Mahya Işıkları 20.Gün | Deniz Kızı
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=j9MFveSitK4.
Sizi bilmem ama ben ne zaman bir semfoni orkestrası görsem aklıma Farabi gelir. Ünlü bilgin Farabi. Matematik uzmanı, tıp uzmanı, anstromi uzmanı Farabi.
Farabi ses dalgaları konusunda pek çok yenilik ortayatmıştır. Sesin titreşim dalgalarının uzununa göre azalıp çoğaldığını keşfetmiştir. Onun bu keşfiyle pek çok müzik enstrümanı düzenlenmiştir. Ama ben Farabi’nin bu bilim insanı yönünü değil, ondan günümüze kalan bir sözü anlatmak istiyorum.
Farabi bir gün bir Çinliği ile konuşur. Der ki, ”Ya sen komedi nedir, hiç gördün mü? Hiç bir komedi seyrettin mi?” ”Seyrettim efendim, bizim orada çok komedi oynanır. Nasıl bir şeydir bu komedi?” ”Ya pek çok insan sahnede herkesi güldürür.” Farabi der ki, ”Pek çok insan mı? Buna ne gerek var? Bunu bizde bir kişi meddah yapıyor.”
Meddahlar, genleksel oyun sanatımızın vazgeçilmez güzel insanları. Ama ne yazık ki meddahların öykülerinin çoğunu biz bilmiyoruz. Çünkü bu öyküler yazılı değildi. Sözde olarak kulaktan kulağa dilden dilen yayılıyordu. Pek çok meddah öyküsü kayıp. Ne zaman ki 1800’lü yıllarda özellikle boğalı gemiler ortaya çıkınca
pek çok gezgin Avrupa’dan İstanbul’a geldi ki bunların çoğu sanatçı yazar. Onlar Ramazan aylarına denk geldiklerinde duydukları meddaların öykülerini yazdılar da biz birkaç meddah öyküsüne sahip olabildik. Agnes, 1850’li yıllarda Sultan Avni Mecit döneminde İstanbul’a geliyor, Fransız yazar ve bir meddah dinliyor. Meddahın öyküsünü yazıyor. İyi ki yazıyor. Meddahlar ilk dönemler öyle güldürmezlerdi. Meddah öyküleri güldürmezdi. Sonradan ortaya çıkıyor bu özellik. Agnes’in not ettiği, bereket versin ki yazdığı, işte güldürmeyen bir meddah öyküsü. Haliş’te bir balıkçı İskender suya ağ atıyor, bir kadın çıkıyor. Kadını evine getiriyor, öğreniyor ki dönemin padişahı Sultan Ahmet’in en çok sevdiği eşi. Mirrima Sultan, adında bir kadın. 1. Ahmet sefere çıktığında Sultan Ahmet, yine onun bir gözlesi olan Zeynep Hanım, Mirrima Sultan’ı çuvala koydurtup denize attırıyor. Ve balıkçı İskender onu buluyor. Bunu sarayın hekimbaşını anlatıyor balıkçı İskender. Güya, bin bir direk sahnedizinde gezerken Mirrima Sultan kaybolmuş. Sultan Ahmet geri döndüğünde çok üzülüyor, çok sevdiği eşinin kaybınağı. Ve onun öldüğü söylenen bin bir direkli o sahnede gidiyor. Bir bakıyor karşısında Mirrima Sultan. Hekimbaşı ve balıkçı İskender, Mirrima Sultan’ı oraya getiriyor. Mirrima Sultan her şeyi anlatıyor ve Sultan Ahmet ve Mirrima Sultan bir kez daha birlikte oluyorlar. İşte bu güldürmeyen meddah öykülerinden biri. Yine bir başkası, çok eski bir meddah öyküsü. 2. Beyazıt’ta göre anlatılır bu. Ya buradaki padişah da 2. Beyazıt. 2. Beyazıt, Boğaz’da balıkçılar arasındayken bakıyor ki herkes ağ atıyor, verin diyor. Bir de ben kısmetimi deneyeyim. Padişah 2. Beyazıt atıyor ağ denize, bir deniz kızı çıkıyor. Evet, İstanbul Boğazı’nda bir deniz kızı. Andersen daha ortada yok.
Ve deniz kızını saraya getiriyor. Ama İstanbul Boğazı’nda çıkan deniz kızı hiç konuşmuyor, gülmüyor. Şunu bir çarşıya getirin bakayım, ne olacak diyor. Çarşıda gezdiriyorlar deniz kızını. Bir soğan satan adam görüyor, gülüyor. Az ötede sarmasak satan bir başka satıcıyı görüyor. Ona da gülüyor. Biraz daha ileride bir falcıya gülüyor. Bunu 2. Beyazıt’a söylüyorlar. Alıyor deniz kızını karşısına. Neden güldün soğancıya, sarmasakçıya ve falcıya? Diyor ki deniz kızı. Sarmasak satana güldüm çünkü çok zararı olan bir şeyi okka okka satıyor. Sarmasak satana güldüm çünkü çok faydalı olan bir şeyi tek tek satıyor. Falcıya da güldüm. Kendini falcı sanıyor. Üç küp altının üstünde oturuyor. Bundan haberi yok. 2. Beyazıt falcın olduğu yere adamları gönderiyor.
Falcının otur diye kazırılıyor ve üç küp altın çıkıyor. Derler ki Beyazıt Camii işte deniz kızının gösterdiği bu altınlarla yapılmıştır. Bu anlattıklarım güldürmeyen meddah öykülerine örnek. Sonraki yıllarda 1800’lerin 2. yarısından sonra meddalar güldürmeye başlıyor. Onlardan biri meddah sururi. Meddalar aynı anda pek çok kişiyi ağzını şivesini taklit ederek sahnede tek başına bir ordu gibi duruyorlardı. İşte meddah sururi onlardan biriydi. Acem taklit yapıyordu. Acem’le geçen diyaloğu şöyle. Soruyor Acem’e. Ya sizin orada mahya kurulur mu? Acem de diyor ki. Ha ha! Mahya kurulur da mı ne biçim laf? Bizim orada mahya sizdeki gibi camiden camiye değil şehirden şehire kuruluyor. Vedalar günümüzde de var aslında. Bugün tek kişilik gösteri diye bilinen pek çok oyun aslında bizim geleneksel teatromuz olan meddahın hala yaşadığını gösterir. Mahya ışıklarının da sonuna geldik. Birini daha tamamladık.
Yarın yeniden yepyeni öyküde birlikte olmak dileğiyle.
Türkçe’de ise, etkisi ise affola.
İlk Yorumu Siz Yapın