"Enter"a basıp içeriğe geçin

İhmal Edilebilir Nasihatler | Amerika’nın Rotası | 34. Bölüm

İhmal Edilebilir Nasihatler | Amerika’nın Rotası | 34. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=v21l414HLZY.

Merhabalar efendim. İhmal Edilebilir Nasihatler programına hoş geldiniz. Umarım iyi bir beyin fırtınası olur. Zihin açıcı sorular bir sohbetle karşınızda oluruz. Halep Hanım hoş geldiniz diyelim tekrar. Hoş geldik.
Amerika bugünlerde çok konuşulan konularından birisi de Trump. Amerika’nın 45. başkanı Trump. Ve Trump ile ilgili konuşurken de Trump Amerika’yı rotasından çıkarabilir mi? Sorusu soruluyor. Ben bu güncel tartışmadan yola çıkarak çok da gerilere giderek bu rota neydi? Yani bu 45. ilk başkandan da öncesinde Amerika’yı kuran rota neydi? Biraz onu konuşalım.
Bu rotanın içinde şirketlerin önemini, şirketlerin değerini mi diyelim, fonksiyonunu mu diyelim onu konuşalım. Çünkü siz Hafızan Allah’ta nasihatlenme kitabınızın 2. cildinde buna oldukça geniş yer açıyorsunuz. Ben oradan hani başlıklar alarak biraz da bu programda bu şirketleri konuşalım istedim.
Bu bizim gibi bir devlet, ülke, ulus kimliği olan ülkeler açısından, bireyler açısından da çok anlaşılabilir bir şey de değil. Yani bir şirketin devlet içindeki etkinliğini anlamak zor geliyor bize. Buradan yola çıkarak mercantilizm belki, oradan New York’un daha önce özgün adının New Amsterdam olduğunu, sonradan New York olduğunu da söylüyorsunuz. Şirketlerin fonksiyonu neydi Amerika kurulurken? Trump Amerika’yı eski rotasına sokuyor denebilir. Amerika bir kez daha büyük olacak falan filan gibi lafların altında da bu var. Eski rotaya bu geri dönüş. Peki ne oldu da rotadan çıkmışlardı diye sormalısınız. O zaman ben de şunu söyleyeceğim, bu rotadan çıkmanın nedeni Trump’a gelinceye kadarki başkanlar yani bir evvelki Obama, bir evvelki Bush,
Clinton, Bush, Hatta Kennedy, Hatta Eisenhower el ele kadar indiğiniz zaman. Burada Amerika’nın ilk ayarlarına ters olan bir halkçılık türedi. Ki bunu New Age filan diye şey diyebilirsiniz zaten 70’li yıllarda bilirsiniz. Pink Floyd’lar filan, Pink Friar Şövler, Rogers’lar. Buralarda bir sola tandans. Şimdi sol dediğiniz de topu topu şeydir. Amerika’nın solcusu olsa olsa yoksulların hastaneye gidebilmesini savunandır. Veyahut işte bedava öğle yemeği çocuklar için okullarda işte süt falan yani böyle bir şeydir o da.
Şimdi bu duyarlılık gelişmeye başladı işte Kennedy. Zaten bir siyahlara verilen özgürlükler de onun da önemiye başladı. Daha sonra tabi o. Fakat önemli olan tarafı şuydu, Amerika’nın bugün içinde bulunduğu gelirdoğul dağılımı, bozukluğu,
London Jansson’dan sona çıktı aslında. Yasalar vardı önleyen eden falan. Bunlar birer birer geri gitmeye başladı. Fakat bu şey kaldı, bir nüve kaldı. Daha önceki bir söyleşimizde Kennedy’nin özellikle sosyal politikalara değer vermesinin cinayet sürecinde de, yani cinayet demeyelim de. Öyle derler. Evet etkin olduğunu söylemiştiniz.
Öyle derler. Öyledir değildir belli değil ne olduğu ama bir an evvel ellerini çektiler bu işten. Yani onlar sıcak patates tabir ederler. Hot potato yani dokunmaması gereken bir yer gibiydi bu. Dediğim gibi bedava süt dağıtmaktan efendim hastane hizmetlerinden kurtulmanın yollarını arıyorsunuz.
Ve her zaman da sizinle birlikte hareket eden bir grup var. Nixon’dan başladı bu. Sessiz Çoğunluk dedikleri grup. Sessiz Çoğunluk dediğiniz grup bugünkü Trump’ın seçmeniyle aşağı yukarı aynı ekiptir. Bunlar Amerikan rüyasının devamı sayarlar kendilerini ki doğrudur da.
Yani şu demek ko boy takımı. Yani biz Amerika’ya geldik. Bileğimizin gücüyle bu toprakları fethettik. Bileğimizin gücüyle bu ahşi kızıl dereleri telef ettik. Bileğimiz gücüyle köleleri getirdik, toprak işledik, sattık zengin olduk. Efendim var mı bize yan bakan takımıdır bu.
Şimdi ironiktir bakarsınız adamın kendi çok yoksuldur. Ona rağmen bu Amerikan rüyası işlevledi diye bozulur. Hani işlese ne olurdu? Yani yoksullara yardım etmek, yoksul insanları tembel ve beceriksiz saymanın sebebi de bu mu? Tabii ki şimdi tembel, beceriksiz gerçekten işe yaramaz ve asalak görüyor.
Eğer bunlar olmasa zaten Amerika gibi bir yerde kendini bir yere getirirdi. Tembel ve beceriksiz olmasa başarılı olurdu. Başarılı olurdu. Ama bu çok eski hikaye. Biz bunu Amerikanın ilk müstahakerecilerin çıktığı tarihi değil. Bilen bu zaten böyle bir şey ve bu devam etti. Ve bütün bir Amerikan tarihi zaten kahramanlar güzellimesi üzerine kurulmuştur.
Ama nasıl kahraman? Teknolojide kahraman. Büyük yatırımda kahraman. En büyük şirket, en uzun demir yolu, en derin maden şirketi. Maddesel ve para getiren bir ücret. Ve fiziki güç. Bizim için çok zor bunları anlamak. Yani şimdi güze tapınmak laf ola beri gelir bir şey değildir o taraf için. Söylemeye çalıştığım da şu. Eğer bir madenciyseniz, madeni ne kadar büyütürseniz, orada kaç bin kişi öldürse ölsün işçi vs. o önemli değildir. Ondan hepsi kanara konur. Başarılı olan madenci çıkarılır. Ve ona öykünecek şekilde ayarlanır, hikayeleştirilir, güzelleme öyle yapılır. Ve bu hikayeleştirmeyi biçimli her yerde kullanırsınız.
Resim de tabi bu hikayeleştirme biçiminde Amerika’da ilgilenilir. Resim de yani resimlerle. Efendim, Hollywood. Ne isterseniz. Filmlere gelmeden önceden başlamış yani o hikaye. Resimler şeylerle başladı. Cowboy resimleri çizdirmeye başladı. Theodore Roosevelt. Öyle başladı. Sonra 1900’lü yıllarda Norman Rockwell de aldı onu.
Normal Rockwell farklıdır ama American sahneleri çizdi. Amerika’yı millet gibi gösteren sahneler çizdi. Toplumsal şuuru belki ortaya koymaya çalışacak. Şimdi Trump’un bugünkü hali 1900’lerin başında Theodore Roosevelt’in halidir. Kelimeler neredeyse aynıdır. Mesela Roosevelt’in bir lafı vardır. Yumuşak konuşaması sopayı elinde tuttu.
Niye? Bu sopayla barbarlar… Kızılderilere işte Çinlilere, Korelilere, Japonlara, Müslümanları dövmek için bu çok para sana lazım. Bu sopayı eline alacaksın ve biz Tanrı’nın izniyle fethedeceğiz. Nereye fethedeceksin? Dünyayı fethedeceğiz. Niye siz edeceksiniz? Çünkü onlar vahşi. Biz medeniğiz ve dünyayı medeniyeti biz götüreceğiz. Şey bu. Ve bunu yapacakken kendinize ait olan unsurları da güzellemesini yapıyorsunuz. O yüzden cowboylar, sümüklü pis nezil heriflerken, kabzumaldır asılların şeylerin. Sırsız atecisi.
Atabindi de koştu da gitti de falan böyle bir şey yok. Silahları bile yoktur doğru dürüst. Bu değil ama batife de edecek asker lazım, kahraman lazım. Ve bu kahramanları da yaratıyorsunuz. Dediğiniz gibi resimle yaratıyorsunuz, filmle yaratıyorsunuz. Şimdi öyle baktığım zaman Trump, hayır Trump eski nüslüme kurdu bunu.
Ve en yakın tarihte, dediğim gibi Nixon’da bunun karşılığı. Nixon sessiz çoğunluk denilen gruba yazdığında. Sessiz çoğunluğun ironik tarafı gerçekten yoksul olması. Buna mukabel Amerikan Dream denilen rüyasını satın almış olmasıydı. Hem de nasıl.
Hani sanki bıraksa, böyle şeyler olmasa, solcular olmasa, derimciler olmasa bak o nasıl başarılı olacak hayatta gibi bir iş. Bu komünizmden niye korkuyor sorusunda burada mı gidelim akşımızın içinde? Tabii komünizmden ödü patlar, hep patladı. Neden? Çünkü komünizm, azınla azın demin söylediğim sessiz çoğunluk denilen
yoksul ve şeysiz kesimlere, işçi kesimlerine hakikaten zincirlerinden başına kalmayacak hiçbir şeyleri olmadığını gösteren, anlatan, ikna eden. Aslında farkındalık yaratan demek lazım. Ya sen ne yapıyorsun kardeşim, baksana hali neyi birinin söylemesi gerekiyordu. Şey bunu yaptı. Bak sizin bunu yaptı. Tabii bu tam can damarı. Çünkü şöyle düşünün, Amerikan ekonomisi, kimsenin aklı fikri falan değil.
Bedava iş gücü üzerine kurulmuştur. Bedava iş gücü. Kölelik. Tabii, tabii bedava iş gücü. Bir de şunu pek anlamıyoruz biz buradan bakarken, Türkiye’den. Şimdi Amerikanın zenginleştiği yıllar, 1600’ler, İngiliz, 1700’ler falan gidiyor. 1750’lerde zaten yollarını bulmuşlardı. Şimdi şöyle düşünün, bir iki üç dört tane temel madde var tükettir maddede. Sütün bunlar. Pamuk, tütün, rom, şeker. Şimdi bu dört maddenin dördü de emek yoğundur Ayşen. Başka hiçbir şeye gerek yoktur. Elinizle şöyle şöyle yaparsın, ekersin ve gider bu. Yani alete gerek minimum’dur. Efendim, pulluklu mulluklu bunlara neredeyse gerek yoktur. İşte elinizde bir bel bir çapa, bunu yaparsınız. İki şey lazım, biri iş gücü, ötekisi toprak. Toprak Kızılderili’den aldınız zaten. Toprak Kızılderili tanılıyorsunuz bedava. Her köle bulduğunuzda satın alacağınız ve getirildiğinde,
her köle de karşılığında bir on dönüm falan Kızılderili toprağa gasp ettiğinizi düşünün. Köleye getiriyorsunuz toprağa gasp ediyorsunuz. Köleye getiriyorsunuz toprağa gasp ediyorsunuz. Buradaki ürünü de alıp ne yapıyorsunuz? İngiltere’ye gönderiyorsunuz. Ne İngiltere? O dönem merkez tabii. Merkez olduğu bir işini İngilizler başka bir numara çöktü.
Tabii bu arada işleyecek fabrikaları kuran da şeyler. İngilizler. Merkez orada. Hoş zaten pamuk gittikten sonra bunu işleyecek makine de yapılıyordu. Yığınmasına izin vermiyorsunuz pamuğun bir biçimde, organize oluyorsunuz onu tekrar işlemek için, bez yapmak için falan filan.
Fakat İngilizlerin bir yaptığı çok ciddi bir akıllı iş vardı. O da şöyle, o da zaten yaptılarından geliyor. İngiltere, büyük Britanya, dere beyleri toplumudur. Bütün Avrupa böyledir ama İngiltere konuştuğumuz için onun özelinde. Şimdi dere beyleri toplumunuz olursanız bunların içinden biraz daha kabacası kral olur.
Ve bu kral bizdeki gibi Hakan’da, Kaan’da, Başbuğ gibi ahlaki değerlere olması gereken, sahibi olması gereken veya belirli töreyi ayakta tutması gereken falan biri değildir. Ve her bir dere beynin kendi menfaati için çarpışması doğal kabul edilir. En önemli tarafı da budur bu işin. Bozgunculuk sayılması. Kendi menfaat derken kişisel menfaatinden söz ediyoruz. Gayet öyle, kendi menfaati tabi ki. Ve tabi ki köylülerini kullanarak. Yani şimdi mesela biz Selçuklu Fetret Devri zamanını hatırlayın. İşte Germiyan oğulları şunlar bunlar falan. Doğu Kadir oğlu o da. Dürüdükleri hüzünle karşılıyoruz bize o Fetret Devri’nin aman ya bir an evvel bitmesi gereken. Tabi tabi. Orada öyle değil. Şimdi şöyle düşünün o dönemin devam etmiş olduğunu düşünün. Yani Anadolu devam ediyordu öyle padişahın birtakım adamlar. Ve bu arada hayal edin bu arada da Osmanlı’nın, Osmanoğullarının, Aynedan’ın kıpırdadığını düşünün.
Bu adamlar sürekli pazarlık halinde olurlardı. Niye aldık neyi verdik falan. Sürekli pazarlık ve kavga. Ve burada şeyi de yoktur dediğim gibi. Bir kınanacak bir şey yoktur. Böyle kabul edilir bu. Amerika’yı kuran da bu İngiltere’nin o derebeğe kavgasından yola çıkıyor. Şunu görmek gerekir. Devlet dediğimiz zaman bizim anladığımız anlamda il, töre.
Hakan. Halk ya da… Onun şeyse kapsayıcılığı, korumacılığı. Hani Devlet Başı Kuzgun Leş’e falan içimizden söylediğimiz şeyler. Şeyleri işlemiş, kültürümüze işlemiş. Bu yok. Şimdi olmamasının başka tezahürleri var. Ne? Para getiren her işe atlıyorsunuz.
Niye? Çünkü şerket gibisiniz ya. Sömürgecilik, müstemleke. Ve bunları siz farklı farklı anlamlarda da kullanıyorsunuz. Aslında biz mesela sömürgeciliğe bakarken gidip diyoruz ki Fransa, X yeri Gabon’u sömürdü. Hollanda gitti, Endonezya’ya sörüm, İngiltere gitti, Hindistan’ı sömürdü. Aslında bu doğru bir analiz midir? Vallahi ben orada biraz daha dikkat ettim. Siz sömürgecilik hiç kullanmıyorsunuz. Hep müstemleke. Ben orada farklı düşünmeyi yeğliyorum. Şöyle, iskan müstemleke, oradan düşünün iskan müstemleke aynı köktür malum. Bir grup insan gidiyor, bir yeri iskan ediyor. Orada bir müstemleke kuruyor. Şimdi bu farklı bir şeydir. Karıştırmamak lazım. Bir de gidiyorsunuz savaşarak kalıyorsunuz, oturuyorsunuz işte.
Bu ayrı bir şeydir. Müstemlekeler eninde sonunda sömürür mü? Evet. İkisi de sonuçta. Sömürür mü? Evet. Ama hangisine ne demek lazım, başında görmek lazım? Avrupa’dan Amerikan kıtalarına giden, ilk gidenler diyelim, onlar Avrupa’da yaşayamadıkları için oraya gittiler zaten. Bu bir vakadır. Bulabildikleri her şeyle binip gittiler. Kötü kötü gemiler, bunlar falan diye düşünebilirsiniz. Doğrudur. Aralarında her zaman bir alüstokraflı, çubk falan vardı. Ama esas mesele Büyük Britanya’da yaşayamamaktır. Veya Avrupa’da yaşayamamaktır.
Neden? Bir tarafta Kıta Avrupa’sında Katolikler, bu tarafta Anglikanlar. Ki Anglikanlar ile Katolikler arasında fark yoktur. Anglikanların sadece papası aynı değildir. Kendi papaları vardır, o da kraliçedir zaten. Yani böyle bir kilise farkı bu. Şimdi bu sebeplerden doğru oraya giden, orada yaşamak zorunda kalan insanlara, sömürgeci demek tuhaf. Yani o durmak gerekiyor orada diye düşünüyorum.
Ama öbür tarafta mesela İspanyollar var benzeri iş yapan. İspanyolar için söyleyemiyorsunuz. Çünkü İspanyollar yerleşmiyor, ötekilerin yerleştiği gibi. Bunlar yerleşmeye gidiyor, iskan. Evet, o yüzden bu müstemleke ve sömürgeci arasında… Hayır, bak lazım diye düşünüyorum. İskan hikayesi var. Kitabınızda ilginç tabi bu pencerelerde açtığınız notlardan birisi Hollandalıların şirketleri. Sömürgeleştirme konusundaki İngilizlerden daha acil oldukları. Daha erken başladılar. Mesela bizim Avrupa tarihini falan okurken de biz bu işleri çok dikkatli, özenli okumuyoruz herhalde çok. Bu başlığı biraz açmak istiyorum. Tarihi biz öğretirken, okullarda da hep siyasi iş eden yola çıkarız aklımız sıra siyasi tarihde. Onun sonunda kim yedi, toprağı aldı, verdi. Araştırdık şurada beşmek an antarşması oldu bilmem ne oldu.
Şimdi bu tamam da bu olayın vermez. Gözünüzün önüne getirmenizi engelli yok. İçtelleştiremiyorsunuz tarihi. Şöyle size söyleyeyim, mesela Magna Carta diye tutururuz. 1200 bilmem kaç? Demokrasinin beşiği falan. 1201 müdür? O civarda. Magna Carta, işte dünyanın ilk anayasası falan. Hayır efendim, az önce söylemeye çalıştım.
Derebeği derebeği derebeği kral. Herkes birbirini yiyor toprak için. Bir anlaşmadır yaptıkları. Ve de krala da bizim toprağımıza dokunmayacaksın falan gibisinden bir anlaşmadır. Bu bir anlaşmadır. Şimdi demokrasiyle falan ilgisini bulabilmek için gerçekten iyi bir halk, bir ilişkilerci olmak lazım. Ya da propaganda.
Hani benzeri şeyler bütün İnstagram’da, imparatorluk tarihlerinde vardır. İşte bizde daha şurada üç gün önce Sened’i İttifak böyle bir şeydir. Yani oturursunuz Ayan’la, Ayan’ın bitik anlandığı zaman. Talepleri arttığı zaman. Talepleri arttığı zaman. Şu veya bu nedenle tam karşılığı bitik anlanmak aslında.
Çünkü o bir yerlerden güç elde ettiği zaman. Kıpırda. Öyle durumlar olmuştur ki, hele de İngiltere tarihinde. Biri de derebeğilerinden birisi ikisi falan. Kendi yenemediği, gücü yetmediği zaman baş etmeye, kralla veya bir başka derebeyle. Fransa’dan şuradan buradan şey istemiştir. Destek yani. Ama öyle böyle de değil. Efendim Normandia’ya dükü, Bilemek gel, buraya otur ve bizi sen yönet, bu adamı at. İşine gelmediği zaman kendi kralını gönderip başka bir kralı kendi ülkesine davet edin. Evet de böyle oldu. Senelerce, yine bunlar konuşmadığımız şeyler. İngiltere’de senelerce Fransız hakimiyeti vardır bu yüzden. Fransızlar geldi, oturdu ve götürdü.
Ve İngilizce dinin içinde dünya hakları Fransa kelimi olmasının sebebi de budur. Birkaç yüzyıl yani bu şaka gibi değil. Değişik hanedanlar falan. Sonra bu hanedanlar tekrar İngiliz asilleriyle evlendi, şu oldu bu oldu. Ama mutlaka bunu, bu derebeylik olayını, bu feudaliteyi gözden kaçırmamak lazım. Eğer feudalitenin nasıl işlediğini biz anlamazsak, biz bu tarihin içinden çıkamayız. Aslında bu güne de doğrusu bir unsur feudalite, bir ikinci unsur da şirketler yani ticari şirketler. Mesela işte Hollanda’nın Doğu Hindistan şirketi. Şimdi şirketler derken bakın şöyle düşünün. Feudalite genaslı. Adam para kazanacak şirket kuruyor. Şirket kuruyor. Bir şirteyin ortağı. Kim?
Derebeğin kendisi ortak. Kraliçenin kendisi ortak. O Hindistan şirketi İngiliz şirketine de Kraliçenin kendisi ortak. Ortaktır. Burada da Hollanda Kraliçenin kralı ortak. Tabii canım. Artık o zaman kim değilse. Tabii ki. Şimdi şunu anlamalısınız. Yani biz iş adamlarıysız diyelim. Siz ben işte kulaklaştığınızın Seyfi Hoca burada olsaydı. Biz iş ortağıyız. Şirket kuruyoruz. Ve bu şirketlerden de pay alıyoruz. İngardan pay alıyoruz. Şimdi yalnız bu şirketleri gönderiyoruz. Nereye gittikleri belli değil. Belli dilden anlamı geldi. Dünyanın dört tarafına gidiyorlar. İşte bilinen yer var, bilinmeyen yer var falan. Peki ne oluyor sonra? Sonra biz gelin üçümüzde oturuyoruz. Diyoruz ki bunlar savunmak lazım. Dışınlanın yanına bir de şey verelim. Askeri güç verelim. Diyorsunuz. Onu da katıyorsunuz. Bir süre sonra o yetmiyor. Şirkete askeri gücü kendisi sağlaması için izin veriyorsunuz. Sen manyak yetmiyor şirkete diyorsun ki tamam nereye gidiyorsun sen Kalkütü’ne. Peki o zaman Kalkütü’ye vergi koy. Şirket vergiyi koyuyor. Aslında yönetiyor gittiği yeri. Yönetme yetkisinin bir şey.
Sizin erişemediğiniz yeri CEO’su. Bu şirketin sizin adınıza yönetiyor. CEO’yu bir de şey yapınca düşünün hemen yapıyorsunuz zaten. Lord falan işte. Şövalye mumali. Bu böyle bir işleyiş. Bunu böyle dağıtıyorsunuz. Tabii siz bu Hollanda şirketini anlatırken. Dört asır önce 70 bin insan. Hollanda’nın üç kişi yok. Belki daha fazla şirket vardır.
İstin diye şirketleri dedikleri. İlki bunların Hollandalı. Hollanda şirketleri. İngilizler buna evkülerek yaptı. Daha da iyi ve büyük yaptı. Daha büyük yapmadı ama daha uzun soluklu yaptı. Fransızların da var. Hatta Rusların vardı bu şirketleri. Bu şirketlerin çalışma biçimi de böyle. Şey ortak. Kral veya kimse. Nerebeyliler filan onlar ortak. Şeyle korunuyor. Askerle korunuyor. Varsa siz asker veriyorsunuz yoksa gittiği yerden. Asker yapıyor topuyor. Hemen bir örnek. Çok uzun işler tabii ama. Mesela İngiliz Hindistan ordusundan bahsedilir. İngiliz Hindistan ordusu nedir bilmiyorsunuz. Bu şirketin Hindistan’da. Ama kimler? Tamamen Hintliler.
Tamamen Hintliler başında İngiliz subayları. Ve oradan bir ordu kurmuştur. Ve de bu ordu kraliçenin sağ tarafında oturur. Anlıyor musunuz mesele nasıl bir şey? Tabii büyüklüğünü bunların küçük olmadığını büyüklüğünü anlatmak için. Onu ben rica edeyim siz söyleyin. Ne kadar büyük bir tarihi de söyleyin. Bakın. Yaklaşık olarak 1600’lü yıllardan söz ediyorsunuz. Bakın 1600 demek ki geri giden 400 yıllar.
400 yıl önce 70 bin insan. Hollanda Doğu Hindistan şirketi ilk hisse senedir çıkartan şirket olarak da aynı zamanda kullanıyorsunuz. Devletin Hint okyanusundaki çıkarlarını korumak şirketin en büyük şeyi de bu hani bir diğer taraftan. Bu şirketin büyüklüğünü de 2017 rakamlarıyla CIROS’a itibariyle Japonya ve Almanya’nın gayri safi yurt içi haslasının toplamı kadar olarak. Rica edeyim devam edin. Ayrıca Apple ile falan kıyaslaması vardır orada. Bugünün Apple, Microsoft, Amazon, Exxon Mobil gibi şirketlerinin toplamına eşit. Apple Vox’un tepe değerinin %11’i kadarmış bu Vox şirketinin. En çok pahalı olduğu yer tepe değerinden kasıt o. En pahalı olduğu dönemdeki hali.
Hali %11’i kadar Apple yani daha küçük ondan değil o kadar büyük. Para için yapmayacakları yoktu diyorsunuz. İşçi sömürüsünden soykırım, kitle göçleri, kitle teşhirleri, 50 bin can alan bir köle ticaretini yönetiyorlardı bu Hollanda şirketi.
Amsterdam romanın görkemini tutturamasa da kurulduğu tarih 1602, battı tarihi 1799’a kadar 200 yıllık süreçte sayısız insanın canına kıyar. Şimdi bir durun. Niye anlamakta zorluk çekiyoruz bu batılıları? 200 yıllık bizim bugün şirketimiz yok. Bizim en babası kaç bekledir kaç sene topu topu. Bugün mesela 10 Hollandalı zenginlerden 4 miras yedi diyorsunuz.
Evet. Bu mirası taşıyor. 1500’lerde başlıyor tabii Hollanda, Karayıplarda başlıyor. 1602’de İn Tokyan’ı sunuyor haraca kesiyor. Hani uzunca bir süreçte 1664 dedi İngilizlere kaptırıyor üstünü. Yani böyle bir şey var. Şimdi bunu niye anlatıyoruz Amerika’yı kurarken? Çünkü bu insanlar gelip New York’a, Amerika’nın kuruluşunda eşit oluyor.
Batıyı Batıyı anlamalısınız diyor falan. Nihayet kokuşuk bir adaydı Menehtin. Bakmayın siz bugün beton yağınıdır. Onlar da üç kuruş beş parayı aldırır ama daha da fazla bir şey yetmezdi büyük ihtimalle sinek minek falan. Böyle bir yerdi çünkü. Neyse anlamamız gereken. Bütün bir batı olayının 1500’lerden itibaren bu anlayış üzerine kurulduğudur. Bunu o yüzden tekrar tekrar söylüyoruz. Ve böyle bir anlayış üzerine kurulu bir medeniyetin özel yükse falan niye saldırdık ne kadar sahip çıktığını anlamak zor değil. Bunu anlıyorsunuz, sizleri de anlıyorsunuz. Niye anlıyorsunuz? Çünkü sizin bütün bunu yapmak için Allah’ın onayladığı bir sebebinizin olması lazım. Peki bu nasıl olacak beyazsınız ya böyle bu güzellemeyi çıkartıyorsunuz. Ve aynı süreçlerde İsa Mesih sarışın ve mavi gözlü olmuştur ikonlarda. Yan yana koyduğunuz zaman bunu görürsünüz. Yani İsa Mesih inayet Nasıralı bir çocuktur. Araç çocuğudur ama İsa Mesih’in de değişmesi söz konusu. Sonunda mavi gözlü akça pakça bir biri olur çıkan ikonlarda ve şeylerde. Şimdi beyaz adamın misyonunun nasıl gelişeceğini görün bu şeyin güzellemesi. Edebiyat ve plastik sanatlar güzellemesidir. Bunu bu hale getirir ve döndürür ve satar. O yüzden hiç şaşmamak lazım.
Trump’a gelinceye kadar, bugün de orada bir mesele yanlış gitti. Bu vahşi esmer ekiplere Yahudiler de dahil tutuldu. İdi. İki Niyasa Vakı şey der zamanı falan. Onlar da ikinci sınıf. Sınıf kabul edildi. Yeni yeni bir palazlanıyorlardı.
Buna dikkatinizi çekerim Trump. Onlara da karşı bir şey. Trump. Çok tuhaf. İki tarafla oynuyor şu anda. Ama kudüsü başkent yapan da yine Trump. Vedamadı da Yahudi zaten. Olaya bakın. Öbür taraftan sizden bunun fiit tarihini biz bir konuşmuştuk. Bana sormuştunuz Hilary kazansa ne olur falan diye de ben size Allah korusun daha beter olur demiştim.
Tabii de Hilary ve ekibi bir temele ayak basmazlar. Hümenizm, insan hakları falan gibi bir sürü ne kadar ne kadar laf vardır. Fakat aslı ve temeli bu olmadığı için ne zaman kim alıp ne zaman satacakları belli olmayan bir şeydir. Amerika’nın temeli ve aslı. Yani ülkenin temeli bu olduğu için bu Hilary’nin falan gibi tavırları daha kaypak bir zemin ortaya koyuyor. Daha kaypaktır o zemin.
Yani bu kadar kaypakt değil bu zemin. Sanki. İleri gidiyor geri gidiyor, bağırıyor, çağırıyor falan filan. Fakat döndüğünüz zaman şeyi de anlıyorsunuz. Yani nereye döndüreceğim ben bu işleri dediği zaman nereye döndüreceğim hakkında insan üç aşağı beş yukarı bir fikri oluyor. Bu mercantilizm.
Mercantilizm, belirli bir ülke vatandaş grubu için, çünkü bir yerde kısıklamanız gerektiği için. Kendinize yontma işidir karı. Ne yaparsınız yaparsınız kendi insanınıza yontarsınız. Karşı tarafı iştep saldırmamak gerekirse. Mercantilizm’de bu iş böyle işler.
İngiltere daha önceden de Hollanda tabi bu işin peri. Yani girer, sövülmek ne demek yani keser biçer, alır ve yapar. Hiç unutmayın Çin afyon savaşları. Çin afyon savaşları gerçekten inanılmazdır. Yani afyon içmiyorsunuz diye Çinlilerle savaş yaptılar ya öldürdüler. Binlerce Çinli afyon satamıyoruz diye.
Kaçatçılık şu bu. Ve Amerikalılar bu işe dahil olmuştur. O gittiğiniz zaman ne yok, o muhteşem menaların sahipleri parayı oradan. Çin afyon savaşları. Tabi tabi. Yani Batı’nın o çok zenginliğinin, servetin altında birçok ulusun cesedi var. Gayet tabi canım. Denden ulus diye.
Bakın Tayriye’ye birkaç yerden bakmak lazım. Kendine saydığın ulus diyen kimdir ona da bakmak lazım. Ben Türkler’in bir yere kadar söylediğini düşünüyorum. Ona da Orhan Arap bebelisinden falan anıtlarından falan yola çıkarak söylerim. Türk Türk ilinden bahseder. Türk lükten bahseder. Biliyorsunuz bütün işte gök yarıldıkça falan. Yani bir bir bir bir kavim bir kavram bir akrabalık ortaya koyar. Kızıl derilerde de vardır. Asya bir bütün vardır. Şimdi bu tarafa baktığınız zaman onu görmüyorsunuz. Tarihi gelişmesinde dere beyleri dediğim gibi dere beyleri içinde hiç fark etmez. Etmediği gibi bütün bir Avrupa bugünkü aileyle iç içe evlidir. Kıbrıs harekatı sırasında Askeri Cunta Kralı koman. Kostantin II. Kostantin’i koman. Askeri Cunta malum. İkinci Kostantin’in gittiği yer neresidir? Danimarka çünkü şey kardeşi orada. Kız kardeşi orada evliydi. Kraliçenin de eşi sonuçta Yunanistan. Ondan sonra ayrıca kendisi çember çevirirken kraliçenin bugünkü kocası ile onlar orada.
Ve şöyle görün yani ikinci çarşı ikinci Nikola komiserlerin vurduğu, komünist komiserlerin öldürdüğü. Ya şeyse kuzeni kralıdı kralıdı İngiltere’de. Ve adamın yardım mektuplara cevap vermedi. Bıraktı öldürdü öldürdü o adam çünkü işine gelmiyor da o noktada.
İyi mi yani bu hanedan ilişkilerini çok iyi. Aristokratik ilişkilerini gerçekten iyi bilmemiz lazım çünkü bunlar yaşıyor. Bugün de hala. Tabii tabii yaşıyor. Tabii yaşıyor şeye kadar sınmış durumda. Yeni parti kuruluşları. Tabii bu Avrupa sahanın yükselen tren. Tabii tabii Avrupa sahanın Avrupa solu, Avrupa hipiliği filandır filandır bunlar burada.
Uçları burada. Şimdi bizim için çok zor çünkü biz tevhide inanırız. Üçlemeye değil daha oradan başlar. Biz tevhidi amenlere teşne insanlarızdır. Hiç sevmiyoruz öyle dağıldın gittin geldin falan yani. Bu bizde en korkutucu tarafımızdır Ayşen. Birlik, birliği olan düşündüğümüz. Elbette en korkutucu tarafımızdır. Milletin ödünü patlatırız biz.
Çünkü hakikaten kol kola giriveririz. Ve ne zaman gireceğimiz belli değildir. Böyle bamtellerimiz vardır. O bamtelleri dokunmayacağız. Bu da bizim millet genetiyemiz tabii. Her zaman bizim direnişimiz bilinçli olmaz. Ama geriye dönüp baktığınız zaman niye hayır dediğimizi çıkarabiliriz. Zannediyorum biraz uzakta kalmış gibi görünse de. Niyakattan şikayet edip duruyoruz ya. Evet.
Evet ilişkisi vardır bu banteli ikenyosuyla. Niye? Dağılmamak devir. Nasihat damlalar da bütün bu başlıkları detaylı bilgilerle veriyorsunuz. Okumak isteyenler ilaki oradan okuyabilirler. Vallahi okumak zorunda Türkiye. Artık bunun çaresi kalmadı yani. Bu yazdıklarınızla başka bir tarih yazıyorsunuz. Yani aslında başka bir Batı tarihi ve Amerika tarihi yazıyorsunuz. Amerika’yı anlamak bu noktada da bizim için önemli. Çünkü işte bugün içinde yaşadığımız birçok sorunların içinde önemli bir sebeb aktör, etken eleman ne dersek diyelim. Ben bunu okurken aynı zamanda haberlerde bir dikkatimi çekti. Irak’ın altyapısını elektrik altyapısını şu anki Irak’ın elektrik altyapısını Genel Elektrik Şirketi yerine… Hayır vermemişler. Hayır vermemişler. Haber vermişler.
Bir Alman şirkete verdiler diye Amerika, Irak’a büyük bir halk ayaklanması filan büyük bir operasyon üzerinden birtakım haberler çıkıyor. Şimdi bunu burayı okuyunca 400 yıl önce, 300 yıl önce, 200 yıl önce ki şey aslında o şirketlerin, şirketlerin korunması,
devletin şirketleri korumak için askerlerini, ordularını göndermesi hani bütün bunun aslında bugün de devam ettiğini görüyor. O nedenle bu programda bunu özellikle biraz konuşmak istedim. Cinden Efendim şunu hiç gözden kaçırmamak lazım.
Birinci Erdem’in para kazanabilme becerisi olduğu bir toplum hayal etmeye çalışın. Para kazanabilme becerisi her şeyin üstüne yani. Ve yoksulu da rahatlıkla tekmeleyebildiğimiz bir şey düşünün. Ruh halini ve vicdan yapılanmasını düşünün.
Şimdi o parayı yapabilen adamın burada da ters liyakat işlemince, o parayı yapan adam başka şeyleri yapmaya mümkeder olduğu varsayın var. Trump’ın seçilmesinin nedeni de odur. Şeyden gelmiş güya işte. Çok zenginin ve serveti var filan. Serveti var filan ama o onu yapıyorsa burada bunu yapar gibi bir hava var.
Şimdi şu çıkar ortaya. Bir Amerikan politikacı için servet sahibi olmak artı falan değil, eks falan değil. Hem oraya gelirken artı falan. Hem orada servetini arttırıyorsa daha da artı falan. Böyle bakın olaya. Bir de Türkiye’yi düşünün. Ödümüz patlardı tüsiyat mı tüsiyat, savancı babancı şeye girseydi. Siyasete girseydi. Siyasete girseydi. Aman Allah para babaları aldı malı götürür diye kıyameti koparttırdı. Doğru mu?
Korkardık şu veya bu. Ha. Tersi olduğunu düşünün. Şimdi ve bu insanlar şeyini hep söylerim. Haliburton şey şirketi, petrol şirketi. Irak. Eee? Ceo’su bu başka yardımcısı. Bakar mısınız? Tabi Blackwater’ın abinin kız kardeşi. Eğitim bakanı yani Amerikada.
Böyle bir arka plan düşünün. E tabi ben orada Blackwater şirketine izin vereceğim. Yol açacağım ki gelsin benim petrol şirketimi orada korusun. Ay ne oluyor diye bir bakarsınız bütün Amerikalı askerler orada. Yani Pentagon’ın çok mu haberi var zannediyorsunuz? Oradaki. Olan biten yapılan. Olan bitenden ve oradaki Amerikan askerlerinden. Allah bilir sayısını bile doğru bilmiyorlardır.
Çünkü nihayet özel şirketlerin askerleridir. Kaç kişi aldı kaç kişi çıkardı nereden bileceksiniz? Türkiye’den paybi için bazı mesleklerde dergi açırmak çok kolaydır malum. Orada olmadığını mı düşünüyorsunuz? Düşünüyorsanız çok naifsinizdir derim. Düşünmüyorum. Düşünmüyorum.
Ama özgürlük, demokrasi falan gibi bütün bu kavramların ışığında batıya bakmanın çok… Sakın ha. Sakın ha. Bugün ihmal edebilir nasihatinde böyle söyleyelim isterseniz. Evet. Yani şöyle kavramlara dikkat. Yani bizim isim verdiğimiz kavramlar değil ile onların isim verdiği kavramların örtüşme ilgili bilmemiz lazım. Bu bir. İkincisi bu düzgün Türkçe demek. Türkçesiz bu iş olmaz. Özgürlük dediğiniz zaman neyin özgürlüğü diye soracaksınız. Neden özgürlük? Çünkü bunun malum olumsuzluğu olumsuzluğu vardır. Bir şey yapma özgürlüğü yapmama özgürlüğü. Düzgün Türkçe. Ve beyin detoksu hep onun. Zeyin detoksu. Öğrendiklerimizi şöyle bir geriye çekin. Yeniden. Doğru mudur değil midir? Bakmak yeniden şekillendirmek. Bugünlerde buna daha da ihtiyacımız olduğunu düşün. Daha da olacaktır. Biz kendimize yapışırsak bu işin içinden çıkarız ama kendimize yapışmamız lazım ki. Bugünlük bu kadar diyelim. Çok teşekkür ediyorum. Estağfurullah.
Bir de ihmal edilebilir nasihatler de bugünlük bu kadar. Haftaya yeni bir konuda görüşmek üzere. Hoşçakalın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir