FAİZ NEDİR? – Olmaz Öyle Saçma Ekonomi – Prof. Emre Alkin – B03
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=0xshRBVysT4.
Hocam merhaba. Teşekkür eder efendim. Hoş geldiniz hocam. Sağ olun. Bugün soruyorsunuz niye hoca ceket gravat geldi? Faiz lobisi var ayıp olmasın. Bugünkü konumuz faiz. Çok merak ettiğimiz bir konu değil mi Mustafa? Çok çok merak ediyoruz. Hocam müthiş soruyla başlıyorum. Faiz nedir? Faiz sermayenin fiyatıdır. Aslında paranın maliyetidir. Her şeyin bir maliyeti vardır. Üretim faktörlerini biliyorsunuz. Emek,
sermaye, toprak ve girişimci. Bunların da bir fiyatı var. Nedir efendim? Emek fiyatı ücret. Toprağın fiyatı rant. Sermayenin fiyatı faiz. Girişimci de ayıp olmasın bir kar elde edecek tabii. Bunların toplumu bize milli geliri veriyor. Yani enteresandır. Faiz milli gelirin içinde de bir fonksiyon. Paranın fiyatıdır derken niye illa paranın bir fiyatı olmak zorunda? Günün birinde şu soruyu sormuşlar. Efendim bir adamı bir borç veriyorsunuz. Adamın zamanında ödemesi lazım ki siz
adınız parayı geri alıp bir ev alacaksınız. Düşünün ki evi alamıyorsunuz. Niye? Çünkü adam bunu geciktirmiş. Oradan da evi kaçırmışsınız. Şimdi bunun cezası ne olur diye. Skolastik doktorlar diye tarif edilen aslında din adamlarında oluşan bir grup düşünmüşler. Demişler ki geciktirilmiş demiş. Borcun cezası faiz olabilir. Pandora’nın kutusu oyun açılmış. Böyle ki elinizde bir para var. Ne yapacağım ben bunu? Doğru düzgün de bir tasarruf aracı yok. Bir yere koyacağım. Ben diyor ihtiyacı olana borç vermeyi istiyorum. Bu arada paraya ihtiyacı olan var diyor ki ya çok parlak bir paraya ihtiyacı var aklımda. Hani ama para yok bende nasıl bulayım? Şimdi bu iki tane kıymetli insan. Birbirine yaklaştıran bir piyasanın da olması lazım. Aynen patatesin soğanın aklınıza gelen herhangi bir mal yada hizmetin fiyatının bellendiği gibi fon arzeden de fon talep edenin karşı karşıya gelip fiyatı oluşturduğu piyasa var. Bu da para piyasası. Bunlar birbirlerine bulmaya çalışsalar süper masrahlı bir olay olacak. Dolayısıyla bankalar finans kurumları araya girmişler. Demişler ki abi merak etmeyin bana verin. Ben güven kurmayayım zaten. Senin diyor paranı
verin. Şimdi bankada diyor ki merak etmeyin bana güvenin bana parayı emanet ederseniz size bir faiz veriyorum. Faiz neye verilir? Riskli bir şey. Yani bu paranın geri dönememe ihtimaline karşı sana bir risk birimi veriyorum demek aslında. Bu karşıya da diyor ki sana bir borç veriyorum. Seni bir inceledim. Senin bu parayı geri ödeme ihtimalin ve içinde bulunduğun işin risk ihtimallerini üst üste koydum. Sana da şu faizi veriyorum. Dolayısıyla oradan para geliyor. Ben de ondan sonra gelen parayı bu tarafı veriyorum. Ara farkı cebime koyuyorum.
Dolayısıyla bu mühessese böyle başlıyor. Yavaş yavaş havuzda para birikince dealer’lık mühessesesi ortaya çıkar. Yani kredi isteyen adama para var. Mevduatını vermek isteyene gel kardeşim diyen yepyeni bir bankacılık oluşmuş. Neyle oluşmuş? Faizle oluşmuş. Peki hocam bu faizsiz kazanç, katılım bankacılığı bunun mantığı nedir? Üsteliklerim bence çok güzel bir soru. Şimdi katılım bankası faiz yerine başka bir enstrümanı kullanarak para alıp para veren bir mühessese. Bu da işte ortaklık pay ediyorlar vesaire. Galiba fiziksel olarak bir şey üretiliyor olması şartı var. Paranın menşeyi hakkında bilginiz yok ise faizin olmaması demek tam anlamıyla İslami olduğunu da göstermiyor. Ama katılım bankası vardır. Dini inançlarından dolayı faiz almak istemeyen ya da bir borç aldığı zaman faiz ödemek istemeyen vatandaşlarımızın işini görmektedir. Onların vicdanını rahatlatan işlemler olarak söyleyebiliriz ama kafamda soru işaretleri var. Bu soru işaretlerini gidirecek herhangi bir dini yorumada şu ana kadar rastlayamadım. Hocam şimdi bizim normal hayatta banka ile ilişkimiz şöyle. Paramız yok. Para istemek için bankaya gidiyoruz. Vermiyorlar. Çünkü diyorlar ki paran yok. Türkiye’de bankacılık eskidir fakat yaklaşımları da maalesef eskidir. Yani Türkiye niye ileriye gidemiyor diye soruyorsanız krediye şarj edilen faiz oranını bulurken de hata yapıyoruz. Kişiye krediyi verirken de hata yapıyoruz. Demiyoruz ki ya arkadaş parlak bir fikrim vardı. Aferin bak iyi bulmuşsun. Ben zaten bundan bir kaç tane versem abad olurum. Keşke böyle çok proje olsa yerine ilk sorular sonra arsam var mı? Araban var mı? Yazlık evim var mı diye soruyorlar. Şimdi bankacılar bana alınacaklar ama genelde hakikaten aşırı teminatlandırmış bir kredi piyasası var. Bu sürtünmeyi arttırıyor. Sürtünme arttıkça kredi faizinden de daha zalim bir yere geliyorsun. 100 liralık bir malınız var. 10 liralık kredi almışsınız. Herkes çok iyi bilir ki kötü günde o 100 liralık mal 10 lira bile etmiyor. Ne oluyor ya? Size 100 liralık mal verdik. Biz işte 10 lira kredi için buna işte gidiyorsunuz, icra başlatıyorsunuz falan bu tip kavgalar çıkıyor. Dolayısıyla bu faiz çok hassas bir konu. Madem serbest piyasa ekonomisindeyiz niye faizleri otorite belirliyor? Belirlemeye çalışıyor, belirleyemiyor zaten. Aslında piyasa belirliyor. Niye Merkez Bankası hep böyle faiz arttır indir? Merkez Bankası’nın aslında faizle ilgili yaklaşımları bazen piyasadan kopuk oluyor. Normalde Türkiye’nin riskleri belli, enflasyonu belli, maruz kaldığı devalyasyon oranı belli. Yani piyasada yemiyor bunu. Diyor ki kardeşim ben hani birbirimize borç verirken bu faiz oranını değil biz kendi aramızda anlaştığımız faiz oranıyla devam ediyoruz. Dolayısıyla politika faizi mesela 2-3 par aşağıda kalıyor. Bir bakıyorsunuz piyasa faizi daha yukarlığa da seyrediyor, yukarıya da gitmeye devam ediyor. Niye bu oluyor? Siyasi otorite faizleri düşürürlük enflasyonla mücadele edeceğine dair bir kurgu yapmış kafasına bu doğru değil. Dünya tarihinde bir örneği yoktur. Dünya tarihinde örneği olmadığı için bu ısrarın nedeni anlaşılamamaktadır. Enflasyon oranı belli iken ve herkes enflasyon yükselecek derken real faizi negatif yaparsanız mevduat yatıran olur mu mesela? Kardeşim o zaman millet tasarrufunu bankaya teslim etmeyecekse bu para nereye gidecek? İşte bundan altın tartışmasına geçiyoruz, borsa tartışmasına geçiyoruz ama bankalar real faiz vermedikçe kaynak toplayamayacağını gayet iyi biliyor. Dolayısıyla bu faiz tartışması dönüyor dolaşıyor burada kilitleniyor. Yani tamam düşük faiz de bu kadar. 1970’lerde bu test edilmiş. Negatif real faiz politikası yapmışlar. Sonra da McKinnon bir de show diye iki tane ayrı adam demişler ki olur mu böyle saçma sapan şey ya. Negatif real faiz teklif ederse vatandaş niye bankaya getirsin parasını? Pozitif olsun diyor. Vallahi milletin hoşuna gitmiş. İşte Margaret Thatcher, Ronald Reagan ardından Turgut Özal pozitif faiz politikasına geçince gerçekten mevduat bankaya yağmaya başlamış. Devletli güvence verdikçe ne oluyor? Bankadaki para artıyor. Bundan krediye dönüşü kalkınmanın birinci kuralı. Negatif real faiz verirsem yapamayız. Ama hala bunu anlamamış gözüküyor mesela idare. Yani faizi çok düşük tutarsan büyüme gerçekleşir. Gerçekleşmez. Şu an Türkiye’de negatif real faiz mi veriliyor? İdi. İki ay önce gidiyordum bankaya sana bir mevduat faizi veriyorlardı. Anlamı yoktu. Şimdi beklenen enflasyonla size verilen nominal faiz arasında ciddi bir makas vardı. Kimse de tutup mevduat yatırmak istemedi. Parayı bankada tutmak istemedikleri için otomatik olarak vatandaş ne arıyor? Bir yatırım aracı arıyor. Nereye koyabilirim? Faiz ikna edici bir seviyede olsa vatandaş tutup
bu tarafa yatırmayacak parasını gidip bankaya yatıracak. Yani tarih boyunca test edilmiş bir gerçeği baştan baştan yaşamak biraz yorucu geliyor. Ben de anlamadığım için şunu sormak istiyorum. Diyelim ki bir yer kiraladık ve on bin lira. Şimdi hep şunu biliyoruz. Bir yıl sonra enflasyona göre bu on bin lira artık eski on bin lira olmayacak. Kontratta yazdığı kadarıyla çarpılacak yeni bir kira alacak. Dolayısıyla faiz de o kadar olmalı değil mi? Şimdi biz buna fizibilite diyoruz. Bir insanın elinde bir para var. Bununla ilgili bir yatırım yapacak. Eğer yatırımdan elde edeceğiniz muhtemel getirir. Faizden yüksek ise amenna hemen girer yaparsınız. Fakat faiz yüksek. Yatırımdan elde edeceğiniz gelir düşük ise diyeceksiniz ki ben yatırım yapmıyorum. Şimdi siyasi iktidarlar bunu yanlış anlıyorlar. Siyasi iktidarlar diyor ki bir ülkede faiz yüksek ama herhangi bir yatırımın getirisi faizden düşük ise bir hareket de biz bunu başarırız. Nasıl abi diyoruz? Faizleri düşürürüz. Yahu arkadaş ne alakası var? Kar oranını alacaksın. Ars talep dengesi. Dünyanın nüfusu artıyor. Çok güzel bir mal üretiyorsanız ya da hizmet ona talep artıyor. Talep arttıkça siz daha fazla üretmek için ne yapıyorsunuz? Daha fazla üretim faktörü kullanıyorsunuz. Bir yerden sonra pahalı olan üretim faktörlerini değil daha ucuz olanı tercih ettiğiniz için o faktör birleşim oranı bozuluyor ve otomatik olarak maliyetli üretim yapmaya başlıyorsunuz. Eğer bu parayı bankaya koysam daha fazla para kazanacaksam ben ne işim var o zaman bu işi yapıyorum diyor. O zaman devletin burada görevinin ne olduğu çok net
ortaya. Harika ama on bin liraya girdiniz. Yüzde on oldu ortalama. Enflasyon. Siz de on bir bin yaptınız. Bu aslında geçen yılın bir yıldaki enflasyonun ortalaması değil mi? Şimdi zaten yanlışlık burada. Ben doçentlik test savunmasında çok iyi hatırlıyorum bana sordular. Dediler ki enflasyonla mücadele nasıl olur? Ben dedim ki tüm ücretlilerin hedef enflasyon doğrultusunda arttıracaksınız. Vay dedi faşist falan diye kızan oldu bana. Kardeşim başka çare yok. Çünkü bu olarak bir önceki yılın enflasyonu kadar arttırırsanız bu enflasyonu düşürmek imkansız. O zaman faiz de yüksek kalır. Geçmiş yıla göre yaparsan aslında gelecek yılı yanlış projekte etmiş oluyorsun. Eğer ki herkes bir önce yılın enflasyonuna göre fiyatlarını ayarlamaya başlar ise o zaman bizim enflasyonu düşürmemiz zaten mümkün olmaz. Faiz de düşmez. Birileri kiralarken diyor ki tüfe oranında artış yapacak. Çok güzel çok iyi bir yere geldi. Devletin açıkladığı hedef enflasyon en azından alttan üstten biraz yakın tutsaydı vatandaş derdi 2021 yılında devletin açıkladığı enflasyona göre 2021 kontratımı yapıyorum der. Merkez Bankası açıkladığı enflasyon oranının son 20 yılda yüzde 89 üstten ıskalamış. Dolayısıyla vatandaş 5 diyorsun 10 çıkıyor yapma Allah aşkına diyor. Beni ilgilendiren diyor. Ben geçen sene enflasyona bakarım. Geçen seneki enflasyonunu da diyor. Beni fiyatımın üzerinde ekler kiracıya gönderirim diyor. Diyelim ki ben 10 bine tuttum fakat o yıl pandemi oldu işte deprem oldu vesaire çok büyük
mutlama oldu enflasyonu atıyorum. Yüzde 40 oldu. Ben ne kadar kira yazam yapmalıyım. Karşı taraftan isteyeceğiniz şey verginin temel kuralıyla özde şaşır. Tahsil edemeyeceğiniz hiçbir şeyi tahkuk ettirmeyeceksiniz. 10 bin liralık yeri 14 bin liraya kiraya verip sen de bunu ödersin dediğiniz zaman adam ödeyemez. Dünyanın en güçlü ekonomisi olduğunu bildiğimiz Amerika’da da enflasyon az da olsa var. Canlılığı gösteren enflasyona bak. Bizim gibi iki vicipli.
1970’lerde gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerin enflasyon farkı sadece 4 puan. 1980 ve 90’ların başında 79 puana çıkmış. Çünkü gelişmiş ülkeler bir bakmışlar gelişen ülkeler enflasyonist büyümeyi icat etmiş demişler ki bela yakında. Çünkü oradan başlayan domino etkisiyle her yer yıkılmış. Arjantin örneğini falan işte İsrail borçla mı büyüyorlar. Tabii hem borçla büyüyorlar hem de diyorlar ki ha bir üret üret üret ama altyapısı hiç yok. Eğitim yok altyapı işte inşaat yap bilmem ne falan. Aynı hikaye bugün yine görüyoruz. Dolayısıyla bugün gelişmiş bir ülkede enflasyon yükselmesi zil takıp oynanacak herkesi mutlu edecek bir hadiseyken bizim gibi ülkelerde fevkalade kötü, piyasayı bozucu ve halakı bozucu etkiler yaratabiliyor. O yüzden iki tarafın enflasyon sevincini ve üzüntülerini birbirinden çok iyi ayırt etmek gerekir. Faizin makul bir yere inmesi için bir kere ülkede devletin enflasyonu düşürmekle akıllı mantıklı elde tutulur bir politikaya sahip olması lazım. Enflasyonu düşürmek demek şu değil. Telefon aç patatesin fiyatı 4 lira ama sen 2 liraya satacaksın ona göre falan demek değil. Mal ve hizmet üretenin maliyetini düşürerek onları vatandaşa makul fiyattan satmaya ikna etmektir enflasyonla mücadele süreci. Yani nedir? Bakın ben altyapınızı yaptım. Her şeyi yaptım. Logistik imkanları elinizde. Piyasayı da kontrol ediyorum. Böyle bozguncuyu da sokmuyorum. Maliyetlerinizin hepsini biliyorum. Faiş fiyatında mal satarsan kanunların var. Üstüne gelir. Son daş da zaten talep olarak hazır. Yapacağım maaş ve ücret artışları da ortada. Hadi bakalım. Bu birçok ülkede yapılıyor. Peki ama ürettiği şeylerin çoğu dışarıdan geliyorsa nasıl yapacak bunu? O zaman da döviz politikanızı ona göre yapacaksınız. Döviz beni ilgilendirmiyor falan diyemiyorsun. Diyorlar hocam. Türkiye’nin ithalatının %85 ham madde, aramalı, yatırım malıysa döviz yükseldiğinde enflasyon yükselir. Enflasyon yükseldiğinde faiz yükselir. Ve bu bir döngüdür. Devletin enflasyonu faiz spiralidir. Bu çıkamayız. Ne yapmamız lazım? Devletin akılcı politika yapması lazım. Bu sadece ekonomin politikasıyla olmaz. Dış politikada da sakin olmak lazım. İç politikada sakin olmak lazım. Eğitim kurumlarını gelecekte yüksek katma değer yaratacak Türkiye’yi ortaya çıkarmak için kurgulamak lazım vesaire. Ama diyorum ki kısa vadede ne yapabilir? Çok basit. Altyapı projelere destek vereceğiz. Otomasyona destek vereceğiz. Ve göreceksiniz maliyetlerinizi düşürecek. Fiyatları arttırmaya gerek kalmayacak. Enflasyon kontrol altına olacak. Siyasetçilerin en çok sevdiği şey üst yapıyı yapmak. Çünkü diyor ki altyapıyı
yandaş görmüyor. Ama diyor ki vay aa adamlar diyor bina dikmişler diyor. Adamlar ne biçim köprü yapmışlar falan gibi şeyleri taktınız. Köprü de bir altyapı değil midir? Değil. Lüzumlu bir şeyse yapılır. Ama her tarafa köprü yapmak bir altyapı. Yatırımı değil mesela. Gördüğün her şey üst yapı görmediğin her şey altyapı. Bir ülkede yatırım yapacak olan kişi bu yatırımdan elde edeceği karla bankaya yatırsa elde edeceği faizi karşılaştırdığında. Yahu faize koymak daha
kolay. Hiç olmazsa alın terimin karşılığını buradan daha rahat alırım diyorsa o ülkede yatırım olmaz. Fakat bunu çözmek için faizleri devlet zoruyla düşürmek dünyanın en mantıksız hareketidir. Kolaycılık yapıyoruz. Burada uzun vadeli bir iş var. Bir enflasyonu yani mal ve hizmet üretini maliyetini düşürerek onları makul fiyatta mal satmaya ikna etme süreci uzundur. Zahmetlidir ama gerektidir. Onu hallettikten sonra bir görürsünüz ki riskler azaldığı için bu tarafta faizler düşmeye başlar. Çünkü bu taraf kar etmeye başlamıştır. Parasını mevduata istiyen risk sevmeyen insan için banka burada durur ama riski seven arkadaşlar içinde kar burada durur. Zorbalıkla faize aşağı indirip bana bak ha çıkarma falan deyip bir memleketi karlı ilan etmek şuna benziyor. Aman benim yabancı rakibim gelmesin benimle de rakip olmasın diye Türkiye’de üretilmeyen mallara bile yüzde elli ilave gümrük vergisi koydurtan kafadır bu işte. Yahu arkadaş tam tersi senin karlı olman lazım. Öbürünün zararlı hale getirilen değil. Biz de sürekli
sebeple dediği sonuçlarla uğraşıldığı için Türkiye’de faiz düşmez. Dolayısıyla faiz yüksek diye enflasyon olduğunu iddia ederiz. Bazen de bozuk saat iki kere biliyorsunuz doğruyu gösterir. Faizin düştüğü zamanlarda enflasyon düşüyormuş gibi olur. Koca koca yılların gazetecileri de sayın Cumhurbaşkanı’nın karşısında böyle eğilip bükülürler. Enteresan şeyler söylerler efendim. Aynen dediğiniz gibi oldu diye. Yani olur o arada sırada olur ama mesele bu değil yani. Hocam şimdi şöyle
bir hızlık etmiyor muyuz devletimize hükümetimize? Şimdi bu söylediklerinizi yapmak için paraya ihtiyaçları var. Parayı nereden bulabilirler? Vergi almaları lazım. Vergi niye alamıyorlar? Çünkü bir sürü kayıt dışı ekonomi var. Kayıt dışı ekonomi niye var? Enflasyon var diye her şey pahalı diye. Böyle bir döngü var. Peki devlet nasıl para kazansın da bu altyapı çalışmalarını yapsın? Bu söylediğiniz regulasyonları yapsın. Altyapı çalışmaları için para var. Sıkıntı öncelik tespitinde. Dünyanın en büyük havalimanı yüz ölçümü olarak büyük zanneden bir yaklaşım var.
Yani en çok uçak inen kalkandır. En çok yolcu geçendir. Metrekareyi büyütünce büyük olmuyor. Anlatamadık derdimizi. Eski Türk Hava Yolları Genel Müdürü Saygıdeer Hamdi Üstad’ın bir kitabı var. Orada diyor ki bu Atatürk havalimanını yeni bir pist yapmak ortadayken tutup da bunu lağvetip devasa bir havalimanı masrafı yapmanın alemi yoktu diyor. Mesela bu bir tercih. Ama bu tercihin niye yapıldı? Bu tercihi Kanal İstanbul için yapıldı. Yani bir başka devasa mega proje. Yani bir proje yapmakla bir ülkenin kalkınamayacağını Margaret Thatcher 1983 yıllarında ısrarla söylediği halde muhafazakar iktidarlığın dönüp dolaşıp tekrar buraya sarılıp ülkedeki maliyetleri yükseltti. Faizin de yükselmesine sebep olup sonra faizin tepesine vurarak enflasyonu düşürmeye çalışması gerçekten sad tarihine geçecek. Üst üste yapılan yanlışlardan bir tanesi para var. Ben oyumu gördüğüm şeye veririm. Ben en iyi atık su tesisatını yapmış belediyeyi niye bir daha
yapmayacağım? Zaten yapmış. Evet zaten yapmış. Doğru ama ülkede daha yapılmayan altyapı var. Mesela bugün milli eğitim bakarımız diyor ki yüz yüze eğitim başı. Bu şey gibi rekabetçi kuru istiyoruz. Niye? Merkez Bankası’nda rezerv kalmadığı da onda. Senere yükselirse yükselsin diyen bir ne oldu? Ekonomi yönetimi gibi yüz yüze eğitim başladı diyen bir milli eğitim bakanıza. Niye yapıyor bunu? Çünkü altyapı yok. Millete tabletler dağıtmanın üst yapıyla alakası vardı.
Bilmiyormuşuz ki biz bir saniyede 16 ile 27 arası megabit download kapasitesi olan bir Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadığımızı yeni anladık. Aaaa. Meğerse Krasın Ayağı öyle değilmiş. Bu memlekette faiz yükselir. Çünkü maliyet sürekli. Peki referans olarak neyi alabiliriz ki? Tefe Tüfe’yi de merak ediyorum. Bunlar niye CM2’si gibi dolaşıyorlar? Ne demek Tefe Tüfe? Tefe Tüfe yok. Tüfe ile üfe var. Üstat Tefe Tüfe tefeciler için söylemiştim. Biz onlarla muhakkak… Şimdi üretici fiyat
endeksi var. Bir de tüketici fiyat endeksi var. Tüketici fiyat endeksi 418 tane kalem malın içine girdiği ve çarpan kat sayılarının idare tarafından belirlendiği, her ay açıklandığı zaman vatandaşı çıldırtan bir endeks türü. Üfe’de her ay açıklanan, çok sayıda kalem mal ve hizmeti içeren ve üreticiyi çıldırtan, hayır benim enflasyonum bu değil, bunda nereden açıklandı dediğim bir başka endeks türü. Hem döviz kurunun bu kadar güçlü devam etmesi, hem sokağa çıkınca vatandaşın ya arkadaş bu ne ya 50 lira geçen ay başka bir şey satın alıyordu bu ay da ağzını satın alıyor diye şikayet ettiği bir durumdayken, hiçbir finans mühessesinin veya hiçbir işletmecinin faiz konusunda olumlu bir görüş ortaya çıkarması imkan dahilindedir. Herkes diyor ki bak bende bir para var, bunu sana vereceğim. Bunu geri alamama riskim de var. Çünkü senin para kazanamama riskin giderek artıyor. Maliyetin de artıyor. Şimdi ben sana bunu vereceğim. Senden bunu alamazsam biri ben diyor nereden bulacağım aynısından bu parayı. Kusura bakma diyor senin faizin, enflasyon artı buradan başlıyor. Kabul ediyorsan al, etmiyorsan alma. Övürü de diyor ki abi ne yapıyorsun kabul edeyim diyor. Demek ki memlekette bir karsızlık sorunu var. O bizde de var. Bravo. Biz bunu nasıl çözeriz demesi lazım. Bunun için de kestirme için çözümler iyi değildir. Çünkü kısa vadiri çözümler uzun vadiri sorunlar yaratır. Geriye dönüp baktığımızda aslında
2015 yılından beri başımıza gelen bir sürü de felaket var. Onu da söyleyeyim. Yani işte 15 Temmuz’daki alçakça saldırı hemen 2017’de toparlanıyoruz gibi derken 2018’de gelen bir kur hata var. 2019 çok kötüydü. 2020 pandemi derken bir şey demiyorum. Fakat piyasa şartlarına bırakılmamış bir ekonomi de güvensizliği gösteriyor. Ya devlet piyasa ekonomisine güvenmeyince vatandaş nasıl güvensin. Bir ülkenin ekonomisi dışarıdan bozulabilir mi? Kırılgansa dışarıdan
bozulur. Şimdi kırılgan hale getirmekte psikolojik olarak içine düştüğünüz hatalardan dolayı olur. Eğer paranoia içerisinde oradan geliyor. Biliyorum sen yapıyorsun. Bilmem ne falan. O zaman piyasa ekonomisini bırakmazsınız. Mesela dalgalı kurum faziletinden yararlanmazsınız. Bu kadar güçlü kuvvetli bir bankacılık sektörümüz var ki oradaki kıymetli yöneticilere güvenmezseniz başlarsınız. Ben piyasadan büyüğüm. Ben şimdi ona bir el atayım. Peki hocam Necmettin Batıral üstadımızın müthiş bir teorisi vardı biliyorsunuz. Bir on milyar dolar satarım dururlar. Bir on
milyar daha satırım korkarlar. Bir on milyar daha satırım çil yavrusu gibi dağılırlar adlı bu teoriyi. Şimdi ben çok iyi hatırlıyorum. O programda Özgür Demirtaş ve Necmettin üstad karşılıkta oturuyordu. Bence ikisi birbirlerini nahak yere kırdılar. Çünkü ben o sırada tartışmaya geç yetiştim ve mesaj atlayacaktım ikisini. Boşuna birbirinizi üzmeyin. Merkez Bankası’nda o kadar para yok zaten. Necmettin Bey köşe yazıyor ekonomikla ilgili. Şu garip geliyor bana yani böyle bir strategi olabilir mi? Bir Merkez Bankası için en korkunç şey dövize fiziki müdahale yapıp sonuç alamamasıdır. Velev ki teori de doğru. Pratikte denediniz başarılı olamadınız. Bunun hesabını kim verecek? Dolayısıyla böyle işleri hiç yeltenmeden Merkez Bankası’nın ağzından çıkan lafın tuttuğunu gören yatırımcı zaten ona güvenir. Enflasyon böyle çıkıyor. Hakikaten öyle çıkıyor. Diyecek ki döviz kuru konusunda konuşmam ama merak etmeyin. Bu konudaki ben önlemlerimi sakinleştirdi. Faiz konusunda merak etmeyin. Piyasayı görüyorum doğru hareketi yapacağım. Bir bakıyorsunuz yapıyor. Bir süre sonra dersiniz ki ya bu koca kurum Cumhuriyet tarihi kadar neredeyse eski olan bu Türkiye Cumhuriyet Bankası’nın şöyle de her şeyi tutuyor. O zaman tamam derse rahatlarsınız. Çünkü para gücünden daha önemlisi söz gücüdür. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanları da öyle ya da böyle saygın kişiler arasında seçilir ve dikkatli konuşurlar. Ama
yani on vurdum on vurdum on vurdum. Ya olmazsa peki karşılığında dünyada yok mu yapan bunu? Var batan var. Nerede bu yapılır? Bakarsınız ki döviz kuru ile alakalı milletin ilgi ve alakası kesildi. Orada satmazsınız. Alırsınız. Rezervinizi güçlendirirsin. Milletler de aa galiba döviz düşecek ya Merkez Bankası aldığına göre biz satalım o zaman der. Yani aslında tersinin yapılıyor olması lazım. Satarsanız tam tersi millet der ki aman ha yemek daha da yükselecek. Hani şunu demez. Merkez Bankası’nı görür de karı cebinde. Hayır öyle bir yer değil mi? Merkez Bankası tamam mı? Yani biraz Cumhurbaşkanı’nın perspektifinden düşünmeye çalışalım. Gerçekten de ben bir ülkede diyelim ki Flü TV’yi kuracağım ve yatırım yapacağım. Bir milyon lira koyacağım atıyorum. Şimdi bakıyorum diyelim ki faiz çok iyi. O zaman ben niye Flü TV’yi kurayım ki zaten öbür taraf daha iyi gelip getiriyorsun. Bak ne kadar güzel dönüyoruz dolaşıyoruz hep aynı yere geliyoruz. Bir iktidar vazifesi iş kuracaklara mal ve hizmet üretenlere hediye gibi altyapı yatırımı vermekte. Yani diyor ki
merak etmeyin sizin iş kurmanızda da maliyet olmayacak alet edevatınızda teşvim var benim. Bir yola gidiyorsan lojistik faaliyetlerine zaten ağırlık verdim. Bunlara ucuzluyor. Yani senin ekstra maliyetin yok. Merak etme bir tek riskim var. Dedir iş tutar mı tutmaz mı? Siz böyle bir ekonomi yaratmadan ülkede mevduata koyduğunuz zaman daha fazla kazanıyorsunuz. O yüzden ben de tapısını vuracağım faizin. Aşağıda düşük kalmasını sağlayacağım. Böylece herkes diyecek ki yaşasın ben yatırım yapayım diye. Kardeşim ortam yok küçücük sermaye, devasa cirolar, tartışılabilir karlarla yürüyen sektörlerimiz var. Şimdi bunu görmezden gelip kenara atıp faizin tepesine vurup bak gördün mü ülkede yatırım yapmak karlı çünkü faiz çok düşük demek makineyi tersten çalıştırmaktır. Hep kestirmeciyiz. Mesela diyoruz ki döviz kuru düşük kalsın ne yapalım sürekli müdahale edelim. Ama Merkez Bankası etmesin dolanbaşlı yollarda etsin. Niye dövizi düşürüyorsun? Düşünsün diye. Yahu kardeşim tamam da dövizin yüksek olmasının sebebi ekonebeti iki kırılganlıklar. Onları iyileştirelim. O diyor uzun iş. Allah Allah. Yani bu şey gibi eve temizliğe gelen kadınlar hep görünür yerleri silerler. Halbuki görünmeyen yerlerin silinmesi lazım, temizlenmesi lazım. Ama hocam şey anlamıyorum. 18 yıldır iktidar da olan bir parti zaten uzun da olsa vakit vardı ya onu niye yapmamışlar onu merak ediyorum. Gerek görmemişler. Çünkü Kemal Derviş’in ortaya koyduğu
programla beraber bir 2012-13’e kadar ciddi bir yükselişi var ekonominin. Yüzümüzü batıya dönmüştük. Avrupa Birliği ilişkilerimiz gayet iyi gidiyordu. Yapısal reform dediğimiz adalet, eğitim, hak ve özgürlükler konusunda Avrupa’nın parmakla gösterdiği ülkeler arasındaydık. 2013 yılında Türkiye Cumhuriyeti yatırım yapılabilir ülke seviyesine yükseldi. Bir cari açık sorunu vardı. Onun haricinde enflasyon düşüktü. Faizler de efen durumdaydı. Hiçbir sıkıntı yoktu.
O da olduysa ondan sonra oldu. Dönüldü dolaştı iş bir nebola haline geldi ve siyasetten şu an önümüzde hala duruyor. Dolayısıyla hep beraber biz güvensiz bir ortamın içinde kendimizi buluverdik. Şimdi burada toz dumanda ferman okunmaz diye bir laf vardı. Yani bizim çıkıp da ekonomi hocaları. Yahu faiz de enflasyon da serbest birisi bilmiyor. Ya ne konuşuyorsun kardeşim de susturulduğumuz hatta tepki gördüğümüz anlar oldu. Biz dedik yapmayın bunları yok işte siz
resmi görmüyorsunuz falan. Sonra döndü dolaştı iş faize kitlendi. Ama faiz tartışması 2012’den beri yapılan bir tartışma. Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi? Faiz enflasyon yaratıyor. Ben de ne dedim televizyonda doğrudur faiz maliyetler içerisinde önemli bir kalemdir. Ancak faizi enflasyon yaratır. Dolayısıyla önce enflasyonu düşürmesi lazım dedi. Bir sağ taraf bir sol taraf ikisi çarpışırken biz arada telef olduk. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildik. Dolayısıyla bu tartışma
dolaştı 2020 yılında dijitalliğin konuşulduğu bir yerde hala tartışılan bir mevzu haline geldi. Hocam ne yapalım peki faize mi yatıralım dolar mı alalım ekonomi yönetenlerin şunu demesi lazım yahu niye karlılık yok bu ülkede? Biz bir yerde bir hata mı yapıyoruz? Fazlama vergi alıyoruz? Ya da kapma değer unsurların arasında bir yerlerde bir bozukluk mu var? Kötü sesler mi geliyor? Biz mi duymuyoruz olduğumuz yerde? Yahu çağıralım şu iş dünyasını. 40-50 yıllık firmaların pandemi de
yapılmıştır ki ömürlere 2.5 aymış meğerse. Şimdi bunlara suni teneffüs yaptırmak için zaten karlılıkları büyük bir soru işareti olan son derece küçük sermayelerle devasa ciralar elde edip başları beladan bir türlü çıkmayan birçok sektördeki firmaya bir suni teneffüs yaptırmak amacıyla faize düşürüp onların krellerini yapılandırdılar. Tasarrufu olmayan bu ciden dolayı da harcama yapamayan vatandaşları da kredilendirdik aynı sermaye maliyetiyle ama bunun sonucunda insanların
ömürlerine ve gelir elde ediyor olması lazım. Orayı çözemedik. Şimdi orayı çözemedikçe ileride daha yüksek faizler ya da diğer bir değişle sermayenin maliyeti, paranın maliyetiyle karşılaşacağız ve biz bu filmi çok gördük. Yalın Alpay ile beraber yazdığımız olaylarla Türkiye ekonomisi en aşağı 15-16 kere aynen bu filmin izlendiği kareleri sunmuş durumda. Merak eden buyurun. Aslında 2017’nin en iyi iş kitabı seçildi ve gülüyorum. Hafıza kaybı var biz. Hafıza kaybı olduğu için üç gün
dördüncü gün unutuyoruz. Ne kriz ya? Kriz mi var? Allah Allah hangi kriz falan gibi bir şeyler oluyor? Bu bana oldu mesela bir toplantı 2001 krizini anlatıyordum. Hangi kriz dedi benim yaşımdaki bir adam? Dedim abi hani 27 bankayı almışlardı. Ha o mu diyor? Ha geçmiş ana da. O yüzden bu hafıza kaybı bizi dili tuttuğu gibi bu hafıza kaybı da ders almamızı engelliyor. Şu anda bir kriz var mı? Darboğaz var. Bunun ismine kriz diyemeyiz. Kriz dediğimiz akut bir şey yaşanıyor. Krize gider mi?
Önlem alınmazsa krize bile gitmeden büyük zarar verir. Penaltı atışları sonucunda kaçıran gider ya böyle en iyi oyuncunuz gelir topun başına. Aa avuta gitti falan böyle. Bütün stat birbirine bakar. Anlamazsın bile yani. Maç biter ve yenilmişsin yani. Anlatabildim mi? Tek bir örnekle kapatacağım. İsviçre’ye seyahate gidiyorum. Uçağa bindim. Uçaktan bir indim. Cenevri havalimanında herkesin suratı kağıt gibi. Ne oldu dedim? Bir devlet büyüğü falan mı öldü? Yok abi dedi bizim paramız dedi.
Yüzde 30 revalyoya oldu dedi. Anlamadım dedi. Paramız değer kazandı. Hemen gazeteyi açtım ertesi gün. O konu şu. İsviçre Frank’ı çok yüksek değerli olduğu için İsviçeriler ihracat yapabilmek amacıyla her gün Merkez Bankası’ndan İsviçre Frank’ı satıyormuş. Milyarlarca. Sonunda İsviçre Merkez Bankası başkanı demiş ki abi her gün öleceğimi bugün öleyim vazgeçtim dediği andan itibaren tam bazel saat farının olduğu o güzel günlerde yüzde 30 revalyoya ediverdi. Ya alım gücü arttı ama ihracat yapamaz hale
yani. Fiyatlar düştü mü yani? Nasıl oldu? Buradan devletin gücüyle paranızı değerli ya da değersiz kılmaya çalışırsanız bunun ömrü sınırlıdır. Faizi zorla indirmeye ya da yükseltmeye anlamsız bir şekilde çalışırsanız bunun sonu da hüsrandır. Dolayısıyla piyasaya ekonomisine inanacak güveneceksiniz. Sürekli müdahale ettiniz bir de çok kurcaladınız mı da tuhaf bir şey oldu. İstiyorsunuz ki her şey benim kontrolümde olsun. Bu bir deliliktir. Mesela Siyolar vardır. Her şeyi
kontrol edecek. Nefes alışımınızı adam işi kontrol etmek istemiyor. Var öyle. Kişiyi kontrol ederek tanıştın. Ben de dedim ki ne devletin idaresinde ne de özel sektör idaresinde kişiyi kontrol ederek bir şey yapamazsınız. Işi kontrol etmeniz lazım. Dolayısıyla kontrol mekanizmaları devletin vardır. Devletin gücü regülatör olmaktır. Spekülatör olmak değildir. Teşekkür
ediyoruz hocam. Hocam çok sağ olun. Çok teşekkür ederiz.
İlk Yorumu Siz Yapın