"Enter"a basıp içeriğe geçin

Dünyanın Sonuna Yolculuk – Böyle Buyurdu Kültür – Prof. Nevzat Kaya – B15

Dünyanın Sonuna Yolculuk – Böyle Buyurdu Kültür – Prof. Nevzat Kaya – B15

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=b2-QJgsS-SE.

Hocam merhaba özledik sizi nasılsınız? Ben de özledim ilk eri hocam bomba gibiyim. Seyircilerimi özledim. İyi ve kötü yorumlarımı özledim. Flu TV özledim. Size kötü yorum yoktur hocam. Yani oluyor ara sıra artık ama alıştım. Gülse yine anket yaptı ve anketin sonucu 3 tane adayımız varmış. Kurban ve kan yüzde 31 almış. Günah keçisi ve şiddet yüzde 27 almış. Dünya tarihindeki kıyametler yüzde 42 ile birinci olmuş.
Dünya tarihindeki kıyametler ama ben bunu anlamadım. Kıyametler zaten yanlış oluyor. Kıyamet tek değil mi hocam? Kıyamet tektir ama biz dünya tarihindeki kıyametlerle neyi kastediyoruz aslında daha doğrusu ben neyi kastediyorum. Dünya tarihi derken yer tarihini kastediyorum. Yani jeolojik tarihi kastediyorum. Dünya 7 defa hayatın yok olmasıyla karşı karşıya kalmış. Hep hayat ortaya çıkmış bir şekilde ondan sonra bir şey oluyor. O evren bizim farkımızda olmayan evren.
Bir şey gönderiyor bütün bu gidişat biz insanların hep böyle yekpare tek çizgi olarak hayal ettiğimiz tasarladığımız gelişim çizgisi. Tabii ki korkunç kırıklara maruz kalıyor değil mi?
Bu mitolojik mi yoksa bilimsel bir gerçekten bu bilimsel bir bilimsel açıdan söylüyorum. Mesela ilk kıyamet hangi kıyamet büyük okyanuslarda ilksel okyanuslarda işte tek hürceliler oluşmuş. Plankton varı şeyler oluşmuş. Yosun varı şeyler oluşmuş. Ne oluyor 450 milyon sene evvel bir yıldız patlıyor. Dünyaya o patlayan yıldızın gamma ışınları çarpıyor. Atmosfer yok oluyor. Ozon tabakası yok oluyor. Ne oluyor? Hayatın yüzde 90’ı yok oluyor.
Kalan yüzde 10 bunu bir şekilde biyolojik olarak güncelerine DNA’larına yazıyorlar değil mi? Kalanlar belli özellikleri sahip oldukları için atlatabiliyorlar. O kuşak devam etmiş oluyor ama bu çok önemli. Biyolojik hafıza denilen bir şey var. Bunu bir yere not ediyorlar diyebiliriz. 30 milyon sene boyunca bu atmosfer gittikten sonra dünya devasa bir kutu var. Ve hayat için için devam ediyor. 377 milyon sene evvel dünyada öylesine korkunç volkan patlamaları oluyor ki bu buzlar eriyor ama atmosfer şükürtten ibaret oluyor. 250 milyon sene evvel yine Gondwana’dan Laurasya yani o ilk büyük ana kıtalar ayrılmaya başlıyor. Bir kitlesel ölümle karşı karşıya. 200 milyon sene evvel o kadar büyük bir kutu var.
Dünya’nın atmosferi devasa bir zehirli ortama dönüşüyor. Kükürt asit. En son 65 milyon sene evvel bir kuyruklu yıldız Meksika körfezine çarpıyor ve bütün büyük reptilleri sürüngenleri yani dinozorları yerle bir ediyor değil mi? O son kataklizm katastrof kuyruklu yıldızdan sonra artak alanlardan bu yana biz. Ortaya çıkan bir şey yok. Bizim devamlı sağlığını şimdi bu çok ilginç bir şey 19. Yüzyılda inanılmaz önemli bir paradigma kavgası var. Birileri diyor ki hayır bu saçma kataklizm kuramı yani doğalı afetler kuramı yani hayat hep biraz yok oldu. Sonra şekil değiştirerek şey öyle değil. Hayat gayet güzel çizgisel bir biçimde sürekli emin adımlarla gelişti diyenler var.
Bunlar işte evrimciler unitaryanlar deniliyor buna bilim tarihinde İngiltere’de bir de afet kuramcıları var diyorlar ki hayır böyle harmonik bir biçimde ilerlemedi bu tam tersine sürekli sekteye uğradı. Sürekli doğanın denediği biyolojinin denediği bir şeyi dışarıdan gelen bir güç yerle bir etti. Kalanlar yollarına farklılaşarak yok oluşun sefasını sürerek konkurrenplerin yani rakiplerinin yok olmasının sefasını sürdüler diyorlar. Bakınız bu aslında çok ilginç bir kuram bir kavga. Biz niye görüyoruz en meta düzlemde bilimsel kavgalar hep hangi kavgalardır biliyor musunuz? Baştan biri saat düzgün çalışıyor mu? Plasizm veya hep böyle gelip bir şeytan bir Allah’ın cezası bir Diyonizos var olmuş olanı yok edip sonra saat yeniden kuruluyor mu? Düşüncesi var.
Lismon depreminde de aynı şeyden bahsetmiştik değil mi? Tabii ki Lismon depreminde de bu aslında bize neyi gösteriyor? İnsanoğlunun düşünme sistematiğinin bundan ibaret olduğunu gösteriyor. Yani biz bugün şöyle bir hadsizlikte bulunuyoruz. Yani insan düşüncesi gelişecek. Hayır efendim sizin bilişsel sisteminiz belli. Sizin arkeunuzun en ileri noktası ve maalesef en düşük noktası da belirlenmiş durumda
siz atıyorum türünüz en fazla 190’a kadar gelebiliyorsa atıyorum IQ değerlendirmelerini ben bilmem. O 190’ı aşamazsınız. 220 olamazsınız ya da 420 olamazsınız. Bu düşünce biçimi dünyayı alınlama biçimi bir uçta dediğim gibi başlangıçta hormoni vardı ya da bir uçta başlangıçta hep kaos vardı ve kaos hep geri dönecek. Yani hep böyle git gel arasında kalıyoruz. Dolayısıyla 20. yüzyıla geldiğimiz zaman da bu değişmiyor. Bu sefer tartışma katastrofistçiler doğal afetçiler kültürü inşa ettiğini söylüyor. Bazı isimler var. İsa azimov var ama ondan daha önemli bir imanuel velikovski var. World in Collision adlı bir kitap yazıyor. Bu şöyle bir iddiası var. 5000 sene evvel 6000 sene evvel bronz şahına doğru yol alırken jüpiterden bir parça
kopuyor ve bizim güneş sistemimizde böyle dengesiz bir elips yolunu izleyerek bütün gezegenlerin yarın gelirini ihlal ederek güneş sisteminde dolaşmaya başlıyor. Ve bu ne zaman dünyanın yakından geçtiği zaman dünyada korkunç büyük dağ lafetler oluyor. Ve bu imanuel velikovski’nin dediğine göre insanoğlunun yıldız tanrılarına tatmasına ve onlara insan kurban etmesine sebebiyet veriyor.
O gün bugündür imanuel velikovski’nin tezi bu. İnsanı en çok korkutan manzara herkesin aynı anda eş zamanlı bir biçimde simultane bir biçimde sessizleşmiş bir ortamda gökyüzüne değişiklikleri gözlemlerde bulunması. Manuel velikovski’ye göre bu jüpiterden kopan bu parça mercürle dünya arasında venüs’ü oluşturuyor. Bu bilimsel bir teori değil mi şey? Kurmaca değil. Hayır son derece edebi bir teori ama çok tartışıldı ve popüler kültür tarafından da çok çok alımlandı. Ve imanuel velikovski öyle bir teori formüle etti ki dinler tarihi ve mitoloji tarihçileri de herhangi bir şekilde çoğunlukla olumsuzlayarak aziz isnalar olumlayarak yorumda bulunmak zorunda kaldı. Kültürle bilim baya bir araya gelmiş bu noktada öyle mi?
Evet yani diyor ki işte bu venüs sabah seher yıldızı akşam akşam yıldızı venüs inanılmaz korkunç bir şekilde lucifer olarak şeytan olarak insanlık hafızasına kazındı. Şeytan göklerden şimşekler çaka çaka yeryüzüne çakıldı. Bak tanrı tarafından jüpiterden kovuldu. İmanuel velikovski’nin iddiası şu bütün o tufan efsaneleri Babil’de olsun eski ayette olsun, cunan mitolojisinde olsun, mesih yıldızı olsun jüpiterle zatürnün birleşmesi bütün bunlar daha yazının olmadığı bilimin gelişmediği dönemlerin logosantrikleştirme çabası.
Hatta öyle diyor ki velikovski Babil’deki yani kaldea astrolojisinin ve astronomisinin temelinde bu korkunç olay var. Şimdi ben aslında bambaşka bir yere gelmek istiyorum. Tabii ki dünya tarihinde farklı yerlerde korkunç korkunç kıyametler, felaketler, doğal afetler olmuş. Ama tabii ki ne yok hep yazı yok değil mi? Tarih yok.
Mesela en korkunç afetlerden bir tanesi 75 bin sene evvel Endonezya’da Toga Volkanı’nın süper vulkanı bu. Bu yani tek yer bari bir daha değil. Aynen Amerika’daki müstakbel Yellowstone Park gibi. Koca eyalet büyüklüğünde magma depoları var ve onlar patladığı zaman atmosfer soğuyor, güneş geçemiyor. Yani küçük buzul çağlar var şuraya anlatabilirsin. Ve aslında zamanı geldi onun kabaca. Korkunç zaten öyle bir şey olunca hakikaten kaçacak yer yok çünkü dünya soğuyor. Şimdi yazıya kavuştuktan sonra bu mitik doğal afet hafızası neye dönüşüyor biliyor musunuz? Tarihseliğe dönüşüyor ve insanları ister istemez belgeye dayandırıldığı için paranoyaklaştırıyor. Dolayısıyla tüm dini kitaplarda özellikle Hıristiyanlıktaki o kıyamet geliyor. İsa günahkarları ebediyen cehenneme atacak, cennete kavuşacak diğerleri. Neyi görüyoruz? İnsanlarda sürekli dini motiflerle bezenmiş bir son gün beklentisi var. Son gün beklentileri saçma değil çünkü kültürel hafıza öyle bir bu açıdan zenginliğe sahip ki mesela milattan sonra 9. yüzyıldaki bubonik veba bütün Doğu Akdeniz havzasını neredeyse yok ediyor. Mesela renesans döneminde Sakkodi Roma. Roma’nın bütün barbar askerleri tarafından istila edilmesi, sakinlerinin zengini, din adamı olsun, sıradan insanı olsun, dilencisi olsun katledilmesi değil mi? 14. yüzyıldaki Avrupa’daki veba çok ilginç. Her bir felaketten sonra çok büyük bir kültürel kırılma yaşanıyor. Olumlu anlamda mı?
Olumlu veya olumsuz. Mesela bubonik veba dan sonra Doğu Akdeniz havzası inanılmaz bir barbarlık dönemine şey yapıyor. Yani o antik çağın buluşları resmen unutuluyor. Mesela Efes’e gelin oradaki o tuvaletleri görürsünüz. Ne kadar modern, antikite bitip geçantik çağda, erken orta çağ geçişte bütün bu kültürel edinimler regresif bir biçimde unutuluyor. Mesela orta çağı Avrupa yapılarında her şey vardır, tuvalet yoktur.
Çok ilginç. Hatta bu barok dönemindeki 15. Lüye kadar devam ediyor. Ben bunu hep anlatırım. Öğrencilerim şaşırır kalır. O Versailles şatosundaki o labirent bahçe aslında güzel olsun diye değil. Orada kralın herhangi bir kontun, kontesanın çişi kakası geldiği an bir köşenin arkasına geçip ihtiyacını gidermesi için var. Demek istediğim şu, biz bugün Versailles sarayına ve bahçesine bakıyoruz diyoruz ki wow!
Ama zamanında görseydik Versailles sarayının bahçesini, bu ki içinde olurdu arkadaşlar yani umumi tuvalet gibi. Bakınız peruklara bir küçük torba kese içinde ya dana yağı ya da domuz yağı ısılıyor o peruklara. Neden biliyor musunuz? İnsanlar öyle bitli ki bütün bitler akşama kadar o kesenin etrafını sarıyorlar. O kese alınıyor ve çöpe atılıyor. Anlatabildim mi?
Filmi vardır ya tehlikeli ilişkiler Glenn Close ve John Malkovich’in orada sabahları filmin başında giyiniyorlar iki saat. Aslında o son derece romantize edilmiş atmasyon. Orada gerçek malzemeler neler olduğu hususunda hiçbir zikrediş yok. Korkunç romantize edilmiş. O parkların güzelliği, Michel Fyfe işte şeyle dolanıyor.
Halbuki gerçek zamanında olsa o Michel Fyfe donlarını indirip kütür kütür ihtiyacını, ha tabii ki tabii ki. Fransızların parfümü bulmasının da aslında benzer nedenliği olduğu söyledi. Tabii ki ihtiyaçtan doğuyor. Zaten Patrick Susskind’in romanın başında kralı nasıl koktuğunu kraliçenin bir yırtıcı kan revan içinde kalmış bir yırtıcı hayvan gibi kokuyordu kraliçe diyor. Kral içinde teke gibi kokuyordu diyor. Tabii nasıl bastırılıyor bu?
O de toilet, o de parfüm. Kültür regrede oluyor. Geri çekiliyor. Barbarlaşıyor. Mesela gelelim 14. yüzyıldaki büyük Avrupa’daki vebaya. O vebadan sonra bir daha katolik kilisesi belini doğrultamıyor arkadaşlar. Çünkü ne diyoruz işte 14. yüzyıl sonunda işte ay renesans, işte antikite, insan her şey.
Çünkü insanlık öyle korkunç bir katliam yaşıyor ki Avrupa’da insan kalmıyor. Öyle bir şey yaşıyor ki artık o kilisenin bu dünya bir deneme sahnesi. Asıl yani burada iyi olursanız güneşlemezsiniz eteki dünyada mükafatı göreceksiniz. Artık o katliamdan sonra o faciadan sonra insanları kesmiyor. Ne başlıyor yine? Renetre, renesans. Ne yeniden doğuyor? O antikitenin, dingin daha ziyade antropomorfik tanrılarıyla insana benzeyen tanrılarıyla yeni bir şaha başlıyor. Mesela bunu nerede çok güzel görüyoruz. Felaket edebiyatı da çok ilginç edebiyattır. Kültür bilimsel analizleri çok malzeme veriyor. Şöyle ki mesela Bokaçyo’nun Decameronu değil mi? Orada ne güzel birbirlerine ne anlatıyorlar? Erotik hikayeler anlatıyorlar.
İnanılmaz değişik eksotik pozisyonlar, o onu boynuzluyor, bu bunu boynuzluyor. Ama dış olayını, çerçeve anlatını veba kasıp kavuruyor herkesi ve bu insanlar bir ele sığınıyorlar. Ve ne yapıyorlar? Birbirlerine bu erotik hikayeleri anlatıyorlar. Konudan bahsedince akla kaçınılmaz olarak melankolya geliyor. L’Arson Trier. Hocam melankolya ne anlatıyor? Melankolya neyi anlatıyor biliyor musunuz?
İstediğiniz biçimde gelişkin olun, entelektüel olun, barbar olun, salak bir kadın olun, başarısız bir baba olun, nalet bir anne olun, fakir olun, zengin olun, son yaklaştığı zaman yapılacak bir şey yok hesaplaşın. Aslında son derece eskatolojik bir tarafı da var. Yani şöyle bir şey tabii ki L’Arson Trier dini anlamda kastetmiyor.
Ama şöyle bir şey salık veriyor. Son artık geldiğinde kaçılacak delik kalmadığında kinitekim devasa bir gezegen geliyor. Rahat olun, rahat olun, samimi olun ve içinizdeki her şeyden kurtulur. Kuş gibi gidin. Bakınız bu hem terapi tarafı var hem de gayet tabi ki son derece karanlık bir şey. Neden karanlık bir şey? L’Arson Trier çok akıllı bir adam. Neyi kastediyorum aklıyla? L’Arson Trier bizi kandırmıyor.
Şunu demiyor. Hayır. Dünya haşa ve asla bir daha böyle temin saydığım 5-6 felaketten, faciadan bir daha böyle bir tanesine denk gelmeyecek yalanına başvurmuyor. L’Arson Trier tam tersine melankolya da ne yapıyor biliyor musunuz? Son derece bireysel bir hikayeyi o kızcağızın hikayesi ve ailesinin hikayesini jeoloji tarihiyle bir araya getiriyor.
Dolayısıyla o gezegen orada görüldüğünde artık Fatih Sultan Mehmet o an 29 Mayıs 1453 İstanbul’umu fethediyor. Bir dilenciye hırsızlık yaptığı için başka bir yerde asılıyor mu? O kızcağız evlenebilmiş mi evlenememiş mi ötekinin kocası kaçmış mı korkudan bunların hiçbir önemi yok. İnsan olarak gökyüzüne bakacaksınız ve hesaplaşacaksınız. Bir şunu söylüyor aslında.
Bundan kaçış yok. Dolayısıyla bana göre L’Arson Trier bir sanatçı olarak Stephen Hawking gibi Neo-Mitchi yalancılardan ve kendisine çok önemli bilim adamı diyen kişilerden çok çok daha samimi. Çünkü istediğiniz kadar gezegen bunun ve oraya yolculuk edin emin olun ki o gezegenler de bir gün bir gamma şimşeyiyle bir kuyruklu yıldızla ya da çok basit,
ölen bir güneşle karşılaşacaklar değil mi? Filmin iki bölümü var o bana ilginç gelmişti izlediğimde. Aslında iki ayrı film gibi önce o düğün sahnesiyle başlıyor. Çok şık bir düğün böyle bir güzel bir ev, bir pastoral bir durum herkes çok şık falan. Fakat sonra birden kızın aslında melankolik olduğu ve işte birdenbire başka bir adamla sevişiyor ya ve birden bozuluyor ve çok beklenmedik bir şekilde. Sonra da başka bir film başlıyor. Yani neden öyle bir yapı olabilir? O çok ilginç geldi bana.
Filmin kendisi de kız gibi borderline yani filmin kişiliği yekpare değil aslında bir insanın hayatından üç istasyonu gösteriyor. Yani şunu söylüyor o olduğunda it is beyond good and evil yani bunların hiç hiç hiç önemi yok. O borderline olmasına rağmen melankolik olmasına rağmen o kız en soğukkanlı oluyor. Soğukkanlı oluyor çünkü niye biliyor musunuz orada kültürel ekolojik bir perspektiften küçük monat büyük monatla paralellik gösteriyor. Çünkü kız da aynen dünya gibi ya da o büyük gezegen gibi yok oluşa doğru yol alıyor. Yani felaket arasında birisinin tırnak işini alıyoruz birisi gerçek felaket kıyamet arasında korkunç paralellik var. Kız hayatını ne yapıyor demonte ediyor değil mi? Demonte ediyor evlenmiyor orada başkası ile beraber oluyor. Ne yapıyor son derece sadomazoşist davranıyor değil mi? Kim gibi aynen o gezegenler gibi çarpışıyorlar ve ne oluyorlar toz oluyorlar. Küçük temsilciyle mikrokosmos ile makrokosmos arasında hiçbir surette fark yok. Nasıl elbet bir gün herkes kendi kıyametini ister istemez yaşayacaksa ne yapıyor Larsson Trier? Düşsal kıyameti kolektif bir hale getiriyor. Geçenlerde konuştuk seyrettik ya adamı şey yapıyorlar. Bir ötenazi videosu var aslında 10 yıl önce çekilmiş bir şey ama bu sıralarda twitterda falan dönüyor. İsveç’te bir adam bir ilaç içiyor ve ölüyor onu videoya kaydetmişler. Hocayla onu seyrettik de çok kötü etkilendik ondan bahsediyoruz. Aslında o video ne yapıyor? Türiye bak yine İskandinav ülkelerim.
O özel kıyameti kolektifleştiriyor. Bak aslında aynı şeyi Mevhum’u Antichrist’e de görüyor. Sonunda o yüzsüz kadınlar yüzü olmayan insanlar adama doğru iniyorlar ya dolayısıyla. Ben onu anlamamıştım o ne demek mesela? Ne demek biliyor musun? Bir tanesi böyle gitti karısı. Tarih boyunca ismini bilmediğimiz yüzlercesi binlercesi aynı korkunçluğu yaşadı. Burada tabi ki acı olan göğe kocası ona yardımcı olacaktı. Kocası psikolog. Neyi burada vurguluyor Lars von Türiye? Uçurumun kenarında dans ediyorsan, volkanın kraterinde hoplayıp zıplıyorsan o düşüş mutlaka mutlaka olacaktır. Ve o düşüş, o yok oluş hiç de aslında aman aman özel bir şey değil.
Yüz milyarlarca sene boyunca evrenin en alışkın ve en profesyonel olduğu olayını yok etmek ve yeniden döngüyü sıfırdan başlatmak. Hocam o zaman bomba sorum gelmek zorunda şimdi. Peki ne yapalım hocam yani? Yapılacak bir şey yok. Lars von Türiye’nin filminden sonra ben hep öyle hissetmiştim.
Okey özellikle bu Ötenaz videosunda da aynı şey. Mesela İskandinavlarda derin bir kötülük var gibi geliyor bana. Bir pesimizm var yani. Evet dünya yok olacak güzel. Ne yapmak lazım? Bu bilgiyi nasıl kullanmak lazım? Ya bence bu bilgiyi şöyle kullanmak lazım. İnsan kendisini kişilik olarak, tür olarak insanlığı abartmamalı, gününü gün etmeli, egoist olmamalı, yaşa ve yaşat düsturunu benimsemeli. Çünkü senin önemsediğin o hayatın da bütün bu sayılar nezdinde, bu hisset istikler nezdinde o kadar önemsiz ki devede kulak bile değilsin. Öteki de devede kulak değil. Yani bakınız bu yeni bir meta öykü olabilir. Bu yeni meta öyküyü anlayabilmemiz için mesela Lars von Türiye bizi katartık biçimde kendimize getirmek için böyle canımıza okumaya çalışıyor.
Bizi nihilist yapmaya çalışıyor, üzmeye çalışıyor. Yani adamın söylediği bu Lars von Türiye kötülüğü, karanlığı biliyor ama aslında çok güzel yöntemlerle bertaraf etmeye çalışıyor. Nenfamanyak filminde de alın vurun kahpe. Evet Nenfamanyak evet herkesle yatıyor öldürür. So what yani? En sonunda ama bak adamı öldürüyor.
Ama paradoks yok mu orada yani madem böyle ki böyle ben de katılıyorum. Lars von Türiye’yi de çok severim ama böyle bir dünyada ben niye Lars von Türiye filmi seyrederek vaktimi kaybedeyim o zaman benim de bunu yapmam çok saçma oluyor anlatabildim mi? Ama bak hayır sen şimdi aynen ne diyorsun biliyor musun? Madem biz milattan önce 5. yüzyılda Athinas’ında dünyanın kralıyız niye manyak manyak Tragedia seyrediyoruz? Evet elindekinin değerini bilip ona iyi bakmak için.
Bakın İsveç’ten oradan buradan sırf Lars von Türiye çıkmıyor aynı zamanda ben pek neyse Greta Thunberg de çıkıyor anlatabildim mi? Orada bambaşka bir bilinç düzeyi var. O insanlar çok fazla aydınlık uzun süre çok fazla böyle flu bir ışık karanlık oldukları için onlar böyle. Manik depresif daha yaygın ama manik depresif olma duygu aynı zamanda da bir derinlik katıyor yani Akdeniz yok. İskandinavya’da anlatabildim mi? Roma’nın sokakları İzmir’in limanları yok yani orada Drone Time.
Kanser mi oldu annen hay Allah ne zaman gidelim ziyaret etmeye ne ötenazi mi istiyormuş hay Allah yine mi dayın da ötenaziyle gitmişti anlatabildim mi? Hayır bu bambaşka bir kültür ama bu şu anlama gelmiyor. Bu kültür böyle depresif depresyonlarıyla bizi mahvetmek istiyor hayır hayır rahat olun yani bırakın artık şu önümüzdeki 100.000 sene planlarını elindekini kurtarmaya çalış elindekini yok etme bunu söylüyor.
Çünkü o gezegen her halükarda gelecek. Sen dünyanın en iyi insanı olsan dünya hiç kirletmesen bile 5 milyar sene sonra atıyorum güneş yok olacak. Ama güzel güzel vakit geçirin çünkü siz bütün bu aynı olmanıza rağmen kız evleniyor evlenmiyor başkasıyla sevişiyor ablasını kızıyor eniştesinden nefret ediyor intiharı denemiş manyak nemfoman antikriz cadı. Buna rağmen diyor ki o kadar büyük tesadüf ki şu korkunç evreni buna buna senin gözünü açıp bilinç kazanma. En korkunç katliamda hayatın ve kişinin ve tekil varlığın öneminin altını çiziyor ve bunun büyük bir semfonyo olduğunu söylüyor. Peki hocam şeytanın avukatını yapayım mı? Değer ne o zaman yani eğer böyleyse o zaman herhangi bir değerin anlamı yoktur ki.
Her şeyin geçiciliğini içselleştirirsek en başta kendi geçiciliğimizle barışırsak her şey inanılmaz değerlenir. Ben şimdi sizi öldürsem ne fark edecek yani çok hayır öldürebilirsin beni öyle değil. Buradan zor olur. Nasıl biliyor musun? Şey İstanbul’a geleceğim o zaman beni bıçaklayabilirsin hocam.
Ne engelliyor beni sizi öldürmekten? Hapsaneye girmek engelliyor. Hapsaneye girmek neden? Çünkü sen şurada 70 sene yaşayacaksın şimdi 50 yaşındasın 25 sene hapsaneye girersin şu anlamı geliyor hapsanede öleceksin yani bu da çok can sıkıcı bir şey. Ama bu bir değer değil. Değer değil zaten kastettiğim değer o değil. Değer şu düşün ki hakikaten sonsuz süre yaşasak dünya sonsuz süre dönse yani hiçbir özel bir şeyin getirisi sevinci kalmazdı ki.
Onu değerli kılan geçiciliği gençliğin aşkın değerli değeri nerede saklı geçiciliği hatırla 22 yaşındaki fantasilerini aşklarını. Ha bir de şimdi hatırla anlatabildim mi bu böyle. Hatırlayamıyorum hocam. Haa. Oyrupi idi ise sormam lazım. Tarihi öncesi gibi geliyor. Bütün bizi iyi yapan güzel huylu yapan nostaljik özlemlerimizden başka hiçbir şey değil ki. Allah kahretmesin seni ilker hocam. Sen sonsuz süre yaşasan nostaljinin neyse olmaz ki. Nostaljinin neyse olmaz.
Arsız bir manyak olursun. E tabi ki tatminsiz olursun. İşte bakınız bu postmodern tatminsizli bu postmodern sonsuza dek var olacağız. USB skin de yani. Survive edeceğiz. Hayalinden deli saçmasından başka hiçbir şey değil zaten. Ama hocam korkuyoruz ya korkmak yasak mı? Korkmayın hayır korkmayın. Ötenazi videosunu seyrettiğim zaman korkak biri değilim yani çok az korkarım aslında ölümden falan ama o videoda korktum mesela.
Ben hiç korkmadım ben çok acıdım inanılmaz acıdım. Bir de o hikaye var ya o su hikayesi. Öyle şeyler benim çok zoruma gider yani gidiyor artık su istiyor. Son bir isteği şu dünyada olmaz. Bak o İsveççi değil Türk olsaydı başladım çarkıda ver şu adamcağıza bir su değer de anlatabildin mi o adamı da orada 3 saat can çekiştirirdi. Daha kötü bir şey yapmış olurdu ama. Ama işte gerçekten daha kötü bir şey olur muydu? Ondan ben emin değilim.
Su içsin ama birazcık acı çeksin en kötü ihtimal kafasına geçiririz bir şey ne yapalım yani. Çok güzel bir noktaya geldiniz yani Batı’nın pragmatizmiyle doğunun merhameti arasında. Bak yanlışsın doğu değil. Bak işte Lars von Trier gibi merhametliyim ben. Buna ister inan ister inanma Lars von Trier orada onu yaşayamazdı ve üngür üngür ağlardı biliyor musun? Öyle mi dur. Bu adamı kurtarmaya çalışırdı. Bundan adım gibi eminim. Bu işte doğunun merhameti değil. Manyak mıyım ben kedileri neyi seviyor niye seviyorum?
Soğuk dışarıda sakat gözü yok bilmem ne. Diyorum ki benimle o da yürüsün şurada süresi boyunca. Yoksa ay onu kurtarmaya diye. Öyle değil ne olacak ki? Ne olacak ki? Tükürdüğümün kedisi. Ne olacak ki? Bir köpek gelse boğsa. Hayır o değil. O da aynen benim gibi. Bir kere gelmiş şu dünya. Diyorum ki şu küçücük kedinin haline bak ya. Bir kere gelmiş bir kedi yavrusu olarak.
Uğursuz naalet köpekler birazdan parçalayacak onu. Bunu yüreğim kaldırmıyor. Yüreğim kaldırmıyor. Bu işte ne? Eğer hepimiz bir sinfoniyse. Herkese karşı her şeye karşı. Herkese değil. Her şeye karşı kendinden bir parçaymış gibi davranmak zorundasın. Yoksa bu dünyada yerin yok. Hep kıçın uç buçuk atar ve hep korkarsın. Ölümden korkarsın. Hastalıktan korkarsın. Manyaklaşmaktan korkarsın. Korkarsın da korkarsın.
Peki hocam çok sert vurdunuz düştüm. Kendim etkilendim valla. Hocam niye vurdunuz bana? Hayır sana vurmadım. Gerçekten çok üzüldüm. Çok üzüldüm o adamın oca isteğini. Ve vermedi. İnsanın karısı orada kalkıp başlarım kız sana. Paçağıma çekerse çeksin. Ben şunun şu suyu vereceğim demez mi ya? Çünkü bir daha bir şans yok gitti adam ya. Hocam ama akıl bize vermememiz gerektiğini söylüyor ya.
Seyirciler için açıklayalım görmeyenler için. Ve videoyu görmek istemeyenler olabilir gayet rahatsız edici bir video. Bence de seyretmeyin zaten. Adam ilacı içtikten bir süre sonra su diyor. Fakat su verilmesi daha uzun bir süre can çekişmesine yol açacağı için. Hayır su veremeyiz diyorlar. Bu tabi yarımlarda da gördüm. Özellikle Türk şeyler çok bozulmuş. En büyük adı o akıl akıl değil. O akıl akıl değil. O hakikaten pozitivist akıl. O akıl diyor ki şimdi bu suyu içerse midesi delinecek.
Asit kusacak ve burayı temizlemek zorunda kalacağız. O akıl değil. Sondirce otilatüristik bir pragmatik bir düşünce. Ben bilgelikten bahsediyordum. Ulan gitmiş artık ahı gitmiş vahı kalmış. İtsin o suyu. Ve desin bedelini gerekirse. Sen de yardımcı ol. Hiç inisiyatif almamak olur mu? Peki siz ötenazi konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu ötenazi Batı’da çok eski bir tartışma. Ben 70’li yılların sonunda ben hatırlıyorum Almanya’da bir Julius Hackettal diye bir doktor vardı.
Kadın hastasını yardım etti ve dava açıldı. Yardım etti dava açıldı. Kadın çok ilginç bir hastalığı var. Yüz kanser. Yüz kanser dediğin kadın dediğimiz şey. Yüz krater. Hiçbir şey yok. Kadın ancak velayet konuşabiliyor. Şöyle ediyor kadın. En sonunda diyor artık kendi kokumdan tiksiniyorum. Bu kadını adam uyutuyor. Şimdi tabi ki bunun dereceleri var. Birisi çok acı çekiyorsa bağırıyorsa onu hakikaten dindirmek lazım. Ama ben şimdi annem bunadı. Onu uzatayım ben buna karşıyım şahsen. Ay donlarını dolduruyor. Temizleyeceksin. Hocam biz Mustafa Sevenle birbirimize eğer bunarsak birbirimize vuracağız. Kötü mü etmişiz o zaman? Hayır o ayrı. Kendiniz yapıyorsanız ayrı. Ama ben seni asla donlarını dolduruyorsun diye seni vurmam. Yani yıkardım seni ama arada bir şatlatırdım artık yani. Çok yiyorsun diye. Donunu doldurmak kötü bir varolu şekli değil mi ya? Donunu doldurur hale gelirsen. Şunu düşünmeyeceksin ki. Ay ne kötü. Ben artık donumu dolduruyorum.
Öldürün beni. Bu hayat bana göre değil. Şimdi bak mesela hayvanlar diyor ki veteriner bana ötenazı yap. Hayır çok son derece istekli iştahla yiyor. Bende de böyle bir şey var. İstekli iştahla yediği sürece ben ötenazı yaptırtmıyorum. Ama zaten o ölçe evet. Sen bunadığın zaman nasıl iştahla götüreceksin biliyor musun? O don doldurmaları nereden geliyor sanıyorsun? Yaşamak istiyorum. Tabii ki. Ama hocam kendinizle çalışmıyor musunuz? Ne fark eder ki?
Yani bir gün daha fazla bir gün daha az. On gün daha fazla. Yirmi yıl daha az. Bir şey bak sen hayatı sadece bilinç ve akıl olarak alıyorsun. Hayır hayat sadece hissetmek. Hayat sadece güzel güzel oturup nefes alıp vermek. Yani de bir bunak insan bunu gayet güzel yapabilir hocam. Bir bunak insanda çok güzel susadığı zaman ona su verdiğin zaman büyük bir zevkle o suyu içebilir. Ha sonra çişim geldi diyemez de onlarını ıslatır. O ayrı bir şey temizleyeceksin. Peki bir de melankolyayla bitirelim.
Kefir Sutherland’ın karakteri melankolyada bilim mi temsil ediyor denir ya. Yani şey diyor başta hiç o alakası yok olmaz bir şey falan diyor. Ölçümler yaptık kurtulacağız yok pas geçecek bilmem ne. Sonra birden herif intihar ediyor. Olayı anlayınca hatta onun da şey okuması vardı. Aslında rasyonelin çöküşü. Bilime karşı yapılmış bir şey o. Bir göz kırpma gibi bir şey. Tabii çünkü teori de her şey çok güzel işte onu diyeceğim. Teori de işte bizim de Nazadağ astrofizikçiler.
Haa karaderi iliçeyi çapı çarpı event horizon’ın bir çeyreği. Haa bir gün böyle analarının event horizon’ı karşında durduklarında. Aa bu böyle değilmiş diye bir intihar edecekler. Bu bağlamda bilim dünyanın en osuruptan teyare teorisi. Sırf teori. Siz bilimi sevmiyorsunuz ama bilim referansı veriyorsunuz. Ben bilimi sevmiyor değilim.
Bilimin zaman zaman her şeyi doğru tanımlayıp ona göre davranılması iddiasından nefret ediyor. Ben dünyanın üstünde yaşayan mikropların kendilerini çevreleyen bu evreni anladıkları bütün kvazarlara, tüüüün yeni akım fiziğe rağmen anladıklarını düşünmüyor. Şurada 300 sene evvel Newton’ın başına elma düşmüş. Vay sayın seyirciler. Vaaaaaay.
Ben eminim ki nasıl surprise surprise’lar bekliyordur yani evrenin bir köşesinde. Yarın öbür gün gerçekten bilim mesela ölümsüzlüğü bulursa ne dersiniz? Hayır bulamayacak. Ha kesin konuşuyorsunuz. Tabii ki kesin konuşuyorum. Bu evrenin bütün düsturlarına aykırı. Yani ölümsüzlüğü nasıl bulabilirsin sen evren ölüyorsa, yani repertoar ölebiliyorsa, repertoar geberiyorsa, sıçtığın bok sana ne oluyor? Canım ölümsüzlük derken mesela 1000 yıl. İşte çok kötü olacak o zaman. İşte bak bilim bunu bilmiyor. İnsanlar 1000 yıl yaşayabildiği andan itibaren hiç Netflix’e gerek yok. Çünkü birileri birilerinin yemek zorunda. Sen o insanların, o bilimin ürettiği o insanların iyi bir şey olabileceğini sanıyorsan tebrik ediyorum. İşte bak bilim sadece bunu hesaplıyor. Heee 1000 senesi onun 1000 yıl yaşayacağız. Yaşacaksınız tabii ki.
Glenn Close olacaksınız. Damages’teki Glenn Close. Sevmiştim müthiş diziydi. Bayılıyorum. Belki de dünyada en sevdiğim dizidi. Hannibal’dan daha çok severim. Boa boa yapmakta. Ulan aynı sahneyi seyrediyorum bir şey ekliyor ben yine. İşte bak bu bilim değil bu işte sanat. O sürekli bize boa yaptırtan ne biliyor musun? Bilim değil canım. Doğa. Evet sayın seyirciler bir pazar gününüzü daha Nevzat hocayla barbat etmekten dolayı büyük bir mutluluk içindeyiz. Yayy mutluyuuum. Öleceksiniz ahmaklar. Öleceksiniz kaçış yok. Bununla barışın ve birer iyi insan olun. Evet hocam teşekkür ederiz. Her zamanki gibi. Yüksek tansiyonlu bir bölümdü. Elinden geldiği kadar karşı koymaya çalıştım ama Nevzat hocayı durdurmak mümkün değil sayın seyirciler. Mina intihar etmedin değil mi? Orada mısın? Var mı söylemek istediğin bir şey? Tabii iki hafta sonra hala dünya yerinde olur mu bilmiyoruz ama görüşürüz. Yani Saturn olur, Jupiter olur, Güneş olur. Yani o zaman vaktim olmayabilir. Ama Mercury olursa o küçük idare ederim görüşürüz. Hocam ama son bir şey söylemek istiyorum. Bir arkadaşımın çok sevdiğim bir lafı var. Bir 10-15 yıl önce yine konuşuyoruz işte ölüm kıyametler sürer. Ölmek şu an işime gelmez demişti. Ben de düşünüyorum hocam şu an yaptığım hesaplara göre ölmek işime gelmiyor. Tabii ne güzel. Hayatı sevmek, hayatı sevmek, yaşamı sevmek çok güzel bir şey.
Kutsal bir şey. Ama bu hakkı sırf kendini tanımayacaksın. Bu sevgi böyle bir reisel olmamalı. Bu ancak kollektif bir biçimde güzelliklere gebe olur. Yoksa işimiz gerçekten iş. Benim de söylediğim bu. 5-6 bin tane insan bin sene yaşayacak. Çarklarına okuyayım onun yani. Peki arkadaşlar görüşmek üzere.
Görüşürüz.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir