Hatice Kübra Tongar hayatındaki dönüm noktalarını anlattı
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=SuKaLhkZF2g.
Hayatın kendi durakları içerisinde, kendi süreci içerisinde açılan kapılardan girmişim sadece o kadar. E şimdi bu benim duam dedirten üç tane özellik söylesen. Duadan daha büyük bir güç yok. En sevdiğin ses. Meva. Çok önemseydiğin değer. Ahlak. Küçükken bana sorarlarmış her çocuğa sordukları gibi büyüyünce ne olmak istiyorsun diye hep anne dermişim.
Yani hiç böyle doktor olmak istiyorum, mühendis olmak istiyorum, yazar olmak istiyorum. Öyle bir kariyer planım. Öyle bir duam. Hayatımın, inan ki hiçbir noktasında olmadı. Mesleğim benim duam değil. Hayatın kendi durakları içerisinde, kendi süreci içerisinde açılan kapılardan girmişim sadece o kadar. Hiç o kadar farkında bir hayatımda olmadı. Sadece akıştaydım. Karşıma bir şeyler çıktı ve o karşıma çıkan şeylere evet dedim, devam ettim. Ve her şeye bugüne zaten öyle geldi.
Evliliğim de öyle. Eşim de karşılaştık. Karşılaştığımda dedim ki bu adam benim duam. Neden dedin? Tam burada onu söyle. Neden dedim? Eşini bu benim duam dedirten üç tane özellik söylesen. Üç milyon tane söylesem. Ben işte o okulu bıraktığım o lise dönemlerinde tabii kitapları okuyorum falan. Allah ömrüne bereket versin. Muhammed Bozdağ’ın ruhsal zeka kitabını okuyorum. Ve o kitapta dua etmenin mahiyetini öyle derin anlatıyor ki.
Heyecanlandım böyle. Niye heyecanlandım? Çünkü güzeller güzeli aleyhissalatü vesselama bir hadisi şerifi insanlar bilseler ki dua ne kadar güçlü bir şeye dağları yerinden oynatır. Elindeki gücün farkında olmakla ilgili. O kadar güzel anlatıyor ki. Ya Rabbim dedim yani sihirli değnek falan bekliyoruz ya var aslında elinde yani. Öyle bir merciye dua ediyorsun. Diyor ki ben kuluma şah damarından daha yakınım. Dua edecevbet ederim.
Ve duayı bekliyor ve kabul ederim diyor. Böyle bir merci. Ve senin şu hayatta ne istersen iste ona zor yok, ona imkansız yok. Ve tek verebilecek merci. Böyle bir Allah kul ilişkisi tarif ediyor. Heyecanlandım. Ve diyor ki dualarınızı detaylandırın. Yani Allah için zor yok. Ben başladım. Düşünüyorum evlilik ilişkimi düşünüyorum. Evimi hayal ediyorum böyle. Ve anlatıyorum Ya Rabbim akşamları oturalım birlikte çayımızı içelim. Şu konulardan konuşalım. Görünüşünü hayal ediyorum. Diyorum ki sarışın olsun, yeşil gözlü olsun. O kadar ince ayrıntıları düşünüyorum ki her şeyle. Diyorum ki Allah’ım Galatasaray’la olsun. Çünkü diyorum ben Fenerbahçeliyim. O Galatasaray’la olursa diyorum Galatasaray’a Fenerbahçe bahçelerini izlemek çok keyifli olur. Aramızda tatlı. Yani bu kadar ince detay. Hani belki çocukça denebilecek.
Her türlü detayı çünkü ayakkabı bana da isteyeceksin yani Rabbim’den değil mi? Sonra bir gün bir vesileyle kulaklar içindasın. Betül diye kardeş gibi büyüdüğüm bir arkadaşım o zaman Morel FM’i çok yakın dinliyor. Benim hiç radyokültürüm yok. Ve diyor ki bir gün birlikteyiz, birlikte yazı yazıyoruz. Yazı yazıp dergilere gönderiyorduk böyle. Yazı yazarken dur dedi. Ben dedi bir radyoprogram var onu hiç kaçırmıyorum. Bir yandan açayım istek programı. Aa adı ne? İsmail Tonga ile 4×4. Dört dörtlük program. İyi dedim aç. Açtı. Dedi ki sana istek şarkı isteyip mi? Aa dedim oluyor mu öyle bir şey? Tabii tabii dedi. O zamanlar ICQ var. ICQ’dan mesaj yazıyor böyle. Programı benim için bir şarkı istedi falan. İsmail Bey de çaldı işte Betül’den. Kardeşi gibi örüyor arkadaşı Hatice’ye falan diye. Ay benim bir hoşuma gitti böyle adımı duymak radyoda falan. Ondan sonra programı dinlemeye devam ettim. Sonra kendi ICQ numarasını veriyordu İsmail Bey.
Oradan böyle ben de ona mesaj atmaya başladım. Yazışmaya başladık. Sonra bir baktık biz birbirimizi tanımak istiyoruz ama birbirimizi hiç görmedik. Yani ben nasıl biriyle yazıştığımı bilmiyorum. O nasıl biriyle yazıştığını bilmiyor. O zamanlar yok böyle instagram’a fotoğraf koymak falan. Sonrasında bir gün bir organizasyon da Moral FM’in düzenlediği bir organizasyon da karşı karşıya geldik ilk kez. Baktım ve dedim ki bu adam benim duam. Yani görünüşü bu kadar tutamaz. Öğreniyorum Galatasaraylıymış falan.
Düşünüyorum o da mı? O da mı tutar? Nelerden hoşlanır, neyi sever, nasıl bir evlilik ister falan konuştukça her defasında daha fazla ikna alıyorum. Ve geldim babama dedim ki, babam böyle böyle ben dua ediyordum. Karşıma da böyle bir insan çıktı. Ben onu tanımak istiyorum. Bu evliliğe gidebilecek bir şey çünkü. Öyle hissediyorum. Sizin de onu tanımanızı istiyorum. Bir şekilde bu şey yapalım. Ailemle geldi tanıştı.
Daha sonra biz birbirimizi tanışmaya ilerlettik, görüştük falan. Onun askerlik süreci oldu. Gitti, geldi. Sonrasında söz, nişan, düğün derken 2005 yılında nasip etti. Aile olduk. Ama temelde ben kendi çocuklarıma da hep anlatıyorum bunu. Hani şey gibi çok kötü bir laf var. Hiçbir şey yapamıyoruz bari dua edelim. Duadan daha büyük bir güç yok. Allah’tan istiyorsun.
Allah’ın nasıl bir güç, nasıl bir kudret olduğunu içimizde hissedersek, sanıyorum bu duayı da daha iyi anlamlandıracağız. Duanın ihlas ve sırrına baktığımızda aslında senin az önce tarif ettiğin işini hayal ederken ki duanda da madde yoktu, manavardı. Sadece bu dünyaya ait olan ve kişi bu dünyada belki refah seviyesine çıkaracak olan maddeyle duayı süslemeye çalışmak da aslında çok doğru bir tercih değil. Mayasını mana oluşturursa o manağaya mukabil ve o hırsetmediğin, istemediğin dünya saadeti de sana nasip oluyor. Öbürü de aslında duayı ederken az önce eşinle ilgili duanda mana vardı. Evlatlarında ne vardı? Onu merak ediyorum. Enes mesela çok tehenni sahibi, çok iç huzuru derin bir çocuktur. Benim kaygılı telaşlığı halimi, belki çocukluktaki o yaralarımın verdiği iç telaşlarını çok dengeler. Eymen ateş parçası. Duyguları da çok yoğun yaşar. Belki benim öfkeli tarafım bana çok aynalıyor. Onu sakinleştirirken kendimi de sakinleştirme yollarını bulmaya başlıyorum. Meva, kızım da bambaşka şeyler yaşadım. Neden? Çünkü belki kız çocuğumun olmasından dolayı kendi çocukluğuma çok gittim onunla. O kadar kendi çocukluğumda yaşadığım, travmatide olduğum anların, farkında bile olmadığım anların bir duygu durumu olarak, bir kalp çarpıntısı olarak onun pek çok halinde karşıma çıktı ki oralardan kendime yollar bulmak, onun o çocuksu halleriyle o içimdeki çocuğu da eğliyor olmak, bugüne getiriyor olmak en büyük öğrenmelerim. Bizi tedavi ediyorlar. Bazen de her şeylerini bilebileceğimizi, kaçamayacağımız alanlar olduğunu bazen nefsimizin tuzağını düşerek düşünüyoruz ama bir de hani aciziyeti kalın harflerle kalbimize yazdığımız hayatımızda anlar oluyor evlatlarımızla ilgili. Evlatlarından herhangi birisiyle ilgili yaşadığın ilk çaresizlik. Ziyaret daha ilkinde, bak şimdi düşün ben işte çocuk gelişimi eğitimleri alıyorsun, sıradan bir anneye göre o dönemde bu kadar olmasa da daha bilgili biriyim yani. Anana meraklıyım zaten okumaya başlamışım falan. İşte hamilelikte ne yapılır, neler dinlenir, folikasitin ne kadar önceden alçak olabiliyor. Biliyorum bunları yani. Ve ona göre yaşamaya çalışıyorum. Sen misin bilgiyle hareket etmeye çalışan? Hamileliğimde bir problem ortaya çıktı ve ilk üç aydan sonra ta doğuma kadar sürekli yattım. Hiç beklediğim gibi olmadı. Ondan sonra doğum normal doğum olsun, o dönemde işte prenses doğumlar, eşimle doğuma gireceğim falan yani bütün şey var, bütün jargon’a hakimim. Normal doğum başladı olmuyor. Başımda doktor, ki başhekimdi doktorum. Ben dedi böyle bir şey yaşamadım, yüzünde doktorun telaşı gördüm. Bir hasta için doktorun yüzünde telaşı görmek kadar dehşet verici bir an yok. O rahatsın, sen rahatsın çünkü. Telaşı gördüm, apar topar dedi Sezaryan. Ya anneyi kaybedeceğiz ya bebeği. Öyle bir hale dönüştü. Dişimde dolgu bile yoktur. Hiçbir ameliyat, operasyon geçirmemişim. İlk geçirdiğin, hiç beklemediğin, hazır olmadığın şekilde Sezaryan gibi dehşetli bir ameliyat. Ağrılarla uyanıyorsun. Yani adına doğum denince dıştan bakan insanlara da aaa bebeğin falan diyorlar. Sen canından can gidiyorsun, acılar içinde uyanıyorsun. Eşim de duygusal olarak biraz içinde yaşayan bir adamdır. İlk defa ağladığını orada gördüm. Çünkü doktor diyor ki ya anneyi kaybedeceğiz ya bebeği. Ve öyle bir ortamda apar topar Sezaryan’a. Enes’in ilk anında sonra çok helallik istedim yavrumdan. Anlattım süreci. Bebeği getiriyorlar, istemiyorum diyorum. Çünkü acı içerisindeyim. O kadar kötü bir hal ki. Ve yani hayal edilmesi, öngörülmesi mümkün olmayan 21 yaşındayım. Ve o yaşta yaşadığın dehşetli bir şey. Sonra güvenli bağlanma. Geldi mi bize birkaç ay sonra nur topu gibi bir panik atak. İki buçuk yıl sürdü. Günde 12 tane atak geçiriyorum. Evde yalnız kalamıyorum. Her atağımda neredeyse acil servise taşınıyoruz. Çünkü kalbim duracak, nefes alamıyorum. Nefes alamıyorum. O kadar ağır antidepresanlar aldım ki.
Bir anne hilal yanında bebeği ağlayınca uyanamaması mümkün mü? Tık dese koşarsın. O kadar ağır ilaçlar kullanıyorum ki yanımda bebek ağlıyor. Dönüp bakamıyorum bile. İki buçuk yıl böyle geçti. Enes konuşmaya başladığında gece uyandığında baba diye sesleniyordu. Çünkü annesi kalkıp gidemiyor. Gitti mi benim bütün bilgilerle amel edeceğimi sandım. Ay işte yani. Bu sonra bu yol beni nereye çıkardı? İşte fıstırat pedigorisinde. Sen acısın.
Bu çocuğu sen yetiştirmiyorsun. Sen bu çocuğun ancak emanetçisi olabilirsin. Onu da kendi sürecin içerisinde olabileceklerle. Kendi hikayenin okuyucusu olarak bizim de bazı şeyler okumamıza vesile oldun. Bir de yazıcısın. Yazıyorsun. Yazmak senin için ne anlam ifade ediyor? Terapi. İlk ne zaman başladın yazmaya? Ben hep yazıyormuşum. Beni eşim keşfetti.
İnsanda çünkü bir yetenek olduğu zaman hangi konuda bir yetenek olursa olsun o kişiye o normal geliyor. Çünkü hep yapıyorsun ya zaten. Herkes de yapıyor zannediyorsun. Profesyonel olarak. Evliliğimizde daha ilk zamanlarında o zaman işte eşimin çalıştığı kurum bir dergi çıkarmaya başlıyor. Bir kadın sayfası hazırlanacak. Kim yapsın falan deniyor. Eşim bana dedi ki ya senin kalemi çok güzel. Çok güzel yazıyorsun. Sen hazırlasana. Ah dedim ya profesyonel yazarlar şeyler varken ben nasıl yapacağım? Bana o kadar normal geliyor ki çünkü yazdığım böyle ekstra bir pırıltı falan görmüyorum. Ya dedi teklif edelim sen hazırla. Yani olmazsa olmaz zaten teklif edelim. Hazırladık. Çok beğenildi. Kadınca Kararınca sayfanın adı. Sonra o Kadınca Kararınca bir radyo programına dönüştü. Sonra bir televizyon programına dönüştü. O kadar kapılar açtı ki kendi içerisinde. Yani ben bir kariyer inşa etmeyi böyle planlamış olsaydım herhalde böyle planlayamazdım.
Rabbim bir şeyler yaptıkça başka bir şeyler açtı gerçekten. İlk orada başladı profesyonel. Hayatımın yazarlık anlamında en büyük kırılma noktası ise Rauf ağabeyle tanışmak oldu. Çok yakın zamanda kaybettik. Fatih Aya vesile olsun niyetiyle de özellikle bahsetmek isterim. Çalıştığım bir yayın evi vardı o dönemde. Bir iki kitabıma çıktı. Ama ne zahmetlerle ne zorluklarla yani kader planı içerisinde. Ve ben Fıtrat Pedagorisi kitabına yazdım. Büyük bir heyecanla götürdüm.
Birkaç ay sonra yayın evinden şöyle bir cevap geldi. Dediler ki kitap çok güzel ama yani Hatice Kürba Tongar tanıdığım biri değil bir şey değil. Biz böyle bir projeyi niye ona yazdıralım ki? Hani daha tanınmış birine yazdırdınız. Çok üzüldüm acı çektim ama burada bir kapı kapanıyorsa başka bir kapı açılacağı içindir. Düsturu da var hatta belki bin kapı açılacağı içindir. Kulaklar içindesin Senayi ağabey’e. Senayi Demirci gönderdim. Senayi ağabey dedim bak Ayet-i Ebeveynlik’te Ayet-i Duruşlara dair böyle bir proje hazırladım. Bir göz gözlerim misin hatta yapabiliyorsan anlatsanız zahmet olmazsa bir öyle söz yazar mısın bana kitap için? Aa tabi dedi. Senayi ağabey o gün bakmış okumuş kitabı ve Rolf ağabey göndermiş. Ertesi gün telefonum çaldı. Bilmediğim bir numara açtım. Ben Rolf Hay kitabının sahibi. Senayi bey dedi böyle böyle sizin projenizi gönderdi. Strathpedagori’si isimli projenizi. Ben dedi elimden bırakamadım. Bütün gece bunu okudum. Ben bunu basmak istiyorum. Sizinle görüşmek istiyorum bununla alakalı.
Ertesi gün buluşmuştuk yani. Gittik. Rolf ağabey ile çok farklı bir siteljimiz oldu. Gerçekten hizmet için Allah için o kadar kalbi çarpıyordu ki bir şeyler yapmak için. Ve Strathpedagori’si kitabı da benim yazar olarak seyrimin hep böyle eviminin yukarı doğru çıkmaya başladığı. O birliktelikle o güzel enerjiyle sinerjiyle daha çok insana ulaşmaya başladığımız bir seyrinde başlangıcı oldu. Nasıl da bir şükre geldim biliyor musun Hilal? Yıllar önce yazar bir ablam bana şöyle dua etmişti. Kaç kitabım var demişti işte o dönemde 20’mi artık kaçsa söyledim. Dedi ki Allah sana önce dedi yaşın kadar sonra yaşının 2-3 katı kadar kitap yazmayı nasip et. Ve ben inşallah iyileşen evliliğim son kitabımla 37 yaşındayım 37. kitabım. Rabbim yaşım kadar kitap olmasını elhamdülillah göstermiş oldu. Gene aslında yakınlık kurduğun birisinin duasının meyvesiyle… Hep dualar hep dualar. İşte duanın o külliği sırrını burada senin hayatında okuyoruz aslında. Böyle anlatırken çok kolay gibi görünen bu ilmenin yukarıya çıkması eminim ki yaşarken öyle değil. Gayret ederken tekrar tekrar düştüğümüzde o kapı kapandığında başka bir kapıya müracat etmede bir gayret söz konusu.
Pes etmemek söz konusu yerde kalmamak söz konusu. Bu bence o işin sırrı o ihlas sırrı. Ama onun dışında da kendi hayatımızda bazı tercihler yaparken bazı şeylerden de vazgeçiyoruz. Oraya tercih ederken başka vazgeçtiğimiz, bedel ödediğimiz ya da keşke dediğimiz ya da demediğimiz ama keşke demediğimiz ama şöyle olsaydı daha iyi olur. Ayrıca böyle olsaydı başka bir yerde telafi etmeye çalıştığımız şeylerde muhakkak oluyor. Bir de şu var, seni tanınmaya başladığımız zaman, o ime yukarıya çıkmaya başladığı zaman herkes alkışlamıyor. Her kapı sana hayırla açılmıyor. Bazen hiç hoşlanmadığımız, hiç duymak istemeyeceğimiz, bizim niyetimizde ve halimizde, hareketimizde olmayan ama o okların bize geldiğini hissettiğimiz zamanlar oluyor.
Böyle zamanlarla da karşılaşıyorsun, böyle olaylarla da karşılaşıyorsun. Böyle karşılaştığın zaman ne hissediyorsun ve nasıl tekrar ayağa kalkmayı veya düşmemeye veya cevap vermemeye kendi içinde muhtemelen ediyorsun. Bu dediğin duygudur bunu. Yıllar yıllar önce bu sosyal medyada tanınırlık falan başlayıp senin tanımadığın insanların senin hakkında konuşmaya başladığını ve bunun senin kulağına gelmeye başladığı o ilk dönemlerde kendimi böyle bir odaya kapatmak istediğim bir dönem oldu.
Yani kimseyle görüşmeyeyim, kimse beni görmesin. Çünkü genelde şey zannediliyor, bir insan tanınıyorsa popüler olmak istiyor zaten ya da tanınır olmak istiyor zaten. Bunun için bir şeyler yapıyor zaten diye düşünülüyor. Benim yapım da bu yok. Sen de biliyorsun, sen de öylesin çünkü. Kendimle kalmayı daha çok seven bir insanım. Arkadaşlarım, dostlarım bile sayılıdır yani.
Hele ki kendi kontrol alanının dışında böyle bir… Çünkü kontrol edemem ki kimler evlerinde benim hakkımda bir şey konuşuyor mu, konuşmuyor mu, ne konuşuyor, hiçbir şey bilmiyorum ve hiçbir şey kontrol edemem bu anlamda. Bunları hissetmeye yeni yeni başladığım bir dönem eşimle bir akşam yürüyüş yapıyoruz. Dedim ki ben iyi hissetmiyorum, ben kapatacağım Instagram hesabımı. Çok kötü hissediyorum kendimi. Ben insanlar benim hakkımda konuşsun falan istemiyorum. Bunun kaygısını yaşamaya başladığımı hissediyorum. E şimdi döndü bana dedi ki insanların senin hakkında gıybet edip etmemesini tek bir şekilde engelleyebilirsin. Sen kimse hakkında gıybet etme. Sen kendin kul olarak insanların arkasından konuşup onların canını yakmayı kendi diline Allah’ın haram kıldığı düsturda durursan Allah da senin hakkını korur. Sen kendini koru bu halde Allah da senin hakkını korur. Şu cümle.
Allah senin hakkını korur. Burada rahatladım ben. Doğru. Ben kendi içimde gerçekten helal ediyorum hakkımı. Hakkımda kötü konuşan insanlara da. Buralara sığınmaktan başka bir yol bilmiyorum. Allah’a sığınmaktan başka bir yol. Aslında dünyada o zaman kendi işimize baktığımızda zihni olarak, odaya kapandığımızda da o dua halindeyken içimize baktığımızda
ve orayı doğru bir şekilde evirip çevirdiğimizde hak İsmail Bey’in de dediği gibi bizim hakkımızı muhafaza edecek. Çok güzel bir düstur. Şimdi içimize bakmak için şöyle bir bölüme geçeceğiz. Ben sana tamamlanması gereken cümleler söyleyeceğim. Sen de serbest çağır. Şimdi dediğimiz bu teknikle tamamlamanı rica edeceğim senden. Helal çıkacak. Başlayalım. Çocukluğumun kokusu. Gelmiyor burnuma ne yapacaksın? Dikkaten yok. Bak daha bulamamışım. En etkilendiğin kitap. Ruslan zeka. En sevdiğin ses. Meva. En sevdiğin mekan. Evim. Huzur bulduğun insan. Eşim. Çok önem istediğin değer. Ahlak. Dostluk senin için. Sıcak. Evsi mi? Yaz. Baban. Güç. Ağabey. Uzak diye esim geldi niye Amerika’da yaşıyor ondan mı acaba? Duygusal uzaklık olmasın inşallah. Hani bir şarkı vardı. Seninle her şeye varım ben. Üzüldüğünde? Ağlarım. Korktuğunda? Ağlarım. Öfkelendiğinde? Ağlarım. Mutlu olduğuna? Orada da ağlarım. Çok teşekkür ederim. Son bir soruyla kapatmak istiyorum programımızı. Bu sorum aslında pandemiden sonra çok sık ocağımıza düşen, kalbimize düşen aslında hep bildiğimiz bir son var.
Ölüm var ama bu bize yakın birisine düştüğü zaman bunu hissediş bu dünyada geçici bir gurbete düştüğümüzü düşündüğümüz için acıtıyor kalbimizi. Ama kendi ölümümüzü düşündüğümüzde Mevlana Hazretlerinin Şebi Aruz gibi nitelendirdiği gibi bakıyoruz inşallah. Ölümümüzü düşündüğümüzde. Mevlana Hazretlerinin Şebi Aruz gibi nitelendirdiği gibi bakıyoruz inşallah ölüme. İnşallah öyle de yaşarız. İnşallah hani üstadın dediği gibi ölüm güzel olmasaydı ölüm ölür müydi peygamber düsturuyla biz kavuşuyoruz ama bir de geride bıraktıklarımız olacağı için belki özellikle anne olduktan sonra. Farklı bir hastahasiyet oluyor. Hoşsa daha bırakmak istiyoruz belki dünyadan giderken.
Allah korusun Rabbim hayırlı uzun ömürler versin evlatlarında ama bu soruyu sormak istiyorum. Sen öldüğünde bu darı dünyadan asıl mekanımıza seyahat ettiğinde seni bu dünyada kalanlar nasıl hatırlasınlar istersin? İyi insandı desinler ya o kadar yani hani soruyorlar ya hani nasıl bilirdiniz iyi bilirdik o iyi bilirdiği gerçekten hissederek deseler yeter başka bir şey değil.
Bu bir tamamlanma hikayesi aslında Hatice dostluk da birbirini tamamlıyor. Yani bir araya geldiğimiz ve hiç tanımadığımız insanlarla buluştuğumuzdaki konuştuğumuz kelimelerde cümle hepsi birbirini tamamlıyor ve bir tamamlanma hikayesinde tam anlamaya çalıştığımız senin de hikayene eşlik etmiş olduk. Bize kendini açtığın için kalbini açtığın için evini açtığın için çok teşekkür ediyorum.
Ben de çok teşekkür ediyorum her zaman evime geliyorsun bugün farklı bir misyonuna geldin. Gerçek yine bir dost sohbetine dönüştü senin o sıcaklığın sayesinde. İkibine emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. İyi ki böyle bir yolculuğa başladın takipteyiz.
Teşekkür ederiz iyi ki geldiniz iyi geldiniz hoş bakın zatınıza züpte ya alem sizsiniz.
İlk Yorumu Siz Yapın