"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kaygılarımızla Nasıl Başedebiliriz? – Hayati İnanç | Derdini Söyle

Kaygılarımızla Nasıl Başedebiliriz? – Hayati İnanç | Derdini Söyle

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=fAXL9QrTl3o.

Zehra grubun katkıları ile hazırlanan derdini söyle başlıyor. Hayalinizi gerçekleştiriyorsunuz ama bu sefer de mutluluğu kısa sürdüğü için dertleniyorsunuz.
Benim derdim hayallerimle Maymeca.
Maymeca kanalından izleyen izlemeyen, işe olan aman canım sonra izlerim diyen tekrar alayım. Maymeca kanalından izleyen izlemeyen, işe olan sonra izlerim diyen herkese merhaba. Hocam merhaba. Nasılsınız?
İyiyim hamdolsun. Sen nasılsın? İyiyim teşekkür ederim. Deniz demiştin değil mi? Deniz evet. Nerelisin? Kastamonadana karışık hocam. Karadeniz ve Akdeniz uçlarda yaşıyorum. Hepimiz biraz karışık da bayram sabahı nerede olmak istiyorsan oralısındır. Yani ne doğduğumuz ne doyduğumuz yer. Son sınıf dedin değil mi iletişim? Son sınıf hocam evet. Bahtınız açık olsun kızım. Allah hayırlara ulaştırsın. Teşekkür ederim sağ olun.
Türkler tanışırken biliyorsun ilk soru nerelisin? İkinci soru içinden bir. Evet buyurun kızım. Hocam ülkemizin yaklaşık 13 milyonu genç nüfustan oluşuyor. Genç dediğimiz 25-6 mı? Evet daha doğrusu şöyle 15-25 diye hala araştırmalarda evet bu var. Benim derdim de birazcık aslında şöyle ki pes etme noktasındayım. Hangi aşıdan?
Gelecek kaygısı var, bir var olma kaygısı var, yaşam savaşı verme kaygısı var. Ne dersiniz bu konuda? Yani hepimiz bölümde okuyoruz ama bazen hatta bu tercihleri yaparken ailelerimize de çatıştığımız çok oldu ne yazık ki. Okuma benim dediğim yap diyenler de oldu ama biz gençler birazcık başlıyız ben de öyleyim. Bu dert de galiba ondan geldi.
Bir kaç dakika oldu daha ama seni tanıyalı endişe etmene lüzum olmadığını hissettim. Cesur gördüm yani. Bir defa korku içinde değilsin gelecek ne var olma savaşı varlığında. Yani ben seni cesur gördüm. Bende bıraktığın intiba iletişimci olarak bu ilk izlenimin önemini bilirsin. Neden böyle endişeliyiz?
Esasen insan endişeden ibaret. Sordular şairi nedir insan diye. Yekkatre hun hezarendişe bir damla kan binlerce endişe dedi. İnsan endişeli bir varlık. Bu normal yani bir yere kadar abartmamak kaydıyla. Yani korkuya vehme dönüşmemesi kaydıyla normal. Fakat son dönemde milenyumda diyelim biz ona sanki biraz daha farklı endişe kaynakları ile tanıştık. Globalleşme dedik değil mi? Dijitalleşme. Bunlar birer endişe kaynağı tabi. Değişim risktir diyen var, değişim fırsattır diyen var. Birbirine zıt yani bu bir tehlike mi fırsat mı?
Cevabı gayet basit. Değiştiren tarafındaysan fırsat. Değiştirilen tarafındaysan tehdit. Yani duruma hakim olma ihtiyacımız var. Öyle bakmalıyız. Dikkatli olmalı, müteyakız olmalı, uyanık olmalı yani müteyakız o demek. Ama korkmadan ve hiç bıkı pusanmadan çalışarak gayret göstererek durumu anlayarak belirleyici olma gayret içinde olmalıyız.
Parayı ya da makamı değil, işimizde başarılı olmayı. Dürüst ve namuslu bir şekilde kimsenin inkar edemeyeceği bir başarıyı elde etmeyi, faydalı olmayı insanlara. Öncelemeliyiz. Bunu yapabilirsek, işimizde başarılı olursak herkes bize saygı duyacaktır. Çalışmak, başarmak aslında bir haysiyet savaşıdır, bir onur savaşıdır. Parayı önceleyen değer kaybeder, ucuzlar yani peşine düştüğü şeyden de mahrum kalır. Ama işinde başarılı olmayı, işini güzel yapmayı önceleyen parayı da rahat rahat kazanır. Sana iki örnek vermek isterim. Yani işinde başarılı olmanın ve işini güzel yapmanın iki güzel örneği. İkisi de hayatta.
Birileri, ben Denizliliyim, kavun satıyordu yolda. İzin dönüşü, ağustos sonu, eylül başı bizde kavunlar çok güzel olur, ağzınıza layık. Ve oralarda mütevazı bir şekilde isimlendirirler. Kelek derler. Ne satıyorsun? Kelek. O tevazudur yani kavun olgununun adı ya. Yok ya, ham bir şey satıyormuş gibi. Hatta Semtinada’da da kelekçi. Oradan geçiyorum. Arabayı durdurdum. Arkamda bir araba daha var. Üç aile halinde seyrediyoruz. Üstüm başım dağınık. İzine uygun bir kıyafet var falan. Perişan. Tıraş falan da olmuş değilim yani. Gayet dağınık. Kelekçi amca. Amca dediğime bakma belki yaşlı benden genç.
Kollarını açtı beni görünce sarılmaklara yakınlık gösterdi. Ben de o anda şunu düşündüm. Herhalde arkadaşım benim okuldan belki. Gençlikten, çocukluktan ve ben unuttum. İsmini de bilmiyorum şimdi. O da bana adımla hitap ediyor. Oo Hayati Bey hoş geldin. Böyle kucak açıyor. Mahcup olacağız şimdi sorsak da olmaz diye tedirginken sarılırken kulağıma yaklaştı ve sen beni tanımazsın dedi. Ben seni tanıyorum TRT’den takip ediyorum dedi.
Ha rahatladım. Suçlu değiliz yani artık. Sanık sandalyesinden indik. Ya demek dedi Şeyh Galip dedi. Şeyh Galip’i anlattım. En çok onu anlatırım. Bir programa rast gelmiş. Onun önemini, büyüklüğünü, şairin derinliğini kavramış, ezberlemiş. İlkokul mezulu olan bu kavun satıcısı, üreticisi hemşerim.
Derken hanıma intikal etti. Onun okuma yazması da yok ama onun ezberi daha çok. Bol bol okuyor böyle. Yine zavra koderunum kırılıp kenar el üstü. Dayanır mı şişedir bu rehi sanksar el üstü. Hayretler içinde kaldım. Karı koca, biri ilkokul mezunu, biri okuma yazma bilmiyor. Ama bana Şeyh Galip sohbeti yapıyorlar ferah ferah böyle. Bir taraftan da kavun kesti, dilimledi, ikram etti. Çok da güzel dediğim gibi yani reklam etmek gibi olmasın. Hakikaten çok güzel. Dedim ki çok zahmet ettin yahu. Arabaya da dedim götürsek servis etsek, bir iki tane daha kessek. Sana zahmet olacak dedim. Aldığım cevap bir hayat dersidir. Ne zahmeti Hayati Bey dedi. Herkes işine yapacak. Sen gazel okuyacaksın, ben kelek keseceğim. Şimdi adam hayatından memnun. Yaptığı işi güzel yapıyor.
Hepsini kendisi de biliyor, özenerek yapıyor, seve seve yapıyor. Bir mahrumiyet hissi falan söz konusu olmadığı gibi, haysiyetine sahip yani. Yok öyle. Ben iş yapıyorum burada diyor. Kelek yetiştiriyoruz. Şaka mı? Eda bu yani. İstanbul’da oturduğum semtte biri var. Sabahları bazen oraya şu pandemi öncesi yasaklar yokken, menemen yemeğe giderdim.
Yasakların kalkmasını bekliyorum. İnanır mısın orada menemen Yemen’in çok daha ötesinde hoşuma giden şey, adam bunu yaparken seyretmek. Öyle bir yapıyor ki. Yani böyle adam cezbeye kapılıyor sanki ya. Şu adam menemen yaptığı gibi bakanlık yapılsa, hoca hocalığını böyle yapsa, tüccar hıcaretini böyle yapsa, talebeysek de öyle tabii. Talebeysek bunu en iyi şekilde yapmak. Efendim kendisine verilenle yetinmeyip, o sahada derinleşmek için elden geleni. Sıkıntı da burada başlıyor. Yarış haline geldik maalesef. Kendinle yarış kızım. Benim tavsiye mi o? Bırak etrafındakilerle yarışmayı. Kendinle yarış. Yani sen dünden iyi olmaya bak. Unutma iki günü bir olan ziyanda dedi Hz. Peygamber aleyhisselam.
Sen kendinle yarış. Rakibin sensin. Dün bir yere geldin, bir noktaya geldin. Bugün daha iyi olmaya bak. Yani birileri seni kamçıladı diye, kışkırttı diye, mesela yanında birileri var geçer meçer filan diye değil. Sen istediğin için, sen iyi olmak istediğin için, gayretini arttırırsan, onların ön gördüklerinin de ötesine geçersin. Her zaman bana sorulur mesela, sen bu kadar ezberi nasıl yapıyorsun Divan şiirinde, bu kadar zor ezberler hal. Ben böyle bir ders almadım.
Bunun eğitimi almadım. Bunu ben kendi arzumla, merakla takip ediyorum. Yaşımda çok müsait. Henüz 60 yaşımdayım. Ezber yapmak için gayet uygun. Yani insan kendisi isterse, inanırsa, faydasına inanırsa, başarılı olabiliyor gördüğüm kadarıyla, iyi yapmaya çalışmak lazım. Çünkü o bizim aynamızdır.
Yahya Kemal Bey adlı, Mısra benim namusumdur derdi. Adam şiir yazıyor, herkes şiir yazıyor ama, verdiği değere bak ya, Mısra benim namusumdur diyor. Şiir yazarken de takım elbiselerini giyip öyle yazarlar. Evet, son derece dikkatli, ciddi, yani öyle la kaydi yok. Yani adam sende yok. Bence endişetmeyin kızım. Buna gerek yok. Korkmanıza filan gerek yok. Elle gelen düğün bayram.
Sizin yaşadığınız korku herkes de var. Müşterek yani neticede bana isabet etmiş herkes keyif içinde değil ya. Ölüler sanırmış ki diriler her gün helva yiyor. Öyle değil, herkes aynı derd içinde. Yeter ki biz samimi olalım, dürüst olalım. Kendimizle yarışmaktan vazgeçmeyelim derim ben. Cesur görünüyorsunuz dediğiniz ya, konuşmanın dışında. Evet. Bir sözünüz vardı, onu hatırladım. Görünmekten yola çıkarak. Gece ağlamayan gündüz gülemezmiş. Gülemez. Gece ağlamayan gündüz gülemez. Cesaret nedir? Korktuğunu belli etmemek. Yani korkulmaz mı? İnsanız da yani insan korkulur. Ama ona mahkum olmamak, onu yenmek. Hayat bana gösterdi ki, korktuğun her neyse en kolay yol onun içinden geçmek olduğunu gördüm. Uzağından, kenarından, sağından, solundan filan değil.
Baktın ki karşına acıktı, Bismillah deyip… Koçacaksın. Yani karşında arslan gibi olan problem, üstüne gittikçe kedi gibi oluyor. Gideceksin, korkmayacaksın. Ama tabi böyle aptal cesaretinden, ahmakça bir cesaretten söz etmiyorum. Diyeceksin ki ben Allah’ın kuluyum. Allah’ın tesadüfi işi yok. Bana bu problemi verdiyse, bu meseleyi verdiyse çözümünü de yarattı. Bana lüsan arayıp bulmak. Şeyh Galip diyorum ya her zaman. Çok parlak bir şiirinde, belki de en üstün bulduğum, en çok etkilendiğim şiirinde bir Mısra. Hele bir cem-i havasıyla da Galip nazaret diyor.
Hoşça bak zatına kim Zübde-i âlemsin, sen Merdümi-di-de-yi ekvân olan Ademsin sen diye bitiyor. 48 Mısradan son 3 Mısrayı okudum. Şudur anlam, son 2 Mısrayı söyleyeyim önce. Sevildiğini bil, değerini bil, çok kıymetlisin. Biliyorsun zaten Galiba çok iyi takip etmişsin videoları da. Sevildiğini bil, Allah’ın muhatabısın. Sen kıymetli olduğunun farkına varırsan, işlerin de ona göre olur.
Orkideye katran damlatma yani, kendini değersizleştirme filan. Her kıtanın sonunda tekrar eden beyt bu. Ancak o tek Mısra, hele bir cem-i havasıyla da Galip nazaret. Didaktik, çok öğretici bir Mısra. Cem-i havas et dediği şu.
Havas, hassanın çoğulu özellikler demek cem etmek, toplamak. Yani topla neyin varsa. Odaklan, el, ayak, göz, kulak, dil, dudak, akıl, fikir, duygular. Toplan yani. Asrımıza ilaç bu Mısra bana sorarsanız. Çünkü günümüz insanı dağınık. Eli işte gözü oynaşta. Eli tencerede gözü pencerede.
Yani tencerede, tencerede, tencerede. Yani eskiler buna himmet derdi. Gücünü bir noktaya tekstif etmek, yoğunlaştırmak. Odaklanma diyebiliriz günümüz Türkçesiyle. Bir insan bunu yapabildiği takdirde, odaklanabildiği takdirde, kabiliyetlerine kendisi bile şaşar. Hayret eder bende neler varmış der. Ama bu çok kolay bir şey değil tabi. Biraz gayret istiyor, biraz dikkat istiyor.
İlgilenmek, kendisiyle ilgilenmeyi gerektiriyor. Basit bir örnek vereyim, hatırınızda kalsın, kalır. Ben 8-10 yaşında çok hafız gördüm kızım. Deyip geçmemeli 10 yaşında. Hafız ne demek? Kur’an-ı Kerim ezberlemiş. O ne demek? 600 sayfa. Bilmediği bir lisan. 600 sayfa ya bir çocuk. 8 ay, 10 ay bilemedim 2 sene de ezberleyebiliyorsa oturup düşünmeli. Demek ki insanda muazzam bir kabiliyet var. Evet Kur’an-ı Kerim mucize. Onun net burada görülüyor mucize. Hiçbir metin böyle ezberlenmez. Sadece Kur’an-ı Kerim’e mahsustur, doğru da. Ama insandaki kabiliyeti de görüyoruz. İşte o eğitim sürecinin özellikleri bize ışık tutabilir. Zihninin dağılmasına sebep olacak her şeyden arındırılır çocuk mümkün mertebe. Iğır zıhırla meşgul edilmez yani. Nazar ber kadem. Eskiler 4 yaşını 4 ay 4 gün geçince merasimde çocuğu okula verirlermiş. Ve aldıkları ilk ders. Nazar ber kadem. Gözün ayağının ucunda olsun. Sağa sola bakma ya. Dağılınca insan enerjisini kaybediyor. Kabiliyetleri köreliyor.
Yani boşa gidiyor enerji. İşte buna dikkat çekiyor Mısra’da. Toplan bakalım göreceksin kendini diyor. Bu Mısra’nın ilk yarısı. İlk yarısından benim mütevazı anlayı verdiğim. İkinci yarısı var. Galip nazaret. Allah Allah. Mağlup nazar da mı oluyor? Evet. Bak demek. Nazaret. Bak değil mi? Biliyorsun. Galip nazar etmek nasıl bir şeydir? Mağlup nazar etmek nasıl bir şeydir?
Karşılaşılan problem var değil mi? Önümüzde problem var. İki türlü bakabilirsin. Mağlup nazarı söyleyeyim önce. Eyvah hapı yuttuk. Çattık abi bittik abi. Biz bittik abi. Tamam abi biz bittik. Olumsuz yaklaşır. Demoralize olur efendim. Pesimist yaklaşır. Kötümser yaklaşır ve kaybeder. Galip nazar şu şekildedir. Ha bir problemle karşılaştık.
Tamam. Problemin olduğu yerde çözüm vardır. Zehir olan yerde panzehir vardır. Eğer biri yokuş varsa iniş vardır. Hikmet böyle. Cenab-ı Hakk’ın yaratışındaki hikmet bu. Yani acaba nerede o çözüm ne? Arayışa girer. Dikkatini toplar. Morali bozulmak şöyle dursun. Kamçılanır hatta. Yani bu şu demek işte. Allah’ın kuluyum. Tesadüfî bir iş yok arkadaş. Kızım evvela dünyaya gelişimizi hatırlamalıyız değil mi? 100 milyonlarca adaydan biri olarak doğduk biz. Yani o hücreler değil mi? Müstakbel. Yani yumurtaya girip de insan olacak olması muhtemel. 100 milyonlarca aday var. Sen olimpiyat şampiyonusun ya. Şimdi onlar arasında seni dünyaya getiren, bunu tesadüfen yapmış olabilir mi? Haşa olacak iş mi yani? Endişe etme. Ama vazifeni bil. İşte hoşça bak zatına kim diye devam eden mısraları da bize onu hatırlatıyor. Karşılaştığımız her problemde galip nazaret. Yukarıdan bak yani. Telaş etme. Bizi bir kez sanıp ey gam yok etmekten hazır kıl kim?
Cihâni yok iken vâreyleyem Allah’ımız vardır. Probleme karşı şair böyle diyor. Üstüme üstüme gelip de beni boğacakmış gibi artistlik yapma diyor. Belaya, gama, probleme diyor ki. Korkmam diyor senden. Neden? Cihâni yok iken vareden Allah’ın kuluyum. Ne yani? Beni korkutamazsın diyor. İşte her meseleye öyle yaklaşmalı. Ne lazım? Çalışmak lazım, gayret lazım, aramak lazım. Efendim moralini bozmamak lazım. Ne derler? Ampulü bulana kadar eli son kaç deney yaptı derler değil mi? 4000 küsur bu ne? Asistanı bir gün dayanamamış artık demiş Üstad ya. 4400 deney yaptık demiş. Yani hâlâ başladığımız noktadayız. Hayır demiş aynı noktada değiliz. Bu işe bugün başlayana göre 4400 deney ilerdeyiz. Veya Alparslan varım.
Selçuklu’nun ikinci sultanı değil mi? Malazgirt Fatih’i. Romendiyojen ordusu geliyor diyorlar ki. Aritmetik hesaba göre dört katı. Ordu 50.000’e 200.000. Geliyorlar efendim yaklaşıyorlar diyor. Genel Ali biz de onlara yaklaşıyoruz diyor. Yani nereden baktığınıza bağlı böyle kuru ham efendim hamasî bir cesaretten söz etmiyor.
Yani ahmakça bir cesaretten söz etmiyorum. Ama hem cesaret hem gayret hiçbir şeyin tesadüfü olmadığı bilinciyle hareket bizi her mesele karşısında Allah’ın izniyle muzaffer kılacaktır. Biz seferle daha da doğrusu biz seferle emrolunduk kızım. Zaferle değil yani. Saktır neyse o olur ben vazifemi yapayım da. Zaten ölmeye geldim dünyaya. Adamı sormuşlar ağabeyiniz ne halde? Sizlere ömür demiş. Soran kişi demiş ki hangi sebeple öldü? Hayatı sebeple. Ölüm sebebi neydi? Hayatı demiş. Bu dünyaya ölmeye geldik. Efendim sonlu bir hayat geçici. Sadece rollerimiz ve vazifelerimiz var. Biz bunu namusumuzla yapalım yeter. İşte bunu unutuyoruz hocam. Özellikle biz gençler ben kendimden özellikle örnek vermem gerekirse maalesef kendimizle bile yarışırken
kendimi bile rakip baz aldığımda o zaman da dünyaya o kadar kapılıyorum ki şunu yapmam lazım, bunu yapmam lazım ama o benden daha önde ve o zaman böyle duygular da gidiyor. Hep böyle bir kaos. Sen de birilerinden öndesin. Sen de birilerinden öndesin. Senin bulunduğun yerde bulunmaya can atan yeryüzünde en az dört milyar insan var. Yani doğru senden önde olanlar var ama
sen de birilerinden öndesin. Herkes bulunduğu yere göre bir hayat sürer. O şekilde imtihan edilir. Herkesin fırsatı başka, riski başka, imkânları başka, imkansızlıkları başka. Yani böyle bir kıyasa girmenin hiçbir manası yok. Yani mantıklı değil, güzel değil. Psikolojik bir arıza bu ya. Ne hacet ya Allah Allah. Benimki bu işte yani. Bana verilen bu. Ben bundan sorumluyum.
Belki de şunun farkına varmamız gerekir. Sorunu doğru anlayıp anlamadığımı da bilemiyorum ama cevabımdan sen anlarsın doğru anlamış mıyım? Böyle mukayese de ters yani kıyaslamada, karşılaştırmada, ters bir düşünce tarzına sahiptir genellikle insanlar. O yüzden hayatlarını zehir ederler. İnsanın iki tarafı var. Hardware, software. Madde, manâ.
Kıyaset, ruh. Kalıp, kalp. Hangi kelime tercih edilirse. Hardware, software. Madde hususlarda sizden geride olana bakabilirseniz, manevi işlerde de ileride olana bakabilirseniz, kazanırsınız. Hem dünyayı hem ahireti. Yani adam yüksek model arabayla okula geliyor filan diye eğer bir bunalıma giren sen, sende de yoksa bu, bunun hiçbir faydası olmadığı gibi hesapsız zararları olur. Evi dahi olmayanlara düşünürsen böyle bir problem kalmaz. Ama bilgide ileri gitmiş, ahlakta ileri gitmiş olana bakarsan, daha güzel çalışmak, daha iyi çalışmak ve ona ulaşmak gibi bir fırsat ve imkan elde edersin. Maddede arkada olana, manada önde olana bakmayı her açıdan mutluluğun formülü olarak ruh ve beden sağlığı açısından tavsiye ederiz. Hocam peki ruh sağlığına iyi gelen ilaçlardan biri de aşktır diyebilir miyiz? Bu konuyu da sana tanışmak isterim özellikle. Aşkın kendisi için hastalıktır derler yahu. Ama aynı zamanda da ilaç olmaz mı? Dermanı kendisinde olan bir derttir. Sözü aşkı nasıl getirdin böyle birden ya muazzam bir zıplamayla. Sen beni çok mu takip ediyorsun? Az mı?
Çok tabii ki. Sizin seminerleriniz olsun, kitap varlığınız olsun. Seminerlerde bulundun mu? Tabii ki bulundum. Ne gördün salonlarda? Çok doluydu. 18-20 yaş aralığında? Hep Şiiler okurdunuz tabii ki. Ne arıyor bu gençler hayırdır ya? Top yok, pop yok. Hava dışarıda güzel, ne oluyoruz yani? diye sordum birçok akranınıza. Değişirdiğim cevapların ortalaması şu.
Güzel bir söz duyduk da dinlemedik mi hocam? Verdiğiniz de almadık mı? Bize haksızlık yapılıyor. Kamçılanıyoruz, yarışa tabiye tutuluyoruz. Sınav sınav sınav koşuyor. 30 yaşında kendimize ancak geliyoruz. E böyle güzel söz işitince de görüyorsunuz ki geliyoruz. Demek ki bize verilmiyor, bize zulmediliyor falan. Yani senin şurada sorduklarına. Hocam sizi dinleyince insan gerçekten derdini unutuyor. Eksik olma.
Acısından kurtulmalı ama tabi çözüme de kavuşmalı. Aramalı çözümü. Ki bunda çok dikkatli olduğunuzu, sizin neslin çok iyi ve ciddi alıcı olduğunu görüyorum. Belki demin dediğim şeyi bir daha ve dikkatlice düşünmek işte bu noktada önem arzu ediyor. Şöyle adalı bir şiir var ama okusam mı diye düşünüyorum deminden beri. Lütfen. Ayaslı Şakir Marhum.
Maadûnuna hiç eyleme davâyu tefevvuk. İlmen sana faik olan akranımı seyret. Tavus gibi arâ yeşû renginini görme. Bak âyine-i ibreten oksânımı seyret. 1910 küsur. Dava Fatih’den Ayaslı Şakir. Kimseye üstünlük iddiasında bulunma. Bak o çok kaldı, ösesi de ben ileri geçtim falan filan diye havaya girme. O aşağılarda kaldı ben müdür oldum.
O henüz amele ben müdür patron oldum filan diye. Gurur gibi yapma. İlmen seni geçen akranına bak. Tamam sen böyle bir başarı ettin anladık da. Halbuki seni ilimde ahlakta geçenler var. Onları niye görmüyorsun? Onlara bak. Tavus kuşu gibi süsüne, renk renk kanatlarına bakıp havaya girme. Tavus kuşu herkes onu hayran hayran seyrederken kendisi kirli ayaklarına bakar. Güzelliği emsalsizdir. İnsanlar onu hayran seyrederler doğru ama onun gözü tek çirkin yeri olan ayaklarındadır. Öyle ol diyor. Kusuruna bak kendi kusurunu gör. Bak âyine-i ibreten oksânını seyret. Eğer kendi kusurumuzu görmek ve bununla meşgul olmak, onu düzeltmek gibi bir kaygıya kavuşursak başka dertler bizi üzmez, fırsat bulamaz. Yani öyle bir şey ki sen kendini hayırla iyilikle meşgul etmezsen iblis tetikte şerle meşgul eder. Boşluk yok. Senin boş bıraktığın sahaya şeytan dalar saltanatını kurar, hükmünü icra eder. Belki de onu konuşmamız lazım. Vesvese kendi kendine kurmalar falan filan. İşte o güzel bir meşguliyetle, doğru asil bir meşguliyetle zamanı dolduramamanın bir faturası olarak karşımıza çıkıyor. Boş bırakıyorsun bu defa. Hastalık gelip yerleşiyor, onunla uğraşmak zorunda kalıyorsun. Çok vahim neticelere doğru da gidiyor. Her türlü kötü alışkanlıkların da tetikleyicisi oluyor yerine göre. Telaşa mahal yok bana sorarsan kızım. Endişe mahal yok. Korkmaya hacet yok. Soğuk kanlı olmalı. Gençlik tabi fırtınalı bir dönem. Bizim gençliğimizde de başka fırtınalar vardı. Yani bugün size bizim o dönemde, adolesan döneminde yaşadıklarımızı anlatmaya kalksam size mitolojik hikaye gibi gelecektir. Kolay kolay idrak edemeyeceksiniz. Ama biz onlarla boğuştuk. İşte o fırtınaların karşısındaydık. Siz başka problemlerle karşı karşıyasınız. Gençlik hep böyle. Gençlik hem genç hazine demektir kelime manası itibariyle hem en ciddi fırsatların erişilmez imkanların bulunduğu dönemdir hem de her türlü tehlikenin hücum ettiği dönemdir. Böyle sizin gibi aklı başında uyanık basacağı duracağı yeri bilen gençler için Allah’ın izniyle mesele yoktur.
Ben endişe etmeyin ama çalışmaktan asla geri durmayın. Madem bakıyorsunuz, dinliyorsunuz, takip ediyorsunuz sözlerimizi vasiyetinize de bir bakın. Yani onu web sayfama koydum. İlk işin olsun. İncele. Nasıl olsa geldik gidiyoruz dedim. Ben orada vasiyetimizi de siz sevgili gençlerimize ilan ettim. Şahsına dair hiçbir şey sormadın maşallah. Aferin. Kendinle ilgili bir şey hep böyle Akra’nın sizin nesil. Çünkü ben onlardanım. Onlar da ben. Biz aynı şeyleri yaşıyoruz aslında. Onların yaşadığını ben de yaşıyorum. Tebrik ederim. Başarılar dilerim inşallah. O yüzden ben demek istemedim açıkçası. İyi yapmışsın. Aferin.
En sevimsiz kelime. Türkçedeki en sevimsiz kelime. İletişimcisin ya zaten çok iyi bilirsin. Herkesin derdi kendine ağır hocam ama işte maalesef biz kendimizin dışındaki dertlere sağır değilsiziz. Yani hepimiz öyleyiz. Çok teşekkür ederim. Çok sağ olun. Ben teşekkür ediyorum kızım. Eksik olma. Allah razı olsun. Sizi senelerdir ben takip ediyordum. Yine görüşelim inşallah. Şimdi böyle sohbet ediyor olmak çok umur vereceğim. Eksik olmak çok teşekkür ederim.
Aile büyüklerine de selamlarımızı iletirsiniz. Efendim dualarında bizi unutmasınlar. Allah bahtınızı açık etsin. İşiniz kolay gelsin. Amin. Çok teşekkür ederim. Eksik olma. Evet bu bölümde Hayati İnancının Karşısında Nacize Anne Ben Vardım efendim. Umarım kendinizden bir şeyler bulmuşsunuzdur.
Teşekkür ederim izlediğiniz için sağ olun.
Teşekkür ederim.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir