"Enter"a basıp içeriğe geçin

Dünden Bugüne Almanya Tarihi

Dünden Bugüne Almanya Tarihi
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=W1kcNqt0z18.

2 Mayıs 1945 günü tarihin şüphesiz en unutulmaz günlerinden biridir. Hitler önderliğindeki Nazi Almanya’sı, tarihteki en kanlı ve kan dondurucu savaşı, Kızıl ordunun Berlin’i ele geçirmesiyle kaybetmişti. Sığınarında sıkışan Hitler sevgilisiyle beraber siyanür hapları alarak intihar eder. Führer’in öldüğü haberini alan generaler ve yöneticiler de şimdiye kadar yaptıkları gibi onun son adımına kadar takip edip intihar ederler. Bunlar arasında en bilineni Nazilerin Propaganda Bakanı olan Joseph Goebbels ve ailesinin intiharıdır. Eşi önce çocuklarını zehirleyip öldürdükten sonra aynı Hitler gibi siyanür hapı alarak hayatlarına son verirler. Geriye kalan generaler ve politikacılarsa savaşın galibi olan müttefik devletler tarafından yargılanıp asılmış ya da hapis cezasına çarptırılmıştır. Dünyayı tehdit eden bir ideoloji yok edilmişti ama savaşın sonucu da bir o kadar yıkıcıydı. Siviller de dahil yaklaşık 65 milyon insan katledildi. Her ne kadar Nazi Almanya’sı savaşı kaybettiyse de Avrupa’da büyük ve derin yaralar bıraktı. Nazi ordusunun İngiltere’ye ulaşamamasına rağmen Von Braun’un roketleri Londra’nın yarısını dümdüz etti. Von Braun dönemin en önemli roket mühendisi ve bilimcisiydi. Savaş sonrasında Amerikan hükümetiyle anlaşıp NASA’ya katılarak Amerika’yı uzaya çıkaran kilit isimlerden biri olacaktı.
Enteresan bir fenomense Alman bilim insanlarının Japonya’daki savaşta ve sonraki soğuk savaşta önemli bir rol almasıdır. Hitler ülkenin başına geçtikten sonra Almanya’da endüstriyel ve teknolojik bir patlama yaşandı. Çok sayıda bilim insanı Almanya’daki laboratuvarlarda var güçleriyle çalışıp Naziler için savaş makineleri geliştirdiler. Fakat öte yandan Atlas okyanusunun diğer tarafına baktığımızda ise yine Alman bilim insanları bu kez de Amerika için teknolojiler geliştiriyorlardı.
Biri Yahudi olan Einstein, Nazilerden kaçarak Amerika’ya yerleşmişti. Atom bombasının yapımını başkan Roosevelt’a öneren bizzat Albert Einstein’di. Bu öneri üzerine dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt Manhattan projesine yeşil ışık yaktı ve projenin başına yine bir Alman Yahudi bilim insanı olan Robert Oppenheimer getirildi. Projenin sonunda ise ortaya atom bombası çıktı.
Savaşın sonuçlandırılmasından sonra ise Amerikalılar Almanya’dan tonlarca kitap ve araştırmayı evlerine götürdü. Sonrasında Alman bilim insanları ile anlaşıldı ve geçmişte Naziler için çalışan araştırmacılar Amerika ve Amerikan halkı için çalışmaya başladı. Savaş sonrasına dönersek Naziler Nürnberg’te yargılandıktan sonra müttefik devletleri Almanya’yı bölmeye karar verdi. Almanya 4 işgal bölgesi olarak ABD, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği arasında paylaştırıldı.
Bu işgal bölgeleri Atanan yöneticiler tarafından kazananların ilgilerine göre yönetiliyordu. Ortak bir düşman Batı ile Doğu’yu ortak çalışmaya itmişti ama savaş bittiğinde resim tekrardan değişti. Rusya’nın Kızıl ordusunun Avrupa’daki ilerlemesini durdurmaması ve küçük devletleri işgal etmesi Batı ile Doğu’nun arasındaki iplerin iyice gerilmesine neden olmuştu. En sonunda Amerikan ve İngiliz işgal bölgeleri birleşti ve devamında Fransa’nın da katılımıyla Latince 3 anlamına gelen Tri bölgesi oluştu. 1949’da Tri bölgesinden Federale Almanya Devleti kurulmuşken Doğu’da Sovyet işgal bölgesinde Alman Demokratik Devleti ilan edildi. Batı Almanya Batı’nın hayalini kurduğu gibi demokratik ve kapitalist bir şekilde gelişmeye başladı.
Zamanla işgalci devletlerin geri çekilmesine rağmen idealleri Batı Almanya’da kök saldı. Batı’nın aksine Doğu’daki Alman Demokratik Cumhuriyeti ise bir uydu ülkesine dönüştü. Sovyetler Birliği sosyalist bir partinin yönetimde bulunmasını uygun gördü ve Doğu Almanya sosyalist tek bir parti yönetimine bırakıldı. Bu süreçte hem Batı hem de Doğu Almanya birbirlerini tanımayı karşılıklı olarak reddetti.
Batı Almanya’daki demokrasi ve yüksek hayat şartları gibi birçok sebepten dolayı Doğu Almanya’dan Batı’ya büyük bir göç akımı başladı. Bu göçün olası tehlikelerinin farkına varan sosyalist tek parti yönetimi halkına haber vermeden aniden bir duvar inşaatına başladı. Ve 1961 yılında iki ülke birbirinden fiziksel olarak duvarla ayrıldı. Duvar, köpekler, ağır silahlı askerler, dikenli terler ve mayınlarla korunuyordu.
Duvarı aşma denemeleri genellikle ölümle sonuçlanıyordu. Tam 41 sene sonra Doğu Almanya Cumhuriyeti ekonomik bir dev olan Federallalmanya Devleti ile birleşti. Bu karar sosyalizmin hüküm sürdüğü doğudaki Almanya’nın finansal olarak batmasına ramak kalmışken gerçekleşti. 2018 yılında baktığımızda Almanya’nın Avrupa’daki en büyük, dünyadaki ise en büyük dördüncü ekonomi olduğunu görüyoruz.
Peki bu nasıl oluyor? İki tane dünya savaşı kaybetmiş bir ülke nasıl oluyor da son yılların en çok ihracat yapan ülkelerinden birisi haline geliyor? Tüm dünyada araba, makine ve kimya endüstrisini nasıl kontrol ediyor? Bunun arkasında birçok sebep yatsa da üç tanesi özellikle ön plana çıkmakta. Bir, Alman mentalitesi, iki, marshal planı, üç, sosyal piyasa ekonomisi. Almanların çalışkan oldukları herkes tarafından bilinir. İşini özenle ve özveriyle yapmak yıllar sonra bir mentaliteye dönüşmüştü. Disiplinli olmak, kurallara saygı göstermek, dakik olmak, planlı ve düzenli çalışmak, Almanya’da çok eskiden beri önem verilen konulardır. Ne yapsam da köşeyi dönsem, başkalarının önüne nasıl taş koyarım gibi düşünceler toplumun çoğunda görülmez. Savaşta hezimete uğramış olsalar da bu mentaliteden ve istekten vazgeçmemişlerdir. Özetlemek gerekirse güçlü bir Almanya için gerekli zekâ, istek ve mentalite vardı. Tek eksik sermayeydi. Ona da Amerikan halkı Almanya’ya gönüllü olarak vermeye razıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda İtilaf Devletleri zaten dündüz edilmiş Almanya’yı ekonomik ve psikolojik olarak ezmiş ve sömürmüştü. Almanya büyük miktarda tazminat ödemek zorunda bırakılmıştı ve Alman halkı elinde kendine bile yetmeyeni vermek zorunda kalmıştı. Bu ezilme ve sefaletin sonunda ise Almanlar Hitler’in önderliğinde nefretle tüm dünyaya saldırdı. Aynı hatanın yapılmasını engellemek isteyen Amerika, Almanları Kurtaralım adında büyük bir kampanyayı başlattı. Amerikan halkının büyük bağışlarıyla Almanya yeniden inşa edilmeye başlandı. Ek olarak ABD savaş sonrası ekonomik olarak yıpranan devletler için 1951 yılında Marshall Planını devreye soktu. Avrupa’nın kalkınması için 13.2 milyar dolar bütçe ayrıldı. Bugünün şartlarında bu para 131 milyar dolara denk gelmekte. Marshall Planı sayesinde ülkeler büyük miktarda kredi alıp ham madde de gıda ithal ettiler. Ama her ne kadar Amerika büyük miktarda yardımda bulunsa da bunu sadece hayır işi içinde yapmadığı bilinmesi gerekiyor. Unutulmaması gerekir ki 2. Dünya Savaşı sonrasında iki tane büyük devlet ayakta kalmıştı. ABD ve Sovyetler Birliği. İki devlet yarım yüzyıl boyunca dünyadaki tek süper güç olmak için soğuk savaş verdiler. Avrupa’da ve dünyada yavaş yavaş yayılan Marsizm, Komünizm ve Sosyalizm gibi akımları durdurabilmek için Amerika’nın hızla bir önlem alması gerekiyordu. Aksi takdirde bulunduğu konumu kaybetme riskiyle karşı karşıya gelebilirdi. Marshall Planına başvuran ülkeler de doğal olarak sosyalizmi reddetmiş, ekonomik ve ideolojik olarak kendini ABD’ye teslim etmiş oluyordu. Marshall Planından en büyük fon sırasıyla Almanya, İngiltere ve Fransa’ya ayrılmıştı. Günümüzde baktığımızda ise Almanya’nın 4., İngiltere’nin 5. ve Fransa’nın 6. en büyük ekonomik güç olduğunu görüyoruz. Hatta Türkiye Cumhuriyeti’ne de bu fon kapsamında ABD’den sıcak para akmıştır. Sonuç olarak gerekli para ve kaynak sağlandıktan sonra Alman halkına zaten çok iyi bir şekilde yaptıkları disiplinli bir şekilde çalışmak kaldı.
Almanya’nın bu kadar güçlü bir hale gelmesindeki son önemli faktör ise sosyal piyasa ekonomisidir. Sosyal piyasa ekonomisinin kökleri 20. yüzyılın başlarına kadar dayanmakta. Bu terim ilk defa Alman ekonomi ve toplum bilimcisi Alfred Müller Armack tarafından kullanılmıştır. Sosyal piyasa ekonomisinin temel prensibi, devletin ekonomik faaliyetlerin rahatça gerçekleşebileceği yasal çerçeveyi oluşturmasıdır. Kısaca kişisel özgürlük ve hakların garantisi önemli bir role sahiptir. Kişi özgürce ve bağımsızca iş kurabilir ve kullandığı üretim araçlarına sahip olma hakkı vardır. Aynı zamanda devlet piyasalardaki rekabeti destekler ve rekabeti negatif etkileyen faktörlerin ortaya çıkmasını engeller. Sosyal piyasa ekonomisinin en büyük getirisi ekonomik kapasite ve verimliliği önemli ölçüde arttırmasıdır. Ama aynı zamanda yok edici rekabet ekonomik gücün gruplanması ve işsizlik gibi negatif etkenlerden kaçınılması şarttır.
Bunu engellemek için devlet piyasalara sosyal politik önlemlerle karışır. Almanya’nın Doğu ve Batı olarak bölündüğü zamanlarda Batı Almanya sosyal piyasa ekonomisini benimseyip, ekonomik gücünü yıllar içerisinde katlayarak ilerledi. Bilime, akıllıca yatırılan sermaye, iyi eğitimli iş gücü ve uygun şartlar Batı Almanya’nın hızla yükselmesini sağladı. Günümüzde globalde alanının en iyi konumunda olan Siemens, Bayer Volkswagen, Bosch ve Mercedes gibi yüzlerce şirketin tamamı Batı Almanya kökenlidir. Ve bu şirketler Alman ekonomisini bugün bile sağlam temellerine oluşturmakta. Batı’nın aksine Doğu Almanya ise kendini sosyalist olarak tanıtan bir ülkeden beklenildiği gibi plan ekonomisine güvendi.
Plan ekonomisinde tüm üretim araçları ve fabrikalar ya devlete aittir ya da sadece devlete devletin istediği yönde çalışır. Hangi ürünün ne kadar ve ne zaman üretilebileceği devlet tarafından sıkıca belirlenir. Eğer tek parti yönetimi mermer üretilecek derse tüm fabrikalar mermer üretimine başlar. Hem zayıf ve yanlış ekonomik sistem hem de gizli servis aracılığıyla ülkede terör etsiren tek parti yönetimi yüzünden
yasırımcı da Doğu Almanya’ya yatırım yapmaktan kaçınmış böylece doğudaki ülkeye döviz girmediğinden dolayı halkın alım gücü her geçen gün düşmüştü. Sayıları karşılaştırdığımızda Batı ve Doğu Almanya halklarının alım gücü arasında bir uçurum olduğu göze çarpıyor. Batı’da Asgari Marş net 1950 Alman markıyken Doğu’da 850 Alman markıydı.
Her ne kadar gıda ve toplu taşıma sosyalist olan doğuda daha ucuz olsa da elektroniğe gelince işler değişiyor. Örnek vermek gerekirse Batı’da 981 mark olan bir çamaşır makinesi doğuda yaklaşık 2300 marktı. Her ne kadar sosyalizm ve komünizm teoride müthiş gözükse de bazı örneklerde gerçekleştirilmeye çalışıldığında kan akmış. Unutulmaması gerekir ki sadece Sovyetler Birliği ve Çin’de yaklaşık 100 milyon insan bir hayal uğruna katledilmişti. Bu tabi kapitalizmin de mükemmel bir düzen olduğunu göstermez. Doğu Almanya’da işçiler ve çiftçiler Batı’daki meslektaşlarından çok daha kötü şartlarda çalışmak zorundayken sosyalizmin parti yöneticileri Batı’dan ithal edilmiş ürünlerle hayatını yaşıyordu. Partiye üye olanlar günlük hayatın her alanında imtiyazların tadını çıkarırken bu yönetimi reddeden ve karşı gelenlerse gizli servis iştahsının meşhur hapishanelerini boyluyordu.
1989 yılında Berlin Duvarının yıkılmasıyla Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya büyük bir göç başladı. Doğudaki tek parti yönetiminin birbirine ters açıklamalarıyla sınırlar sürpriz bir şekilde açıldı. Parti yönetimi kendi içinde organize olamayınca kaos ile başa çıkamadı ve binlerce insan saatler içinde karşı tarafa geçti. İşçiler ve çiftçiler ülkesi olan Doğu Almanya işçilerini ve çiftçilerini kaybedince ekonomik olarak yıpranmaya ve çöpmeye başladı.
Ama yine de ülkenin çöküşünü sadece ekonomik sebeplere bağlamak yanlış olur. Doğu Almanya 1989’da siyasi ve sosyolojik olarak zaten çökmüştü. 1990’da ise Doğu ile Batı birleştiğinde Almanya sosyal piyasa ekonomisiyle yola bütün olarak başarılı bir şekilde devam etti. Zamanla Avrupa’nın en büyük birinci, dünyanın ise en büyük dördüncü ekonomisi haline geldi. Elbette kapitalizm sisteminin de sabunulacak pek bir yanı yok. Kapitalizmi başarısız bir şekilde uygulayan ülkelerde de fakir ile zengin arasında bir uçurum olduğu gözlemmekte. Ama asıl soru yeni dünya düzeni sizce nasıl olmalı? Ülkeler, milletler kendilerini nasıl yönetmeliler? Bu konuda yorumlarınızı aşağıda yazarsanız okumaktan büyük keyif suyarım. Katılı özel bir videonun daha sonuna geldik. Bir sonraki videoda ne görmek isterseniz? Büyük Ortadoğu projesini video serisi olarak ele almalı mıyız sizce?
Bir sonraki videolarda görüşmek üzere. Destekleriniz için teşekkür ediyorum.
Hoşçakalın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir