"Enter"a basıp içeriğe geçin

En ucuz yakıt için neden kimse adım atmıyor?

En ucuz yakıt için neden kimse adım atmıyor?

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=TpTuvehM8fI.

Mickey Mouse, Donald Duck, Pamuk Prenses ve çok daha fazlası. Tüm bu karakterleri oluşturan günümüzün dünyaca ünlü eğlence markalarının mucizi Walt Disney, çalıştığı gazeteden hayal gücü sahibi olmaması nedeniyle çıkarılmıştı. Henry Ford, 53 yaşına kadar çalıştığı tüm otomobil şirketlerinden otomobilden anlamıyor gerekçesiyle kovulmuştu. J.K. Rowling’in Harry Potter’ı yazmadan önce reddedildiği yayın evlerini saysam, inanın sıkılıp içeriği kapatırdınız. Bu arada sanırım şimdi söylemenin tam zamanı.
Bu bir kişisel gelişim yahut motivasyonun içeriği değil. GZT’desiniz ve size gerçekten önemli bir şeyden bahsetmek istiyorum. Hidrojenden. Hidrojen deyip geçmeyin. Dünyanın en sürdürülebilir yaktığı iken asla sürdürülemeyen bir meseleye de ineceğiz. Bu hikayede geçmişte yaşanan kötü tecrübeler, devasa bir yarış ve hiç bitmeyen tartışmalar var.
Gelin her şeye tüm çok netler de olduğu gibi en baştan başça. Atom numarası 1 olan, evrende en çok bulunan hatta tüm kütlerinin %75’ini oluşturan bir elemenden bahsediyoruz. Hidrojen koşullar standartı olduğunda renksiz, kokusuz, metalik olmayan, tatsız, oldukça yakıcı bir gaz.
Hatta bu halleriyle sıkıcı olduğunu bile söyleyebiliriz. O yüzden teknik özellikleri gayet kısa keseceğim. Hidrojen zehirsiz ve havadan yaklaşık 14 kat hafif bir gaz olması özelliğiyle de temel enerji kaynağı olarak değerlendiriliyor. Ayrıca bilinen tüm yakıtlar arasında birim kütle başına en yüksek enerji içeriğine de o sahip. Hatta bu haliyle petrol yakıtlarına oranla ortalama 1.33 kat daha verimli bir yakıt.
Bu bilgiler fark edilip netleştiği andan itibaren birçok çalışmanın da fitile ateşlenmiş oldu. Yıllar yılı hidrojen yakıt olarak kullanılırsa ne olur sorusu üzerinden yoğun ve oldukça güçlü çalışmalar gerçekleştirildi. 2000’li yıllara geldiğimizde ise bu mesele artık bilim teknoloji dünyasının önemli metalarından birine dönüşmüştü. Hatta girişte bahsettiğim rekabetin en derin olduğu dönem de tam olarak burasıydı. Geleceğin aracı umvanı için elektrikli araçlar ve hidrojen yakıtlı araçlar arasında gidip gelmeler fazlasıyla sıktı.
Bu rekabetin önemli sac ayaklarından bahsetmek istiyorum. Çünkü odaklanılan şeyler oldukça netti. Maliyet, çevre dostluğu, temizlik ve sürdürülebilirlik. Bu dört maddeye zaman zaman birkaç madde daha eşlik ederdi ve herkes geleceğin araçlarının bu özelliklere sahip olmasına ne kadar önemli olduğundan bahsederdi. İnanın o dönemin bilim teknoloji yayınlarında her iki türe dair de güçlü destekçiler bulmak mümkündü. Sonra ne olduğunu konuşmadan önce meseleye bugünden bir bakalım istiyorum. Bugün elektrikli araçlar bu savaşı açık ara bir farkla kazanmış görünüyor. Hatta bir çok farklı uzman görüşüne göre hidrojen yakıt hayali tam olarak sonlanmış durumda. Tabii ki bu hayali hala diri kalanlarda var. Onlara geleceğim. Ancak bu başarısızlığın önemli nedenlerinden biri olarak gösterebileceğimiz bir ana gidelim. Yıl 1937. Mayısın 6’sındayız. O zamana kadar yapılmış en büyük zeppelin olma özelliğini taşıyan Hindenburg’un iskeleti ani bir dönüşün etkisiyle koptu. Kopan iskelette zeppini havadan tutmaya yarayan hidrojen tanklarından birini derdi. Neticesinde hidrojen oksijenle karıştı ve her yer alev içinde kaldı. Yani yalnızca 36 saniyede zeppelin içinde bulunan 36’sı yolcu ve 61’i mürettebat toplam 97 insandan 36 tanesi hayatını kaybetti. Bu felaket modern havacılığın başlangıcı olarak kabul ediliyor. Hayatını kaybeden insanlar bir çok farklı çevre için tek bir doğruya tekabül ediyordu.
Hidrojenin yakıt olarak kullanılması fazlasıyla korkunç bir şey. Hindenburg’un hizmeti hala hayal edilmesinin bir kutu kaldı. Tam burada bundan yaklaşık 85 yıl öncesinin konuştuğumuzu bir kez daha hatırlatmak isterim. Aradan geçen uzun yıllarda bilim insanları hidrojenin nasıl kullanılabileceğine dair daha yoğun bir bilgi birikimine sahip hale geldi. İki yılaçlarca insanın bu zahmeti yaşadığı için hidrojenin doğruluğu için bu zahmeti sayılıyor. Hatta az önce söylediğim hidrojene hala güvenenler hidrojen yakıt hücrede inşa etmeyi dahi başardı. Hadi gelin sadece birkaç saniyeliğine böylesi bir faycanın hiç yaşanmadığını ve her şeyin ideale yakın gittiğini düşünelim. Tıpkı benzin gibi araçlarımızın deposuna hidrojen koyuyoruz ancak egzozdan karbondioksit ya karbonmonoksit çıkmıyor. Etraf mis gibi saf su buharıyla doluyor. Gerçekten hidrojen için böylesi bir senaryodan daha çekicisini bulabilmek çok zor. Elektrikli otomobillerde de bu tip bir sorunun olmadığını biliyorum. Ancak hidrojen yakıtlı araçlar söz konusu olduğunda kısa ya da uzun şarj sürelerine prize bağlı hayatlara da gerek kalmamış olur. Biraz da hidrojen yakıt hayalini halen diri tutan şirketlerden bahsedelim. Hyundai, General Motors ve Toyota bu konudaki çalışmalarını ara vermeksizin sürdürüyor. Toyota’nın FCVR konsept aracı, Honda Clarity Full Cell ve Tucson bir depo hidrojenle 600 km’ye yakın yol yapabilen araçlar konumunda. Bunların halen bazı ülkelerin otomobil pazarında satın alınan araçları olduğunu da söyleyebiliriz.
Burada inatla çalışmalarını sürdüren birkaç büyük şirket olmasa, hidrojen yakıt temelli araç meselesinin tamamen sonlanabileceğini dahi söyleyebiliyoruz. Şimdi bir de istatistiklerle gidelim. Hatta direkt olarak hidrojen-elektrikli kıyasımızı sürdürelim. 2019’da dünya genelinde yalnızca 7500 adet hidrojen yakıtlı otomobil satıldı. Aynı dönemde elektrikli araç satışı için sayı 5 milyon seviyesinde.
7500’ün tekrar bir şeylerin harekete geçmesi için umut verici olduğunu düşünen şirketler için ise ikinci ve hatta üçüncü birer Hindenburg Farcias kapıdaydı. 2019 Haziran’ında Amerika Birleşik Devletleri Santa Clara’da bir hidrojen üretim tesisi yaşanan bir dizi aksaklık neticesinde havaya uçtu. Herhangi bir can kaybı yaşanmamasına karşın bölgeden beslenen çok sayıda müşteri yakıtsızlıkla günlerce baş başa kalmış oldu.
Hidrojen hayali kuranlar için zaten kötü giden ayın ilerleyen günlerinde bu kez Norveç’te bir hidrojen yakıt istasyonu alevler içerisinde kaldı. Burada da ölüm yahut yaralanma olmamış olsa da geçmişin izleri tekrar otomobil dünyasındaki güvenilmez çocuğun yani hidrojenin peşine yapışmış oldu. Toyota’nın üst düzey yöneticilerinden biri bu patlamalar hakkında sabotaj mı sorusunu dahi sorarken periodik jet belin dışlanan üyesi yine büyük bir yalnızlıkla baş başa kalmış oldu. Bundan birkaç ay önce Nature dergisinde bir makale yayınlandı. Makalenin ismi manidar. Sürdürülebilir kara taşımacılığında hidrojen teknolojisinin önemli bir rol oynamaya ihtimali düşük. Bu benim analizim değil, makalenin ismi. Tez uzun uza diye hidrojenin hala oldukça riskli bir durumda olduğunu anlatsa da alternatif bir özelliğin söz konusu umudu yeniden aktif edebileceği konusunda iyi doneler de sunuyor. Bu donelerin tabi ki yine hidrojen elektrikli kıyasından karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Nature dergisine göre elektrikli araçlara dair en büyük sorun uzun mesafeli lojistik faaliyetleri gerçekleştiren kandunlar ve büyük ağırlıklar taşıyan araçlarda elektrik verimliğini oldukça düşük olmasın. Dergi, hidrojenli araçların devreye girmesi için tek yöntemin fırsatın burası olduğunu düşünüyor. Yani bu faaliyetlerde etkisiz kalabilen elektrikli araçlara bir alternatif doğurabilirse ancak o zaman hidrojen kaynaklı araçların geleceğinden bahsedeceğiz.
Günün sonunda tüm büyük endüstler de olduğu gibi sürdürülebilirlik ve güvenli olma hali yakıt meselesi masaya geldiğinde de en önemli önceliklere dönüşüyor.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir