"Enter"a basıp içeriğe geçin

Osmanlı padişahlarını çizen çılgın ressam

Osmanlı padişahlarını çizen çılgın ressam

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=fpk2RN5kmEE.

Yavuz Sultan Selim’i hiç böyle görmüş müydünüz? Peki ya Fatih Sultan Mehmet’i? Yüksek Rönesans’ta bir ressam Osmanlı padişahlarını o zamana dek hiç görülmemiş şekilde tasvir etti. Yetmedi, hiç tahta çıkamamış iki şehzadeyi de padişah olarak resmetti. Peki kimdi bu ilginç sanatçı? Deveye boynun neden eğri demişler. Deve de toplumun gerçekçi olmayan güzellik standartlarından bıktım demiş.
Günümüzde bu standartlar hiç şüphesiz sosyal medyada belirleniyor. İstagram’da biraz vakit geçirmek bunu anlamak için yeterli sanırım. Peki ya asırlar önce bu standartları kim belirledi? Bunun cevabı değişken tabi. Ama 15. ve 16. yüzyıllar için konuşursak buna Venedik cevabını verebiliriz. Venedik Çinkuo Cento denilen Yüksek Rönesans döneminde kendine has ve farklı bir ekol olarak ortaya çıktı. Leonardo, Michelangelo, Rafael hepsi Yüksek Rönesans’ın sanatçılarıydı.
Florence’a Rönesans’ın başladığı yer olarak görülebilir. Ama Venedik zirveye çıktığı yerde desek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Daha önce bir içeriğimizde Medici ailesini anlatmıştık hatırlarsanız. Bankacılık faaliyetleriyle zenginleşen Mediciler aslında dönemin İtalya’sının küçük bir örneğiydi diyebiliriz.
15. yüzyıldan itibaren bankacılıkla zenginleşen büyük aileler İtalya’da sanatın zirveye çıkmasında büyük rol oynadı. Tıpkı Mediciler gibi. Mediciler Venedik’te adeta sanatın koruyucusu haline gelmiş, tarihin en önemli eserlerinin yapılmasını sağlamışlardı. Peki neydi Venedik’i diğerlerinden farklı kılan? Venedikli sanatçılar kentlerini çevreleyen su tarafından yansıtılan rengi ve ışığı resmetmeyi seviyorlardı. Suyun bu görsel zenginliği aynı zamanda onlar için dezavantajlar da oluşturmuştu tabi.
Ressamlar yoğun rutubet nedeniyle diğer İtalyan sanatçılar gibi freskler yapamıyorlardı. Ama suyun sayesinde hem ışığı resme kattılar hem de duvarla resim yapamadıkları için bir çerçeve üzerine gerilerek kullanılan tuvali icat ettiler. Böylece resim sanatı tarihinde bir dönüm noktası oldular. Venedik okulu olarak da bilinen oluşumun en önemli isimleri Fatih’i resmeden Centiyle Bellini ve abisi Giovanni Bellini’yi takip ederek kendilerini geliştiriyorlardı.
Paolo Veronese de bu sanatçılardan biriydi. Hatta yüksek Rönesans’ın en büyük ustalarından biriydi diyebiliriz. Belki de adı Leonardo Da Vinci veya Rafael kadar duyulmuş değildi. Ama bugün sosyal medyada ayıla bayıla paylaşılan pek çok meşhur eser Veronese’ye aitti. Kendisi yalnızca Avrupa kültürünü ve inancını yansıtan eserleriyle değil Osmanlı Sultanları serisiyle de tanınıyordu. Onun tahsil ettiği Osmanlı padişahları bizim görmeye alışık olduğumuz sultan portellerinden biraz farklıydı. Paolo Veronese aslında İstanbul’a hiç gitmemişti. Herhangi bir Osmanlı padişahının nasıl giyindiğini, nasıl göründüğünü, yüzündeki karakteristik özellikleri canlı olarak görmemişti. İlham aldığı eserler ise 16. yüzyılın başlarında Avrupa’ya getirilen Osmanlı minyatürleriydi. Bellini’nin çizdiği portellerden Tiziano ve Cristofano del Altissiomo gibi sanatçılardan etkilenerek 14 tabloluk Osmanlı Sultanları serisini ortaya çıkardı. Bu seriyi yapmayı neden istedi bilinmez ama özellikle Fatih devrinden itibaren Venedik ve Osmanlı arasında artan etkileşim, sanatçının doğu dünyasını tasvir etmesinde rol oynamış olabilirdi. Peki padişahları nasıl resim etti? İşte bu kısım biraz karışık. Kuruluş devri Osmanlı padişahları daha yumuşak ve normal hatlarda tasvir edilirken Fatih’le başlayan Yükseliş devri sultanlarının portelleri biraz farklıydı.
Mesela bu portrenin Yavuz Sultan Selim’e ait olduğunu ilk bakışta anlayabilir misiniz? Veya Fatih’i Veronese’nin fırçasından tanıyabilir misiniz? Bu pek de mümkün değil gibi. Zira Gentile Bellini’nin ve Paolo Veronese’nin tasvirleri birbirlerinden oldukça farklı. Ayrıca Bellini, Fatih’i canlı olarak görüp tasvir ederken Veronese ise Fatih’in ölümünden yıllar sonra dünyaya geldi ve onu hiç görmedi. Dolayısıyla resmi çizerken faydalandığı kaynak öncelikli olarak Bellini’nin tasviriydi.
Elbette hiçbir sanatçının hayal dünyası birbirine benzeyemeyeceği için Veronese’nin tasvirinde çok daha farklı bir Fatih ile karşılaşıldı. Portre kuruluş dönemi Osmanlı padişahlarının aksine Avrupalıların kafasındaki Türkler Barbar deri fikrinin bir yansıması gibiydi. Zira Fatih gerçekten de son derece sert, ürkütücü bir mizaçta, bakışları ve sivri sakalıyla doğum asallarındaki kötü kalpli karakterlerin tasviri gibiydi.
Kanuni Sultan Süleyman portresine de bakalım. O kadar sert olmamakla birlikte onun portresi de Fatih’inkini andırıyordu. Yavuz Sultan Selim’i ise tanımak gerçekten güç. Son derece kilolu hali ve şüpheli bakışlarıyla kaynaklarda anlatılanlardan uzak bir Yavuz portresi duruyor karşımızda. Osmanlı’nın en yakışıklı padişahlarından biri olarak bilinen 2. Selim de tıpkı Yavuz gibi oldukça kilolu çizilmiş. Biraz da kuruluş yıllarına bakalım. Osman Gazi’yi tanıyabildiniz mi?
Fatih ve Kanuni’de gördüğümüz gittikçe sivrilen sakal onda da var. Ama Osman Gazi onlar kadar sert mizaçlı resmedilmemiş. Oğlu Orhan Gazi’nin portresi ise bizim çocukluğumuzdan bu yana bildiğimiz Yavuz Sultan Selim çizimlerini andırıyor. Yıldırım Bayezid ise neredeyse tüm portrelerinde aşina olduğumuz omzun üzerinden attığı bakışları ve mağrur duruşuyla tasvir edilmiş. Belki de Veronese’nin resmi ettiği Osmanlı padişahları içinde diğer tüm tazfirlerle en çok benzerlik gösteren tablo Yıldırım Bayezid’inki.
Ama durum bir dakika. Veronese’nin Osmanlı serisi sadece padişahlarla sınırlı değil. Tarihe aşırı ilgili olmayanların isimlerini pek de duymadığı iki şehzadede bu serinin içinde. İsa Çelebi ve Musa Çelebi. Onlar Osmanlı’nın ikinci kurucusu olarak da bilinen Çelebi Mehmet’in taht kavgasında karşı karşıya geldiği kardeşleri. Veronese bu iki şehzadeyi Osmanlı Sultanları serisine dahil etmiş ve onları bir padişah olarak resmetmiş.
Fetret devri boyunca hepsi bir savaş vererek hanedanı yeniden ayağa kaldırmaya ve devletin başına geçmeye çalışmış. Bu mücadelenin galibi ise Sultan I. Mehmet olmuştu. Onun da portresi bu serinin içinde bulunuyor. Veronese’nin 14 tabloluk Osmanlı serisi Osman Gazi ile başlayıp 3. Murat ile son buluyor. Yani imparatorluğun yaklaşık 250 yıllık bir dönemini kapsıyor. Peki 3. Murat bu eserlerin kopyalarını nasıl istedi?
Sadrazam Sokollu Mehmet Paşa 1578 yılında İstanbul’da bulunan Venedik elçisi Nicolo Barbarigo’ya Venedik’te Osmanlı Sultanlarının portrelerinin yapıldığını işittiğini söyledi. Barbarigo, sadrazama bundan haberi olmadığını söylese de Sokollu Mehmet Paşa ısrarcıydı. Ne yapıp edip padişah ha bu portreleri getirecekti. Sokollu’nun uzun uğraşları sonunda nihayet Kasım 1578’de Venedik Senatosu eserlerin kopyalarını göndermeyi kabul etti.
Bu kopyaların İstanbul’a ulaşması ise Eylül 1579’u buldu. Osmanlı Sultanları serisi padişahların tasvirleri açısından hiç şüphesiz ki sanat tarihinin önemli koleksiyonlarından birini oluşturuyor. Peki bu 14 portre yapan Paolo Veronese hakkında ne biliyoruz? 1538’de Venedik Cumhuriyeti’ne bağlı Verona şehrinde dünyaya gelen ünlü ressam taş yontma ustası olan babasının atölyesinde çıraklık yaparak büyüdü.
Belki de en büyük şansı sanatın bu denli teşvik edildiği bir zaman ve mekanda yetişmesi idi. Paolo’daki cevheri gören babası onu amcası Antonio Badile’nin yanına çırak ressam olarak verdi. Daha yaşı 20’ye varmadan, kalfalık ve erken ustalık dönemlerinde Verona’da yetenekli yerel bir ressam olarak isim yaptı. Evlerin ön cephesine Verona’da bulunan sent kiliselerinin sunak ve duvar resimlerini ve tablolarını yapmak için siparişler almaya başladı.
25 yaşında Venedik’e taşınıp burada bir stüdyo kurarak çalışmaya devam etti. Bugün müzelerin en popüler eserlerinde onun imzası var. Örneğin Kanada düğün adlı baş yapıtı çoğu kişi görmüştür. Veronese bu eseri tam 15 ayda tamamladı. Eser İncil’de anlatılan Hz. İsa’nın mucizelerinden biri ilham alınarak yapıldı. Resimdeki düğünde Kanuni Sultan Süleyman, İngiltere Kraliçesi 1. Meri ve İmparator 5. Charles konuk olarak yer alıyordu. Veronese bu resimde İncil’e dair kavramları dönemin koşullarıyla harmanlayarak anlattı. Evet, Hristiyanlığın tüm dini tasvirlerinde olduğu gibi Hz. İsa ve Hz. Meryem parlak auralarla çevriliydi. Ama aynı zamanda 16. yüzyıla göre giyinmiş insanlar da vardı. Geleneksel olan ve çağına ait olanı harmanlaması çoğu zaman İtalya’nın katolik bakış açısı altında uygunsuz bulundu. Buna örnek olarak bir başka resmini daha gösterebiliriz.
Levin’in evinde ziyafet. Sen Giovanni ve Paolo kilisesi için yaptığı bu resim Paolo Veronese’nin başına epey dert açtı diyebiliriz. Kilisenin ondan istediği Hz. İsa’nın son akşam yemeğini tasvir etmesi idi. Ama Veronese’nin tablosu kilisenin istekleriyle uyuşmadı. Eserde sanatsal özgürlüğü fazlaca kullandığını ve son akşam yemeğini alaycı şekilde ele aldığını iddia ettiler. Tablodaki Almanlar, Soytarılar ve Hayvanlar kilise tarafından iddialara gerekçe olarak gösterildi. Veronese ise biz ressamlara da şairlere ve delilere tanıdığımız özgürlüğü tanıyın. Tabloda boş yerler kaldığında bunu kendince süslemek ve doldurmak isterim diyerek kendini savundu. Bir süre devam eden kaotik olaylar tablonun adının Levin’in evinde ziyafet olarak değiştirilmesiyle son buldu. Anlayacağınız Veronese yalnızca Osmanlı Sultanlarının portellerinde değil, diğer tablolarında da kendi yorumunu katması sebebiyle eleştiri oklarına maruz kalmış bir öne sans ressamıydı.
Öyle ya da böyle. Kimi zaman skandallarla anılsa da Veronese Yüksek Renesans’ın en büyük ustalarından biri olarak tarihe geçti. Tiziano, Rubens, Rembrandt’la birlikte renklerin Efendisi ünvanını alan ressamlardan biri oldu. Aynı zamanda Rafael ve Michelangelo gibi üslupçuluk akımını belirlemiş sanatçılardan biriydi. Üslupçular naturalist olmak yerine kendilerine has ve sofistike kompozisyonlar üretmiş, ışık ve perspektifi her zamankinden farklı kullanmaları ile tanımışlardı. Veronese aynı zamanda reform karşı ressamlardan da biriydi. Kendisini katolik kültürünün tanıtımına adamıştı ve bunu önceki eserlerde kullanılmayan tekniklerle kendine özgü biçimde yapmayı seviyordu. Tabii kilise bunu çoğu zaman anlamayarak Veronese’nin eserlerini uygunsuz bulmuştu. O ayrı.
Yüksek Renesans’ın Çılgın Ressamı Veronese ve Eserleri hakkında yorumlarınızı bekliyoruz.
Altyazı M.K.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir