"Enter"a basıp içeriğe geçin

Hz. Yusuf Ve Ayna Hikâyeleri | Mesnevi’den Hikayeler 20. Bölüm

Hz. Yusuf Ve Ayna Hikâyeleri | Mesnevi’den Hikayeler 20. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=-SrOwxkJ4wA.

… Allah’a şükrediyorum. Neden şükrediyorum biliyor musunuz? Çünkü bizi yine sağlık ve muhabbet içerisinde bir araya getirdi.
Şayet o istemeseydi, biz şu an bu sohbeti yapabilir miydik? Mümkün değil. Gönül bir aynaya benzer. Onu pürüzsüz ve temiz hale getirmek için celalamak gerekir. Aslında bütün manevi gayretler, aynayı pürüzsüz hale getirmek içindir. Buna muvaffak olunursa şayet……ayna kendisine yansıyanı en parlak, en güzel şekliyle yansıttır. Sözün özü, ayna tecelli-i gahtır. Geceleri kervanlar geçer, seherlerde rüzgârlar eser……gönül aynasını celalayan hep hazırda bekler. İlahi lütfa mashar olup da gönlü tecellilere açılırsa……insanı kâmil mertebesine yükselinir. Hak ile batılın mücadelesindeki geçmiş tecrübeler onun da tecrübesi olur. Hazreti Musa’yla Firavun’un karşısına çıkan da odur artık. Hazreti Yunus ile beraber balığın karnına giren de……on sekiz bin alem yansır gönlünde. Alemi kübra derler kâinata. İnsan ise alemi suradır. Yani kâinatın küçük bir nüshası. Nasıl varlık alemi hizmetine verildiyse……varlığın sırrını algılamak kudreti de bahşetilmiştir kendisine. Bu yüzden eşrefi mahluktur. Bu hakikati Hazreti Mevlana’nın dilinden dinleyelim bir de.
Ey insan sen nâme-i ilâhînin nüshasısın. Cemal-i Şahî’nin âinesi sensin. Alemde her ne varsa senden hariç değildir. Dilediğin her şeyi kendinde ara. Zira hepsi sensin. Evet sıra geldi hikayemize. Güzel bir söz kökü sağlamış.
Dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir buyruluyor kitabımızda.
Bakalım alemin özü olan insan nasıl görünür Mesnevi-i Şerif aynasında.
Çok uzak diyarlardan bir yolcu geldi Mısır’a. Sarayın kapıları ardına kadar açıldı. Sade giyimli aydınlık yüzlü bir adam. Maliye Nazırı’nın misafiri olduğu öğrenilince……nöbetçiler misafire hürmet gösterdiler, yol verdiler. Kapıda Nazır’ın katibi karşıladı misafiri. Hoş geldiniz efendim diyerek eğildi. Nazır sizi bekliyor. Gösterilen hürmet karşısında mahcup oldu adam. Böyle bir teveccühe layık görmüyordu kendini. Katip bunu fark edince misafirin tedirgin olduğunu……çekinmeyin efendim dedi. Nazırımız hüküm sahibi olduğu günden beri Mısır vefanın yurtudur. Misafir kalbi sevgi ve şefkat dolu olduğu halde……Nazır’ın huzuruna çıktı. Nazır ayakta karşıladı dostunu. Çocuklukları birlikte geçmişti. O saf ve çıkarsız devirde yoldaşlık ettiği arkadaşlarını……bir ömür unutmaz insan. Hangimiz unutuyoruz ki çocukluk arkadaşlarımızı? İki dost birbirine muhabbet ve özlemle sarıldılar. Misafir uzun uzun baktı Nazır’ın yüzüne. Senin dedi bu güzel yüzünü görmeyeli ne kadar uzun zaman oldu. O mesut günler ne çabuk geldi de geçti. Nazır sordu yollarımız ne zaman ayrılmıştı sahi? Ne kadar zaman oldu görüşmedik ki? Misafir hüzünle cevap verdi.
Hüzünle cevap verdi. Kuyuya atıldığın günden beri. Evet. Mısır’a sultan olan bu Nazır……Hazreti Yusuf aleyhisselamdan başkası değildi.
İki eski arkadaş uzun uzun konuştular. Geçmişin zor günlerini yad ettiler. Arkadaşı Hazreti Yusuf’a kardeşlerinin ettiği cefaları……hasetleri anınca peygamber binli yüzyıl……birini yasaklayacak. Yusuf’un adını yasaklayacak. Yusuf’un adını yasaklayacak. Yusuf’un adını yasaklayacak.
Peygamber bir nefes çekti derinde. O haset bir zincirdi. Biz de arslandık dedi. Ne söz ama. Boynumuza takılması bu yüzden. Arslan’a zincire vurulmaktan utanç gelmez. O tecelli ilahi bir kazaydı. Biz Hakk’ın kazasından şikayet etmeyiz. Hazreti Yusuf anladı. Hazreti Yusuf anlatırken saf kalpli arkadaşının gözleri doldu. Kuyuda, zindanda niceydi halin diye sordu. Ayın eksilip hilal haline gelmesi gibiydim diye cevap verdi Yusuf Peygamber. Görmez misin? Ay görünmez olur sonra yeni ay haline gelir de……iki büklüm olur. O da yine gökyüzünde dolunay haline gelir. İnci tanesini havanda döverler……zyan oldu sanırsın ama kıymeti daha da artar. Sürme olarak göze çekidir. Buğdayı toprağın altına atarlar……ama o topraktan başaklar devşirirler. Sonra o buğdayı değirmende öğütürler……değeri artar. Ekmek olur……ekmeği çiğner ezerler dişler arasında. Bir akıllıya akıl olur. Anlayış olur, can olur. Daha sonra da o can aşkla yok olup gider. Buğdayın macerasına şaşırır ekinciler. Hazreti Yusuf öyle incelikli bir uslupla anlattı ki……başına gelenlerin hikmetini……arkadaşının gönlüne su serpti. İdraki arttı misafirin, ufku genişledi. Uzun sohbetlerinin sonunda odaya sükûnet hakim oldu bir an. Hazreti Yusuf arkadaşına döndü, manalı bir tebessümle sordu. Söyle bakalım bize ne armağan getirdin? Arkadaşı mahcup bir tavırla utandı, ezildi ve nihayetinde……sana armağan getirmek için çok şeylere baktım. Fakat hiçbir şey içime sinmedi. Sana layık görmedim hiçbir hediyeyi. Bir tane büyüklüğündeki altın kırıntısını……bir madene nasıl götürürüm diye düşündüm.
Damla’yı denize nasıl armağan ederim? Dostlarının yanına eli boş gitmek……değirmene buğdaysız gitmek gibidir der Hazreti Mevlana.
Cenab-ı Hak kıyamet gününde……aynı Hazreti Yusuf’un arkadaşına sorduğu gibi soracak. Ey kullarım bana ne armağan getirdiniz? Görüyorum ki sizi ilk yarattığımızda olduğu gibi……eli boş ve azıksız olarak……tek başınıza muhtaç bir halde geldiniz.
Yoksa siz din gününe iman edenlerden değil miydiniz? Ne kadar sarsıcı. Aman Allah’ım. Kitabın haberi size boş mu görülmüştü? Kıyamet gününü inkâr edici değilseniz……bu yüce kapıya böyle eli boş olarak nasıl vardınız? Ey Hak aşığı diye seslenir sonunda Hazreti Pir. Azıcık olsun uykuyu, yemeği içmeyi bırak da……Hak’la buluşacağın zaman için armağan hazırla. Geceleri az uyuyanlardan…
…seher vakitlerinde mağfiret dileyenlerden ol. Ana rahmindeki çocuk gibi azıcık oyna. Kımılda da sana nur gören duygular bağışlansın. Ana rahmine benzeyen şu sıkıntılığı kasvetli……kederlerle dolu dünyadan dışarı çıkasın. Yeryüzünden daha geniş, daha ferah bir âleme çıkmış olursun. Misafir kendisine ne armağan getirdiğini soran……Hazreti Yusuf’u övmeye devam etti. Ve koltuğunun altından bir ayna çıkardı. Senin güzelliğinden başka hangi tohum vardır ki……Mısır ülkesinin ambarında bulunmasın? Ey güzeller güzeli Yusuf, ey çocukluk arkadaşım……sana gönül nuru gibi tozsuz, lekesiz……parlak bir ayna getirip sunmayı layık gördüm. Gönül nurundandır bu ayna. Baktıkça güzel yüzünü göresin. Kendinde bulunan güzelliği görerek hayran olasın. Sen ona baktıkça, güzel yüzünü gördükçe……belki beni de hatırlarsın. Evet, varlığın aynası yokluktur der Hüdavendi gel.
Ey hak aşığı, hakkın huzuruna armağan olarak yokluk götür. İşte tam da burada……Mesnevi Şerif’in şairlerinden Tahirül Mevlevi’nin dörtlüğünü analım. Eli boş gidilmez gidilen yere. Mevlam ben boş gelmedim. Suç getirdim, dağlar çekemezken……susurdum.
Dağlar çekemezken o ağır yükü……iki kat sırtımda pek güç getirdim.
Halk içre bir aynayım. Herkes bakar, bir an görür. Her ne görür kendi yüzün……bunu görür. Her ne görür kendi yüzünü……bunu görür. Her ne görür kendi yüzünü…
…bunu görür kendi yüzünü……ger yaman görür. Şol cahilü nadanı gör, örter hakkı inkar edip……kamil olanlar kamillerin her bir sözün……görür. Dervişi hak yakmış iken onu yakan sultana bak. Hammam içinde dilberi görmez gözü külhan görür.
Dedi ulular……şüphesiz……kan’e boyanmış göz hemin……kan görür. O dilberin mehdi adı……süker durur halka tadı. Mısrı çeker…
…bu mihneti ol rahatı Rahman görür. Salat ve selam Peygamber efendimizin üzerine olsun. Onun mübarek, güzel ve parlak suretini görenlere……görüp meftun olanlara ve görmek arzusuyla yanıp tutuşanlara da selam olsun. Ebu Cehil bir gün……Peygamber efendimizi gördü ve dedi ki……Hâşimoğulları’ndan çirkin bir yüz belirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz……haddini aştın ama doğru söyledin buyurdu Ebu Cehil’e. Bir vakit sonra……Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Peygamber ile karşılaştı. Hazreti Ebu Bekir, efendimizi görünce……sen bir güneşsin ya Resûlullah. Ne doğudansın ne batıdan……latif bir nurla parla diyerek hayranlığını ifade etti. Efendimiz ona da……ey şu değersiz dünyadan kurtulan aziz varlık……doğru söyledin buyurdu. Orada bulunanlar……efendimize hitaben…
…ey insanların en şereflisi……ikisine de doğru söyledin buyurdunuz. Bunun sebebi nedir diye sordular. Efendimiz buyurdu ki……ben Hakk’ın kudret eliyle cilalanmış bir aynayım. Her kim bana bakar……kendi nasılsa ben de kendini öyle görür. İşin sırrı burada. Nasıl bakarsanız öyle görürsün.
Öyle görürsünüz. Hazreti Mevlana……Fiih-i Mahi adlı eserinde şöyle der. Eğer din kardeşinde bir ayıp görürsen……bilmelisin ki o kusur sende var. Alem ayna gibidir. Kendi nakşın onda görürsün.
Zira mümin müminin aynasıdır buyurmuştur Hazreti Peygamber. O ayıbı kendinde görmeye bak. Çünkü seni inciten……bizzat senin kendinde. Hazreti Pir buyurdular. Bir fili su içmek için su kenarına getirdiler. Suda suretini görünce……ürktü. O kendisini dehşete düşüren bir başka fil olduğunu sanıyordu. Halbuki bizzat kendinden korktuğunu bilmiyordu. Sen de zulüm, kin, haset, hırs, merhametsizlik ve kibir gibi……bütün kötü huylar bulunduğu halde……bunlardan rahatsız değilsin.
Fakat onları başkasında görünce dehşete kapılıp rahatsız olursun. Oysa ürktüğün, incindiğin kendinden başkası değil. Efendim, biz Mesnevi’den kısalarımızı dilimiz döndüğünce anlattık. Lakin bu kısalarda daha ne hikmetler var…
…bir de işin ehline soran. Hz. Yusuf ve Ayna hikayesi Sembolarla dolu bir hikayedir. İslam’ın ilk doğuş yıllarını hatırımıza getirmekte değil. Kur’an-ı Kerim’deki suresindeki ilgili ayete atıf da bulunaraktan. Nasıl ki bir tohum toprağa atılıp fizidenmeye başladığı gibi…
…Müslümanlar da güçlenip çoğalmışlar ve bir ordu haline gelmişlerdi. Onlar İslam düşmanları tarafından kıskanılmış……ama Müslümanlar tarafından da övgüyle karşılanmıştı, beğenilmişti. Aslında hikaye baştan sona bir Müslümanın günlük hayatta……neler yapması gerektiğini, miskin miskin oturmamamızı……sürekli çalışmamızın gerektiğini…
…yani oturarak başkalarından yardım beklemememiz gerektiği……hatta böyle oturarak ölümü beklemememiz gerektiği……vurgulanmakta, yani her zaman için veren el olmamız gerektiği……aslında dile getirilmekte bu hikayede. Yine hikayede getirilen bir hediye var, bu da Ayna. Biz Ayna denince Mümin Müminin Aynasıdır hadisesi şerifi……aklımıza gelmektedir bu tür konularda.
Yine Ayna denince tasavvufta insanı kamilatla gelmektedir.
Ayna tecelligahtır.
İnsan kendi nefsini ve onun hilelerini tek başına tanıyamaz. Nasıl dış görünüşümüzü kavramak için Ayna’ya muhtaçsak……iç alememizde bir gönül aynasına muhtaç.
Hazreti Mevlana’nın celalanmış parlak aynasında kendimizi görebilmeye gayret ettik efendim. Gördüğümüz kusurları düzeltebilmek ümidiyle……ruha şifa Mesnevi’den bugünlük de bu kadar. Aman sakın daralmayın.
Bahar çok yakın, sağlık ve muhabbetle kalın.
Bir sonraki videoda görüşürüz.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir