"Enter"a basıp içeriğe geçin

Yeniçeriler isyan edince Yavuz ne yaptı?

Yeniçeriler isyan edince Yavuz ne yaptı?

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=_tNjboWNFNM.

Yavuz Sultan Selim’in çaldıran zaferine giden yolculuğunda en önemli durağındayız. Eyüp Sultan da. Padişah sefere çıkmadan önce ilk duasını burada etti. Harp meclisini burada topladı. Savaş stratejilerini burada geliştirdi. Peki neden burayı seçti? İçeriye geçmeden yalnızca birkaç saniyenizi alacağız. GZT olarak Yaptığımız işi önemsiyoruz ve çok çalışıyoruz. Amacımız da GZT YouTube kanalını 1 milyon aboneye ulaştırmak. Bu da sadece sizin katkılarınız da mümkün. Abone ol butona tıklayarak 1 milyon yolculuğunuzla Bize destek olabilirsiniz. Bir kişiden ne olur demeyin. Bizim için çok önemli. Şimdiden teşekkür ediyorum. Ve hemen içeriye dönüyoruz. Başlayalım. Şehzade Selim 1512 baharında babasını tahttan indirmek üzere payitahta geldiğinde Orgun’un desteği arkasındaydı. Babası Sultan II. Bayezid ona şöyle söyledi. Oğlum, memleketin doğusunda huzur kalmadığı doğrudur. Asker sefere çıkmak ister.
Seni serdar tayin edip yanına istediğin kadar asker koyup göndersem olmaz mı? Selim ise emrine muhalefet edemem. Ama teklifini kabul etmem de güçtür baba. Zira asker ancak padişahlarıyla birlikte sefere gittiğinde tam olarak hizmet edebilir. Beni serdar tayin edersen bir vezirden farkım kalmaz. Bu iş artık güçlü bir sultan olmadan halledilemez. Ben savaşa gitmek isterim diye karşılık verdi. Aylardır devam eden baskılar ortadaydı. Yeniçeri, Şehzade Selim’in tarafındaydı.
Tüm bunlar karşısında yalnız kalan II. Bayezid sonunda yerini oğluna bırakmak zorunda kaldı. Yani tahttan indirildi. Böylece Sultan I. Selim’in devri başladı. Ve Osmanlı’nın şerh meselesi ilk kez gerçek anlamda kendini gösterdi. I. Selim, Safavid sorununu çözmeyi kafaya koymuştu. Ama önce kardeşleriyle olan tat kavgalarına odaklandı. Kendisine bir rakip bırakmadıktan sonra Şah-i İsmail ile mücadele etmeye başladı. I. Selim için hanedanın diğer bazı üyelerine sığınma hakkı veren Şah-i İsmail, artık tam anlamıyla bir problemdi. Üstelik Şah-i İsmail, yeni padişahın culosunu dahi tebrik etmemişti. Safavid kaynakları I. Selim’in Şah-i İsmail üzerine yürüme sebebini, Safavidlerin Diyarbakır’ı hâkime olan meşhur kumandanlarından, ustacalı Muhammed Han’ın şahtan habersiz Osmanlı Sultanı’na meydan okuması ve hakaret etmesi olarak gösterir. Bir başka sebep olarak da Nuru Ali Halife’nin tokatı yaktırmasını gösterirler. Öte yandan Osmanlı Şah-i İsmail’in Venediklilerle olan gizli ilişkileri ve onlardan ateşli silah terimini çabalarında farkına varmıştı. Tabii ki savaşın geri planında sebepler çok daha fazlaydı. Şah-i İsmail’in doğuda yürüttüğü propaganda ve Türkmenler arasında büyük bir mürit kitlesine sahip olması, Osmanlı için bir tehditti. Tüm bunlar padişah eşin yeterli sebeplerdi. Safavidlere karşı harekete geçmeyi kararlaştıran I. Selim, seferin stratejisini görüşmek üzere üç vezirini yanına çağırdı. Veziri Azam Hersekzade Ahmet Paşa, hasta olduğu için çağrıya icabet edemedi. Fakat ısrarla çağırılması sonucunda zorlukla divana getirildi. I. Selim divanda seferin neden gerekli olduğunu teker teker anlattı. Şah-i İsmail’in devleti nasıl aşağılamaya çalıştığını özellikle vurguladı. Ama yine de paşaların çekinceleri vardı. Anadolu’daki karışıklıkların henüz yatışmaması sebebiyle böyle bir seferi erken bulduklarını söylediler. Ayrıca Rumeli ve Anadolu’daki tümarlı sıpa ailenin isteksizliklerinden çekiniyorlardı. Çünkü bu yönde haberler geliyordu. Muhtemelen Hersekzade Ahmet Paşa bunları göz önüne alarak
şimdilik 2. Bayezid siyasetinin izlenmesi tavsiyesinde bulundu. Ama bu tavsiye Sultan’ı çok sinirlendirdi. Onu dinlemeyerek kendisini destekleyen diğer paşalarla birlikte hareket etti. Ve derhal sefer hazırlıklarına başlanması emrini verdi. Padişah 20 Mart 1514’de Edirne’den İstanbul’a hareket etti. Ve 10 gün içerisinde payitahta geldi. Ama şehre girmedi. Eyüp Sultan da otağı kurdu. Orada günlerce ordunun malzemeleri ve askerin durumuyla ilgilendi. Büyük bir harp meclisi düzenledi.
Safeviler üzerine yapılacak seferi yeniden tartışmaya açtı. Ve ulemanın görüşlerine başvurdu. Burada kendi istekleri doğrultusunda cevaplar aldı. 1. Selim için bu sefer son derece önemliydi. Başarısız olmak gibi bir lüksü yoktu. Yalnızca meclis toplayıp strateji belirlemekle yetinmedi. Aynı zamanda günlerce dua etti. Eyüp Sultan Fethi’ten itibaren Osmanlılar için son derece önemli bir mekândı. Çünkü Eyüp Elen Sari’nin mezarının burada olduğuna inanılıyordu. Bu yüzden de burada edilen duaların kabul göreceğine inanılırdı. Yavuz Sultan Selim de bu düşünceyle Eyüp Sultan da gece gündüz durmadan çaldıranı kazanabilmek için dua etti. Önce Ebu Eyüp Elen Sari’nin türbesini daha sonra dedesi Fatih ve babası 2. Bayezid’in mezarlarını ziyaret etti. Buranın hizmetlilerine paralar dağıttı. Böylece ileride tahta geçecek padişahlar içinde yeni bir uygulamanın yolunu açtı. Padişah İzmit’e ulaştığında Safevi casusu olarak yakalanmış olan Kılıç adlı birini üzerine yürüdüğü Şah İsmail’e gönderdi. Böylece savaş resmen ilan edildi. 1. Selim sefer sırasında özellikle askerin disiplinine büyük önem veriyor, en küçük bir hatanın bedelinin ağır ödeneceğini, büyük cezalar alacaklarını sık sık tekrarlıyordu. Bunun yanında askerin moralini artırmak için 1000 akçelik tımarı olan süpayları 50 akçe zam yaptı. Peki sultanın nasıl bir ordusu vardı? Günümüzde bazı kitaplarda asker sayısı 150 veya 200 bin şeklinde gösterilse de gerçek savaş gücünün 50 veya 60 bini aşmadığı biliniyor. Hatta asker sayısının fazlalığı sebebiyle bir kısım düşük tımarlı süpaylar bizzat padişahın emriyle geri gönderildi. Çünkü sultan 1. Selim çok fazla askerin ayak bağı olacağını düşünüyordu. Savaşlarda daha az ve kontrol edilebilir usta savaşçı birlikleri tercih etmesi belki de önceki çarpışmalarından edildiği tecrübe ile ilgiliydi. Önündeki zor coğrafya hızlı hareket edebilen fakat son derece profesyonel ve tecrübeli birlikleri gerektiriyordu. Ordu çok geçmeden Anadolu’ya doğru ilerledi. Ağırlıklar ve bazı yükler Sivas Kalesi’nde bırakıldı. Hatta bürokratik işlemler için getirilen hazine, tahir ve tımar defterleri de buraya kondu. Kapı kuluna burada cephaneden silahlar dağıtıldı. Çünkü artık sınıra gelinmişti ve her an hazırlıklı olmak gerekiyordu. İşte bu noktada padişahın bulunduğu Osmanlı merkez mevkiyeni silahlı yen içeriler koruma altına aldı. Bunun anlamı ne miydi? Artık ordu savaş düzenine giriyordu. Ama işler pek de kolay ilerlemiyordu. Çünkü Osmanlı ordusu çok ciddi bir erzak sıkıntısıyla karşı karşıya idi. Hatta bu yüzden İstanbul’a adam gönderildiği kaydedildi. Yine Trabzon’a da bir haberci yollanarak erzak satın alınması için hazırlıklar yapıldı, esnafın üretim ve mal stua yapmaları için teşvik edildiği kaynaklarda belirtiliyordu. Erzak durumu ilerleyen günlerde hem kumandanlarda hem de askerlerin arasında hoşunksuzluğa yol açtı. Osmanlı ordusu için asıl zorluk Erzincan’dan sonra kendini göstermeye başladı. Buradan tepize uzanan 40 konaklık yol boyunca yiyecek sıkıntısı hat safhaya ulaştı. Gerçekten de bu zorlar razıda yürüyerek Erzurum’dan ağıya geçen askerin artık takati kalmamıştı. Sultan burada ordunun tepkisiyle karşılaştı. Yeniçeriler, düşman yok, harap memlekette nice bir seyahat ederiz diyerek ayaklandı. Bu isyan dalgası birkaç kez tekrarlandı. Tüfekli yeniçeriler ve azaplar yaya oldukları için en çok zorluğu onlar çekiyordu. Ve artık sabırları taşıyordu. Bunların ayakkabıları iyice eskimiş bazılarındaki tamamen yırtılmıştı. Hatta alayla giderken ayaklarındaki eskimiş ve yırtılmış ayakkabıları tüfeklerine asarak göstermeye başlamışlardı. Ancak Sultan I. Selim moralini bozmamaya ve bir şekilde sefere devam etmeye kararlıydı. Atından inerek peygamber bizimle birlikte yürümektedir. Bu bir cihattır diyerek askeri her seferinde yeniden teşvik ediyordu. Tüm bu zorluklar içinde haftalarca süren yolculuktan sonra savaş geldi çattı. Safevi öncü birlikleri görüldüğü zaman Osmanlı ordusu savaş düzenini aldı ve yürüyüşe geçti. Fakat hala iki ordu birbirini görmemişti ve arada yine fazla mesafe vardı. I. Selim bazı vezirlerin itirazına rağmen tecrübel bir maraşel olarak stratejiyi çok iyi belirlemişti. Fiyade güçleri ateşi silahlarla donanımlıydı. Osmanlıların bu yeni sistemleri sadece topa değil. Daha önce Otluk-Beli Savaşı’nda Fatih Sultan Mehmed’in uygulamaya başladığı arabalarla takviye edilmiş oldukları için kolay manevra sağlayan merkezi güçlere dayalıydı.
Merkezde aralarında tüfekli yeniçeriler zincirlerle birbirine bağlanmış top arabalarının arkasında sürekli ateş sağlayacak şekilde iki veya üç sap halinde sıralanmıştı. Top arabaları üzerine de tüfekli askerler yerleştirilmişti. Bu kısım adeta bir kale duvarı halindeydi. Yeniçerilerin ön tarafında arabaların yanında develer konmuştu. Bu güçlü tahkimatın arkasında padişahın kendisi vezirleri Hersekzade Ahmet, Dukaginzade Ahmet ve Mustafa Paşalar ile durmuştu.
Onların sağ, sol ve ön tarafını kapıkulu süvarileri yani sipahiler, silahtarlar, sağ ve sol gariplerle okçu solaklar koruyordu. Ana merkez adeta bir seyyar kale gibiydi. Başlangıçta 1. Selim ateş gücünü oluşturan topları ve tüfekli birliklerini ön tarafa dizdirdiği azap güçleriyle gizlemişti. Sağ kolda Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa. Sol kolda ise Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa eyaletlerinin askerleriyle yerlerini almıştı.
Osmanlı töresine göre Anadolu yönüne yapılan seferlerde Anadolu eyalet askerleri sağ kolda, Rumeli sol kolda yerleşir, Rumeli yakasında olan seferlerde ise durum tam tersi olurdu. Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa plan gereğince askerleri hızla geri çekerek Safeviye askerlerini Türk topçularıyla karşı karşıya getirdi ve topçular hep birden ateş açtı. Bunun üzerine Şah-i İsmail’in ordusunun büyük bir kısmı perişan oldu. Önde gelen kumandanları bu çatışma sırasında öldü. Şah-i İsmail top ve tüfeklerin etkili ateşi karşısında çekilmek zorunda kaldı. Osmanlı ordusunun sol kanadını hücuma karar verdi ve Malkoçoğlu Ali Bey ile kardeşi Tur Ali Bey’in kuvvetlerine saldırdı. Büyük kahramanlık gösteren bu iki kardeş şehit oldu. Bunun üzerine Şah, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa’nın kumandasındaki sol kol kuvvetlerinin üzerine yürüdü. Sultan Selim, Rumeli askerlerinin oluşturduğu sol kanada yardım için hemen yeni kuvvetler sevk etti. Tüfekli yeniçerilerin müdahaleleri savaşın seyrini değiştirdi. Şah-i İsmail hemen hücum yönünü değiştirerek Osmanlı artçı kuvvetlerine saldırdıysa da başarılı olamadı. Osmanlı merkezi kuvvetlerinin topluca savaşa girmesi, Şah-i İsmail’in bir tüfek kurşunuyla yaralanması ve atının yere yuvarlanmasıyla Osmanlı’nın zaferi kesinleşti. Çaldıran zaferinden sonra Yavuz Sultan Selim Tebriz’de hareket etti ve halka aman vererek 5 Eylül’de şehre girdi. Bir hafta kadar Tebriz’de kalan Sultan Selim, Şah’ın hazinelerini ve bazı sanatkarları alarak yola çıktı.
Kars ve Bayburt üzerinden payitahta doğru hareket etti. Bu arada zaferi bildirmek için komşu devletlere fetihnameler yazılıp gönderildi. Yavuz Sultan Selim’in Eyüp’te ettiği dualar kabul oldu. Çaldıran Savaşı Osmanlı’nın kesin zaferiyle sonuçlandı. Peki bu ne anlama geliyordu? Şöyle anlatalım. Safevilerin Mısır’daki müttefikleri olan Memlüklerle bağlantıları kesildi. Doğu Anadolu’nun Kars ve Van hariç tamamına yakını Osmanlı hakimiyetine girdi. Anadolu’daki Şii tehdidi azaldı. Aynı zamanda Doğu Anadolu’daki aşiret ve beylikler Osmanlı’ya bağladıklarını bildirdiler. Böylece Osmanlı’nın toprak bütünlüğü korundu. Tebriz’deki ilim insanları ve sanatçılar İstanbul’a geldi. İpek Yolu’nun Van Tebriz hattı Osmanlı’nın kontrolüne geçti. Yani çaldıran zaferi Osmanlı için büyük bir dönüm noktasıydı. Yorumlarınızı bekliyoruz. Yavuz Sultan Selim’in çaldıran zaferine giden yolculuğunda en önemli durağındayız. Eyüp Sultan’da.
Padişah sefere çıkmadan önce ilk duasını burada etti. Harp Meclisi’ni burada topladı. Savaş stratejilerini burada geliştirdi.
Peki neden burayı seçti?

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir