkü ibret almayan ibret olur. Aman Ya Rabbi, aman Ya Rabbi. Halbuki senin o kadar biliyorum dediğin şey neden ibaret? O kadar kişiye cehlini göstermeyen bilgiye bilgi denilmez zaten. Şair öyle demişti Üstad biliyorsunuz.
Kuyruğu etrafında dönen kedi hayrette, alim ki hayreti yok, ne boş yere gayrette. Hayrete ulaşmadıysa bilgi edinmiş değil aslında. Şımarmış sadece. Haddini açmış, hikmetü daha ceza bazen böyle alenen geliyor. Hikmet alenen kendini gösteriyor. Çok acı olmuş, yazık. Hayf olmuş yani şairin dediği gibi. Şahikem geda olmuş alemde.
Sahibine teslim etseydi kim bilir ne izat bulacaktı, ne kadar güzel edecekti. Şimdi hocam tam hafızlığı bitiriyorum. Az kalmış. Benim güreşten arkadaşım var. Sizin güreştirilik tarafınızda var, bir de o var yani. Çok şükür. Geldi o ben 68 kiloyken, o da 67 idi. 62 kilodaydı.
Ya dedi ben veterinlarda, yaşlarda dünya şampiyonu oldum dedi. Bizim Necdet Hoca var hocamız. Hala 85 yaşında antrenman yaptırıyor. Maşallah. Bir antrenmana 5 dakika geç gelmedi. İşini ciddiye almak başka bir şey değil mi? O da bana hayatımda şey oldu. Yani bir önemli ibret oldu. Yani her gittim antrenmanda sanki ben onun en az talep etsem gibi gözümle ilgilenir. Her dakika ilgilenir. Yani demezdi ki bu tipten geldi ben de buna ilgilenmeyeyim. Yani başımda böyle özellikle dururdu. Bir gün hatta biri şimdi bir kişiyi gönderdi hocam. Onu dinlenmeye aldı. Ben ikinciyi verdi. İkinciyi güreştirdi. Onu dinlenmeye aldı. Üçüncüyü verdi. Onu aldı dinlenmeye. Dördüncüyü verdi. Ve Ağustos pencereler kapalı. Hiç içeride hava alınmıyor. Hocam dedim ben tıpçıyım dedim. Böyle bir şey olmaz dedim. Hem devamlı güreçleri gönderiyorsun hem pencere bile açık değil dedim. Aşken lazım. İşte bu kadar Akçayar’ı okuduk dedim falan. Hoca güldü sen devam et dedi. On birinci kişi de artık ben bayılacak hale geldim. Sen beni bir dinle dedi. İstanbul şampiyonasına çıktık. Karşımda asker var. Onun komutanı bizim arkadaş geçmiş oraya. Demiş ki bu adam İstanbul süt çocuğu yeni başladı. Hemen tuş edeceksin demiş. Ben biliyorum onu demiş. Antrenari iyi ama çocuk daha çok toy demiş yani İstanbul çocuğu. Devra arası bizim arkadaş yine gitmiş oraya. Demiş ki komutan. Adam senden oynuyor yeni bu İstanbullu. Komutan demiş adam oynamıyor. Tuttuğu yeri parçalayacak gibi duruyor. İkinci devranın başına tuş ettim onu. Hocam dedi ki bak gördün mü dedi ben seni zora alıştırdım dedi. Nefsini dedi oksensizliğe alıştırdım dedi. Yorgunluğa alıştırdım dedi. Onun antrenörü öyle zorluğa çalışmıyor dedi. Dinledin beni dedi genç olmana rağmen. Ya kazandın dedi gördün mü dedi. İşte gençlere tavsiyem o yani.
Baştaki üstadları dinlemeleri gerekiyor değil mi? Evet. Bir üstada çırak ol, sereylikte safa yoktur. Ona demek ki çok özenmiş size. Bak yine o da kabiliyet görmüş. Hocalar hep böyledir yani. Talebede kabiliyet görünce üzerine yatırım yaparlar. On bir güreşçiyle ard arda havasız ortamda hakikaten çok zor şartlar. En iyi yetiştirmek için yapmış demek ki.
Başarılı olmuş yine nefsi ezer sen başarılı olur biliyorsun orada da. Yani nefis birinin emrine uymaya razı olmaz, istemez. Ona rağmen hocaya itaat edeceksin ki. Serbest güreş değil mi sizin ki? Evet. Şimdi o zamanlarda bir sakatlık geçirdim. Dolayısıyla hoca demişti sen yani şampiyon olursun demişti. Tıplam beraber cerrayi bir kaldı sektede vurdu. Şimdi 50 yaşa geldi mi ya şimdi? Havvızlık da bitiyor. O arkadaş geldi.
Ya dedi Akkurt ben şampiyon oldum gel sen bu yaşta alırsın iyi formun dedi. Dedim hakikaten ben gideyim. Şimdi nefis bende de tekrar yola girmişken azdı. Dedim ben gideyim. Havvızlığı da bitiriyorum. Bir sene sabredin dedim ben bir sene bitireyim hafızlığı gideyim şampiyon olayım. İyi mi hocam? Ben plan yaptım. Bizim enişte rahmetli sahibim dedi ki yapma sahibi dedi. Sen gençlere ilaç olarak dolaşıyorsun dedi. Gençlere ilaç gibi sohbetlere dolaşıyorsun dedi. Şampiyon ne heves edersen şampiyon olursun ama gençlere ihmal edersin dedi. Doğru söylemiş. İşte ben yine onu dinlemedim. Ama ne oldu? Bir perşembe işte ben karacamete gidiyorum babam orada gömüle. İşte sabah namazına camiye hocanın arkasına duracağım. Ondan sonra gideceğim münaseni okuyacağım. Sonra da annemi ziyade edeceğiz. Ona spor yaptıracağım. Yani anne babaya ayrıyoruz. Sabah meğer biz poğaz köprüsüne giderken gençler yarış yapıyormuş arabayla. O hızla bizim arabaya vurdular parçaladılar. Ben de çıktım hani araba insanlar çarpmasın diye önüne şahit koyarken bir başkası da yola bakmıyormuş. Bana bir vurdu. Şimdi hocam burası çivi dolu. Allah Allah. Şampiyonaya giremedik. Allah Allah. Yerden şampiyonaya girecektim ya. E bir şeyin de durdurması lazımdı. Başka türlü de duramıyorsunuz. Maşallah. Maşallah. Hocam bayramı idrak ediyoruz artık.
Yani asıl bayram bir aylık Ramazan’da ama bitiminden sonra şimdi bayram günlerindeyiz. Nasıl görüyorsunuz vaziyeti? İnsanlar bayramı hissedemiyorlar sanki idrak edemiyorlar. Bir tatil günü gibi, sıradan bir gün gibi gelip geçiyor.
Bari bugünlerin sayesinde bir miktar kendimize gelip bir miktar kendimize bir sorgulayıp. İşte şimdi genç olanların mahrum olduğu önemli bir şey burası. Biz bir takım mahrumiyetler, bir takım zorluklar, mücadeleler içinden geldik. O yüzden bir nimete kavuşunca kıymetini bilmemiz daha kolay oluyor.
Bakıyoruz şimdi gençler zorluk görmemişler pek. Hep mutedil geçmiş son 20-25 yıl. Böyle fazla dalgalanma yok, harp yok, darp yok, kıtlık yok, fevkalade güçlükler yok, çok ciddi mücadeleler yok. Laf olsun diye okumalar, laf olsun diye başarı kovalamalar filan. Ve biraz zayıf yetişiyor sanki. Onlara yol göstermek, bir miktar onların da idrakini uyandırmak herhalde size bize düşüyor. Yani yaşı elliyi geçmiş olanlar. Bizim üzerimize düşen bir vazife gibi görünüyor. Bu onlara demeliyiz ki hayat bildiğinizden ibaret değil çocuklar. Günü idrak edin, bakın bu bayramdır, bir gönül alma zamanıdır, ahiret yolcusuyuz. Yani dünya bir konak, işte geldik gidiyoruz. Sonsuz hayata başlamak üzereyiz. 50 kulağında Azrail aleyhisselam saate bakıyor. Yani o yolculuğa çıkmadan evvel en karlı yatırım gönül kazanmak. Gönül kazanmak için de bayramdan iyi fırsat olmaz. Bir çaresini bulup kendimizi düzeltmek, pürüzleri gidermek, kırılanlar varsa tamir etmek,
helallaşmalar için büyük bir fırsat olarak değerlendirmek gerekiyor herhalde. Hocam sizinle bu programı yapmış olmak bana doğrusu çok farklı ve zor oldu. Ama istifadeli oldu eksik olmayın Allah razı olsun. Bir anne baba, yani genci işte çok iyi yetiştirdi, çok iyi okullar okudu. Ama çocuk öyle bir tabiatta ki artık yani bilgisayarı ve şeyleri iyi bildiği için yani anne babasını veya yakınlarını haşlıyor yani. Küçük de görüyor biraz. Küçük görüyor böyle. Ondan sonra da diyorlar ki yani bu nasılsa kabiletli Zeki yani işte namazında kılıyor. Herkes istediği lafı edebilir madem Zeki sizi indirebilir. Yani böyle bir şey olabilir mi yani? Olmaz efendim olmaz. Ben sana vali olamazsın demedim evlat adam olamazsın demişti eski bir adam. Yani saygısı olmayan, hürmeti olmayan, anne baba hukukuna uymayan kişi elindeki diploma ne olursa olsun geçiniz bunları yani. Zeki kadınlar nasıl olur böyle bir yakınlarını büyüklerini dalgaya alan bir insan zekasından dolayı? Yani beş para etmez. Zerre kadar saygıyı hak etmez. İnsan gösterdiği saygı kadar saygıyı hak eder. Kendisi saygılı olmalı. Büyüğüne, hocasına, annesine, babasına yani o edindiğiniz diplomalar bir meslektir. Yani netice itibariyle bir sahada kabiliyetiniz var demektir. Hayatınızı sürdüreceğiniz bir işiniz var demektir ve bundan ibarettir.
Öyle herkese her şeyi söyleyebilecek, kimseyi dikkate almayacak bir sıfat değil. Size öyle bir vaziyet sağlamaz. O hadsizliktir. Rahmetli dedemin okuma yazması bile yoktu ama bana çok güzel bir hayat dersini vermekte ihmal göstermedi. Say bakalım İslam’ın şartı kaç dedi. Saydım beş aferim dedi. Ben sevinirken altıncısı ne dedi? Yok dedi altı olmuyor dedim burada. Bu beş dedim.
Altı olan imanın şartı dedim istersen ona. İslam’ın altıncı şartını soruyorum sana dedi. Yok dedim. Aferim dedi oğlum ha dedi. Doğru dedi yok altıncı. Ama altıncısı büyük küçük haddini bilmektir dedi. Haddini bilmek İslam’ın beş şartından sonra en mühim mesela biraz önce örneğini verdiğiniz doktor. Sanasında sözüm ona başarılı ama haddini bilmiyor. Kıymeti yok.
Öbürü elinde bir diploma var. Nedir ki sen bildiğin o bilmediklerine baktığın zaman hiç olduğunu anlarsın. Anlayamıyorsan zaten bir kıymeti yok. Diplomanın da bir değeri yok. Şahsiyetin de bir değeri yok. Büyüğünü, küçüğünü bilmeli. Haddini bilmeli. O mesleki başarı son derece küçük bir ayrıntıdan ibarettir. Abartmaya hacet yok. Hucurat Suresi değil Medine’de İslam’ın artık son rötüşleri yani insan kalitesi ortaya konuyor. Yüksetmeyin, esfat okum, seslerinizi. İndi Resulullah’ı peygamber yerinde. Bütün amelleriniz boşa gider. Sahabe-i kiram o kadar savaşa girmiş. O kadar fedakarlık yapmış. Ama diyor sesini yükseltirsen amellerin boşa gider. Yani işte bu namazının son zamanları nefsi terbiye etme, tövbe etme.
Yani demek ki bu günleri buna günah. Biraz bayramda, biraz büyüklerin önüne daha edepli çıkma zamanıdır gençlerin değil mi? Hadd bilmek için muazzam bir fırsattır. Yani boynunu büken yücelir. Olgun başak eğri durur. Verdiğiniz örnek çok güzel hakikaten. Sadece Habibimin Resulümün yanında sesinizi yükseltirseniz diyor. Bütün kazandıklarınız iflasa gidiyor. Korkunç bir şey. Değil mi yani diğer yaptığı işler. Halbuki neler var? Neler yapmış bütün hayat başarı değil mi? Ama bunların hepsi hiçe gider. Edebe aykırı davranırsanız diyor. Sakın terki edepten. Kuyi mahbubi hüdadır bu. O zaman ki büyük şair Kaab kendi sesi gürdü. Çok gür sesli olduğundan gayri ihtiyari istemese de sesi yüksek çıkıyor diye korktu bu ayeti kerimeden. Ve mescide gelmemeye başladı. Resulullahın yanında bulunmayayım. Olur ki bir densizlik yaparım falan diye.
İkinci vakitte iki vakit namaz geçmeden Resulullah fark ettiler. Nerede Kaab dediler. Durumu söylediler. Böyle böyle gelemiyor. Korkuyor. Sesi gür çıkıyor. Gelsin dediler. Müsaade çıktı yani. Müsaadeyle. Burada bahis mevzu olan sadece sesi yükseltmek. Bu bile bu kadar büyük bir tehdit, ayetle bir tehdit konu oluyor. Öf demeyin diyor annenize. Öf demek ne demektir ki?
Bu bilginle bir dzievini苦 sẽ bu hired rebuilt. BizLOL’ slept指idesinin thought Wait for meville Neimalin ne hospitality Ne 매yah Ne мнare Alan ne ag Night Bu ne mes tokensまあенная 2ımaued
”Kat eflem en zezekâ” Evet. Yani cihadeden, havuz alan kurtuldu demiyor, nefsini temizleyen. Mevlen bu programlarla benim derdimi anlattığım, derdime şifa aradım gibi bütün gençlerimize benim gibi geçe kalmadan daha erken şifa aramayı nasip eylesin. Evet. Yeni yeni programda buluşmak üzere. ”Derdini Söyle” programını böylece bitiriyoruz. Allah’a emanet. Teşekkür ederim hocam.
ZEHRA GRUBUN KATKILARIYLA HAZIRLANAN DERDİNİ SÖYLE SONA ERDİ
İNTRO

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir