"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kötülük! – Olmaz Öyle Saçma Felsefe B03

Kötülük! – Olmaz Öyle Saçma Felsefe B03
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=1GZfHjefahQ.

Bir felsefe programında daha beraberiz. Bugünkü konumuz kötülük. Bence sen kötü değilsin de çevren kötü. Hocam kötülük nedir? Kötülük deyince aklına gelen ilk şey, benim aklıma ilk gelen şey biraz böyle çizgi filmlerdeki kötü karakterler. Esasında kötücül karakterler yani başkalarının kötülüğünü isteyen. Hello Kyle.
Benim aklıma gelen şey aslında şeytani figürler. Yani boynuz, kaşlarını kaldırmış, gülümseyen tipler, ateş, alev. Filmlerde kötü adamın kızgın olması olayı var ama şu da var. Kahkaha atan da vardır. Evet, nyua diye kahkaha atan vardır. Bunların hiçbirisi çok gerçekçi değiller. Bana tek şey o geliyor. Kimsin komşusu mesela böyle olmuyor nasıl olursa.
Televizyonda gördüğün kişiler nedense sıklıkla böyle oluyor. Bu insanlar yattıklarında biz kötüyüz nyua diyorlar mıdır? Ben de öyle diyeceksin zannettim. Biz kötüyüz diye ağlıyorlar mı diye soracaksınız. Ya da ağlıyorlar mıdır yani? Bence sürekli bir meşguliyet içindeler. Yani bir yapı içerisinde ortaya çıkan kötülükle bireysel kötülük arasında bence büyük bir fark var.
Ve yani 20. yüzyılda özellikle kötülük problemi ele alınırken felsefede tabi ki ikinci dünya savaşıyla bağlantılı olarak yapıların kötülüğü nasıl ortaya çıkartıyor? Tek tek kişilerin neden kötü olmasından ziyade yapılar içerisinde roller verilince insanların o rollerle özde şaşarak kötü olmaları ve kendilerini kötü olarak tabi ki görmemeleri. Onu sormak istiyorum aslında. Yani bu kötülük ne menem bir şeyse kimse üstüne almıyor ama hep bir kötüler var.
Evet ben bunu tersinden okuyup şöyle de diyorum mesela iyilik öyle bir şey ki bir açıdan vazgeçilmez bir şey çünkü kötü olanlar bile kendilerine kötülüğü kondurmuyorlar. Biz iyiyiz diyorlar yani iyi bir şey için yapıyoruz bunu diyorlar. Ben bunun üzerinde çok duruyorum bu acayip heyecan verici bir şey çünkü bir açıdan kötülüğün ne kadar korkunç olduğunu da gösteriyor. Bu çünkü kötülüğü kendisi kabul etmiyor ama iyiliğe duyduğu bu kendince naif bağlılık da nasıl diyeyim tedavinin başlangıç noktası gibi gözüküyor bana.
Çünkü iyilikle bir teması var hiç olmazsa sözücikte anlaşıyoruz. Kötülük diye bir şey yok belki. Bunu söyleyenler var bazı doğu bilgiliklerinde olan bir fikir. Oradaki sıkıntı şu problem kötülük nedir probleminden bilgi problemine geliyor. Yani insanların kötülük zannettiği şey başka bir düzeyde tanrının bakış açısından ya da nirvana’ya ulaşmış birisi açısından kötülük değildir dediğin zaman bence biraz problem yer değiştirmiş oluyor. Çok ilginç bir çözüm değil.
Çünkü şey demiş oluyorsun kötülük diye bir şey yok biz öyle zannediyoruz. Tamam ben öyle zannediyorum peki tanrı bakış açısında öyle değil. E peki ona da peki yani tam bir çözüm. Emin değilim. Tanımlayabiliyor musun? Kötülük şudur diye. Birincisi ahlaki olmayan kötülüğü tanımlamak çok daha kolay. Onun dolayı şu bu mikrofon kötü bir mikrofon diyebiliriz. Bunu diyebilmemizin sebebi bu mikrofonun bir çalışma prensibi bir işlevi var. O işleri görmesi lazım ve oradan ölçerekten biz diyoruz ki kötü bir mikrofon.
Ben asla kötü mikrofon almam. Yine ürün yerleştirme geliyor ben biliyorum. Dünyanın en iyi mikrofonlarından biri de onun için. Ne mi söylüyorsun? Kendisine soralım bakalım o öyle düşünüyor mu? Yani kötülük mü şimdi hocam benim bunu dile getirdim. Niye şey olduğu için mi? Çünkü aslında yedi günahtan biri neydi? Kibir mesela. Bu bir kibir partisi. E tabi. Ama ne diyeyim şimdi sen benim mikrofonuma boktan demiştin ben de. Ben boktan mı dedim? Senin bunu söylemenin kötü olmasının bence sebebi senin bu mikrofonun iyi olup olmamasına olan bağımlılığın problem. Yani neden üzerinde duruyorsun bu mikrofonun? Sen de bu konuyu neden açtın? Dedin ya bu mikrofon boktanı. Tabi başka bir deyişle neden senin için bu kadar önemli bu mikrofon ona takılmış gibisin. O takılma halinin kendisi bir kötülük bence. Ama bu psikanalize girdik şimdi hocam. Öyle mi? Niye yani mikrofona takmış herif.
Evet ama hocam babam beni mikrofonuna dövmüş. Ben sulandırdım nitelikten bahsediyorsun yani düşük nitelik. Evet bu ahlaki olmayan diye tanımlayabileceğimiz bir kötülük. Bunu hayret etmekte çok fayda var. Ahlaki kötülük başkasının mesela kötülüğünü isteme hali. Ahlaki olmayan kötülükse dandik olma. Benim dandik dediğim şey insanlara kolay anlasınlar diye. Bu dandik bir mikrofon ya da şaka değil. İyi bir mikrofon. Bu yalnızca kötülüğe ilişkin bir ayrım değil tabi iyiye ilişkin de bir ayrım.
Yani iyinin de ahlaki olanı diyelim ki iyi kalpli olmak demek. Yani karıncayı bile incitmemek. Çok iyi bir insandır ilkerde değil. Lalalala lalalala. Sıkıcı karakter o yani. Ahlaki olmayan iyilik ise iyi sözcü Türkçe’de Orhun yazıtlarında sim olarak geçiyor. Biz bir sıfat olarak düşünüyoruz iyiyi. Ama iyi sözcüğü, Ferit Edgü’den zaten bilirsin. Edgü sözcüğün bozulmuş hali. Edgü, eygi olmuş.
Eygi iyi olmuş. Edgü de etmekten geliyor yapmaktan geliyor sonundaki gi, gü de ekşi. Etki demek aslında. İyi demek etki demek. Ben bunu fikir çok seviyorum. Acayip heyecan verici buluyorum. Çünkü iyiden anladığımız şey iyi kalpli olmakla sınırlı olmamalı benim görüşüm. Peki elimizdeki alternatif ne? Alternatif. Ahlak dışı olduğunu düşündüğümüz iyilik kavramı. Ben ona nitelik derdim ama… Tabii tabii. Tabii tabii. Nitelik de olabilir. Kalite. Kalite olabilir. Kalitesiz mikrofon. Evet evet. Adi dandik. Adi dandik. Aynen öyle. Bu kalite meselesi neden ahlak tarafıyla bağlantısı bu kadar kopuk şu anda? Senin işini iyi yapman için emek göstermen lazım. İnsanlarla ilişki kurman lazım. Kendini disiplin etmen lazım. Planlaman lazım. Emek sarf etmen lazım. Bu yarattığın bir şey. Buna Erdem deniyor. İşte eski Yunanların kullandığı kavram Erdem. İyi kalpli olmanın buna hiç benzememesi bence çok tırt bir durum. İyi kalplilik ya da yalnızca vicdanı aldığımızda, iyiliği vicdanı indirgediğimizde… Vicdan içeride olan ya da olmayan bir şey ise eğer… Üzerine çalışılması gereken bir şey değil. Ve o çalışmanın olmaması, iyi kalpli olma konseptini ve kötü kalpli olma konseptini benim gözümde biraz değerini düşürüyor. Çok önemli bir şey söylüyorsun. Biraz çabuk söyledim ama yani ben en son ufada, 10. dakikada gelmek istiyordum ama… Ama şey yani şunu diyorsun doğru anladıysam…
Bizim iyiliği sadece iyi kalpliliğe indirgememiz aslında onun o kalite tarafını, nitelik tarafını görmezden gelmemize neden oluyor. Evet ve bakman gereken, özen göstermen gereken bir şey değil. Ben gıcık oluyorum ya iyi kalplilik. Ben de gıcık oluyorum da gıcık olduğumu söylemiyorum. Şu bana hep çok kötü gelir böyle arkadaşlar. Dünyayı sevgi kurtaracak falan gibi laflar. Evet ucuz olması bence ters. Bana ters geliyor açıkçası. Yani çok kolay harcanabiliyor ve çok önemli bir yer. Çok önemli bir şey söylüyorsun aslında.
Ama herkese söyleyebileceği bir şeyi söylüyorsun. Üstelik de kendine prim çıkartıyorsun. Kendi kendine tebrik etme benim deli olduğum bir şey. Ve satır arasında kendi kendine tebrik eden söylemlere ben özellikle gıcığım. Bu yaptığım da belki öyle sayılabilir ama benim dikkat ettiğim şeylerden biri o yani. Evet bir filozof kendisiyle nasıl düğümlenir? Kupa girdi ve yok oldu. Kötülük doğuştan mıdır? Kötülüğün doğuştan olduğunu düşünen sistemler var. İlk günaha ilişkin mesela. Hristiyanlıkla birlikte gelmiş bir iyilik, kötülük hem jargonu var hem düşünüş biçimi var hem de ikonografisi var. Yani gösterleştirme biçimleri var. Bizim üzerimizde çok etkililer. Neden etkililer? Çünkü Avrupa’nın ya da Batı’nın etkisiyle büyüdüğümüz için Hristiyanlık dolaylı olarak bir kültür olayı olarak. Bir din olarak değil. Ritüel olarak değil ama kültür olarak tabi bizim hayatımızın çok içinde ve bizim içimize bir yere kadar işlemiş. Onun bir parçası esasında var. Yani Hristiyanlık dolayımından gelen öbür yanağını dönmeye diyelim ki dayanan bir yarı çileci olarak düşünülebilir. İyilik ve kötülük anlayışları var. Buradaki kötülük anlayışı tabi şeytani bir kötülük anlayışı ve her taraftan çıkabilecek eğilimlerle. Arapçası bunun iva yani seni baştan çıkarabilecek varlıklar var her yerde ve erdemli insan, iyi insan olabilmek için cennete gelebilmek için acayip ince bir yoldan yürümen lazım. Yani çok stresli bir hayat sonuç olarak.
Ve hiçbir zaman da tabi ki kendini garanti altına alamıyorsun. Garanti altına aldığını düşünenler işte eski Yunanlarda bir yere kadar bu vardı. Eski Yunanların erdem anlayışı daracık bir yoldan yürüme gibi bir şey değildir esasında. Bir erdemi elde etmiş sensen tıpkı senin işte bu makinalardan anlaman gibi neredeyse içine yerleşmiş bir huydur. Ve o yüzden kolay kolay da değişmez kolay kolay da çıkmaz. O yüzden huyların seni mutlu ediyorsa, huyların seni iyi bir insan yapıyorsa kendini en sağlam kaza bağlamış durumdasın.
Antik Yunan’a göre kötülük düşük mütelik mi o zaman? O kavram daha baskın, daha kuvvetli, daha ön planlı. Ve zaten garip bir şekilde yalnızca eski Yunan’da değil dediğim gibi Türkçe’de bile kötülükle ilgili sözlüklere bakınca yüzeyde iyi kalpli ve kötü kalpli. Yani altın kalpli ve taş kalpli var. Onların altına bakınca iyi neye benziyor biliyor musun? Yararlı, işe yarayan, sağlam, sağlıklı, güçlü falan gibi anlamlar çıkıyor. Ve ben hep şaşırmışımdır ulan ne alakası var insanın iyi kalpli olmasıyla sağlam güçlü olması arasında. Benzer şekilde kötülükte de kötü kalpli birini ifade eden sıfatları böyle kazdığın zaman altından çıkan şey değersiz, boş, zayıf. İngilizce de çok açıktır aslında. Almanca da da açıktır. Mesele şu, biz bugün iyi kalpli ve kötü kalpliği İngilizce de good ve evil olarak düşünüyoruz.
Oysa geriye doğru gidildiğinde evil’a baktığımızda evil sözcü giderek ahlaki içeriğinden yoksun bir anlam kazanıyor. Good ve bad kalıyor geriye. Yani good ve evil arasındaki ayrım, good ve bad arasında. Almanca da da aynı şey geçerli. Yani gut und böse bugünkü kötü kalplilik kavramı tarihe bakıldığınca gut und schlecht diye başka bir kavram var. Schlecht de daha işe yaramaz gibi bir anlama geliyor. Türkçe’deki de birazcık öyle. Kulelerden sonra o zamanki başkan Bush’un konuşmalarında çok ilginç bir durum vardı. Terroristler kötü. They are bad people. Terroristler kötüdür. Onlar kötülük düşünür falan diyordu. Gerçekten şimdi terörizm son herhalde 100 yılın daha çok konuşulan bir aktı ve kesinlikle kötü olarak ilan edildiler. Terroristler kötü müdür sayın hocam? Terroristleri dinlediğin zaman onlar da Bush kötü diyor yani.
Tabii ki sıkıntı orada. Mesela bildiğim kadarıyla terör tanımlamasını yapmakta çok zorlanıyor hukukçular. Ve uluslararası hukukta da bir türlü tanımlayamıyorlar, zorlanıyorlar. Öyle olunca da benim sana karşı ya da senin bana karşı tabi ki kullanabileceğim bir şey ama. Terror sözcüğünün kendisi titremekten falan geliyorsa aslında birini titretmek demek. Aynen. Neden? Korkutuyorum seni. Bir iş yaptırmak istiyorum. Yıldırma taktiği aslında.
Bir sistem var. Sen o sisteme karşı şiddet kullanarak aslında yıldırmaya çalışıyorsun. Bush bir yandan haklı oluyor tabii. Kötü. Kötü bu değil mi? Bomba patlatıyorsun bir süre insanı öldürüyorsun. Burada kötülük görece değil değil mi? Yani aslında şunu sormak istiyorum. Gerçekten kötü var mı? Kötü kişiler var mı diye sorabiliriz. Kötü davranışlar var mı diye sorabiliriz. Yani felsefenin eli alış biçiminde yaptığı ayrımlardan bir tanesi bu. Kişiler peşinde mi koşalım yoksa davranışlar peşinde mi koşalım? Kişiler peşinde koşmak çok daha zor aslında. Burada giriş yolu şu olabilir bir tek. Bu söylemi kullanmak fazla kolay fazla kullanmak isteyen insanların eline çok fazla koz veriyor. Her istediğinde terörü kötü diyebiliyoruz. Evet. Kötücürlük yani ahlaki kötülük kavramının kullanılmaması gerektiğini düşünen bazı teoristler çok güzel bir şey söylüyorlar.
Ahlaki kötülük kavramının ta kendisi aslında ahlaki kötülük yapmak için nefis bir bahane oluşturuyor. O yüzden bizim ahlaki kötülükten biraz vazgeçmemiz lazım. Yani kötücürlük meselesini düşünmeyi bıraksak mı? Yani hiçbir şeye tanım gereği kötü demeyelim mi? En azından uyanık olalım.
Yani ahlaki olarak bu kişiler kötüdürler gibi bir söylemin ne kadar tehlikeli olabileceğini çünkü onlara yapılacak olan bir kötülüğün ön hazırlığı olduğuna bayrak çekiyorlar aslında benim anladığım kadarıyla. Ben düşündüğümde yani istisnaları etiğimizin bir parçası haline getirdiğimizde bence ikilemden kaçamayacağız. Çözemeyeceğiz mesela. Bir filozof yine her şeyi görecelileştirdi sayın seyircilerim. Görecelileştirmemek için ne yapılması gerektiğini söyledi en azından. Dediğini uygulayalım ne yapacağız? Benim diyelim ki kardeşim geldim terörist olmaya karar verdim işte patlatacağım şurayı. Şimdi ben ne yapmalıyım? Her sefer bana ne diyor? Çok güzel. Yine iki alternatif sorayım. Bir tanesi şu ahlak denen şeyin ya da etik denen şeyin kardeşin arkadaşın sana bunu sorduğu anda yani yumurta kapıya dayandığında ne yapacağımıza ilişkin sorgulamaya girişir. Yani der ki evet diyeyim mi destekleyeyim mi desteklemeyeyim mi?
Bu işte son gece sınava çalışmaya birazcık benziyor aslında bakacak olursan. Diğer yaklaşım ise bütün hayatına bakıyor kardeşine. Geleceğine bakıyor kaç yaşında olduğuna bakıyor, cinsiyetine bakıyor tercihlerine bakıyor ve… Sen ne yaptın da bu adam bu hale geldi gibi ya da o adam ne yaptı da bu hale geldi? Tabii ki bir sürü şey birden burada söz konusu ve bütün hayatı nasıl? Ve bütün hayatına baktığın zaman bu demek değil ki terörist olmaktan caydırmaya yönelik bir taktik olduğunu söylemiyorum.
O kendine herhalde terörist demiyor herhalde kendine halkın kahramanı olmak istiyorum ben. Yanlış anlaşılmasın yok öyle bir şey. Peki çok güzel kurtuldun bu sorudan. Öyle mi? Aferin aferin. Tamam iyi güzel. Ama şeye hala cevap vermiyorsun geçen seferde hiç vermemiştin. Kötülük doğuştan mıdır? Bence hayır. Ama bazı insanlar var yani şöyle bazı bebeklerde bile onu görüyoruz ya kötü bebek yok mudur hiç? Eğer öyle demek istiyorsan bütün bebeklerin kötü olduğuna inanmaya daha yatkınım asına bakacak olursan. Ben de öyle düşünüyorum çünkü. Daha önce konuştuğumuz kedilerde eğer kötülük diyeceksek buna ama hepsine yansıtmamız gereken bir şey. Belli bazı çocukların özellikle kötü olduğunu düşünüyor değilim. Bunu düşündüğümüz nispette de esasında korku filmlerine doğru kayıyoruz. Yani direk gözümüzün önüne gelen görüntüler gerçek hayatta gördüğümüz görüntüler değil bir ekranın içerisinden gördüğümüz görüntülere hafif dönüşmeye başlıyor. Ondan zaten ben kıllanıyorum. Ben en başından beri o öncüle katılmıyorum zaten. İnsanın temelde bencil olduğu dolayısıyla iş zorabilince bu bencilliğin ortaya çıktığı ve herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı fikre ben esasında karşıyım. A öyle mi? Aynen öyle. Neye dayanarak? Bir sürü şeye dayanarak esasında. Birincisi insanın bencil olduğu meselesiyle başlayalım. Yani bebeklerin daha doğdukları anda bencil davrandıkları yani sırf kendilerini düşündükleri meselesi üzerinden düşünecek olursak. Bu doğru olabilir ama insan yavrusu aynı zamanda en güçlü bağ kuran ve bağ kurmak zorunda olan bir varlık bir yandan. Kendi sütünü emiyor, kendi sıcaklığı, kendi uykusu, kendi gagası, gazı, şusubusu. Ama kendi diye bir varlık tam olarak yok. O kendi son derece bulanık bir kendi hatta anneyle bütünleşik bir kendilik olduğu için orada bizim şahsi bireysel bencilliğimizden farklı bir bencillik. Yani neyle yaşadığı bütünleşik birlik yani senbiyoz, eş yaşarlık hali içerisinde bencil olmak. Başka şey senin benim gibi kendini bireysel olarak düşünen kişilerin bencil olması bambaşka bir şey. Orada benlik bilincine ilişkin büyük bir soru olduğu için insanların doğuştan bencil oldukları ve bundan dolayı da sıkıştıkları zaman esasında birbirlerinin huysunu kazacakları argümanına katılmamamın sebeplerinden biri bu. Öncülden emin değilim. Biliyim kadarıyla yani antropolojide, biyolojide vesairede gördüğümüz karşımıza çıkan insan tipi daha bir bebekken birbirinin huysunu kazmaya başlayan varlıklar değil. Tam tersinde bütünleşmeye çalışan varlıklar. Ama homosapienin neandertaliyi yok etmesi gibi. Evet. Yok etmek, yok edicilik var insanda. Yok edicilik var evet. Ama esasında insanın diğer primatlardan belki bir yere kadar farklı tarafı bu yok ediciliği mesela çok daha planlı, çok daha örgütü, çok daha… Toplu halde yapıyor yani. Toplu halde yapıyor ve bunu o yüzden de çocuklar yapıyor mu pek emin değilim yani bebeklikten itibaren gelen senin dediğin gibi doğuştan bir şey gibi gelmiyor bana. Onu ister istemez oralara geliyor Hitlerler, Miloševiçler nasıl ortaya çıkıyor yani nasıl bir insan bunu yapar? Doğuştan olduğunu söylemenin çok ağır bedelleri de var. Yani biz onları da almak istiyor muyuz? Tek bedeli şey değil yani doğuştan kötüyüz hepimiz.
Dolayısıyla birbirimizi kazıklamak da meşrudur gibi bir yere varıyor senin söylediğin şekilde. Haklısın ama şunu diyebilir miyiz yani Miloševiç de işte efendim kötü bir çocukluk geçirmiş o yüzden… Gene çevreye gelirsin. Yani böyle deyip affedebileceğimiz bir şey mi bu? Bir de affetme meselesi geldi o da kim ne adına neyi affediyor? Affetme derken unutacağımız yani biz evet yok böyle bir şey olmadı diyemeyiz ki. E ama doğuştan olması onu mazur görmemiz için daha da büyük bir sebep oluşturmuyor mu diye soruyorum ben de. Başka bir deyiş de yani doğuştan kötü olmasın çevresi ya da kendi seçimleriyle kötüleşmiş olsun bu daha ağır bir cezayı gerektirmez mi? Bu bizi tabi ki cezalandırmanın arkasındaki varsayımlara götürüyor iş zor yani. Linç geliyor Miloševiç’i savundu. Kim ben mi? Disclamer geçisini aldın mı?
Yo ben şunu söylemiştim yani ben kendi yaşamımda insanların daima en kötüsünü yapacağını düşünürüm. Bunu düşünmen gerçekçi olduğunu düşündüğün için mi yoksa güvenli bir varsayım olduğunu düşündüğün için mi? Hayal kırıklığını uğramamak için kendine yaptığın bir ayar mı yoksa gerçekten insanların böyle olduğunu düşünmen… Anekdoda dayalı kanıt diyelim yani yaşadığım bütün durumlarda insanlar beni hiç şaşırtmadı. Herkes tokatladı seni. Öyle diyerek şey demek istemem hani mağdurum biliyorsun ben sevmem mağdurumu ama…
Şunu görüyorum ki insanlar karşı tarafı düşünmek konusunda çok beceriksiz. Evet şöyle takla attıralım insanlar karşı tarafı düşünüyor olduklarına ilişkin bir imajı çok seviyorlar. Ve herkes öyle konuşuyor ben seni çok diyorum nasılsın iyi misin canım falan gibi bir havadayız hep. Ama yalan o işte. Ama o yalan. Ama burada tersi olan şey bizim özellikle kötü olmamız değil de bu söylemin dandikliği yani bu söylem nereden gelmiş ve biz ammada yutmuşuz ve neden bu kadar ihtiyaç duyuyoruz. Bence bunun altındaki sebeplerden biri şu kendimize güvenmiyoruz yeteri kadar ve diyoruz ki birbirimizi pohpohlamazsak eğer böyle herkesin kalbinin kırılacağı, birbirimize küseceğimizi, iş yapamayacağımız, arkadaş olamayacağımızı düşünüyoruz. Oysa kendimize biraz daha güvenebilsek takılmayız yani o söylemlere belki de diye düşünüyor. Bundan çıkan zorunlu sonuç herkesin birbirinin kuyusunu kazacağı değil de ahlaki iyi kalplilik varsayımın ortaya çıktığı anda ondan tiksinip kötü kalpliliğe savruluyoruz.
Yani tepkiselliğe düşüyoruz ve sen sıklıkla düşüyorsun bana şey gibi geliyor ikisi birbirine acayip besliyor. Peki doğru söylüyorsun ama şöyle bir örnek verelim diyelim ki biz bir işe girdik seninle ben diyorum ki eğer ikimiz de karşı tarafın kötü olacağını varsayarsak aslında bizim hukuk dediğimiz şeye kavuşuyoruz. Yani kötü olabileceğine dair önlemler almak nedir bu sözleşme yapmak olabildiğince her şeyi şeffaf yapmak yani zaten bizim uygarlık dediğimiz şey medeniyet dediğimiz şey zaten bu.
Yani kötülüğe karşı önlem birisi eline silah almasın çünkü ateş eder kanun yasa ceza falan filan şimdi bunlar zaten beni haklı çıkarmıyor mu olabilir ama bu durumda da şöyle bir şey lazım diyelim ki biz bir hukuki bir anlaşma yaptık birbirimizi kazıklamayacağımıza dair. Daha önce beni sana kazık atmaktan ya da sana kötülük etmekten alıkoyan şey yalnızca yasa ise o zaman da soruşu olacak yasaya riayet etmemi sağlayacak olan şey ne yani topu tacı atmış olmuyor muyuz acaba? Eğer korkuysa onun da yolu var aslında bakacak olursan çünkü korkmadığım bir noktada eğer herhangi bir sebepten dolayı korkmuyorsam bu sefer gene yasayı delebileceğim. Orada tabii ki sana karşı duyduğum saygı ya da beraber yapmak istediğimiz işin niteliklerinden dolayı ben yasaya uyuyor olmayacağım beni korkuttuğun için o yasaya uyuyor olacağım mümkün bu da olabilir bence bazı durumlarda bu zaten zorunlu hale geliyor. Ama bütün toplumsal hayatı buna indirgemek çok kötü bir toplum hayatı yaşatacaktır çünkü sürekli korkunun ön planda olduğu birisiyle ilk karşılaştığında böyle bir beklentili içinde olman belki normal olabilir. Ama o kişiyle kurduğun ilişkinin tamamını belirlemesi ve sürekli bunun düşünülüyor olması senin o kişiyle yapabileceklerinden seni ve onu çok alıkoyar. İnsan potansiyeli anormal düşüren bir tarafı var bu varsayımı demeye çalışıyor. Oysa biz istiyoruz ki bunu geride bırakalım ne yapacaksak yapalım.
Ütopik bir toplumdan bahsediyorsun aslında. Bence içinde yaşadığımız toplum da zaten seninle iyi karşılaşmamdan sonra sana görece bir güven duyarak yapabileceğimiz şeyler olduğu için ben buradayım. Eğer ben senden gerçekten şüpheleniyor olsaydım ne işin var burada yani? Ben seni kandırmış olabilirim. Kandırmış tabii ki olabiliriz. Ama onlara ya ben çok neifim ya da bu iki türlü de iki tarafı da döndürülebilecek bir silah.
Sen tabii ki beni kandırdığını zannediyorsun ama bu benim seni kandırma pilnimin bir parçası da olabilir tabii. Dolayısıyla burada döndüğümüz sürece bu programı yapamayız konuşamayız edemeyiz ve hiçbir şey yapamayız. Ve yani hayatın güzel olan bütün şeylerin yerine sürekli benim senden şüphelenmem ve sonu gelmeyen bir şüphelenin içine düşmüş oluyoruz. Bu neden gerçekçi de benim söylediğim şekli topik. Sayın İlker hocam. Peki hocam kötü yok mu yani ya? Ne yapalım?
Ne yapalım? Rekite istiyoruz biz yaşayamıyoruz, beceremiyoruz. Geldi benden 1500 lira borç aldı geri vermiyor mesela ne yapacağız? Beni çağırmıştı. Konuşuyor herif abi ödemen lazım. O da senden de borç ister biliyorsun. Bir de kötülüğü bir kere keşfettin mi aslında sonrası çorap söküyor gibi geliyor. Benim söylüyor olmam pek hoş olmayacak belki ama düşünmenin neredeyse ahlaki bir tarafı var.
Yani kötülüğün ne kadar karmaşık olduğunu, kötülüğün iki taraflı olabileceğini, dört taraflı olabileceğini, bugün ki kötülüğün yarın sonuçları, dünkü ki kötülüğün bugünkü yansımaları vesaire gibi düşünmeye bak. Yani felsefe ile ilişki kurmanın bir avantajlı tarafı aslında düşünmek iyilikle de bir açıdan bağlantılı bir şey demeye çalışıyorum aslında bakacak olursa. Varsayımları sorgulamanın kendisinde neredeyse iyi bir şey var diye düşünüyorum açıkçası.
O yüzden de kendi varsayımlarını sorgulayabileceğin noktalara doğru hayatını yönlendir ya da o kapıları kapatma. Bunların en önemli şeylerinden bir tanesi daha önceki bölümlerde de karşımıza çıkan yolculuk meselesi. Yani kendi bağlamını değiştir, azınlık ol bir süre. Azınlık olmayı tat, hatırla ve boş boş yaşamaya yaşadığın şeyi hatırla olan bir tanesi. Yani bir yanağına tokatı ye diyorsun hocam. Tokat yemiş olmuyorsun ama eğer tokat yersen karşı tokat atamayacağın, kahveden adam toplayamayacağın bir coğrafyaya kendini koymuşuz. İyilik çok sıkıcı ya. Maalesef öyle Terry Eagleton’ın komik bir cevabı var yani kötücül karakterleri, kötü kalp bir karakterleri peki neden çok seviyoruz? Üç tane sebebi var. Bir tanesi bizim yapamadığımız şeyleri yapmaları yani özgürlük meselesi çekici bir kere.
Çünkü düşündüğünde kötücül karakterler esasında zengin bir görsel oğanaklar, sislisi yaratmışlar özellikle Batı’da ve buradaki figürlerin hepsi görkemliler. Kötünün şaşalılığı, kötünün kahkahal atması. Niooo! Yani burada pozitif bir şey var işin garip tarafı onu anlatmaya çalışıyorum. Halbuki biz Kibritçi kız öyküleriyle sakatlandık. Aynen öyle işte bunu anlatmaya çalışıyorum.
Yani Kibritçi kızla Malefiz yani kötücül, Kralice, Darth Vader vesaire bu hayranlıkla o eziklik birbirine acayip çağırıyor. Ya Godfather. Godfather’a gelelim. Godfather eğlenceli bir konu. Godfather’da kötücül karakter kim orada sence? Gönlümün dediler aklımın dediği ayrı şeydi aklıma sorarsan onların hepsi çok kötü adamlar. Hepsi çok kötü adamlar. Yani şeyde dahil Marlon Brando da dahil. Ahlaki olarak kabul edilebilir bir tarafı yok yaptığı şeyi. Doğru ama filmin ilk başındaki premis de şuydu yalnız. Amerikan devletinin zayıf olduğu bir nokta var ve İtalyanlar, Amerika’ya gelmiş durumdalar ve devletin sahip çıkmadığı birtakım ilişkiler var. Birtakım sürtüşmeler var ve devlet burada devreye giremiyor. Bu yüzden bu kişi. Adalet meselesi. Adalet dağıtıyor. Dolayısıyla başlangıç premisi evet birazdan adam öldürecekler şunu yapacaklar bunu yapacaklar ama böyle bir sosyolojik arka plan döşemiş aslında. Evet onu biraz doğruluyor. Onu doğru şey olmaktan çıkartıyor. Jöleli adamlar ne kadar yakışıklılar ve öldürüyorlar falan gibi. Yüceltmiyor onları. Mesela düşünecek olursan devletin ne menem bir şey olduğuna ilişkin de fikir veriyor ki zaten ikinci filmde bu ortaya çıkıyor. İkinci filmde senatör tabii. İkinci filmde Amerikan. Siden nefret ediyorum değil mi? Aynen nefis bir şey ve en sonunda onu kıskıvrak yakalıyorlar korkuyla kendilerine katıyorlar ve şu ortaya çıkıyor ki. We’re all part of the same hypocrisy. Bu arada orada çok ilginç bir şey var.
Herifi nasıl strepe düşürdüklerini hatırlıyor musun? Tabii kızı şey yapıyor ama o kız ölü değil. Ha öyle mi o nereden? Bir daha seyret orayı. Yani setup o. Çünkü herif uyanmış nasıl oldu öldü. Ha evet dedi ki biz oynuyorduk oynuyorduk nasıl oldu bilmiyorum diyor kız inşıyor. Baya öldürdüler falan. Nefes aldığı çok yani bakarsan çok dikkatli görülüyor şey öldürmemişler kızı yani. İkinci filmin sonlarına doğru ortaya çıkan şey devlet dediğiniz şeyin bundan çok büyük bir farkı var mı acaba sayın izleyici gibi bir mesaj mı? Aslında kötülük her zaman yine kötülüğü getiriyor. Bence ikinci filmin sonunda bile o var. Yani kardeşini öldürüyor. Kardeşini öldüren birinin mutlu olacağını düşünmek çok saçma ve herkesi kendine yabancılaştırmış durumda yapayalnız kalmış durumda karısına kapıyı kapatmış durumda. Dolayısıyla neredeyse ahlak dersi veren bir film olarak.
Babada bana ilginç gelen şeylerden bir tanesi şuydu. Kötülük edebilmek için bile o kötülük edecek olan organizasyondaki üyelerin birbirlerine kötülük etmemeleri lazım. Kontrat yapmaları lazım. Kontrat yapmaları lazım ve kontrat yetmez. Deminki hukuk meselesine benziyor. Kontratın arkasında durmam için de bir sebebimin olması lazım. Korku oluyor genelde. Korku seni relativizme feciyi düşürür çünkü daha çok korktuğun bir şey ortaya çıktığı anda o korku şey olmaya başlıyor.
Sen sadakat mi diyorsun aslında? Güven duyuyorlar. Belki de aynı şeyi söylüyoruz aslında. Çünkü ihanet edenler oluyor ya. Evet bu şeyi gösteriyor. Kendi kendini sürdürebilmek için bir topluluğun kendi içinde belli bir erdem tanımlaması lazım. Erdemin en açık olarak ortaya çıktı. Hatta disiplinin en açık olarak ortaya çıktığı örgütlerden bir tanesi belki de mafyayası aslında. Aslında zaten giriş sahnesi sevdirmek için yapılmış bir sahne. Yani dramatik olarak kızıma kötülük ettiler. Bunları öldürür. O kadar da değil diyor. Orada kırmızı çizgi çekiyor. Yani adalet dağıtıyor. Orada sevdiriyor bize zaten. Sonra uyuşturucuda da bir çizgi çekiyor. Sonra orada aşılıyor. Kadın satarız ama asla uyuşturucuya bulaşmayız diyor. Aslında bir şey yok. O da kötü, bu da kötü. Madem kötü bir şeyi yapabilmek için bile içsel ilişkilerin iyi olması lazım. Bir açıdan iyiliği yabana atmamak lazım ve iyinin ne kadar iyi çalıştığını unutmamak lazım bakacak olursa. Diğer meselede şu, bir organizasyon kuracağız biz. Bir şer organizasyonu olsun diyelim ki bu. Zaten FloTV olsun ismi şimdilik. Kendi aramızdaki ilişkilerimiz esasında erdemli ilişkiler olmayacaklar. Sen hepimizi teker teker satacaksın aslında. Nolan’ın Joker’inin en başındaki hikaye. Çok ilginç bir şey bence bu. Çünkü bir örgüt kuruyor, o örgüt işliyor ama kurulan ilişkiler erdemli ilişkiler değil. Dolayısıyla kötülük anlamında çok daha tutarlı.
Çok daha efektif bir organizasyon kurmuş. Olabilir. Orada da şuna ihtiyacım var. Ölen ya da dışladığın kişileri dışlamış olduğunu yenir. Bir şey alacağın kişilerin bilmemesi falan lazım. Çünkü onlar bilirlerse ulan bu adam bizi de öldürür diyebilirler seni alaşağı edebilirler. Düşün İlkerciğim bunun üzerinde sana. Nolan’ın o filmi bu arada o kötülük meselesinde çok ciddi uğraşıyor aslında. İki gemi var. Gemilerden birinde suçlular var falan filan. Ama tabii çok Hollywood ending yapıyor.
Orada düğmeye biliyoruz ki nefes almadan basardı iyi taraf. İyi taraf şey düğmesine mi? Kötüleri yok edecek düğmeye hemen basardı diye düşünüyorum. Çünkü ben sinik bir insanım hocam. Yani o zaman İlker şöyle düşünelim. Diyelim ki bastılar. Yani ben basardım demeye de getiriyor gibisin sanki. Ben basmam. Gemisinde olsaydım basmaz mıydım? Yok basmaz. Neden basmazdın o zaman? Kendime zarar vermekle başkasına zarar vermek arasında tercih yapmam gerekirse ben daima kendime zarar vermeyi seçerim. Burada senin yetişimin ortaya çıkıyor bence.
Başkasına zarar verme hakkım yok çünkü. Yani onu ben nasıl yargılıyım herifi kötü müdür yiyip yani. Şey bile üstü başkasını öldürdüğünü farz edelim. Sırf argüman açısından. Ondan sonra kurulan topluluğu düşün. Topluluğun yarısını düğmeye basarak yok etmiş bir topluluğun sonraki gününü düşün. Zor olur tabi. O kötü. Yalnızca vicdan azabı açısından değil yani biz beraber bastık. Biz iyilerin gemisindeydik. Birilerini yok ettik. Şu anda İlker benim için düğmeye basabilir.
İlker de Ömer benim için düğmeye basabilir diye düşünüyor. Dolayısıyla İlker ile Ömer iyilerin arasındaki ilişki de bozulmuş oldu. Öyle ama zaten bugünün dünyasında biz bilmeden düğmelere hep basıyoruz hocam. Bizim burada refah içinde yaşamamız için bir takım insanlar ölüyor. Şöyle bir çılgın projem vardı. Bir tane aplikasyon yapacaksın, bir uygulama yapacaksın. Tutacaksın mikrofonun üzerine. Mikrofonun sana şeyini söyleyecek tabi ki işte markasının zaten özür dili söyleyecek. Bir de yapılma koşullarını hangi madenlerden, hangi madenler çıkarılıyor.
İşte o işçilerin sözleşmelerini görebileceksiniz. Müşterilerin yazdığı notları görebiliyoruz ya forumlarda. İşte o forumlara benzer bir şeyi nasıl yapılır bilmiyorum ama sonuç olarak ahlakiliği açısından bu mikrofon ahlaki bir şey mi sorusu. Çünkü bugünün çok büyük bir sorusu. Özellikle global bir ekonomide ve internet şeyinde. Simpsonların bir girişi vardı meşhur. Banks yapmıştı. Simpsonlar başlıyor gibi oluyor. Sonra bir bakıyorsun Çin’e gidiyor.
Çin’de işte onları çizen işçiler ben burada iphone kullanayım diye Çin’de birtakım herifler ölüyor belki. Nesneler nereden geliyor? Mikrofon nereden geliyor? Elma nereden geliyor? Yani bu tarım organik mi yapılıyor meselesini biraz daha derinleştirdiğinde esasında adil koşullar altında üretim meselesine geliyor iş. Ve bence güzel bir nokta bu. İyi bir nokta. Yani nesnelerin hazırlop şeyler olmadıkları ve etik bir anlam taşıdıklarına ilişkin yeni bir bilinçlenme zamanda yaşıyoruz gibime geliyor yani.
Peki sen hiç ben kötü müyüm diye düşündün mü? Ha dandikliği çok düşünüyorum. Yani şey anlamında kusurlu, oha hayvan gibi kusurlarım var sürekli tabii ki. Onu sürekli düşünüyorum. Sözde her baktığımda ne kadar dandik olduğumu tekrar anlıyorum hocam. Sen iyi bir adama benziyorsun. Benziyorum ama kötülerinin yapabileceği şeylerden bir tanesi de budur dolayısıyla. Acaba kötü olup olmadığımızı sorgulamalı mıyız arada? Nasıl yapabiliriz bunu? Yani bunu şunun için soruyorum. Kötü olmadığımıza inanmayı gerçekten çok istiyoruz.
Bu durumda bence şunu düşünebiliriz yani kötü müyüm diye düşünmek bir adım ama daha da güvenilir olanı şu ben kötü bir insan olsaydım bunu fark edecek noktada mıyım şu anda? Bu hakikat meselesiyle de çok bağlantılı yani ben gelsem sana hakikati söylesem. Neyle ilgili hakikati hocam? Her şeyle ilgili hakikati sana söyledim bir bölüm yapalım her şey bölümü. Olmaz öyle saçma her şey. Hakikat meselesi de de aynı şeye geçerli yani herkes hakikati anlamaya diyelim ki çalışıyor,
gerçeği anlamaya çalışıyor ama şunu sorgulamak bu hakikati araştırmasının bir parçası olmalı hakikat karşıma çıkmış olsaydı. Bir insan formunda, bir söz formunda ya da bir olgu formunda ben bunu anlayabilecek noktada olur muydum? Yoksa bakıp Aslı yeni Starbucks açılmış deyip yoluma devam mı ederdim? İnsanlar ikincisine hiç dönüp bakmıyor insanlar alet üzerinde çalışmıyorlar. Hep aletin işlediği nesne üzerinde çalışıyorlar yani felsefenin yapabileceği şeylerden bir tanesi tabii ki insanın Alet derken kendisini kazıtsın.
Yani bir şey yapacak insanın kendisine kendi üzerine dönmesi ve kendi üzerine dönmesinin yolu da dediğim gibi acaba ben kötü bir insan mıyım daha ziyade kötü olsaydım bunu bilme araçlarım neydi? Kendime dışarıdan bakabilme opsyonlarım neydi? Daha üst bir soruya döndün sanırım. Daha üst bir her zaman olduğu gibi daha geriye ve üste çıkıyoruz ve kameradan kendini görmek bu konuda bir adım attırabilir. Yani eminim ki bazı psikologların kullandığı şeylerden bir tanesi kamera. Kendini kameradan görmek davranış biçimini çok değiştirebiliyor.
Ben çok şaşırmıştım kendimi gördüğümde. Öyle mi? Olmaz öyle saçma şeylere başladıktan sonra. Ha oca vardı niye? Görmüyorsun kendini o kadar abi yani kendimi seyrederek saatleri harcadım montajlarını yaparken falan. İnsan önce kendine toz kondurmama refleksini bir şey yapmalı bir dinlendirmeli. Bunu yapmanın yolu da korku ve utanç insanın kendisinden korkması ve kendinden utanması duygularına biraz mesafe koyabilmesi
ve yer yer korkudan ve utançtan tatil alabilmesi. Birazcık deniz kayısına gidip ayaklarını kuma sokmak gibi korkudan ve utançtan azade bir düşünme süreci yaşamalı. Bu meditasyon olabilir, okumayla olabilir, edebiyatla olabilir, felsefeyle tabii ki olabilir. Korku ve utançtan tatil alıp kendimize biraz güvenme meselesi.
Kendimize güvenmezsek eğer kendimize ilginç olan soruları sormamaya ve bence daha yüzeysel sorular sormaya mecbur ve mahkum durumda kalıyoruz gibi geliyor bana. Ben dark side’a geçmek istiyorum hocam. Çok geç. Çünkü şey çok iyi değil mi ya mesela öldün, ilker öldü işte nasıl adamdı? Abi çok iyi adamdı yani bu çok sıkıcı be abi. Sıkıcı diyorsun. Ne yaptı yani cami mi yaptırmış işte abi iyi adamdı.
İyilik genellikle zayıflık aslında bu kibritçik kızla konuştuğumuz gibi. Nasıl bilirdiniz? Kötü bilirdik mi desinler yani senin hakkında iki muhtemelen ölecek epey insan da vardır. Yani meşhur olunca birilerinin senin hakkında kötü konuşması garantiyeye yakın gibi geliyor bana. Ama sadece kötü konuşmaları yetmez yani şunu demek istiyorum. Kötülüğün insanlığı sürükleyen bir tarafı var gibi geliyor bana. Yani bir şey mesela istediğim bir şeyi almak bize şöyle öğretilmiştir ya şunu düşün.
Zina yasaktır. Günahlardan hiç bahsetmedik aslında günahların çoğu tabii bu iyilik kötülüğü de tanımlıyor. Efendim zina yapmak yasaktır. Neden? Zina kötüdür. Abi kim diyor bunu? Şu açıdan soruyorum. Birisi kadın ya da erkek bir şeye arzu duyuyor ve onu gidip alıyor. Tamamen sadece olay yürüsün diye soruyorum hani bu konudaki tutumumu belli etmeyeceğim ama hani şu daha kötü değil mi abi? İçine koyuyor onu yaşamaya devam ediyor. Anladım. Arzularımızı gerçekleştiriyor olmak çok daha iyi bir çözüm değil mi? Toplumsal hayatta gibi bir şey mi dersin? Şöyle de diyebiliriz aslında dramada dedin ya kötüler hep daha ilgi çeker diye onun nedeni şu. Sen de benzer bir şey söyledin. Dramanın lokomotifi arzudur. Yani arzu olmayınca drama olmaz. Çünkü birisi bir şey isteyecek engeller çıkacak ona ulaşmaya çalışacak. Bu yani drama dediğin şey bu aslında başka bir açıklaması yok bunun.
Evet yani dolayısıyla arzu olması lazım. Dolayısıyla bütün arzulara ket vurulmamış olması lazım. Arzunun olduğu yerde de genellikle hem Hristiyanlık hem İslam yani bütün dinler arzuyu aslında engellemeye çalışıyor. Doğru. Doğru ve buradan iyi hikayeler aslında çıkmıyor diye de düşünülebilir. Evet yani şu bir öykü olarak çok sıkıcı abi aşık oluyor. Yani Ömer aşık oluyor birisine ama iyi çocuk olduğu için gitmiyor. Bundan ne öykü olacak abi bu? Bu konuda bize esasında biraz yalının anlattığı iyi hikaye yazılabilmesi için dışsal bir takım engellerden ziyade insanın kendi içinde engeller yaşaması meselesine birazcık getiriyor. Çünkü bu durumda insanın iç çekişmeleri iç çelişkileri belki güzel hikaye yaratıyor büyük bir ihtimalle. Yani Aristoteles’in poetikasından beri birazcık olan bu yani kişinin bir dönüşüm geçirmesi lazım. Dönüşüm demek kircik demek değişiyorum olması lazım. Yalnızca iyi değilim. Seni değiştirecek şey arzu değil midir? Yani sen arzularını kovalamazsan ama şey anlamda söylemiyorum yani zinayı bir alışkanlık yapıp o da bir düşkün düşüklük o da bir erdemsizlik ama yani aslında soru şu daha basitleştireyim. Ben bir arzu duyduysam erdemli olan davranış bunu takip etmek değil midir? Zorunu olarak değil çünkü birincisi birden fazla şey arzulayabilirsin ve bir arzun öbür arzunla çelişiyor olabilir.
Kısa vadedeki arzuların uzun vadedeki arzuların da çelişiyor olabilir. Yine aynı yere geleceğiz maalesef kolay çıkış yok kusura bakmam. Hocam çok iyi sıyrıldınız tebrik ederim. Sürekli zaten sıyrılıyorum ya bu ne terledim. The Matrix’im ya. Hocam peki ne yapalım kötü mü olalım iyi mi olalım? Evet kötü olalım tamam ya üf. Peki hocam kötülükle kalın.
Çok teşekkürler kendine kötü bak.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir