"Enter"a basıp içeriğe geçin

SURİYE GERÇEKLERİ

SURİYE GERÇEKLERİ
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=pcvCJ_QZ6xM.

Binlerce yıllık tarihin ve kültürün simgesi bir ülke. Yarım asır boyunca ülkeyi yöneten Esed ailesi kim? Ne yaptı bunlar? Amerika Suriye’de rejim değişmeli diyor. Rusya ve İran hayır. Suriye’de rejim devam etmeli. Toprak bütünlüğü devam etmeli diyor. Türkiye Esed rejimine karşı. Ama bir yandan Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor. Ortadoğu’yu bir oyun tatkısı haline getiren güçlerin varlığını unutmadan
bakalım Suriye tarihte neler yaşadı da bugün bu hallere geldi. Suriye tarih boyunca Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular gibi birçok medeniyeti ev sahipliği yapar. Günümüzden 503 yıl önce, 24 Ağustos 1516’da ise Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılır. 402 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altında tarihinin en sakin ve en güvenli dönemini yaşar.
Suriye Osmanlı’nın bir bilaiyeti olarak etnik ve dini çeşitliliğiyle 4 asır boyunca çatışmadan, asimilasyona uğramadan Türk idaresi sayesinde yaşar. Dönemin ticaret yollarının kontrolü Suriye’dedir. Şam, bütün doğu ticaretinin yığıldığı bir ticaret merkezidir. Suriye’ye hakim olmak demek, Ortadoğu’yu kontrol altında tutmak demektir. Bu yüzden bu topraklara Avrupa’nın da ilgisi büyüktür. İngiltere ve Fransa’nın kışkırtmaları sebebiyle bölgede Türk-Arap ilişkileri iyice bozulmaya başlar.
Şam ve Halep merkezlerinde Türklere karşı isyanlar çıkar. Avrupa’dan getirilen ateşli silahlar bölgedeki aşiretler tarafından kullanılır. Suriye coğrafyasında artık eşkiyalık hareketleri boy göstermeye başlar. Ve Birinci Dünya Savaşı gelir çatar. İngiltere Birinci Dünya Savaşı sırasında Mekke emir Şerif Hüseyin’e isyan çıkartmasına karşı önumsuzluk sözü verir. Bunun üzerine Şerif Hüseyin, Türkler dinden çıktılar. Arapların Türklere karşı cihadı farzdır diye bildiri yayınlar.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından zaten çöküş yaşayan Osmanlı, Şerif Hüseyin’in çıkarttığı isyanla da Arap coğrafyasındaki gücünü kaybeder. Batılı devletlerin size bağımsızlık vereceğiz vaatlerine kanan Suriye, Osmanlı’dan koparıldıktan sonra Fransız mandası altına girer. Fransa Suriye’yi etnik ve dini temellere göre devletçiklere böler. Halep devleti, Şam devleti, Dürzi devleti, Lübnan devleti, Nusayri merkezli Arap Alevi devleti ve sonradan Türkiye’ye katılan Hatay,
yani eski adıyla İskenderun devleti olmak üzere altı yapılı bir yönetim oluşturur. Böylece azınlıkların çoğunluğu oluşturdukları yerlere özellik verilerek dini ve milli farklı gruplar kamçılanır. Milli kimlik yaratmanın, bir ulus yaratmanın önüne geçilir. Fransa Suriye’de böylece yönet politikası izlemiştir. İşte Fransa’nın bu politikaları, günümüz Suriye’sinde iç savaşa kadar giden yola zemin hazırlamıştır. Fransa’nın baskıcı yönetiminden bakan Suriye halkı,
bağımsız olmak için sürekli yürüyüşler yapar. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Fransa, Suriye üzerinde eskisi gibi hakemiyet kuramayacağını anlar. 1941’de Suriye’ye kısmi özellik verir. 1943’te seçilen ilk cumhurbaşkanı, ailesi asla Konya’lı olan, eğitimini İstanbul’da tamamlayan, Şükrü El Kuvvetli olur. Fransa’sız manda yönetimine karşı mücadele vermiş ve sonunda cumhurbaşkanı olmuştur. 15 Nisan 1946’da Suriye tamamen bağımsızlığına kavuşur, ama muradına eremez. Bu yeni dönem istikar dönemi değil, tersine siyasi çalkantıların ve askeri darbelerin yaşandığı bir dönem olacaktır. Bu sırada Filistin’de bir İsrail devleti kurulmuştur. Birleşmiş Milletler’de, İsrail’in kuruluşunun ilan edilmesinden birkaç saat sonra,
Arap Birliği İsrail’e savaş açar. Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak kuvvetleri üç önden saldırıya geçer. Ama İsrail, Araplara karşı zafer kazanır. Suriye’de askerlerin bir kısmı hükümeti, hükümet de askerleri suçlar.
General Hüsnü Zahim, 1949’da darbe ile Cumhurbaşkanı Şükrü Bey’i iktidardan indirir. Şimdi Orta Doğu’da bir kural haline gelen bir durum var. Darbe ile gelen darbe ile gider. Daha bir yılını doldurmadan Hüsnü Zahim’e de darbe yapılır. Generaller böyle aralarında oynamaya başlarlar. 1949’dan 1955 yılına kadar, Suriye darbe ile 8 Cumhurbaşkanı değiştirir. Artık sabah erken kalkan darbe yapacak hale gelmiştir. Darbeler Suriye’de gelenek haline gelir.
İlk darbe yapılan, hale ailesi Konya’lı olan Cumhurbaşkanı vardı ya, Şükrü el kuvvetle cezası affedilir ve Mısır’daki sürgününden geri döner. Dön dolaş yine başa dönd, ikinci defa Cumhurbaşkanı olur. Suriye’nin Sovyet Rusya’yla imzaladığı ekonomik ve askeri yardımları içeren anlaşmanın açıklanmasıyla ortalık karışır. Bayağı güneyde kalan bir Arap ülkesi, nadir görülecek bir şekilde Sovyet Rusya’yla yakınlaşarak sosyalist fikirlere gönül vermeye başlamıştır. Adnan Menderes hükümeti, Amerika’nın teşvihiyle Türkiye’de Sovyet etkisinin önlenmesi gerektiğini duyurur. Zaten Türkiye’ye NATO’ya gelerek tarafını belli etmiştir. Karşılıklı suçlamaların ardından Türkiye Suriye sınırına 50.000 asker yığar. Türk, İngiliz ve Amerikan savaş uçakları Suriye’nin sınır bölgelerinde uçmaya başlar. Moskova, Amerika’nın Türkiye’yi Suriye’ye karşı kışkırttığını açıklar. Suriye Cumhurbaşkanı Şükrü el kuvvetli bir söyleşi de şunları söyler. Durup dururken şimdi Türkiye sınırlarımıza asker yığıyor. Adnan Bey ne yapmak istiyor? Yeniden Osmanlı İmparatorluğunu mu yaşatmak istiyor ortalığıda? Menderes inanıyor mu ki Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya onun bölgede önemli bir rol oynamasına müsaade edecek? Hayır asla! Amerika ve İngiltere Türkiye’yi Adnan Bey kullanmak istiyor. Kime karşı? Bize karşı. Tıpkı İsrail’i kullandığı gibi. Sonuç ne olacak? Adnan Bey bizi Nasır’ın ve Rusya’nın kucağına atmış olacak. Siz nasıl büyük bir devletin himayesine sığınıyorsanız, biz de karşı tarafta bulunan Rusya’ya sığınacağız. Bizi komünist yapacaktır Adnan Bey. Hem de zorla komünistlerin kucağına atıyoruz. Komünistler Suriye’ye yerleşirse sınırımızda 1000 km’yi bulan yumuşak bir karnımız var. Esasen Rusya’nın isteği o değil mi? Akdeniz’e, Basr köfezine yerleşmek. Sıcak denizler peşinde değil mi? Bu petrol varken Amerika, İngiltere ve Rusya daima burada kalacaktır. Bütün oyunlar burada oynanacak. Bu oyunda ne Adnan Bey’e, ne Nasır’a, ne de bize fayda gelir. Gelin el ele verelim. Bizi kimsenin kucağına atmayın. Birlikte meselelerimizi çözelim. Menfaatlerimiz müşterektir. Biz birbirimizi sevmeye, birbirimizle iyi geçinmeye mecburuz.
Amerika ve Rusya’nın Türkiye ve Suriye üzerinden reçleşmeleri tarafları neredeyse bir savaşın eşiğine getirir. Suriye, Sovyet Rusya ile beraber konuyu birleşmiş milletlere taşır. Kriz masada bir bakıma çözülür. Sovyetler Birliği Başkanı Nikolay Bulganin Menderes’e bir mektup yollar. İki ülke arasında anlaşmaya varılması için Sovyet Rusya’nın hazır olduğunu, hiçbir Arap ülkesiyle gizli anlaşmasının olmadığını, Arap ülkelerine yaptığı silah yardımının İstiklal Savaşı sırasında Türkiye’ye yaptığı yardımla aynı olduğunu söyler.
Sovyetlerin tutumu mu yumuşatması Türkiye ile Suriye arasındaki gerginliği de azaltır. Ama o günlerden beri Suriye ile Türkiye’nin arasındaki ilişkiler düzelmez. Halk ülkelerini bir satranç tahtası gibi kullanan İngiltere, Fransa ve Amerika’dan illallah etmiştir. Bu dönemde batı karşıtı söylemleriyle öne çıkan bir parti vardır. Bağaz Partisi. Bağaz Partisi ülkede büyük oranda hakimiyet sağlar. Parti batı eğitimi almış Suriyeli iki Arap aydın tarafından kurulmuştur. Kuruculara aslında iki yakın dosttur. Bu partinin kuruluş hikayesi ve ardından Esed ailesinin eline geçmesi de bir hale ilginç. Orta sınıf bir ailenin oğlu olarak Şam’da dünyaya gelen Mişe Leflak, temel eğitimini Suriye’de tamamladıktan sonra üniversite eğitimi için Paris’e gider. Sorbonne Üniversitesi felsefe bölümünde okurken Selahattin Elbiter ile tanışır. İki arkadaş, Paris’te öğrenci çevrelerindeki akımların etkisiyle komünizmi belimser. Mişe Leflak 1932’de Suriye’ye döner ve liselerde öğretmenlik yapmaya başlar. Suriye Lübnan Komünist Partisi’nin Fransa’nın sömürgeci yönetimini desteklediğini görünce komünizmle bağlarını tamamen kopararak Arap milliyetçiliğine yönelir. Yakın dostu Bitar da bu değişimde onu takip eder. İkili Suriye’nin çeşitli şehirlerinde konferanslar yoluyla fikirlerini olgunlaştırıp 1947’de nihayet Bağaz Partisi’ni şekillendirirler. Bağaz kelime anlamıyla yeniden diriliş anlamına gelir.
Bu iki yakın dost Arapların yeniden dirilişinin birlik, özgürlük ve sosyalizm ile mümkün olacağını savunur. Bağaz Partisi’nin şiddetli isteğiyle 1958’de Suriye ve Mısır tek çatı altında birleştirilerek
Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında yeni bir devlet oluşur.
Ama sonuç bekledikleri gibi olmaz. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır Suriye’ye sürekli baskı uygular. Çam’ı Kahire’ye tabi olmaya zorlar. Bağaz’ın üyesi olduğu bilinen yüzlerce subayın bir kısmı görevden alınırken bir kısmı kolayca kontrol edilebilmek amacıyla Mısır’a tayin edilir ya da sürülür. Böylece Suriye’de sivil ve askeri idarenin tümü Mısır’ın eline geçer. Bağaz Partisi büyük ölçüde zayıflatılır. Cemal Abdülnasır’ın Suriye’yi küçümseyen politikası subayları rahatsız eder.
1961 yılında Suriyeli subayların darbe yapmasıyla Birleşik Arap Cumhuriyeti daha 3. senesinde dağılır. Sıra Bağaz Partisi’ne gelmiştir. Burucu Mişelef’le’nin desteğini de alan Bağazçı subaylar 1963 yılında darbe yaparak iktidara gelir. Bunu da darbe olarak değil, 8 Mart Devrimi olarak adlandırırlar. Bağaz Partisi iç işlerinde sosyalizmi, dış işlerinde Arap milliyetçiliğini esas alarak iktidar olur. Ama bu sefer de bunlar birbirine düşer. Partisi’nin askeri kanıdıyla sivil kanıda arasında iktidar mücadelesi başlar. 16 yaşından beri Bağaz’ta olan Hava Kuvvetleri Komutu’na Hafız Esed ve Salah Cedid önderliğinde Bağazçı askerler Bağaz yönetimine darbe yapar. Bağaz Partisi’nin kurucuları Eflat ve Bitard’a dair Parti’nin birçok sivil yöneticisi sürgüne gönderilir. Suriye’nin yeni liderleri artık Salah Cedid ve Hafız Esed’dir. Parti’nin kurucularının da postalanmasıyla onların idealist söylemlerinin yerini kaba, militerist yöntemler alır.
1967’ye gelindiğinde 6 gün savaşında Suriye’nin Golan Tepelerini İsrail’in işgal etmesi üzerine siyasal çekişmeler artar. Milli Savunma Bakanlığına getirilen Hafız Esed, 1970’te daha 4 sene önce kaba kafaya verip beraber darbe yaptığı Salah Cedid’e karşı darbe yapar. Hafız Esed tek başına iktidara oturur. Kendini devlet başkanı ilan ederek diktatoryasının temellerini böyle atar. Ülkenin tek hakim olunca Bağaz’ın birçok yöneticisini de hapse attırır. Esed ülkenin bütün kurumları üzerinde mutlak bir hakimiyet kurar. Ülkeyi kendi özel mülkü gibi yöneterek Bağaz Partisi’ni kendi hainedanlığına çevirir. İktidarını en yakın akrabalarıyla güçlendirir. Bağaz Partisi’nin ideolojisi olan Arap Milliyetçiliği rafa kaldırılarak Suriye Milliyetçiliği ile ulus yaratılmaya çalışılır. Esed otoriter ama istikrarlı bir devlet rejiminin kurulması adına bazı politikaları uygular. Mesep belirtmek bir tabu haline gelir.
Alevi, Sünni gibi söylemlerin kullanılmamasına özen gösterilir. Suriye’deki toplumsal bölüm müşlüyü aşmak için belirli bir kesimi ifade eden tanımları ortadan kaldırır. Dini kökene işaret eden coğrafi tanımlar gözden geçirilir. Hangi dinden olursa olsun, bütün Arapların eşit olduğunu vurgulamak için Dürzi Dağı yerine Arap Dağı, Alevi ya da Nusayri Dağları yerine Salih Dağları, Hıristiyan Mahadisi yerine de Yaşeren Mahadid’i kullanılır. Köylerin Kürtçe isimleri de Arapça isimlerle değiştirilir.
Ayrıca Hafız Esed, desteğini artırmak için 85 Bağas Üyesi, 40 Milliyetçi Sol Parti Üyesi, 48 çeşitli işçi örgütü, köylü ve meslek organizasyonların temsilcilerinden oluşan 173 sandalyeli halk meclisini oluşturur. Ülke artık toparlanma sürecine girmiştir. Sürekli darbelerin olduğu zayıf ülke imajı silinerek dirayetli bir yönetimi ortaya konur. Esed’in iktidarını sarsan ilk hamle Müslüman kardeşlerden gelir. 1973 yılındaki yeni Anayasa taslağında İslam’ın devletin resmi dini olarak tanımlanmaması üzerine çeşitli protestolar düzenlenir. Hafız Esed, Sünni halkın tepkisini yatıştırmak için Anayasa’ya devlet başkanının Müslüman olması gerektiği yönünde bir madde koydurur. Sık sık Cuma namazlarında boy gösterir. Bir sonraki yılda kutsal toprakları ziyaret eder. Ama bu hamleler İslamcı muhalefeti yatıştırmaz.
Hafız Esed, Suriye’yi modern hale getirdiği ve sanayisini güçlendirdiği için yönetimi destekleyen çevreler tarafından ise takdiri görür. Hem orduyu hem de ekonomiyi güçlü bir hale getirir. Kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olmaları için yasalar çıkartılır. Meclisteki kadın milletvekili oranı artar. 1976 yılında bir kadın Kültür Bakanlığından tanır. Layıklığa karşı olanlar kadınlarla yine yapılan reformlara da karşı çıkar.
Müslüman kardeşler Suriye’ye şeriat getirmek için Arap Alevileri dinden çıkmış olarak niteliyip rejime karşı cihat ilan eder. Ve Aleviler’e yönelik suikastlar başlar. 1976’da Hama’daki garnizon komutanı Ali Haydar. 1977’de Şam Üniversitesi Rektörü Muhammed Fazıl. 1978’de İçişleri Bakanlığı Polis Dairesi Müdürü Ahmet Halil.
1979’da Yüksek Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Adil Mini ve Hafız Esed’in özel doktoru Muhammed Şehade Halil gibi birçok isim suikastlere kurban gider. Müslüman kardeşler 1979 yılında çoğunluğu Nusayrı yani Arap Alevisi olan Halep Topçu Okulu’na saldırır. 32 askeri öğrenci hayatını kaybeder. Bunun üzerine Müslüman kardeşleri üyesi 300 kişi rejim tarafından tutuklanır. Hafız Esed, Halep saldırısı sonrası yaptığı konuşmasında bu çetenin İslam’la hiçbir ilgisi yok.
Arap Bağı Sosyalist Partisi dinler arasında ayrım gözetmeyen milliyetçi sosyalist bir partidir. Dini bütün bir Müslüman olarak herkesi inançlı olmaya ve İslam’a aykırı düşen panetizmle mücadele etmeye çağırıyorum der. Eğer Suriye mezhepçiliğinin önüne geçilmeseydi şimdi Suriye var olmazdı der. Okula saldırıdan bir sene sonra bu defa Hafız Esed’e suikast düzenlenir. Korumalarının kendini siper etmesi sayesinde şans eseri kurtulmuştur. Bunun karşılığı ağır olacaktır.
Tedmur hapishanesinde tutulan örgüt destekçileri idam edilir. Suriye Millet Meclisi Müslüman kardeşlere yönelik ölüm cezasını öngeren yasayı kabul eder. Yasa çıktığında teslim olanların idam edilmeyeceğinin garantisinin verilmesi üzerine 1052 kişi teslim olur. Hafız Esed yönetiminin saldırılara verdiği sert cevaplarla birlikte Müslüman kardeşlerin eylemleri daha da artar. 1982 yılında Hama kentinde ayaklanan Müslüman kardeşler kenti ele geçirerek şeriat ilan eder. Bazı camilerin minarelerinden halka cihat çağrısı yapılır. Eş zamanlı olarak Müslüman kardeşlerin silahlı militanları hükümet planlarına saldırı başlatır. O sırada genel kurmay başkanı Hafız Esed’in kardeşi Rıfat Esed’tir. Hafız Esed isyanın bastırılması emrini verir. Ordu sivillerin bölgeyi terk etmesi için havadan bildiriler dağıtır. İnsanlar o bölgeyi terk edip boşaltsa da bir kısmı zorla tutulur. Ordu bir hafta kadar bekledikten sonra bölgeyi ağır silahlarla vurmaya başlar. Hama’daki bu katliam sonrası Suriye’deki isyan sona erer. Müslüman kardeşlerin üyeleri ve sempatizanları Avrupa’ya dağılır. Hafız Esed 90’larda politikasını yumuşatarak cezaevinde bulunan Müslüman kardeşler üyelerinin bir kısmını serbest bırakır. Esed sıkı sıkıya sarıldığı iktidarını 29 yıl boyunca kimseye kaptırmadan sürdürmeyi başarmıştır. Suriye gibi darbelerin gelinek haline geldiği bir ülkede bunu başarmak da hali zordur. Ama onun da artık bu dünyaya veda etme vakti gelmiştir.
2000 yılında Hafız Esed akciğer kanserinden hayatını kaybeder. Ve iktidarı oğlu Beşer Esed gelir.
Beşer Esed döneminde Suriye bir sonraki videomuzda.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir