Fatih Sultan Mehmed’in en zor sınavı: Otlukbeli Savaşı
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=EAFQ06BvMEo.
Bir yanda Fatih Sultan Mehmet, diğer yanda Uzun Hasan. İki Türk, 15. yüzyılın en büyük savaşında karşı karşıya geldi. Aralarındaki bitmek bilmez çekişme, Otluk-Beli Savaşı ile sonuçlandı. Bu mücadeleden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. İstanbul’un fethinden sonra Fatih, Avrupa, Akdeniz ve Karadeniz’de güçlenerek nüfuz elde etmek istiyordu.
Bu emelini gerçekleştirmeden önce Doğu sınırlarını güvence altına almalı ve Ankara Savaşı’nda Timurlulara destek veren Akkoyunlu tehditini bertaraf etmeliydi. Uzun Hasan ise Doğu İpek Yolu hakimiydi. Karadeniz ve Akdeniz ticaret yollarında da egemenlik kurup batıya açılmak istiyordu. Yani iki tarafın güç çekişmesi başlıyordu. Peki Uzun Hasan ve hakim olduğu Akkoyunlular hakkında ne biliyoruz? Akkoyunlar 14. yüzyıldan sonlarına doğru ortaya çıkmış.
Konfedere bir beyliktir aslında. Büyüslü birçok aşırı iti bulundurmaktadır. Diyarbakır’da ortaya çıkıyorlar. Daha sonrasında İran coğrafyasına, Diyarbakır’dan sonra Doğan dolu bölgesi, daha sonrasında da İran coğrafyasına ve Tebriz’e hakim oluyorlar. Ve başkenti Tebriz yaparak geniş bir coğrafyaya hakim olduklarını görüyoruz Karakoyunluların. Akkoyunluların aslında biz en bilindik hükümdarı Uzun Hasan’dır. Uzun Hasan Karakoyunlu Sultan Cehan Şah’la yaptığı mücadele sonucunda İran coğrafyasına, devletinin coğrafyasını genişleterek büyük bir alana sahip olduğunu biliyoruz. Tabii Uzun Hasan’ın en büyük hedefi Timur’un bıraktığı tüm sahaya hakim olabilmekte. Karşısındaki en büyük rakip de Karakoyunlu Sultan Cehan Şah’tı.
Sultan Cehan Şah’ı çok planlı bir şekilde tarih sahnesinden kaldırdıktan sonra onun oğlu Hasan Ali ve daha sonrasında da Timur’un torunu Ebu Said’le yaptığı mücadele sonucunda hem İran coğrafyasına hem de aslında her ata kadar tüm İran, Azerbaycan, Gülcistan ve Ermenistan sınırlarını kadar coğrafyasını genişletti.
Uzun Hasan’ın Cehan Şah’tan sonraki en büyük ikinci rakibi elbette Fatih’ti. Karakoyunlulardan sonra Osmanlı’yı da yenerse büyük bir imparatorluk kurabileceğine inanıyor. Yazdığı mektuplarla, fermanlarla bunu sık sık bile getiriyordu. Fatih ve Uzun Hasan arasındaki ilk iletişim mektuplaşmalarla başladı. Aralarında gittikçe artan bir gerilim vardı. İkisinin de mektupları savaş tehditleri ve üstünlük ifadeleri içeriyordu. Bu durum size de Ankara Savaşı öncesinde Yıldırım ve Timur arasında yaşananları hatırlatmadı mı?
Osmanlı aynı pederi tekrar yaşayabilir, imparatorluk, sarçlıklarla dolu bir fetretle evine tekrar girebilirdi. Ama Fatih ne yapıp edip doğu sınırlarını sağlamlaştırmaya kararlıydı. Karamanoğulları, Dulfediroğulları ve Memut Beyleri kiminle itifak kuracakları konusunda zoranlar yaşıyordu. Hatta hanedan üyeler arasında faz kavgaları dahi başlamış, kimi beyler Osmanlı’ya, kimileri de Akkoyunlulara destek verdi hale gelmişti. Uzun Hasan Tokat Valisi’nin Osmanlı’ya vergi ödemesini bahane ederek, kumandanlarından Ömer Bey’i ve oğlu Yusufça Mirzda’yı Tokat üzerine sevk ederek şehri 1472’de yakıp yıktırmıştı. Ayrıca kendisine sığınan Karamanoğlu Bey’i Pir Ahmet’in isteği üzerine oğlu Yusufça Mirzda’yı Tokat’tan Konya’ya göndermiş, Dulfediroğulları’nın askeri desteğiyle Karamanoğulları topraklarını ele geçirmişti. Tokat ve Konya meselesi, iki Türk devleti arasındaki çekişmelerin iş birliğine dönüşmesini imkansızlaştırmış, kontrol altına alınması ve engellenmesi mümkün olmayan bir savaşın habercisi olmuştu. Gerelin gitgide artıyordu ancak Uzun Hasan destek almadan istediği başarıyı yakalayamayacağının farkındaydı. Peki nasıl bir yol izledi? Özellikle Osmanlı’yla o dönemde sürekli savaş halinde olan, çatışma halinde olan Veni Diklilerden, yine Macar’lardan ve bunun dışında Papa’dan yardımlar aldığını görüyoruz. Uzun Hasan Osmanlı topraklarına ve Trabzon’a hak sahibi olmak ve o coğrafyaya hakim olmak isterken, Fatih de doğudan gelecek herhangi bir tehlikeyi istemiyor. Ve Uzun Hasan da Fatih’e karşı koyabilecek bir gücü yok o dönemde. Her ne kadar kendisini güçlü de hissetse, ordusu çok güçlü değil bir kere. Çünkü Fatih’in ateşli silahları, topları ki İstanbul Fethi’nde de gördük zaten, çok gelişmiş bir büyük bir ordusu, gelişmiş bir silah, top ve silah teçhizatı var aslında. Ateşli silahlar var o fatihin ordusunda. Karşı tarafa baktığımızda da Uzun Hasan’ın ordusunda hala oklar, yaylar, mızraklar, kalkanlar daha ateşli silahla tanışmamış ak koyunlu Türkmenleri, Uzun Hasan’ın ordusunun sayıca da az olması biraz sorun teşkili ediyor. İşte bu yüzden Batı, Uzun Hasan’ın yardım istemesi için biçilmiş kaptandı. Çünkü Venedik, Papa ve Haçlı ruhunu yaşatan diğer tüm Avrupalılar, Fatih’in yolunu kesmek ve giderek artan gücüne dur demek istiyordu. Özellikle Venedik, Fatih’le savaştığı takdirde Uzun Hasan’a ateşli silah yardımı yapacağına dair söz verdi. Diplomatik görüşmeler sonucunda Venedik, Mersin bölgesine gemilerle toplar ve ateşli silahlar göndermeye başladı. Ancak Osmanlı bundan haber derdi. Silahlar Uzun Hasan’a ulaşmadan duruma müdahale edip hepsine el koydular. Bu arada tabi sürekli Venedik’ten, doğudan, batıdan, sürekli Uzun Hasan’ın yanına elçiler geliyor.
Bunlardan bir tanesi mesela Joseph Barbaro çok da ilginç şeyler anlatıyor. Yani heyetleri nasıl karşıladığını, Uzun Hasan’ın kendisini çok iyi ağırladığını, uzun boylu olduğunu, çok nazik ve kibar birisi olduğunu, hatta Hind’den de birçok yerden, farklı ülkelerden elçilerin geldiğini, hatta Hindistan’dan da elçilerin geldiğini, zürafanın ve filin getirdiğini,
muhteşem bir sofra kurulduğundan bahsediyor. Uzun Hasan gelen elçilerden de Batı’nın desteğini almaya çalıştığını fakat çok da sonuç alamadığını görüyoruz. Sonrasında tabi 1473 yılında 11 Ağustos Çarşamba gününe denk gelen Otlukbeylı Savaşı gerçekleşiyor. Uzun Hasan, Karamanoğulları beylerinin kışkırtmaları ve Batı’nın da desteğiyle Fatih’i yenebileceğine inanıp bu sefere çıktı.
Fatih’in ilk işi ise Uzun Hasan’ın durdurulması için önce bir kuvvet göndermek oldu. Daha sonra kendisi de İstanbul’dan hareket ederek yaklaşık 40 gün süren Sivas’tan Erzincan’a doğru devam eden yolculuğuna çıktı. Yol boyunca ordusunun sağ ve sol kanatlarını güçlendirmeye devam etti. Her an her yerden çıkabilecek olan Akkoyunlu ordusuna karşı hazırlıklı ve temkinliydi. Sonunda Otlukbeylı denilen bölgeye gelindiğinde Uzun Hasan’ın ordusuyla karşılaştı. Böylece 8 saat sürecek olan o büyük savaş başladı. Fatih Sultan Mehmet’in ordusu 71 ve 100 bin arasında geçiyor kaynaklarda. Uzun Hasan’ın ordusunun da 40 bini mızraklı ve kalkanlı dediğimiz ilkel silahlarla, diğer 30 bini de normal sübarilerden oluşan yine 70 bin ordusu var. Bu savaşın sonucunda Akkoyunlu ordusu yeniliyor. Tam yenilmek üzereyken Uzun Hasan savaşı terk ediyor.
Kendi yerine kendisine benzeyen Pir Mehmet diye birisini bırakıyor ve savaş alanını terk ediyor. Yine oğlu uğurlu Mehmet savaş alanında bu arada. Babası Uzun Hasan’ın ve kardeşinin savaş meydanından gittiğini görünce kendisi de savaşmayı bırakıyor. Tabii Uzun Hasan diyerek yakaladıkları, esir aldıkları Pir Mehmet, Fatih’in huzuruna götürüldüğünde Uzun Hasan olmadığı anlaşılıyor.
Ve orada katlediliyor. Uzun Hasan savaş meydanını bırakıp kaçtığında sancağı, mehter takımı, hazinesi yani her şeye orada kalmıştı. Hepsi savaşın galibi Fatih’e teslim edildi. Bu durum Uzun Hasan için büyük bir itibar zelelenmesi ve hayal kırıklığı olmuştu. Çünkü Cihan Şah’ın yendikten sonra etrafa gönderdiği tüm zafernamelerde Osmanlı topraklarını da ele geçireceğini söylemişti. Tabii Ottukperi savaşının için önemli.
Bir kere iki Türkmen devletin aslında Osmanlı’nın ve Akkoyunlu’nun doğu sınırlarını belirleme açısından çok önemli. İki devletin karşılaşması, doğu sınırlarının belirlenmesi. Bunun dışında yine doğu ve İran üzerinden geçen ticaret yollarının kontrol altında alınması çok önemliydi. Fatih Ottukperi savaşıyla birlikte bu ticaret güzergahını ele geçiriyor ve orada birtakım imtiyazlar elde edebiliyor.
İpek yolu, ticaret yolu o bölgeden geçtiği için. Bir taraftan da baktığımızda Ottukperi savaşının sonucu olarak doğudan gelen daha önce Timur saldırısı yani Yıldırım Bey Hazret ve Timur’un yaptığı Ankara Savaşı’nda Osmanlı’nın yaşadığı büyük yenilginin korkusu da aslında devam ediyordu. Bu Ottukperi savaşıyla birlikte artık doğudan öyle bir tehlike gelemeyeceğini anladılar. Bu savaştan sonra da bir fetret devri başladı ama Osmanlı için değil, Akkoyunlular için. Savaşın getirdiği itibar kaybı Uzun Hasan’ın prestijini ve gücünü kaybedişi ve Fatih’le birlikte aşiretlerin güç mücadeleleri derken Akkoyunlular uzunca bir süre fetret devri yaşadı. Sonunda Uzun Hasan’ın oğlu Sultan Yağkup devletin başına geçti ama artık Akkoyunlular eski ihtişamını kaybetmişti. Osmanlılarla rekabet edecek halde değillerdi. Bu yüzden Sultan Yağkup döneminde Osmanlılarla daha pozitif ve barışa dayalı ilişkiler kuruldu. Yavaş yavaş da Sultan Yağkup’tan sonra Akkoyunluların yıkıldığını ve yerine yeni bir devletin kurulduğunu görüyoruz. Fakat bu sefer öğrettise olarak, mezhepse olarak 12 imamcı Şii olan Safavii devleti yeni ve güçlü bir şekilde kuruyor. Ve Osmanlı’nın yeni rakibi Safaviler oluyor diyebiliriz. Otluk-Beli Savaşı tarihe iki Türk’ün savaşı olarak geçti. Fatih bu savaşın ardından dört bir yana gönderdiği fetihnameleri Uygru alfabesiyle yazdırdı. Ancak büyük zaferinin ardından Fatih’in neden Akkoyunlu ordusunu takip edip tamamen yok etmediği akıllarda bir soru işareti bıraktı. Kimilerine göre bunun sebebi Fatih’in her ne kadar rakip olsalar da Oğuz boylarından gelen bir Türk ve Müslüman ülkeye zarar vermeyi doğru bulmamasıydı. 15. Yüzyılın en büyük savaşını gerçekleştiren bu iki Türk’le birini Fatih’i çok iyi tanıyoruz. Peki ya Uzun Hasan nasıl bir hükümdardı? Tabii Uzun Hasan’a baktığımızda neden Uzun Hasan olarak geçiyor adı? Kaynaklar Uzun Hasan’ın boyundan dolayı uzun kemikli ve iri yapılı olduğundan bahsediyorlar. Hoş sohbet olduğundan bahsediyorlar.
Tasavvufa çok meyaklı olduğunu hatta Uzun Hasan’ın kendi hükümdarları döneminde her cuma ilim sohbetleri yaptığını, tasavvufla ilgili sohbetler, görüşü, sohbetler yapıldığını biliyoruz. Kur’an’ı Türkçe’ye çevirttiğini biliyoruz Uzun Hasan’ın ve meclislerde de o ilim meclislerinde de Türkçe’yi Türkçe olarak Kur’an’ı okuduğunu ve üzerine konuştuklarını da biliyoruz Uzun Hasan’ın.
Aynı zamanda Akkoyunlu genelinde ama Uzun Hasan’ın özeline baktığımızda da özellikle tarihi İran coğrafyasına Türk kültürünü, Türkleşmeyi ve Türkçe’yi yerleştirmeye çalıştığını, bölgenin tamamıyla Türkleşmesinde etkili olduğunu görüyoruz.
Çünkü hakikaten çoğu zaman savaşı çıkmadan kehanetlerde bulunabiliyor ya da Uzun Hasan’la birlikte aynı sofraya oturup Uzun Hasan’ın ondan çekindiğini de söylüyorlar.
Yine bir keramet, değişik değişik böyle hareketlerle kerametlerde bulunduğunu ve özellikle Can Şah’la yapışır, sefer öncesinde sefere çıkması için Uzun Hasan’a kendisine bir kehanet geldiğini söyleyerek, delişmen hareketler yaparak elindeki asayiş sofraya sopasını fırlatacak kadar da nüfusu olduğunu biliyoruz. Yani düşünün hükümdarın sofrasına fırlatıp işte sen bunu yapmalısın, bu sefere çıkmalısın gibi onu manevi olarak da cesaretlendirdiğini görüyoruz.
Zıplı Fatih Sultan Mehmed’in Akşemsettin’e danışması gibi Uzun Hasan da baba Abdurrahman’ın fikirlerini son derece önemsiyordu. Aslında baktığımızda iki hükümdarın tek ortak özellikleri Türk-İslam lideri olmaları değildi. İlmi faaliyetlere verdikleri değer, akıl hocalarına gösterdikleri hürmet, mimari ve kültürel anlamda yaşadıkları coğrafyaya kattıkları onların ortak noktalarıydı. Ama tarih onları bir şekilde karşı karşıya getirdi.
İki Türk’ün Savaşı hakkında yorumlarınızı bekliyoruz.
İlk Yorumu Siz Yapın