"Enter"a basıp içeriğe geçin

Macron aslında kim? (Napolyon olmak istiyor)

Macron aslında kim? (Napolyon olmak istiyor)

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=FaNF8swtBvc.

Emanuel Macron dendiğinde aklınıza ne geliyor? Kimilerine göre Avrupa Birliği vizyonunun ete ve kemiğe bürünmüş hali, kimilerine göre ise seçimlerin başarısız bir projesi. Kendisine göre ise çoğumuzun Napoleon Bonaparte. Napoleon Bonaparte, bir parçası. 2017’de aşurüs sağına dayı Le Pen’e karşı kazandığı zaferin ardından Fransa Cumhurbaşkanı oldu ve görevinin neredeyse her yılı olaylı geçti.
Seçimden önceki Macron’la, görevi başındaki Macron ise kelimenin tam anlamıyla iki farklı kişi oldu. Peki iki Macron’dan hangisi gerçek? Ben Dugü Gökçüksoy’dan ve karşınızda Emanuel Macron’un profili. Emanuel Macron Paris’in kuzeyinde 135 bin nüfuslu küçük bir kent olan Amiens’te 1977’de doğdu.
Liseyi Katolik Cisvit Cemaletinin yönettiği lisede okudu. Şu an eşi olan ve kendisinden 24 yaş büyük Brigitte, o yıllarda aynı lisede Fransızca öğretmeniydi. Orta dereceli bir üniversitenin felsefe bölümünde eğitimini sürdürdükten sonra Fransız yüksek bürokrasisine girmenin olmazsa olmazı ulusal yönetim okuluna yazıldı. Fransa Cumhurbaşkanı hakkında proje diyenleri destekleyecek bir olay daha okuldan mezun olmadan yaşandı.
Macron Hegel’in Hukuk Persepesi adlı eseri üzerine ülkenin en meşhur Marxist düşünürlerinden Prof. Etienne Balibar’a tez verdiğini söyledi ancak Balibar bunu hiç hatırlamadığını tezin kopyasının da olmadığını açıkladı. 2004’te mezun olmasının ardından Macron, Maliye Bakanlığı’na baş müfettiş olarak girdi ve 3 yıl burada çalıştı. 2007 yılında Brigitte evlendi. Brigitte’in ailesi Fransa’nın dünyaca meşhur çikolata markası Amiens’in sahibi milyoner bir aileydi. Macron bundan 1 yıl sonra 2008’de Maliye Bakanlığı’ndan izinle ayrılarak özel sektöre meşhur Rothschild Enco Yatırım Bankası’na geçti ve burada da 6 yıl çalıştı. 2017 seçimleri sırasında rakibi Le Pen Macron’u seçkinlerin adayı olarak niteledi. Le Pen’i haklı çıkarırcasına o yıl hem medya hem de Fransız yargısı Macron’u kazandırmak için bir seferberlik başlattı desek yeri. Seçim yarışı süresince tüm rakipleri bir şekilde oyunun dışına itildi. Bunlardan en meşhuru da seçimin favorisi olarak görülen Merkez Dağı’nın adayı Francis Fillon. Fillona göre Macron yerleşik Fransız seçkinlerinin bir vitrin yüzünden başka bir şey değildi ve hükümeti yeni bir hükümet olmayacak. Eski Cumhurbaşkanı Fransız Hollande’ın bir devamı olacaktı. Hatta seçim mitinglerinde Macron’u Emmanuel Hollande takma ismiyle anıyordu.
2017 seçimleri öncesinde yapılan anketlere göre Fillon’un seçimi kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu ancak seçimlere yaklaşırken Fillon hakkında 10 yıl öncesine dayanan bir yolsuzluk soruşturması başlatıldı. Tüm bu atmosfer seçime yönelik protestoyu da beraberinde getirdi ve Macron Fransız tarihinin en az katılımlı seçimlerinde oyların %66’sını alarak Fransa Cumhurbaşkanı oldu.
Bu noktadan sonra iki Macron var desek yeri. Biri seçimden önce verdiği vaatlerle Fransa’da herkesimin kurtarıcısı olacak Macron, diğeri de gerçek Macron.
Bir Macron basın özgürlüğünü savunurken diğer Macron basın üzerinde adık olmamış bir baskı kurdu. Bir Macron sömürge karşıtı ve Afrika dostlu bir imaj verirken diğer Macron Fransa’nın sahraaltı Afrika’da kurduğu sömürü anı korumakla kalmayıp bir de Afrika’daki fakirliğin sebebini Afrikalıların çok çocuk yapması olarak sundu.
Macron bunları söylerken 14 Afrika ülkesi Fransa’ya her yıl 500 milyar dolar sömürge borcunu ödemeye devam ediyordu. Tüm bunların yanında Fransa’nın yaşam koşulları da Macron’un vaatlerinin aksine sürekli daha kötüye doğru gidiyordu.
Seçimden önce çalışanlara ayda 500 euro tasarruf öngören vade karşın seçimden sonra başlattığı kemer sıkma programı sebebiyle 10 binlerce memur işten çıkarıldı. Yine seçimden önce yaşlıların yaşam koşullarını düzeltme vadinde bulunmasına karşın emekli ücretleri azaltıldı ve emeklilerin ödediği vergiler artırıldı. Bu gelişmeler üzerine Fransa eşine en son Mayıs 1968 öğrenci ayaklanmalarında rastlanmış sokak gösterilerine sahne oldu. Tüm Fransa’da başlayan grevlere sendikalar 5 milyon 400 bin kamu çalışanını davet ederken demir yolu çalışanlarının yüzde 40’ı, eğitim görevlilerinin yüzde 15’i, devlet dairelerinde çalışanlarınsa yüzde 10’u destek verdi. Macron’un süper kahraman makyajını akıtan sadece yurt içindeki başarısızlığı olmadı. Uluslararası sahada da Macron umursanmayan bir figure dönüştü.
Eski Amerika başkanı Donald Trump katıldığı bir ortak basın toplantısında Macron’un dakikalardır sürdürdüğü konuşma ardından bugüne kadar duyduğum en iyi cevap vermemeydi yorumunu yaptı.
Macron’un kendisini Avrupa’yı korumak zorunda olan bir kahraman olarak sunduğu bir başka konuşmada da bu kez Rusya devlet başkanı Putin endişe etme Avrupa’yı biz koruruz dedi. Bu şartı hiç merak etmeyin, biz yardım edeceğiz. Bizi güveneceğiz. Macron’un Türkiye ile ilişkileri de her zaman mesafeli oldu. Fransa’da yükselen İslamofobi’ye karşı Macron’un pasif kalışı hatta zaman zaman kendi ağzından çıkan İslam karşıtı ifadeler bu mesafeyi oluşturan sebeplerden başlayacağız. Macron geçtiğimiz sene son yıllarda İslamofobi’nin bir versiyonu olarak karşımızda çıkan Avrupa İslamı teriminin bir yansıması olan Fransa İslamı terimini dilendirmeye başladı. Stratejisini Fransa’da aydınlatılmış bir İslam inşa etmek olarak sunan Macron’un bu sözleri Türkiye’nin tepkisini çekti. Fransız seçkinlerinin göz bebeği Macron, aynaya baktığında bir Napoleon Bonaparte görüyor olabilir ancak bizim tuttuğumuz ayna bize tam tersini gösteriyor. Peki Fransız halkı iki Macron’dan hangisini görüyor?
Bu sorunun cevabınıysa Nisan 2022’de gerçekleşecek olan Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimleri gösterecek.
Bir sonraki videoda görüşürüz.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir