"Enter"a basıp içeriğe geçin

Seyyar Tezgahtan Midye İmparatorluğuna | 7 Yaşından Beri Midye Satıyor

Seyyar Tezgahtan Midye İmparatorluğuna | 7 Yaşından Beri Midye Satıyor

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=cCVxeMFdo8E.

Midye de öyle bir şey ki, midyeyi yapan bırakamıyor. Satan bırakamıyor, yiyen de bırakamıyor. Denizde kayılara yapışan bir şey. Yani o yapışkanlığı hayatı belki de bize yansıyor. Bilmiyorum ki. Elini yiyen bırakamıyor. Türkiye’de her gün yüz ton midye tüketiliyor. İstiklal’de çok midye sattım, istiklalin göbeğinde. Herhalde her köşesinde tezgah açmışımdır. Bütün dünyayı gezdim neredeyse bildiği için. Şu an Amerika’da satsam, nerede midyeyi yapacağımı, nereden bulacağımı çok iyi biliyorum. Benim gece gündüz hayatım işten ibaret.
Bunun altında yatan şey sevgi, aşk. Benim hedefim, öncelikle tabii ki bütün Facebook restoranları gibi, ama onların yaptığı hataları yapmadan, insanları gülümsetecek, onları mutlu edecek bir hizmet vererek, bütün dünyaya yayılmak tabii ki. Ama bunun altında açgözlülük veya sadece para odaklı hedefler yatmıyor. Kolay gelsin.
Kolay gelsin. Ahmet Çek, ben 77 doğumluyum. Biz aslında Mardin’iz. Anne baba İzmir’e geliyorlar ve İzmir’de bu işi yapan Mardin’ler var. Onlardan öğrenip bir süre orada yaptıktan sonra, biz daha ben böyle 1 yaşındayken falan İstanbul’a geliyorlar. Burada Taksim’de, Beyoğlu’nda bu işe başlıyorlar. Midyecilerin çoğu değil, midyecilerin %100’ü aslında Mardin’dir. Ben tam böyle okula başlayacağım, 5 yaşlarında, 6 yaşlarında, midye tezgahıyla okulun önünde midye satmaya başladım.
Babam pek eğitimi önemsiyen birisi değildi o dönemlerdi. Annem önemsiyordu ama onun da izni yetersizdi. Dolayısıyla öyle midyeye başladı. 5 yaşında falan böyle, parayı tutamıyorum, midyeyi açamıyorum falan, midyeyi göbeğime dayayıp açmaya çalışıyorum falan öyleydim yani. Ne yapacağımı bilmiyordum, parayı da bilmiyordum gerçeği. Veriyorlardı, alıyordu. Arkadaşlarım okula giderken ben de midyeye satıyordum. Gece gündüz çalışıyorduk aslında, eve gidip yatıyorduk. Sabahleyin saat 11 gibi, 10.30 gibi, 12 gibi kalkıp çalışmaya başlıyorduk.
Sonra midyelerimiz bittiği zaman ya benim kardeşim getiriyordu, ya ben tekrar gidiyordum. Sonra tekrar gece sabaha kadar, 5’e kadar çalışıyorduk. Yani orada bir bilinç, bir şuur yoktu pek fazla. Çünkü ailenin ihtiyacı var, sen de duygusalsın, çocuk sorumluluk sahipsin. O yükü almıştım üzerime, gönüllü girmiştim. Daha 3 yaşındayken falan ben çalışmak istiyorum demiştim. Tamamen ailemin güçlenmesi, iyileşmesi, güzelleşmesi için kendimi işe vermiştim.
Samimi söyleyeyim ya, bugünleri hayal edecek bir zamanım olmuyordu benim. Gece çalışıyorsun, gündüz çalışıyorsun, olmuyordu. 15 yaşlarında kemanci barın önünde duruyordum ben. Ve orada çok bir sürü sanatçı, şahir, ünlü insanlar geliyorlardı. Onlarla muhabbet etme imkanım oluyordu. Aynı zamanda arkadaş oluyordum müşterilerimde. Müşterilerim gerçekten benim için bir arkadaş, aile gibiydi. Onlar benim gelişmemde çok önemli bir yerdi. Hepsi bana tavsiyelerde buluyordu. Yani okuduğum şu anda, bu da benim için çok önemli bir yerdi.
Yani okuduğum şu anda okuyabiliyorsam, birkaç kelime bilebiliyorsam, işte yazı olsun, konuşma şekli vesaire, hepsini ben dışarıda arkadaşlarımdan, müşterilerimden öğrendim. Muhabbet ederek, zaman zaman onlarla uzun uzun konuşarak öğrendim. Müşterilerim ya yurt dışında satmayı ne dersin dediği zaman, yurt dışında bir gün satacağım diyordum. Müşterilerimin tavsiye edisi ve yönlendirmeleriyle ben aslında hayal kurmaya başladım. İşimi büyütme konusunda. Anne babamın eli çok lezzeti. Çok temiz yaparlardı. O dönemlerde midyeler boğazdan çıkardı. İnci de çıkabilirdi içinden ama o kadar temiz yaparlardı ki. Hem taze hem temiz hem de özenerek yaparlardı. Babam da çok tizdir o konuda. Annem de zaten eli de lezzetlidir. İkisi birleşince ortaya bir lezzet çıkmıştı. Ben de o dönemlerde çok isim yapıştım ve kemancı gibi bir yerdi. O zamanlar mesela 3-4 bin tane satabiliyordum ama bu bir tezgah için, böyle bir nokta için çok midyeciler çılgına dönüyordu yani.
Biz durmadan ben aynı anda saniyede bir tane neredeyse açıyorum işte. Yaklaşık 15 kişiyi şu şekilde açarak böyle kart dağıtır gibi midye dağıtabiliyorum. Önce balık pazarında. Bir yer açtık. Yılan sırtı. Benim için inlendirilmem. Tatsız kötü bir zaman geçirdik. 5 yıl boyunca çok inatla çalıştık. Bir sürü hata yaptık hepimiz. Ben işte balık pazarını kapattık. Ciddi bir borçla ayrıldım. Sonrasında 5 kuruşum yok ve ciddi bir borçla ortada kalınca ne yaparım diye düşünmeye başladım.
Ama o tam dükkanı devletmeden önceki sürelerde de önümdeki süreci düşünüyordum ne yapabilirim diye. Sonra orası battıktan sonra, oradan çıktıktan sonra küçük mutfak yaptım kendi evimde. O evin müntufağından yemek sepetiyle çalışarak sadece servis üzerine bir şey yaptım ve midye cahmet ismini orada sürdürmeye çalıştım. En azından isim var olsun. 3-5 elimde dönsün. Taki bir dükkan bulana kadar. O sırada midyeleri yapıyordum. Gece de sabaha kadar servis yapıyordum. Kışında yapıyordum, yazında yapıyordum. Karda yaptığımı da hatırlarım. Sabahın 5’ine kadar yapıyordum. Evet yani evde başladık ve oradan buralara gelirken, Beşiktaş’a servis getirirken buradan geçiyordum. Bu dükkan 3 aydelir boşalıyordu. Ve hep gözüme takılıyordu. Hayal kurmaya başlamıştım. Yani buraya açarsam ne olur, buraya açarsam ne olur. Neler olabilir, neler olmaz diye. Kalabalığı görüyordum. Her şeyi görüyordum, gözümün önünde canlanıyordu. Olumsuzluklar ne olabilir diyordum bir yandan. Eşim destek oldu sağ olsun Deniz Hanım. Sonrasında biz dükkana girdik ve bir yıl sonra bir tane yeni başlamış midye çiftliği geldi. Bizi midye satmak istedi. Çok sevindim, acayip böyle mutlu oldum. Midyelerini gördüm, işte bu dedim. Bana imalathanelerini gösterirler, tesislerini gösterirler, midye çiftliklerini gösterirler. Hakikaten mutluluktan gözlerim yaşarıyordu yani. İnanılmaz duyguluyor anlarca. Ve onlarla bu işin daha güçlü olacağını hissettim. Evet bu başladıysa başkaları da başlar. Üretim artar. Artık bu saatten sonra daha mümkün. Yani ilk yılı çok kazanamadık. Ama kazandığımızı borca verdiğimiz için kazanamayız. İkinci yılımızda hem çok borcumuz vardı.
Kira da birikmişti. Ödüyoruz ama yetiştiremiyoruz. Bir midye yarışması düzenlemeye karar verdim. Ama bu midye yarışması fikri yine müşterilerimiz sayesinde, yönlendirilmesi sayesinde oluşmuş. Müşterilerimiz midye yerken hep yarışarak yerlerdi. Ya ben şu kadar yerim, sen şu kadar yedin. Ben daha çok yerim falan diye. Niye bir yarışma olmuyor diye. Sonra yarışmayı yapmaya karar verdik. Üç aylık kira birikmiş. Bize veren emlakçı geliyor ya. Ticarette inadı olamaz diyor. İnada gerek yok diyor. Haklısın Serpil Hanım dedim. Yani merak etmeyin inanın burası
Türkiye’nin en popüler mekânı olacak. Burada korkunç. Bütün sosyete buraya gelecek diyorum. Kadın hayretle beni izliyor böyle. Aylardır kira vermiyorum işte. Mahsabı baskı yapıyor. Mahsabınız çok iyi bir insan gerçekten sağ olsun. Yarışmayı yaptık. İnanılmaz güzel bir tepki aldık. Ve o yarışmada eşimle beraber oturup o gün gün boyu midye yaptık. Sonuçta sadece bizim emek gücümüzle yapılıyordu. 10 bin taneden fazla midye yaptık ve sabah başladık ve gece 12’ye kadar hiç durmadık. 2. yılın yarışması da olmasına yakın. Bir sonraki güne midye hazırlıyoruz.
Ama bugünden böyle inanılmaz bir ilgi var. Yaptığımız midyeyi tüketiyoruz. Yani bir günde satamayacağımız kadar midye satıyoruz. Sonra Instagram’ı bir yokladım böyle. İzzet Çapo bizi paylaşmış. Sağ olsun. Çok teşekkür ederim. Allah razı olsun ondan. Midye Cahabetin sanat eserleri. Cahidenin bilmem nesi değildi diye. Böyle güzel bir esifriyle paylaşmıştım. Oradan yine güzel bir etkileşme aldık. Hem yarışmaya güzel hazırlandık hem de çok güzel midye sattık bir önceki gün. Ve o şekilde gittikçe hızla ilerlemeye başladık. Sonrasında yine böyle kırılma noktalarından bir tanesi. Benim bir tanım çalışanım vardı bu. Daha önce KFC’de çalışmış. Abi dedi ya bir fikrim var ama söylesem mi söylemesem mi falan filan. Söyle dedim. Kovu fikri dedi. Gittik Eko Lovesit diye. Çok uzun zaman beraber çalıştık onlarla. Ben işte midyeciyim. Böyle bir şey yapmak istiyorum dediğim zaman adam hem güldü hem sevindi hem de böyle inanamadı. Ciddi misiniz? Evet dedim. Yapmak istiyorum. Kaça yapabiliriz? Zar zor bütün paramızı toparladık. O zamanın en küçük rakamını baskı. İşte ilk baskı bilmem ne yaptık. Kovalar geldi. Harcamaya kıymıyoruz. Millete vermeye de kıymıyoruz. Bir tanesi böyle çürgeni kadar kullanıyoruz onu böyle. Kavukları falan. Yani profesyonelle işmek işi geliştirmek yani çok zordu. Selanik’te fabrika kurmak istememin sebebi. Maalesef sularımızda da nehirler bittiği için, nehirlerden plakton gelmediği için, plakton miktarı yetersiz olduğu için midyelerin beslenmesi, büyümesi mümkün olmuyor. Zor oluyor. Bu yüzden de midyelerini etince.
Dolayısıyla Ege’de Yunanistan’da bu işi 150 yıldır, 200 yıldır yapan insanlar çok. Ve oranın 100 bin ton üretimi var yıllık. Biz bu üretimden faydalanmak istedik. Burada yapamayacağımız bir şeyi orada yapmaya çalışıyoruz. Çünkü başka da çaremiz yok. Dolayısıyla oraya yatırım yapmamız gerekti. Yunanistan’a gittik çünkü midye oradaydı. Yunanistan’a gittik çünkü midye buradan bile daha uygun fiyataydı. Profesyonel koşullarda tüm dünyayı hizmet edebileceğimiz, tüm dünyaya hitap edebileceğimiz bir yerde orası yani bizim için. İki yıl boyunca argi yaptık yani.
Bütün dünyayı gezdim neredeyse midye için. Şu an Amerika’da satsam, nerede midyeyi yapacağımı, nereden bulacağımı çok iyi biliyorum. Bunun hep argi sayesinde oldu. Lord of Masses. Midye’lerin efendisi Türkçesi, Lord of Masses İngilizcesi. Bu biraz daha hızlı anlaşılmak adına yapıldı. Sonuçta midye cahmeti yeni kullanıyoruz. Orada da kullanıyoruz. Lord of Masses’i yabancılara daha iyi anlaşılmak adına kullanıyoruz. Zaman kaybetmeyelim diye böyle bir şey yaptık. Biz Yunanistan’a gittik. Yunanistan’da daha fabrikamızı yapmıyoruz. Sadece araştırma yapıyoruz. Oradaki çiftçilerle görüşüyoruz. Avukatım dedi ki, ya da geçenlerde bir tane çiftçi geldi. İşte konuşmuş, görüşmüş onunla. Ya burayı bir fabrika açılacakmış midye fabrikası. Midye’lerin efendisiymiş dedi. Biz de onunla görüşmek, tanışmak, mal satmak istiyoruz demiş. Midye’lerin efendisiymiş dedi. Demiş böyle. Yani burada şunu anladım. Bu insanlar 150 yılı önde gidiyordu bizden. Bu alanda. Biz çok gerideydik. Ama biz oraya gittiğimizde kendi yaptığı ürünün, dedesinin yaptığı ürünü, o sektörü komple o sektörün efendisi olarak bizi kabul etti. Aslında burada markanın gücünü, yaptığımız için kıymetini daha iyi bir anladım. Bu çok büyük bir başarı. Çünkü ülkem adına da çok gurur duydum. Yani 150 yıl ilerdeler ama sen gidiyorsun ve bir anda o açığı kapatıyorsun. Seni efendisi olarak kabul ediyor midye’lerin. Herkes kapıda oradaki çiftçiler. Bizi satmak istiyorlar. Çünkü çok iyi bir alışveriş yapıyoruz.
Çok mutlu edecek bir alışveriş yapıyoruz. Adamlar bizi satmak için sıraya girdiler. Bu işin efendisi olduğumuzu kabul ettiler. Ve biz oradan böyle bir yola girdik artık. Şimdi bütün dünyaya açılacağız yani buradan. Bakü, Mannheim ve Köln netleşti. Berlin’de netleşti sayılır. Bir 6-7 tane açacağız gibi görünüyor Avrupa’da. Burada da 16 tane. Buradakiler sadece Türkiye’dekiler 25 civarı olacak. Bu sene toplamında 30 şubeye oluşacağız gibi görünüyor. Çalışan sayımız da 1000’i geçti. Ve bu bütün şubelerle, yeni şubelerle beraber bizim her şubemizde en az 45 kişi çalışıyor. En çok 70 kişiye kadar çıkıyor şubenin tüketimine göre. Ve toplamunda 2000’leri bulacağız gibi görünüyor. Bizdeki mesela soslu midyesinden uzay kokoreçine kadar yaptığımız her adımın bir hikayesi var. Her adımın bir gerçekliği var. Bir dayandığı bir nokta var. Gerçek olmak bence çok önemli. Dürüst olmak zaten o tartışılmaz.
Bunlar zaten markanın gücüne güç katıyor. Midyeyi tüm dünyaya yedirdikten sonra ilk hedefim Midye Camii Akademisi yapmak. Benim gibi eğitim alamamış bir insanın böyle bir şeyi yapması bence çok anlamlı olur diye düşünüyorum. Çok güzel olur. Bu akademide hiç para alınmayacak. Hiçbir aşamada, hiçbir şekilde. Tamamen hiç imkanı olmayan kardeşlerimize full destek.
İkincisi de mesela Doğudağ, Türkiye’de, herhangi bir Karadeniz’de veya başka ülkelerde hiç insanların şehire inmediği yaşam alanları var. Mesela köylerde bu insanlar hayatları boyunca belki 3 defa şehire inmiştir ya da inmemiştir. O insanlara çok tam donanılımlı bir tırla böyle midye, kokoreç, pizza… İşte bunları sadece gidip orada vermek, onları ikram etmek, onu yemeleri değişik bir şey. Sadece ulaştırmak yani.
Bugün günde 500 bin adet, 1 milyona yakın adet midye satabiliyorsam, üretebiliyorsam yarın benim 100 milyon adet, 1 milyar adet üretip satmamın önünde hiçbir engel yok. Yani benim için, benim hayatımda engel yok. Hiçbir şey imkansız değildir. Ben bugün 10 milyon adet sattığım zaman Amazon gibi dünyanın en değerli şirketlerinden bir tanesinin geçmiş oluyorum. Peki neden böyle olmasın ki? Neden satamayayım yani? Neden satamayayım? Bütün midyelerin efendisiyim.
Şirketimiz beğeniliyor, seviliyor, takdir görüyor. Türkiye’nin desteği arkamda.
Neden satamayayım? Neden olmasın?

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir