"Enter"a basıp içeriğe geçin

Türk Tarihinin En Korkusuz Lideri: ATTİLA

Türk Tarihinin En Korkusuz Lideri: ATTİLA

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=uNtmYA1tjgc.

Avrupa Hun İmparatorluğu Kuruluş tarihi 375 Yıkılış tarihi 454 Başkenti Etselburg Avrupa Hun İmparatorluğu Orta Asya’dan Batı’ya göç etmiş ve var olduğu kısa dönemde tarihe silinmeyecek izler bırakarak diğer büyük Türk İmparatorluklarının temelini oluşturmuş önemli bir imparatorluktur. Avrupa Hunları Hazar Denizi’nden Avrupa’ya doğru ilerlemeden önce Avrupa’daki demografik yapı bugünkü ne göre çok daha belirsizdi.
Avrupa kıtası Roma İmparatorluğundan ve imparatorluğa dahil olmayan barbar kavimlerden oluşuyordu. Yaşayış şekilleri ve kültürel değerlerinin çok zayıf olması nedeniyle bu topluluklardan barbar kavimler olarak bahsedilir. 4. yüzyılın sonlarına doğru Balamir’in önderliğinde batıya doğru göç eden Hunların Tuna nehrini aşarak Avrupa’yı otoritesi altına almaya başlamasıyla bu barbar kavimler Avrupa’nın içlerine doğru ilerleyerek Roma ile karşı karşıya geldiler ve barbar kavimlerin Roma üzerindeki baskıları sonucunda Roma ikiye bölündü. Avrupa Hunlarının tarih sahnesine çıkışı milattan sonra 352’dir. Balamir’in yönetime geçmesiyle Hunların batıya doğru ilerlemesi başladı ve bölgede bulunan alan ülkesi ele geçirildi. Bu dönemde bölgede imparatorluk niteliği taşımayan ancak kalabalık ve güçlü barbar kavimler bulunuyordu. Balamir, İdil nehrini geçerek bu bölgede bulunan gotlara baskı kurmaya başladı.
Gotlarla ilk çarpışma 375 yılında gerçekleşti. Çarpışmayı kazanan Balamir, gotların Avrupa’nın içlerine doğru Roma’ya doğru ilerlemesini sağladı. Kavimler göçü olarak tarihe geçen süreç bu olayla başlamıştır. Bugünkü pek çok Avrupa ülkesinin atası olan bu barbar kavimler zaman zaman Roma imparatorluklarının sınırlarını zorlayarak bölgedeki varlıklarını devam ettiriyorlardı ve zamanla kendi yönetimlerini de bu gelişmeler doğrultusunda oluşturdular.
Alibbi, Balamir’in vefatından sonra yönetime geçti. Alibbi’nin yönetimiyle Hunlar Balkanlara doğru ilerleyerek hakimiyet alanını giderek genişletmeye başladı. Alibbi’nin vefatıyla tahta Ulduz geçti. Batı Roma’yla iyi ilişkiler içerisinde olan Ulduz, Doğu Roma’yla mücadele halindeydi. 409 yılında Tuna’yı geçerek Doğu Roma’yı baskı altına almaya başladı. Güneşin battığı yere kadar her yeri zapt edebilirim diyerek meydan okuduğu tarih kaynaklarında geçmektedir.
Bir yandan da Vandal, Süev, Alan gibi günümüzdeki Almanların atası olarak kabul edilen German kavimlerini Ren Nehri ötesine, Galya’ya yani günümüzdeki Fransa’ya göçe zorlamıştır. Atilla, batılı tarihçilerin at ve ok kullanmalarından ötürü Hungarus adını verdiği, bizimse Macaristan adını verdiğimiz bu toprakların ovalarında 395 yılında dünyaya geldi. Gençlik yıllarında ormanda odun keser ve sürekli Volga Nehri kıyılarına yürüyüşe çıkardı.
Atpinior ayrıca latince dersler almaktaydı. Bir dönem Roma’da yaşamış ve böylelikle ileride düşmanı olacak bu insanları yakından gözlemleme imkanı bulmuştu. Atilla babasını küçük yaşta kaybettiğinden dolayı amcası Rua’nın yanında yetişmiş, birlikte muharebelere katılmış devlet yönetimini ve Hun siyasetini öğrenme fırsatı bulmuştu. Rua Bizans üzerine yapacağı yeni bir sefere hazırlanırken 434 yılında hayatını kaybetti.
Rua’nın vefatıyla yönetim, Rua’nın kardeşi Muncuk’un iki oğlu Bilada ve kardeşi Atilla’ya kaldı. Yaşça büyük olması nedeniyle yönetim Bilada’daydı. Ancak Bilada yeteri kadar varlık gösteremedi. Muharebelerde başarısız sonuçlar alması nedeniyle genellikle muharebeleri Atilla yönetiyordu. İmparatorluk 10 yıl kadar bu şekilde yönetildi. Ancak Atilla 445 yılında abisi Bilada’nın hayatına son vererek yönetimi tek başına eline aldı. Atilla tahta geçtiğinde 39 yaşındaydı. Amcası Rua’nın Bizans üzerine yapmayı düşündüğü ve yapamadığı sefer için hazırlıklara başladı. Bunu duyan Bizanslılar Atilla’ya barış elçileri gönderdiler. Atilla isteklerini barış koşulları olarak yazdırdı. Atilla’nın amacı Doğu ve Batı Roma İmparatorluklarını egemenliği altına almaktı. Bu sırada iç karışıklıklar içinde bulunan Batı Roma Hunlardan yardım istedi. Romalı komutan Yiğit İsa yardıma gelen Hun birlikleri isyanları bastırdı.
Bizanslı Margos Antlaşmasının şartlarına uymaması, Bizanslı tüccarların ticari ilişkilerde sahtekarlık yaparak Hunları aldatmaları üzerine Atilla 441’de Bizans üzerine 1. Balkan Seferi diye bilinen sefere çıktı. Doğu Trakya’ya kadar ilerleyen Hunlardan çekinen Bizans barış istedi. Ayrıca bazı sınır kaleleriyle Tuna boyundaki kaleleri ele geçiren Atilla böylece Balkanların yolunu Hunlara açtı. Bizans’ın Hun esirlerini geri vermekte ağır davranması, Hun yönetimindeki bazı Germen kavimlerini kışkırtması, yıllık vergisini ödemek istememesi gibi nedenlerden dolayı Atilla 447 yılında yeniden Bizans üzerine 2. Balkan Seferi’ne çıktı. İkiye ayrılan Hun ordusunun bir kolu Yunanistan’a girip Teselya’ya kadar ilerledi. Atilla’nın yönetimindeki diğer kolsa, Filipe, Sofia ve Luleburgaz şehirlerini ele geçirip büyük çekmeci önlerine kadar sokuldu. Bizans İmparatoru 2. Theodosius barış istemek zorunda kaldı. Bizans relçisi Anatolios’la Atilla arasında yapılan bu anlaşmaya Anatolios Antlaşması denir. Antlaşmaya göre Bizans ödediği yıllık vergiyi 3 katına çıkaracak, muharebe tazminatı ödeyecek, nişte bir ortak pazar kurulacak, Tuna’nın güneyinde 5 günlük mesafedeki yerler askerden arındırılacaktı. Bizans üzerinde kesin egemenlik kurduğuna inanan Atilla bu seferde Batı Roma’ya yöneldi. Batı Roma üzerine yapacağı sefere bir bahane bulması gerekiyordu. Kendisine daha önce bir nişan yüzüğü gönderen İmparator 2. Valentine’in kız kardeşi, Honorian’ın teklifini kabul ettiğini bildirdi. Çeyiz olarak da İmparatorluğun yarısını istedi. Bu isteğinin kabul edilmemesini muharebe sebebi olarak sayan Atilla 451 yılında Batı Roma gayliye seferini başlattı. Yapılan muharebe çok şiddetli geçti. Bir gün boyunca kıran kırana süren muharebenin galibi belli değildi. Ancak bu muharebeden bir yıl sonra Roma üzerine yürüyen Atilla’nın karşısına askeri bir güç çıkaramadılar. Atilla Batı Roma İmparatorluğu’nun asker deposu durumunda olan Galya’yı saf dışı bırakarak bölgedeki hakimiyetini göstermiş oldu. Atilla zaman geçirmeden destekten mahrum kalan ve iyice gözden düşen İtalya’ya 452 yılında 100.000 kişilik bir orduyla alpleri aşarak girdi. İtalya seferinde İtalya, Atilla’nın karşısına bir ordu çıkaramadı. Roma senatosu büyük bir korku içine düştü ve hemen barış görüşmeleri için Papa I. Leon başkanlığında bir heyeti Atilla’ya gönderme kararı aldı. Papa I. Leon Atilla’dan tüm Hristiyanlık dünyası adına Roma’yı bağışlamasını istedi. Atilla eski bir uygarlık merkezi olan Roma’yı tahripten kaçınıp Papa’nın ricasını kabul etti ve geri döndü. Atilla Bizans’ı ve Batı Roma’yı etkisiz hale getirip amacına ulaştıktan sonra yönünü İran’daki Sasani İmparatorluğu’na çevirdi.
Ancak Atilla, İtalya seferi dönüşünde 453 yılında hayatını kaybetti ve bu seferi gerçekleştiremedi. Atilla vefat ettiğinde Hun sınırları batıda, Danimarka ve Ren nehrine, doğudaysa Edil yani Volga nehri ötesine uzanıyordu. Kendisini bizzat gören Bizans’ı tarihçi Priskoz Atilla’yı şöyle açıklıyor. Yassı burunlu, kısa boylu, tıknaz yapılı, geniş omuzlu, büyük başına rağmen gözleri küçük, seyrek sakallı bir insandı.
Bir devlet adamında olması gereken akıllılık, kurnazlık, sezgi, sabır ve kararlılık, ileri görüşlülük gibi bütün meziyetlere sahipti. Atilla, tarihin yetiştirdiği büyük devlet adamlarından biridir. Onun adı günümüze kadar dillerden düşmemiş, adına operalar bestelenmiş, filmler çekilmiş, resimleri ve heykelleri yapılmıştır. O güçlü bir iradeye sahipti. Ciddi ve büyük işler yapmaya yetenekli, sadeliyi seven ve mütevazı bir hükümdardı.
Doğu Roma İmparatorluğunu da dize getiren büyük komutan, batılıların korkulu rüyası. ”Ben ve milletim Tanrı’nın kırbacıyız. Tanrı yoldan çıkan milletleri cezalandırmak için bizi gönderir.” Sözleri kendisine aittir. 453 yılında 58 yaşında hayatını yitiren Atilla, 19 yıl gibi kısa bir süre içerisinde ülkesini başarıdan başarıya taşıyarak imparatorluk haline getirmiştir.
Atilla’nın temel siyaseti, dünyaya hakim olmak, bunu gerçekleştirmek için de Doğu ve Batı Roma’yı ele geçirmekti. Tüm Avrupa’ya korku salan Atilla, Almanlar tarafından oldukça sevilirdi. Germen yani Alman efsanelerinde Atilla, çok büyük ve iyiliksever bir hükümdar olarak yerini almış ve Atilla’nın sarayında birçok Germen hükümdarı yaşamıştır. Bu hikayelerde Atilla, bariz sever ve yalnız asillere karşı kılıç kuşanan, asil ruhlu bir hükümdar olarak tasvir edilmekte. Atilla’nın isminin kaynağı tartışmalara neden olmuştur. Türk kaynaklarına göre, Volga Nehri’nin eski ismi olan Atıl, İtil, Atal kelimelerine oralı anlamını veren illa kelimesi birleşmesi sonucu Atilla ismi ortaya çıkmıştır. Diğer bir görüşe göre Atıl, atılmak manasına gelmektedir. Başka bir Türk efsanesine göre ise kendisine Atlıhan’da denirdi. Macar kaynaklarına göre yargı anlamına gelen itelet kelimesinden türemiştir. İngilizcede etela etla olarak geçmiş, Almanca’da ise etezer olarak geçmiştir. Macaristan’da yaygın kullanım Atilla iken Türkiye’de Atilla veya Atilla şeklindedir. Tarih onu, milletine medeni bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır. Atilla’nın ilk eşi ve baş kadını Arikan’dı. Vefatından sonra yerine geçen oğlu İlek’in annesi olan Arikan’dan başka evliliklerde yapmıştı.
453 yılında Büyük Türk Hun İmparatorluğu’nun başkenti olan Etselburg’ta genç bir kızla evlendi. 58 yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetliydi. Zifaf gecesinin sabahında bütün Avrupa’yı titrit titreten Cihangir, yatağında cansız bulundu. Fazlaca alkol alarak eğlenip iyice gevşeyen Atilla’nın burnundaki damarlardan biri çatlamış olsa gerek. Yüz üst yattığı yatağından bir daha kalkamadı. Bu bir suikast mıydı yoksa kazan mıydı bilinmiyor.
Vefatının ertesi günü yapılan çok büyük bir törenle kaldırıldı. Cansız bedeni altın bir tabuta konulmuştu. Bu tabutta önce gümüş, sonra da demir bir mahvazanın içine yerleştirilmiş ve böylece toprağa verilmişti. Atilla vefatından sonra kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedi uykusuna uyumak isterdi. Bu nedenle mezarını kazıp kendisini toprağa verenlerin hayatlarına son verildi. Daha sonra mezarın yanından geçmekte olan bir çayın mecrası değiştirildi.
Sular başka tarafa muhtemelen mezarın üzerinden verilen yeni mecrasına akıtıldı. Böylelikle büyük Cihangir’in son arzusu yerine getirilmiş oldu. Ne yazık ki bugün mezarının yeri dahi bilinmemektedir. Atımın ayak bastığı her yer toprağımdır diyecek kadar özgüveni yüksek bir liderdi. Dünyanın en büyük askeri idi hallerinden sayılan bir önderdi. Aynı zamanda mütevazıydı. Misafirlerine gümüş tabaklarında ikram sunarken onun tahtadan tabağı ve bardığı vardı. Aman dileğine dokunmuyordu ama kendisine kılıç çekene de hiç acımıyordu. Tüm İtalya dehşet içindeydi. Herkes Hunlar geliyor diyerek köylerini bırakıp kaçıyorlardı. Avrupa’da ve Hıristiyan dünyasında ise şeytan olarak geçmekte ve adından hala tedirgin olunmaktadır. Bugün bile İtalya’da Mamali Turki, Anneciğim Türkler geliyor manasında sıkça kullanılan bir deyim vardır.
Vefatının ardından tartışılmaya devam edilen Atilla Avrupalılar tarafından barbar olarak görülse de Macar halkı ve Türk tarihi açısından bir kahraman olarak görülmektedir. Ancak Atilla nasıl anılırsa anılsın bugünkü orta Avrupa görüntüsüne, görkemli yapılara,
göçlere, harplere, akınlara, istilallara neden olarak tarihe damga vuran büyük imparatorlar arasındaki yerini almıştır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir