DÜNDEN BUGÜNE İRAN-AMERİKA ÇEKİŞMESİ
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=QDo6GRa8BYs.
Bir anda dünyanın doğal gaz ve petrol cenneti olan, Orta Doğu’nun kilis aktörü İran, diğer yanda Orta Doğu’ya ilgisi hiç bitmeyen süper güç Amerika. Kasım Süleymaninin Trump’ın emriyle öldürülmesinin ardından, iki ülke arasında ipler iyice gerildi. Hatta ip miip kalmadı. Peki Amerika ve İran mı? Birbirinden ne istiyor? İşte geçmişten günümüze de,
Amerika ve İran’ın dolu dizgin ilişkisi. 1940’lı yıllardan başlayalım. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra soğuk savaş dönemi başlamış. Amerika ve Sovyet Rusya’nın iki süper gücün, birbirlerine üstünü kurmaları için İran’ın konumu oldukça kritik.
İran ise tercihini Batı Biloğu’nda, Amerika’dan yana kullanır. İran’ın şahı Rıza Pehlevi döneminde, Amerika ile ilişkiler oldukça güzel. İran bir nevi Sovyet Rusya’ya karşı tampon görevi görür. Hatta Amerika, Sovyet Rusya’ya çevreleme politikasından dolayı, İran’ı silahlandırmaya başlar. İran, Dünya’nın en büyük petrol rezervlerine sahip olan ülkelerden biri. İran ülkedeki petrolün çıkarılmasında, İngiltere’ye büyük imtiyazlar tanır. İngiltere, İran üzerinden çok büyük kazançlar elde eder. Petrol gelirlerinin çok küçük bir kısmı İran’a bırakılmaktadır. Bu gelirde zaten İran halkına ulaşmaz. İran halkı kendi petrolünden faydalanamaz. Bunun üzerine İran’da önemli bir isim öne çıkar. Milliyetçi cephe lideri Musaddık. Petrolün millileştirilmesi için propaganda yapmaya başlar. Biz petrol zengin bir ülkeyiz ama halkımız bundan faydalanamıyor. Bu nasıl iş kardeşim? Petrolü millileştirelim. Gelin kendi petrolümüzü, kendimiz satalım der.
Halkın çoğumuz Musaddık’ın bu fikrine destek olmak için sokaklara dökülür. İngiliz şirket bu tepkiler üzerine ”Tamam sakin olun, İran’a bundan sonra kardan %50 pay vereceğiz” der. Ama ok yaydan çıkmıştır bir kere. Halkın çoğunluğuna göre petrol millileştirilmelidir. İran Başbakanı Ali Razmara 3 Mart 1951 günü ”Teknik, ekonomik ve politik sebepler yüzünden şu anki şartlarda petrolü millileştirmemiz mümkün değil. Şu %50 kâğı da kabul edelim” der. Bu sözlerinden 4 gün sonra
camiden çıkarken radikal dinci bir millisan tarafından suikasta uğrayarak hayatını kaybeder. İran’da işler iyice karışmaktadır. Musaddık, İran petrollerinin millileştirilmesine öngören bir yasatı sırası hazırlar. Tasarı 20 Mart 1951’de meclisten geçer ve İran petrolü millileştirilir. Bu sayede İngilizlerin İran petrolü üzerindeki imtiyazları kaldırılır. Halka göre bu, Musaddık’ın zaferidir. Şah Rıza Pehlemin ise İngiltere ve Amerika ile arası oldukça iyidir. Başka çaresi kalmamıştır.
Başbakan Ali Razmara’nın ölümünün ardından Musaddık’ı başbakanlık görevine getirmek zorunda kalır. Petrol millileştirilmiştir ama işler sanıldığı kadar kolay değildir. İngilizler çok geçmeden İran petrol pazarından tamamen çekilir. Amerika da İngiltere’ye destek verir. İran’ın petrolünün satışı engellenir. İran’a demir, çelik, şeker ve petrol ürünlerinin satışını yasaklar. 1952’de İran ambargo yüzünden petrol satışı yapamaz hale getirilir. Teknik yetersizliklerden dolayı üretim 2 yıl içinde
241 milyon varilden 10 milyon varile düşer. 4’te 1 fiyatına satıldığı halde ihracatta 400 kat geriler. Öldürülen başbakan bir bakıma haklı çıkmıştır. İran’da ekonomik kriz daha da derinleşir. Krizleri aşmak için meclisten olağanüstü yetki alan Musaddık Şah’ın yetkilerini kısmak ister. Şah Rıza Pehlevi ile büyük bir iktidar çetişmesine girer. Şah bunun üzerine başbakan Musaddık’ı görevinden almak ister. Ama Musaddık yanlıları ayaklanır. Kitlesel sokak gösterileri karşısında Şah Rıza Pehlevi İran’dan ayrılmak zorunda kalır. Bunun üzerine Amerika’nın desteklediği bir darbe ile Musaddık yönetimden uzaklaştırılır. Ve Şah ülkesine geri döner. CIA yıllar sonra da bu darbede parmağı olduğunu resmen kabul etmiştir. Şah görevine dönünce işleri tekrar yoluna koymaya çalışır. Amerika ile İran dostluğu eski günlerine döner. 1957 yılında İran ile Amerika
atom enerjisinin sivil kullanımıyla ilgili nükleer işbirliği antlaşması imzalar. Arzından Tahran Nükleer Araştırma Merkezi kurulur. Amerika tarafından sağlanan 5 MW gücünde ilk nükleer araştırma reaktörü ile çalışmalara başlanır. Amerika’dan zenginleştirilmiş uranyum satın alınır. Zenginleştirilmiş uranyum santrallerde kullanılan nükleer güç yakıtıdır. Hem sivil amaçlı elektrik üretiminde kullanılan reaktörler için hem de askeri amaçlı yapılan nükleer silahlar için kullanılır.
İran nükleer silah kullanımının önlenmesi için nükleer enerjiyi barışçıl kullanacağına dair uluslararası anlaşmayı imzalar. Ve 1974 yılında Şah İran Atom Enerjisi Kurumunu kurar. Amerika Başkanı Richard Nixon ülkenin nükleer reaktörlerini inşa etmesine yardım etmek için Tahran’a uzmanlar gönderir. Amerika’nın Stanford Araştırma Enstitüsü İran’ın orta vadeli kalkınması için yeni bir plan çalışması yapacaktır. Bu amaçla İran’la bir anlaşma imzalanır.
Enstitütü İran’a 20 ciltlik bir rapor sunar. İran’ın kalkınmasının nükleer santrallerle 1995 yılına kadar 20.000 MW elektrik üretmesine endeksi olduğunu belirtir. Şah Amerika’nın yardımıyla 2000 yılına kadar 23 nükleer santralinin yapılmasını öngören planı onaylar. Amerika İran’ın nükleer bilim insanlarının eğitilmesinde de yardım edecektir. O dönemde en büyük nükleer santral projesi sayılan bu anlaşma çerçevesinde 2000 İranlı ve Alman uzman çalışmalara başlar.
Bu projenin 5 yıl sonra tamamlanması beklenirken işler hiç de sanıldığı gibi gitmez. Yıl 1979 Özellikle İmam Rumeynü’nin öncülüğündeki muhalefet Şah Rıza Pehlevi’yi Amerika ile yakın ilişkiler kurmak ve emperyalizm yalnızı olmakla suçlar. Ayaklanmalar gitgide artar. Şah Rıza Pehlevi o zamanki resmi açıklamalara göre kısa bir tatil için Mısır’a gider. Ama aslında bu geri dönüşü olmayan bir yolculuk olacaktır.
Rıza Pehlevi sokak gösterilerinin yarattığı baskıya dayanamayıp ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. 1979 devrimi ile İran İslam Cumhuriyeti kurulur. Rumeynü ülkenin ilk dini ve siyasi lideri olur. İslam devrimi sadece Şah rejimini değil bölgedeki Amerikanın tüm stratejilerini de yerle bir edecektir. Çünkü İslam Cumhuriyeti’nin nihayi politikası Amerika ve İsrail karşıtlığıdır. Rumeynü Amerikanın İran üzerindeki tüm sözaklarını ortadan kaldırmak ister.
Şah döneminin kararlarını, anlaşmalarını yok sayar. Nükleer santral inşası antlaşması da Batı’nın İran’ı kontrol etme taktiklerinden biri olarak görüldüğü için fes edilir. Devrim öncesi Amerika’nın en büyük müttefiklerinden olan İran birden Amerika’nın karşısına dikilmiştir. İran dün dostken bugün düşman olur. Rumeynü’nin ortaya çıkışı, özellikle de Amerika’ya karşı ileri sürdüğü radikal görüşler, Amerika’nın önemli kalelerinden biri olan İran’ı kaybettirir.
Bu yüzden Amerika, Orta Doğu planını baştan yazmak zorunda kalacaktır. Rumeynü yeni bir ordu kurar. Bu orduya da devrimin muhafızları der. Sadece dini izlere bağlıdırlar. Bu ordu iç düzeni sağlamada ve İslam devriminin korunmasında görevlidir. Amerika ile İran’ın savaş fitilini ateşleyen asıl olaya gelelim. 4 Kasım 1979 İslam devriminden sonra Rıza Pehlevi, Mısır’da pankreaz kanserine yakalanmıştır. Tedavi amaçlı Amerika’ya kabul edilir. Rıza Pehlevi’nin Amerika’ya gitmesi, İran’da büyük ses getirir. Şimdi Rıza Pehlevi, Amerika ile beraber İslam devrimini yıkmaya çalışacak derler. Bunun üzerine kendilerini imamın çizgisindeki öğrenciler olarak tanımlayan bir grup, Tahran’daki Amerikan ayetliliğine baskın düzenler. Ooooooo raha rumeynü! Amerikalı 52 diplomatı rehin alırlar. Onlara göre burası casusluk yuvasıdır. Bu rehin alma olayını, Lider Rumeynü’de destekler. Bir de geriftanım, lanet fesadına bedesta buradanım. İmdikam fesalatının püreni. Rehineler bir şartla bırakılacaktır. Rıza Pehlevi’nin İran’a iadesi. Ama Amerika şantajlara boyun eğmeyeceğizler. Baskıyı arttırmak için, İran’dan petrol ithalatını durdurur ve İran’ın Amerika’daki 8 milyar dolarlık mal varlığını dondurur. İranlı bakamlar, Amerikan Büyük Elçiliğinde, CIA tarafından ülkelerinin aleyhine hazırlanan 70 tane casusluk belgesi ele geçirdiklerini iddia eder. Bir yandan da Amerikan vatandaşları eylem yapmaktadır. Mesela Amerikalı bir vatandaş, tüm İranlıları sınır dışı edin yazılı bir pankart taşımaktı. Aradan 6 aya yakın süre geçer. Amerika bakar ki bunları rehinelere bırakacağı yok. O da gizli bir kurtarma operasyonu yapmaya karar verir. 1980 yılında, 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece, Tebessül’üne askeriyi çıkarma yapar. Ama tüm hazırlıklara rağmen, Amerika’nın rehinelere kurtarma operasyonu tam bir fiyaskoyla sonuçlanır. 8 Amerikan askeri de hayatını kaybeder. 22 Mayıs 1980 günü, Avrupa İktisadi Birliği üyeleri, Amerika’nın isteği üzerine İran’a ekonomik boykot uygulamaya başlar. Bu boykotu Japonya, Kanada, Avustralya gibi ülkelerde katılır. Aradan bir sene geçmiştir. Ama İran rehineleri hâlâ bırakmamıştır.
Washington diplomatların serbest bırakılması karşılığında, İran’ın dondurduğu mal varlığını serbest bırakacaklarını söyler. 444 günün sonunda, 20 Ocak 1981’de nihayet anlaşmaya varılır ve rehineler serbest bırakılır. Ama o gün bugündür, Amerika ve İran ilişkileri bir daha hiç düzelmez. İran rehineleri bırakır bırakmasına ama Amerika’ya yine sopasını gösterir. Bundan sonra benim iç işlerime karışmayacaksın. Şu ekonomik boykot mudur, yaptırım mudur nedir? Onları da kaldıracaksın der.
İran balıksız bir dış politikayı izlemek istemektedir. Amerika bu istekleri bir tarafına takmaz tabii. Çünkü bu istekler, onu süper gücü için bir tehdit oluşturmaktadır. Rehineler krizenin intikamı da er geç alınacaktır. İran İslam devrimi sonrasında, başta Amerika ve İsrail olmak üzere birçok ülkeyle problemler yaşar. Uluslararası camiada yalnız bırakılmıştır. Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin, İran’daki Şii mezhebi İslam devriminin kendi topraklarını sıçramasından tedirgindir. Şii’ler için asıl kutsal yerler, Irak’taki Necef ve Kerbela kentleridir. Irak vatandaşlarının yarısından fazlası da Şii mezhebindendir. Saddam, İran’ın yalnız kalmasını bir fırsat olarak görür ve İran’a saldırır. Tabii ki bu işin arkasında da Amerika vardır. Burası Basrak Örfezi. Dünya petrolünün yaklaşık %60’ı Basrak Örfezi’nin çevresindeki ülkelerden çıkıyor. Dünya doğal gazını da %45’i. Yani neredeyse yarısı bu bölgede bulunuyor. Bu yüzden stratejik açıdan yeryüzünün en önemli bölgelerinden biri. Saddam eğer savaşı kazanırsa, bir enerji deposu olan Basrak Örfezi’nin haki mi olacak? Bu savaş 8 yıl boyunca sürecektir. Arap ülkelerinin çoğu, bölgede İran’ın yükselen askeri ve siyasi gücünü zayıflatmak için açıkça ırağa destekler. Savaş sırasında Basrak Örfezi’nde Suudi Arabistan, Kuwait, Katar gibi ülkelerin gemileri, Amerika’nın eskort gemileriyle yolculuk etmeye başlar.
Amerika sadece İran gemilerine eskortluk yapmaz. Irak’ta Amerika tarafından korunmayan ne kadar gemi varsa saldırmaya başlar. Bunun üzerine İran, Amerika’yı ırağa yardım ediyor diye, Birleşmiş Milletlere şikayet eder. İran misilleme olarak Kuwait petrol şirketine ait tankeri füzeyle vurur. Amerika da İran’ın Basrak Örfezi’ndeki petrol kuyularına saldırır. Bu defa da İran, Amerika fırkateynine mayın saldırısı düzenler.
Amerikan savaş gemileri de Basrak Örfezi’nde İran’a ait bir fırkateyni batırır ve İran’ın petrol tesislerini bombalar. İki ülke birbirine gözdağı vermeyi böyle sürdürür durur. Sonu bir türlü gelmeyen misillemelerden birkaç ay sonra inanılmaz bir olay yaşanır. Basrak Örfezi’nde Amerikan savaş gemisi, İran hava yollarına ait 290 yolcu taşıyan uçağa vurur. 66’sı çocuk, 290 kişi hayatını kaybeder. Amerika açıklama yapar. Bu yolcu uçağının kendilerine saldırı hazırlığındaki F-14 savaş uçağı sanıldığı söylenir. Ateş emrini veren geminin kaptanı uyarılara rağmen uçağın alçalmaya devam ettiğini söyler. Halbuki İran’dan kalkan uçak sıradan bir yolcu uçağıdır ve tırmanışını sürdürmektedir. Amerikan Başkanı Reagan özür dilemeyi reddederek bence bu anlaşılabilir bir kaza eder. Irak Savaşı’ndan sonra yalnız kalan İran nükleere sarılır. Nükleer programını yeniden öncelikli hale getirir.
Böylece İran başka ülkelerin saldırılarına karşı caydırıcı hale geleceğini düşünür. Amerika’nın desteğiyle şah döneminde İran’da başlatılan nükleer çalışmalar nükleer silah olarak önce Amerika’ya çevrilecektir. İran 1990’lı yılların başında Çin ve Rusya’yla nükleer reaktör inşası üzerine anlaşmaya varır. İran Çin’le 300 MW’lık bir nükleer santral inşası için anlaşır. Ama Amerika Çin’e büyük baskılar yapar. Çin de aman tadımız kaçmasın diyerek yavaş yavaş İran’dan uzaklaşır.
İran bu defa nükleer santral yapımı için Rusya’yla anlaşır. Amerika tedirgindir. Nükleer silahı elde etmeye çalışıyor diye İran’a ambargo uygular. Amerika Başkanı George Bush 2002’de Irak, İran ve Kuzey Koreyi şeytan ekseni olarak tanımlar. Bu ülkeleri uzun menzeli füzeler üretmekle suçlar. Amerika’nın tepkisine rağmen Rus teknisyenler İran’a nükleer reaktörünün inşasına başlamıştır. 2003 yılında Amerika kitle imha silahları bulundurduğu gerekçesiyle özgürlük getireceğim diyerek Ira’a işgal eder. Saddam Hüseyin devrilir. Amerika’nın Irak işgali sonrası, İran, Irak’ta hiç olmadığı kadar nüfus sahibi bir aktör olarak ortaya çıkar. Amerika’nın Irak’taki askeri varlığı İran için de bir tehdittir. 2005 yılında Ahmet İnecat, İran Cumhurbaşkanı olur. Amerika İslam Devrim Muhafızlarını kitle imha silahlarını üretmek ve dağıtmakla suçlar.
Ahmet İnecat, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile bir araya gelir. Asıl Amerika bölgeye terörizm ve yıkım getiriyor. Yabancı kuvvetler Irak’tan çekilsin. Biz, Irak’ın yeniden yapılandırmasına yardım etmek istiyoruz der. Böylece Irak ve İran arasında 6 tane iş birliği anlaşması imzalanır. Amerika’da George Bush gider, Obama gelir. Ahmet İnecat, başkanlık koltuğuna oturan Obama’yı kutlar. Obama da İran’ın nükleer programıyla ilgili ön koşulsuz müzakereler önerir. İran bu teklifi kabul eder. Müzakereler başlamıştır.
2010 yılında İran’la nükleer bilim insanlarından Macit Şehriyani ve Mesut Ali Muhammedi ayrı bombalı saldırılarda hayatlarını kaybeder. İran Atom Enerji Kurumu Başkanı Feridun Abbasi ise yaralanır. İran hükümeti ise Amerika ve İsrail’i suçlar. 2012’de Amerika ve Avrupa Birliği, İran’a yönelik yaptırımların kapsamını genişletir. İran yönetimi de onları Hürmüz Boğazı’na gemi trafiğine kapatmakla tehdit eder. Üstüne de füze denemelerine başlayacaklarına çıkarlar.
2013 yılında Hasan Ruhani, İran’ın yeni Cumhurbaşkanı seçilir. Nükleer enerji üretimi ısrarı yüzünden. Yaptırımlardan sonra İran’ın petrol gelirleri %40 gerilemiştir. Bu yüzden Hasan Ruhani, uydumlu politikaları izlemeye başlar. Ülkesinin nükleeri yalnızca barışçıl amaçlarla kullanacağını söyler. Ve 2015 nükleer müzakerelerinde nihayet, İran ve Amerika önderliğinde 6 dünya gücü arasında anlaşmaya varılır.
İran uluslararası yaptırımların kalkması şartıyla nükleer faaliyetlerini sınırlandırma sözü verir. Anlaşmadan sonra Amerika yaptırımları kademeli olarak kaldıracağız der. Cumhurbaşkanı Ruhaniye Nazaran, dini lider Homenay Amerika’nın karşısındadır. Yaptırımların kademeli olarak kaldırılacağı için Amerika’yı çok sert sözlerle eleştirir. Yaptırımların kaldırılması müzakerenin bir parçasıydı. Amerika ile müzakereler sorunlarımızı çözmeyecek. Çünkü ilk olarak Amerika yalancı, düzenbaz ve sadakatsizdir der.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de ülkedeki muhafaza kel kesimi suçlar. İran’ın bir kez daha dünyadan dışlanmaya mahkum edilmesini istemiyoruz. Tüm yaptırımların kaldırılmasını istiyoruz der. Yaptırımların kalkmasıyla İran, ülke dışındaki 100 milyar dolarlık dondurulmuş mal varlığını erişim hakkı kazanır. İran dünya pazarında yeniden petrol satma imkanını da eline alır. Obama gider, deli fişek Donald Trump Amerika’nın yeni başkanı olur. Trump Obama döneminde İran’la imzalanan nükleer anlaşma için Obama’nın utanç verici mirası der. Hatta bunun dünyanın en kötü anlaşması olduğunu söyler. Gerekçe olarak da antlaşmanın İran’ın balistik füze programını kapsamamasını sunar. Trump’ın asıl hedefi İran’ın gücünü kendi sınırlarına hapsetmek, yani İran’ın orta doğudaki nüfusluğunu kırmaktır. Trump İran’ı bir numaralı terörist devlet olarak tanımlar. Trump’ın İran’ın en iyi ülkeye terörist. Dini lider Hamane de Trump’ın Amerika’nın gerçek yüzünü gösterdiğini söyler. Trump Amerika’ya vize yasağı getirdiği 7 ülke arasına İran’ı da ekler. Bunun üzerine İran’da Amerikan vatandaşlarına İran’a giriş yasağı getirir. Havalimanında 5 yaşındaki bir çocuğa Amerikan vatandaşı olmasına rağmen, annesi İranlı olduğu için kelepçe takılır. Beyaz Saray’dan yaş ve cinsiyetten dolayı birinin tehdit oluşturmayacağını varsaymak yanıltıcı ve yanlış açıklaması gelir. Bu yaşananlar İran’da Amerika’ya karşı nefreti daha da körükler.
İran Devrim Muhafızları ordusu füzelerini ve radar sistemlerini test etmek amacıyla askeri savunma tatbikatı başlatır. İran’da İslam Devrimi’nin 38. yıl dönümünde 100 binlerce kişi toplanır. Trump’ın kuklaları taşınır. Trump 8 Mayıs 2018’de Obama dönümünde İran’la yapılan nükleer antlaşmadan çekildiğini ve Amerika’nın İran’a yönelik yaptırımlarını yeniden uydurlayacağını söyler. Çünkü İran yaptırımların kalkmasıyla daha da güçlenmiştir.
Fransa ve Almanya gibi ülkelerin ikna çabalarına rağmen Trump kimseyi dinlemez. 8 Nisan 2019’da da İran Devrim Muhafızları ordusunu Terör örgütü olarak tanıdığını duyurur. Bunun karşılığında İran Amerika Merkez Kuvvetler Komutanlığını Terör örgütleri listesine alır. 12 Mayıs’ta Hürmüz Boğazı’nda 4 petrol tankerine yönelik saldırı düzenlenir. Amerika İran’ı suçlar. İran ben kurtarmaya bile yardım ettim beni suçlayamazsın der.
2019 yılının yaz ayları ise İran ve Amerika için oldukça hareketli geçer. 20 Haziran günü Hürmüzgan ayarlarında, İran Amerika’ya ait insansız hava aracını hava savunma füzeleriyle düşürür. Amerikan’ın RQ-4 Global Hawk adlı bu insansız hava aracı bir nevi casusturonudur. Burçak dünyadaki en pahalı insansız hava aracı. Fiyatı 200 milyon dolara yakındır. Amerika bu aracın Hürmüz Boğazı’ndaki tankerlerin güvenliğini sağlamak için bölgede olduğunu söylese de,
İran topraklarındaki radar ve hava savunma sistemleri hakkında sinyal istihbarası yapıyor olabilirdi. Amerika İHA’sının uluslararası hava sahasında vurulduğunu iddia eder. İran ise kendi hava sahasını ihlal ettiği için vurduğunu söyler. Bu olayın ardından Trump, İran’a saldırı emri verdiğini ama saldırının başlamasından 10 dakika önce bu kararından vazgeçtiğini söyler. İran’a yeni yaptırımlar uygulanacaktır. Bu açıklamadan bir gün sonra Hasan Ruhani Hürmüz Boğazını kapatmakla tehdit eder.
İran devrim muhafızları Kudüs gücü komutanı Kasım Süleymanide, İran’ın petrol satışlarının Amerika tarafından yasaklanması halinde bölgedeki petrol ticaretini engelleyebileceklerini söyler. Ağustos ayında Ruhani, yerli üretim uzun menzeli hava savunma sistemi ürettiklerini duyurur. Bu sistemin S-300’lerden daha iyi olduğunu söyler. Amerika saldırı kararı alırsa karşısında güçlü bir İran bulacaktır imajı verilir. 25 Aralık’ta Amerika, Suriye ve Irak’ta Hizbullah Tugay’ın 5 üstsünü hedef alır. 25 kişi hayatını kaybeder. Bunun üzerine İran iki gün sonra Kerkük’teki Amerikan üstüne roket saldırısı düzenler. Bir Amerikalı hayatını kaybeder. Trump, İran’a bunun hesabını soracağız der. Hizbullah Tugay’ında ölenler için cenaze merasiminden sonra Irak’lı Şii milis gruplar Bağdat’taki Amerikan büyükelçiliğini basar. İki gün boyunca şiddet içerikli eylemler yaparlar. 2003 işgalinden beri Amerikan güçleri Irak topraklarında. Amerikanın Irak’ta etkisi hala çok güçlü. Hizbullah ve Haçlı Şabiye örgütü Amerikan güçlerinin Irak’tan çıkarılması için bir yasa çıkarılmasını ister. Bu yasa çıkana kadar da eylemlerine devam edeceklerini söyler. Ve 3 gün sonra Amerika Bağdat havaalanında insansız hava aracıyla füze saldırısı düzenler. İran devrim muhafızları ordusuna bağlı Kudüs gücü komutanı Kasım Süleymani yanında 5 kişiyle birlikte öldürülür. İhalarla artık dünya bambaşka bir yönegide yok. Bu insansız hava aracının adı MQ-9 Reaper.
Her iş için uygun bir silahı sahip Pentagon saldırı emrinin başkan Trump’tan geldiğini söyler.
Peki Süleymani kimdi? İran için neden bu kadar önemliydi? Süleymani halk tarafından çok sevilmektedir. Hatta bir sonraki cumhurbaşkanlığın seçimlerinde aday olabileceği dahi konuşulmaktaydı. Ölümünün ardından İran 3 günlük yas ilan eder. Cenazesinde bile izdihamdan 50’den fazla kişi hayatını kaybeder.
Dini lider Hamane’yi gözyaşlarına boğulur. Süleymani İran’ın Orta Doğu’daki bütün askeri ve siyasi politikalarının yöneticisiydi. Yani İran İslam rejiminin dış temsilcisiydi. Orta Doğu’da Amerikan güçlerinin olduğu hemen hemen her yerde karşısında İran’ın arkasında durduğu güçler çıkmaktaydı. İran tarafından hem Irak hem Suriye’ye silah, mühimmat, milis kuvvetler ve en önemlisi Kasım Süleymani olan çok sayıda danışman gönderildi. Mesela 2003’te Amerikanın Irak işgalinde Amerika karşısında mücadele veren İranlı gruplara Kasım Süleymani liderlik etmişti. Suriye’deki savaşta da Esed rejimi için geniş yaptı askeri sevkiatlar yaptı. 2014’te IŞİD’in Irak’ta Musul’u ele geçirmesinin ardından, Irak’lı Şii lider Ayatollah Sistani IŞİD’e karşı savaşma çağrısı yaptı. En büyük desteği de Kasım Süleymani verdi.
İran destekli Şii militanların IŞİD’ten Musul’u geri almak için başlatacağı operasyonun hazırlıklarını yapmak üzere Irak’ta saha yayındı. IŞİD’e karşı savaşmak üzere kaydolanları Haşli Şabi yani Türkçesi ile Halk Seferberlik Güçleri bünyesinde toplayarak 50 binin üzerinde savaşçı kazandı. Haşli Şabi 2016 yılında Irak Cumhurbaşkanı Fuat Masum tarafından silahlı kuvvetlere dahil edildi.
Amerika’nın saldırısında Kasım Süleymani’nin yanında öldürülen isimlerden birisi de Haşli Şabi Örnüktü Başkanı Yardımcısı Ebu Mehdi el Mühendis’ti. Süleymani’nin ölümünden sonra İran’da kırmızı renkli intikam bayrağı Cemkeren Camii de göndere çekilir. Bu bayrağın üzerinde 1400 yıllık bir slogan yazmaktadır. Arapça, Ya el Sarat el Hüseyin yani Ey Hüseyin’in intikamı. 14 asır önce Kerbelada Hazreti Muhammed’in torunu Hazreti Hüseyin’in 72 yakını ile birlikte şehit edilmesinin ardından kullanılmıştır. Bu bayrak haksız yere dökülen kan ve suikastı kurban giden bir kişi için intikam çağrısını sembolize ediyor. Kubbesinde bayrak asılan Cemkeren Camii ise hem İran’da hem Şii dünyasında oldukça kutsaldır. Camiinin Şii inancına göre kıyamete yakın gelip deccal ile savaşacağı söylenen 12. İmam Mehdi’nin emriyle yapıldığına inanılıyor. İranlı yöneticiler de Amerika ve İsrail’e karşı sık sık deccal benzetmesi yapmaktaydı.
İran misileme için 13 intikam planı hazırladığını duyurur ve bir gece Amerika’nın Irak’taki iki üstüne füze saldırısı düzenler. Bu intikamın sadece başlangıcıdır. İran aynı gün Amerika’nın karşı saldırısını beklerken hava savunma füzeleri ile yanlışlıkla Ukrayna hava yollarına ait yolcu uçağını düşürür. 176 kişi hayatını kaybeder. Ölen sivillerin 82’si de İranlıdır. Cumhurbaşkanı Ruhani İran adını Ukrayna’dan özür diler. İran devrim muhafızları komutanı Hacı Zade tüm sorumluluğu alıyor. Keşke ben ölseydim der.
Ve etminan peydah edip, İran’ın hava saldırısını ardından Trump iş birliği çaresi yapar.
enormous Irak’taki iki Amerikan üstünün vurulmasından sonra dini lider Hamale’yi bir tokat atıldı ama intikam başka bir konu. askeri karşılık yeterli değil.
Daha önemli olansa, Amerika’nın bölgedeki yozlaşmış varlığının sona erdirilmesi der. Amerika’nın Bağdat’ta Kasım Süleymaniy’i öldürmesinin ardından, Irak Meclisi de, Amerikan askerleri dahil, ülkedeki bütün yabancı askerlerin Irak’tan çekilmesi kararını alır. Ama Amerika DH ile mücadele için buradayız diyerek, Irak’tan çekilmeyi reddeder. İran, Amerikan güçlerinin bölgeden tamamen çekilmesini istiyor. Yoksa bu intikam planları hiç bitecek gibi gözükmüyor.
Ayrıca İran, artık hiçbir kısıtlama olmadan nükleer denginleştirme programına da devam edecek. Şimdi tüm dünya nefesini tutmuş, Amerika ve İran’ın arasında yaşanacakları bekliyor. İran’ın ne yapacağı belli olmaz. Trump’ın hiç olmaz. Aslında Amerika da Trump’ın deliliğinden korkuyor. Bu yüzden Süleymaniy olayından sonra, Temsilciler Meclisi’nde savaş yetkisi yasası kaptamında, Trump’ın İran’a karşı askeri eylemlerine kısıtlama getiren karar tasarısı 224 oyla kabul edildi.
Buna göre Trump, olası bir savaş durumunda. Artık düğmeye basmadan önce, kongreye 48 saat önceden haber vermek zorunda. Gördüğünüz gibi yıllardır İran’la Amerika’nın oynadığı oyunlar aynı. Ben burayı vurdum, al bende burayı vurdum. Ortadoğu zaten yangın yeri. Amerika da bu yangına benzin döküyor. Haliyle büyük bir patlama da kaçınılmaz olacak.
Umarım tüm dünyayı felakete sürükleyen kararlar alınmaz.
İlk Yorumu Siz Yapın