Hz. Musa ve Böceğin Hikayesi – Serdar Tuncer
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=DqSHqVgYlKY.
Selamun aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler. Hatta ve hatta Reza’k-ı Mutlak’ın yalnızca Cenab-ı Hak olduğunu bilenler. Hatta bu biliş sebebiyle rızık peşinden değil de Reza’k peşinden gidenler. Efendim hoş geldiniz safalar getirdiniz. Geçen hafta biri bir günde Musa aleyhisselamın rızık bahsine dair bir menkıbesini paylaşacaktık. Fakat mevzu aldı başını Hazreti Süleyman’a gitti. Hazreti Süleyman’a gidince Hazreti Musa’ya borçlu kaldık. Şimdi borcu ödemenin vaktidir. Musa aleyhisselam devletli otururken Cenab-ı Hak demiş ki ya Musa Firavun’a git. Musa aleyhisselam da o zaman Şuaib aleyhisselamın kızıyla evlendiği devir iki tane de Mevla güzel çocuk vermiş. Böyle az bir rahat etmiş.
Artık koyun gütmenin 10. senesinde filan Şuaib aleyhisselamla böyle anlaşırlar. Şuaib aleyhisselam der ki 8 sene bu koyunları güdersen kızlarımdan birini sana veririm. Ama bu 8’i ona tamamlarsan bu da bizim için iyi olur. Musa aleyhisselam da der ki 8 sene koyunları güderim ama ona tamamlayacağıma dair sana bir söz veremem. Fakat tamamlamaya gayret ederim. İrfan ehli
iki peygamber arasında geçen konuşmayı ticaret ahlakının önemli bir yerine koyarlar. Başında neyse onu konuş. Anlatabiliyor musun? Niteki Musa aleyhisselam aynı Şuaib aleyhisselamın istediği gibi 8 seneyi ona tamamlar. İşte o 10. seneye doğru Mevla Musa’sına der ki Firavun’a git. Tebliğ et. Şu evde çoluk çocuk var. Musa aleyhisselamın gönlüne böyle bir zelle düşer. Şimdi ben gideceğim de çoluk çocukla ne yiyecekler, ne içecekler. 3 ay gideceğim. 3 ayda gelebilirsem geri geleceğim. Çocukların rızkı. Zelle Peygamberlerin böyle ufak ona haşa hata demekten Allah’a sayılır. Tabir önemli. Ayak sürçmeleridir. Ufak sürçmeleridir. Allah-u Teala Subhan olanın noksan sıfatlardan münezzeh olanın bir tek kendisi olduğunu bize beyan ve ispat için Hul-ül Azm Peygamberler dahil Risalet-i Penel Efendimiz aleyhisselatü vesselam dahil peygamberlerine bir takım zelleler yaptırmıştır ve biz de oradan bir şeyler öğreniriz. Şimdi bu işlerin kıyısından, köşesinden haberdarı olan kişi bile rızkın Allah’tan olduğunu bilirken rızkın cedid ya mün cedid demişler. Yeni gün, yeni rızık. Mevla verir. Bunu bilirken
haşa ki Musa aleyhisselam bilmiyor olsun. Ama bir an kalbine bir şey düşmüş. Böyle çoluk çocuk ne olacak? Bu düşüşlerden bütün peygamberler bir şekilde yaşamış zorlandığımı farkında mısınız? Çünkü gönlüme bir şey hücum ediyor. Size söz verdiğim için o hücum eden tarafa doğru gidemiyorum. Mevzuyu anla. Serdar Tuncer diyorum kendime. Beni mahvettiniz. Beni bu hale siz getirdiniz. Anlatacağım. Mesela Yusuf aleyhisselamın zellelerinden bahsedildi. Bir tanesi وَقَلَّقَتْ اَبُوَا بَوَقَالَ تَيْتَلَكَ Kapıları kapattı ve hadi gel dedi. Hz. Züleyha meselesinde. Az kalsın o da ona meylede yazdı. Şu Cenab-ı Hak hani kadın Yusuf’a karşı istekliydi. Hz. Züleyha. Yusuf da az kalsın ona meylede yazdı. Rabbinden bir işaret görmeseydi. Rabbinden gördüğü işareti
müfessirun işari tefsirlerde şöyle ifade etmişler. Bu olaki şudur. Cibril aleyhisselam Yakub aleyhisselamın suretinde gözükmüş ve Hz. Yusuf’un göğsüne eliyle sert bir şekilde vurmuştur. Bir taraf böyle söyler. Bir başkası der ki Yok. Yakub aleyhisselam karşısına çıkmış parmağını dişleyerek. Sen bunu yapacak mısın gibi ona hiddetle bakmıştır. Şu. Bunu görünce diyor Yusuf aleyhisselam vazgeçti. Sonrasında bu mesele kendisine sorulduğu vakit ben nefsimi temize çıkarmam deyişi benim bir talebim yoktu deyişi bir zelle olarak Yusuf aleyhisselamın hanesine kaydedilir. Mesela ikinci bir zellesi zindanda iki arkadaşla tanışır. Onlar kendilerine rüyalarını anlatırlar. Hz. Yusuf tabir eder.
Tabirin neticesinde hayatta kalıp kralın hizmetçisi olacağını düşündüğü kişiye döner ve der ki Rabbinin yanında beni an. Yani efendinin yanında beni hatırla. Allah’tan değil de arkadaşından bunu istediği için derler o onu orada unuttu. Seneler sonra çıkar gelir bir başka zelle. Bir üçüncü zellesinden bahsede. Bir gün Yusuf aleyhisselamı anlatalım mı ya? Bir gün biri bir günde başlı başına böyle başlayalım. Yusuf aleyhisselamla başlayalım.
Başka peygamberi misafir etmemeye çalışarak Yusuf aleyhisselamı konuşalım bir gün. Üçüncüsü enteresandır. Yusuf aleyhisselam melik olduğunda kardeşleri yanına gelir. Büyüamini de getirirseniz size veririm bundan sonra. Erza eder. Öz kardeşi olan bünyamini de alır gelirler. Hz. Yusuf böyle bir kırbası varmış. O kırbayla buğdayı alır ölçek ölçek tartar ve ihtiyaç sahiplerine verirmiş. Kırbasını adamlarına diyor ki bu çocukların çantalarına koyun. Şu ufak olan var ya diyor ufak olan. Büyüamini gösteriyor öz kardeşin. Onun çantasına ona haber vermeden koyun. Kırbayı koymuşlar Hz. Bünyaminin çantasına. Tam onlar işi bitip de ayrılacağız ama Yusuf aleyhisselam demiş ki kırbam kayıp. Durmuş tabi yolcular. Arayın demiş. Siz mi hırsızlık ettiniz?
Bu siz mi hırsızlık ettiniz cümlesi de Yusuf aleyhisselamın bir zellesi olarak kaydedilir. Siz mi hırsızlık ettiniz? Yok diyorlar biz almadık. Yusuf aleyhisselam soruyor orada diyor ki sizde hırsızlığın cezası nedir? Soruyor ama bildiği bir şeyi soruyor aslında. Hırsızlığın cezası diyorlar efendim bizde mal çalanın mal sahibinin yanında köle olarak kalmasıdır. Yusuf aleyhisselam bunu biliyor.
Nereden biliyor? Daha küçük bir çocukken çok güzel bir zat-ı şerif Yakup aleyhisselam babası onu halasına bırakmış. Bak mesela meselenin içine girdi girsin. Nasıl anlatmayayım ben? Babası onu halasının yanına bırakmış bir müddet Yusuf aleyhisselam halanın yanında kalmış çocukluğunda. Öyle bir adet var demek ki o zaman.
O gün gelip de Hz. Yakup Yusuf aleyhisselamı almaya gidince hala Yusuf aleyhisselamın gömleğinin… Ah! Abicim Yusuf aleyhisselamın da hayatının daha bak daha çocukluğunda bir gömlek başlıyor. Sonra bir başka gömlek önden mi yırtıldı arkadan mı yırtıldı. Sonra bir başka gömlek al bunu babama götür. Bu gömlek Hz. Yusuf Anad’ın yanında konuşalım.
Halası gömleğini kaldırmış altına dedelerinden kalan bir kuşağı sarmış kıymetli bir kuşak. Gömleği de indirmiş. Yusuf aleyhisselam çocuk bilmiyor ne olduğunu. Yakup aleyhisselam alıp da Hz. Yusuf’u götürürken demiş ki bir saniye dedelerimin kuşağı yok. Olaki Yusuf’tadır. Yakup aleyhisselam tacuple Yusuf yapmaz öyle şey bilmez çocuktur demiş. Gömleği kaldırmışlar ki o kuşak Hz. Yusuf’un belinde sarılı hala demiş ki Yusuf benimdir. Ayrılmak istemiyor. O güzellikten ayrılmak istemiyor. Yusuf benimdir demiş. Sonra merhamete gelmiş de bunu ben ettim. Yusuf’tan ayrılmak istemediğim için ettim diye Hz. Yakup’tan özür dilemiş. Şimdi Hz. Yusuf bu hadiseden mülhem hırsızlığın cezasının onların şeriatında ne olduğunu biliyor ve Bünyamin aleyhisselamı yanında tutmak istiyor. Onun için diyor ki sizde hırsızlığın cezası nedir? Hırsızın mal sahibinin yanında körlülük etmesidir diyorlar. Arayıp bakınca Bünyamin aleyhisselam çantasından çıkıyor Bünyamin benimdir diyor alıyor. Bunu da Yusuf aleyhisselama dair bir zelle olarak kaydederler.
Bir köşede dursun dönelim mevzuya. Cenab-ı Hak Hz. Musa’ya diyor ki git Firavun’a anlat. Hz. Musa kalkıp gidecek. Orada o anlattı Kavli-leyin dediğimiz bir şey var hani güzel söz söylemek. Güzelce söz söyleyecek ve Firavun’u davet edecek. Firavun enteresan bir adamdır. Bakın Kur’an-ı Kerim’de Nemrut’un ismi geçmez. Firavun geçer.
Niyesini şöyle izah ederler Firavun bütün o zulmüne rağmen Ene Rabbukumü’l-Ala haşa Diyeşine rağmen cömert bir adamdır. Cenab-ı Mevla diyor onun cömertliğinin hatırına. Bak burada bu kadarcık onun adını geçirdi. İlginçler. Kavli-leyin güzel söz söyle diyor. Bu Kavli-leyin önemli. Haccaacı zalim. Şimdi bir şey yapmak istiyorsan yapmayacağım demen lazım. Normalde daha fazla dağılmaya başladı.
Daha hızlı toparlarız. Haccacı zalim, çok zalim bir zat. Bir gün camiye girmiş. Hatip de delikanlı bir hatip. Hutbede. Hutbeyi irade ediyor. Haccacı görünce onun zulmünü ona haykırayım diye sert ifadelerle anlatmış da anlatmış, anlatmış da anlatmış filan. Fakat Haccac az buçuk mevzulara da ayahtır. Enteresan bir adamdır. Ayrı baysı, uzar. Haccaz zalim hutbe bitince soruyor hatibe diyor ki sana bir şey soracağım diyor. Sen mi Musa’dan daha hayırlısın? Ben mi Firavun’dan daha şeddad bir adamım? Allah kelimine dedi ki Firavun’a giderken Kavli-leyin, güzel söz söyle. Ama senin bu yaptığın oldu mu diyor. Bu işleri de bilen birine benziyorsun. Sen mi ondan hayırlısın? Ben mi öbüründen şeddadım? Ne yaptın sen demiş. Kavli-leyin. Şimdi sadece Kavli-leyin ile de bitmez aslında.
Bizim arasında o konuştuğumuz, aldığımız, verdiğimiz mevzular var ya Kavli-Sedid var, Kavli-Maruf var, Kavli-Hasan var, Kavli-Tayyip var. Buralara girersen bana kızarsınız. Girmeyeceğim. Bundan sonra bahsetmeyeceğim. Musa aleyhisselam, bazifeyi almış. Firavun’la görüşmeye gidecek. Kalbine böyle bir zelle düşünce çoluk çocukun rızık nasıl oluyor filan. Mevla demiş ki dur Ya Musa.
Kızıldenize git. Peki Ya Rabbi. Kızıldenize varmış. Cenab-ı Hak demiş ki paçalarını sıyır, suya gir. Sahilde böyle paçalarını diz hizasına kadar sıyırıyor devletli. Suya giriyor. Asağını vur diyor. Hz. Musa böyle bir asasını vurmuş ki sert, kumun altında sert bir kaya. Kayaya çarpıyor.
Cenab-ı Hak diyor o kayayı oradan çıkart. Eğilmiş Hz. Musa güçlü bir zatı şeriftir. Evet güçlü bir zat. O kayayı oradan zar zor çıkartmış. Şöyle bir kucak dolusu bir kaya düşündü. Almış ve getirip sahile koymuş. Mevla diyor ki asanı kaya’ya vur. Asa. Hz. Musa’ya Şuaib aleyhisselam’dan miras kaldığı rivayetler arasında daha evvelki peygamberlerinde kullandığı söyleyen hatta Cenab-ı Hak elindeki nedir diye Tur-i Sina’da sorduğu vakit diyor ki ya Rabbi o benim asamdır. Ona dayanırım. Onunla koyunlarımı güderim. İşte onunla çalı çırpı çırpan falan. Niye böyle dediği sorulunca şöyle rivayet ederler. Ya Rabbi seninle konuşuyorum. Azıcık daha konuşmana muhatap olabilmek için. Sözü uzattım. Bu da büyüklerin huzurunda edep dairesi içerisinde bir şey sorulduğu vakit
sözü onların nurlu nazarına, onların kutlu sözlerine muhatap olma adına azıcık uzatabilmenin delili sayılmış. Elinde asası var. Asayı diyor kaya’ya vur. Hz. Musa kaya’ya vurunca kaya ikiye yarılmış. İçinden daha sert bir taş kütlesi çıkmış. Cenab-ı Hak diyor ki asanı bir daha vur. Kaya’ya bir daha vurmuş. O da yarılmış. İçinden çok daha sert bir kütle, sert bircisin. Cenab-ı Hak diyor ki vur Ya Musa. Hz. Musa bir kez daha vurunca o en içteki taş kütlesi de ikiye ayrılmış. Ve içinde bir böcek.
Böceğin ağzında yeşil bir yaprak parçası. Musa aleyhisselam böyle tacıple bakmış. Şimdi denizin içinde, toprağın altında bir kaya, kaya’nın içinde bir kaya, onun içinde bir başka kaya, onun içinde bir böcek, ağzında yeşil bir dal parçası, yaprak parçası. Dikkat kesilmiş.
Allahu Teala demiş ki kulak ver Ya Musa. Böcek ne diyor? Musa aleyhisselam eğilmiş ki böceğin dudakları kıpır kıpır bir şeyler söylüyor. Kulak vermiş. Böcek diyor ki Subhane menn yarani Vey arifu mekani Vey asmahu kelami Vey arzuğuni Vela yansani
Bu Allah’ı tesbih ederim ki benim yerimi bilir, beni görür, benim sözümü işitir, benim rızkımı verir ve beni unutmaz. Böceğin dilindeki dua bu.
Ya Allah’ın izniyle Musa’na bak ben o böceğin bile rızkını unutmazken sen firavuna gittiğinde senin çoluk çocuğunu rızıksız mı bırakırım? Ey kelimim diyor ama Sert gelmiş. Şimdi hadisenin bir diğer tarafından bakın. Böceğin bu niyazı evrad-ı kutsiyeye Şahı Nakşibend Efendimiz’in kudzesur-u evrad-ı kutsiyesine kadar gelmiş.
Ya bu kadar enteresan bir şeydir. Necip Fazıl Kısa kürekliyordu ki Kader beyaz kağıda sütle yazılmış yazı Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı Tarih boyunca trilyonlarca trilyonlarca Ken trilyonlarca böcek geldi geçti Ama bunlardan bir tanesi nasipli bir böcek be kardeşim Çünkü Ulu-Lazm bir peygamberle muhatap oldu. Onun nazarına muhatap oldu. O ondan bir şey aldı. O böceğin duası döndü geldi. Evliya-ı kiram hazeratının zikri-i şerifinin içinde yer buldu. Bahta bakar mısınız? Nasibe bakar mısınız? Muzaffer Ocak Efendi Hazretleri merhum sohbet ederken bazen şöyle dermiş Seni fil olarak yaratmayan Allah’a hamd için ne yaptım bugün? Bak Allah isteseydi seni fil olarak da yaratabilirdi. Karınca olarak yaratabilirdi. Biz bazen şöyle düşünüyoruz. Ya insan olarak yaratılmak hak ettiğimiz bir şey kardeşim. Sağlık sıhhat zaten hakkımız olan bir şey. Rızık vs hakkımız olan bir şey. Evlâdü-yâl. Hiçbirisi hakkımız filan değil. Hepsi onun lütuf ve inayeti sebebiyle. Hakkımız filan yok. O lütfetli de insan olduk. İnsan olmak için Bezmi Eleste hangimiz dilekçe verdik?
Ya Rabbi ben insan olmak istiyorum. Ben neticesinde insan oldum. O böyle diledi ve insan olduk. Ama bir insanın ayağının altındaki herhangi bir karınca olabilirdik. Şimdi bak yaz günü görüyorum böyle güneşte güzel kuçu kuçular. Korku tefe vardı. Allah rahmet etsin. Köpek demeyin rencide olur derdi. Köpeklerden kuçu kuçu diye bahsederdi. Kuçu kuçular böyle yatıyor güneşte. Yemek yiyorsun bir restoranın açık alanında. Kuçu kuçu geliyor ayağının dibine yatıyor güneşte. Bakıyorsun şöyle.
Seni orada yemek yiyen insan olarak yaratan Allah o kuçu kuçuyu güneşte gelip senin ayağının dibine yatacak bir hayvan olarak halk etti. Ve istese seni o yapardı, onu sen yapardı. Bir insanın hiçbir şeyi olmasa sadece insan olarak Mevla kendisini halk ettiği için ona şükretmeye kalksa ömür boyu başını secdeden kaldırmasa yine insan olarak yaratılmanın şükrünü ifa etmiş olabilemez. Bir de işin diğer tarafı var. Allah muhafaza. Ve gülü l-kafirü ya leyteniküntü turaba Öyle bir gün gelir ki kafirler şöyle derler Keşke toprak olsaydı. Bırak insan olmayı, bırak hayvan olmayı. Keşke toprak yani keşke yaratılmamış olsaydı. Neyse. Bahsi çok uzattık. Toparlayacak olursak
A benim cancağız. Hz. Mevlana Mesnevi-i Şerif de diyor ki Avam rızkın peşinde koşar. Havas, akıllılar, rezak peşinde koşarlar. Çünkü her insanın rızkı ezelden taksim edilmiştir. Ne yiyecek, ne yaşayacak, ne kadar ömür sürecek vs. Hani araba gider, tak kuşa çarpar, kuş düşer.
Kudema derdi ki rızkı bitmiş. Rızkı bitmiş garibin. Onun için böyle. Rızkın bittiği gün, mevzu bitecek. Şakik-i Belhî Hazretlerine atfedilen bir kıssa vardır hani. İbrahim-i Metem Hazretleri de olabilir. Çok mühim değil. Kıssaları dinlerken asıl olan hisseye odaklanmaktır. Hissenin terazisine kendisini çıkartmaktır. O muydu, bu muydu? Böyle olur mu, şöyle mi olur?
Şöyle olmaz, böyle mi olur? İsrailiyat mıdır, Urufiyat mıdır? Ya boşverin bunları abicim. Kıssanın terazisine çıkartın, kendinizi orada bir tartın. Doğru olan şey bu. Şakik-i Belhî Hazretleri diye arz edeyim. Bir gün bir dervişle karşılaşıyor. Derviş diyor ki, efendim bana nasihat eder misiniz? Sormuş hazretim. Dermiş ki, rızık bahsinde ne yaparsınız? Vallahi bulursak hamd ederiz demiş. Bulamazsak sabrederiz. Ne kadar masum bir söz değil mi? Hani hepimiz gibi bulursak hamd ederiz. Bulamazsak sabrederiz. Şakik-i Belhî Hazretleri böyle bak mesele ediyor ya, Belhî’nin köpekleri de sizin gibi yapar. Tokat, kalmış. Aman Ya Rabbi! Siz ne yaparsınız efendim bu bahiste?
Bulamazsak hamd ederiz, bulursak dağıtırız. Erkeklik budur. Cinsiyet manasına değil, şahsiyet manasına değil. Erkeklik, heriflik, mertlik, cömertlik, tevekkül, rıza, adam olmak ahada budur. Bulamazsak hamd ederiz. Bulursak dağıtırız.
Var mısınız erenler? Var mısınız erenlere gönül verenler? Var mısınız rezâk-ı mutlakın o olduğunu bilenler? Ondan gayrının rezak olmadığını bildiği için rızık peşinde değil, rezak peşinde gidenler.
Ya, eyvah.
İlk Yorumu Siz Yapın