Rodos şövalyelerine kafa tutan Türk donanması
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=9mJqOqqw73Q.
Sahillerin sultanı ne demek? Sahilleri hükmeden kişi demek. Bugün de Mavi Vatan dediğimiz bir şey var ya, bir yaklaşım var. Gerçekten o dönemde Güneybatı Anadolu sahillerini elinde tutan, hatta 10 yıl kadar da Rodos’u elinde tutan bir beylik. Türk dünyası için son derece önemli bir yerdeyiz. Beçin Kalesi’nde. Peki buranın tarihi önemi ne? Beçin Kalesi Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasının ardından Güneybatı’ya göç eden Türk beyliklerinden biri olan Menteşe Beyliği’ne ait. Son derece güçlü bir donanmaya sahip olan, şövalyelerle savaşan, Osmanlı’ya bağlandıktan sonra da Menteşe vilayeti olarak anılan bu beylikten geriye neler kaldı? Bölgedeki arkeolojik çalışmaları Kazı Başkanı Profesör Doktor Kadir Pektaş’a sorduk. Beçin Kalesi Büyük bir kent var burada, bir antik kent bulunmakta. Bunu da en görkemli yapısı kale olduğu için, hep Beçin Kalesi çekinebilir ama burada büyük bir hazinenin olduğunu baştan bir söylemek gerekiyor. İlk araştırmalar, bilimsel araştırmalar 1950’li yıllarda başlamış. 60’lı yıllardan itibaren Beçin Kalesi’nin eteklerinde Aşkıdil Akarca tarafından kazılar yapılmış. Daha sonra sanat tarçı arkadaşlarımız, hocalarımız burada yapı bazı olarak çalışmışlar. 2010 yılından itibaren de bizim sürdürdüğümüz, arkeolojik kazılarını sürdürdüğümüz bir yer burası.
İç kalenin haricinde, aşağı şehirde ve surun dışındaki alanlarda toplam yaklaşık 30 kadar ayakta yapı var. Bunun haricinde bu yapılarının arasında yine kazılarla ortaya çıkartılan evler, sokakta okulları ve hatta başka yapılar bulunmakta. Dolayısıyla aslında burası büyük bir tarihsel hazinenin bulunduğu bir yer. Beçin Kalesi, Türk beyliklerinin Anadolu’ya bıraktığı en büyük miraslardan birindeyiz. Batı Anadolu’nun aşama aşama nasıl türkleştiğini anlayacağımız bir yolculuktayız. Buraya İtalyan kaynaklarında Peszona, Türk ve İslam metinlerinde Barçın ve Peçin deniliyor. Bugünkü telaffuzuysa Beçin. Kalenin bulunduğu tepede ilk yerleşimler Tunç çağında başlamış. Ama kalenin inşa edilişi Bizans döneminde gerçekleşmiş. Bu süreçte küçük bir yerleşim yeri olarak kalmış. Ta ki Denizci Türk beyleri gelip Batı Anadolu’yu yürt edinene kadar. Türk döneminde biraz daha ön plana çıkıyor ama onun daha erken tarihlerini ilginizle biz biliyoruz. İç kalede yapılan kazılarda Beçin’in, Belgen’e bilen en esken tarihinin kalkalitik dönemi olduğunu. Dolayısıyla yaklaşık 3000 yıllık bir tarihten bahsediyoruz burada. Ama daha sonrasında helestik döneminde, romant döneminde, bizans döneminde yerleşimin kısmi olarak olduğunu bilmekteyiz. Ama asıl önemini Türk döneminde yaşamıştır. 1330’lara gelindiğinde bu bölgeyi kontrol eden Menteşe uğulları veya Menteşe beyliği Milas merkezi bir başkent haline getiriyorlar. Ama bir süre sonra Menteşe beylerinden Orhan Gazi bey Beçin’de tekrar Beçin’i ele alıyor. Burayı surlarla çeviriyor. İç kaleyi tahkim ediyor ve burayı bir yönetim merkezi haline dolayısıyla bir başkent haline getiriyor. Bu nedenle Beçin aslında Menteşe uğullarının ilk önemli böyle başkent olarak kurguladığı bir merkez olarak ön plana çıkıyor. Tabii bu dönemde Milas önemli, önemli bir ticaret merkezi. Ama Beçin hemen onun çok yakınında bir idari merkez olarak kurgulanmış. Camiler, medreseler, han, hamam gibi yapılarla düzenlenmiş büyük bir beylikler devri merkezi olarak önemli Türk mimarisinin Türk sanatında. Beçin kalesi Menteşe beyliğinin yönetim merkeziydi. 13. yüzyılın ortalarından 15. yüzyılın başlarına dek hakimiyeti devam eden beyliğin kurucusu Menteşe beydi. Anadolu’nun belki de en kaos dolu yıllarıydı bunlar. Büyük bir Moğol zulmü yaşanıyordu ve Anadolu Selçukluları doğudan gelen Türk boylarını Batı Anadolu’daki uç bölgelerine yerleştiriyordu. Menteşe beyin kumandasındaki Türkler de Bizanslıların Karya dedikleri bugünkü Muğla bölgesine yerleştirildi.
Bu arada Moğol baskısının etkisiyle Anadolu Selçuklu Devleti’nin nüfusunun günden güne azalması uçlardaki Türk beylerin gitgide daha serbest hareket etmesini sağladı. Menteşe bey idaresindeki Türkmenler de 1261’den sonra hızla Muğla çevresinde fetihlere başladı ve bölgeye daha sağlam kalıcı bir şekilde yerleştiler. Menteşe oğulları öyle güçlü bir donanmaya sahiplerdi ki Rodos şövalyelerine kafa tutacak hale geldiler. Menteşe beyin ölümünden sonra yerine geçen oğlu Mesut bey Rodos’ta büyük bir mücadele verdi.
Bu çabası karşılıksız kalmadı. Adanın bir kısmını ele geçirmeyi başardı. Ancak Senjan şövalyeleri tarafından 1310’da Adatürkler’den geri alındı. O dönemde kurulan 14. ve 15. yüzyılda kurulan bir Türk şehrini olduğu şekilde belgeleyebilmek burada çok büyük bir şans Anadolu için. Yani neredeyse tek bir örnek diyebilirsin. Örnekler yok değil var Ahlat var, Ani var, Alanya var. Ama burası o kısımlarda başka etkenler de ön planda. Ama Türklerin Anadolu’ya geldikten sonra ne tür bir şehir kurduğunu, ne tür yerlerde yaşadığını, ne tür bir şehircilik anlayışıyla yaklaştığını görmek istiyorsanız Beşin’e geleceksiniz. Başka bir yer bu kadar ipucu verebilecek durumda değil. Çünkü o yerleşimlerde, yani Türklerin sonrasında kurduğu şehirlerdeki yerleşimler son ana kadar yerleşimin devam etmesi nedeniyle kısmen orijinalini yitirmiştir. Yani anıssal yapılar tabii ki ayaktadır kısmen. Ama bütün dokuyla her şeyi belgeleyebilmek mümkün değildir çünkü yerleşimi sürmektedir. Menteş Avulları beyleri aslında Maraş bölgesinden kopup gelen beyler, bir aşiret bunlar. 1260’dan itibaren bu bölgeye geliyorlar ve bölgeyi eline geçiriyorlar ve burada bir hakimiyet kuruyorlar ve idare etmeye başlıyorlar.
Aslında bu bölge Karya bölgesi, Türk devriyle Menteş Avulları’nın hakimiyetine geçiyor ve Menteş Avulları aslında Karya bölgesini tamamen ele geçirmiş oluyorlar. Yani aslında doğal sınır, siyasal sınırı da ettiriyor. Aslında Osmanlı bu sınırı da çok fazla dokundu.
Osmanlı kontrolüne geldikten sonra buranın adı Menteşe Vila’ya geldi. Mevlana’nın torunlarından Ulu Arif Çelebi’nin bu bölgeye gelip Menteşe beyleriyle beraber bir mevlevi ayini yaptığı düzenledikleri bir meviz tarihi kayıtlardan biliyoruz.
Dolayısıyla Menteşe beylerinin de mevlevi olduğunu düşünüyoruz. Osmanlı’nın son dönemlerine kadar devam eden bir altyapısı vardır Muğla bölgesindeki mevlevileri. Ve Menteşe beylerinin biz bu yönünün haricinde aynı zamanda savaşçı olduğunu, cihat için burada bulunduklarını, senjan şövalyeleriyle hem denizde hem de karada mücadele ettiklerini biliyoruz.
Çünkü Ahmet Gazi’nin hemen yanında bulunduğumuz bu medresesinin kitabesinde Ahmet Gazi için büyük emir, murabıt ve sahillerin sultanı diye ibare geçiyor. Yani sahillerin sultanı ne demek? Sahilleri hükmeden kişi demek.
Bugün de Mavi Vatan dediğimiz bir yaklaşım var. Gerçekten o dönemde Güneybatı Anadolu sahillerini elinde tutan hatta 10 yıl kadar da Rodos’u elinde tutan bir beylik. Aslında Osmanlı’nın kanuni döneminde 1520’lerde 24’te Rodos ele geçiliyor, fethetiliyor ama ondan önce Menteşe beyleri de Rodos’u elinde tutuyorlar bir 10 yıl kadar kısmet.
Dolayısıyla böyle bir beylerden, beylikten bahsediyoruz biz. Yani bu bölgeyi elinde tutarken bir yandan da gayrimüslimlerle, özellikle papalının ima etindeki şövalyelerle de savaşan böyle bir Menteşe beyleri var. Bunların dinsel altyapısı da mevlevi olduğunu biz tarih kayıtlardan biliyoruz.
Beçin’le ilgili en önemli bilgileri hiç şüphesiz ki İbn-i Batut’a kaydetmiş. İbn-i Batut’a Mesud Bey’den sonra beyliğin başına geçen oğlu Orhan Bey’den Milas Sultanı olarak bahsetmiş. 1333 baharında Orhan Bey’le görüşen İbn-i Batut’a, Milas ve Beçin hakkında şu bilgileri veriyor. Bu Menteşe oğlu saygın sultan, şu Caheddin Orhan Bey olup yüzü ve hayatı güzel, mükemmel bir hükümdardır. Genellikle bilgililere büyük bir değer verir ve onları sarayında ağırlardı. Bu hükümdar bize iyilikler gösterdi.
Binek hayvanları verdi ve ihtiyaçlarımızı giderdi. Oturduğu yer Milas yakınına iki mil uzaklıkta Barçin şehridir. Burası yeni ve bir tepe üzerindedir. Orda güzel binalar ve camiler vardır. Sultan orada bir cuma caminin temelini attırmış olup yapılması henüz bitmemişti. Biz ona bu şehirde rastladık. Menteşe beyliğinin bölgedeki faaliyetleri uzun süre devam etti. Orhan Bey vefat ettikten sonra yerini oğlu İbrahim Bey aldı.
İbrahim Bey döneminde Menteşe oğulları Aydın oğulları ile müttefik olarak haçlılara karşı mücadele ettiler. İbrahim Bey’in vefat etmesi üzerine Menteşe beyliği toprakları oğulları arasında paylaşıldı. Musa Bey, Balat, Beçin ve Milas’ta, Mehmet Bey, Muğla ve Çin’e de, Umur Bey, Fethiye’de, Ahmet Bey’de marmaristi egemenlik kurdular. Şimdi nereye gidiyoruz hocam? Hamama gidiyoruz. Beylikler Devri hamamın yapısı var burada. Hamam yapısı var.
Burası hamamın sıcaklık bölümünde suyun ısıtıldığı yer. Orijinal şekliyle kazanın oturtulduğu alan. Sağlam bir şekilde günümüze gelmiş vaziyette burada su ısıtılıyordu ve içerideki borulardan da hamamın iç kısımındaki mekanları iletiriyordu. Alttan da odun atılan ateşin yakıldığı kısmı görüyoruz.
Burada orijinal şekliyle net bir içimde görebildiğimiz nadir hamamlardan bir tanesi bu. Yüzyıllarca burası Milas ovasını böyle gözetledi. Burayı siz nasıl adlandırmışsınız? Burası Topkapı Sarayı’nın içi. Burası Topkapı Sarayı olarak düşünebiliriz. Aşağı kısım sur içi İstanbul ve sur dışı.
Burası daha korunaklı bir yer. Yani şehre herhangi bir saldırı olduğunda son savunma yeri burası. En son burası direniyor. Başkent. Evet başkent. Başkent’in de yani iç kısmı. Malazgirtte de vardı. Orada da iç kaleli aynı durum söz konusuydu. Burası son direnç noktası. 14. yüzyıla gelindiğinde Anadolu’da dengeler değişmişti.
Osmanlı yükselen bir güç haline gelmişti ve Yıldırım Bayezid kendisine karşı oluşturulan Anadolu Birliği’ne destek veren beyler üzerine sefere çıktı. Bu seferde Ahmet Gazi hariç diğer tüm Menteşe beyleri Karamanoğulları’na destek verdi. Bunun üzerine Yıldırım Bayezid bu beylerin egemenliğindeki bölgeleri ellerinden aldı. Bu birliğe destek vermeyen Ahmet Gazi’nin ise ölünceye kadar bölgesinde hüküm sürdüğü biliniyor.
1391 yılında Ahmet Gazi’nin ölümü üzerine Yıldırım Bayezid Menteşe beyliğinin egemenliğine son vererek topraklarını Osmanlı Devletine kattı.
Bölgenin idaresini ise Firuza’ya verdi.
Bu da Türk döneminde yapılmış mimarisine göre zaten bunu anlayabiliyoruz. Çok güzel bir sarnış. İçindeki bulgularla beraber geçen seneki kazılarda ortaya çıkarttık biz bunu. Şurası kemeri var ve iç bölümdeki şöyle sıvalar da koruma altına aldı, konservasyon yapıldı. Haman buradan biraz daha net bir şekilde görülebiliyor ve 1960’lara kadar kullanılan evlerden kalıntıları görüyorsunuz. Aslında burada Osmanlı döneminde de son zamanlar Cumhuriyet Devrimi 1960’lara kadar kullanılan bir mahallenin son kalıntıları aslında. Peki buranın terk edilmesi, böyle harap şekle gelmesi ne zaman tam olarak olmuş? 1950’lerin sonunda artık insanlar şu andaki Beçin Mahallesi’ne Beçin Köyü’ne iniyorlar.
Şu anda Beçin olarak adlandırılan yere iniyorlar ve burası tamamen terk ediliyor çünkü su kemini güç. Önceden sarnışlarda su biriktiriliyordu. Ayrıca insanlar eşeklerle vesaireyle su çıkarıyordu. Kendileri o şekilde veriyorlardı. Tabii mahumiye söz konusuydu. En son 50’lerin sonlarından itibaren insanlar aşağıya girmeye başladılar. O zamana kadar sürekli bir yerleşim vardı.
Evliya Çelebi bahsediyor işte buradan. Beçin Kalesi’nde 40-50 kadar evden bahsediyor. 17. yüzyılda. 17. yıllıkı Evliya Çelebi’nin tahsil ettiği ortam 1960’lara kadar merdese devam ediyor. Şimdi burası bir Bizans sarnıcı üst kısımda. Bunun altında bir Hellenistik dönem mezarı olduğunu tahmin ediyoruz.
Surların da hemen bitişiğinde, surların restorasyon projesini hazırlayabilmek için bu yapıya da bir müdahale etmek zorunda kaldık. Dolayısıyla restorasyona yönelik olarak yapının iç mekanını boşaltıyoruz. Şu andaki çalışmalarımız o yönde yürüyor burada da. Arkadaşlarımızla beraber buranın mekanını boşaltıyoruz ve işte kazısını yapıyoruz. Sadece işte restorasyon projesini attık olmak üzere yapıyoruz. Peki burada bulduğunuz en önemli şey neydi?
Daha çok yeni kazı. Burada da yani kısa süreli başlamış olduk. Mimari bloklarımız diğer Beylikler dönemi veya Türk dönemi bloklardan çok daha farklı. Hellenistik dönemi görkemli taş blokları var. Mimari olarak değerli bir yapıyla karşı karşıyayız alt kodda. Ama daha başka sürprizler önümüzdeki günlerde gelecek diye tahmin ediyoruz. Beçin dediğimizde, Menteşe Beyliği dediğimizde aklımıza gelmesi, ismi gelmesi gereken bir padişah var özellikle. Sanırım Yıldırım Beyazıt ve Birinci Mehmet yani Çelebi Mehmet. O konudan bahsedebilir miyiz? Yıldırım Beyazıt döneminde aslında Menteşe, sadece Menteşe Beyliği değil Anadolu’daki beylikler kısmen Osmanlı hakimiyeti altına giriyor. Bazıları doğrudan bazıları da etkisinin olduğunu biz biliyoruz. Menteşe Beyliği de aynı şekilde ki Milas’ta camisi bulunan Firuze Bey bir Osmanlı varisi aslında. Aynı dönemde de Ahmet Gazi’nin de hüküm sürdüğü dönemler bunlar yani o tarihler. Yani buradan şu sonuç çıkabilir yani aynı zamanda Menteşe Beyliği hüküm sürerken
Yıldırım Beyazıt devrinde bir yandan da bu bölgenin bu bölgede Osmanlı’nda kısmen söz sahibi olduğunu anlayabiliyoruz Yıldırım Beyazıt devri için. Timur’un Anadolu’ya gelmesiyle beraber Ankara Savaşı’ndan sonra da tabi bir Fetret devri var. O dönemde Menteşe Beyliği ikinci bir defa tekrar ortaya çıkıyor tekrar diriliyor diyelim. Ama Çelebi Mehmet’in tekrar başa gelmesiyle birlikte Menteşe Beyliği tamamen ortadan kalkıyor
ve Osmanlı’ya bağlanıyor tamamen yani bu topraklar Osmanlı hakimiyetinin altına doğrudan girmiş oluyor. Dolayısıyla bu iki padişahın bu bölgedeki özellikle 14 ve 15. yüzyıldaki durumları ve söz sahibi olması etkileri bu şekilde açıklanabilir. İtalya’da bulunan bir belgeden bahsettiniz. Sizi çok heyecanlandıran bir belge sanırım. Ondan bahsetmek ister misin? Daha henüz buraya gelmedi.
Evet şimdi bu topraklarda yazılan Menteşe Beyliği İlyas Bey’in kaleme aldırttığı onun etkisiyle yazılan iki el yazma eserden bahsedebiliriz. Bunlardan bir tanesi tıp risalesi birisi de Bazname yani avcı kuşlarla ilgili bir risale bir kitap. Aslında Baznameler adı üzerinde farsça bir eser bunlar çoğunlukla. Ama bu Türkçeye çevrilmiş ve İlyas Bey tarafından da yazdırılmış. Bunun biz 19. yani bunun biz şey tarafından Hamer Tarşı Hamer tarafından çevrildiğini biliyoruz. Baskısı yapılmış ama orijinalinin nerede olduğunu net olarak çok fazla bilemiyorduk. Orijinal nüshasını bilmiyorduk. Kazı ekibimizdeki tarşı arkadaşlarla beraber yaptığımız değerlendirme ve takip sonucu. Bunun İtalya’da bir kütüphanede olduğunu tespit ettik ve şu anda yazışmalar devam ediyor. Getirtmek üzereyiz buraya orijinal nüshayı getirttiğimize bir tıpkı basımını yapacağız ve Türkçemize kazandırmış olacağız. Hem Türkçe hem İngilizce olarak yayınlamayı planlıyoruz. Bu olarak daha yakın bir tarihe geleceğim. Yine buranın herhalde kilit isimlerinden biri Pembeni’ne.
Pembeni’ne kimdir? Biz ondan bahseder misin? Pembeni’ne bundan 4-3 sene öncesine kadar burada yaşamaktaydı. Beçin İç Kalesi’ne yaşamaktaydı. Biz ona hep ekibimizle beraber son Beçinli. Beçin’de yaşayan son Beçinli olarak hep anlıyorduk. Aslında Pembeni’ne aynı zamanda bir sosyal medya fenomeni olmuştu. Her gelen burada beraber fotoğraf çektirir adını zikrederdi. Yani böyle birisiydi.
Ama çok yaşlıydı artık. Kaymakamlık tarafından bir süre sonra Milas’taki akrabanlarıyla beraber aşağıya indirildi. Ve birkaç sene önce de rahmetli olduğunu duyduk. Burası için çok değerliydi kendisi Pembeni’ne. Ve buranın artık son sembüle isimlerinden bir tanesiydi. Şu anda evi hala onun sağlam vaziyette duruyor.
Onun evini de olduğu şekilde restore etmeyi düşünüyoruz. Yıldız Avcısı denilince aklımıza ne gelmeli? Literatürde kiliyatibi idol olarak geçiyor. Dünya müzelerinde çok az sayıda bu eser. Bir tanesi de bir baş kısmı bize ele geçti.
Aslında Manisa bölgesinde yani biraz daha Kuzey Batağı Anadolu’da bunun örnekleri biraz yaygın var. Karya bölgesinde yani bu bölgede az bilinen bir örnek ya da bilinmiyordu. Bu bölgede o külte ilgili bir inanışa işaret etmesi açısından çok çok değerli bizim için. Geçen seneki güzel buluntularımızdan bir tanesi oldu. Hocam çok teşekkürler bu sohbet için. Yakında Anormal Tarihi itimli serimizde, belgeselimizde yayınlanacak Beçin Kadeti Belgeseli’ni. Size de sürpriz olacak yapılana kadar göstermemeyi düşünüyorum. İnşallah beğenirsiniz. Ben de çok teşekkür ederim geldiğiniz için, böyle bir program çektiğiniz için. Tekrar bekleriz sizleri ve ekibinizi. GDT’de bir arkeoloji içeriğinin daha sonuna geldik. Her yaz yaptığımızı size, sizi yine bir kazı alanına, bir kazı evine getirdik. Umarım belgeselimizi beğenir.
Görüşmek üzere.
İlk Yorumu Siz Yapın