"Enter"a basıp içeriğe geçin

Homo Deus veya Hümanizmin Sonu! – Böyle Buyurdu Kültür – Prof. Nevzat Kaya – B17

Homo Deus veya Hümanizmin Sonu! – Böyle Buyurdu Kültür – Prof. Nevzat Kaya – B17

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=wfgFKO00EsI.

Hocam çok iyi çalıştım 500 sayfa okudum karşınızdayım. Hem de İngilizce hocam. Ooo süper ben de Almancasını okudum 2018-2019’da. Hocam merhaba. Merhaba. Özledik ya. Evet. Twitter’da beni attılar diyorsunuz millet inanıyor onlara hocam yapmayın. Bugünkü konumuz epeydir konuşmak istediğimiz bir şey aslında ben kitabı ancak bitirebildim. Homo Deus Harari’nin ikinci kitabı. Ben çok etkilendim biraz geç kaldım okumakta ama. Çağımız için öyle zamansız bir kitap ki bence geç kalmadı. Size sormak istediğim bir sürü şey var tamamen sizin alanınızdan bahsediyor. Çünkü Homo Deus Tanrı’ya dönüşecek insanlar diyor. Öncelikle bu konuda ne düşünüyorsunuz? Harari’yi kelime kelimesine almamak gerekir bu kitabı okuduğunda. Homo Deus’da enfes bir ironi de saklı. Çünkü anlattığı her şey bir ikililik arz ediyor. Yani ne kadar çok getirisi varsa o kadar çok götürüsü var. Ama ben Harari’nin kitabını bu post strukturalist sosyal bilimler bataklığında bir fener bir ışık gibi görüyorum. Çünkü Harari bize çok çok etkileyici bir biçimde neyi gösteriyor yine? Bir meta öyküyü gösteriyor. Olası bir meta öyküyü gösteriyor. Şunu söylüyor. İstediğiniz kadar anlamları bölün, anlamsızlığa varın. İnsanoğlu narasyon varlığıdır. Bir anlatı varlığıdır. İnsan insan olduğu sürece Homo Deus olsa bile Tanrısallığa ulaşmış insan olsa bile bu en önemli antropolojik özelliğini narasyon, narratif ve düşkünlük özelliğini haşa ve asla yitirmez. Dolayısıyla uygulamalı bir biçimde anlam kaybını eleştiriyor. Ve bu anlam kaybını meta öykülerin yitiminden kaynaklanan anlam kaybına karşı özellikle ikinci kitabı geleceğe doğru projeksiyon yaptığı için yine bir meta öykü inşa ediyor. Dolayısıyla içerikten ziyade harzı ve eylemselliği itibariyle performatif açıdan çok bütüncül, tire antropolojik bir aydınlanmaya geri dönüş yapıyor bu eseriyle. Evet, o da şaşırtıcı, postmodern değil yani aslında. Değil. Tabi ki postmodernler diyecek ki hiç postmodern değil ama bu da tabi ki postmodern. Postmodern olmayacak. Oradan kaçış yok. Ama yok dediğiniz anlamda yani bayağı bütüncül ve hatta çok ilgimi çeken bir şey
hümanizmin bir dini olduğundan bahsediyor. Bu da sizinle ilgi alanınız. Evet, hümanizm bir din onu çok güzel eleştiriyor. İnsanın kendi kendisini dünyaya anlamlandırırken işte kitabın ikinci bölümü orta bölümü Homo Sapiens dünyayı anlamlandırıyor. Orada şöyle bir gizil eleştiri var. Hümanizma bir din ama öyle güzel anlatıyor ki ve öyle ak ve kara virgülden sonra birleştiriliyor ki insanoğlunun neler neler yapıp da bu kıvama gelebildiğini bütün kendinden olmayan başka her şeyi yok ettiğini hayvanlar meselesi çok ilginç. O çok önemli bir konu. Hayvanları nasıl eşya seviyesine indirgediğine dair insanoğlunun etrafında her şeyi ötekileştirirseniz ister istemez tabi ki hümanizm bir din olur. Narsististik bir din olur.
Hümanizm’in de bu hümanizma, tapıncılığı, kendini merkeze koyma vesaire vesaire metin hiç çaktırmadan aslında Batı’nın bütün geleneksel kanonik metinleriyle hesaplaşma içerisine giriyor. Kitabın ilginçliği burada. Mesela şey gibi bir kitap değil. Fukuyama’nın Paris sona erdi artık dünya liberal bir şey kıvama geldi. Bundan daha iyi bir şey yok. Artık dünya bir Ütopya’ya ulaştı. Fukuyama ne yapıyordu burada? Gelişimi kapatıyordu bitiriyordu değil mi artık Ütopyalara ulaşılmıştı. Harari’de dehşet bir apokaliptik senaryo var daha gerçekçi. Tabi ki şunu da söylemek lazım kitap çok eleştirildi. Geleceğe yönelik asla tahmin edilemeyecek tahminlerde bulunuyor ki bunu kitabında kendisi de söylüyor zaten. Evet söylüyor. Ama bir model sunuyor. Yani bu kitap diyor ki prognozun eksi beş artı beşinden daha büyük bir değişikliğe uğramayacağını söylüyor. Ve insanoğlunun sonsuzluğa Ütopyalara mutluluğa ulaşma macerasındaki inanılmaz inadını aslında söz konusu yapıyor. Yani bir kere tutunduğu zaman bu insanın nelere muktedir olabileceğini geleceğe projekte ederken tabi ki tarihçi muhteşem bir tarihçi. Antropolojiye sosyal bilimleri genel anlamda çok vakıf bir tarihçi. Mesela Türkiye’de böyle tarihçiler çok az.
Aynı zamanda pozitif bilimlere de çok hakim. Çok hakim tabi ki yani böyle bahsettiği zaman genlerden onlardan bunlardan hava cıva değil diletantça değil şey belli oluyor tabi ki. En nihayetinde tabi ki Oxford mezunu yani o genel kültür akademik genel kültür bağlamda o birikimi tabi ki belli oluyor. Ama aslında çok postmodern karşıtı bir meta öykü. İcat ediyor inşa ediyor ancak bir yönlü dehşet biçimde postmodern şöyle ki insanlığın romanını yazıp geleceğe projekte ediyor. İnanılmaz bir science fiction tarafı da var. Historiografi açıdan baktığımızda mesela postmodern edebiyatta tarihi konular çok güzel ele alınır ve bambaşka yazılır. Kaybedenlerin perspektifinden hiç karışmadan takip edenlerin perspektifinden öyle bir tarafı da var. Bunlara big istirideniyor ya bu tarz kitaplar biraz hakir görülür akademiye de falan. Evet. Aslında tam da dediğiniz nedenle bütüncül bir hikaye anlattığı için ve bir adam bu hikayeyi anlatamayacağı için o konuda ne düşünüyorsunuz? Sonuçta bu popüler bir kitap mı yoksa bir akademik kitap mı? Prognozlarında popüler kitap ama gayet özellikle birinci bölümü kitabın aynen ilk cildi gibi gayet akademik. Yani bu ayrımları da yapmamak lazım. Bir kere böyle kapsamlı bir kitap popüler olmak zorunda.
Akademik yazarsanız bu çapıyla sınırlarıyla hiçbir alana sığmaz zaten bu kitapta. Harari’yi acaba doğru söylüyor olabilir mi? Tartışmak yerine bir model sunuyor. Bir de şöyle bir şey var çok eleştirildi bu adamın asıl uzmanlık alanı bu değil ki bu adam orta çağcı. Orta çağda gizli örgütler diye bir doktora tezi var Harari’nin yanılmıyorsam yanılabilirim ama orta çağcı. Zaten onun akademik alanı bu değil o tarihçi olarak ve bütün akademik genel kültürüyle bir projeksiyon da bulunuyor. Günümüzde kendimizi gelebilmemiz için önlem alabilmemiz için bence böyle büyük anlasılara ihtiyaç var. Çünkü küçük küçük bölünmüş unsurlardan işte gen teknolojisindeki başarı her şeyi yansıtmayabilir anlatabildim mi? Çok spesifik bir kitleye hitap ediyor bu tarz akademik hermetik olarak kapalı alanlar.
Çok güzel ne yapıyor aslında bir dystopia anlatıyor Harari evet Homo Deus ama şunu hiç tartışmıyor. Homo Deus olabilir mi? Deus homolaşabilir mi? Şimdi bu yanlış anlaşılacak çok homo sapiens sapiens anlamında kullanıyoruz. Sakın bizi protesto etmeyin çünkü Homo Deus zaten bir kere denendi. Bilinen bir motifi burada Harari kültürel berlekten kaynaklanan bir tanışıklık kullanıyor şöyle ki nasıl Tanrı ete kemiğe bürünmüş oluyor?
Bakınız İsa nasıl Yunan Tanrıları antropomorfik son derece insan gibi burada artık aleni her insan kitlesel bir biçimde bu kata yükselme çabasını gösteriyor. Aslında Harari şunu tartışıyor bu ne kadar mümkün ve ne kadar olası ve ne kadar tırnak içinde doğru. Ve bu olursa neler olur aslında? Neler olur tabi ki. Çünkü bu yanında bir şeyler de getiriyor onu da konuşacağız birazdan. E tabi yan etkileri var. Dolayısıyla sadece böyle I Super Homo Deus değil tabi ki kitap sonuna kadar okunduğunda şunu söylüyor yani şimdiye kadar devam ettiğimiz gibi etmemeliyiz. Edemeyiz yani. Şimdi onu soracağım çok çarpıcı şeylerden biri de şu biz tabi tamamen hümanist dönemde yaşadık ya. Hümanizm, demokrasi, insan hakları, kimlikler, bireycilik bizim dönemimizin olmazsa olmazları ve aslında o kadar içselleştirmişiz ki çarpıcı şekilde bunların biteceğini söylüyor. Sizi de aslında söylüyordunuz benzer şeyleri. Bilecek tabi ki çünkü herkesin evrende birer olmuş bitmiş bir monat olduğu bir ortamda asla ve asla ne olmaz büyük bir koherenz oluşmaz. Büyük bir bağlam oluşamaz ki insanın Homo Sapiens’in Homo Sapiens oluşundaki en büyük etkisi inanılmaz şekilde grup dinamiğine uygun davranmasından kaynaklanıyor.
Yani taş devrinde milattan önce 20.000’de 15-20 kişilik grup var biz tarihimiz boyunca buna göre ayarlanmışız. Yani herkesin bir görevi var. Birileri çocuklara bakıyor güçlüler ava gidiyor. Başkaları mağarada bekçilik yapıyor. Birileri ateşin bekçiliğini yapıyor. Hani biz böyle evrimselleşmişiz. Postmodernizmin başka bir tanıma zaten nedir? Niye bütün meta öyküler yok oldu?
Sadece meta öyküler tükkaka olduğu için değil. Herkes öylesine bir birey oldu ki hiçbir şey ihtiyaç duymaksızın. Onun bildiği, onun sevdiği her şey doğru olduğu için ne oldu? Bizi insan yapan koherenzi yok ettik. O koherenzi zaten dediğimiz ne? O bağlam, o narasyon, o izlek meta öyküsü. İşte Homo Deus olunsa bile, haşa ve asla, böyle de bir alt yazı var, alt metin var, o eski birliğe kavuşmak imkansız. Neden? Çünkü insan sanal olsa bile, bilinç, mind bir yere yerleştirilse bile oradaki aygolitmaları kullandığımız anda o aygolitmanın bizimle neyi hedeflediğini bilemeyeceğimiz için acaba aynı kalabileceğiz mi sorusunu da ortaya atıyor.
Yani aslında Homo Deus da Tarari neyi anlatıyor? İnsanoğlunun bir tür olarak nasıl kendisine yabancılaştığını, eskilerin dediğine göre son derece bitmemiş ve hassas bir yaratık olan insan hep derin perçelerimiz yok, dişlerimiz yok, uçamıyoruz, fazla koşamıyoruz, türkümüz bile yok.
Nasıl bu eksikliklerini abartılı bir biçimde dengelemeye çalıştığını ve nasıl Tanrı katına yükseldiğini görüyoruz. Bu iki unsur, en hassas varlık olmak, dünyaya hükmeden varlık haline gelmiş, hatta Tanrı olmak, bu iki kutup arasındaki uyumsuzluğu dile getiriyor Harari. Yani insanoğlu bilişsel olarak bu uçurumu nasıl birleştirebilecek göğsünde, tek bir bedende.
En büyük sorunlarından bir tanesi de bu. Tanrı olmaya hazır mı, hazır olabilir mi? Aslında bir noktada şey diyor zaten insan gereksiz olacaktır, redundant olacak diyor ve yok olacak diyor aslında. Makineler devralacak, sadece Superhuman adını verdi, aslında bir nevi niçeye gönderme gibi de okunabilir herhalde yanlış olarak. Yani hayır, tabii ki Superhuman dediğin zaman tabii ki aklı ötekisinin übemenci gelir. Ve bunlar yönetecek aslında dünyayı diyor, dolayısıyla yeniden bambaşka bir sisteme gidiyoruz gibi oluyor.
Katılıyor musunuz? Böyle devam edersek katılacak, katılmak zorundayız. Yani insanların bu kadar istekle kendi türlerini değiştirmeye yönelik. Mesela işte konuşuruz ya ölüm, ölümsüzlük, gençlerin işte nasıl dünden hazır bir biçimde bir USB stickte mindları kayıt edilip sıkılmadan 5 milyar boyunca evrende kalabilirler. Bu zaten yeterince gayri insani. Bu zaten neyi gösteriyor? Böyle bir ütopik özlem var ise sen zaten artık insan olarak birçok şeyi aşmışsın. Yani post-human’sın zaten kelimenin tam anlamıyla. Böyle bir ortamda makinalar sizi ele geçirdiğinde aynen Matrix’te bakıyorlar ya insanlara o yer altındaki mağaradaki o yaratıklar. O andan itibaren artık senin elinden alınıyor. Artık Homo Deus olduktan sonra çok ilginç bir biçimde insan tanrı oluyor. Ve bu andan itibaren kendi kaderini belirleyemez hali geliyor. Bu da çok ilginç. Ironik yani. Çok güzel bir tanım yapıyor modernizmle ilgili. Give up meaning for power. Güç için anlamı feda etmek. Siz de bunu söylüyordunuz konuşmalarınızda aslında. Tabii. Meaning’in ortaya çıkışı aslında zaten ilk etapta güç için. Burada onun anlamına bakmak lazım. Güç için bütün anlamlar, bütün kurallar öber taraf edilebilir.
Demek ki asıl hedef, asıl ütopya ne? Power değil mi? Dolayısıyla özellikle modernizmin tanımı buna çok çok çok uygun. Evet 20. yüzyıla baktığımız zaman, diktatörlük çağı diye de anılacak. Yüzyıllar sonra özellikle ilk yarısı tabi ki. Hitler’e baktığınız zaman, Stalin’e baktığınız zaman, hatta eski Roma’ya baktığınız zaman, belli bir dönem sonra Sezar kompleksini kapılan imparatorlara baktığınız zaman, Caligula olsun, Nero olsun. Neyi görüyoruz?
İnsanın bilişsel sisteminde anlam gitgide güç kazandıkça bir araca dönüşüyor. Amaç olmaktan uzaklaşıyor. Dolayısıyla bu Homo Deus nasıl bir insan bu modernizmin tanımından yola çıkarak bunu ele alırsak gayet tabi ki anlamdan ziyade gücü öyle veya bu şekilde var olabilme hedefi olarak karşımıza çıkıyor diyebiliriz. Tabii ki bu kadar tanrısallaşmış insana anlam artık ne ifade edebilir ki? Yani satır aralarında insanoğlunun insanoğlundan geleceği kadar Homo Deus oluşuna kadar neyi görüyoruz? Nasıl peyderpey etten kemikten empatik bir varlık sosyal bir varlık olarak bütün özelliklerini nasıl yitirdiğini ve kendisine nasıl yabancılaştığını görüyoruz. Bunu tersinden de okuyabiliriz. İnsan kültürel gelişiminde ilk önce tanrıları insanaştırdı. İlk tanrılar neydi? Titanlardı.
Mekanizmaları çözdükten sonra doğanın bazı şifrelerini çözdükten sonra ne oldu o titanlar? Ayy Fransız büyükelçiliğindeki kokteyl’deki olimpiklere dönüştüler değil mi? Ay Zeyus var ya. Baksana şu elmayı bana vermişsin falan fil filan oldular. Sonra ne oldu? Ayetmedi tanrı oğlunu gönderdi. Tanrı oğlunu göndermeden evvel bu kadar aleni iyileşmeden evvel peygamberleri gönderdi. Tanrın uzağa gittikçe gönderdikleri daha çok ete kemiğe büründü. Böyle bir odiyenste bunları tanıklık eden odiyenste en nihayetinde şunu gayet tabi ki de hadi gidin lan hepiniz şimdi ben kendimi bu halimle tanrısallık katına yükseltiyorum. Aslında çok doğal bir aşama gibi görünüyor böyle anlatınca. Tabii ki aslında hiç doğal bir aşama değil. Ama şu açıdan doğal bir aşama bizim son derece gayri doğal gelişimimizin doğallıkla karşılanması gereken aşaması.
Zaten bakın edebiyatta ve sanatta ve kültür tarihinde hep şöyle şeyleri tiplere rastlarız. Zamanına uymayan delilere, megalomanlara, Roma tarihinde Al-Gabal, Orta Çağdaş’a Jildere, bütün o niçenin üstün insanına örnek teşkil edecek tarihin zır delileri. Bakınız şimdi bu tek tük olan unsurlar kolektif oluyor. Nasıl kolektif bir biçimde megalomaniye yükseldiğimizi anlatıyor Harari. Ben Harari’nin söylemini çok beğeniyorum. Böyle ahlakçılık taslamıyor diskurunda. Çok tarafsız. 2x2x4, 4×4’de 16 olduğuna göre bu da o zaman insanlık olma vasfını yitirir diyor yani. Ayy şöyle olacak böyle olacak demiyor. Çok ironik bir kitap dolayısıyla. Tabii ki sipariş üzerine yazılmış bir kitap. Severek okudum ama o ilk kitabı vardı ya Homo Sapiens. O çok tutunca ki o kitabı ben daha çok seviyorum.
Çünkü o benim gözümde şöyle bir kitap. Bütün antropoloji, kültür, bilimsel, dinler tarihi açısından bütün verileri, güncel verileri toplamış Harari. Ve öyle bir narasyon almış. Yani şey gibi değil. Ayy işte 1671 şu oldu 14.Lui bunu dedi. Sonra ötekisi de dedi ki bu oldu. Hayır. İnanılmaz bir meta öykü. Bu tarz yayınlarıyla Harari bana göre çok şey borçlu olduğu, bunu da unutmamak lazım,
postmodernizme de eleştirel bir perspektiften yaklaşıyor. Uygulamalı bir biçimde tekrar etmek gerekirse. Yani diyor ki insana iyi veya kötü bir anlam göstermeniz lazım. İnsanı insan yapan budur. Bütün bunları yok ederseniz insan, insanlık kendi kendini, tür olarak ne yapar? Hazmetmeye başlar. Diyor ki istediğiniz kadar her şeyi reddedin. Tabi ki şu, şöyle bir tartışma da içkin Harari’nin bu kitaplarına. Şeyler vardır ya bilimde, özgüler ve konstruktivistler. Harari konstruktivizmi o denli kabul etmiyor. Yani bazı sınırların meta öyküsü olmasın diye sınırların dışına çıkılabileceğini düşünmüyor. Yani Harari’de hep genler, bilinsel gelişim, insanoğlunun gelişimindeki açılan ve kapanan parantezi belirliyor. O büyük nefreti, bilimdeki, özellikle çağımızdaki bilimdeki aşırı konstruktivistler, gende her şey saklı olduğunu iddia eden özgüler. Harari için bir de böyle bir durum var. Özellikle Avrupa’da, Almanya’da şu tartışma var. Yani tamam cinsiyet, toplumsal cinsiyet ama hiç mi genin etkisi yok? Yani hiç genin etkisi yok dersek doğayı olduğu gibi mekanizmaları kabul etmediğimiz anlamına gelir. Doğa da bizi çok fena cezalandırabilir.
Harari çok ilginç bir kişilik. Hem genetiye inanıyor, bilinsel sistemin gelişimine inanıyor, yani bilime inanıyor, her şeyin konstruktivizm olmadığını inanıyor. Ve aynı zamanda kendisi de, bu bağlamda çok önemli. Kendisi de eşcinsel. Kendisi de doğal perspektiften hiçbir işe yaramıyor. Aşırı faşizan özcü perspektiften. Anlatabildim mi? Evet. Yani üremeyeceği için yaramıyor. Üremeyeceği yani doğaya karşı.
Kendisi de musevi. Arkadaşlar son derece tutucu bir aileden gelen bir musevi. Yani bunları unutmamak lazım. Bakınız kendisini de hep ortaya koyuyor. Mesela ben bir röportajını seyrettim. Aydınlanma ne işe yarıyor diye sordular ona. O da dedi ki aydınlanma şudur dedi. Benim gibi eşcinsel bir insan. İbrani Üniversitesinde hocalık yaparken böyle kitaplar yazabilmek. Şimdi bu çok önemli. Hem şeyi kabul ediyor Harari. Sosyal kontraktı. Evet. Ama Harari’nin en büyük tedirginliği şu. Bu bahsettiğimiz aydınlanmayı. Amaç olarak mı kullanacağız? Yoksa homodeyos da distopik bir perspektiften yansıtmaya çalıştığı üzere araç olarak mı? Cidden en sonunda delirmiş ve makinalar tarafından idare edilen tek bir insana doğru mu gideceğiz? O yüzden inanılmaz bir dengeyi savunuyor. Beni de etkileyen tarafı bu aslında. Çünkü biz doğduğumuzdan beri şu propagandadayız ya.
Mesela kapitalizm kötüdür, liberal ekonomi kötüdür, neoliberalizm kötüdür. Aslında onun öyle olmayabileceğini de söylüyor. Başarılı buluyor kapitalizm ve liberalizmi. Ama bitecek sonu geldi diyor ve şöyle diyor. Liberalizm sistem beni kendimden daha iyi bildiği gün bitecektir diyor. Tabii. O zaman artık liberalizmdeki liberty ortadan kalacak. Kukla, kuklaya dönüyorsun. Çünkü senden daha üstün bir varlık. O kadar liberallik taslamışsın ki o oluşuma izin verilmiş. Şimdi artık sıra onda diyor. İnanılmaz güzel ve soğukkanlı bir cümle. Çok güzel yani. Kapitalizm şimdi arkadaşlar. Evet böyle ortamlarda artık yani bu günümüzdeki bilim, bu günümüzdeki kültürel gelişim. Beğenin beğenmeyin. Kapitalizm yerine komünizm olsaydı olmazdı ya. Evet o da uzun uzun onu anlatıyor zaten. Onu anlatıyor yani. Şimdi gerçekçi olmak lazım. Şimdi böyle bir kitap yazsan komünist sistemde.
Görün ben hararıyı. Nasıl Sibirya’daki gulaklara gönderilir yani. Anlatabildim mi? İşte bak aslında her şey böyle. En nihayetinde zaten hedef Homo Deus o diyor. Çünkü komünizmde de ne var? Komünizm dünyanın kağıt üstünde en güzel teorisi. Sosyalizm. Yani okuduğun zaman öyle güzel ki. Ağlayabilirsin. Ama teoriden uygulama ayrılıyor. Gördük yani dene denendi. En sonunda ne oldu Stalin?
Aynen komünizmin çok daha barbarik bir biçimde nasıl Homo Deus’a götürdüğünü Stalin. Sovyetler Birliği’nin Homo Deus’uydu. Şimdi liberal ortamda kapitalist ortamda birkaç yüz bin Homo Deus’a doğru gidiyoruz. Ama bu da aslında İtopyalardan en iyisi değil diyor bana göre. Ben böyle anlıyorum. Homo Sapiens en sonunda çünkü kontrolü kaybediyor ya. Bir yerde de diyor ki bugünün tanrıları aslında Google’dır, Facebook’tur, Amazon’dur. Katılıyor musunuz? ilginç bir yorum oda. Şimdi o çok güzel bir şey. Şimdi eskiden insanlar nereye gidiyordu? Delphi’ye gidiyorlardı. Tebaa’yı kentinde veba çıkmıştı. Kral Öydüpus crayonu gönderiyor. Git Delphi’ye de bilgi al diye. Şimdi ne yapıyoruz? Hakikaten oturuyoruz. Google’un başını diyoruz ki fazla demir tükettiğim zaman ne olur bana. Yani ne? Kelebe’nin tam anlamıyla bütün sorularımıza cevap buluyoruz. Anlam olarak olmayabilir. Ama eylem olarak ve mekanizma olarak kesinlikle haklı. Cermenler ne yapıyordu? Zavallı öküzün iç organlarını açıp iç organlarının konumundan ve kıvamından geleceği okumaya çalışıyorlardı. Hayır ben şimdi hava durumunu açıyorum ve diyorum ki iki hafta sonra havalar çok güzel gideyim. Gideceğim yeri anlatabildim mi? İşin en korkunçta bak asıl önemli olan bu.
Aynen mekanizma aynı ama insanlık bunun ne büyük bir nimet olduğunun farkında değil bu bir ikincisi. Ben şimdi Google’a sürekli soruyorum. İşte mitoloji konusunda yayınlanan en son kitap. Dolar haftaya ne olur? Avrupa Birliği’ne ne zaman gireceğiz? Google da diyor ki bana ooo hemen. O da diyor ki homo deos değil sizler hepiniz amadeosunuz. Amadeos amadeos amadeos amadeos amadeos amadeos.
Ama Google ne yapıyor biliyor musun? Google bu Nevzat Kaya Salı’nın Türkiye Cumhuriyet İklimlik numarası da bu. Yani beni insan olarak görmüyor algoritma olarak görüyor. Yani ben bilgisayarımı açtım da diyor ki ya salak girecek şimdi porno sayfasına hatta en sevdiği pornosunu yine seyredecek. Evet böyle şimdi bütün bu münferit tanrılar Google, Amazon, şu, bu bilmem ne öyle birbiriyle çiçek hiç kül yutturamayacağımız bir süper yazılımla kalıyor.
Süper yazılımla karşı karşıya kalacağız. Böyle dediğimizde ama dolar çok yükseldi diyecek ki o makine bir de. Siktir lan sen götündeki şeyi düşün basuru düşün. Sen bugün bire içtin o basurun patlayacak ve çok acıyacak. Sen git hadi hadi hadi hadi. Biz de böyle yapacağız. Aaa nereden biliyorsun? Mekanizmalar aynı. Zaten bu da kitabın son bölümüne bizi getiriyor. Dataizm diye yeni bir din çıkacak. Humanizmden sonra dataizm çıkacak. Okumayanlar için artık her şey viridir.
Her şey ama bizim burada konuşmamızda işte sizin yaptığınız alışverişler her şey aklımda gelen her şey bir viridir ve verilerin yorumlanmasıyla yepyeni bir aşamaya geçeceğiz diyor. Ne diyorsunuz bu konuda? O inanılmaz işte bak en çarpıcı ve gidişatı en gerçeğe yakın. Yani benim de hayalimde böyle bir şey var. Öyle çarpıcı bir cümlesi var ki evreni diyor bir veri okyanusu olarak alacağız diyor.
Tabii ki bu yeni Brave New World de son derece distopik artık etten kemikten unsurlara zaten yer yok. Ne oluyor? Veri dini neye dönüşüyor? Aslında ilksel yaratılışlarda düzene sokuldan kaosa geri dönüş. Çünkü o veri okyanusa öyle büyük bir şey olacak ki mümfirit bir biçimde onu algılamak alımlamak mümkün olmayacak.
Çok çok daha artifisyal, intelijense sahip unsurlar oradan sonuçlar çıkaracaklar ve bu sonuçları neye kullanırlar, nasıl kullanırlar onu bile bizler homo sapiens olarak anlamayacağız. Ve o zaman artık ne bitmiş olacak? Aydınlanmalın nihai hedefine ulaşılmış olacak. Platonik ideyarların nihai hedefine ulaşılmış olacak. Artık insan et ve kemik değil, kelimenin tam anlamıyla gays ve veri ve bu çok ideal bir durum. Artık ne yok? İnsani acılar yok. Evrenin korkunçluklarını bile, kara deliklerini bile, süpernovalarını bile ne olarak okuyacak o varlıklar? Birer informasyon olarak okuyacak. Başka şeyleri projekte edilmek üzere kullanılabilecek data olarak kullanacaklar. Yani ne olacak? İnsanlık gerçekten bu veri okyanusunda tinselliğe kavuşmuş olacak. Ve bu da tabii ki korkunç bir distopya. Korkunç bir distopya çünkü… Bana size geldiği kadar kötü gelmiyor aslında ya. Niye acaba? Çünkü artık sen ve ben diye bir şey kalmayacak. O kadar önemsiz olacağız ki. Onu biliyorum. Yani böyle temin 10 dakika evvel konuştuk ya, bireyiz, bireyiz, şöyleyiz, böyleyiz. O tarz tanımlar, o tarz şeyler ortadan kalkmış olacak. Ona artık yer olmayacak.
Artık bu data dini mi olur, data düzeni mi olur, piranik bir şey mi olur, egaliter bir biçimde bütün evreni mi doldurur? Onu tabii ki bilemiyoruz. Peki bir şey soracağım. Çok da güzel bir deney anlatıyor. Bir yapay zeka programı yapmış, Beethoven’un eserlerini analiz edip yeni Beethoven eserleri yaratıyor. Sonra da bunu dinletiyorlar bayağı uzmanlara hani. Birini Beethoven yapmış, birini programı yazan adam yapmış, birini de bilgisayar yapmış. Kimse anlayamıyor. Bunu Beethoven yapmıştır diyorlar, adam yapmış çıkıyor. Bilgisayar yapmıştır diyorlar, Beethoven yapmış çıkıyor. Hiçbir şekilde. Ve oradan da şuna geliyordu. Biz bugüne kadar hep şöyle düşünüyorduk. Biricik bir birey vardır, o bireyin yetenekleri vardır. Yüce şeyler yaratmak konusunda bilgisayar bizi geçemez sanıyorduk. Bir edebiyat şahesleri ortaya çıkaramaz yorduk. Fakat diyor ki aslında öyle düşünmeyin çünkü o da bir veri ve o kadar çok hesaplama yapmak, karşılaştırma yapmak
ve o kadar başkın bir zeka var ki ortada yani. Bildiğimiz anlamda insan zekası gibi değil ama o kadar çok şeyi, o kadar verimli bir şekilde depolayıp analiz edebiliyor ki artık aslında yaratıcılık da onlara geçebilir diyor. Bu bir edebiyat profesörü için acıklı mı? Acıklı tabii ki. Ama şöyle, asla, haşa ve asla atıyorum bir bilgisayar, bir insan gibi bir roman yazamaz. Ben mesela ona katılmıyorum. Evet onu söylüyor zaten.
Ama çok önemli değil ayırt edemiyoruz diyor çünkü. Ayırt edemiyoruz ama ne olacak biliyor musun bu seferde? İşte hiçbir şeyin değeri kalmayacak. Evet. Enflasyonist bilgi, hatta ben şunu da iddia edebilirim. Ha belki bir Büyülü Dağı yazamaz bir bilgisayar ama atıyorum. Büyülü Dağı’dan 1500 kat daha çarpıcı bir şey yazabilir. Beethoven’ın 9. Senfonisini 5’e katlayabilir. Çünkü ne dedik? Bütün bilgi, bütün data orada. O simultane bir biçimde öyle bir şey bir araya getirir ki hele hele bir de bazı salakların zevkini çözdükten sonra öyle bir şey yaratır ki daha da güzelini yapabilir. Ama tabii ki o zaman da ne olur? Beethoven’ın 9. Senfonisi, Thomasman’ın Büyülü Dağı 10 euroysa bunlar da olacak 100 lira. Anlatabildim mi? Enflasyonist bir biçimde herkes kendi sanat tarihini, edebiyat tarihini, dinler tarihini yaratacak, ütopyalarını yaratacak. Hiçbir her şey ne olacak? Halüsinasyon mu diyeyim? Simülasyon.
Simülasyon mu diyeyim? Bir şey ondan da emin değilim. Çünkü simülasyona giriyorsun, farkındasın ve çıkıyorsun. Bu artık başka bir şey yani. Bundan çıkmak da olmayacak. Olmayacak yani. Çıkmak olmayacaksa, hakikaten orada holografik bir tiret gelip beni yiyorsa, hakikaten onu yaşayacağım yani. Odamda uyanıp ağzına sıçayım, bu neydi lan? Diyemeyeceğim yani. Biliyorum böyle klasrofobik bir tarafı da var. Bir de çok aşırı bulamaç, çok aşırı her şey birbirine girmiş. Hala şey konuşuyor tabi ki benim ağzımdan şu an. Ben, Nevza, sen, İlker, Birey, şu, bu. Bir de ben hep şunu merak ediyorum. Ne işe yarayacak yani? Hangisi? Bu mu? İşte bu. Ne işe yarayacak? O konuya girmiyor. Girmiyor, bırakıyor. Evet. Bırakıyor. Yani çünkü orada yine ne yapıyor okuyucuya? Ne zaman diyor? Al diyor, o çok… İstiyorsan istiyorsun, istemiyorsan bunlardan dolayı istemeyebilirsin.
Yani o açıdan da çok… Dürüst aslında. Dürüst yani. Bir de fazla tartışmalı çıkarımlarda bulunmuyor. Yani o sakin söylemini çok sevdim ben. Yani dikte etmiyor. Aslında arada bayağı ağır konuşuyor bazı şeyler için. Arada bayağı ağır konuşuyor ama çok güzel bir yöntem uyguluyor. Başlıyor çok güzel güzel güzel güzel gidiyor. Sonra virgül koyuyor diyor ki çünkü biz insanlar blablabla ayy diyorsun. Aman Allah’ım. Böyle anlaşılmasını istiyor. İşte onda teşhis de bulunmuyor sonuçta. Bu iyi mi kötü mü?
Ama işte okuyucu orada virgülü kendisi koyacak ve harare gibi kendisi devam edecek. Öyle yani. Evet. Harika bir kitap. Teşekkür ederim. Çok güzel bir kitap. Herkesin okumasını ben de tavsiye ediyorum. Konuş konuş bitmez çok fazla şey var ama… Özellikle bu kitabın birinci bölümünü. O bölüm yine enses bir bölüm. Birçok bilimin özetini inanılmaz harmonik bir biçimde paketleyip, dehşet bir hiç kırıklara fay hatlarına yer vermeksizin çok kompakt bir biçimde anlatıyor. Yani Homo Deus kitabında aslında Homo Deus kısmıyla hiç uzaktan yakından alakası olmayan birinci bölümü çok beğeniyorum. Çünkü inanılmaz bir insanlık tarihi özeti. Üçüncü bölümü beğendim ben de. Üçüncü bölüm tabii ki. Üçüncü bölüm zaten kitabın şeyse işte o data okyanusu, o kontrol yitimi vs. vs. Orası artık distopik bir roman gibi. Bir de şöyle bir şey bak bu da aklımdan geçti. Okurken 2017’de yada 2018’de okudum. Şu aklıma geldi okurken. Mesela bilim kitabı ama mesela birçok filme fikir verebilecek bir kapasitede. Yani ila edebi eser olmak zorunda değil. Çok çok inanılmaz fikirler var. Zihin açıcı evet. Evet ve bir motifini alıp çok güzel bir ne bileyim bir öyküye, bir romana, science fiction genre’sında, özellikle üçüncü bölümde çevrilebilecek bir şey. İyi bir adam. Yani iyi bir akademisyen o. Evet hocam sizden de benzer bir kitap bekliyoruz.
Pek yakında. Homo uyuus. Biz uyuuslar 500 senesi sonra ne yapıyor olacağız. Ben de size ko-otorluk yaparım o zaman hocam. İşte bu kadar. Hocam özetmeyin kendinizi. Tamam tamam gayet tabiki. Ben de öptüm.
Biz bir sonraki programda görüşmek üzere.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir