"Enter"a basıp içeriğe geçin

Padişah ve İhtiyarın Hikayesi – Serdar Tuncer

Padişah ve İhtiyarın Hikayesi – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=7HmwoGeyLCA.

Padişahın biri bir gün yanında veziri olduğu halde şöyle bir ahaliyi teftiş edelim diye tebliğli kıyafet çıkmışlar. Hava soğuk, ayaz. Camilere bakmışlar, medreselere girmişler, çarşıyı dolaşmışlar. Yolları bir dere kenarına düşmüş. O soğuk havada ihtiyar bir debba, eline almış derileri, vuruyor taşlara, vuruyor taşlara. Şimdi padişahın dikkatini çekmiş. Vezire demiş ki, gel hele. Debba ihtiyara doğru yaklaşmışlar. Padişah bakmış, selamünaleyküm ey piri faniye demiş. İhtiyar şöyle bir işini bırakıp dönüp, baksak ya ayağa kalkmış hürmetle. Ve aleykümselam ey serdar-ı cihan. Vezir şaşırmış. Ulan bu ihtiyar, tebliğli kıyafet padişahı nasıl tanıdın? Padişah gözlüğüyle vezire bakmış, ihtiyara sormuş. Altılarda ne yaptın? Hünkarım altıya altıya katmayınca otuz ikiye yetmiyor. Vezir iyice şaşırmış, buna ne konuşuyorlar? Geceleri kalkmadın mı? Hünkarım kalktık ama ellere yaradı. Sana bir kaz göndersem yolar mısın? Hem de hiç yıaklatmadan hünkarın. Neyse, vedalaşıp ayrılmışlar. Giderken padişah vezirine dönmüş. Vezir efendi demiş. En yakınım olmak itibariyle benim neyi dediğimi, niye dediğimi, söylediğim sözden muradımın ne olduğunu en ziyade bilmesi gereken sensin değil mi? Belli hünkarım demiş, vezir sevinecek. Peki, biz o ihtiyarla ne konuştuk? Hünkarım ben ne yapayım? Bak ha vezir efendi, bu gece yarısına kadar benim o ihtiyarla ne konuştuğumu öğrendin, öğrendin. Öğrenmedin, yakarım çırağını. Vezir’i almış bir telaş, baş üstüne hünkarım demiş. Padişahı saraya teslim ettikten sonra vezir yanına adamlarını almış, koşa koşa dere kenarına. Akşam hava kararmak üzere ihtiyar deri dövmeye devam ediyor. Oh demiş, elhamdülillah yetiştik, yaklaşmış. Selamün aleyküm Erenler demiş. İhtiyar o aleyküm selam Erenlere gönül verenler demiş. Yahu baba düştü mü ocağına demiş. Biz geldik padişahla, ben veziriyim, o hünkar. Ama tebdili kıyafetiz. Şimdi onun padişah olduğunu benden başka bilen yok.
Ama sen döndün ey serdarı cihan diye aldın selamı. Nasıl tanıdın sen hünkarı? Vezirim demiş. Ben dericiyim. Bu ülkede o dereyi ya padişah giyer ya veziri giyer. Baktım ki sen ona hürmet ediyorsun. Ha padişah budur dedim. Onun için ey serdarı cihan diye aldım selamı. Vezir birinci meseleyi çözdük diye mutlu bir şekilde. Peki demiş bir bir şey vardı. Altı, altılarda ne yaptın mı bir bir şey dedin. Ha demiş, yahu sen haklısın ama hava soğuk malum, çoluk çocuk aç.
Evde bekle ben artık gideyim. Dur baba dur dur demiş. Hemen bir kese altın çıkarmış buyur babacığım. Hünkar sordu demiş. Yahu altı ay yazın ne yaptın çalışmadın mı da altı ay kışta çalışmak zorunda kalıyorsun. Ben de dedim ki altıyı altıya katmayınca otuz iki dişe yetmiyor. Geçinemiyoruz. Vezir ikinciyi de öğrendim demiş. Sevinç içinde. Peki demiş geceleri kalkmadın mı ama efendim demiş. Yani bağışlayın da ben çok geç kaldım.
Dur dur demiş bir kese altında ha. Sordu demiş. Ya bu yaşa gelmişsin. Kışın ortası hala çalışıyorsun. Çoluk çocuk yok mu? Geceleri kalkmadın mı? Çoluğun çocuğun olmadın mı? Ben de dedim ki kalktık ama ellere yaradı. Kalktık hünkarım da kız oldu hepsi. Alan gitti, alan gitti. Ha demiş bir şey daha anladı. Peki demiş o bir kaz meselesi vardı. Kaz meselesi vardı. O neydi? İhtiyar gülmüş. Devlet tutun demiş. Var onu da sen düşün. Ben artık pek geç kaldım. Şimdi üslup derken, üslup mühim derken, istemeye bilmek kıymetlidir derken neyi kastettiğimiz birazcık olsun anlaşıldı mı? Anlaşılmadıysa son bir şey daha anlatayım. Sultan Mahmud Han bir gün Üsküdar’a çıkmış. Ahaliyle sohbet etmiş. Bir camide namazını kılmış. Atına binmiş. Gidecek bir çocuk dikkatini çekmiş. Şirinlikler yapan güzel bir çocuk.
Ona bir hediye vermek istemiş. İhsan da bulmak istemiş. Yok ki mevladın demiş. Çocuk yaklaşmış böyle hürmetle tazimle. Buyurun hünkârım demiş. Şöyle kesesinden bir altın çıkartmış. Al yavrum. Çocuk alamam hünkârım demiş. Alamam deyince padişah da şaşırmış. Ahali de şaşırmış. Niye alamıyorsun? Al yavrum demiş. Niye almıyorsun? Efendim şimdi eve gideceğim. Bir ton soru soracaklar. Bunu kim verdi diyecekler. Nereden buldun diyecekler. Niye durduk yere bağışlayın ama
ben alamam. Al evladım al demiş. Padişah verdi ders. Ama efendim demiş hani bizimkiler padişahın verince bir tek altın vermeyeceğini bilirler. Ha demiş. Padişah çıkartmış.
Keseyi uzatmış.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir