"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kölelik gerçekten bitti mi?

Kölelik gerçekten bitti mi?

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=EWzmKwYp4hE.

Kübra sen ne izliyorsun? Kolom’un hayat hikayesi dikkatimi çekti onu izliyorum ama o da. Bu adam keşke Amerika’ya gitmeseydi belki kölelik diye bir şey olmazdı. Şimdi 10.10’da anlatacağım. Evet, belki her şey Kolom ile başlamadı. Ancak Kolom sonrası hep konuştuğumuz ancak bir türlü çözüme kavuşturulamayan kölelik meselesi
bambaşka bir noktaya evrildi. Bugün size kölelik ve kapitalizm ekseninde gerçek bir sorundan bahsetmek istiyorum. 10.10 başlıyor. Christoph Kolomb’un Amerika olarak adlandırılan Kıt’a inmesi yepyeni bir tarihsel çağın başlangıcı anlamına geliyordu.
Bu inişten hemen sonra tamamen şiddetin dayatıldığı yeni egemen bir merkezi önceleyen ve değişmez bir ekonomik mantık geliştiren bir bağımlılık süreci başladı. Bu bağımlılığın uzun tarihini iki elkileşime dayandırmak istiyorum. Dünyanın bir tarafında endüstri ve teknoloji gelişirken diğer tarafta toplumlar ekonomilerinin yükleşiyle baş başa kaldı. Bazı toplumların ekonomik gelişimi bir koşul ve hatta bir araç olarak kullanıldı. Günün sonunda ne oldu? Bazı ülkelerin gelişmesi için bazı ülkelerin geriye gitmesi gerekti. Bu oldukça kısa anlatmaya çalıştığım sistemin bir ismi de var. Kapitalizm. Kapitalizm ve kölelik günümüzde de yan yana omuz omuza varlığını sürdürüyor.
Kölelik ve kapitalizm eksenini detaylandırmadan önce 14. yüzyıla dönelim istiyorum. Avrupa’da feudal üretim tarzını inşa eden ekonomik her sorun, ticari bir burjuvazi hatta krallık doğurdu. Doğan Krallığa rağmen kapitalist üretim tarzını güçlü inşa edecek bir sermaye kütlesi yoktu. Hatta bu durumu, Karl Marx, Trump, Trump ve Trump’ın «Six Six» konu edinir ve ilkel birikim olarak isimlendirir. Süreç bu şekilde işlerken Amerika kıtasında altın ve gümüşün bulunması, Avrupa ticaret burjuvazisinin bu çıkmazdan kurtulmasını sağlamış oldu. Bu birçok analiste göre kapitalizmin doğuşu olarak değerlendiriliyor. Kapitalizmin temel unsurlarının renesanstan itibaren Avrupa’da kristalleştiğini Amerika’nın fethinin başlangıcı olan 1492 tarihinin kapitalizmin ve dünya sisteminin et zamanlı doğum tarihi olarak kabul edersek, bu iki fenomen birbirinden ayrılamaz. Kölelik, bir kimseyi ticari olarak pazarlık edilebilir bir mal durumuna indirgeyerek özgürlüğünden mahrum etme eylemi olarak özetlenebilir. Bu kavram, antik çağlardan yakın zamanlara değin süre gelmiş bir uygulama olarak karşımızda. Demokrasinin beşiği olarak görülen Atina şehir devletinde de kölelik yoğun bir şekilde mevcuttu. Roma emparatorluğu da bu uygulamayı bilfil devam ettirdi. Orta Çağ Avrupa’sında kölelik daha ziyade serflik olarak bilinen toprak köleliği olarak değerlendirilirse de klasik anlamda köleliğin bu noktada da varlığını sürdürdüğünü biliniyor. Şimdi size iki farklı sayı söyleyeceğim. 12 ve 18 milyon bu sayılar size ne ifade ediyor olabilir?
17. yüzyılın ortalarında 1850’lere değin Sahara 6 Afrika’dan Amerika kıtasına köle olarak taşınan tahmini Afrikalı sayısı. Köleliği icat eden Avrupalılar değildi. Ama dünya çapında köle ticaretini başlatan ve örgütleyen onlar oldu. İrtibir ideolojiye dayanan köle ticareti zamanla kendi halinde yaşayan Afrikalı insanın kabusu haline geldi.
Köle tüccarları ve devletler için bunun bir önemi yoktu. Çünkü çok büyük paralar kazanıyorlardı. Yerli halkların çok yönlü direnişi gibi yerli emeğin olmayışı da yeni kapitalist üretim tarzını köle ticaretine yöneltmeye yetiyor. Bu gerçek insanlıktan çıkarma endüstrisi Avrupa sanayi devriminin ekonomik temelidir. Desek yanılmış olmayız. Marş’a göre Amerika Birleşik Devletleri’nin ve eski kıtanın sanayileşmesinde köleliğin yerini şu şekilde yeniden kurar. Doğrudan kölelik makineler kıyıcı kadar bugünkü sanayileşmenizin de eksenidir. Kölelik ve insanları zorla çalıştırmak alışılmadık bir durum değildir. Yüzyıllar boyunca Akdeniz’de mal ve insan ticareti yapılıyordu. Ama kölelik herhangi bir irkı hedef almıyordu. 15. yüzyılda başlayan transatlantik köle ticareti köleliği bir irka indirip sistemaçik bir hale getirdi. Özgür doğan Afrikalı insanlar artık insan olarak değil sadece alınıp satılacak birer eşya gibi muamele görüyorlardı.
1500’ler gibi erken bir tarihte Amerika kıtasında görülen kölelik yüzyıllar boyu devam etse de Afrikalı insanın yüreğindeki özgürlük ateşi ABD’de de sivil haklar mücadelesinin bitiliğini ateşleyecekti. Ücgen ticaret 16. yüzyılda başladı.
Amerika kıtasının Christoph Kolomb tarafından 1492’de keşfedilmesiyle ve özellikle 16. yüzyılın başlarında Portekizlerin insi açıfıyla köle ticareci ve üçgen ticare doğmuş oldu. Bu tabir üç kıtayı ilgilendirdiği için kullanılıyor.
Söz konusu ticareti, aktiviteler Avrupa’dan yola çıkan gemilerin Afrika ile Amerika arasında köle ticaretini gerçekleştirip tekrar Avrupa’ya dönerek bir üçgen şeklinde sürekli bu ticareti yapmasını ifade ediyor. Avrupa’dan kalkıp Afrika’ya giden gemiler yakalanan Afrikalı köleler için takas alışverişinde bulunuyordu.
Afrika’dan Amerika’ya taşınan köleler ise yine takas karşılığı burada satılıyor. Amerika’da üretilen gıdaların toplanması ve işlenmesinde zorla çalıştırılıyordu. Sahara 6 Afrika, Dünya’nın diğer tüm bölgeleri gibi eski zamanlardan beri köleliği biliyordu.
Afrika’da zenginlik ve sosyal statü mümkün olduğu kadar çok toprak işleme olasılığına bağlıydı. Aile reisleri büyük bir iş gücüne sahip olmaya ilgi duyuyorlardı. Bir erkek ne kadar çok köleye ve kadına sahipse o kadar çok toprak ekebilir ve zengin olurdu.
Arap tacirlerin gelmesinden çok önce kölelik daha ziyade Ekvatorun kuzeyinde bulunan Savan ve Mera bölgelerinde hüküm süren Afrika krallıklarının tercih ettiği bir sosyolojik durumdan ibaretti. Bilinen anlamıyla kölelik en son Suudi Arabistan yani 1962 ve Mauritania’da kaldırılıp yasal açıdan yeryüzünde son bulmuş görünse de pratikte modern kölelik denilen şey demokratik toplumlarınızda halen hüküm sürmeye devam ediyor.
İnsan hakları evrensel bildirgesinin dördüncü maddesi hiç kimse kölelik veya kulluk altında tutulamaz. Kölelik ve köle ticareti her şekilde yasaktır diyor ama köleleyen modern yüzü bir şekilde halen sürüyor. Kadınların ve çocukların kaçırılıp huş amacıyla kullanımından tutun, yoksul insanların boğaz topluğuna ağır çalışma şartlarına zorlanmasına değin en acımasız şekliyle hemde. Çağdaş egemenlik tarihine de bir madde ayırmak istedik. Çünkü bu mesele konuştuğumuz konular açısından oldukça önemli. Böyle bir sistem ancak direnç üretebilir. Köleliğe karşı direnişin ilk ele geçirmeden kaldırmaya kadar hiç bitmediği gibi sömürgeleştirmeye karşı direniş feçiten 20. yüzyılın ortalarındaki bağımsızlığına kadar tüm tarihsel dönemi ve tüm sömürge coğrafyasını karakterize etti. Ancak güç dengesinin değişmesi ve bağımlılık sisteminin bir kez daha maskesini değiştirmeye zorlanması için dünya kapitalist hegemonyasında büyüyen çatlakları beklemek gerekir. Bolşevik devriminden nazizme karşı zafere, bandungtan trikonçinantale, diyen bienfudan cezaeil ve kamerumdaki silahlı mücadelenin patlak vermesine
sömürgecilik olan bu doğrudan bağımlılık biçiminin yerini yolaylı bir biçim aldı. Ne o sömürgecilik? Sömürgeciliğe karşı güçlü direniş, özellikle Vietnamlı, cezaeirli ve kamerunlu ayrılıkçıların silahlı mücadleleri, ana sömürgeci güçlerin ekonomilerinin işleyişinde büyük bir ekonomik değişim bağlamında hızlandı.
Evet, kapitalist üretim, tarzını karakterize eden rekabet mantıksal olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi yoğunlaşmaya ve tekelleşmeye yol açtı.
Lenin 1916 gibi erken bir tarihte finansal sermayenin ortaya çıkışını, yani sermaye arasındaki rekabetin mantıklı bir sonucu olarak sanayi ve bankacılık sermayesinin birleşmesini takdire şahane bir şekilde tanımladı.
Amerika’nın sermaye yoğunlaşması ve ekonomik tekelleşme açısından ilerlemesi, bu yeni bağlantılı biçimini arka bahçesi olarak gördüğü birçok Latin Amerika ülkesiyle ilk geliştiren ülkenin bu ülke olduğunu açıklıyor. 50 yıl sonra Avrupa’da aynı yolu izleyecek. Bu nedenle 1950’lerde sömürgeleştirilmiş halkların ekonomik yapısındaki derin bir değişiklik ve radikalleşme korkusu ana sömürgeci ülkelerin yeni sömürgeci dönüşümünü kışkırtmak için birleşti. 1960’ların bağımsızlıkları titizlikle hazırlanacak.
Geleceğin devlet başkanları özenle seçilecek ve yeni bağımlılığın mekanizmaları titizlikle çalışılacaktır. Bağımlılık, sömürgecilik maskesini bırakarak işbirliği maskesine bürünür. Hatta de gol şöyledir, gerçek bağımsızlık, tam bağımsızlık aslında hiç kimseye ait değildir. İşbirliği olmadan siyaset olmaz.
Ne kadar büyük ve güçlü olursa olsun, diğerleri olmadan bir ülke tek başına yapamaz. Köle ticareti eski çağlardan bu yana milyonlarca Afrikalı’yı mağdur etmişti. Üçgen ticaret yani Atlantik köle ticareti ile durum daha da ağırlaştı.
Bu ticaret Fransa Kali tarafından 1685’de çıkarılan Kara Kanun gibi hukuki düzenlemeler ile yasallaşmıştı. Altmış maddelik Kara Kanun’a göre köle sahibi kölesini dilediği gibi zincire vurma ve işkence yapma hakkına sahiptir. Kölenin bu koşulları bane ederek kaçmaya hakkı yoktu.
Kanuna göre üç kez kaçmaya teşebbüs eden kölenin cezası mutlak ölümdü. Kara Kanun tam 163 yıl yürürlükte kaldı ve 1848 tarihinde kaldırıldı. Fakat Fransız parlamentası tarihindeki bu kara leke için ancak 10 Mayıs 2001 tarihinde özür dileyedildi.
Bu fazlasıyla geçitmiş özür. Geçmişteki milyonlarca mağduriyeti telafi ediyor mu? Buna siz karar verin. Köleliğin kaldırılması Montesquieu, Voltaire ve Cidero gibi birçok aydınlanma filozofu tarafından ele alınan bir mesele oldu. Kölelik farklı ülkelerde zaman içinde birkaç kez kaldırıldı. Mesela Fransa’da 1794’te kaldırılsa da 1802 yılında Napoleon tarafından tekrar geri getirildi. 1815’te tekrar kaldırıldı fakat yine geri geldi. Tam olarak kaldırılması ise 1848 yılını buldu.
Kölelik insan kaçakçılığı ile baskıcı rejimlerin toplama ve çalışma kamplarında günümüze değin devam eden bir hadisi. BME rakamlarına göre şu anda yeryüzünde tam 45 milyon insan köleliğe aratmayan koşullarda yaşam savaşı veriyor.
Evet, belki her şey Kolom ile başlamadı ancak Kolom sonrası hep konuştuğumuz ancak bir türlü çözüme kavuşturulamayan kölelik meselesi bambaşka bir noktaya evrildi.
Bugün size kölelik ve kapitalizm ekseninde gerçek bir sorundan bahsetmek istiyorum. On On başlıyor.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir