"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kelami Efendinin İbretlik Hikayesi – Serdar Tuncer

Kelami Efendinin İbretlik Hikayesi – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=0g3GmX6vi8I.

Selamun aleyküm Erenler, Erenlere gönül verenler, Erenlere gönül verenleri sevenler, hatta ve hatta hakikatin sadece gördüklerinden ibaret olmadığını bilenler ve dahi görmediklerinin gördüklerinden ziyade hakikate yakın olduğunu müdrik olanlar. Bu ne demek şimdi? Geçen haftadan borcumuz olan hikayeyi anlattığımız vakit azıcık mevzu anlaşılır. İkinci Selim zamanıdır. İstanbul’da müthiş bir kolera salgını var.
Koleranın defi için elden gelen her şey yapılmış ama çare bulunamamış. Tababet bu noktada ben acizim ağabey demiş. İş Allah’a kalmış. İşler hep Allah’a kalır. Hani derler bazen işimiz Allah’a kaldı. Bütün işler Allah’a kalır zaten. Ne demek işimiz Allah’a kaldı? Her şeyi yapar, yapar, yapar, yapar, baktı olmayacak işimiz Allah’a kaldı. Bu iyi bir şey değildir.
Halbuki daha yola çıkarken, daha her şeyi hazırlarken bilsen ki işin Allah’a kalmıştır. Allah’a kalan iş çözülür. Neyse kolera salgını var. İkinci Selim zamanı. Tababet ilmi üstüne düşeni yapmış ama çare bulamamış. İş Allah’a kalmış. Çare ne? Yahya Efendi Hazretleri, Kanuni Sultan Süleyman Han merhumun süt kardeşi Yahya-i Beşiktaş’i gelecek
Ayasofya Camii’nde, Leyle-i Kadir’de dua edecek. Hani dua bütün zamanlar Allah’ındır ama faziletli olanlar vardır içinde. Bütün mekanlar Allah’ındır ama içinde daha kıdem olarak mübarek tarif edilenler vardır. Mesela Mescidi Aksa etrafı diyor ya, Mevla çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa. Zamanında, mekanında güzeli vardır. Şimdi zamanın güzellerinden birindeyiz. Kadir gecesi.
Mekanın güzellerinden birindeyiz. Ayasofya Camii iki şey tamam. Duayı edecek dudak sahibi de önemli. Kim edecek duayı? Yahya Efendi Hazretleri. Yahya Efendi de pek dergahtan çıkıp da halkın arasına karışmazmış. Yahya Efendi’nin Kadir gecesi Ayasofya’da dua edeceğini duyan İstanbul halkı akın akın kompela. Ayasofya’yı doldurmuşlar.
Şubayete göre 55.000’i mütecaviz insan var. İşte o insanlardan birinin dudağından bir hadis anlatacağım size. Kelami Efendi isminde bir zat. Kelami Efendi diyor ki mübarek Ramazan günü erkenden gideyim de şöyle bir ön saflarda yerim olsun niyetiyle akşam namazından önce varmış ikindiği kılmış ön safta, akşam namazını kılmış ön safta
hemen oracıkta iftarımı ettim bekliyorum. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam hadis-i şeriflerinde buyurmuşlar ki rahmet önce imamet makamının üstüne, oradan onun sağındakilere, solundakilere, ondan sonra da arkadakilere böyle derece derece derece derece gelir. Birinci safta bulunmak çok kıymetli bir şeydir. Hatta Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor eğer birinci safın faziletini bilseydiniz orada kim namaz kılacak diye aranızda kura çekerdiniz. Kavga çıkar çünkü ben olacağım ben olacağım. Kelami Efendi mevzunun farkında. Geldim diyor birinci safta ikindiği kıldım, akşam namazında kıldım. Oracıkta iftarımı da ettim beklemeye koyuldum. Derken teravih bitti, Yahya Efendi Hazretleri çıktı, kürşüye ellerini açtı. Sallu ala Rasulina Muhammed dedi duaya başlayacak. Miden başladı guruldamaya diyor. Gurul gurul gurul gurul takır tokur takır tokur eyvah kolera. İki büklüm oldum diyor karnıma bir sancı da saplandı. Buradan çıksam düşünün Ayasofya Camii birinci safsasının arka olduğu gibi insan çıksa def ihacet eylemeye yetişemez bile. Ve işin kötü geri dönüp gelmesi mümkün değil. Garibim ne yapsın? Kıvranırken kıvranırken iki büklüm Yahya Efendi Hazretlerine niyazda bulunmuş. Bir murakabaya durmuş. Efendi vaziyet ver şu an kurban olayım bana yardım ediver. Efendi bana yardım. Şimdi böyle insanlar bazen ehlullah’a tevessül kastıyla niyazda bulunduğu vakit bazı nadanlar işi bilmezler. Bunu şirkle filan bağdaştırırlar.
Böyle bir şey zinhar yoktur. Çünkü o işleri çözenin Allah olduğunu biliyor. Fakat hani nasıl ki başında Resulü Ekrem Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam’a selavat getirmediğimiz sonunda selavat getirmediğimiz duanın kabul edilmeyeceğine dair bir ihlasımız vardır. Racom böyle usul bu. Başında sonunda ona bir yakaracaksın. Nasıl ki tahiyyatlarda salli barik okuyoruz Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam’a
ve İbrahim Aleyhisselam’ın ailesine dualarda bulunuyoruz. Şimdi bir insan da bir müşkül olduğunda Evliya-ı Keram Hazreti’nin kabrine gidip şöyle dese olmaz bak benim şu işimi çöz. Diyebilir. Nazlıdır, nazı geçiyordur diyebilir. Fakat ekseriyetle bu işi yapanlar şirk kastıyla gitmezler oraya. Oraya gidişlerindeki niyazlar şu boynlarını bükerler, üç ihlas bir fatiha kur. Ellerini açarlar derler ki Ya Rabbi şurada yatan zatın hatırına beni affet. Allah’tan isterler gene. Ya da şunu yaparlar, boynlarını büküp o zata derler ki Efendim bir maruzatım var. Cenab-ı Hak sizi kırmaz. Siz Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam’a ricacı olsanız. O da Allah-u Teala’ya niyazda bulunsa da benim şu müşkülüm halloluversin. Ya gene istenen Allah başka birisi değil. Yoksa gidip oradakine böyle bir şey yok. Neyse. O zat da Yahya Efendi’ye murakabede bulunmuş. Artık nasıl yapmıyorsa, Efendim vaziyet perişan. Bak ben bu duada burada durmak için çıktım böyle geldim falan. Debelenirken kıvranırken yanındaki adam dürtmüş. Hayrola demiş. Sıkıntı var. Adam şöyle cübbesini açmış. Cübbenin kolunu. Demiş ki gir buradan içeri. Kelamı efendim şaşırdım diyor.
Cübbeyi açmış. Kelamı efendim cübbenin kolundan içeri girmiş. Ta kağıtane çayırına çıkmış. Kağıtane o zaman bir çayırlık bir alan. Boş bir arazi demek ki. Cübbenin kolundan giriyor. Kağıtane çayırına çıkmış. Adam da yanda. Adam demiş kardeşim şurada işini hallet gel. Oraya varıyor. Def-i hacet eğiliyor. Temizleniyor. Güzelce abdestini tazeliyor. Geri geliyor adamın yanına. Adam cübbenin öbürü kolunu açıyor diyor. Gir bakayım buradan içeri. Buradan içeri giriyor. Hop!
Ayasofya’da birinci saftalar. Nasıl? Erenler. Ya şimdi bu filmlerde falan filan olunca vay canına falan diyoruz da bunlar yaşanıyor. Bizim bazı şeyleri görmüyor oluşumuz. O şeylerin yok manasına gelmez. Fakat size bir sır vereyim. Bu cübbe işinde bir enteresan bir tılsım bir cevher bir bir şey var. Çünkü hatırlayın. Abdülkadir Geylani efendimiz de Kudüs-i Sırr-ı Ula Ali’ye atıyla gidiyor böyle heybetli.
Bir orada da bir tane Yahudi var fakir yani perişan. Vakmış Abdülhazreti Abdülkadir geliyor heybetiyle vakariyle, yüzetiyle. Bir şey soracağım efendim demiş. Bir hadis-i şerif var ya onu soracak. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam diyor ki dünya müminin zindanı kafirin cennetidir. Onu soruyor. Ya Abdülkadir diyor. Şimdi diyor şu sendeki saltanat, bu şatafat, bu heybet, bu vakar, bu mal mülkle sen zindandasın. Ben de şu fakir halimle, açlıktan kokan nefesimle, perme perişan durumumla cennetteyim öyle mi diyor? Sizin peygamberiniz böyle diyor bunu bana bir izah et. Ah Hazreti Abdülkadir bakmış açmış cübbenin kolunu. Gel bakayım demiş. Bir bak bakın şuradan içeri. Yine cübbe. İmran. Açmış cübbeyi. Adam içeri bir bakıyor. Allah’ım cennet. Cennette Hazreti Abdülkadir’in makamını görmüş. Bulunduğu yer nimetler falan filan kafayı çekmiş. Nasıl demiş? Yani ben gittiğimde öyle bir yerde olacağım. Şu anda sence nasıl bir yerde? Zindandasın demiş. Ya o gideceğin yere göre şu an yaşadın hayat. Zindan. Ne kadar zengin olursan ne olursun. Peki gel bakayım. Bir de bu tarafı açmış. Bak. Adam bir bakmış cehennem. Yanıyor. Cahir cahir. Perişan ızdırabi çevresinde. Korkuyla kan ter içinde kendisini gerçeği. Sen demiş. Gideceğin yere görenler desin bakayım. Cennetteyim. Ya burası cennettemiş ya. Yani aç da olsam, sefil de olsam, kalacak yerim de olmasa. Orayla kıyasladığında ben bir cennetteyim. Neyse bu cübbe işinde bir şey var da bilemiyorum ne var. Bilenler bilir. Onları da söylemezler zaten. Adam kağıtane çayrında mevzuyu görmüş. Hacı Baba demiş gel yavrum gir buradan içeri. Girmiş. Tak Ayasofya’da safta oturuyorlar. Yahya Efendi’nin duasına istirahat etmişler. Fakat adam gördü ya kerameti. Aradığını buldu ya. Ben seni bırakmam. Ben seni bırakmam. Dua bitmiş vesaire. Camiden dışarıya çıkılmış. Gidilecek. Bizimki adamın eteğine yapışmış bırakmıyor. Şimdi hazretim de diyor yav kardeş beni bırak. Benimle alakası yok.
Sen Yahya Efendi’ye ilticada bulundun. Yahya Efendi de durumu bize emretti. Ben de vazifeyi yerine getirdim diyor. Ben bir vazifeliyim. Senin işini çözen Yahya Efendi. Ben değilim diyor. Bırak diyor. Ne var benim peşimde dolaşıyorsun falan. Yok demiş ben seni buldum demiş. Bırakır mıyım? Ayasofya’dan giriyorsun. Oradan çıkıyor. Adam bırakır mı? Bırakmıyor. Ben seni bırakmayacağım. İllallah fena yaparım seni demiş bak. Yok demiş efendim. Ne yaparsan yap. Ben seni bırakmam. Sen benimsin. Hasbunallah. Adam tutmuş bir orada tuvalet ihtiyacı için tuvalete girmiş. Bizimki dışarıda bekliyor adam çıkacak diye. Böyle şey değil sekiz on tane tuvalet olan bir yer değil demek ki tek kapı. Oradan girmiş. Bizimki de dışarıda bekliyor. Ula kapı açılmış. Dışarıya bir yeniçer çıkmış. İçeri bakıyor adam yok. Ulan bana numara çekiyor bu yeniçeri o. Bu defa tutmuş yeniçerinin eteğinden.
Seni bırakmam demiş. Yeniçeri bırak demiş. Ne istiyorsun benden demiş. Bırak git kardeşim. Seni bırakmam. Ya ben kimim sen kimsin benim. Ne dersen de ben seni bırakmam demiş. Yok estağfurullah. Peki demiş. Gel hadi benimle gel. Adam bakmış ki hakikaten istiyor. Gel benimle. Kelami Efendi diyor ki. Çıktık beraber gittik. Akbıyık’ta bir evin kapısını çaldık diyor. Kapıyı bir zenci açmış. Kelami Efendi diyor ki. Aynı o masallardaki gibi bir adamdı diyor.
Bir dudağı yerde bir dudağı gökte. Bu kim demiş. Kelami Efendi’yi gösteriyor. Kelami Efendi diyor ki. Talip. Sağlam mıdır? Sağlamdır. Girin içeri. İçeri girdik diyor. İçeride bir meclis. İnsanlar var. Tam 38 gün o evde misafir olduk diyor. 38 gün boyunca bir lokma ekmek de yemedik. Bir damla uykuda uyumadık.
Bir tek işte yapmadık. 38 gün böyle geçti. 38. günün akşamı bir zat geldi diyor. Kut-i Alem dediler. Meğer gittim yer 40’ların meclisiymiş. Kelami Efendi. Olur mu? Olur. Olmuş mu? Olmuş. Ama böyle şey olur mu Serdar Bey? Olmuş. Ben inanmıyorum. İnanma. Olmuş. Her şeye inanmamız gerekmiyor ki.
Biz inandığımız vakit bazı şeyler olmuş olmaz. Öyle şeyler vardır ki biz inanmasak da onlar olmuştur. Neyse. İnanana mübarek olsun. İnanma en masal diye dinlesin. 38. gün 40’ların meclisi Kut-i Alem gelmiş. Bu kim demiş? Talip Efendi demişler. Peki demiş. Bu arada Kelami Efendi’yi getiren adam diyor ki bak. Hazret geldiği vakit burada birtakım işler dönecek.
Sakın hiçbir şeye karışma. Hiçbir şeyi değiştirmeye çalışma. Sadece seyret. Hiçbir şey yapma. Seyret. Peki demiş adam. Ortaya bir leğen getirilmiş. Leğenin içine bir su dökülmüş. Herkes halkalanmış. Başlamışlar seyretmeye. Bizimki de aralarında. O leğenin içi birden böyle bir ekrana dönmüş. Bir hadiseleri seyretiyorlar leğenin içinde. Dikkatli bakıyor.
Düşünsene daha televizyonun icadı bilmemiş. Leğende kırklarla ekran seyrediyor. Bakmış böyle. Bir aslan. Çok güzel bir genç kızla bir delikanlıyı kovalıyor. Parçalayacak. Bizimki bakmış. Elini atmış. Aslan bir köşeye. Dönmüş hepsi birden. Yapma. Karışma müdahale etme. Kusura bakmayın demiş. Dayanamadım demiş. Aslan parçalayacaktı çocukları falan.
Peki. İkinci görüntü geliyor. Bir gemi batmış. İnsanlar böyle yüzerek kıyıya çakmaya çalışıyor. Kıyıya çıkanlar da kayalıklardan falan tırmanıp yukarı selameti ermeye çalışıyorlar. Kayalıklara çıkanlardan birinin eli kaymış. Aşağı düşerken bizimki suyun içine atmış elini. Tutmuş onu. Tekrar oraya koyuyor. Tövbe estağfurullah. Karışma dedik demiş. Gelen getiren bir dürtmüş. Kırkların piri bir bakmış böyle. Bu sabırsızı niye getirdin der gibi. Mahcup olmuş. Bana karışma demiş. Peki hay hay. Az sonra üçüncü ekran leğende seyrediyorlar böyle. Kafir gemisiyle Müslüman gemisi çarpışıyor. Aralarında şeyler falan. Kavgalar, kılıçlar çekiliyor. Onlar onun güvertesine atlıyor. Onlar onun güvertesine. Bir savaş var. Fakat Müslümanlar yenilecek. Bizimki dayanamamış.
Kafir gemisine bir saniye. Gemi parça parça olmuş. Durun demiş. Kırkların piri. Bu demiş. Bu talip aşık bir zat. Ama sabırsız. Sabretmeyi bilmiyor. O bizim meclisimizde iş yok. Bunu uğurlayın demiş. Adamı kaldırmış lan. Dur demiş dur. Sen geldin otuz sekiz gün. Sabrettin. Böyle bir şeye de talip oldun. Biz sana bir dua edelim. O elini açmış. Diğerleri de amin diyecekler. Dua şu. Ya Rabbi bu adamın nimetini bol. Ömrünü uzun eyle. Amin demişler. Adamcağız böyle kapıyı açmışlar. Uğurlayacaklar. Dışarı çıkmış ki. Kendisini yeni kapıda bir meyhanede bulmuş. Kosti’nin meyhanesi.
Açarken akbıyıkta bir kapıdan içeri giriyorlar. Kapı açılıyor. Kosti’nin meyhanesine çıkıyor. Şaşırmış falan. Orada yeniçeriler. Yeniçeriler de ooo baba gel gel. Bunu davet etmişler. Kelam Efendi diyor ki hala imtihandayız zannettim. Gittim diyor yeniçerileri yanına oturdum. Oturmuş onlarla. Onlar demleniyorlar falan. Bu seyrediyor. Sırtına bunun fıçıyı yüklemişler. Fıçıyı yüklenmiş. Yürüyerek gelmişler un kapanına doğru.
Bu hala diyor ki imtihan imtihan diyor. Kırklar beni imtihan ediyor diyor böyle düşünce içerisinde. Un kapanında yeniçeriler. Şarap fıçısını bunun sırtından almışlar. Parasını pulunu nesi var nesi yok hepsini almışlar. Soyup soğana çevirmişler. Bir de güzel dövmüşler. Kala almış öyle ortalıkta. Kelam Efendi diyor ki. 150 yaşındayım diyor. Bu hadiseyi anlattığımda. 150 yaşındayım.
İstanbul’da mümini kafiri kadını erkeği. İhtiyaç sahibi zengini. Çoluğu çocuğu ihtiyarı. Kim varsa gelip soframdan bir bir şeyler yemiştir diyor. O duanın bereketiyle Allah-u Teala bana çok nimet verdi diyor. İşte görüyorsunuz bu yaşa geldim 150 yaşındayım. Hala safa sağlam. Hani ömrün uzun rızkın bol olsun dediler ya. O dua yerini bulmuş. Erenler. Erenlere gönül verenler. Varışalar. Olur mu olur. Bize düşen bize aslında burada kısadan hisse almamız gereken şey ne? Bir her şeye karışmak. Karışmak iyi bir şey değildir. Bazen seyretmek lazım. Sadece hadisatı seyretmek. Arif anı seyreyler. Diyor ya.
Mevla görelim ne eylem ne eylemse güzel eylem. Bazen bir seyirci gibi olabilmek lazım. İkincisi hakkını veremeyeceğin şeye talip olmak da iyi bir şey değildir. 3 sabır güzeldir. 4 bu işlere kafayı takmak iyi bir şey değildir. Asl olan istikamettir.
Şahı Nakşı Ben Efendimiz buymuş ki müminin kerameti istikamettir. Bir insan uçmak kaçmak gibi benim kolumdan buradan içeri girmek, şuradan öbür taraftan çıkmak filan. Ama öyle demişler zaten. Denizin üstünde yürüyor filanca. Balıklarda yüzüyor demiş. Filanca gökde uçuyor, sineklerde uçuyor demiş. Yani asl olan balıklar gibi denizin üstünde durmak, sinekler gibi gökyüzünde uçmak değil.
İnsanlar gibi toprağın üzerinde yürüyebilmek. Kerameti gizlemek en büyük keramettir buyrulmuş. S.E.D. Hazretleri Kutsası ruhunu 25 sene evvel belki 30 sene evvel söylediği bir sözle bitireyim. Hazretim demişti ki bırakın bu uçma kaçma fasıllarını filan. Bu devirde bir genç 5 vakit namazını kılıyor. Büyük günahlardan da uzak durabiliyorsa evliya’dandır.
Nasıl bir müjdam.
Mübarek olsun. Eyvallah.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir