"Enter"a basıp içeriğe geçin

İhmal Edilebilir Nasihatler | Kadına Şiddet | 30. Bölüm

İhmal Edilebilir Nasihatler | Kadına Şiddet | 30. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=wY-fEzd5fJc.

Merhabalar efendim, İhmal Edilebilir Nasihatler’de Alev Alatlı, Süleyman Seyfi Hocamla birlikteyiz. Geçen hafta programa Bir Bir Gül koymuştuk.
Şiddeti, özellikle kadına yönelik şiddeti doğuran etkenleri farklı bakış açılarıyla ele almaya, anlatmaya, aktarmaya çalıştık. Bugün o virgülden devam edeceğiz. O yüzden bir önceki programa bakmanızı öneririm çünkü bugün aslında konuştuklarımız bir önceki programın devamı niteliğinde. Geçen programda hocam Türk erkeğinden cowboy olmaz demişti. Şimdi öncelikle ben bunu bir sormak istiyorum.
Neden Türk erkeğinden cowboy olmaz? Bir diğeri de Türk erkeğinin annesiyle olan ilişkisinin altını çizmişti. Bugün bu programda bu iki soru üzerinde artık olarak duracağız. Buyurun hocam. Batılıların bu konularda çok araştırma yaptığını biliyoruz. İşte anlaşılan öyle mi? Sosyaloklar. Her üniversitede mi? Her üniversitede. Her üniversitede işte. Hep. İşte anlaşılan sosyaloklar, psikologlar vs. vs.
Çok kötü niyetli değil. Elbette bir şeylerle çıkıyorlar ortaya falan ama görmemiz gerekenin orada pişen, kotarılan kriterlerin bize ille de uymadığı. Doğru mu hocam? Ve çoğu zaman ben şunu görüyorum. Yani biz sürekli haydi ise burada… Çok plastik çalışmalar. Çok. Ve yani böyle olmalıdır diye birisi akşam kesiyor. Yetmiyor ki bu akşam devam ediyor.
Onun söyledikleri uyarınca tedbir alınıyor ve o tedbirler pos. Bir işe yaramıyor. Olmuyor. Şimdi öyle olunca kadın ve erkek dediği zaman Türkiye’de bizim erkeğimiz neye benzer? Tabii ki bu çok büyük bir genelleme. Genelleme olduğunu bilerek konuşmak lazım. Kadınımız neye benzer? Ve tarihin bugününde, bu kesitinde. Bundan bin sene evvel böyleydi. Bin sene sonra şöyle olacak falan. Şöyle bir bakalım.
Şimdi ben böyle bakmaya çalışanlardan bir tanesiyim. Ateş düştüğü yeri yakar. Yani ne kadar siz teoriye boğun, karlamlar vesaire daha hiç şudur budur. Ama sonuç bu çocuklar ölüyor. Teşehan bilir. Yani kadınlar ölüyor yani. Demir bulutun, çocuğunun odudur. Allah aşkınıza yani insanın yüreği daralıyor. Bu nedir yani?
Şimdi öyle olunca hakikaten ateş düştüğü yeri yakar. Bu bir fasıl. Şimdi ben baktım zaman kesit de Türkiye kesitinde neyi gördüğümü söyleyeyim. Hocam, şey yapın, düzeltin veya başka şey yapayım. Bireyselleşmenin batı ayarına gelmediği noktadayız. Bu bir. Bunun ayarına gelmediği derken Türk erkeği de bireyselleşmemiştir. Yani şöyle her şeyi bir yana bırakıp kendi işine bakacak hale Türk erkeği gelmiş değildir. Bunun bir sürü yerde görebiliriz tezahürlerini. Mesela tek başına yaşayan Türk erkeği. Parmakla sayılacak kadar azdır. Kendi evini düşüp kendi gedinde oturan Türk erkeği. Bir de acırız zaten yani. Vahyalık’ın tütününü nasıl yapıyor falan diye. Şimdi ikincisini söyleyeceğim. Yani bu bir bunu yapmaz zaten. İki, böyle bir şeye kalkışan, buyurduğunuz gibi her zaman bir talihsiz zorunluluktan dolayı böyle bir noktaya düşmüş gibi olur. Ama ben ömrümde bu yaşıma geldim, bu kadar erkek tanıdım. Bir tek adam gördüm, o da batı eğitimliydi. Hakikaten kendine ev yapan adam gördüm. Hayır, ben kanepe’nin o rengini sevmem, bu rengini sevmem diyen bir tek kişi.
Ve gidip bunu alıp yapan tek kişi. Şimdi bu tür bir kopuş aileden ve bireyselleşme söz konusu değil. Bunun bir başka tezahürünü şeyde görürsünüz. Çünkü kopartmadan bağlantılarınızı belirli bir sahada parlayamıyorsunuz. Tabii. Niye matematikçi çıkmaz? Nereye çıkacaktı?
Turin 5000 sayfa sağlama yaptı, bir şey çıkarttı. Turin gece evi uğrayan biri değildi. Aynı şey Tolstol. Tolstol hayatına bakın, kendisi gariban tek başına bir yerlerde öldü falan. Ha böyle olmalı mı? Ha şimdi ben zaten bunlara değmediği kanısında olan biriyim. Nasıl yatmam, neler açık okursunuz. Buna değmediği kanısındayım ama bu da bir vaka.
Bir kere erkeğiniz böyle, erkeğiniz evine düşkündür. Melaike gibidir dediğimi hatırlarsınız bir yerde. Evet. Ve şunu söylerim, mesela boşanmalarda erkek kadın atmaz. Hep kadındır. Bakın istatistikler orada da. Batı eğitimler için de geçer. Şimdi yeni böyle bir vaka duydum da. Batı eğitimi batıda yaşayan erkeklerimiz böyle. Hep kadından bekliyor boşanma talebesini. Öyle, bakın bu şimdi sapma.
Bekliyor değil, yapmaz. Bekliyor falan diye bir şey söz konusu değil. Çünkü onu o zaman şeyden dalayı gibi yani beceremediği için gibi düşünüyorsunuz. Ben öyle düşünmüyorum. Ben her şeye rağmen babalık kavramını kolay bırakamadığı kanısındayım. Bir evin mesuliyeti, bir şeyin götürülmesi vs. vs. Şimdi bu tarafı var.
Bir Türk erkeğinin yakıp yıkma gibi bir artışı geride bırakma toplumu gibi bir şey. Çok zor. Niye delikanlılar Türkiye’de, burada bir sürü delikanlı var şu çekim ekibinde. Niye bu çocuk mesela genç çocuk sırtına çantasını alıp bütün Türkiye’yi gezmez? Bırak onu. Niye atlayıp bir gemiye, birçoğularak bilmem ne olarak bir yere gitmez? Niye bizimkiler hiç gitmedi?
Peki bir Türk erkeğinin annesiyle ilişkisi nedir? Ve geçen sefer hocam da söyledi. Bizim konuştuğumuzun aksine erkek kadın ilişkileri anne oğul ilişkileridir öncelikle. Arkasından baba kızı olur. Böyle bir şeyimiz var anne oğul ilişkisi. Şimdi anne oğul ilişkisini tanzim eden oğul kodlar var. Bir sürü kodlar var buna şey dahil. İslami kodlar dahil.
Bizim gelişimiz de zaten böyledir. Yani cahileye dönemi Türkler diyeyim, kadın da zaten hep eşitlemişlerdir. Bu böyle bir şey. Niye bilgi halinde karısı ile birlikte oturur? Baciya’nın kurumudur nedir? Bunları araç, zaten araştırmıyoruz ve bence bizim evimizi yıkan şeyler bunlar. Çünkü kodlar gelir. Gelir sizi hiç beklemediğiniz yerde bulur.
Şimdi bütün bu böyle olunca Türk erkeği ailesiyle hareket eder. İster anne babasının esas o ailesi veya kendi kurduğu ailesiyle birlikte hareket eder. Cowboy olmaz. Niye? Cowboy derken yalnız, girişimci. Şimdi söyleyeceğim size yani Cowboy dediğim. Yani Cowboy’a kod olarak verdiğiniz anlamlar ne? O özenir ama olamaz. Olamaz. Özenir ama.
Cowboy ile bir kere yalnızlık demektir. İki bahçenizi, tarlarınızı tek başınıza korumaya ve kurtarmaya yeterlilik duygusu demektir. Daha da önemli silah demektir. Kızıl deli geldiği zaman çeker vurursunuz. Şimdi hani efendim biz temlekeciler falan filan deriz ama o temlekeciler silah zoruyla alır. Kadın yoktur arada. Sonradan kadınlar devreye girer.
Şimdi ben böyle baktığım zaman, üst üste koyduğum zaman bu toplumun ata erkeli olmadığını düşünürüm. Ana erkeli olduğunu. Bu nedenle işte bir önceki programda da soruyuyle… Ata erkeli olmadığını düşünürüm. Kadınların belirleyici olduğunu düşünürüm. Kodları belirleyici olduğunu düşünürüm. Ve bu açıdan baktığım zaman da iktidarda olduklarını ayrıca düşünürüm.
Peki annesiyle uzlaşmaya çalışan ön insan derken, yani burada aslında ön insan olarak tanımlama sebebiniz ne? Fıtrat olarak erkek kopup gitmek isteyendir. Avcı toplumdan mı? Denizler üstünde. Rüzgara doğru. Gitmek isteyendir erkek. Bırakın çünkü erkek gitmek isteyen bu böyle bir şey.
Şimdi çelişkiye bakın ki kadın da ocağın koruyucusudur. Evi tutmak ister. Çünkü bu çekişme hep olur. Bu çekişme hep bir biçimde vardır. Kim galip gelirse. Ona göre belirlenir. Anneniz melek gibidir. Öyle mi işte beyaz tülbentler takmış bu. Kırmayayım diye, üzmeyeyim diye.
Onun kodlarına uyduğunuz izlemini vermeye çalışırsınız. Ama onun kodları da çok önemlidir. Çünkü kendine benzeyen birini seçmeye de kalkar, size karı olsun diye. Problem budur. Benim babam bana nefes aldırmayacak. Kocayı da seçecek. Öyle mi? Sonra ben bundan şikayet edeceğim. Ama aynı şeyde annem kızı çok uygun olan çocuğuna yapıyor. Nasıl iş bu? Bir duralım yani nereden?
Ama tabi bu anne figürü de değişiyor. Başka bir şey, modern top. Kolay değişmiyor. Kodlar geliyor. Anne figürü değişiyor diyorsunuz. Kodlar geliyor. Tabii ki değişiyor. Mümkün mü hiçbir şey değişmiyor. Bazı şeyler dönüşüyor mesela. Şimdi ki erkekler muhakkak eşlerini daha çok kendileri seçiyor. Daha evvel anneleri seçiyordu. Anneleri de o çocuklarına yeni bir anne seçiyordu aslında.
Şimdi ne oluyor? Kalkıyor belki ortadan ama erkek… aynı kod üzerinden annesini arayarak seçiyor. Yani… bir başkalaşma var değişmeden ziyade. Tabii yani… annesinden… beklediği şeyleri… karısından bekliyor. O olmayınca çıldırıyor. Zaten potansiyeli. Şiddetin potansiyeli de bu. Ben de burada olduğunu gördüm.
Ve onu ayar alanda bekliyor. Türkiye’nin evlenince de annesiyle kurduğu ilişki kendi eşi üstünden bu sefer. Devam ediyor yani. Aslında değişen o kodlar ve değerler de aktarılıyor. Bir şekilde kendi ailesine, kendi eşisine. Ne bekliyorsa… Tabii geneldeyiz. Elimde adam gibi veri yok. Bir öfkem de olmadığına… doğrusu olmalı çünkü. Bu kadar psikolojiniz var, sosyolojiniz var, üniversiteler var. Polisiniz var. Yani bunu niye bilemiyoruz? Bu beni canımı sıkıyor. Başka bir tarafı. Ama Türk erkeği annesinden beklediğini karısından bekler. Ve iş öyle bir hale gelir ki… Bakın bugün açın televizyonlarda… kaynanalar ve gelinden yemek pişiriyor. Damat geliyor hangisini beğeniyormuş. Bugün ya… Evet evet ve gayet popüler bir yarışma. Evet efendim yani… olayın olduğu noktaya bakar mısın?
Sen mi yaptın yemeği yap yaptın? Bir de böyle bir şeyler. E şimdi… böyle bir sistemde… ne bozuk gidiyor ki… adam dönüyor karısını öldürüyor. Ortadan kaldırıyor. Neden? Beklentilerini idrak edememesinden, beklentilerinin iptal edilmesinden… beklenip yok olmasından çok büyük ihtimali. Hele Türkiye’de çok şey veririm buna… ihtimal veririm çünkü dikkat edin… ekonomik bulanırlar bunlar koşup gidiyor. Bir öykünme, bir özenme… bir tatile gitmek işte bir mekanda bulunmak falan sadece tüketmek de değil. Hayatın içinde bir sürü şey de bunun beraberinde bir talebe dönüşüyor. Kimden talebe dönüşüyor? Eşinden talebe dönüşüyor. Şöyle bakın yani bu ille de… yoksul kesimde falan değil, profesörler de kadın dövüyor. Niye? Benzemiyor mu zannediyorsunuz ilişkileri? İyitim netifine ilgisi olan şeyler değil mi? İkinci derecede. Gerçekten talih yani. Öfkeyi kontrol edememe biraz mizaçla da bir kısmen belki. Öfkeyi kontrol edemem daha nelerdi tabii. Öfkeyi falan daha ziyade yani bu bir süreç anlattığı bir süreç ama… yani ben şimdi Alev Alatlı’yı dinlerken aklıma bir şey geldi bu… Gaston Başlar bir Fransız sosyolog. Çok güzel bir ifadesi var onun.
Ancak gizlenmiş olan şeylerin bilimi yapılabilir. Çok doğru. Yani kadın cinayetleri, erkek şiddeti vesaire gibi şeyleri… çok yüzeyel konuşuyoruz ve akademide bu çok… böyle belli sabiteler üzerinden tartışılıyor. Bu darmasız olsa tasnif olur. Evet, tasnif olabilir ve gözden geçirilmesi gereken… öncü analitik ayrımlar olabilir. Tabii ki biraz katmanlara indiğimiz zaman tablo çok fark bulaşıyor.
Derinliğe götürdüğümüz zaman. Şimdi şeyin bu Feyleszof Heygel’in güzel çalışmalarından bir tanesi bu… Efendi Köle Diyalettiyidir. Ve tam da bu anlatılanlara oturuyor. Şimdi Efendi köleyi kendine önce bağımlaştırıyor. Bu bir kurgu. Ve her işini ona gördürüyor.
Bu devam ettiği nispetçe iş yapma kabiliyetini kaybediyor. Ve kölesi bir süre sonra anlıyor ki, efendisi ona bağımlı. Tabii ki. Tabii ki. Çünkü köleyi çektiğiniz an köle gittiği an… Efendi boşlukta sökülü dikemiyor. Erkeğin konumu gerçekten bu. Erkek egemen kavramı… bir kurgu ve erkeğin iddiası.
Lakin onun için hozoldurmuyor. O belirlemiyor. Şimdi erkekler bu iddianın kadınların iddiası olduğunu söylüyorlar. Erkek egemen iddiasının kadınların iddiası olduğunu söyleyen erkek akımları var. Benim baktığım yerden bakıyorlarsa bu şaşıracak bir şey değil. Çok da yanlış bir şey değil. Çünkü baktığınız zaman kurgu öne sürülen, iddia edilen şeyin… içinde başka şeyler oluyor. Ve erkek onun içerisinde… erkekliğini ispat etmeye yeltendiği her… girişiminde… aslında boşluğa düşüyor. Yani mesela erkek egemen değil aslında. Bu böyle sunuluyor. Erkeğin iddiası olarak böyle sunuluyor. Lakin içi başka türlü işliyor. Yani efendi köle dialekliyi çalışıyor. Bu bir dialektik ilişki. Analitik bir ilişki değil.
Dolayısıyla anlamaya dönük… Alev ablanın söyledikleri son derece önemli şeyler. Ve angelizm üzerinden… yani erkeğin annesinin melekleştirmesi üzerinden… aynı şeyi… evleneceği kadında veya birlikte yaşayacağı kadında da araması… sorunu alanlar açıyor. Tabii arada kadının başka bir evliliği filan da var aslında. Burada yani bu cinayet düşüncesini ne tetikliyor? Bu işlerde tabii… psikologların vesaire, çok derin araştırmaların belki içine girmesi gereken bir şey. Ama Batı’da da özellikle kadın cinayetlerine yapılan araştırmalarda… anne faktörünün kriminal analizde çok önemli olduğu ortaya çıkıyor. Batı’daki anne algısıyla bizdeki anne algısı arasında bir fark yok mu? Fark var. Onu herhalde teolojik, kültürel, arka planıyla çok iyi koyduğunu biliyorum ben… Alev adlı. Onu anlatacaktır bize ama ben şu kadarını söyleyeyim. Batı’daki travmalar… yani erkeğin kadına dönük şiddet uygulamasına yol açan travmalar… yoksunlukla ilgili. Anne yoksunluğu. Evet. Yani anneden beklenen rolü annenin oynamaması ile ilgili. Bir tür hınca dönüşüyor.
Ve bu bir başka kadına… fatura ediliyor. Ki minimum’dur. Kim minimum’dur yani. Minimum’dur. 14 defa gel evden çıkarsanız zaten kira ödeminizi bile isteyebilir anneniz. Evet. Bu bir kopukluk. Bizde ise bağımlık üzerinden oluyor. Orada kopukluk, bizde bağımlık. Orada anneden kopukluk, bizde anne bağımlılığı. İki ayrı bir perspektiften bakmak. Dünya görüşü.
Bunu böyle işte, hakikaten bazı kelimeleri bir iki tek kullanmaktan intina etmek lazım. Dünya görüşü diye bakmak lazım. Şöyle düşünün, bu topraklar… kibeli… ne yapar kibeli? Kibeli kendi oğlunu doğurur ve sonra ondan evlenir. Bu ne demektir? Sembolik bir laftır. Bu kendini erkek yetiştiriyorsun anlamına gelir. Kendi oğlundan enses yapıyor anlamına. İllaki gelmez. Adım atın. Artemiz nedir?
Eklini gördüğünüz… dokuz, kırk iki memle midir nedir o? Bu bir şeydir. Doğurganlık. Niye başak burcu kadındır elinde şey tutar? Doğurganlık. Refah. Bütün bunların bir şeyisi. Şimdi ilginç tarafı işin. Bilmiyorum, az önce söyledim mi? Mesela Rusya’da bunu görürsünüz. Çok ilginçtir. Rusya’da… Hıristiyanlık… İsa’dan değil, Meryem’den yanıdır. Odaklandığı yer itibarıyla. Yani bir İsa ikonisi varsa tek başına herhalde dokuz tane… Meryem ikonisi vardır. İşte elinde çocuk falan filan. Şimdi bir adım daha gidelim. Asya toplumları farklı bizden. Ama şunu da düşünün, Rusya işte 250 seneye yakın… Tatar silahı altında kaldı. Hatta derler ki kaşı biraz Rusya altından tatar çıkar. Derler, neyin filan örnektir? Şimdi bu bir dünya görüşü. Neye? Tedarik… Efendim… Yaşam… Doğru dürüst beslenme… Yanan bir ocak, ev, kadın… Ve bunları kadınla özdeşleştiriyorsunuz. Ve siz bu ocağa odun getiriyorsunuz erkek olarak. Ve güzel.
O da veriyor size, tutuyorsunuz işi. Şimdi bunun nasıl değiştiğini vahşi bir biçimde düşünün. Kapitalizmle vesaireyle birlikte. Bu inanılmaz bir şey. Herkesi darmadağın ediyor. Kadını da en sonra darmadağın ediyor. Niye? Çocuk hala onda çünkü. Evet. Yani kadını sıyırtmasının tek nedeni budur. Çocuk hala onda. Yani kendi götürüyor. Ama şimdi bir erkek ne yapar? Bakın olaya melaike gibidir dediğim de odur. Türk erkeği bütün bu sıkıntılara rağmen… Aji Hanım geçirdiği bütün bu travmaya rağmen ki bu travma… Bugünün işi değildir. Bugünün işi değildir. Biz 1876 Harbinleri itibaren erkeklerimizi öldüre bir hal olduk. Türklu sarbinde başladı, doğru mu hocam? Ondan sonra İstiklal Savaşı 24 sene, 26 sene…
Allah’ım Yemen’de şehadet, orada şehadet, burca şehadet… Ya erkeklerimiz gitti bizim. Çanakkale’de bilmem kaç erkek. E kim devraldı? Kadınlar devraldı. Kadınlar devraldı bizim. Gitti erkeğimiz. Yani bunu görmek… Ve bunu yerine oturtmak zorundayız. Yani bugünün enflasyon bilmem kaç yaş çıktığından bahsetmiyorum ben. Ben derin bir kayıp. Tabii canım uzun bir kayıp.
Avrupa içinde baktığınızda yani sonuçta 1.2. Dünya Savaşı’nın toplamında 100 milyona yakın insan kalbinden söz ediyoruz. Vallahi tamam da anlayabildiğin topluma bakarım. Ben kendi toplumumunu biliyorum ki bizim erkeklerimiz gitti. Bunun yerini kadınlar aldı. Ve kadınlar her şeye koşmaya başladılar. Elden gelen her şeyi yapan ve bununla birlikte müthiş bir çocuk düşkünlüğü Türkiye’de başladı. Yani bugün kadınların, ailelerin çocukları için yaptığı ne bir Avrupa ülkesi yapsın da ben göreyim. Söylemek istediğim tek şey. Altını çizerek söylüyorum yanlış anlamayasın kimse. Kendi durumumuzu kendimizin araştırması lazım. Bu tercüme psikolojiden olmaz. Tercüme sosyolojiyle olmaz. Tercüme firmizmle hiç olmaz. Konulandığımız kavramlar bile aynı değil. Hatta size söyleyeyim yani tercüme siyasetle de olmaz. Olmaz. Bu aktivistlik şunduk bunduk filan filan ama aslını çözemezseniz şey yapamazsınız. Daha önce de sormuştum programın içinde aslında onu sonra anne başlığını tekrar açarak ortada bıraktık. Bütün bu analizlerin bir tarafını üzerine ne yapmak lazım? Yani bunu tersine çevirmek işte ne bileyim. Veya korumak işte kadını korumak değil aslında burada çocuğu da koruyorsunuz. Hocayı da yani… Ben çok pratik biriyim. Yani ateş düştüğü yere yakar. Ben kendi adama kendi kızıma okullarda bir judo’ydu karateydi vesaire de bir kere doğuk sanatları savaş sanatları öğretmek isterim buyur. Bir adamın elinden bıçağı alabilirsiniz.
İsterse 90 kiloluk adam olsun. Eğer bunu öğretirseniz. Okulları bu girmelidir diye düşünürüm. Adam üstüne gelecek bıçakla ve ben böyle bekleyeceğim. Niye bekleyeceğim yahu? Dipte olan bir şeyden söylüyorum. Bunu bir kere mutlaka yapmak isterim. İki elektronik kelepçenin yürüyeceğini düşünürüm. Yaklaşmaması için karar çıkıyorsa taksım veriyorum. Emine Bulut gibi şikayet olmayan bakalarda değil ama şikayet olan bakalarda önleyici olabilir. Şikayet yapmak için bir sürü başka şey olur. Bunu yapmaya çalışırım. Okullarda olayın konu edilmesini önemserim. Şu farkla ki ortaya öyle bir şey koyarız ki böyle dinleriz sonra ne oluyor diyerekten. Bir işe yaramaz. Bir farkındalık yaratılmalı fakat bizim hepsi bu iyi de esas sorun Türkiye’de sadizm artıyor mu artmıyor mu? Bence buna bakman lazım. Bu bir sayrılık mı sadizm? Olabilir diye düşünüyorum. Sadizmin tanımını düşünün. Katılamadığı yaşama yıkarak giren adamdır sadist. Katılamadığımı yıkar. Bende vandalizm var. Oturduğu tren koltuğunu kesmek gibi. Sinema koltuğunu kesmek gibi.
Oralardan başlayan bir tuhaflık olur. Her şey. Narsist kendini beğenmiş sadist değildir. Ama her sadist aynı zamanda ille de narsist olur. Bunu çok önemserim çünkü o narsizm inanılmaz bir şeydir. Üstüne gidip bakmak lazım. Mesela bu cinayetlerde çoğunu da görüyorum pişman değilim diyor adam. Tabii tabii.
Toplumsal onur çerçevesinden bakıyor. Kadın öldürmek toplumsal kendi çevresinde onaylanan bir şey olarak. Acaba mı? Acaba mı? Bakmak lazım. Yoksa narsistizm mi? Düpet. Ama bir taraftan da şey de var. Kıskançlık cinayeti deniyor ama kadın da böyle yaptı deniyor. Nizah eden, aslında o cinayet hakkı gösteren toplumsal sebepler de var. Bu cinayetlerin mahkeme safhasında aileler birbirlerine giriyorlar. Tabii.
Ve de tabii kötü olan şu bence. Bu mahkemeleri de anla efendim tekrar düşünmek lazım. Yani oraya oturan bir hakim ya da savcı diyelim hatta ne anlar ya şeyden psikolojiden, psikayetriden, sosyolojiden anlamak zorunda değil. Öyle mi? Yani oraya bir ek şey getirmek lazım. Bir bir bir nasıl söyleyeyim onu bir destekleyici bir şeyler lazım ki içinden bunu biz çıkabilelim. Yani bu sadizm meselesini ben gerçekten önemsiyorum. Çünkü akıl erdiremiyorum. Daha önce de söyledim. Bacağı kesilmiş köpücüklere falan. Bunu akıl erdiremiyorum. Şimdi tabii şiddetin artmasında bu şiddet oyunları, şiddetle ilgili filmler, izlemiş çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar da var.
Yani birbise öyle bir şey bir örnek yayınladı. Hani bunu izlemiş çocukların ve bu oyunlardan geçmiş çocukların şiddete daha eğilimli olduğuna dair bir takım şeyler söylüyor. Ama tabii bu geleneksel toplumda olanı açıklamaya yetmez. Bu geleceğe bakarken gelecekte olacaklara ilişkin bizi belki bir ipucu veriyor. Ama hani işte şimdi ki elimizdeki vakalarda baktığımızda bu vakalarda kişilerin yani
bu süreçlerden geçmediğini görüyoruz. Yani böyle bir bağlantıyı görebileceğimiz ilişkiler de yok tamamen. Biraz önce analize ettiğimiz anne, çocuk, aile, toplum vesaire ilişkilerinden kaynaklanan cinayet süreçleri veya işte kişisel, sadizm vesaire gibi kaynaklanan cinayet süreçlerini görüyoruz toplumda. Ama gelecekte bir tehlike olarak şiddet filmleri, şiddete yani şey görsel de tanık olmanın da bir şaritim geliyor.
Sizin de torunlarınız var. Bunların ne zaman kime nasıl bulaştığını anlamak çok zordur. Bunlar böyle değil falan diyemeyiz. Şiddetli şiddetli. Şimdi kalkıp klonoskopi örneği vereceğim. Acayip olacak burada yani ama yara, beri, kan bak gaye hadiyeden hale getirilebilir. Ki getirin işte bundan. Evet tecavüz hale getirilebilir. Yani bir kere şu bu oyunlar şiddetin sebepleri olamaz. Tabii tabii tek başına değil. Sadece alıştırma ve kolaylaştırma. O mesele o. Şimdi bu şeyin bir süre homoludens, oyun oynayan insan. Bu oyunların hikayesine iyi bakmak lazım. Çok.
Oyunlaştırdığımız şeylerin içinde olağanlaştırdığımız şeylere dikkat etmek lazım. Hocam şeyde düşünün yani arenayı düşünün. Fiyol yapıyorsunuz adam yaşıyor böyle yapıyorsunuz. Alkışlıyorsunuz. Orada kimler var? Orada önümüne dövüşen birbirleriyle adamlar var değil mi? Peki. Bilmem haberiniz var mı? Amerikan tıpolu denilen şey.
Orada bu futbol oynayan çocukların az kriyi %80’i geri dönülemez beyin hasarından hasta yatar. Bunun üstü örtülür. Bir gün bakın. Bunun üstü örtülür konuşulmaz çünkü bin kere yasaklanması gereken bir spordur. Ve şöyle döndüğünüz zaman o arenada hiçbir şey yoktur farkı yoktur. Aynı alkıştır. Aynı şeydir. Birinde gözünüzün önünde adam bıçaklandır. Ötekisi çarpıp çarpıp olur ve ömrü gider. Ve hala hala ve hala bunun üzerinde durmuyorsunuz böyle şey olur mu? Yani mesela uçuşu uçmayı simülasyonla öğreniyor insanlar. Sonra bir gün uçağa geçiyor. Tabii. Yani oyunlar biraz simülasyon bazı şeyleri simülasyonlar. Çok güzel bir nokta evet.
Buraya çok dikkat etmemiz lazım çünkü oyunların içerisindeki güdü eğer çok masum gibi başlayıp rekabet gibi bir şeye dönüşüyorsa… Veya yok etmeye. Veya yok etmektir. Dolayısıyla rekabetin içinde eksiltiyorsunuz zaten. Tabii. Şimdi bir kere bütün mesele bence oyunlarda rekabetin ortadan kaldırılmasıdır. Çünkü rekabetçi bir toplum bizi kışkırtıyor ve kaçınılmaz olarak şiddeti besliyor.
Tabii. Biz birbirimizi rakip olarak görmeden bir oyunu paylaşmayı, belli bir iş bölümü içerisinde paylaşmayı… Ne kadar önce simülasyonlarımızda daha sonra realitede başarabilirsek şiddetin düşme eğilim de o kadar azalacaktır. Modern medeniyetin kurucu ilkesi rekabettir bence şiddeti doğuran. Çünkü çok masum başlıyor.
Fenerbahçe ile Galatasaray futbol maçı yapıyor. Üstelik bu bakın çok kurallı. Yani estetize edilmiş, kurallı hale getirilmiş ama tribün de şiddet olarak geliyor. Hiçbir şey olmazsa şeyler yanıyor. Tribünler yanıyor efendim. Koltuklar kırılıyor falan filan der. Dolayısıyla rekabeti ortadan kaldıracak oyunları hayatımızda ne kadar arttırabilir bir maddi dönem elde edebiliyorsak… Müzik, sanat… Evet yani bu oralara bile inanın girmiş rekabet mesela. En çok da oralarda tek tek tek… Virtüozite yarışları vesaire filan bu gibi şeyler. Yani hemcinslerimizi rakiplerimizi olarak görmeyi olağan kabul ediyoruz. Halbuki hemcinslerimizi birbirimizle alışveriş yapabileceğimiz varlıklar olarak ne kadar görüyorsak… Ve bunu olağanlaştırabiliyorsak gerek simülasyonlarda, oyun düzeyinde, gerekser realitede o kadar şiddetin öne alınabilir. Tam tersi yani geçenlerde bir şeydir avukat hanım çok da meşhurdur her yerden çıkar ya pat diye söyledin erkeklere ölüm bilmem ne bilmem ne falan. Ya bu nasıl bir cepha olmalıdır. Yani erkek beni şeytanlaştırdı. Ayıptır ya. Ben de onu şeytanlaştırıyorum. Yani bana sorarsanız mahkemeye filan vermeliydi o lafları için çünkü inanılmaz bir şiddet. Azmettirmek gibi neredeyse yani bu söylenecek iş midir yani. Soğuk kanlı düşünme belki burada en azından işin hukuk cephesinden sosyal bilimler cephesinden bakanların meseleyi daha soğuk kanlı düşünerek girmelere gerekli. Ve eğer akademisyenseniz akademisyenliğin kuralları vardır. Böyle işkembe-i kübradan atlayıp fiyok diye sonunda bir süreye gitmezsiniz. Sonuca varmazsınız. Bunlar reaksiyonel cümleler aslında sonuçta tabi. Ama işte çok çirkinli olacak. Potansiyel şiddetli. Evet. Bir tek adamın yaptığı da reaksiyonel. Ona bakarsınız. Reaksiyon reaksiyon yani. Tabi bu hani yine de bunu bir duygusal tepki olarak görüp çok dikkate almak gerektiğini düşünüyorum. Ben görmem. Hayır ben görmem. İstediğim de geldiği yer çok daha sorumluluk isteyen bir yerdir. Hayır. Duygusal tepkide sana hayır efendim. Özür dilerim. Yani şeyi de görmek durumundayız. Mesela şiddeti analize ederken bazı böyle akıllı sosyaloklar falan şunu da görüyorlar. Mesela şiddet sadece fiziki olarak darp etmek suretiyle bir başka bedene zarar vermek değil. Mesela sembolik şiddet var. Psikolojik şiddet. Psikolojik şiddet var. Yani otorite ilişkilerinden doğan şiddet var. Tabii. Bu çok daha yıkıcı, çok daha sorunlu bir alan.
Toplumda tabii rol model şeyleri de değişiyor. Kavramları da yani babanın yüklendiği rol değişiyor. Annenin yüklendiği rol değişiyor. Modellemeler de değişiyor. Ve bir çözülme de yaşandı bir gerçek yani modern sonrası toplum özellikle. Çekirdek aile çözülüyor zaten. Evet evet. O çözülmenin ortaya çıkarttığı bir kaos da var. Yani hani kim nerede ne kadar yetkileye kim neye karar verecekler.
Yani bu kaosun içinde ilişkilerde ortaya çıkan yıpranmanın… Ama onun gidişatı da şöyle bir yere, bu belki başka bir program konusu olur ama… Yani bu sanayi toplum çekirdek aileyle varoldu ve çekirdek aileyi çözerek kendi çözülüşünü ortaya koyuyor. Bunu aşırıdıran şeylerden bir tanesi bilgi toplumu ve bilgi ekonomisi. Ve bunun bir teknolojik donanımı var. Tabii.
Bu ilişkilerde hiç beklenmeyen bir başka aktörü birinci noktaya koydu. Benim çok dikkatimi çekmiştir Merhum Fethi Gemukluoğlu’nun daha 70’lerde söylediği bir söz var. Ya bakıyorum işte antropolojide…
Peder şahilik veya oder şahilik, ana erkelik, ata erkelik şimdi ise velet şahilik dönemine giriliyor. Çok ilginç yani bir öngörüyle söylenmiş ve aynen çıktı bunların hepsi. Yani bugün aslında kadın erkek arasındaki ilişkiler gibi okuyorduk. Çocuk talih diye aileyi.
Şimdi çocuk üzerinden, kadınla erkeğin arasına çocuk girdi. Çok doğal bir gelişme bu. Ve bu çözülünce müthiş bir ayrışma, müthiş bir yalnızlaşma… Ve ortada kalan da çocuk. Çocuk yani ve robotik etkiler, teknolojideki yapay zeka daha derin yalnızlıklara sürüklüyor insanlığı. Yani bir gün belki keşke kadın erkek sorunları devam etseydi de çözülüm üzerine düşecek. Ama bu işte şimdi ayrışmış daha çok daha atomize, daha hani fizik tabiriyle parçacıklar olarak örgütlenmiş tuhaf toplumsallıklar. Ne kadar toplumsallık diyeceğiz? Bunun da ileride nasıl bir toplum ortaya çıkartacağını… Çok daha yalnız ve çok daha az duygulu bir toplum bekliyor bizi. Evet. İhbar edebilir nasihatlerimiz nedir efendim bu bölümde?
Tabii ben bu bölümde sizinle çok hem pekir değildim. Ben fark ettirdim herhalde biraz böyle bir kadın cephesinden mesleğe bakar. Siz oldu mu olası feminizsinizdir zaten. Evet, evet. Yani onun için ben bunu böyle bir şer olarak düşeyim. Onu biliriz. Oldu mu olası feminizsinizdir onu biliriz. Valla benim söyleyeceğim şey, ders düştüğü yeri yakar olur.
Bu çocuklara gerçekten uzakta o sporlarını, kız çocuklarını öğretmek lazım. Bir bıçağı bir adamın elinden almak mümkündür. İstediğiniz onun dörtte biri kadar ağırlığınız bile olsa. Bunları ciddiye alıp bir kere bunu öğretmek lazım derim. Efendim onun dışında elektronik kelepçe derim. Bunlar sakin sakin yapılabilecek şeyler. Bunun için baktığınız yerleri de farklılığa açtırın diyorsunuz. Araştırın diyorum. Ve de ne sosyolojiniz, ne psikolojiniz, ne feminizminiz Batık Hükkemli olmalı. Olmamalı sizinki de aynı. Bizden gelin. Peki bu tartışmayı başka bir zaman yapalım diyelim efendim. Yapalım. Bugün de bu kadar sizin ihmal edebilir nasihatlere. Ben de şöyle söyleyeyim. Biraz dolaylı ve belki de biraz ezoterik olacak ama Homo hominilupus demişti. Thomas Hobbes. Çok yakın tarihlerde burada bir şair seyran. İnsan insanı kurdu diyordu. Aşağı yukarı aynı tarihlerde nesimi insan insanın uzudur diyordu. İki fark. Fark bu. Bir şeyi kurt kuzu hikayesi olmaktan çıkaralım. Kurdu’nun içindeki kuzuyu, kuzunun içindeki kurdu görelim.
Peki bir önümüzdeki hafta bir başka konuda, bir başka kavramda, bir başka bakış açısında konuşmak üzere buradayız.
Hoşçakalın diyorum.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir