Malik Bin Dinar ve İki Mecusi Kardeşin Hikayesi – Serdar Tuncer
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=AyU7KIYgfaU.
Selamun aleyküm Erenler ve dahi Erenlere gönül verenler, hatta ve hatta Erenlere gönül verenleri sevenler. Allah sevdirsin. Elmer umu eme nehabbe. Kişi sevdiğiyle beraberdir. Sevelim, sevdiklerimize de beraber olalım inşaAllah. Efendim, Malik Bin Dinar Hazretleri var rahmetullahi aleyhi tabiinin büyüklerinden.
Onun devrinde iki mecusi kardeş yaşamış, mecusi ateşe tapan. Bu kardeşlerden biri bir gün öbürüne dönmüş. Demiş ki ağabey biz ateşe tapıyoruz. Babalarımız da ateşe taptı, dedelerimiz de ateşe taptı fakat biz bu ateşten bir fayda göremedik. Tapıyoruz ama bir faydasını görmüyoruz. Muhammed isminde aleyhissalatü vesselam bir peygamber çıkmış Arap diyarında. Onun dini var.
Ben böyle bir gönlüm oraya doğru akıyor. Acaba nasıl bir de bir gitsek bir tahkik etsek, bir baksak ne anlatıyor, ne söylüyor. Ağabeyse demiş ki yapalım ama ya önce şu ateşi bir sınayalım. Nasıl sınayacağız? Ateşi yakmışlar, elimizi uzatalım diyor ateşe. Biz tapıyoruz. Babalarımız tapıyor, dedelerimiz taptı, onların babası taptı. Bunca zaman biz ateşe hizmet ettik, taptık, inandık. Ya bizi yakmazsa yolumuz doğru yoldur ama yakıyorsa bak bununla hayır yoktur.
Kendilerince böyle bir sınama yöntemi geliştirmişler. İki kardeş ellerini ateşe uzatmışlar, bakmışlar ateş yakmışlar. Bunda hayır yok demişler. Ne yapalım? Biz kalkalım gidelim, şu zatı bir görelim. Malik bin Dinar hazretlerini görmeye gidiyorlar. Yola çıkmışlar epey gittikten sonra büyük kardeş diyor ki ben babamın dininden dönmeyeceğim. O kardeş geri dönmüş. Diğeri nasip burada da. Hidayet ona nasip olacak. Varmış gitmiş Malik bin Dinar hazretlerinin meclisine, hazretim sohbet edermiş. Böyle oturuyor ihvan, onlara anlatıyor, nasihat ediyor, bahsediyor. Genç dinlemiş, dinledikçe hoşuna gitmiş. Duydukları kendinden geçirmiş, böyle bir muhabbet hasıl olmuş. Sohbet bitince elini kaldırmış. Demiş ki ya şeyh ben mecusi bir kimseyim fakat bu senin anlattığın din benim pek hoşuma gitti. Ben senin anlattığın dine girmek istiyorum, ne yapmam gerektiğini bana söyle. Burada da anlatan önemli. Tabi bildim mi? Eğer haliniz dudağınızdan çıkan sözü tekzip etmiyorsa sözünüzün bir tesiri olur. Haliniz temsil derdine düştüğünüz değere liyakat taşıyorsa o zaman sözü söylemenize bile gerek yok. Görürler de halinize vururlar, halinize bile bakmazlar. Bu işler de böyle.
Malik Bindinar hazretleri memnun olmuş, demiş ki gel bana anlat demiş İslam ne? Kelime-i şehadet getireceksin, beş vakit namaz kılacaksın, senede bir ay orucunu tutacaksın. Eğer imkanın varsa zekatını vereceksin, bir de gücün yeter sana farz olursa hacca gideceksin. Din bundan ibade. Demiş ki bu kadar mı? Bu kadar. Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve habibuhu ve rasuluhu. Deyip adam İslam’a girmiş. Tabi Malik Bindinar hazretleri biraz sohbet ediyorlar, adamcağız da diyor sen ne iş yapıyorsun? Çoluk çocuk var mı falan diye sorunca hazretim demiş ki efendim evliyim, çocuklarım da var. İşte rızkun cedid yavmun cedid. Eskiler öyle derler. Yeni gün, yeni rızık. Yani gündelik çalışanlar. Giderim, beklerim, bir iş çıkarsa yaparım. Oradan kazandığımla da çoluk çocuğun nafakasını temin ederim. Malik Bindinar hazretleri demiş ki olmaz sen dur. Şimdi demiş, senin çoluk çocuk ihtiyaç sahibi ben demiş şu söyleyeyim aramızda bir şeyler toplayalım. Sana bizim bir hediyemiz olsun. Sen bizim kardeşimiz oldun. Şimdi öyle söyleyince adam diyor ki hayır efendim diyor ben katiyem böyle bir şeyi kabul edemem. Böyle bir parayı alamam. Ya niçin almıyorsun falan? Diyor ki ben vaktiyle Allah’a şirk koşardım. Ateşe tapıyordum ama Allah ben kendisine itaat etmediğim, kulluk etmediğim zamanda bile benim rızkımı verdi. Veriyordu. Yahu şimdi ben ona kulluk ediyorum, ben ona kulluk edeceğim. Onun dinine girdim, hak dini buldum. O bana bakmaz mı? Ben demiş isteyeceğimi Allah’tan isterim. Kullarından bir şey istemem. O beni aç bırakmaz. Ayrılmış oradan kalkıp evine gelmiş. Hanımı karşılıyor kapıda hayır olsun falan demiş ki hanım durun böyleyken böyle. Bizim gittiğimiz yol, yol değil. Yaptığımız iş iş değil. Elimizle ateşi yakıyoruz. Sonra o ateşi tapıyoruz. Bu yanlış. Ben bunu fark ettim. Ve kalktım gittim bu işte hayır yok diyerek ben Müslümanlardan oldum. Müslümanlıkta şöyle şöyle bir şey ben artık İslam oldum. Kadıncağız demiş ki sen yanlış bir şey yapmazsın. Sen oradan gidiyorsan ben de oradan giderim. Bana da öğret bu dine nasıl git. Kadın da Müslüman olmuş. Ertesi gün adamcağız şehrin pazarına çıkmış. Orada böyle bir amele pazarı diyelim hani günlük işçilerin toplandığı yerler vardı. Gitmiş işçilerin arasında o da beklemeye başlamış.
Hani hamala ihtiyacı var adamın işte inşaat ustasına ihtiyacı var şuna buna. Geliyor oradakilerden seçiyor diyor ki sen sen sen sen gel alıyor götürüyor işini yaptırıyor. Böyle bir pazar. Adam da orada girmiş bekleyen işçilerin arasında bekliyor. Birisi gelmiş üç kişiyi götürmüş öbürü gelmiş beş kişiyi öteki gelmiş on kişiyi götürmüş filan. O gitmiş bu gitmiş. Aha vakitte ilerliyor bizimki kalmış. Cah çavlak. Hadi gel diyen yok. O sıra ezan okunmuş. Gitmiş bir de öğle namazını kılayım demiş. Öğle namazını kılmış. Tesbihat gelmiş bekliyor. Gene gelen giden yok. İkinde olmuş ikinde namazını kılmış filan. Gelmiş bekliyor bir iş çıkar çoluk çocuğun rızkı. Gene gelen giden yok. Akşama kılmış filan akşam olmuş. Tek bir iş yapamadan bir akçe kazanamadan dönmüş evine gelmiş. Karısı bey hoş geldin diyor ne yaptın hani çoluk çocuğa bir şeyler. Hanım demiş bugün patronu göremedim işten çıkınca. Yavmiyemi alamadım. Onun için sen çocuklara evde ne varsa onlarla bir şeyler yap işte kaynattı şey yap.
Çocukların karnını doyur evdekiyle yarına Mevla Kerim’dir. Peki demiş kadıncağız. Ertesi sabah adamcağız sabah namazını kılmış. Güzel abdestle niyetini etmiş. Niyet ettim Allah rızası için çalışmaya gitmeye çıkmış. Bekliyor biri gelmiş 5 kişiyi götür. Öbürü gelmiş 4 kişiyi götür. 10 kişi. Aynı bir gün önceki gibi. Herkesler işe gitmiş. Bizimkisi duruyor. Öğle ezan okunmuş. Gitmiş öğle namazını kılmış. Oturmuş tesbihatını yapmış. Gelmiş pazara beklemiş. İkinde olmuş namazını kılmış. Gelmiş geriye beklemiş. Akşam olmuş. Namazını kılmış. Gelmiş geriye. Gene iş yok. Eve gelmiş. Çocuklar ağlıyor. Karınları aç. Karısı demiş ki bey ne yaptın? Ya bugün de beyefendiye çalıştım hanım demiş. Allah’a kastetiyor. Bugün de beyefendiye çalıştım ama demiş. Yemeyemi alamadım. E ne yapacağız çocuklar? Sen demiş onları bir şekilde oyala. Uyur kalırlar. Kadıncağız tencerenin içine taşları koymuş suya atmış. Hadi çocuklarım siz durun. Yemeğiniz pişiyor. Pişti, pişecek. Çocuklar ağlıyor bir taraftan. Aç, yorgun. Uyuya kalmışlar. Çocuklar uyuduktan sonra adamcağız da uykuya dalmış. Sabahleyin namaz vakti uyanmış. Güzelce abdestini almış. Sabah namazını kılmış. Gene ırgat pazarının yolunu tutmuş. Ya Rabbi sen kerimsin. Bekliyor. Gene gelmiş iki kişiyi götürmüşler. Üç kişiyi götürmüşler. Beş kişiyi götürmüşler. Bu duruyor. Ya fakat öyle bir ortam ki sanki işçi aramaya gelenler bizimkini görmüyorlar. Sanki orada öyle birisi yok. Adama yok muamelesi yapıyorlar. Orada o değilmiş gibi. Öyle bekliyor. Garip garip bakıyor. Yok. Öyle nezan okurmuş. Gitmiş oğlan namazını kılmış. Güzel tevekkül içerisinde. Duasını etmiş. Tesbihatını yapmış. Gelmiş. Gene gelen giden yok. Gitmiş ikindi namazını kılmış. Fakat bu defa biliyor. İkindiden sonra gitse, pazarda beklese, gene birisi gelip de kardeşim hadi gel benim senlik bir işim var demeyecek elini açmış, Mevla’ya yakarmış. Ya Rabbi demiş.
Ciğerden, gönülden. Ciğerden o mühimdir. Ya Rabbi demiş. Sen beni aç öldürsen de ben senin dininden dönmem. Sen ki ben sana inanmadığım zamanda bile beni aç bırakmadın. Şimdi ben seni bulmuşum. Senin yolunu bulmuşum. Beni aç mı bırakacaksın? Bırakmazsın. Benim sana itimadım var. Ama kadınım zayıftır. Çoluk çocuğum zayıftır. Korkarım şu hali görürler de senin dininden dönerler. Sen beni açta bıraksan ben dönmem.
Onların yüzüne, onların haline bak. La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah. Adam böyle yakarırken Allah-u Teala meleklerinden birisine emretmiş. Git, filan yerde bir kulumun evi var. Onun kapsını çal. Eline de bir torba altın al. Götür. Hanımına de ki bunu senin beyinin efendisi gönderdi. Patron gönderdi. İki gündür alacağını alamıyordu. Bu onun çalışmalarının karşılığıdır de ver. Melek Allah-u Teala’nın emrini yerine getirmiş. Elinde bir torba altın. Gelmiş kapıyı çalmış. Kadıncağız kapı aralığından kim o? Eşinizin patronu gönderdi beni filan. Açmış kapıyı. Buyurun. O çalışmasının karşılığı olarak hak ettiği yevmiyeyi getirdim. Buyurun demiş bu yevmiyeleri. Ha bir de patron dedi ki o işine böyle devam etsin. Ben onun çalışmasından çok memnunum. Bunu da söyleyiverdi. Deyip altınları vermiş. Gözden kaybolmuş. Kadıncağız bir torbayı açsa ki ve subhanallah. Bizim adam demiş ne kadar cömert bir patrona çalışıyor. Ne kadar izzet sahibi. Ne kadar kerem sahibi bir patrona çalışıyor. Bir torba altın. Ve bildiği gibi altınlar değil. Çocuklar ağlaşıyor. Siz durun demiş çocukları. Çocukları komşuya bırakmış. Altınlardan bir tekini almış. Koşmuş mahalledeki sarrafın kapısına. Efendim merhaba. Merhaba evladım. Şunu bozdurmaya geldim. Deyip altın uzatınca sarraf şaşırmış böyle. Bakmış. Ya bildiği gibi bir altın değil. Daha önce gördüğü bir altın değil. Bu başka bir şey. Cennet altını dedik ya artık nasıldır? Keyfiyetini Mevla bilir. Ama 18 ayarı, 20 ayarı, 24 ayarı falan diyorlar ya. Eskiden çeyrek vardı değil mi? Şimdi gram. Neyse. Bakmış şöyle. Bu benim bildiğim altınlardan değil. Başka bir şey. Bunu demiş. Sen nereden buldun hatun? Benim demiş. Beyim bir yerde çalışıyor. Ona yaymaya olarak verdiler de oradan. Bir demiş beyine söyle bana bir gelsin. Bir gelsin ben onu bir görmek isterim. Tanımak isterim. Hay hay. Hakkıyla da verebildiği kadar adam karşılığını vermiş. Kadıncağız bir sevinç içerisinde varmış. Et almış, yağ almış, un almış,
şeker almış ne varsa. Çocuklarına güzel yemekler yapmış. Allah, çocuklar karınlarını doyurmuşlar falan. Tabi adamcağızın olandan, bitenden, evine gelen, melekten, Mevla’nın gönderdiği altından hiçbir şeyden haberi yok. O hâlâ camide ellerini açmış. Yakarıyor diyor ki ya Rabbi. Sen ne yapsan da ben senden razıyım. Ama kadının, çoluk çocuğun zayıftır. Benim yüzüme bak falan. Bu yalvar yakar esnaında akşam ezanı da okunmuş. Akşam namazında kılmış adamcağız. Kalkmış evine gidecek. Eve giderken de utanmış. Elindeki çuvalların birine biraz kum doldurmuş. Öbürüne biraz taş doldurmuş. Hani ellerim boş gitmeyeyim. Mesele o. O el boş gitmeme, konu komşuya mahcup olmaya. Adam eve eli dolu geliyor. Bu önemlidir. Kadın bakar adamın eline. Çoluk çocuk bekler bir şey olsun. 17-18 yaşlarındaydım. Ben ilk harçlığımı aldığım zaman, ilk maaşımı gidip Ankara’da o zaman Yimpas’tan sağlam alışveriş yapmıştım. Böyle poşetleri doldurmuştum. Eve taşımakta zorlanmıştım. Taksi denilince her parmağımda birer poşet takılı falan böyle. Kapıyı çaldım. Aslanla ben o gün erkek oldum derdim. Bu önemlidir. Adam ellerinde kum, taş, çuvalların içinde eve yaklaşmış. Eve yaklaştıkça da tabii tedir gençliği diyor. Çocuklar üçüncü gün oldu. İyiden iyiye. Acıkmışlardır. Perişanlılık. A aaa! Biraz daha yaklaşsa baksa ki evden bir gülüşmeler. Çocuklar karnlarını doyurmuşlar. Oynuyorlar, hopluyorlar, zıplıyorlar. Neşey işler. Adam şaşırmış. Ulan bunda bir iş var demiş.
Poşetleri bırakmış elindeki çuvalları kapıdan. Hanım selamın aleyküm. Hayırdır? Deyince kadıncağız mutlu bir şekilde. Ya bey demiş sen ne kadar böyle cömert bir patrona çalışıyormuşsun. Ne kadar kerem sahibi, izle sahibi patronun var mı senin? Bugün yevmiyeni gönderdi. Adam şaşırmış. Demiş ki ya ne yevmiyesi, ne patronu? Ya sorma bey demiş. Gönderdi. Hatta gönderdiklerinden birini bozdurdum da ben evin bütün ihtiyacını gördüm. Ha bir de patronun demiş ki onun çalışmasından pek memnun. Böylece çalışmaya devam etsin. Adam o zaman meseleyi anlamayış. Demiş ki hanım ben 3 gündür gidiyorum işe de utanma belası sana söyleyemedim. Ne iş verenim var, ne hadi gel diyenim var. Ben 3 gündür camide Allah’a ibadet ediyorum. Başka bir şey yaptığım yoktu 3 gündür. Deyince meselenin aslını anlamışlar. Böyle şükür gözyaşlar içerisinde. O sıra kadın onlar ne çuvallar filan deyince adam boş ver diyecek olmuş. Kadın o sıra baksa ki aaa un almışsın sende ekmek almışsın. Çuvallardaki kumlar un olmuş taşlar ekmek olmuş. Nasıl olmuş Serdar abi? Kum, un olur mu? Allah dilersin olur. Niye olmasın yani? Buğday un oluyor, un ekmek oluyor da kum niye un? Allah dilersin olur ve olmuş. Kadıncağız demiş ki bu arada altını bozdurdum sarraf seni bir görmek istediydi. Peki ertesi sabah olmuş adam gitmiş o sarrafa. Sarraf da bir meclisi.
Bu altını sen nereden buldun? Yalan söyleyememiş. Demiş ki durum böyle böyle böyle oldu. Hikayeyi baştan sona anlatmış. Adam demiş ki kardeş senin gittiğin yol doğru bir yol. Nasıl girilir sizin dininize? Kelime-i Şahadet nasıl yapılır? Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasûluhu. O meclisi de orada tövbe etmiş Müslümanlardan olmuş. Bu da böyledir.
Mesela derler ki bir insanın tövbesinin kabul olduğunun alameti şudur. Başkalarının da tövbe etmesine vesile olur. Bu tek ölçü değildir ama ölçülerden birisidir. Hani benim tövbem ne kadar hakiki bir tövbe? Öyle bir günahkar ki adam bir tövbe ediyor. Başkalar diyor ki bu nasıl böyle oldu ya bu arkadaş bu adam böyle bir adam değildi filan. Görüyorlar şöyle şöyle. Bunun yolu doğru yol diyor. Bak bu o ilk tövbe edenin de tövbesinin hakikat olduğunun alametlerinden birisidir. Neyse sözü çok uzattı. İnsan diyor isteyecekse Mevlasından istesin. Çünkü kullardan isterse kullar darılır. İstediğin zaman darılır insanı. Ama Allah kendisinden istenmediği vakit darılır. Allah ister ki kulların benden bir şey istesin. Şöyle derler onunla bitirelim. Kuldan isteme diyor.
Çünkü kul vermezse zillettir. Verirse minnettir. Allah’tan iste. Allah verirse nimettir. Vermezse hikmettir. Erenler Erenlere gönül verenler. İstenmesi gerekenin ancak Allah olduğunu bilenler.
Eyvallah.
İlk Yorumu Siz Yapın