"Enter"a basıp içeriğe geçin

Dünyada Yüzü En Çok Tanınan İnsan: ‘CHE’ Hakkında 27 İNANILMAZ GERÇEK

Dünyada Yüzü En Çok Tanınan İnsan: ‘CHE’ Hakkında 27 İNANILMAZ GERÇEK

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=41IuDyqBffQ.

Devrimci bir ikon olan genç tıp öğrencisi Che Guevara. Onun yüzü dünyanın her yerinde tanınır. Peki Che Guevara fakirlerin kahraman şampiyonu muydu yoksa acımasız bir savaş lordu muydu? Yüksek mühendis olan babası Ernesto Guevara Lynch, İrlanda asılı bir aileden, annesi Celia Delecena ise İrlanda-İspanyol karışımı bir aileden geliyordu. Che henüz 2 yaşındayken ilk astım krizine yakalandı. Sierra Maestra da Batist ordularına karşı savaşırken, Che’ye zorlu dakikalar yaşanan bu hastalık, Bolivy ormanlarında Bariantos askerleri tarafından vuruluncaya kadar yakasını bırakmadı. 3 yaşındayken ailesi Buenos Aires yerleşti. Daha sonra astım krizlerinden dolayı Che’nin durumu daha da kötüleşti. Doktorların tedavisinin çok güç olduğunu, mutlaka iklim değiştirmesi gerektiğini söylemesi üzerine, Guevara ailesi yeniden göç etti ve Cordoba’ya taşındılar. Guevara ailesi aslında tipik bir burjuva ailesiydi. İspanya iç savaşında açıkça cumhuriyetçileri desteklemişlerdi. Zamanla maddi durumları bozuldu. Che eğitim bakanına bağlı D’Infouness lisesine başladı. Okulda İngilizce eğitim yapılırken annesinden de Fransızca öğreniyordu. Daha 14 yaşındayken Freud’ün kitaplarını okumaya başlayan Che, Fransızca şiirlerine de bayılırdı. Özellikle Buda Lehrer’a karşı büyük bir tutkusu vardı. 16 yaşında ise Neruda’ya hayran olmuştu. Che’nin ailesinin maddi durumu iyi den iyiye bozulmuştu. Bir yandan öğrenimine devam ederken bir yandan da çalışıyordu. 1948’de Buenos Aires Üniversitesi tıh fakültesine yazıldı. Fakültedeki ilk yıllarında Arjantin’in kuzey ve batı bölgelerinin baştan başa dolaşmış, buralardaki orman köylerinde cüzdan ve tropikal hastalıklar üzerine çalışmalar yapmıştı. Son sınıftayken arkadaşe Alberto Granadas ile bütün Latin Amerika’ya içine alan bir motoriklet turuna çıktı. Bu tur ona Latin Amerika’nın sömürülen köylülerine yakından tanıma fırsatı verdi. 1953 yılının Mart ayında üniversiteyi bitirmiş doktor olmuştu. Venezuela’daki cüzdan kolonisine çalışmak üzere anlaşmıştı. Buraya gitmek için çıktığı yolculuğu sırasında Perú’ya uğrayan Che, orada yerliler hakkında daha önce yayılanmış bir incelemesi yüzünden tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ceza süresi dolduktan sonra Ekvator’da birkaç gün kaldı. Burada hayatının dönüm noktalarından biri olacak tarihi bir tanışma yaşadı. Ricardo Roja adındaki avukatla karşılaştıktan sonra Venezuela’ya gitmekten vazgeçip Roja ile birlikte Guatemala’nın yolunu tuttu. Şahit olduğu fakirlik ve sefirlik onu hayatları kurtarmanın tıp bilgisinden fazlasını gerektirdiğine ikna etti. O sıralarda hükümetin başındaki başkan Jacob Arbenz Guzman, özellikle toprak reformu ile ilgili bir toplumsal devrim yapmaya çalışıyordu. Ancak Arbenz hükümeti CIA’ye destekli bir darbe ile devrildi. Ordu özel mülke tecavüz ve komünist güçlere karşı koruma sağlıyordu. Amerikalı şirketlerin çıkarlarını koruyorlardı. Ve Ç onların komünizm korkusunu, bu çıkarları tehdit eden herhangi bir hükümeti devirmek amacıyla kullanabileceklerini gördü. Bunun üzerine Arjantin Büyük Elçisi’ne sınan Gevara, halası Beatrice yazdığı bir mektupla orada bulunuşunun sebebini şu şekilde açıklıyordu. ”Goğetem hala da gerçek bir devrimci olabilmek için gerekli ne varsa yapacağım ve kendimi mükemmelleştireceğim.” Elçilikte ihtilacıların safına katılan Gevara, bir süre sonra tutuklanarak elçilik binasından çıkarıldı. Guatemala’daki birçok Kübalı sürgün ve Fidel Castro’nun kardeşi Raul Castro ile tanışan Ç, Guatemala’da kalması tehlikeli bir durum olunca Meksika’ya gitti. Arbenz hükümetinin CIA’ye destekli bir darbe ile devrilmesi, Ç’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin emperyalist bir güç olduğuna dair görüşlerini güçlendirdi. ABD, Latin Amerika ve diğer gelişmekte olan ülkelerdeki sosyolojikonimik eşitsizlikleri düzeltmeye çalışan hükümetlere karşıydı. Ve Ç, sosyalizmin ancak silahlı mücadele sonunda elde edilebileceğini düşünmeye başlamıştı. Bu da ancak silahlanmış bir halkla mümkün olabilirdi. Bu arada Küba’daki mahkumiyeti sona eren Fidel Castro da Meksika’ya gelmişti. Ve kardeşi Raul, Ç’yi 8 Temmuz 1955’te Fidel Castro ile tanıştırdı. Castro ile aynı düşünceleri paylaşan Ç, onun gerçek bir devrim lideri olduğuna kanaat getirerek, Küba Diktatörü Fulgencio Batista’yı devirmek için kurulan 26 Temmuz hareketine katıldı. Fulgencio Batista askeri darbe ile iktidara gelen bir zorbaydı. Havana’yı yabancılar için lüks bir oyun alanına çevirdi. Bu arada Kübalılar fakirlik içinde kıvranıyor ve binlercesi polis baskısı altında ölüyordu. Hatta Başkan Kennedy bunu, dünyadaki ekonomik sömürgeleştirme, aşağılama ve sömürmenin en kötü örneği olarak nitelendirdi. Ç’nin hareket grubuna doktor olarak görev yapmasına karar verildiyse de, o hareketin diğer üyeleri ile askeri eğitmede katıldı. 1956’da yola çıkan Granma gemisine Küba’ya gitmek üzere binen Che Guevara, karaya çıkar çıkmaz Batista’nın askerlerinin saldırısına uğradı. Guevara bu çatışmada kaçan bir askerin düşürdüğü cephaneyi almak için, tıbbi malzeme çantasını bırakmak zorunda kalmıştı. Ve o an, doktordan savaşmaya dönüştüğü an olarak hafızasına kazındı. Guevara zaman içinde Batista rejimine karşı giriştiği, Guerrilla savaşlarına gösterdiği cesare ile, isyancılar arasında lider olarak görülmeye başladı. Ve komandant olarak atlandırıldı.
Guerrilla ordusunun komutanı olarak, kırsal kesimde korku krallığını zincirlerini saldı. Şüpheli ajan ve muhalifleri öldürttü. Ayrıca köylülere sağlık ocakları ve okul inşasında yardım etti. Onlara okumayı öğretti. Ve hatta onlara şiirler okudu. 1958’de devrimin en önemli olaylarından olan Santa Clara’ya saldıran, intihar timini yöneten Che Guevara, 7 Şubat 1959’da zafer kazanan hükümet tarafından, doğuştan Küba vatandaşı ilan edildi. Kendisi yeniden toprak dağıtımını yönetti.
Yaygın eğitimli sağlanmasına yardım etti. Ve Küba’nın okur yazarlık oranını, %96’ya çıkaran gönüllü okur yazarlık zincirlerini organize etti. Che, sonrasında Küba’dan diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere yardım etti. Ama bunların tümü başarısızlıkla sonuçlandı. Küba sosyalizminin gelişmesinde büyük önemi olan Che, ülkenin önde giren isimlerinden biriydi. 1964’te Birleşmiş Milletlerin davetlisi olarak, Küba’yı temsilen New York’a giden Che Guevara,
devamında 17 Aralık’ta Paris’e uçarak 3 aylık Uluslararası bir tur açıldı. Bu gezi sırasında Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Arap Cumhuriyeti, Mısır, Cezaer, Ghana, Guinea, Mali, Dahomey, Kongo ve Tanzanya’yı dolaşan lider, 1965’te Cezaer’de Uluslararası sahnede son görünüşü olacak, 2. Asya-Afrika Ekonomik Dayanışma Seminerindeki konuşmasında şunları söyledi. Ölümüne olan bu mücadere de hiçbir sınır yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde meydana gelen olaylara kayıtsız kalamayız.
Bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim zaferimizdir. Aynı şekilde yenilgisi de bizim yenilgimizdir. Sosyalist ülkelerin Batı’nın sömürgeci ülkeleriyle, üstü kapalı iş birliğini tasfiye etmeleri ahlaki görevleridir. Küba’ya döndüğünde havaalanında Fidel Castro tarafından sade bir törenle karşılanan Che, 2 hafta sonra kamu hayatındaki tüm görevlerinden istifa edip ortadan kayboldu. Castro’nun sağ kolu olan Che’nin bu gizemli kayboluşuna uzun süre anlam verilememekle birlikte, farklı sebepler de öne sürüldü.
Sanayi Bakanı’yken savunduğu sanayileşme projesinin görece başarısızlığı, dünyayı yıkımın eşiğine getiren Küba füze krizi ve ekonomik konularda Castro ile arasındaki görüş ayrılıkları bunlardan birkaçıydı. Che Guevara’nın Castro’ya gidiş nedenini açıklamadığı ve oldukça basit bir üslupla yazmış olduğu mektupta, çoğu kişinin şaşırtıcı bulduğu bir durumdu. Aynı yılın Ekim ayında, Che’nin ortalıktan kayboluşuyla ilgili spekülasyonlar iyice artmışken, Castro, Che’nin kendisine yazdığı mektubu kamuya açıkladı. Mektupta Che, Küba devrimine bağlı olduğunu, ancak yabancı topraklarda savaşmak için Küba’dan ayrıldığını, dünyadaki diğer ulusların kendisini devrim için savaşmak üzere çağırdıklarını belirtmiş ve ayrıca hükümet ordu ve parti içindeki tüm görevlerinden istifa ettiğini, Küba vatandaşlığından da vazgeçtiğini yazmıştı. Amacı Küba devrimini ihraç etmek olan Che, yerel Simba savaşçılarına komünist ideolojiyi ve gelilla savaşını öğretiyordu. Ancak Güney Afrikalı paralı askerler ve Kübalı sürgünler Kongo ordusuyla birlikte Che Guevara için sıkıntı yaratan bir ittifak içindeydiler. Bu yüzden Kongo devrim planı gerçekleştirilemedi. Che Guevara Kongo’dan ayrılmayı kabul etti. Ancak Küba’yla olan tüm bağlantılarını kopardığını yazdığı mektubun, Castro tarafından kamuya açıklanmasından ötürü, Küba’ya geri dönmeyi gururuna yediremeyen Che Guevara, 6 ay boyunca Darüselam, Prak ve Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde saklandı. Bu süreç içerisinde Kongo deneyimiyle ilgili anılarını kaleme aldı. Ayrıca biri felsefet, diğeri ekonomi üzerine olan iki kitabının taslaklarını yazdı. Che, Castro’nun ısrarları üzerine dönüşünün geçici olması ve adadaki varlığının sır olarak kalacağı şartıyla Küba’ya döndü. Çünkü Latin Amerika’da yeni bir devrim hazırlığındaydı. Tüm hazırlıklarını büyük bir gizlilik içine planlayan ve yürüten Che ile ilgili olarak, 1967’de Silahlı Kuvvetler Bakanvekili Juan Armida, Latin Amerika’daki devirime hizmet etmekte olduğunu duyurmuştu.
Che Bolivya’da gerillaların başındaydı. Che ve askerleri Bolivya ordusuyla 1967’de ilk kez çatıştıklarında, geride bıraktıkları fotoğraflar da Che’nin Bolivya’da olduğunu kanıtlar nitelikte olmuştu. Fotoğrafları gören Bolivya Devlet Başkanı Barrientos, Che Guevara’nın bir an önce yakalanması için emir vermişti. Che’nin gerilla kampının yeri bir muhbir tarafından Bolivya Özel Birliği’ne bildirilince, 8 Ekim günü kamp kuşatıldı. Devriye gezerken yakalanan Che, ayakları yaralandıktan ve silahı bir mermiyle harap edildikten sonra
teslim olmak zorunda kaldı. Che Guevara yakalandığı sırada orada bulunan askerlere göre ”Ateş etmeyin, ben Che Guevara’yım, canlı olarak daha değerliyim.” demişti. Başkan Barrientos, Che’nin yakalandığını öğrenir öğrenmez öldürülmesini emretmiş. Bunun üzerine Che’ye yakın bir köy olan La Higuera’daki bir okula götürülmüş ve ertesi gün öğleden sonra öldürülmüştü. Bazı kaynaklara göre Che’nin infazından sorumlu Çavuş Teran, aşırı derecede heyecanlandığı için bilinçli bir şekilde ateş edememiş.
Che’yi öldüren merminin kim tarafından ateşlendiği asla bilinmemiştir. Çarpışmada öldüğü iznini vermek ve yüzünün tanınır durumda olduğunu sağlamak için ayaklarına defalarca ateş edilerek öldürülen Che Guevara’nın cesedi bir helikopterin iniş takımlarına bağlanarak yakınlardaki Valegrandia’ya götürülmüştü. Cansız bedeni bir güç gösterisi yapmak için küvetin içinde basına gösterildikten sonra askeri bir doktor tarafından elleri kesildi. Che’nin bedenin akıbeti bilinmemekteydi. Che Guevara’nın ölmeden önceki son sözleri ise şöyle olmuştu.
Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak. Yalnızca bir adam öldürmüş olacaksın. Che Guevara’yı ve Bolivya’daki faaliyetlerini yakın takip alan kişi Felix Rodriguez adındaki CIA ajanıydı. Rodriguez Che’nin saatini ve diğer kişisel eşyalarını almıştı ve sonraki yıllarda bunu röportaj yaptığı gazetecilere gösterdi. Bu eşyaların bir kısmı hala CIA’de sergilenmektedir. Che Guevara’nın öldüğünü 15 Ekim’de tüm Küba’ya duyuran Fidel Castro ülkesinde 3 günlük yas ilan etti. Ölümünden 30 yıl sonra 1997 yılında Che Guevara’nın elleri olmayan ölü bedeninden geriye kalan kemikleri bir uçak pistinin altından kazılarak çıkarıldı. DNA testiyle kimliği tespit edilerek Küba’ya geri getirildi. Dünyanın dört bir yanında insanlar yas tuttular. Che Guevara Bolivya devlet güçleri tarafından yakalandı ve infaz edildi. Cesedi 30 yıl boyunca bulunamadı. Peki bir kahraman olarak mı öldü yoksa çoktan bir cani mi olmuştu?
Devrimler idealleriyle mi yoksa sonuçları ile mi yargılanmalı?
İşte tarihi yargıladığımızda karşımıza çıkan sorular bunlardır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir