"Enter"a basıp içeriğe geçin

Napolyon’un Tüm Avrupa’ya Meydan Okuyan Devasa Ordusu – La Grande Armée

Napolyon’un Tüm Avrupa’ya Meydan Okuyan Devasa Ordusu – La Grande Armée

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=qAzLdDHjls4.

1804 yılının Aralık ayında Notre Dame katedralinin görkemli duvarları arasında Napoleon Bonaparte İmparator ilan edildi. Bundan 10 yıl önce adı yalnızca yakın çevresi tarafından bilinen genç adam,
kısa sürede Avrupa’nın zirvesine tırmanmış ve bir süre önce restore edilmiş Fransa’nın yeni imparatoru olmuştu. Avrupa böylesi bir yükselişe daha önce tanıklık etmiş değildi. Devrim ve ardından gelen bitmek tükenmek bilmeyen savaş yılları onun yolunu açmış, hedefine ulaşmasını kolaylaştırmıştı. Fakat onun hükümdarlığında Fransa huzur bulmayacaktı.
Napoleon’un hırs ve arzuları Atlantik’ten Rusya’ya dek uzanan geniş araziyi adeta bir kan gölüne çevirecek ve imparator tahtı terk etmek zorunda kaldığında ardında milyonlarca ceset bırakacaktı. Fakat bunların gerçekleşmesi için öncelikle Avrupa’nın gördüğü en büyük orduların kurulması gerekiyordu. Nitekim bu ordunun temelleri Napoleon tacını giymeden kısa süre önce atılmaya başlanmıştı.
1803 yılında Bologna limanında İngiltere’yi işgal etmek amacıyla La Rmé de Côte de L’Océan adıyla bir ordu kuruldu. 1804’te Napoleon’un imparator olarak taç giymesi Avrupa siyasetinin sarsılmasına ve Fransa’ya karşı 3. koalisyonun kurulmasına neden oldu. Bu andan itibaren La Grande Armée adına alan bu ordu başkomutanının emriyle yüzünü doğuya çevirmeye başladı.
Avustos ayının sonunda kurulmuş olduğu Bologna kampından ayrılarak General Karl Magg tarafından idare edilen Avusturya birliklerini Ulaan Kalesi’nde kuşattı. Napoleon’un Grande Armée’si ilk defa burada sınandı ve sınavı başarı ile geçti. Zafer öylesine kesindi ki Fransızların 2000 civarı askeri kaybı karşılığında 60.000 Avusturyalı esir alınmıştı. Buna ek olarak ordu ilerlemeye devam ederek Kasım ayında Viana’yı ele geçirdi.
Avusturya sahada başka bir ordusu daha olduğu için teslim olmayı reddediyordu. Ayrıca Ruslar henüz harekete geçmiş değildi. Koalisyon ülkeleri savaşın bir süre daha devam edebileceğini düşünüyorlardı. En nihayetinde Avrupa’nın kaderi 2 Aralık 1805’te Austerlitz muharebesinde belirlendi. Sayısal olarak oldukça güçsüz olan Grande Armée donanım ve tecrübe üstünlüğü ile Çar I. Alexander’ın idaresindeki Rus-Avusturya ordusunu adeta hezimete uğrattı. Bu çarpıcı zafer 26 Aralık 1805’te Prensburg anlaşmasıyla taçlandırıldı ve ertesi yıl Kutsal Roma İmparatorluğu dağıtıldı. Napoleon’un orduları başarmıştı. Fransa’ya karşı kurulan 3. koalisyon Grande Armée tarafından parçalanmıştı.
Ancak Orta Avrupa’daki Fransız gücünün bu endişe verici artışı bir önceki yıl tarafsız kalan Prusya’yı rahatsız etmişti. Hızlıca gerçekleştirilen diplomatik görüşmelerin ardından Rusya, Büyük Britanya ve Saxonyaya ek olarak Prusya’nın da katılımıyla 1806 yılında 4. koalisyon oluşturuldu. Prusya’nın dahil olmasıyla koalisyon orduları oldukça güçlenmişti. Ancak Napoleon’un Grande Armée’sini yenilgiye uğratmak o kadar da kolay olmayacaktı. Koalisyon orduları önce Jena, sonraysa Auerstadt muharebesinde ağır şekilde yenilgiye uğratıldı. Fransızlar 140.000 civarında Prusyalı’yı esir almıştı. Bunun yanında yaklaşık 25.000 Prusya askeri savaş alanında cansız yatıyordu. Auerstadt’taki Zafer’in mimarı Demir Maraşel lakaplı Louis Nicolas Davoy’a başarısı nedeniyle imparator tarafından Berlin’e yürüme onuru başledildi.
Bir kez daha Fransızlar müttefikler kapılarına gelmeden önce düşmanlarını yenilgiye uğratmayı başarmışlardı. Ancak bu zafer ne yazık ki Avrupa’ya barış getirmeyecekti. Zira Napoleon bu andan itibaren dikkatini bir önceki bozgundan arta kalan Prusya ordusunun Ruslarla birleştiği yer olan Polonya’ya çevirdi. Bu nedenle Grande Armée, Polonya istikametinde yürüyüşe geçti. Ancak Napoleon’un birlikleri bu kez zorlu bir kış seferiyle karşı karşıya idi.
Ve bu sefer 7-8 Şubat 1807’de gerçekleşen Eylau muharebesiyle tam bir çıkmaza dönüştü. Çarpışmalar çok sert geçmiş, iki tarafta ağır bir şekilde yıpranmıştı. Grande Armée ilk kez bu muharebede net bir sonuç alamamıştı. Yine de Napoleon’un durmaya niyeti yoktu. Sefer aynı yılın baharında da devam etti.
Ve sonunda Alman General Levin August von Benningsen’in idaresindeki Rus ordusu 14 Haziran 1807’te Freightland savaşında ağır bir şekilde mağlup edildi. Bu zaferin ardından Temmuz ayında Fransa ile Rusya arasında Tilsit anlaşmasının imzalanması, Napoleon’un kıtada düşmansız kalmasına neden oldu. Kuzeyde bunlar yaşanırken, güneyde Portekiz’in kıta ablukasına uymayı reddetmesi, Napoleon için bir dizi yeni problemin çıkmasına neden oldu. 1807’nin sonunda Grande Armée Portekiz’e girdi. 6 yıl boyunca devam edecek olan bu sefer, 1. İmparatorluğun insan gücü ve kaynağını büyük oranda tüketmesine neden olan Yarınada Savaşı’nın başlangıcı olmuştu. Fransız kuvvetleri her ne kadar 1808’de İspanya’yı işgal etmeye çalıştıysa da burada gerçekleşen bir dizi felaket, Napoleon’un yılın ilerleyen zamanlarında savaşa bizzat müdahale etmesine neden oldu. Bu dönemde Grande Armée’nin mevcudu 125.000 kişiye ulaşmış bulunuyor. Çok geçmeden Avusturya toparlanmaya başladı. Nihayet Nisan 1809’da resmi bir savaş ilanı vermeden Fransızları şaşırtarak sefere başladılar. Ancak kazanımlarından yararlanmak için çok yavaş davranıyorlardı. Napoleon’un Grande Armée’yle bölgeye inmesi durumu dengeledi. Avusturya, Ekmül Muharebesi’nde ağır bir yenilgiye uğradı. Bir süre sonra Fransızlar Viana’yı ele geçirdi. Ancak Grande Armée’nin ilk yenilgisi olan Asper Mesling Muharebesi de bu sefer esnasında Tuna Nehri üzerinde gerçekleşecekti.
Bundan sonra Wagram Savaşı’nda Avusturya’ya 40.000 zayiat verdiren Grande Armée 37.000 kişilik bir kayıp yaşadı. Buna rağmen bu yenilgi Avusturyalıların moralini o denli bozmuştu ki kısa bir süre sonra bir ateşkes anlaşmasına razı olmak zorunda kaldılar. En sonunda taraflar arasında Ekim 1809’da Schönebrunn anlaşması imzalandı. Bu şekilde Grande Armée 5. koalisyonu da sona erdirmiş oluyordu.
Bundan sonra kıtada İspanya hariç tutulacak olursa 3 yıl kadar sürecek bir sükunet dönemi yaşandı. Bununla birlikte Rusya’yla olan diplomatik gerilim her geçen gün artıyordu. Nihayetinde masa başında gerçekleşen çıkar çatışmaları öyle şiddetli bir hale geldi ki iki ülke 1812’de yeniden savaşmaya başladı.
Napoleon’un Grande Armée’si 25 Haziran 1812’de Rusya işgalinden hemen önce adeta düşmanlarının kalbine korku salan devasa bir orduya dönüşmüştü. Öyle ki 410.000 Fransız’a ek olarak 95.000 Polonyalı, 35.000 Avusturyalı, 30.000 İtalyan, 24.000 Bavyeralı, 20.000 Saxon, 20.000 Prusyalı, 17.000 Westfalyalı, 15.000 İsviçreli, 10.000 Danimarka ve Norveçli, 4.000 Portekizli, 3500 Hırvat ve 2000 İrlandalı olmak üzere ordunun toplam mevcudu 685.000’i bulmuş durumdaydı. Tüm bunlara ek olarak modern teçhizatlar ile yenilenen Grande Armée bütün Avrupa’ya tek başına meydan okuyabilecek bir hale gelmişti. Ancak Napoleon’un bu devasa ordusu artık önceki halinden biraz farklı görmüyordu. Ordunun üçte birinden fazlası Fransa’nın koklasa haline gelmiş olan uydu devletlerden toplanan yabancı birliklerden oluşuyordu. Nihayet Grande Armée 23 Haziran 1812’de Neyben Nehrini geçti. Hızlı bir ürüş gerçekleştiren Napoleon Avrupa’nın bağrında hayat bulan bu dev savaş makinesini Michael Barclay ve Peter Bagration komutasındaki iki ana Rus ordusu üzerine sürdü.
Bununla birlikte Napoleon’un kıskacından kurtulmak amacıyla Rus ordusunun sürekli olarak geri çekilmesi taraflar arasında sıcak temasın gerçekleşmesine engel oluyordu. Ancak bu kaçma kovalama uzun sürmeyecekti. Ruslar Moskova’nın savunması için Borodino civarında Fransızları karşılamaya karar vermişlerdi. En sonunda 7 Eylül 1812’de Vukubulan Savaş Grande Armée’nin kesin zaferi ile sonuçlandı. Ruslar ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Bundan sonra Napoleon’un ordusu Moskova’ya girdi ve boş umutlarla Çar’ın Fransızlarla barışantlaşması imzalamayı talep edeceğini bekleyerek bir aydan fazla bir süreyi burada geçirdi. Diplomatik girişimlerin başarısız olması üzerine Fransızlar 19 Ekim’de Moskova’dan ayrılarak zafer ümitleri boşa düşmüş bir şekilde Fransa’nın yolunu tuttular. Bu geri çekiliş esnasında Grande Armée Rus orduları tarafından defalarca tacize uğradı. Rusya’nın soğuk stepleri boyunca açtıkları her bir şehir ve geçtikleri her bir yol orduya binlerce kayba mal oluyordu. Nihayet Paris’e ulaşmayı başardıklarında ilk istilak kuvvetini oluşturan 680.000 askerden sadece 93.000’i hayatta kalmış bulunuyordu. Rusya’daki felaket Almanya ve Avusturya’da Fransız karşıtı düşüncelerin harlanmasına sebep oldu. Derhal 6. koalisyon kuruldu ve Almanya yaklaşmakta olan seferin merkezi haline geldi. Napolyon tarafından yeni oluşturulan ordular Lutzen ve Bautzen muharebelerinde bir dizi zaferler kazandı. Ancak Rusların sefere katılması savaşın gidişatını değiştirecekti. Fransa suvari kalitesinin yaşanan kayıplar ve tecrübesiz yeni birlikler yüzünden düşmesi ve buna ek olarak bazı alt düzey maraşellerin yanlış hamleleri nihayetinde Fransa’nın kazanımlarının boşa çıkmasına neden oldu. Ancak Napolyon, Grand Army’nin miktarını ve kalitesini arttırmak için zaman kaybetmeden bu yönde çalışmaya başlamış bulunuyordu. Fakat bu sırada Avusturya’nın koalisyona katılması Fransa’nın stratejik durumunu daha da kasvetli bir hale getirdi. Fransız zaferleri iki günlük Dresden muharebesinde kaldığı yerden devam etti. Ancak koalisyon güçleri Trahembert planını devreye sokarak en nihayetinde Fransızlara karşı Katzbach, Kulm, Grossbären ve Dennevitz muharebelerinde ardı ardına zaferler kazandılar. Bu durum tarafları kaçınılmaz sona daha da yaklaştırdı. Böylece her geçen gün büyüyen koalisyon kuvvetleriyle Napolyon’un Grand Armisi sonunda Leipzig’te 3 gün boyunca sürecek olan ünlü uluslar muharebesinde karşı karşıya geldi. Bu savaş esnasında verilen zayiatlar Grand Army’nin zayıflamasına neden oldu. Napolyon’un 1813’ün sonunda senatoya söylediği büyük imparatorluk bu andan itibaren yok. Savunmamız gereken artık Fransa’nın kendisidir. Sözü, durumun ciddiyetini özetlemeye yetmişti. Ordunun durumu Fransa’yı savunmasız bırakıyordu. Koalisyon orduları bu fırsattan yararlanarak Pirenelerden, Kuzey İtalya’nın ovalarından ve Fransa’nın doğu sınırlarından imparatorluğun kalbine doğru harekete geçti.
Sefer, Napolyon’un Larotie Muharebesinde yenilgiye uğramasıyla uğursuz bir şekilde başladı. Ancak Fransızların eski ruhlarını yakalamaları uzun sürmedi. 1814 Şubat’ta gerçekleşen 6 gün seferinde 30.000 kişilik Fransız ordusu, 2000 civarındaki kaybına karşı Blücher’in Dağınık ordusuna 20.000 zayiat verdirdi. Napolyon daha sonra güneye yöneldi ve Montreux Muharebesinde Schwarzenberg prensi Karl Philippi mağlup etti. Ancak bu zaferler dahi Fransa’nın içinde bulunduğu kötü durumu düzeltmedi. Laon ve Arquist Sur-Auve Muharebesindeki yenilgiler iyice moral bozdu. Mart ayının sonunda Paris koalisyon kuvvetlerince düşürüldü. Napolyon her ne kadar savaşa devam etmek istediyse de Maraşalleri imparatoru görevden almak için baskı yapmaya başlamıştı.
Nihayetinde Fransa’nın hırslı lideri yenilgiye ve hayal kırıklığına uğramış bir şekilde sürgüne gönderildi. Fakat Elba Adası’ndaki bu sürgün günleri çok uzun sürmeyecekti. Şubat 1815’te geri dönen imparator yenilenmiş bir grand army ile koalisyon kuvvetlerine karşı yeniden savaşa girmek için hazırlıklara başladı. 1812’den bu yana ilk kez Kuzey ordusu yaklaşmakta olan sefer için komuta edilecekti.
Napolyon hızla harekete geçerek Ruslar ve Avusturyalılar gelmeden önce Belçika’daki Wellington dükü ve Blocher’in komutasındaki koalisyon ordularını ayrı ayrı yakalamayı ve yenmeyi umuyordu. 15 Haziran 1815’te başlayan sefer başlangıçta başarılı oldu ve 16 Haziran’da Grand Army Ligni Muharebesinde Prusya ordusuna karşı büyük bir zafer kazandı. Ancak içeride işler o kadar da yolunda gitmiyordu.
Grand Army donanın olarak zor şartlar altındaydı ve kötü komutanlar sefer boyunca Fransız ordusu için yeni sorunlara temel oluşturan kararlar alıyordu. Emmanuel de Groschi’nin Rusyalılara karşı ilerlemekte geç kalması Blocher’in Ligni yenilgisinden sonra ordusunu toplamasına yardımcı oldu. Nihayet Blocher ve ordusu Napolyon ve Grand Army’i Waterloo Muharebesinde kesin bir yenilgiye uğrattı. Artık Fransa’yı ve Napolyon’u koruyabilecek bir Grand Army kalmamıştı. Bu hem Fransızlar hem de imparator için kötü günlerin başlangıcı anlamına geliyordu. Grand Army’nin başarısındaki en önemli faktör üstün ve oldukça esnek olarak dizayn edilmiş organizasyonuydu. Grand Army’nin kol orduları aslında bütün ordu birimlerinden ve destek hizmetlerindeki elemanlardan oluşan,
kendi kendine yeten, bir araya geldiğinde ise aldığı devasa boyutta göre nispeten daha küçük ama kombine silahlı ordulardı. Bu şekilde tamamen bağımsız operasyonlar yapabiliyor, genellikle birbirlerine yakın konumda savaşıyor ve birbirlerinin en fazla bir günlük yürüyüş mesafesinde hareket ediyorlardı. Kol ordular aynı gövdeden çıkan yılan başları gibi diğer kol orduya yakın konumda bulunup düşman için ayrı ayrı tehlike arz ediyorlardı.
Davılma ve ani taarruz gerçekleştirme hususunda Grand Army rakip orduları her seferinde şaşırtmayı başarabilmişti. Büyüklüğüne ve misyonunun önemine bağlı olarak her bir kol ordu, bir maraşal veya tüm general tarafından yönetilirdi. Napoleon kol ordu komutanlarına büyük bir güven duygusu besliyordu ve maraşallerine genellikle geniş bir hareket özgürlüğü sunuyordu. Ancak memnuniyetini sağlayamadıkları zaman onları uyarma veya azletme konusunda tereddüt etmiyor ve çoğu durumda kol ordularının komutasını bizzat kendisi üstleniyordu. Napoleon ayrıca yalnızca süvarileri içeren ayrı kol ordular da kurmuştu. Böylece süvariler piyade veya toplar yüzünden yavaşlatılmadan daha hızlı bir şekilde hareket edebiliyordu. Eski rejim ve diğer monarşilerin ordularının aksine
Grand Army’deki ilerleme sosyal sınıf veya servetten ziyade kanıtlanmış yeteneğe dayanıyordu. Napoleon orduda bir meritokrasi olmasını istiyordu. Hangi aileye mensup olursa olsun her asker onun yaptığı gibi hızlı bir şekilde en yüksek komut akademelerine yükselebilmeliydi. Nitekim Grand Army büyük oranda bu şekilde dizayn edilmişti. Ayrıca bu sistem Fransız ve yabancı subaylara eşit şekilde uygulanıyordu.
140 kadar yabancı, Napoleon’un ordusunda general rütbesine ulaşmayı başarmıştı. Grand Army, Napoleon’un hırs ve arzuları doğrultusunda Atlantik’ten Rusya’ya kadar Avrupa’nın dört bir yanında çarpışmış, çoğunlukla zaferler kazanmış ve bazen de yenilgiye uğramıştı. Ancak her şeyin ötesinde hem kendi döneminin çalkantılı dünyasının hem de tüm zamanların en büyük savaş makinelerinden biri olarak tarihe adını yazdırmayı başarmış Ender ordulardandı.
Grand Army, Napoleon’un hırs ve arzuları doğrultusunda Avrupa’nın dört bir yanında çarpışmış ve bazen de yenilgiye uğramıştı.
Grand Army, Napoleon’un hırs ve arzuları doğrultusunda Avrupa’nın dört bir yanında çarpışmış ve bazen de yenilgiye uğramıştı.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir