MEVZULAR 18 – Neşter
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=iRHcUfJ20Lc.
Bu mevzuları hiç istemeden çektiğimi açık açık söyleyeyim size. Bekle hadi bir bakar mı? Bekleyeceğiz. Bunu ben alacağım bunları buraya koyacağım. Böyle anlatacaklar. Al. Bak oradaki… Gerek yok. Sokaktan geçen bir araba olduğunu düşünüyorum. Nereye gidiyorsun?
Arabayı mı kovalayacaksın? Mevzular 18. Bu çektiğimiz 3. Mevzular 18 programı. Çünkü öncesinde çektiğimiz 2 Mevzular 18 programını ekip arkadaşlarım bana yayınlatmadılar. Çok sert söylemlerde bulunduğumu söylediler. Kendini bu kadar da riske atma sana gelen eleştiriler yüzünden dediler. Bu maalesef ekip işi. Bana kalsa yapıştırmıştım. Çok da haklıydılar. Çünkü bir sis bultu vardı. Kimin ne yapacağı belli değildi. Tam olarak öngörüyordum ne olacağını da öncesinde yazdığın zaman insanların umutlarını kırıyor olabiliyorsun. O kadar inanıyor ki bir şeye. İnandığı şeyle ilgili hayır aslında bu tam olarak böyle değil yazıyorsun. Düşman oluyorsun. Sana saldırabiliyorlar biliyorsun. Ama bu duygusal bir saldırıydı. Bunu çok iyi anlıyorum. Anlamam da benim uzun sürdüğüm. O yüzden bu 3. Mevzular 18. Mevzuların bu bölümünde çok tane tane konuşacağım. Sakin sakin konuşacağım. Anlaşılamamış durumlar var. Onları birazcık açıklamaya çalışacağım. Siz hak verin diye değil. Türkiye’de çok riskli bir işi gerçekleştirdik. Bir ilki gerçekleştirdik. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı adaylarını Babala TV’de konuk ettik. Fikir anlattılar. Onlara yöneltilen ağır yıtamları cevapladılar. Kimisi video gösterdi. Kimisi açın belgelere bakın dedi. Kimisi dedi ki bu vatan elden gidiyor ben bunu kurtaracağım dedi. Sonuç olarak kendilerine anlattılar. Binali Bey de böyle oldu mu? Olmadı. Bu benim sorum mu? Değil. Meral Hanım çok sevdim. İnanılmaz doğal bir kadın. Çok ön yargılarım vardı. Programa çağırırken de geldiğinde de. Her sorumu takılmadan pat pat pat cevapladı. Temel Bey dedim ki siz Atatürk düşmanı mısınız? Değilim dedi. Herkese mesai gösterecek misiniz dedi. Göstericez dedi. İnandınız mı? Sizin probleminiz. Ben inandım. Çok da sempatik buldum kendisine. Bence müthiş bir adam. Doğu Bey çok saygılı bir insan bir kere. Davetimize icabet eden her bir lidere sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Onların buraya gelme sebepleri tabi ki benim kara kaşım kara gözüm değildi. İzleri sizlerin izlemesi idi. Onları buraya getiren güç de sizsiniz. Sizlere de çok teşekkür ediyorum. Muharrem İnce videosu gelmeyecek mi? Seçimden sonra yayınlayacaksın galiba. Hi hi hi hi hi hi hi hi hi. Çektiniz videoyu niye yayınlamanız bilerek yayınlama deneriz. Tabi AK Parti’den tam 32 milyar dolar aldım ben.
Ama tam vermediler yapışlet devret sen dediler. Tamam dedim ben. Takşit takşit gelin oğlum. La oğlum ya. İnsanlar senin geldiğin nokta eğer birazcık parılıklı pırılıklı ve insanların dikkatini çeken bir noktaysa eğer çok fazla yorum yapabiliyorlar. O noktaya gelmek için çaba harcamayanlardan bahsediyorum. Bellili bir noktaya gelmek için çaba harcamayan insanların iki tane söylemi vardır. Birincisi bize öyle bir imkan verilmedi ki oraya gelemek. İkincisi de şu ben öyle bir nokta istemiyorum ki öyle bir yere gelmek istemiyorum zaten. Ama üçüncüsü asla yok. Yapamadık biz başaramadık. Hiç kimsenin ağzından duymadım bugüne kadar.
Siz duydunuz mu? Duymadınız. Duyamazsınız. Hataları hep başkasında aramak bizim milli sporumuzdur. Bugün de hataları başkasında aradık. Mesela önce bende aradılar. Dediler ki Binali Bey’i sempatik gösterdin. Neden babanı sormadın diyebilecek hadsizliğe ulaşanlar da oldu. Babanı tekrar içeri mi alsınlar istiyorsun deyip göz kırkmış birisi mesela. Babamın ilk müebbet aldığında verdiği tepkiyi herkes bilir bilmeyenlere söylüyor. Türk bayrağı açtı silirde. Ben de şöyle bir cümle kurdu babamın yediği müebbet üzerine. Dedim ki asker çocuğuyum bugüne kadar kör bir kurşun söyletir bu lafı zannederdim ama hain bir kumpas söyletiyor. Vatan sağolsun yazdım. İnsanlar alkışladılar. Dediler ki vay be ne kadar dik bir duruş. Genel olarak şova yatkınız diyoruz. Benim kendimi zincirleyip trenin önüne falan atmam lazım. Ya da Çankaya Köşkü’nde kendimi yakmam lazım. Birçok insan da o şovla anlatır derdini. Şimdi o şovu benimseyen, öven ama asla yapamayıp evinden çıkmayan, Twitter’dan, sözlüklerin başından kalkmayan, sosyal medyanın başından kalkmayan insanlar var. Bana bunları o insanlar yazdı. Her gün izledikleri kanallarda darbe haberleri yapılırken, sanki bir gün sonra darbe olacakmış gibi insanlar şişirilirken, FETÖ kumpasını Türk ordusunun üzerinde uygularken sesini çıkartmayanlar yazdı. Neden? Çünkü ben Binali Bey’e yumuşak geyi sormamışım. Çünkü ben Binali Bey’e sen benim babamı nasıl içeri atarsın dememişim. Çünkü ben Binali Bey’e zaten senin cevabını yüzde yüz tahmin ettiğim, etmesen dahi verilecek cevabı dinlemeyeceğin soruları sormadığım için onu size sempatik göstermiş oldum. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na saldırmamı beklediniz.
16 yıldır bu ülkede yaşayıp hala benim sorularımın cevabını merak ediyorsanız, siz zaten geri zekalısınızdır. Benim programımı izlemeyin. ”Hayal kırıklığı” demiş birisi. ”Hayal kırıklığı” lafı o kadar çok geldi ki Binali Bey’in programından sonra, o kadar büyük bir hayal dünyasında yaşıyorsunuz ki, gerçek fikirlerinizden, yorumlarınızdan ve icraatlerinizden çok hayalleriniz var sizin. Bir tanesinde ben olayım ve bir tanesinde kırılmış olsun. Nasıl olsa siz hayal kurmaya, hayal görmeye devam edeceksiniz. Hiç yapmasaydın o programı. Reddeseydin, hiç yapmasaydın, biz de böyle bir tepki vermezdik diyenler var.
Beklentiyi çok yüksek tuttun, o yüzden böyle bir tepki verdik diyenler var. Sadece bizi izleyenlerin merakını gidermek adına, birilerinin düşünmesi adına bu programa yaparken, beklenti yaratmak asla birinci hedef olamaz. Bizim de hedefimiz değildi zaten. Sorumu sorup kenara çekildim, fark ettiniz. Yorum yapmadım, belki birkaç esprili ortamı tazelemeye çalıştım. Çünkü gençlerin algısı öyle, sıkılabiliyorlar konuşmalardan. Ve yargıyı, yorumu, fikri, her şeyi size bıraktım. Ortadoğu, durumun ne kadar karışık olduğu aşikar. Televizyonlar bunu tam olarak bize vermesede, birazcık okumayı görmeyi hissetmeyi bilen insan bunu anlar. Soru şu, eğer Amerika, İran’a saldırırsa, bu bir fantezi değil, bunun bir altmetni var. İncilik üstünü kullanıracaksınız. Kesinlikle ve kesinlikle hayır dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı. Amerika’da, İran’da, birçok haber kanalında manşet oldu. Çünkü önemli bir cevaptı. Siz giyenin üzerindeki şapkayı tartışırken, dünya bambaşka şeyleri konuşuyordu. Aynı siz dün Sir Wyvern finaline kimin çıkacağını tartışırken, dünyanın bambaşka şeyleri konuştuğu gibi. Benden istenilen magazini ve kavgayı vermememin sebebi. Bir önemli husus daha var, Amerika’nın İncilik üstünü kullanıp yani bizim üzerimizden, Irak’a saldırmasını reddettik 1 Mart’ta dedi. Bunun altını çiziyorum, 1 Mart’ta biz reddettik bunu dedi. Çok şişirme bir soru değil mi? Ne anladılar ki bundan? Biliyorum sinirlisin. İki üç kişi de izliyorsanız yine hak vermeyeceksin. Ama yanındakileri boş ver. Şov yapmayı da kes. İçinden kendine şu şekilde seslen. Bu cevabın ne olduğunu biliyor muyum ne? 2003 1 Mart’ta ne oldu diye sor kendine. Ne oldu? Amerika’ya tezkereyi vermedik. Ve Binali Yıldırım, AK Parti üyesi bir başbakan.
Ne dedi? Biz izin vermedik dedi. Açın eski haberleri bakın 1 Mart tezkeresine AK Parti destekledi. Geçmesini istedi. Gizli bir oylama yapıldı. Peki biz bu oylamaya kimlerin destek vermediğini nerede anlamış olduk? Bu cevapta. Sonrasında hemen kafamıza çuval geçirildi. Ancak bu tezkereye izin vermediğimiz için. Vesaire vesaire olaylar. Hani çok hesap sormak istiyorsunuz ya onlara. Hani aşırı hesap soracaksınız ya. Siz kesin zaten onlara hesap soracaksınız ya. O hesabı nereden soracaksınız? Hangi sorularla yargılayacaksınız? Üstü kapanmış sorularla mı? Kesin yine siz yaparsınız. Benim Allah belamı versin. Bir partinin bir liderin etrafındaki şakşakçılar size o partiden ve o liderden daha fazla zarar verirler. Gezi olaylarında da gördük bunu. Halalı insanlar sokaklara çıktı. İnsan avladı. Bu şakşakçılığın, şakşakçılık başlığının altında dizilmiş acı ve ağır gerçekleri gösterir. Ben o soruyla bunu sordum. Cevabı sizi tatmin etmedi diye bana saldıramazsınız. FETÖ konusunda, kandırılmalar konusunda, gençlerin şu anda hapiste olması konusunda soru sordum. Sordum. Cevap sizi tatmin etti mi o beni ilgilendirmez. Fabrikalar neden satılıyor diye sordun mu? Samanı neden ithal ediyoruz diye sordun mu? Sordun. Cevap sizi tatmin etti mi o beni ilgilendirmez. Koca söyleşi içerisinde bir kez şöyle demişim. Bu cevap benim için yeterliydi demişim. O yorumum hangi cevap üzerine geldi? İncilik üstü konusunda verdiği cevap üzerine geldi. Daha öncesinde bir soru karşılığı benden bir yorum duydunuz mu? Duymadınız. Duysaydınız nasıl değerlendirecektiniz? O sizin sorumluyuz. Birileri demiş ki bu seçim işi Oğuzhan’a yaradı ya. Her kesimden insan izledim. Lan bir insan her kesimden insan izlesin diye böyle bir bokun altına girer mi? Pinch diye bir programımız var.
Gayet tutmuş. Türkiye’deki en büyük isimleri konu kalmışız. Tutmuş gidiyor. Var mı sponsor görmeyen herhangi bir pinch programında? Yok çünkü sponsor alıyoruz. Para kazanıyoruz. Para kazanan adam şov işinde ne yapar? Seçim mi geliyor? Hop çekilir kenara. Bir tane Türk bayrağı paylaşır. Seçim öncesinde veya sonrasında altına bütün milletimize hayırlı olsun, uğurlu olsun falan filan yazar. Ne linç yer, ne tepki alır. Çünkü ortak paydadadır. Şeyt haberi gelir. Ne paylaşırlar? Türk bayrağı. Deprem olur. Ne paylaşacak? Türk bayrağı. Kız sen kızamazsın Türk bayrağı paylaşana.
Söylesen sövemezsin. Ha söylemek isteyenler var ama onlar sesi duyulmayacak kadar azlar. Yani neyse. Netred edebilirsiniz. Yaptığım bir çok şeyi yanlış da bulabilirsiniz. Değersiz de bulabilirsiniz. Önemli değil. Çünkü bir çok insan da öyle izliyordur şu anda. Binali Bey videosundan sonra. Anlat bakalım ne anlatacak lan ***. O sanurağı kepenin köpeğidir enter. Bak böyle izleyebilirim ya. Ben şu anda ne söylersem söyleyeyim böyle izleyecek miyim? Anlat anlatsana. Alta ben yorumu yazdım zaten. Buna cevap vermeyeceğim. Vermeyeceğim. Sorduğum sorulara boş diyen çok fazla.
Neyle savaştığını dahi bilmeyen hatta nasıl savaşacağını dahi bilmeyen muhalifler beni AKP yalakalıyla suçladılar. O durum tam olarak şöyle gelişti. Bir toplantı yapıldı Babala TV ekibiyle. Ve dedik ki yalnızca muhalefet kanadından insanları konuk alırsak taraflı gibi gözükürüz. Duyduğun nefreti acıyı görüşü dahi bir tarafa bırakıp eğer o kesimle de röportaj yaparsak bu işi dengede tutmuş oluruz dedim. İstediğim soruları sorarım kimse de karışamaz. Dedim mi dedim. Sorularımızı hazırladık. Şaşanma günü çekim için otel ayarlandı. Bize salgünden telefon geldi sayın başbakarın danışmanlarından. Dediler ki gençler de gelecek. Yani bu bir oturum olacak ve sen modere edeceksin dediler bana. Ben dedim ki olmaz. Benim amacım burada sorular sormak cevapları ile insanları bilgilendirmek dedim. Tabi ki kibarca. Hemen akşamına bir telefon daha geldi. Dediler ki gençler çevre üniversitelerden, çevre şehirlerden her görüşten kabuldur. Biz topladık bekliyoruz. Bu hoşuma gitti benim. Bambaşka görüştü olanlar. Hepsi orada toplanacak büyük bir salon. Çok güzel bir program olur diye hayal edip gittik. Başbakan seni çağırdığı zaman çekim için sorularını cevaplayacaksa eğer Madagaskar’da olsa gideceksin.
Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı seni çağırıyor. Geçmiş olsun. Ha cumhurbaşkanı kahvaltıya çağırır. Gitmezsin. Aç değilsindir. Ya da biatla ilgili sıkıntın vardır. Gitmezsin. Ama bu insanları bilgilendirmek üzerine yaptığımız bir program için elzemdi. Ve biz gittik. Bize bu fırsatı veren başlığa da çok teşekkür ederim. Girdik İzmir’e. Büyük bir otel. 2600 tane koruma vardı. Böyle havuzun yanından yürüyorsun ve biri çıkıyor. Geri giriyor falan. Çalıların arasında polisler vardı. Çıkıyorlar ve anı. Neyse girdik otele.
Danışmanlarla hemen bizi toplantıya aldılar. Attif olarak görevde olan bir başbakana soracağın sorularla o başbakanın yerine talip adaylara soracağın sorular arasında tabii ki fark olacak. Çünkü biri vaat ediyor. Biri yaptığı şeyi üzerinden cevap veriyor. Amerikalısı da izliyor. İranlısı da izliyor. Yurt dışında da birçok medya organı da yer aldı. Oda TV’ye. Çok teşekkür ederiz Oda TV’ye de. Sorduğumuz soruların altını görüp sitelerinde yayınladılar. Önemli yayınladılar. Cevapların hepsi kayıtlara geçti. Bunlara ihtiyaç var mıydı? Bunlar sizin iç çatışmalarınızı, cebinizdeki parayı, benim babamın içeri atılmasını kapsamıyordu belki ama bütün dünyayı gelecek stratejilerimizi kapsıyordu. İlk şok şu oldu. Hazırladığımız soru kağıtları şu şeklideyken yavaşça şuraya inmeye başladı. Doğa olabilir böyle şeyler. Hasasiyet. Olur mu canım öyle şey? Gel bakalım buraya başbakan diyemezsin. Hadi de. Demek isteyen varsa halen irtibat numaraların var. Buluşturayım kendileriyle sizi. İkincisi. Orada danışmanlar sana soru getiriyor.
Bana danışmanlar soru getirmedi. 1-2-Onlar danışman değildi. 3-İstesem onu oradan kesip atabilirdim. 4-Atmadım. 5-Eğer dikkatli izlerseniz zaten önümde bulunan kağıtların altına koydum ve hiçbir zaman alıp yukarı koymadım. Kaç oldu? 6-7-8-9-10. Sayın başbakanım Fethullah Gülen’e zamanında yardım ettiğinizi biliyoruz. Sonrasında pişmanız dediniz. Bizi kandırdılar dediniz. Peki bu kandırılma süreci esnasında Türk ordusuna verdiğiniz zarardan haberiniz var mı?
Haberiniz varsa Türk ordusu içerisinde benim öz babam, birçok gencin babası, birçok aydın, birçok gazeteci, içeride ölenler……onur hakkında ne söyleyeceksiniz sayın başbakanım? Bu soruyu mu bekliyordunuz? Hah? Daha hayatım bağırındayım ama *** beni s**çacaksın. Neyse hepsine cevap veririm bir ara. Benim babamın hesabını soracağım kişi benim sorumun muhatabı olabilecek kişidir. Beni 3 milyon izlesin, 15 milyon izlesin. Beni izleyenlere eğlemek için soru sormam. Mevzular programında dün ne olduğunu, yarın ne olabileceğini, bugün neler olduğunu tartışırım. Bilgi vermem, fikir veririm, fikir alırım ve biz mevzulara devam ederiz. Etmiyorsanız, benden şov bekliyorsanız *** olup gidebilirsiniz. Bana neden böyle dediklerini, neden eleştirdiğin çok sert olduklarını anlatacağım şimdi. Daha mevzular başlamadı. Önce açıklanması gereken şeyleri açıklayalım. Sayın Muharrem İnce neden gelmedi? Programı yapmaya başladığımız an isteğimizi ulaştırdık ya da biz ulaştırdığımızı zannettik. Bir gün Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili beni telefonla aradı ve dedi ki ”Geliyoruz çok heyecanlıyız, çok istekliyiz.” Dedim ki ”Müthiş hangi gün? Ona bakıyoruz.”
Kapattı. ”İyi dedim, bekleriz, sıkıntı yok.” Derken bir danışman Cumhuriyet Halk Partisi’den beni aradı. Dedik ki ”Oğul sanacağım, kesin geliyoruz.” Dedim ki ”Tabii ki, sizi bekliyoruz zaten.” Yalnız biz Bursa’da olabiliriz dedim ki ”Neredeyse geliriz oraya.” Bana desek ki ”Biz Diyarbakır’dayız.” ”Gel, giderdim.” Çekerdim çünkü benim sorumluluğum onların anlatacaklarını sizlere iletmekte. Günler geçti, programları yayınladık. Ben linçlemeye başladım. AKP köpeğim havluyorum. Kaldı. Dört gün gelmeleri lazım. Sizler bana sormaya başladınız. ”Muharrem İnce nerede?” Bir şey de anlatamıyorsun.
Tekrar iletişime geçtik. Dediler ki ”Bir gün daha bekleyin.” Bir gün daha bekledik. Kaldı üç gün. Yine haber yok. En sonunda dedim ki ”Lütfen iletin iptal olduğunu, gelemeyeceğinizi Twitter’dan duyurmak zorundayım.” ”Hayır, bekleyin. Yarına kadar bekleyin.” ”E yarın son gün.” ”Bekleyin, kesin geliyoruz.” ”E tamam müthiş.” Bir gün geçti. Son gün yine ses yok. Sonra Muharrem Bey’in yakınında olan birisi bize şöyle bir mesaj attı. ”Ya siz bizi programı çağırmışsınız.” dedi. Dedim ki ”Ne?” Tabi bende ”Işık.” Tamam. CHP’nin oyları Muharrem Bey’in oylarından daha azdı.
CHP’nin reklam kampanyalarıyla Muharrem Bey’in reklam kampanyalarının ayrı yürüyordu. Muharrem Bey’in oynaması gereken animasyon reklamında Kılıçdaroğlu’nu görüyorduk. Onun çıkması gereken televizyon kanalında bir başkasını görüyorduk. Gibi sağlı soldu bir kampanya vardı. Biz de çok konuya vakıf değildik açıkçası. Dedim ki ”Size bu ulaşmadı mı?” ”Bu için içinde bir bokluk var.” Bir karışıklık var. O karışıklık bizi ilgilendirmez doğal olarak. Girip araya ”Bir dakika ne yapıyorsunuz? Sizin adayınız sonuçta. Hadi ellerini tutuşturacak halim var mı?” Belki öyle bir durum da yoktur. Onu bilemem. Yorum da yapamam. Belki de az önce yapmışımdır.
Sonra dediler ki ”Yetişmiyor şu anda. Biz ikinci turda gelelim. Bu Muharrem Bey’e yakın olan kaynak.” Dedim ki ”Tabii, bekleriz her zaman.” Bu arada şu anda da bekliyoruz. İstediği zaman gelebilir. Çünkü belli ki artık CHP’nin başına geçecek. Ya da onunla ilgili bir hareket de bulunacak. Şimdi anlattıklarımı taşa geçenler de vardır. Bize sonradan nefret besleyip daha önce hiç mevzuları izlemeyip yeni mevzulara sövmek için gelenler de olabilir. Şimdi o *** kodum bebelerine söyleyeyim. Benim burada anlattıklarımın hepsi iki ay sonra çıkar arkadaşlar. Biz bir şeyleri öngörürüz. Çünkü geçmişini okuruz. Geleceğini hükmederiz. Durum bu. Bu her cumhuriyetçinin yapması gereken bir şeydir. Siz yapmıyorsunuz neden bile. Siz buna bakıyorsan ben o sırada siz elleriyle çekelim. Bak bunu görüyorum. Bunu ağzıma sokarım senin. Her neyse kızmadım. Sakin bir şekilde mevzular. Ses torunumu tekrar oraya alayım. Evet. Derken Muharrem Bey’in seçimi o içerideki haberleşme sıkıntısından dolayı maalesef gerçekleşemedi. Biz iyi bir izlenme oranına sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Meral Hanım’a da, Temel Karamallı oğluna da çok büyük katkımız olduğunu düşünüyoruz. Doğu Beye de Vatan Partisi’ne de çok büyük katkımız olduğunu düşünüyoruz. Çünkü sanırım 4 kişi artmış oyda. Her neyse. Allah’ım ya. Bu seçim hem heyecan hem merak hem korku. IMDB’se 10.10 bir sinema filmi gibiydi hepimiz için. Baya derbi maç izler gibi geçtik televizyonların karşısına. İnsanlar gergin olunca mizah ortaya çıkıyor. Çok heyecanlıyım dik bardağı devirmen birçok insan için komiktir. Benim için değildir de. Onun da mizahta maalesef yeri var. Bu seçim aynen öyleydi. Mesela sizde oy vereceğiniz sandığa gittiğiniz zaman sizden önce verenlere ya da sizden sonra oy vermek için sırada olanlara böyle baktınız mı? Bu kimler acaba acaba? Ya girdim müşahidiydi. Dedim çık dışarı. Sen de oy veremezsin. Dedim neden? Sen AKP’nin köpeğisin. İnsanların hangi partiye oy verdiğini anlamak için vücut dillerini okumaya başlıyorsun bir süre sonra. Ya da tiplerinden anlamaya çalışıyorsun hangi partiye oy vereceğini. Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verecek kadınlar genel olarak saçlarını arkaya yapıştırırlar. Hani bir rüzgarın etkisinde ilerliyorlarmış gibi. Ya da öyle değildir de bende öyle bir izlenimleri var. Onu bilemiyorum. Daha böyle paranoyak bakışlar atar etrafına.
HDP’liyi hemen anlarım mesela. Tamam. Onlar böyle girdi. Dört kişi girerler. AK Partili zaten bellidir. İçeri girer girmez. Sıra beklemez falan. Bir dakikada bir AK Partili izler. Alo evet başkanım. Yol vermiyorlar bana. Sıra vermiyorlar bana. Hemen bir telefona sarılma. Hemen bir yukardan torpil alma. MHP’liler zaten direkt belli olurlar. Onlar böyle. Gülürler. Büyükler ayırırlar atlar. Saadet Partisi’ni çok kolay algılarsın zaten. İçeri girdiğim gibi. Hadi hayırlı olsun diye. İçin gıcır bir de bunun tersi var. İçeri giriyorsun. Seni süzüyor milletin. Girdim içeri.
Abi herkes bana bakıyor. Bastım oyumu. Çıktım. Zarfı içine sokmuyorsan kağıdını. Onu yalaman gerekiyor. 15 kişi bana bakıyor ve ben o zarfa dil atacağım. Bir de insan panikliyor. Daha hızlı hareket etmeye çalışıyor. İyice sıçıyorsun. Ben en son kendimi şöyle buldum çünkü zarfa karşı. Fahaya yapıyordun sen. Kötü. Lan oğlum orada 15 kişi bana bakıyor. Ben ne yapayım? En son da büyük bir dil darbesiyle. Zırh dedim. Yapıştırdım zarfı bitirip. Paniktik. Şaşkındık. Şaşırıyorduk. Mesela ben bu seçimde en çok iki şeye çok şaşırdım.
İlk şaşırdığım şey insanların bir şeylere şaşırıyor olmasıydı. Oy oranlarına çok şaşırdılar mesela. Olanlara şaşırdılar. Olmayanlara şaşırdılar. Gördüklerine şaşırdılar. Görmediklerine de şaşırdılar. Herkes her şeye şaşırıyor. Ben mesela buna çok şaşırdım. Ama aslında garip olan. Yani hiçbir şey olmadı. Bazı yerlerde başkaları adına oy kullananlar. Ölmüş birinin adına oy kullananlar. Karım gelmez evden çıkamaz erkek görür deyip karısı yerine oy kullananlar. Müşait olmalar. Sandıkları koruma çağrıları.
Anadolu Ajansı’nın verdiği oy oranları. Kanlı olaylar. Üzücü olaylar. Akşam sandıklar kapanınca hemen tanıdıklarını arayıp sonuç sormalar. Her şey aynıydı. Hatta seçimde aynıydı da seçim öncesi de bir önceki seçimin öncesiyle aynıydı. Mesela yarışa girecek partiler öncesinde tahmini oy oranlarını açıkladılar. Biri yüzde kırk diyor. Biri yüzde elli beş. Biri yüzde altmış diyor. Biri yüzde otuz beş diyor. Ulan bir dakika. Bu duruma göre yüzde yüz içinden yüzde dört yüzde oy çıkıyor. Tatsiktir. Tabii bunun amacı seni destekleyenlere özgüven aşılamaktır.
Çünkü Türk insanında öyle bir şey vardır. Ufacık bir dirayet kırıklığında pes ederiz. Savaşta pes etmiyoruz. Öyle bir genimiz var. Sonra kadar Allah Allah gidiyoruz da ikili insanın ilişkilerinde, mahalle ilişkilerinde, hatta ülkenin siyasi ilişkilerinde küsmeye, pes etmeye çok meyilliyiz. Yani bu oranlar yüzde dört üste böyle bol keseden atacağınıza her bir vatandaşa beş oy hakkı verin. Atalım hepinizi teker teker. Tak tak tak. Sayısalcılar gülmeye başladı bile. Doğal olarak arkadaş masalarında konuşulur bu. MHP kaç olur sence? Abi yüzde üç, en fazla yüzde dört. Devlet bakiyle baksana pasir.
MHP bitti. Ulan bu nasıl bir analiz be? Her kafede, her masada seçim analistleri var. Ve geçerken kulak misafiri oluyorum. Bir başka masadan geçiyorum. Abi Reis’e yakın kaynaklardan aldığım bilgiye göre yüzde doksan ikiyle alıyoruz tekibe. Herkesin kafasında bir merak, bir şaşırma, bir öngörü, bilgisizlik dünyada insanlara merakla karşılık bulur. Merak edersin çünkü bilmiyorsan gidip öğrenmeye çalışırsın. Ama maalesef Türkiye’de bilgisizliğin karşılığı meraktan önce nefret, korku, şiddet. Bilmiyor çünkü. Bazen Twitter’dan bir şeyler yazıyorum. İnsanlar yazdıklarıma alınıyor. Seçim gecesi attığım bir tweet vardı. Dedim ki Kılıçdaroğlu acaba inceden gülümsüyor mudur bu sonuçlara? 1000 kişi falan anama bacıma sülaleme, yedi sülaleme sövdü. Bugün gelinen noktada yazdığım tweetle ilgili bana sorular soruyorlar. Küfür edenler. Senin bir bildiğin var galiba ya. Oğlum ben oraya boş tweet atamıyorum. Ben 19 yaşında internet fenomeni miyim? At. Ferb de dur ona geleceğim. Bazıları biraz saf. Bazen yaptığım esprileri anlamıyorlar, alınıyorlar.
Bazıları çok akıllı. Anlıyorlar. O yüzden alınıyorlar. Bazısı mesela hiç alınmıyor. Sırf ben bir laf sokayım diye laf sokuyor. Bazıları da çok samimi. O anda inanmak istemediği bir şey söylüyorum diye alınıyor. Ama sonuç olarak herkes bana alınıyor. Konuşmak saldırıyı üzerine çeker. Bununla ilgili bir sıkıntımız yok çünkü radarda alarm veriyorsun. Konuşarak susa da bilirdim. Susmadım. Çünkü bu benim için bir eğlence değil. Birçok gerçek babalı abonesi bana mesaj atmış ve şunu demiş. Sen duygusal bir adamsın. Her sana gelen eleştirecevap veriyorsun. Yapma. Mevzuların birincisinden bu bölümüne kadar bizi dikkatle dinleyenler.
Bana birçok CHP milletvekili teşekkür etti. Birçok AK Parti milletvekili teşekkür etti. Milletçisi bana çok teşekkür ettim programları yaptığım için. Çünkü bir şeyleri anlatmaya çalışmak o kadar kolay değil bu ülkede. Sen bu bokun altına girdin. Sana helal olsun dediler. Birileri bana söverken benim ortak payda olmam. Birileri beni överken yine birbirlerini hiç övmeyecek insanların ortak paydası olmam. Benim zaten bu işteki en büyük başarımdı. Teşekkür ederim. Burada konuşuyorum. 4 milyon 5 milyon insan izliyor bizi. Ve bu insanlar açıp da telefondan da izlemiyor bizi. Geçiyorlar karşısına, oturuyorlar. 10 kişi 15 kişi.
Birini izlemeye kıymet veriyorlarsa ama dinlemeye çok kıymet vermiyorlarsa bana sinirlendikleri için onlara sinirlenemem. Haklarıdır. Doğru mudur değildir ama hakları mıdır? Öyledir. Sonuçta kendime, onların karşısına sunan benim. Zaten şöyle bir şey var. Türkiye’de ofansik mizaha asla izin yok. Sert söylemde bulunmak seni delikanlı yapıyor birçok insana göre. Bu ülke öyle bir ülke. Uçları çok açık. Üzeri hiçbir zaman kabuk bağlamıyor. Çünkü sürekli kaşıyoruz o uçları. 1000 yıl önce bağıra bağıra konuşulan meseleyi şu anda da bağıra bağıra konuşuyoruz. Sürekli kaşıyoruz o kabuk bağlaması. Mümkün değil. Biz hala toprağımızın, halkımızın, mesleplerimizin savaşını veriyoruz kendi içimizde. Biz hala bizi tartışıyoruz. Nasıl kafamızı başka bir yere çevirelim? Amerikan uzaya gitmiş. Biz kafamızı havaya bile kaldıramıyoruz birbirimizin gözlerine dik dik bakmaktan. Dedim mi insanların şaşırmasına çok şaşırıyorum diye. Şaşırdığım bir diğer husus ne biliyor musunuz? Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu seçimdeki rolü. 130 milyon lira devletten yardım aldınız. Diğer partiler gibi. Bittiniz animasyonlar yaptırdınız. Televizyon haberleri yaptırdınız. Afişler bastırttınız.
Mitingler düzenlediniz. Sonra da çıkıp şöyle dediniz. Bir aplikasyon yaptık biz. Adil seçim. Dediler ki seçimleri buradan takip edin. Cumhuriyet Halk Partililerinin bunu söylemesinin bir sebebi vardı. Bu sebebi buraya getiren noktalar vardı. Daha önce ne dediler? Oy çalındı. Peki oy çalınıyor dedikten sonra hayır çalınmıyormuş dediler mi? Demediler. Bu bir itham mıdır? Suçlama mıdır? Öyledir. Bunun peşinden gitmeleri gerekiyor muydu? Gitmediler. Haksız dediler. Adil değil dediler. O hal var dediler. İlkilerini destekleyebilecek çok fazla sebep ürettiler. Ve bu sebepleri toplayıp bir aplikasyonla önümüze sürdüler.
Adil seçim. İnsanlarda uyandırdığı duygu ne? Demek ki televizyonlarda izlediklerimiz ya da bazı ajansların geçtiği bilgiler adil değil. Hadi o zaman dedik. Aplikasyondan bakalım. Ne oldu? Çöktü. Ya sen koskoca Cumhuriyet Halk Partisi. Senin koskoca bir ekibin var. İnsanları bu noktaya getirip, o aplikasyonu indirtip nasıl başı hırsız olursun? Demişler ki sunucularına saldırı var. Sunucularına girildi. Bilmem ne oldu falan filan. Hadi ya. Ve siz bunu hiç beklemiyordunuz öyle mi? Yani siz bu sunuculara saldırı olacağını, internetin yavaşlatılacağını bilmiyordunuz. Trafo’ya giren kedi kadar şaşırtmadı mı bu sizi? Olur mu canım? Kaç senedir neler öngörüyorsunuz? Milyonlarca lira paranız var. Saldırdılar. Hadi diyelim çökerdiler aplikasyonunuz. Çözümü de var. Birazcık para veriyorsun. O DDoS saldırıları bilmem neler. Hepsi engelleniyor. Bunu bilmiyor muydunuz? Eminim ki biliyordunuz. İnsanlara ümit verdiniz. Peşinde durabildiniz mi? Duramadınız. Mesela ben seçimin geneline şaşıranlara şaşırdığım kadar, bu duruma şaşırmayanlara da çok şaşırdım. Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri çıkıyorlar abi ekrana. Bizdeki veriler şöyle. Onlara inanmayın. Bir önceki seçim dedi bu açıklamaların. Aynısı aynı kelimelerle, aynı cümlelerle yapılmadı mı? Onları dinleyen insanlar şaşırdılar. Ben onların bu hiç şaşırtıcı olmayan durumunu şaşırtıcı açıklamasına ilginç şekilde şaşırmalarını da çok şaşırıyorum açıkçası. Ne dediler? Diler ki efendim Muharrem İnce %40, Tayyip Erdoğan %46. Başa baş gidiyoruz dediler. Yaptılar açıklamayı. Ne yaptılar sonra? Püff! Arazi. Muharrem İnce nerede? Muharrem İnce yok. Açıklama yok. İşte bir mesaj attı da insanlar bunu mesajla öğrenmek zorunda mıydı? Kocanı biriyle bastın yatakta. Bir şans daha verdin herife. İkinci bastığında üzülür müsün? Şaşırır mısın? Çünkü artık şaşıramazsın. Benim de sormak istediğim buydu. Benim de şaşırdığım buydu. Yani öncesinde sandıklar tamamen açılmamışken çıkıp da % verip ki hangi oranlarla neye dayanarak o %’leri verdiler onu da bilemiyorum ama o şovu yapanlar sus pus yok oldular. Ya bu insanları siz davet etmediniz mi YSK’nın önüne? Bu insanlara siz gece eve gitmeyin demediniz mi? Gidin sandıklarınızı koruyun demediniz mi? Dediniz. E neredeydiniz? Oğlum bu insanlar İzmir’de gaz yedi polisten. Orada gaz yiyen genç adamın çocuğun, annesi, babası ne düşünecek senin hakkında? O çocuk ne düşünecek senin hakkında? O çocuğu sokağa sen çıkartmadın mı? O çocuk sokaktayken sen neredeydin? Ne oldu biliyor musunuz sonra? Önce bir saldırı başladı. Bir anda İnce’ye saydırmaya başladılar. En önde gelen İnce taraftarları. Sen ona adam demezdin. Nasıl yaparsın bunu? O kadar seviyorlardı ki onu. O kadar büyük bir umut olarak görüyorlardı ki kırıldılar. Kahrolla üzüldüler. Bu yüzden dışarı vurdukların tepki doğaldı. Ama bazıları biliyorsunuz bu ülkede komplo teorileri çok meşhur. 50 yaşında takip ettiğim bir kadın var. Yazmış. Vekil İnce’yi sanırım siyayeye kaçırdı. Karısını kaçırmışlar. Bir arkadaşım yazmış. O asla bizi bırakıp gitmez. Bulalım şu adamı. 30 yaşında lan. Ne yapıyorsunuz oğlum siz? Bu kadar mı heyecansız lan sizin hayatlarınız? Hayatınızda bu kadar mı renk yok da kendinize bu kaostan bir renk yaratmaya çalışıyorsunuz acaba? Ertesi sabah Muharrem İnce açıklama yaptığı anda o tweetlerin hepsi gitmiş. Yerine şunlar gelmiş. Bence çok olgun bir açıklama yaptı kendisi. Evet o kimseden korkmaz. Hop dönüş. Eleştirdiğim şeyler birçok insanın sinirlendiği şeyler değildi aslında. Sinir olarak gösterselerdi sosyal medyada. Tek başklaması vardı. Partisinin bayrağına ya da altındaki oluşuma destek vermedi Muharrem İnce’yi destekleyenler. Ona destek verdiler. Yürekleriyle benimsediler. Sonuç bu olunca söylenebilecek tek bir şey vardı. Tepkinin adı kalp kırıklığı. İnsanların kalbi kırıldı. Bugüne kadar yazdıklarımı korkmadan söylediklerimi benim başıma bela açtı. Birçok kişi beni 6 aydır YouTube’da video çeken, ünlü olan, para kazanmış, şımarmış bir yavşak olarak görse de
babamı ilk içeri aldıklarında söylediğim söylemler. İlk yazdığım romanın mahkemeye takılması, silverde yüksek sesle savcılar tarafından okunması, üzerine insanların benim kitabımdan okunan bölümü alkışlaması ve alkışlayan herkesin salondan çıkartılmasıyla sonuçlanan bir hayattan bahsediyorum. 94 Dünya Kupası’nda, henüz 10 yaşımdayken ki 94 Dünya Kupası Amerika’da oynandı. Saat farkı bizde geceye tekabül eder. Bütün ailem Mardin’de uyurken duyduğum inci ıslık sesinin lojmanımıza atılmış bir havandan geldiğini anlamam
ve o havan nedeniyle komşularımın, arkadaşlarımın, arkadaşlarımın babalarının ölmesiyle sonuçlanan bir hayattan bahsediyorum. Bir gün kral ressam çağırtır yanına, ver ki benim tavlomu çizeceksin. Sana bunun için 100 bin altın vereceğim. Ressam gelir kralın karşısına oturur, kral hazırlanmıştır, en parlak tacın, en kalın kürkünü giymiştir. Ressam bakar krala, 5 dakikada çizer. Birebir aynısı olmuştur. Kral beğenmiştir ama o beğeniyi saklar ve şöyle der. Hadsiz herif, koskoca bir kralım, sen sadece 5 dakikada mı çiziyorsun benim portemi?
Sanatçı dönüp krala şöyle der. Hayır efendim 5 dakikada değil 60 yıl artı 5 dakikada. Bazen karşınıza çıkan cümleler siz duyana kadar öyle fikrelerde süzülür, öyle hayatlardan geçer ki. Şimdi gelelim ikinci mevzumuzu. Bu seçimde neden birilerinin kalbi kırıldı? Ya da bu seçimde tekrar kazanan parti neden eski çoğunluğuyla kazanamadı? Peki neden MHP’nin seçim arabalarını zamanında topalayan, taşlayan AK Partililer bugün MHP ile kol kola girdi?
HDP’nin tamamını terörist olarak görenler neden CHP’nin HDP ile olan basın önündeki ittifakına bu kadar ağır tepki gösterdi? Peki HDP’ye tepki göstermesini beklediğimiz İYİ Parti neden HDP’ye çok üstün körü bir tepki verdi? Peki HDP’ye neden hepimiz tepki veriyoruz? Ya da neden HDP benim gibilere faşist diye tepki veriyor? Bunları hiç düşündünüz mü? Asıl soruyu hiçbirimiz sormadık. Siz de sormadınız, ben de sormadım. Herkes gerçekten birbirine neden düşman olduğunun farkında mı? Temelini bilmediğiniz sıkıntının üzerine nasıl gideceksiniz? Mevzuların asıl amacına uygun devam edelim, fikir birar edelim. Bu ülkenin döneminde 3 büyük ideolojik görüşü vardır. Döneminde öyleydi, şimdi öyle gözüküyor. Neydi bunlar? İslamcılar Kur’an-ı Kerim’i anayasa olarak görür, hayatlarını ona göre yaşarlar. Türkçüler, Türkçü yazarlar, Türkçü yazarların çıkarttığı dergiler. Türkçüler yazabiliyordu arkadaşlar bir zamanlar. Hani şimdi ki gibi bıyık bırakıp, tespih çekmekle ya da Uygur alfabesiyle sağına soluna Türk yazmakla gösterilmiyor bu Türkçülük.
Yazıyorlardı, anlatıyorlardı, okuyorlardı, araştırıyorlardı. Neyse, ne kaldı? Solcular. Şimdi HDP’lilere falan solcu diyorlar ya, öyle solcudan bahsetmiyorum. Hakikaten solcu olanlardan bahsediyorum. Gerçek sosyalistlerden bahsediyorum. Bu 3 grubu bir araya ne getirdi? Kurtuluş Savaşı. Normalde bu 3 grubun bir araya gelmesi mümkün mü? Mümkündü. Eğer o 3 grup gerçekten savundukları ideolojinin peşinden gidiyorlarsa her şey mümkündür. Peki dün bir araya gelebilen bu büyük kitle bugün neden yan yana dahi gelmekten tutanç duyuyor?
Çünkü zamanında benimsenmiş ideolojilerin hiçbiri şu anda gerçek anlamıyla savunulmuyor. Mesela Türkiye’de milliyetçi olan bir adam Almanya’da yaşamaya başladığı zaman bir anda solcuya dönüşebilir. Çünkü orada ezilen o olmuştur artık. Der ki ben Türkçe eğitim istiyorum Almanya’da. Berlin’de Türk öğretmeni istiyorum der. E demek ki milliyetçilik bulunduğun topluma göre, bulunduğun statüya göre değişen bir şey. Şimdi bizde solculuk yapanlar kimler ya da o başlıkların altına sığınanlar kimler? Solculuk bu mu? Solculuğun temeli bu mudur? Ben solcu değilim ha. Buysa evet bulan deyip dislike’ı basıp gidebilirsiniz. Değildir. Bu kurallarına göre hayatını şekillendirmiş insanlar var dedik. Tarikatlara bölünmenizin sebebi neydi? Kendi fikirlerinizi ortaya, yorumlansın diye yorumlayarak koymanızın sebebi neydi? Hadi ben yanacağımı bilerek yatıyorum her gece. Peki siz gerçekten cenneti hak ettiğinizi düşünerek mi uyuyorsunuz? Nerede o Müslümanlar? Nerede o Türkçüler? Nerede o solcular? Onlar yok. Onların adı kaldı. Aşık ve eserli misali. Ben giderim adım kalır dostlar beni hatırlasın. Dostlar hatırladıklarıyla devam ediyorlar. Bildikleri, düşündükleri şeyle değil. Bu yüzden bir araya gelemiyoruz. Burada beni evvelinden izleyenler benim düşünce bir görüşümü zaten çok net biliyor. Peki söyle bakalım. Benim EDP’ye kızma sebebim belli. Sen neden kızıyorsun? Terörist’e yardım etti çünkü. Nasıl çözeceğiz? Operasyon düzenleyelim. Oğlum 40 yıldır operasyon düzenleniyor zaten. Bunlar geldiler işte 80’de. 84’de kadar palazlandılar. Köylere, aşiretler falanlar, besteklere aldılar. PKK örgütünü kurdular. Saldırıyorlar bize 40 yıldır. 40 yıldır bu ülke bunlarla mücadele etmiyor mu? Nasıl çözeceksin bu meseleyi? Sıkıntı nerede? Sıkıntı bir merminin, bir bombanın ya da büyük bir gücün çözebileceği bir sıkıntı olsaydı bunu Türkiye Cumhuriyeti Devleti zaten çoktan çözerdi. Sorun çok başka. Kendi içimizde bölünmeye o kadar müsaitiz ki birbirimize karşı cephe almaya o kadar meyilliyiz ki bugüne kadar PKK’sı gelmiş, Amerika’sı gelmiş, Rus’u gelmiş, Çin’i gelmiş. Kim bölebildi bizi? Bizi bizden başka kim bölebilir? Çok milliyetçi, çok sevdiğim bir arkadaşım. Bayağı öykücü bir çocuk. Gezi parkında o da çıkmış sokağa. Elleri cebinde geçiyor polislerin önünden. Karşı taraftaki grup slogan atmış. Bu da böyle alkışlamış o grubu polisin yanında. Polis gelmiyorsan buraya falan deyip elini ters çevirip bunun boğazına vuruyor tersi. Bu bayılacak gibi oluyor. Diyor ki gözlerim dolu diyor sinirden. Rudartacağım ne oluyor lan burada diyor. Adam milliyetçi mi? Milliyetçi. Askerliğini yapmış, vatan millet sevdası bir adam. Polis görünce tüyleri ürpürüyor herif. Boğazına telsiz vurdular diye. Çok açık konuşalım, net değerlendirelim. Doğu’da bir köy PKK’ya yardım etmiş. Asker gidip sen buna niye yardım ediyorsun diye tatlı tatlı uyarmaz. Bazı insanlar güçlerini farklı şekilde kullanabilirler. Ben askerdeyken bir rütbeli vardı. Sokakta görsen merhaba demezsin adama. Muhatap olmasın, konuşmayı bilmiyor falan herif. Ama arkasına 20 tane asker vermişler. Adam bir başka, hareketler bir başka milletin üzerinde sigara söndürmeden. Nefret ettiğiniz komutanlarınız olmadı mı askerdeyken? Ya oldu oldu işte ***. İtiraf edin milliyetçiler siz de itiraf edin ya. Benim nefret ettiğim, sürekli sövdüğüm komutanım vardı askerde. Bu aynı adam doğudaki bir köyde. Neye yardım ettiniz lan PKK’ya diye mesela? Hiç PKK’ya yardım etmemiş köylüyü, kürt diye dövebiliyor. Oğlunun çocuğunun önünde dövebiliyor. Sonra tutup saçlarından hapishaneye atabiliyor. İnsanoğlu gerçekten çok acımasız. Zamanında Hitler’e diyorduk ya nasıl öldürdü Yahudileri diye. Yıllar evvel olmuş bir olay tabii şimdi dünya çok gelişti diyoruz. Ama Suriye’de bebek kafasını postal da eziyorlar. Amerikalı asker Irak’ta Iraklılar’a neler yapıyor? Şimdi bunlar zulm değil mi? Taraftar olmadan önce bilgiye sahip olmamız lazım. Türkiye Cumhuriyeti karşısına çıkan PKK olsun, başka terör grupları olsun, ne olursa olsun. Hepsini ezip geçecek, geride bırakacak, tarihe gömecek kudrete sahiptir. Bundan hiçbir şüphemiz yok. Ama bilmemiz gereken şey bir şeyleri bilmek zorunda olduğumuz. Yıllarca babam doğudaydı. Ailemin yanında okuyacaktım. Okuyacağım okulu yakmışlar. Beni yaşlıların büyüklerin yanına gönderdiler. Kendilerine orada görevlilerine devam ettiler. Çocukluğumu çaldı PKK. Ailemi aldı götürdü. Gezi Parkımı çaldı benim PKK. Eylemime bulaştı. Vatanın milletini düşünenlerin oylarını çaldı PKK. Diğerleri kendine onlardan ayıramayan partilere destek oldu diye. Bu ülkenin binlerce evladının hayatını çaldı PKK. Ama ben çoluğumu çocuğumu neyle savaştıklarını bilmedikleri bir savaşın içine sokamam. Önce neyle savaştığınızı bileceksiniz. Sen asker çocuğusun Tuğran. Farzı misal değilsin. Babanı senin gözünün önünde tuttular şakaklarından, döve döve götürdüler. Babandan bir daha haber alamadın. Bunu da yapan bir tane asker. En zor empati yapabilecek insana soruyorum şu anda bu soruyu. Ne tepki versin? Allah açık söylüyorum. Babam yani hatasıyla sevabıyla babadır yani. Hiç kimse kusura bakmayacak. Cidden gözünün yaşına bakmam. Çok ciddi sanırım. Benim için mesele burada kapanmıştır aslında ama anlatayım. Ben bir asker çocuğuyum bu arada. Yeni izleyenler var sen. Bir gün Mardin’de askeri tesislerde futbol sahası var. Askerlerin kırmanma halakları var, eğitim alanları var. Biz zaten orada büyüdük. Tam böyle çatışmaların çok yoğun olduğu dönemler 90’lı yıllar. Yanımızda bir Kürt köyü var. 15 tane çocuk kendi aralarında maç yapıyorlar. Maç yaptıkları şey top değil. Eski elbiseleri, kağıtları falan buruşturup topçuk yapmışlar. Ben de gittim askerlerden futbol topu aldım. Kaldırdım o diken nitelleri ve dedim ki hadi gelin gelin gelin. Mahmutlar var. Kimler kimler? O Mahmut’a biz şeytan derdik mesela. Çünkü çıplak ayaklarıyla taşların üzerinde 200 de koşuyor herif. Çocuklar girdi içeri. Maç yaptık, eğlendik. Onlar Kürtçe konuşuyor kendi aralarında bağırışıyor. Bana yarım yamalak Türkçe bir şeyler söylüyorlar. Ben onlarla eğleniyorum. Futbol maçımız bitti. Gittik o iplere tırmanmaya başladık. Bir tane baş çavuş geldi. Elinde tespih. Aferin ya Oğuzhan aferin. Eğit bunlara eğit de bize kurşun sıksınlar ileriden. Baş çavuş. Bunu söylediğinde ben 13 yaşımdaydım. O çocuklar da benden büyük değildi. Psikolojiyi anlayabiliyorsun. Teröristle savaşıyorlar. Devlete baş kaldırmış teröristleri imha etmek için oraya çıkıyorlar. Ama girilen psikolojinin farkında mısınız? Ezildim, büzüldüm çocukların yanında. Top oynadık, tellik ettik. Dedim ki hadi gelin gidelim askerlere size kola ısmarlayacağım. Kantine gidelim.
Kantine koridorundan geçerken askerlerin içinden bir diğer rütbeli şöyle yaptı. Leş gibi kürt koktu burası dedi çocukların yanında. O çocukların gözlerindeki ifadeyi unutamayacağım ama bunu dramatikleştirmeye de gerek yok. Ya sizin çocuklarınız olsaydı onlar? Oradaki çocuklar siz olsaydınız. Ne düşünürdünüz? Bir gün annem ağlayarak eve geldi. Dedim ki anne ne oldu? Alt kat komşumuz Tolga. Babası o gün şarp görevini bitirmiş Ankara’ya gelecekti. Annem dedi ki Tolga’nın babasını şehit etmişler. Pusuya düşürmüşler. Çocuğu dedi oyala. Benim oyalamamı istiyorlar 15 yaşındayım lan.
Böyle bilgiyi nasıl kaldırayım? Böyle bir oyunculuğu nasıl sergileyim? Gindim çocuğun yanına. Dedim biraz takılalım. Babam gelecek falan. Dedim ki gelir abi takılırız biraz. Baban geldiği zaman hem hiç çıkamazsın. Bir baktım bütün lojman takillerinin çocukları bizim yanımızda. Hepsi böyle omzunu tutuyor bir şeyler yapıyor. Belli edecekler yani tedirgin oluyor. Apartmandan metrelerce uzaklarken annesinin çığığı öyle bir geldi ki kulağımıza. Hava yırtarak geldi o çığlık. Ve o çocuğun bir anda babasını şehit olduğunu anlaması o çocuğun gözlerini bana hiçbir şey unutturamaz. Sen hiç arkadaşının babasının etini kokladın mı? Mardin’de lojman basıldığı zaman arkadaşımızın babasının yanına düşen roket yüzünden şehit olduğunu gördük. Şimdi kendi babasının parçasını yerden toplayan bir çocuğun gözlerindeki ifadeyi bana kim unutturabilir? Hangi politika unutturabilir? Burada yaptığım şey bir kıyaslama değil. Yapmaya çalıştığım şey ateşin etrafında olanların yaşadıklarını sizlerle paylaşmak. Ateşe uzaktan bakıp yorum yapanlarla paylaşmak. Anlamaksa anlamak, anlatmaksa anlatmak. Sırf onlarla aynı bölgede yaşıyor diye o teröristlerle o çocukları aynı kefe koyamazsın. O çocuklar gibi orada yaşayan insanların buzan altında kalmasının sebebi nedir? Rekakadır. Devlet, ülke duygusallıklar yönetilmez. İnsani duygular taşımanıza gerek vardır. İnsanın duygularını anlamak için. Ama insani duygularının planını koyup devlet yönetemez. Çocuklar ağladık, diyetir ve girmeniz için anlatmıyorum bunu. Bil meselemin üzerine gideceksiniz. O meselenin ne olduğunu çok iyi bilmelisiniz. Neden bu mesele buraya kadar geldi biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Bilmiyoruz. Telefonunuzda bir aplikasyon var diyelim. Hiç kullanmayı bilmiyorsunuz o aplikasyonu ama o anda ihtiyacınız var. 30 saniye içinde açıp o aplikasyondan yapmanız gereken işlemi yapmak zorundasınız diyelim. Yapamazsanız ilk tepkiniz ne olur? Düşünün bir önce. Sinirlenir. Sen? Ben de sinirlenir. Ama büyük ama küçük bir şekilde bir sinir gösterirsin yani değil mi? Sebebi ne biliyor musunuz sinirlenmenizi? Bilmemelisiniz. Bu zaten genel psikolojik kural. Çok sinirliyiz ya. Bunun temeli bilgisizliğe dayanıyor diyeceğim. Bana sen ne biliyorsun ki? Piş diyecekler. Daha acımasız bir şey söyleyeyim. Bilmiyorsunuz bu yüzden sinirlisiniz dediğimde kabul etmeyenler ve bana daha da sinirlenenler kimler biliyor musunuz? Bu ülkede yaşayan ve bu ülke için en tehlikeli olanlar.
O aplikasyonu yine açman gerekiyor. 30 saniye içerisinde halletmen lazım işini ve bu aplikasyonla ilgili bir kursa yazıp eğitim almışsın. Sertifikam falan var böyle. 30 saniye içinde halletmen gereken bir iş var. Sertifikasını aldığın aplikasyonu açıyorsun ve yine yapamıyorsun. Ne tepki verirsin? Daha çok sinirlenirsin. Allah Allah. Daha çok sinirlenirsin evet. Delirirsin. Biz şu anda bilgisizliği yüzünden sinirlenenlerden çok, bildiğini zannedip daha çok sinirlenenlerle uğraşıyoruz. Her köşe başında bir üniversite olursa önüne gelene bir diploma verirsen, adama sen cahilsin, ulan dediğin zaman benim diplomamla a** alıyorsan kime cahil diyorsun diyor.
Hiç okumamış etmemiş, hiçbir şey görmemiş, bilmemiş adamın en güzel cevabı nedir? Ya ben cahil bir adamım. Kılıf o. Üstüne bir şey de söyleyemezsin. Ama en tehlikelisi o elinde diploma tutan cahil. Bilmiyorsunuz. Sorumlunuzun ne olduğunu bilmiyorsunuz. Bu yüzden bazı şeylerin üstesinden gelemiyorsunuz. Daha tehlikeli ikinci bölümünü açayım. Siz kendinizin de ne olduğunu bilmiyorsunuz. Seçimi neden kaybetti muhalefet? Çünkü aptal dedi AKP’ye oy verenlere. Koyun dedi, çomar dedi. Kutuplaşmadan şikayet edenler diğerlerini ötekileştirdiler. Peki sence bunu fark ettiler mi? Fark etmediler. Bilgin yoksa ideolojini de fikrini de, olması gerekeni de karşı taraf anlatamazsın. Biz iki CHP’li, üç MHP’li bir araya geliriz. Dört AKP’li, beş İP’li, on Saadet Partili yan yana geliriz. Birbirimize, birbirimizin doğrularını anlatırız. Körler sığarlar, birbirini ağarlar. Ne kadar denediniz karşı taraf anlatmayı? Çok fazlasıyla oturup konuşmadım çünkü bir yerden sonra anlaşamamaya başladım. Anlaşamıyorum dedin, bıraktın. Bunun da onların sığılığına mı verdin? Evet. Benim en üzüldüğüm şey bu. Memleket için mücadele etmek derler ya hani. Mücadele dediğiniz şey gerçekten sığı olduğun düşüngünün tamirine dokunan insanlara doğruyu anlatabilme çabasıdır. Mücadele budur. Çünkü mücadele dediğiniz şey, üfff deyip arkanızı dönebileceğiniz bir şey değil. Size ne anlatmayacaksınız? Hain dediler. Hain dediler sana anladım. Sen onlara sığı dedin, onlar sana hain dediler. Aranızda bir tartışma var. Tartışmanın özüne bir türlü ulaşamıyorsunuz. Seninle ortak paydada buluşabileceğin birçok kol var benim. Mesela sen solcusun değil mi? Ben değilim.
Ortak paydalarımız yok mu seninle? Var. O ortak paydalara tutunup bir arada iş yapabilmeyi öğrendik. Bizim o kadar çok ortak paydamız var ki asla birleşemeyen noktalarımızı da ayakta tutuyor. Biz o paydaların üzerine gitmek yerine birbirimize sürekli bir türlü bir araya gelmeyecek fikirlerimizle saldırıyoruz. Neden bir ortak payda bulmuşken diğer ortak paydalarımızın ne olduğunu tartışmadık da onlarla birbirimize tutunmaya çalışmadık? Neden biz iki elken bizi hareket ettiren kollara odaklandık da birbirimize kenetlenmeye odaklanmadık? Az önce anlattığım şeyleri hiçbirini anlayamayacak. Söylediğim tek kelimeden bir savaş açacak.
O kadar çok insan var ki. Ama neydi o söz? Tüm uyanları uyandırmak için bir uyanık yeter. Ki ben tek uyanık olmadığımda farkındayım. İşte ben buna güveniyorum. Erken seçimler geldi. Birçok insan kahroldu. Birçok insan kahrolan insanların üzerine gitti. Mutlu oldu. Aynı ülke toprakların içerisinde yaşayan insanlar birbirine koyduk mu söylemlerinde bulundu. Bugün bana gelen mesajların %80’i ne yapalım abi? Gidelim mi? Abi nasıl kaybettik? Abi niye böyle oldu? Ya arkadaş bu bir seçim. Gittik oy kullandık. Bu neyin sonu? Tek adam geldi işte artık bilinme olacak bilinme olacak. Ya oğlum sen halksın darbe girişiminde bu devleti sokakta kurtarmadın mı? Senin deden kurtuluş savaşında göğsünü siper etti de durmadı mı o hayasızca akın? Şu anda sen neyi kaybettin? Sen istemedikçe bu ülkede, bu ülkenin bütünlüğüne zarar verebilecek bir insan evladı var mı? Yapacağınız şey çok basit. Buraya kadar kimseye bir şey anlatamamışsınız. Tahammül edememişsiniz. Çok sığ demişsiniz. Mücadeleden vazgeçmişsiniz. Bundan sonra yapacağınız şey mücadele etmek. Mücadele, doğruluğuna emin olduğunuz farklılıklarıyla birlikte karşılaştırıp benimsediğiniz fikri sizden farklı olan insanlara anlatmak. Zor olacak. Hakaret edecekler size. Sövecekler. Ama doğrunuzu onlara anlatmaya çalışmaktan vazgeçmeyeceksiniz. Peki doğrunuzun doğru olduğuna nasıl emin olacaksınız? Bilerek. Neyi savunduğunuzu bileceksiniz. Twitter’ınıza Mustafa Kemal Atatürk yazıyorsanız nutuk okuyacaksınız. Mezberlemeyeceksiniz. Anlayacaksınız. Formül bu. Formül yıllar evvel yazılıp elinize verilmiş. Elinizde bir kılavuz varken kargaya güvenmek iş değildir. Mücadele, orada burada millete taşla sopayla saldırmak, kalabalıklarınızla üstün gelmeye çalışmak değildir. Mücadele, yılsanız da sabrınız da bitse, hamurunuz da kalmasa anlatmaya çalışmaya devam etmektir. Ümidinizi kaybetmeyin. Ve siz kazandığını düşünenler, üstünlük kurduğunuzu düşündüğünüz insanların sizin insanlığınız olduğunu unutmayın. Yarın bir gün kafamıza bir bomba düşerse böyle olmayı çok iyi başaracağız. Bugün birbirinizden çok da farklıymışsınız gibi davranmayın.
Matan millet sevdalları, Türkçü kardeşlerim, zamanında yaşadığımız destanların bize verdiği gazı bu güne uyarlamaya çalışırsak başarısız oluruz. Türkiye bağımsızlığını asla yitirmeyecek diye yüksek perdeden konuşmalar yapıyorsunuz. Kollandığım cep telefonu Türk malı değil. Şu anda size seslendiğim bu yeni medya dediğim mecra Türk malı değil. Belki bu bardak Türk malıdır ama bu masa Türk malı değil. Tırtımdaki ceket Türk malı ama pantolon Türk malı değil. Bugün Türk bayrakları açarak dolaştığınız arabalarınızın hiçbiri Türk malı değil. Siz hangi bağımsızlığı savunuyoruz? Sanırım bir bağımsızlığı savunmak için önce o bağımsızlığı elde etmemiz lazım. Önce kendi görüşünüzün ne olduğunu tam anlamıyla kavramalısınız. Sonrasında karşıt görüşünü kavrayıp kendi görüşünüzle kıyaslayıp sizinkinin neden daha doğru olduğunu onlara anlatmalısınız. Türkiye’de ekonomi çok kötü yarın belki daha da kötü olacak. Evvelinde de pek iyi olduğu söylemeyemezdi. Ekonomimizin kötü olmasının sebebi de biriyle savaşmamızın o savaşı bir türlü sona erdiremememizin sebebi de eğitim.
Türkiye’de eğitim düzelirse terörün de kökünü kazırız, ekonomiyi de düzeltiriz, dış dünyaya da kafamızı kaldırırız. Durum bu. Bugün bana yazılan ve gerçekten beni kahreden o anlamadan bilmeden saldıran yorumların sebebi de bu. Bugün kaybettik diye ümitsizleşen insanların ümitsizleşmesinin sebebi de bu. Öğrenim demiyorum ha, eğitim. Yapılan işlerden çok yapılan işlere verilen tepkilere bakmak lazım bir ülkede. Bu ülkedeki tepkilerin %90’ı bilgisizliğe dayanıyor.
Ben inanıyorum ki kafanızı kaldırıp etrafınıza baktığınız zaman, dinlemeyi öğrenmeye başladığınız zaman, anlatmayı öğrenmeye başladığınız zaman her şey çok daha güzel olacak. Yarın bu ülke için çok sert kararlar alınabilir. Bu sert kararlara yine siz set olacaksınız. Set olup verilen kötü kararlara engel olurken kurduğunuz setin içindeki çatlaklara da hakim olacaksınız. Siz koskocaman bir deniziz. 2-3 tane çamur damlasıyla asla kirlenmeyiz. Benim final cümlem şu. Düşünmeyen beyinler düşüncesizlere esir olmaktan öteye gidemezler.
Kusur.
Bu mevzuları böyle rambada rambada kapatmak istemiyorum.
Bir uzun yoldan geldim, ardım donmuş.
Aşk yolundan dönmem derdim, kim derse hoş.
Bir bakarsın uzaklardan bahar yüzünde, Çıkar mı bu yollar ona, kim bilir nerede.
Bir uzun yoldan geldim, ardım donmuş. Aşk yolundan dönmem derdim, kim derse hoş. Bir uzun yoldan geldim, ardım donmuş.
Aşk yolundan dönmem derdim, kim derse hoş.
İlk Yorumu Siz Yapın