"Enter"a basıp içeriğe geçin

MEVZULAR 33 – Bataklık ( Atilla Uğur – Oğuzhan Uğur )

MEVZULAR 33 – Bataklık ( Atilla Uğur – Oğuzhan Uğur )

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=4KxQy9NY8K4.

Kravatın yerinde mi babacım? Rahatım yerinde tabii ya. İstediğin zaman durduralım, istediğin zaman… Rahatım yerinde, moralim yerinde. Kravatın yerinde mi? Anneciğim bir bakarsın değil mi oradan monitörden azar azar? Şirkin çıkartmaya çalışıyor, kıskanıyor. Ne konuşacağımıza bakalım, boşverin onlara ya. Tuğrul burada mı? Tamam, hadi bismillah. O zaman müsaadenle başlayalım. Mevzu ağır. Benim gelenekli gülmüyor. Babacım Ekim ayına geldik. Ülke çok çalkantılı. Ekim ayının çok büyük özelliği var Türkiye Cumhuriyeti tarihinde. Çünkü 13 Ekim Ankara’nın başkent olması.
6 Ekim İstanbul’un kurtuluşu. 29 Ekim var. Önemli bir ay. Ve biz bu ay içerisinde yaşadığımız gerginlikleri de konuşacağız. Soner Polat Amiralimizin… Allah rahmet eylesin. Allah rahmet eylesin….vefatı var. Neler söylemek istiyorsun? Önce bence Soner Amiralimizle başlayalım babakomuna. Programa. Çünkü senin de yakından tanıdığın bir… Tabii tabii kesinlikle. Şimdi Soner Polat Amiral Türkiye’nin yetiştirdiği, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Deniz Kuvvetleri’nin yetiştirdiği çok önemli lider komutanlardan birisiyim. Yani komutan yetiştirilebilir ya da subay yetiştirilebilir,
amiral yetiştirilebilir ama o Soner kardeşim benim ki devre arkadaşım benim, bir lider komutandı. Birçok özel görevde bulundu, yurtdışı görevlerde de bulundu. Türkiye’yi başarıyla temsil etti. Daha da önemlisi, Amerikan Kumpası’yla FETÖ ve onun yandaşlarına, o zaman FETÖ’yle birlikte olanlara yaptırılan Balyos Kumpası’nda da senelerce hapis yattı. Ama hapis de pes etmedi, dimdik durdu. Hâkimlere, Sözde Savcılara siz FETÖ’cüsünüz dedi, kitap yazmaya başladı. Hapisten çıktıktan sonra da hiç boş durmadı.
Kendisini Türk milletine, Türk gençliğine adadığını, Atatürk’ün izinden gittiğini defalarca ispat etmiş bir kardeşimizdir. Oğlum ben bunu hep size söylüyorum. Bak Muzaffer Tekin gibi, Kudrisi Okkır gibi, Çaşif Kozunoğlu gibi insanlar hasta ettiler ve öldürdüler. Bu cinayetlerin hepsini aslında ayrı bir programda tekrar konuşmak isterim. Soner Kolat amiralim de yaklaşık bir buçuk senedir de bu hastalığın pençesinde boğuştu. Boğuşurken dahi kitap yazdı. Türk gençliğine, Türk milletine bunu armağan etti. Allah Türk milletine sabır versin, ailesine sabır versin. Çok büyük bir insanı kaybettik ama onun yazdığı kitaplar, söyledikleri hala arşivlerde oradan da Türk gençliğinin yararlanacağını düşünüyorum. Kitaplarını alt pantla görebilirsiniz. Bu kitapları temin etmenizi istirham ediyorum. Size yarayacaktır. Türk milletinin başı sağ olsun diyoruz. Ama Türk milleti durumun farkında değil galiba. Bugün soner amiralimiz gibi bir değerin göçüp gittiğinin dahi farkında değiller. Ülke çok farklı bir yola doğru evrildi. Amerika’nın İngiltere’nin asla bizi ele geçiremeyeceğini düşündük. Peki sence biz Kurtuluş Mücadelesi’nden destan yazmış bir millet olarak hala hür müyüz, özgür müyüz, hala yenilmedik diyebilecek durumda mıyız? Çünkü bugün toprak bütünlüğümüzü koruyoruz da acaba toprak üzerinde yaşayan insanların bütünlüğünü mü elimizden kaçırdık? Kim yanlış yaparsa onu konuşuyoruz. Hayat böyle, düşe kalka, hatalar doğrular. Ama belirli hatalar bilerek yapılıyorsa, şimdi birileri bilerek hata yapıyorsa konu hatadan ya da doğruluktan farklı bir yere taşınıyor. İşte biz de bunu konuştuk yıllarca. Bugün Cumhuriyet Halk Bersi’nin içinde barındırdığı insanların bir çoğu bayağı bilerek PKK’yı destekliyor. Tweetleriyle, söylemleriyle destekliyor. AKP PKK’yı sempatik gösterip bölgedeki Kürt desteğini oy olarak almak istiyor.
Onlar da desteklediler. Açılım süreci, saçılım süreci bunları biliyorsun. Peki biz bu millete doğruyu yanlışa anlatmak için tam olarak doğru bir örnek bulamayacak mıyız? Bugün Twitter’a girdigim zaman bir bakıyorum birisi hata yapmış. Bakmıyorum bile hangi partiden neydi diye ama bugün bir çocuk tecavüzü olduğu zaman, kadına şiddet vakası olduğu zaman bile bilmem ne partili şahıs çocuk dövdü. Bilmem ne partili şahıs kadına şiddet gösterdi falan diyorlar. Ya o bilmem ne partili yazmak zorunda var mı oraya? Yani bugün çok sevdiğimiz, çok desteklediğimiz insanların yanlarında çalıştırıldıkları kadrolara bakıyorum. PKK övüyorlar ya.
Ya bugün bu ülkede PKK’yı övmek, humanistlik gibi geliyor birçok insana. Umurlarında değil ülkenin nereye gideceği. Onlar şurda burada, süslü kafelerde oturan, vır vır konuşan, ahkam kesen insanlar ama o ahkam kesen insanlar sosyal medyada büyük bir güç. Ve bu insanlar alemen PKK’yı destekliyorlar. Yani şimdi biz medyayı ele geçirenlerden bahsediyoruz. Hitler dönemini örnek gösterdik AKP’nin yaptıkları yüzünden. Alman halkı Rusların Berlin’e dayandığını top sesleriyle öğrendi. O top sesleri gelene kadar Hitler emrindeki gazeteciler, Rusya’yı almak üzereyiz, Moskova’ya girdik gireceğiz yazıyorlar. Propaganda yaptılar. Biz medyanın özgürlüğünden bahsediyoruz ama bunu tek bir konuyla ele alıyoruz. Neydi o konu? Halüfatih Kaldır’ın bunları diyorlardı. Biz de diyorduk ki hükümetin baskısına bak. E tamam var baskısı. Bugün beni biliyorsun benim kaç tane işim iptal oldu. Ben burada sırf bu mevzuları çektiğim için. Niye biri birbirlerinin ortaya çıktı? Hükümetten insanların ortak olduğu işletmeler çıktı. Bana o işleri vermeyenler. İstemiyorum de işinizi. Otur, simit yerim, yine de onurlu yaşarım. İhtiyacım da yok sizin göreceğiniz işlere. Bu kadınlar, bu adamlar, bu gazeteci zanneden kendilerine adamlar orada PKK propagandası yapıyorlar. Selahattin Demirtaş’a zamanında seçim döneminde ne yaptı o CNN Türkler Bindemliler? Evet. Aa bugün de Selahattin Demirtaş’ın evindeyiz. Ah çocuklarına yumurta kırıyor. Bakın Selahattin Demirtaş bağlama çalıyor. Sempatikleştirdiler. Herkesin bir tarafı vardı değil mi? Galatasaraylıysan sarı kırmızı forma giyersin gider takımını destekleriz. Fenerbahçe’deysen sarı lacivertini giyersin desteklersin. Babacım herkes renklerden bahsediyor. Renklerine özgürlüğünden bahsediyor da bu renkler birazcık da birbirine girmedi mi? Ben bugün PKK karşıda olduğumda AKP’li olmak zorunda mıyım? Zekeriya Öz’ü pohpohluyanlar, karşısına göbek atanlar, soner amiralimizin de hayatına kastedenler mektup yazıyorlar. Çok özledim özgürlüğüm falan yazıyorlar. Ve insanlar da tabi doğal olarak bizim insanımız öyle. Şarkı yarışmasına bile çıkan adam benim annem babam öldü dediği zaman birinci oluyor. Evet duygusal bir halkı. Bugün destekleyen oldu biliyor musun Twitter’da? Zekeriya Öz de karşı karşıya göbek atan. Şimdi biz bu insanları televizyonlara çıkartıyoruz. Bu insanları izliyoruz.
Kimse de ayağa kalkıp büyük insanları televizyonda görmek istemiyoruz demiyor. Birileri PKK’yı destekliyor. PKK’yı destekleyenler AKP karşıtı diye PKK’yı destekleyene laf etmiyor. Yani herkesin eli kirli, herkesin beyni kirli, herkesin ağzından yalan geçmiş, elinden kan akmış, milletin ağzı kirli. Biz halk olarak ne yapacağız baba? Yeni partiler kurulması gerekiyor diyoruz. Yeni partiyi kuran adamlar zamanında ne yapalım beni izleyen insanlar ne yapsın? AK Partili var bana küfür etmek isteyen. Cumhuriyet Halk Partili var bana küfür etmek isteyen. Milletçi Hareket Partili var bana küfür etmek isteyen.
Ülkücülerle aram açıldı biliyorsun bir tweetle. Ülküz bir babanla oğul olarak. Arada kalıyoruz. Ülke mayın tarlasına dönmüştü. Basacağımız yeri toprak diyerek geçmeyecektik tanıyacaktık. Düşünecektik altında binlerce kefensiz yatanı. Bugün basacağımız yeri kime hizmet ediyor diye kontrol ediyoruz ve kime hizmet ediyor diye denetliyoruz. Biz ne yapacağız? Evlat sen hiç üzülme, hiç de merak etme. İnşallah çok yakında onların hepsini konuşacağız. Öncelikle şunu söyleyeyim. Bir kere sinirlenmeden konuşmaya çalışıyorum. Onu da bil. Dediğim gibi partilerimize baktığımız zaman partilerin yönetimlerinde bazı insanların gerçekten FETÖ, PKK gibi hala dışlayamadığımız örgütlerin yanında pozisyon verenler var. Bu doğru. Mesela Cumhuriyet Halk Partisi’nde bir adam var. Bu adamı PKK leşlerinin cenazesinde de görürsün. Bu adamı HDP’yle ortak bütün toplantılarda da görürsün. Bu adamın resmen PKK’yı desteklediği belli. İsmini vermiyorum şu anda. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi ben PKK’nın yardımını istemiyorum. Onların yanında değilim dediği zaman o zaman idamdezi olmuyor.
Bakıyorsun bu tarafa İktidar Partisi’ne, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne. Haziran seçimlerine, işte daha yeni geçtiğimiz belediye seçimlerine ramak kalmış. Bir bakıyorsun. Terörist başı Abdullah Öcalan’ın yanına giden bir Doçent. Yanına ben gidebiliyor muyum şu anda? Sen gidebiliyor musun terörist başının? Gidemiyorsun. Elbette ki devlet onu oraya gönderiyor. Gidiyor Abdullah Öcalan denilen terörist başının yazdığı mektubu alıyor getiriyor. Seçimlere iki gün kalar. Bunu açıklıyor. Öcalan şunu söyledi, bunu söyledi filan diyor. Peki başka bir şey daha var. Osman Öcalan denilen terörist daha var.
Abdullah Öcalan’ın kardeşi. Bir bakıyorsun devletin televizyonu TRT Osman Öcalan denilen adamı, adam bile demiyorum ona. Kaç tane polisimizin, askerimizin kanı ellerinde hala. Onu televizyona çıkarıyor. Çok değil üç sene öncesine gidiyorsun. Açılım sürecidir diye valilere emir veren bir iktidar var. Operasyon yapmayacaksınız diye. Peki o hendekler ne zaman hazırlandı? Nasıl hazırlandı? Onun için ben hiçbirisini inandırıcı bulmuyor. Elbette ki demokrasilerde siyasi partiler olacak olmalı da. Ama bir ülkede siyasi partiler ve yönetimleri muhalefetiyle iktidarıyla gerçekten o memleketin hayrına çalışacak vatanlı milletini seven, adalet duygusuna sahip insanların çoğunluğundan oluşmuyorsa, çoğunluğundan diyorum. Çünkü her partide mutlaka vatanlı milletini çok seven, en az bizim kadar seven ve milletine faydalı olmaya çalışan insanlar elbette ki var. Ama yönetimlerine bakmalılar. Yönetimlerine bakmalılar. Eli Kanlı Katil’in yazmış olduğu mektubu gelip ekranlardan kim okutturur? Doçenti oraya kim gönderdi? Osman Öcalan’ı kim TRT’ye çıkarttı? Muhalefete geliyorum şimdi. Partisinin genel başkan yardımcısı birisini PKK’lıların cenazesine kim gönderdi? Biz bunlara bakmadığımız sürece, milli olmadığımız sürece, millici olmadığımız sürece ve bunu sağlıklı bir şekilde de ortaya koymadığımız sürece bunların hepsi yaşanacak. Şimdi senin saydığın örneklere ben bir tane daha başka örnek verebilirim. Halk ne yapacak? Senin moralini düzeltecek bir şey anlatayım. Bunu bir gaz vermek amacıyla falan söylemeyeyim. Senin Mevzular programına yorum yazan arkadaşlarımızın 84 yaşındaki insandan 14 yaşındaki insana kadar bütün Türk gençlerini ben onlara Türk genci diyorum bütün yorumlarını tek tek okuyorum. Oğuzhan inanılmaz bilinçli bir kitlemiz var aslında. Çok şükür. İnanılmaz ve Mevzular izleyicilerinin bir kısmı Adalet ve Kalkınma Partili, bir kısmı Cumhuriyet Halk Partili. Hiç önemli değil. Tabii ki değil. Bu bizim konuştuğumuz konu partiler üzeri. Türkiye’nin geleceğinden söz ediyoruz burada ve doğruları anlatmaya çalışıyoruz. Bizi şunları şunları anlat diye yönlendirenden tut, yaptığımız bazı yanlışları düzeltene kadar. Küfür, bilmem ne şunları bunlar çok fazla görmüyorum. Ama onu yazan da o insanları da biz kazanabiliriz. Ama kıstaslarımız ve kırmızı çizgilerimiz olmam. Elbette PKK’lıyı FETÖ’cüyü kucaklayacak halimiz yok. Sen bakma şimdi böyle morali bozuluyor, ekonomi çok sıkıntılı. Biraz sonra geleceğimiz konular var. Suriyenin kuzeyi var, Irak’ın kuzeyi var, Doğu Akdeniz var. Bunlar çok çok önemli konular. Bunlar bildikçe, anladıkça, biz bunları anlattıkça bizim milletimizin yorumlarından şunu anlıyorum. Öğrenmeye çalışıyorlar, bize de yön göstermeye çalışıyorlar. Bak bu çok önemli. Yani bir izleyiciyle, bir programın arasında böyle bir bağlantı dünyanın hiçbir yerinde yok. İşte mevzular izleyicisi. Sen bunu hafife alma lütfen. Kimse hafife almasın. O cumhuriyetin emanet edildiği insanlar, işte o mevzular izleyicileri. Sen de öylesin, ben de öyledir. Şimdi 15.22.1927 tarihinde, Bazı Mustafa Kemal Atatürk, Nutku, Cumhuriyet Halk Partisi’ni kurultayında okuyor. Meclis de okumuyor yani. Kurultayda okuyor. En sonunda Nutkun, biliyorsun, Türk gençliğine hitabesi var. Normalde Cumhuriyet Rejimi’ni Mustafa Kemal Paşa kime emanet etmeliydi?
Onu diyebilirdi. Türkiye Cumhuriyetini Cumhuriyet Halk Partisi’ne emanet ediyorum. Diyebilirdi. Kendi kurduğu parti. Türkiye Cumhuriyetini Türk milletine emanet ediyorum. Da diyebilirdi. Demedi. Öngörüye bak. Zekâya bak. Atamızın öngörüsüne bak. Dedi ki, Türkiye Cumhuriyetini Türk gençliğine emanet ediyorum dedi. O zamanki bir zaman dilimin içinde yaşayan gençleri kastetmedi. Beni, seni, 85 yaşındaki ağabeyimizi, 14 yaşındaki kardeşimizi, torunumuzu kastetti. Yani gelecek nesillere emanet etti. Bak bu çok önemli. Çünkü ne diyor? Ey Türk gençliği diye başlıyor.
En sonunda da, Ey Türk istikbalinin evladı diyor. İstikbalin evladı. Böyle bir lider dünyanın hiçbir yerinde yok. Bugün hâlâ Amerika’da, Hindistan’da, İngiltere’de Mustafa Kemal Atatürk ve onun 1923 ile 38 arasındaki iktidarda olduğu dönem okutuluyorsa, sosyolojik anlamda, siyasi anlamda okutuluyorsa, bunun kıymetini bilmeliyiz. Bu bir. İkincisi, nasıl kurtulacağız? Değil mi? Onları sordun sen. Halk ne yapsın? Halk şuna karar verecek. Bunu söylediğimiz zaman bize de, ya siz 1920’lerde kalmışsınız. Hayır. Biz oralarda falan kalmadık. Biz o tarihi okuduk.
Biz orada, atamız ve arkadaşlarımızın neler yaptığına baktık. Hangi mantıkla yaptığına baktık. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, Türk diye bir şey yok Oğuzhan. Yok oğlum. Türk diye bir şey yok. Etrakı bir idrak deniyor. Peki, Jön Türkler var, yeni Osmanlılar var. Biliyorsun, meşrutiyetin ilan edilebilmesi amacıyla bir takım kuruluşlar var. İşte Padişah’a karşı bilinen bir suçundur. Onlarda da yok biliyor musun? Cumhuriyet kavramı ve Türk’lük kavramı. Onlarda da Osmanlı’cılık var. Hiç yok insanın bilmediği bir şey.
Yusuf Akçura, Çarlık Rüstesinin mezaleminden kaçan Türklerden birisidir. Allah rahmet eylesin. Büyük bir milliyetçidir. Onların kurduğu Türk Ocağı diye bir dergi var. Ne zaman kuruyorlar biliyor musun? 1911 yılında, Ağustos ayında. Türk Ocağı. Türk milliyetçiliği anlamında düşünebilirsin. Hayır. Onlarda şunun için kuruyorlar. Diyorlar ki, Çarlık Rüstesinin zulmünden kaçan Türkler, kendi aralarında haberleşsinler, ilişki kurşunlar. Onların kültürlerini yaşatalım diye kuruyorlar. 1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda kim iktidarda?
İttihat ve terakki cemiyeti iktidarda. Şimdi dersin ki bunlar Jön Türklerden gelme, iddiat terakki cemiyeti. Hayır. O zaman bile bu dergileri askeri tıbbiye öğrencileri İstanbul’da gizlice kaçıyorlar binalarından gidiyorlar. Nerede basılıyorsa oradan alıp tekrar gizlice iple koğuşa çıkıp arkadaşlarını okutuyorlar. Türk Ocağı. İttihat ve terakki partisinin döneminde bile. Ne zaman Türk Ocağı milletin gözdesi haline geliyor biliyor musun? 1912 ve 13. Balkan yenilgileri. Evet. Balkan yenilgilerinden sonra. Neden?
Çünkü Balkanlarda daha önce bizim tebaamız olan devletlerden dayağı yiyince, ordumuz oralarda perişan durumlara düşünce, birçok tümenimiz darmadağın olunca bakıyorlar ki Türk’lük, Türk’lük, Türk’lük. Elbette ki biz kafatasçılık anlamında Türkçülükten bahsetmiyoruz. Ziya Gökhal, Allah rahmet eylesin, Türkçülüğün esasları kitabını yazan Aydın Osmanlı döneminin son zamanı. Mustafa Kemal’in de çok sevdiği ve okuduğu insanlardan birisi. Oturuyor, iddiat ve terakki cemiyetinin toplantısında Türk milliyetçiliğini anlatmaya çalışıyor.
Bakıyor ki hiç itibar görmüyor, çok sivirleniyor. Hemen çıkıp birilerini dövseydi sokakta. Öyle şey olur mu? Türk milliyetçiliği asilliği gerektirir, gerektiği zaman kavgayı gerektirir. Düşman geldiği zaman savaşmayı gerekirse de ölmeyi gerektirir Türk milliyetçiliği. Şunu sakın unutma, her milliyetçi devrimci, her devrimci milliyetçi olmak zorundadır. Çünkü devrimci olmadan milliyetçi olamazsın, milliyetçi olmadan, devlet kavramına sarılmadan da devrimci olamazsın. Yok böyle bir örnek. Şimdi Stalin diyorsun, Lenin diyorsun, sosyalizmi, komünizmi, bilmem neyi. Böyle bir milliyetçilermiş ki, Rus milliyetçileriymiş ki bunlar.
Putin de aynı yolda devam ediyor. Onlardan önceki deli petrol diye bizim dediğimiz aslında büyük petrol de Rus milliyetçiliğiyle Rusları bu hale getirdiler. Bu kadar büyük hale getirdiler. Bu adamları hiç kandıran olmamış mı? Saydığın liderleri hiç kandıran var mı? Oğlum iyi yetişirsen, milletinle birlikte olursan seni kimse kandıramaz. Bu kadar. Gittiğine reklamlar. Canımız sağ olsun. Biraz önce sana dedim ki Ekim ayının önemi. Tabii Ekim ayının önemi aslında şöyle başlıyor. Biz Lozan Anlaşması’nda başarılı olduktan sonra oran katılan devletler İngiltere, Fransa, İtalya ve diğer devletler tarafından onaylanınca parlamentolarında da kabul görünce 2 Ekim 1923 tarihinde İstanbul’u işgal etmiş olan alçaklar defolup gidiyorlar. Mustafa Kemal’in daha önce dediği vardı ya İstanbul’a geldiğinde. Geldikleri gibi derler. Bravo. Bu bir. 6 Ekim tarihinde ise Şükrü Naili Gökbert, Allah rahmet eylesin onun komutasındaki Türk birlikleri bayraklar altındaki İstanbul’a giriyorlar. Onun için 2-3 gün önce İstanbul’un kurtuluşunu kutladık. Vaktim hiç kimse bahsetmiyor İstanbul’un kurtuluşu. Biz neyi biliyoruz? 1453’ü biliyoruz.
Aslan gibi o da bizim atamız Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethini biliyoruz. 1453 Mayıs’ında. Ama biz 6 Ekim tarihini niye hatırlamıyoruz? 6 Ekim Mustafa Kemal Atatürk’ün ordusu Fatih Sultan Mehmet’in aldığı İstanbul’u tekrar geri almıştır. Burada kafatasçılık yok, burada ırkçılık yok. O gün İstanbul’da Ermeni vatandaşlarımız da Türk bayrağı açtılar. Rum vatandaşlarımız da açtılar. Yahudi vatandaşlarımız da açtılar. İşgalden kurtulduğu için açtılar. Ama bunu kim başardı? Anadolu insanı başardı. Şimdi çok enteresan bir şey var.
Birinci Lozan görüşmeleri biliyorsun. İsmet İnönü Bey Allah rahmet eylesin. Buraya heyet başkanı olarak gittiğinde. Tabi İngilizlerin baskısı bizi hala sevr-i dayatmak istemeleri sanki biz galip gelmemişiz gibi kesildi yarıda. Ve İsmet İnönü geri döndü. Geri döndükten sonra o zaman Başbakan Rauf Orbay’dı. Mustafa Kemal’in en yakın arkadaşlarından. Çok iyi bir denizci rahmetli anı yorumunu da. Başbakanlıktan istifa etti. Ettikten sonra ne oldu? Birinci meclis yani ilk meclis. 23 Nisan 1920’de kurulan meclis artık görevini tamamlamış oldu. Tekrar seçimler ve ikinci meclise geçildi. Bu arada tabi bir sürü çalkantı. Şimdi herkes zannediyor ki 30 Ağustos’ta zaferi kazandık. Ondan sonra Mustafa Kemal Cumhuriyeti ilan etti. Yok öyle bir şey oğlum. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları o kadar büyük zorluklardan sonra Cumhuriyeti ilan ettiler ki. Şimdi bir kısmını anlatacağım. Bir anda mecliste iki tane grup oluşuyor. Meclis aynı, parti aynı. Cumhuriyet Halk Partisi, Fırkası o zaman. İki tane ayrı grup. Bir tanesinin adı Müdafai Hukuk grubu. Kim Mustafa Kemal gibi düşünenler. Diğerlerde bakıyorlar ki saltanat padişahlık giriyor falan filan. Aynı milletvekilleri. Muhafaza-i Mukaddesat. Bunlar diyorlar ki artık tamam zaferi de kazandık. Derhal saltanatımız, gülafetimiz devam etsin vesaire. Ama biz o kötü uygulamalardan dolayı 600 senelik koca bir imparatorluğu elimizden yitirmedik mi? Mustafa Kemal kafasında yıllardır Cumhuriyet fikrini kurmuş. Çünkü birçok yerde diyor ki Cumhuriyet demiyor. Çünkü desen en yakın arkadaşları diyecekler ki ya bir dakika paşam sen Cumhuriyet filan diyorsun ama biz padişahlığın devamı vesaire filan diyecekler. Çok enteresandır. Kazım Karabekir Paşa bile, Mustafa Kemal Atatürk’e,
Kazım Karabekir bence Kurtuluş Savaşı’nın, Milli Mücadele’nin verilmesini sağlayan komutandır. Mustafa Kemal’e o imkanları vererek çok namuslu bir adamdır Allah rahmet eylesin. Fakat o bile o kadar öngörde bulunamıyor. Çünkü cesaret, akıl, zeka başka bir şey dahi olmak, deha çok başka bir şey. Gördüğümüz başka bir şey. Bravo. Peki ne oluyor? Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet’in adını ortaya koymadan, Cumhuriyet’in adımlarını zaten yıllardır atıyor Milli Mücadele döneminde. 23 Nisan 1920’den itibaren ne yazıyor duvarda? Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.
Peki bu düsturla hareket eden bir hareketin adı nedir? Cumhuriyet’tir. Bunu çok fazla ilâhına gerek yok. Ama zekâya bak. Hâkimiyet milletindir diyor. Bu kadar açık. Ne yapıyor Mustafa Kemal? Ondan önce başkent konusu gündeme giriyor. Şimdi İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, yurtdışına kalmış bizim başkentimizin neresi olacağı. Diyorlar ki bunların bir hükümet idare şekli yok. Bunların başkanı, meclis başkanı. Başbakanı var ama meclis başkanı var. Bunların hükümet idare şekli nedir? Bunların başkenti diyorlar, İngilizler filan. İstanbul olsun diyorlar.
İstanbul basını da başlıyor yazmaya. Peki saltanatçılar, hilafetçiler meclisi onlar diyorlar ki tabii ki ya ne başka yer olur mu? Halbuki 27 Aralık 19’dan beri zaten Ankara başkent. Niye başkent? Millet meclisi orada kurduyor ilk meclisi, savaş meclisi, mücadele meclisi. Mustafa Kemal orada bağırlarına basıyorlar seymenler, Ankaralılar. Mustafa Kemal bütün planları orada yapıyor ve ordu oradan yönetiliyor. Esas harargâh Ankara. Ankara zaten başkentliyle ilan etmiş. Peki ne oluyor? Bu tartışmaları da duyunca İsmet Bey arkadaşlarıyla birlikte 9 Ekim 1923’te meclise bir önerge veriyor. Diyor ki Türkiye Devleti’nin diyor daha cumhuriyet ilan edilmemiş, as kalmış. Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara olmalıdır diye bir önerge veriyor. Tartışılıyor, konuşuluyor sonra büyük bir çoğunlukla 13 Ekim 1923’te Ankara başkentimiz oluyor. Alkışlarla kabul ediliyor. Bu problem de bitti mi? Şimdi sıra geldi Mustafa Kemal’in kafasındaki cumhuriyete. Anayasada değişiklikler yapılacak.
Rauf Orbay’dan sonra başbakan olan yine Mustafa Kemal’in kendi arkadaşlarından Fethi Okyar Bey 27 Ekim’de istifa ediyor. Başbakanlıktan istifa ediyor. Ne oluyor? Başbakanlık boş. Peki başbakanı kimi atayacak? Meclis başkanı mı atayacak? Yok. Anayasada değişiklik gerekiyor. Ya Mustafa Kemal’e diktatör diyenlere ben var ya Allah sizi kahretmesin diyorum. Kamera var diye pardon ben de öyle diyorum Allah kahretmesin. Biraz düşürün diyorum elinizi vicdanınıza koyun öğrenin okuyun diyorum. Mustafa Kemal istese hiç bu meclisi ikna etmeye çalışır mıydı? Diktatör olsaydı. Keserdi biçerdi bu böyledir bu böyledir de. Ama bununla ilgili de istiklal mahkemelerinden bahsediyorlar işte. O başka bir şey bak o başka bir şey. Ayrıca bir gün oturur bu istiklal mahkemelerini konuşuruz anlatırız tamam mı? Tamam. Şimdi Mustafa Kemal 28 Ekim akşamı güvendiği arkadaşlarını Çankaya’ya yemeğe çağırıyor. Çankaya sofralarında millet içki sofrası, alkol sofrası, eğlence sofrası yani hayır orası istişare sofrasıdır. Mustafa Kemal hep değişik adamları çağırır. Milli eğitimden, Orman Bakanlığından, oradan buradan değişik uzmanları çağırır.
Sanatçılar da dahil onlarla memleket meselelerini konuşur. Onlara sorar, yazar, çizer. Onları da uygulatır. Bizde de kahvaltıya çağırıyorlar. Poz verelim de siz bizim yanımızda olduğunuzu belirtin. Mustafa Kemal Paşa ile ve arkadaşlarıyla, rahmetliklerle kimseyi mukayese etmek istemem. Edemeyiz de zaten. Şimdi 28 Ekim akşamı çağırıyor ve onlara diyor ki arkadaşlar yarın cumhuriyet ilan edeceğiz diyor. Hepsi böyle duruyor. Fethi Okyer de var işlerinde. Tamam Paşa’m diyorlar. Peki ertesi günü ne oluyor? 29 Ekim günü.
Şimdi millet zannediyor ki 29 Ekim günü sabahtan geldiler cumhuriyet ilan edilir. Hayır öyle bir şey yok. Mustafa Kemal geliyor meclise saat 10’da. Konuşma yapacak söz istiyor. 1 saatlik bir konuşma yapıyor. Diyor ki ana yasamızın 1. maddesinde birtakım değişiklikler yapmak zorundayız. Ben bir önerge veriyorum. Bu değişikliği de size sunuyorum. Tabii önce komisyona gidiyor. Fakat gitmeden önce herkes fikrini söylüyor. Bakıyorsun ki herkesin meşrevi belli. Şimdi isimlerini şu anda sayarsam çok uzun olur. Kimisi Aleht’e konuşuyor, kimisi Leht’e konuşuyor. Fakat Hatip Derdend bir tanesi çıkıyor.
Diyor ki ya biz bunun şunun bunu tartışacak bir şey yok. Zaten diyor. Biraz önce de sana söylediğim gibi büyük millet meclisini biz diyor. 23’deysam 1920’de kurduktan sonra diyor. Duvarımıza yazmışız diyor. Hakimiyet, hayırsız şartsız milletindir. Daha hükümet biçimini, gündem meyit, tartışmanın bir anlamı var mı diyor. Bunun adı cumhuriyettir. Rahatsız olanları da olsunlar diyor. Bak. Tabii akşam 18’e kadar bu devam ediyor. Komisyonundan geçiyor. Saat 18’de genel kurula geliyor. Genel kurul da tekrar tartışılıyor. Vesaire vesaire. En sonunda ne oluyor biliyor musun?
Saatini söylüyorum tam dakikası dakikasına. 29 Ekim 1923 günü akşam 20.30’da dualarla alkışlarla yaşasın cumhuriyet iddialarıyla meclis tamamının oyuyla cumhuriyet ilan ediliyor. Bu faziletli rejimi bize emanet edenlerle ne oldu? Gözlerim doldu yani. Hani gurur değil, utanç. Hiç canını sıkma. Böyle bir miras üzerinde tepindik ya. Sahip çıkacağız. Çok çok özür dilerim yani. Şu an harbiden bütün asamımı bozuyor. Aslan oğlum benim.
Ve 20.45’de Mustafa Kemal’i ilk cumhurbaşkanımız olarak seçiyor. Ve bütün dünya ayağa kalkıyor. İşte biz bu cumhuriyetin üzerindeyiz şu anda. Bu cumhuriyet sayesinde bugün gidip namazını kılan da, gidip bilmem nerede oturup içkisini içen de, gidip bilmem nerede eğlenen de bu cumhuriyetin fazileti sayesinde bulunuyoruz. Ama o kadar hırpalamışız ki oğlum bugün yaşadığımız sıkıntıların tamamı cumhuriyet rejiminin ve atalarımızın kıymetini bilmememizden kaynaklanıyor. Ama ben umutsuz değilim biraz önce sana söyledim. Türk milliyetçiliği, Türk kültürüne inanma meselesidir. Türk kültürünü geliştirme vatanına sahip olma meselesidir. Bunu bilelim. Şu anda Türkiye gündemine bakıyorum. Savaşa hayır. Trump, Tuğçe Kazas sağ olsun giriyor arada sırada. Türk milleti ordusunun yanındadır. Çukur dizisiyle ilgili bir şey var. Masterchef Türkiye tabii ki. Suriye, Pentagon. Kendine gel Pezeberk yazmışlar. Bizi gündeme sokun demiştik. Sağ olsunlar onu da sokmuşsunuz. NATO, 82’li Los Angeles. Fiks. Tuğçe Kazas niye girmiş abi? Vallahi şey yapıyor ya. Arada sırada.
Giriyor. Gündemede baktık işte. Peki bu Trump’ın açıklamaları hakkında ne düşünüyorsun baba? Yani çünkü sabah ayrı bir açıklama yapıyor. Akşam ayrı bir açıklama yapıyor. Trump zaten bir kukla. Pentagon’un kuklası olduğunu biz zaten evvelinde mevzular programında. Sen de anlattın, ben de anlattım. Amerikan başkanları yönetmiyor Amerika Birleşik Devletleri’ne. Her zaman bir lobby var. Bu lobinin bağımlı olduğu noktalar var. Arapların petrolü gibi, Arap lobisi gibi, Yahudi lobisi gibi. Biz biliyoruz ki yıllardır Amerika’yı, Amerika Birleşik Devletleri’ni hiçbir zaman başkanları yönetmedi. Öyle ki Reagan diye bir herif aktördü.
Bedeli lobiler başa getirdi. Sonrasında Trump gibi tipleri görüyoruz işte. Onlarla bazen şov yapıyorlar dünyaya. Amerikan devletinin müesses nizamı hangi başkan gelirse gelsin ama cumhuriyetçi olsun ama demokrati. Asla o düzen bozulmaz. Sabah kalktık işte bu sabah. Bugün 7 Ekim çekimi yaptığımız gün. Ne zaman yayına girecek bilmiyorum. Trump bir tweet atmış. Efendim biz artık bu anlamsız savaşa devam etmiyoruz. Askerlerimizi çekiyoruz. Ama bir baktım Türkiye’de herkes bu konuyu konuşmaya başladı. Yahu Trump bu ilk defa mı söyledi? Daha önce de askerlerimizi buradan çekiyoruz diyordu.
Sözde bir güvenlik bölge olayında biz Türkiye ile beraberiz diyordu. Göstermelik iki tane helikopter kalkıyordu. Üç tane zırhlı araç gidiyordu. Göstermelik. Nasıl acınacak haldeyiz ya? Bunun haberini falan yaptık televizyonlar. Ortak devriyemiz falan bunu ana haber bültenleri. Bir emperyalist, bir emperyalistle tavla oynamaya oturmak bir ayıyla tavla oynamaya benzer. O ayı işine gelmediği bir zar geldiği zaman seni parçalar. Emperyalistle oyun oynanmaz. Amerika emperyalist bir devlettir. Ortadoğu’daki politikası da bellidir.
Gözümüzün önünde binlerce tır, silahı, mühimmatı oğlum. P de PKK’ya göndermedi mi bu Amerika? Daha iki hafta önce tekrar göndermedi mi? Peki bu silah ve mühimmat bunlara verilen eğitim, bütçeden Amerikan Kongresi’nin ayırdığı dolarlar kime karşı kullanılacak? Ne DEAŞ’ı, ne binlenmesi? Suriye’nin kuzeyindeki en büyük hadise şudur. Suriye devletinin toprak bütünlüğü bizim için esasdır. Biz bugün Fırat’ın doğusuna girmeli miyiz? Evet, girmeliyiz. Ama bizim amacımız şu olmalı.
Terör koridorunu dağıttıktan sonra esas sahibine teslim etmek. Esas sahibi kimdir? Suriye devletidir. Girdik diyelim 5 kilometre, 10 kilometre, 20 kilometre gittik. Orayı güvenli bölge olarak ilan ettik. Buraya gelen sığınmacıları da oraya gönderdik. Birazcık hüküm asfalesin diye. Peki gönderdikten sonra biz kiminle komşu olacağız? Suriye devleti mi bizim muhatabımız? Yoksa orada kurulan Amerikan ve İsrail güdümlü PKKP’ye de koridoru mu?
Orada kurulacak PKKP’ye de koridoru yakın gelecekte Türkiye’nin güneydoğusunun, doğusunun, hatta ortasının bile karma karışık olmasını sağlayacak bir tehdittir. Amerika yıllardır ne diyor? YPGP’ye de terör örgütü değildir. Onlar bizimle birlikte DH’ye karşı savaştılar. Geçeceksiniz bunları. Biz onurlu bir devlet isek, biz atalarına saygı duyan, milletini seven bir devlet isek, elimizde Amerika’ya karşı oynayabileceğimiz kozlarımız var. Oğlum incirlik kimin toprağı?
Tekrar Beyazıt Karataş Paşam gelecek bu arada. İzleyicilerimize onu da duyurayım. Cem Gürdeniz amiralim de gelecek. Bunların hepsini tekrar masaya yatıracağız ve gerçekten bomba gibi bir ilgilendirme yapacağız inşallah. Haberini şimdiden vermiş olayım. Olması gereken konu Suriye rejimiyle artık görüşmemizdir. Bunu bir kan davası haline getirmememiz lazım. Şimdi Suriye’de sadece Amerika namibinin planları var. Avrupa Birliği’nin planları mı var? Hayır. Rusya var. Rusya var, İran var. Uluslararası ilişkilerde oğlum dostluk ya da düşmanlık olmaz. Karşılıklı menfaatler geçerlidir. Biz çok ayağa düştük ama sen diyorsun ki ümidini umudunu kaybetme. Kaybetmeyelim baba. Kesinlikle kaybetme. Buraya kadar gelmiştik ama orada başka bir konuya geçtik seninle. Trump Efendi bir baktık akşam bir tweet attı. Bir ahlaksız tweet. Sen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kimsinden asit etli ediyorsun? Ne diyor biliyor musun? Bir yere yazdım okumak istiyorum onu. Sen oku. Daha önce de söylediğim gibi sadece tekrarlıyorum. Eğer Türkiye benim büyük ve benzersiz bilgeliğimle sınırı aşmak olarak değerlendirdiğim bir şeyi yaparsa Türkiye’nin ekonomisini tamamen yok edeceğim.
Daha önce de yaptırılır. Türkçesi bu. Size bir kere bunun diplomatik anlamda filan bir cevabı gerekmez. Çünkü bu hadsizliğin de ötesinde. Biz daha bundan yaklaşık 100 sene önce çok büyük bir mücadele verip bütün dünyaya kendimizi ispat etmiş bir milletiz. Yine bunu yaparız. Tek sıkıntınız ne biliyor musun oğlum? Kutuplaşmadan bir türlü kurtulamadık. Çünkü bize bunu empozu ettiler. Ben şimdi televizyonları açıyorum. A lider bunu dedi, B lider bunu dedi. A bir bakıyorum gündem o. Biz böyle ufak tartışmaları bırakalım. Bunun A partisi, B partisi, C partisi olmaz.
Kuva-i milli erubuna tekrar sarılmamız gerekiyor. İnşallah çok yakında biz bunu becereceğiz. Bizim bir amacımız var oğlum. Mevzulari izleyicisine soruyorum. Bu fikirleri olan insanların bir siyasi oluşumun içerisinde olması konusunda ne düşünüyorlar? Yorumlarında lütfen yazsınlar. Sana burada söylenmez ama yani isim de vermeyelim. Birçok partiden de teklif geldi. Evet. Bana bunu sorma oğlum. Ona mevzulari izleyicisi kararı versin. Yakında benim kararımı zaten öğrenecekler. Yine onların emrinde bu vatanın milletin hizmetinde ölünceye kadar çalışmaya devam edeceğim. Anladım babacığım. Finalde miyiz bitti mi? Tabii sen final yap. Ben bir emekli asker olarak şunu söyleyeyim. Yüzde yüz o koridoru Fırat’ın batısında nasıl dağıttıysak doğusunda dağıtmak mecburiyetindeyiz. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği buna bağlı. Kürt kökenli kardeşlerimizin geleceği de buna bağlı. Biz orayı dağıtmak zorundayız. Ama Amerika’ya güvenerek bu iş olmaz. Amerika’yla tavla oynanmaz. İsrail’e hizmet ediyor bizim Kürecik’teki radarımız. Biz izin verdiğimiz için orada Amerikalılar radarlarını, binlenmelerini, uçaklarını barındırabiliyorlar. Ben bu videoları çektim. Benimle dalga geçtiler.
Ben böyle yapıyormuşum, birlik olalım diye elimi böyle yapıyormuşum. Bazı youtuberlar geldiler böyle benimle hareket yaparak dalga geçtiler. Bazısı evinde kedi sevdi, küçük prensini okudu. O pembe dünyasının içine benim anlattıklarımı sokuşturamadı. Bana dediler ki sen küsur ediyorsun, sen şunu yapıyorsun, bunu yapıyorsun. Hiç mevzular izlemediler. Bugün ülkemizin ordusunu dahi eleştirip Rojova’yı destekleyeceğiz gerekiyorsa kanımızla, canımızla destekleyeceğiz diye Türkçe, Türkiye’de Türkiye’ye karşı tweetler attılar. Bakın oğlum bana söveceksiniz.
Ama bıçak kemiğe dayandığı zaman biliyoruz ki hepiniz çok özür dilerim babam. *** olup gideceksiniz. Kiminiz Amerika’ya kaçacak, kiminiz Avrupa’ya kaçacak. Nereye kaçtığınızın hiçbir önemi yok ama kaçacaksınız. PKK’ya alkışlayacaksınız, askere tüküreceksiniz. İstiklal Marşımızdaki gibi göğsü siper etme noktasına geldiğinde de tıpış tıpış kaçacaksınız. Bugün burada yaşanan olayların tamamı 50 yıl sonra bir tarih kitabında iki sayfayı geçmeyecek. Tayyip Erdoğan, Kılıçdaroğlu, yaptıkları yapamadıkları, tartışmaları, anlaşmaları.
İki sayfaya sığacak. Ama bugün, bütün bu günleri iki sayfasına sığdıran o tarih kitabı var olacaksa eğer bizim bu operasyonlarımız sayesinde var olacak. Bunu siz anlayamazsınız. Kaçacaksınız. Ben bu ülke için gerçekten canını kanını feda edecek adamların artık evde oturup susmasından yıldım. Bak ben konuşuyorum burada. Biliyorsunuz ya ölüm tehditleri alıyoruz ya baba. Sen yıllarca aldın zaten. Nasıl gelir o? Ben de alıyorum ya. Ben youtuber’ım lan ben niye alıyorum? İşte bu yüzden alıyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına benim canım feda. Zaten feda yani. Çoluğum yok, çocuğum yok baba biliyorsun. Ben baş koydum bu yola yani. Anlatıyorum. Rojova, Türkiye gündeminde bilmem kaçın sıra var. Bir kalkın silkelenin artık. Hepiniz Atatürksünüz. Hepiniz vatanınızı seviyorsunuz, milletinizi seviyorsunuz. Ne gerekiyorsa siz yapacaksınız arkadaşlar. Babacığım çok özür dilerim. Bu kadar cahil, bu kadar hırsız, bu kadar hain bile örgütleniyorken her biriniz Atatürksünüz dediğiniz insanlarda örgütlenmeli. Ben de öyle düşünüyorum. Hem anayasamız hem yasalarımız hem de şu anda içinde bulunduğumuz durum buna müsaittir. Yine biz savaşacağız yani. Savaşı kim ister? Kimse istemez. Ben ister miyim lan savaş? Ama evime girdim. Salonda biri 60 bacakların oturuyor.
Evinde karın var, çoluğun var, çocuğun var. Bir de bir çay mı koyayım? Adama da Godos derler yani. Neyse. Babacığım çok teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim. Allah razı olsun bu kadar. İşinin gücünün arasında kalktım geldim burada. Bana ve izleyicilerimize vakit ayırdım. Allah sonumuzu hayretsin diyeceğim. Bunu demekten nefret etsem de. Çünkü Allah zaten sonumuzun ne olacağına hükmedelim diye bize bir beyin vermiş. Biz o beyni kullanmaktansa sürekli dönüp Allah sonumuzu hayretsin diyoruz. Sizden acilen güzel haberler bekliyoruz babacığım. Sonuç olarak sen dedin ki partiler belirli bir karaktere sahiptir.
Bu karakteri içine giren insanlar yönlendirir, zedeler ya da yukarı taşır. Yani bugün desteklemediğimiz bir parti belki de içine desteklediğimiz insanları alırsa destekleyeceğimiz bir partiye de dönüşebilir. Özellikle bu videoyu çektikten sonra da gelecek bütün yorumları çok dikkatli bir şekilde okuyacağım. Onların önerilerini de mutlaka değerlendireceğim. Bunu da bilmeni isterim oğlum. O zaman biz sustuk.
Söz sizde.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir